#tersyüz
Explore tagged Tumblr posts
sudecidiestodie · 7 months ago
Text
Tumblr media
24 notes · View notes
soulsuckednight · 1 year ago
Text
Bugün ters yüz izledim. Çok güzel bir animasyondu ve sanırım ağladığım tek animasyondu...
Bir insanın içinin gerçekten nasıl parçalandığını, bazı hislerin ve duyguların nasıl birden yok olduğunu iyi anlatmış. Ah az kalsın unutuyordum; içimizdeki umudun, neşenin bizim için savaşabileceğini ve üzüntülerin gereksiz olmadığını, bir sebebi ve yararı olduğunu gayet güzel açıklamış...
2 notes · View notes
photographss-world · 6 months ago
Text
Tumblr media
Şu senin bulutsu sesin var ya, Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi...
Cemal Süreya...
206 notes · View notes
yasamsallik · 2 months ago
Text
Tumblr media
👉 SURRE_ALAYI NEDİR BİLİRMİSİNİZ ❓
OSMANLI PADİŞAHININ GARİBAN ANADOLU HALKININ ELİNDEN NEYİ VAR NEYİ YOK ALIP ARAPLARA HEDİYE ETMESİDİR..
Yavuz Sultan Selim, Hicaz'ı fethetti deyip ge��iyoruz. Fetih demek ağız alışkanlığı ama bu fetih olmadı.
Fazlasıyla tersine çalıştı.
Aslında Araplar Osmanlıyı haraca bağladı, kültürel asimilasyona uğrayan da Türkler oldu. Hakimiyet telakkisi tersyüz edildi. Oralardan ne asker aldık ne de vergi. Aksine oralara para yağdırdık.
Şimdilik sadece "Surre" denen kavramı kısaca anlatayım.
Kanuni'den itibaren her yıl Mekke, #Medine ve biraz da Kudüs ahalisine bugünkü değerlerle ölçülmesi kabil olsa dudak uçuklatacak miktarlarda paralar dağıtılırdı.
Surre gönderilmeden önce yol üzerindeki serkeş, başıboş, bedevi Araplara, Surre Alayı'na saldırmasınlar diye ayrıca rüşvet surresi vermek adettendi.
18. yy. sonu 19. yy. başlarında bizim Adana-Maraş havalisindeki göçebe Türkmen aşiretleri de bu soygunların tadına varınca üzerlerine Fırka-i Islahiye gönderilerek sindirildiler.
Islahiye ve Hassa kasabaları o operasyonların hatırasıdır. Arapları sindirmek mümkün olmadı. İnadına isyan ettiler. Biz yine de güvenliği sağladığımız oranda para göndermeye devam ettik.
Devlet zaten borç batağının içindeydi ama olsun, "Züğürt Ağa"nın da ağalık haysiyeti vardır değil mi! Sırf oradaki fıkara adı verilen beleşçilere para göndermek için vergi toplandı.
Vergi tahsil edilemeyen vilayetlerin hissesi yerine bankalardan, bankerlerden faizli borç alındı. (Bazen faizsiz de alındığı kayıtlı. Bunun nasıl olduğunu anlamış değilim ama belgelerde öyle yazıyor)
Abdülhamid devrinde ise maaşı 2500 kuruştan fazla memurlardan Mart ayında %10 Haremeyn Ahalisi Kesintisi yapıldı.
Hicaz Demiryolu için de ayrıca kesintiler oldu. Memurlar zaten düzenli maaş alamıyorlardı.
Bir de böyle kesintilerle perişan oldular.
1916'da isyan eden Şerif Hüseyin'in korkusuna 1917 surresi Şam'dan ileri gidemedi.
Yüz yıl önce, berbat ve akıldışı bir sömürü aracıyla dört yüz yıl boyunca emilen Anadolu insanı böylelikle asalakları beslemekten kurtuldu.
***
#Alinti
27 notes · View notes
sezginer35 · 12 days ago
Text
Tünaydın 🚬☕☕
AZİZ NESİN'den
"Bir roman yazdım. Üç ay, geceli gündüzlü bu romana çalıştım. Dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır. Başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim. Roman çok güzel oldu. Gazetelerden birine götürdüm.
