Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Aile yılı kesinleşti herkes karısına kocasına sahip çıksın !!!
Emekli yılını biliyorsunuz !
10 notes
·
View notes
Text
Herkesin sadece kendini düşündüğü ve sadece 'ben' dediği, karanlığın tüm dünyada fazlaca bastırdığı, süslü kelimelerin havalı tekâmül öğretilerinin, evren masallarının ortada cirit attığı ve olan biten herşeyin magazin gibi takip edildiği bir dönemde sadece izleyici olarak kalmak istemeyen, 'Biz' demeyi kalben başarabilen, uyumayan kalplerde birliğe davetçi bir avuç duyarlı ruh varlılığıyla nefes almaya çalışmak. Zaten onlarda olmasa...Selam olsun onlara..
8 notes
·
View notes
Text
Çok şey başlar, çok şey biter. Bitmeyen anılardır. Anılar bitmeyi bilmezler ve bir uğultu gibi savrulurlar yüreklerde, dinmezler..
Yılmaz Odabaşı
11 notes
·
View notes
Text
" Sevgi bağlılık istiyor biz ise bundan korkuyoruz....
Mutluluk yanımızdan gelip geçti..."
Ayvalık ve Cunda’nın en güzel yerlerinde çekilen, eski zamanların duru sevgisi, ada sokakları ile Ayvalık'ı bir başka güzel gösteren Kırık Bir Aşk Hikâyesinin senaryosu Selim İleri’ye aittir...
Uğurlar olsun Selim İleri
18 notes
·
View notes
Text
9 notes
·
View notes
Text
Otobüse binecek
kartı boş.
Evinde doğalgazı açacak parası yok.
Üstelik ağzında diş de yok, halâ bundan iyisi yok diyor...✍️
3 notes
·
View notes
Text
Belini kırdık..
Tepelerine bindik..
Kökünü kazıdık..
Yanlış anlamayın terörün değil haaa!
"EMEKLİ'DEN BAHSEDİYOR"..✍️
3 notes
·
View notes
Text
Tolstoy’a sormuşlar:
Nasıl "iyi insan" olunabilir?
Önce kötülük ve kötü insan hususunda mutabık olmak lazım, demiş.
Peki, kötü insan nedir? diye sormuşlar.
Verdiği cevap sarsıcı:
"Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan en kötü insandır."
3 notes
·
View notes
Text
Emekçiler ücretleriyle kendi ürettikleri şeyi satın alamazlarken, omuzlarına basarak yaşayan aylaklar sürüsünü cömertçe besler...
7 notes
·
View notes
Text
Şunu hiç unutma evlat!
Dini, dünyevi amaçlarına alet eden insanlar gerçek inançsızlardır.
8 notes
·
View notes
Text
16 notes
·
View notes
Text
Bu şakayı anlamayan herkes bizden daha mutlu muhtemelen.
13 notes
·
View notes
Text
8 notes
·
View notes
Text
KAFKA' NIN BEBEK HİKÂYESİ
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan
Franz Kafka, Berlin'de bir parkta yürürken,
çok sevdiği oyuncak bebeğini kaybettiği için ağlayan küçük bir kız çocuğuyla tanışır.
Kafka, çocukla birlikte bebeği uzun süre
arar ve başarısız olur.
Ertesi gün onunla, bebeğini aramak için yeniden buluşmak istediğini söyler.
Fakat yine bebeği bulamazlar.
Kafka, kıza bebek tarafından yazılmış bir mektup verir.
Mektupta "Lütfen ağlama,
dünyayı görmek için bir geziye çıktım.
Sana maceralarım hakkında yazacağım", diyordu.
Böylece, Kafka'nın yaşamının sonuna kadar devam edecek bir hikâye başlar.
Kafka, küçük kızla her buluşmasında bebeğin maceralarının yazılmış olduğu mektupları
okur ve akabinde çocuğun çok mutlu olduğunu görür.
Kafka, Berlin'e dönmeden önce oyuncak dükkanına uğrar vebir tane bebek satın alır. Daha sonra kız çocuğu ile buluşmaya gider.
Bebeği çocuğa uzatır.
"Ama hiç bebeğime benzemiyor," der kız.
Kafka, bebeğin yazdığı bir başka mektubu çocuğa verir:
Mektupta
"Seyahatlerim beni değiştirdi." yazmaktadır.
Küçük kız yeni bebeği kucaklar ve onunla
mutlu bir şekilde evine gider.
Bir yıl sonra Kafka ölür.
Yıllar sonra, bir yetişkin olan kız, bebeğin
içinde bir mektup bulur.
Mektupta şöyle yazmaktadır:
"Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak,
ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek."
İmza Franz Kafka
8 notes
·
View notes
Text
9 notes
·
View notes
Text
AZİZ NESİN'DEN
"Bir roman yazdım. Üç ay, geceli gündüzlü bu romana çalıştım. Dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır. Başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim. Roman çok güzel oldu. Gazetelerden birine götürdüm.
"Biz telif roman neşretmiyoruz," dediler.
"Bir kere okuyun!"
"Ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
Bir kitapçıya götürdüm. Daha "Bir romanım var," der demez, "Biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz," dedi.
Başka birine götürdüm. O da, "Tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor," dedi.
Nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. Üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. O zaman aklıma geldi. Bizim arkadaşlar, kimi Fransızcadan, kimi Almancadan, kimi İngilizceden, İtalyancadan hikâyeler aparıp Johnson’u Ahmet, Martha’yı Fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikâyenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. Ben niye sanki tersini yapmayayım?
Oturdum, romanda ne kadar Türk adı varsa değiştirdim. Amerikan ismi koydum. Elime bir yerden de New York’un planını geçirdim. Romandaki yer adları da Amerikan'ca oldu. Şimdi sıra geldi, romanın yazarına... Mark Obrien diye bir de ortaya Amerikan yazarı çıkardım.
"Yalnız çeviri roman yayımlıyoruz," diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "Size Mark Obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim," dedim.
"Çok güzel. Kim bu Mark Obrien?"
"Aaa! Bilmiyor musunuz? Ünlü Mark Obrien yahu! Kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
Romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. Yalnız bana "Yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz," dediler.
Sarıldım kaleme:
"Mark Obrien'in son şaheseri: 'Strugglefor Life'
Amerika’yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. Bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
Mark Obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. Babası Philadelphia'da bir çiftçi. Oğlunu papaz yapmak istiyor. Küçük Mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekâsını gösteriyor. Tıpkı birçok ünlü Amerikan yazarının hayatı gibi… Balıkçılık yapıyor. Hep bildiğiniz hikâye. Derken 40 yaşında ilk hikâyesini ‘Let Us Kiss’ dergisine gönderiyor. Dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki!
Anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. Bizim roman bir tutunsun. Kitapçılar, "Aman şu Mark Obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
Mark Obrien'den tam 18 roman çevirdim. Daha da ömrüm oldukça çevireceğim. İş bununla kalmadı. Hani ünlü polis hafiyesi Jack Lammer var ya. Kitabı herkesin elinde dolaşıyor. Ondan da 6 kitap çevirdim. Son günlerde işi ilerletmiştim. Hintçeden, Çinceden bile çeviriyordum.
Bu gidişle bir zaman gelecek, Amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, Türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. Benim de artık son umudum, Mark Obrien adıyla, Amerikan edebiyatında yer almak.
Aziz Nesin
8 notes
·
View notes