"Biz telif roman neşretmiyoruz," dediler.
"Bir kere okuyun!"
"Ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
Bir kitapçıya götürdüm. Daha "Bir romanım var," der demez, "Biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz," dedi.
Başka birine götürdüm. O da, "Tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor," dedi.
Nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. Üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. O zaman aklıma geldi. Bizim arkadaşlar, kimi Fransızcadan, kimi Almancadan, kimi İngilizceden, İtalyancadan hikâyeler aparıp Johnson’u Ahmet, Martha’yı Fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikâyenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. Ben niye sanki tersini yapmayayım?
Oturdum, romanda ne kadar Türk adı varsa değiştirdim. Amerikan ismi koydum. Elime bir yerden de New York’un planını geçirdim. Romandaki yer adları da Amerikan'ca oldu. Şimdi sıra geldi, romanın yazarına...Mark Obrien diye bir de ortaya Amerikan yazarı çıkardım.
"Yalnız çeviri roman yayımlıyoruz," diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "Size Mark Obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim," dedim.
"Çok güzel. Kim bu Mark Obrien?"
"Aaa! Bilmiyor musunuz? Ünlü Mark Obrien yahu! Kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
Romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. Yalnız bana "Yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz," dediler.
Sarıldım kaleme:
"Mark Obrien'in son şaheseri: 'Strugglefor Life'
Amerika’yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. Bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
Mark Obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. Babası Philadelphia'da bir çiftçi. Oğlunu papaz yapmak istiyor. Küçük Mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekâsını gösteriyor. Tıpkı birçok ünlü Amerikan yazarının hayatı gibi… Balıkçılık yapıyor. Hep bildiğiniz hikâye. Derken 40 yaşında ilk hikâyesini ‘Let Us Kiss’ dergisine gönderiyor. Dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki!
Anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. Bizim roman bir tutunsun. Kitapçılar, "Aman şu mark Obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
Mark Obrien'den tam 18 roman çevirdim. Daha da ömrüm oldukça çevireceğim. İş bununla kalmadı. Hani ünlü polis hafiyesi Jack Lammer var ya. Kitabı herkesin elinde dolaşıyor. Ondan da 6 kitap çevirdim. Son günlerde işi ilerletmiştim. Hintçeden, Çinceden bile çeviriyordum.
Bu gidişle bir zaman gelecek, Amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, Türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. Benim de artık son umudum, Mark Obrien adıyla, Amerikan edebiyatında yer almak.
#AzizNesin
Tumblr media
youtube
51 notes · View notes
bendeliyimhanimefendi · 7 months ago
Text
Aylar önce AVM'ye gitmiştim. Ve hiç beklemediğim birşey oldu.🥹 Lavaboya gitmiştim, bir tane küçük kız bana 'tersyüz gıpta' gibi bakıyordu ajhshqhdhw. Sonra annesine 'ablanın saçlarına baksana anne uzun ve güzel, ileride bu abla gibi olucam' dedi. Yine aklima geldi cok mutlu oldum.🥹🥹🫶 Ablam bu arada ablacın senin o cok bayıldığın uzun ve güzel saçlarını ilk aşkını hatırlattığı icin neredeyse omuzlarına kadar kestirdi. Bil diye söyledim.🤡🥲
25 notes · View notes
yamanates34 · 26 days ago
Text
AZİZ NESİN'DEN
"Bir roman yazdım. Üç ay, geceli gündüzlü bu romana çalıştım. Dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır. Başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim. Roman çok güzel oldu. Gazetelerden birine götürdüm.
"Biz telif roman neşretmiyoruz," dediler.
"Bir kere okuyun!"
"Ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
Bir kitapçıya götürdüm. Daha "Bir romanım var," der demez, "Biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz," dedi.
Başka birine götürdüm. O da, "Tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor," dedi.
Nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. Üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. O zaman aklıma geldi. Bizim arkadaşlar, kimi Fransızcadan, kimi Almancadan, kimi İngilizceden, İtalyancadan hikâyeler aparıp Johnson’u Ahmet, Martha’yı Fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikâyenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. Ben niye sanki tersini yapmayayım?
Oturdum, romanda ne kadar Türk adı varsa değiştirdim. Amerikan ismi koydum. Elime bir yerden de New York’un planını geçirdim. Romandaki yer adları da Amerikan'ca oldu. Şimdi sıra geldi, romanın yazarına... Mark Obrien diye bir de ortaya Amerikan yazarı çıkardım.
"Yalnız çeviri roman yayımlıyoruz," diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "Size Mark Obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim," dedim.
"Çok güzel. Kim bu Mark Obrien?"
"Aaa! Bilmiyor musunuz? Ünlü Mark Obrien yahu! Kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
Romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. Yalnız bana "Yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz," dediler.
Sarıldım kaleme:
"Mark Obrien'in son şaheseri: 'Strugglefor Life'
Amerika’yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. Bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
Mark Obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. Babası Philadelphia'da bir çiftçi. Oğlunu papaz yapmak istiyor. Küçük Mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekâsını gösteriyor. Tıpkı birçok ünlü Amerikan yazarının hayatı gibi… Balıkçılık yapıyor. Hep bildiğiniz hikâye. Derken 40 yaşında ilk hikâyesini ‘Let Us Kiss’ dergisine gönderiyor. Dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki!
Anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. Bizim roman bir tutunsun. Kitapçılar, "Aman şu Mark Obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
Mark Obrien'den tam 18 roman çevirdim. Daha da ömrüm oldukça çevireceğim. İş bununla kalmadı. Hani ünlü polis hafiyesi Jack Lammer var ya. Kitabı herkesin elinde dolaşıyor. Ondan da 6 kitap çevirdim. Son günlerde işi ilerletmiştim. Hintçeden, Çinceden bile çeviriyordum.
Bu gidişle bir zaman gelecek, Amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, Türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. Benim de artık son umudum, Mark Obrien adıyla, Amerikan edebiyatında yer almak.
Aziz Nesin
8 notes · View notes
andreytarkosvky · 7 months ago
Text
Haksızlık etme diyorum kendime; Onurlandırıldın da, kınandın da sen. Kendini kül dolu bir küpe gömdün. Tersyüz ettin sevgini eskidikçe."
Metin altıok
8 notes · View notes
gelmemeyeegitmisim · 7 months ago
Text
Tersyüz 2 izledinizmii
İ
12 notes · View notes
azad30altug · 18 days ago
Text
Baksana şu yalnızlık taşkını yüzüm
-Hep de bir fotoğrafın en arkasında kalan-
Buruşuk bir üzüm tanesi gibi
Sarkmış da kalabalıklardan
Gün günden nasıl da çökmüş
Gün günden nasıl da sararmış dudaklarım
Ve işte
Üstümde ucuz tütün kokusu
Tersyüz edilmiş ceketim
Yana taramışım seyrek saçlarımı
Fularım soluk, üstelik iyi bağlanmamış
Ya şu belli belirsiz acı tam gülümserken
Nasıl da kaplayıvermiş
Bir mask gibi yüzümün bütün anlamını
Ah nasıl yitirdim ben gülen aslanı.
Edip Cansever
Tumblr media
5 notes · View notes
jadebox · 9 months ago
Text
Tumblr media
"sarılmaktan başka bir şey yapamayacağımız insanlar vardır,” diye yazdı, “yanlarında akıl sağlığımızı korumak için tırmalamaktan veya ısırmaktan başka bir şey yapamayacağımız insanlar… zaman zaman André'nin saçına yapışmak ve bir kazazede gibi ona tutunmak istiyorum fakat çoğunlukla uzak bir düşle irkiliyorum. bu ay ışığında gerçekleşen bir kâbus. rüyamda bilinmeyen bir caddede ona doğru yürüyor ve selam vermek üzere kaldırdığım elimle, gülümseyerek ona erişeceğim anda, ne olduğunu tam olarak bilmediğim, bir şekilde kaçınılmaz ve açıklanamaz olan ve beni bütün gücümle koşup fondaki duvarın üstünden atlayarak ortadan kaybolmaya mecbur eden bir şey oluyor. ne anlama gelebileceğini bilmiyorum. cadde, duvar, soğuk bir yıldız gibi böylesi beyaz ışık… belki de René'ye sormalıyım. aşkın kısa devreyle bir bağlantısı var; sanki kelimeler arasındaki bağlantıyı yakalamak için aynı paragrafı iki kere okumak zorunda olmak gibi. diğerinin alışkanlıklarını bir bora gibi tersyüz eden, fırtınada uçan bir ev gibi her şeyi havaya savuran vahşi bir duygu. her şeyi silmek, yeniden yaratmak istiyor; sanki ondan önce dünya var olmamış gibi.”
16 notes · View notes
sudecidiestodie · 7 months ago
Text
"Kaygıyı nasıl durudurabilirim bilmiyorum. Belki durduramayız. Belki büyüyünce aynen böyle oluyordur, daha az neşeli oluyorsundur."
21 notes · View notes
goguskafesimezari · 9 months ago
Text
Yıllarımı verdiğim imparatorluk tek bir hamlede tersyüz oldu.
Bir daha toparlanmayacak.
7 notes · View notes
zehhr · 2 months ago
Text
Yayıldı kirli sular gövdeme
Kesildi sanki ayaklarım yerden
Dedim ki
Eh ben de neyim ki zaten, yıllardır
Kağıttan bir gemi gibi suların akışına kapılmış
Umarsız, sevgisiz, başıboş
Yaşamışım yazgının o hileli zarını
Baksana şu yalnızlık taşkını yüzüm
-Hep de bir fotoğrafın en arkasında kalan­
Buruşuk bir üzüm tanesi gibi
Sarkmış da kalabalıklardan
Gün günden nasıl da çökmüş
Gün günden nasıl da sararmış dudaklarım
Ve işte
Üstümde ucuz tütün kokusu
Tersyüz edilmiş ceketim
Yana taramışım seyrek saçlarımı
Fularım soluk, üstelik iyi bağlanmamış
Ya şu belli belirsiz acı tam gülümserken
Nasıl da kaplayıvermiş
Bir mask gibi yüzümün bütün anlamını
Ah nasıl yitirdim ben gülen aslanı.
6 notes · View notes
remainingkenobi · 1 year ago
Text
The Boys
"The Boys", Garth Ennis ve Darick Robertson'ın aynı adlı çizgi roman serisine dayanan bir televizyon dizisidir. Amazon Prime Video'da yayınlanan bu dizi, süper kahramanların dünyasını ele alır, ancak geleneksel süper kahraman hikayelerinden farklı bir bakış açısı sunar.
Dizide, süper kahramanlar, şirketler tarafından pazarlanan ve kontrol edilen bir endüstri haline gelmiştir. Ancak, bu süper kahramanlar sık sık kötü niyetli, etik dışı ve sorumsuz davranışlara sahiptir. Hikaye, güç, politika, etik ve medya manipülasyonu gibi temalara odaklanırken, aynı zamanda aksiyon ve kara mizah öğelerini içeriyor.
Dizi, klasik süper kahraman hikayelerini tersyüz ederek, karanlık ve çarpıcı bir tonu benimsemesiyle dikkat çekiyor. "The Boys," izleyicilere tipik kahramanlık anlayışını sorgulatan, çeşitli karakter gelişimlerine ve şaşırtıcı olaylara sahip bir yapım olarak biliniyor.
9 notes · View notes
yalnizligamahkumedilenadam · 5 months ago
Note
Bir kaç kitap önerisi verir misiniz? yada film yada herhangi birşey hiç fark etmez 😅
Tabi ki. Kitap, film ve dizi olarak üç kategoride önerilerim olacak. Umarım faydalı olur.
Kitap:
Kur'an: Bu ülkede yaşayıp inanan inanmayan herkesin okuması gereken bir kitap. Çünkü din artık bu ülkede bir kültür haline de geldi ve en azından kültürel anlamda ve verilen evrensel mesajlar açısından okunmalı diye düşünüyorum.
Nutuk: Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize özel bir mirası. Ülkenin kuruluş dönemine dair birinci ağızdan önemli bir kaynak. Yine Atatürk'ü sevmek ve sevmemekten bağımsız okunup incelenmesi gerek diye düşünüyorum.
Monte Cristo Kontu: Ezel dizisinin de uyarlandığı kitap. Benim favori kitabım. Çok özel bir hikayesi var ve okunmasını mutlaka öneririm.
Senin de Canın Yanacak: Önay Yılmaz'ın seri katil romanı. Okuduğum en zekice yazılmış Türk romanı. Mutlaka tavsiye ederim.
İyi Hissetmek: Psikolojik olarak insana terapi olabilecek özel bir kitap. Kitap resmen size bir psikolog gibi yaklaşıyor. Bence psikolojik açıdan önemli bir kitap. Bana da Psikoloji okuyan bir tanıdığım önermişti.
Kitaplar şimdilik bu kadar olsun. İlerde sadece kitap önerisi üzerine bir yazı yazarım belki.
Film:
Soul: Ruhlar ve dünyadaki amaç üzerine mükemmel bir film. En sevdiğim filmlerden biri.
Coco: Yine çok özel bir senaryoya sahip bir film. Hikayesi çok özel ve unutulmanın gerçek ölüm olduğunu çok güzel anlatmış.
Onward: Kendine güven ve yetenek keşfi üzerine çok değerli bir film.
Wall E: Dünyadaki tüm bitkilerin yok olduğu ve insanlığın bir gemide yaşadığı bir son. Başrolümüz wall e dünyada kalan tek robot ve görevi sadece bir yaprak bile olsa yeşile dair bir şeyler bulmak. Bence farklı senaryosu ve mesajlarıyla değerli bir yapım.
Tersyüz: 2 filmi de çok iyi. Duyguları o kadar güzel işlemişler ki. Özellikle 2. Filmde kaygının işlenişine hayran kaldım.
Evet biliyorum hepsi animasyon filmi oldu ama animasyon filmlerini diğerlerine göre daha çok sevdiğim için böyle bir tercih yaptım. Sadece filmlere özel bir yazı da gelebilir ilerde.
Dizi:
Şahsiyet: Dijitale yapılmış en iyi Türk dizisi. Emmy ��düllü zaten. Ama sadece ilk sezonunu izleyin çünkü 2. Sezonun bu başyapıta ihanet olduğunu düşünüyorum.
Prens: Orta çağda absürt komedi fikri inanılmaz iyi. Giray Altınok müthiş performans sergiliyor zaten. Komedi olsun diye saçmalamayan durumdan komedi çıkaran mükemmel bir iş.
Gibi: Yine komedi yapıyoruz diye zorlamadan olay üzerinden komediyi oluşturan bir dizi. Son yıllarda yapılmış en iyi işlerden biri net.
Öğretmen: Pandemi ve reyting kurbanı olan bir dizi. O kadar sürükleyici ve heyecanlıydı ki acaba değeri bilinse neler olurdu diye düşünmeden edemiyorum. İlker Kalelinin Poyraz Karayelden sonraki en güzel rolüydü bence.
Kuzgun: Bana kalırsa Barış Arduç'un zirve performansı. Dizi hem hızlı ve sürükleyici senaryosu ile izleyiciyi sıkmıyor hem de senaryo akmasına rağmen asla tıkanmıyor ve belli bir çizgide devam ediyor. Yine reyting kurbanı oldu 2. Sezonunda.
Ezel: Anlatmaya gerek yok. En iyisi. Başyapıt. Daha iyisi gelmeyecek.
Burda da hep Türk dizisi önerdim çünkü yabancılardan pek izlediğim yok. La Casa de Papel ve Stranger Things izlemiştim sadece. Hadi bunlar da bonus öneri olsun. Dizilerle alakalı da bir yazı düşünüyorum ilerde.
Bu güzel yazıya sebep olan ve bana yazı konusunda ilham olan anonim arkadaşa teşekkürler. Umarım verimli olmuştur.
3 notes · View notes