yamanates34
Yaman
167 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
yamanates34 · 1 day ago
Text
Otobüse binecek
kartı boş.
Evinde doğalgazı açacak parası yok.
Üstelik ağzında diş de yok, halâ bundan iyisi yok diyor...✍️
Tumblr media
1 note · View note
yamanates34 · 1 day ago
Text
Belini kırdık..
Tepelerine bindik..
Kökünü kazıdık..
Yanlış anlamayın terörün değil haaa!
"EMEKLİ'DEN BAHSEDİYOR"..✍️
Tumblr media
1 note · View note
yamanates34 · 1 day ago
Text
Tolstoy’a sormuşlar:
Nasıl "iyi insan" olunabilir?
Önce kötülük ve kötü insan hususunda mutabık olmak lazım, demiş.
Peki, kötü insan nedir? diye sormuşlar.
Verdiği cevap sarsıcı:
"Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan en kötü insandır."
1 note · View note
yamanates34 · 6 days ago
Text
Emekçiler ücretleriyle kendi ürettikleri şeyi satın alamazlarken, omuzlarına basarak yaşayan aylaklar sürüsünü cömertçe besler...
Tumblr media
7 notes · View notes
yamanates34 · 6 days ago
Text
Şunu hiç unutma evlat!
Dini, dünyevi amaçlarına alet eden insanlar gerçek inançsızlardır.
Tumblr media
8 notes · View notes
yamanates34 · 6 days ago
Text
Tumblr media
14 notes · View notes
yamanates34 · 6 days ago
Text
Bu şakayı anlamayan herkes bizden daha mutlu muhtemelen.
Tumblr media
10 notes · View notes
yamanates34 · 6 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media
8 notes · View notes
yamanates34 · 12 days ago
Text
Tumblr media
10 notes · View notes
yamanates34 · 12 days ago
Text
KAFKA' NIN BEBEK HİKÂYESİ
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan
Franz Kafka, Berlin'de bir parkta yürürken,
çok sevdiği oyuncak bebeğini kaybettiği için ağlayan küçük bir kız çocuğuyla tanışır.
Kafka, çocukla birlikte bebeği uzun süre
arar ve başarısız olur.
Ertesi gün onunla, bebeğini aramak için yeniden buluşmak istediğini söyler.
Fakat yine bebeği bulamazlar.
Kafka, kıza bebek tarafından yazılmış bir mektup verir.
Mektupta "Lütfen ağlama,
dünyayı görmek için bir geziye çıktım.
Sana maceralarım hakkında yazacağım", diyordu.
Böylece, Kafka'nın yaşamının sonuna kadar devam edecek bir hikâye başlar.
Kafka, küçük kızla her buluşmasında bebeğin maceralarının yazılmış olduğu mektupları
okur ve akabinde çocuğun çok mutlu olduğunu görür.
Kafka, Berlin'e dönmeden önce oyuncak dükkanına uğrar vebir tane bebek satın alır. Daha sonra kız çocuğu ile buluşmaya gider.
Bebeği çocuğa uzatır.
"Ama hiç bebeğime benzemiyor," der kız.
Kafka, bebeğin yazdığı bir başka mektubu çocuğa verir:
Mektupta
"Seyahatlerim beni değiştirdi." yazmaktadır.
Küçük kız yeni bebeği kucaklar ve onunla
mutlu bir şekilde evine gider.
Bir yıl sonra Kafka ölür.
Yıllar sonra, bir yetişkin olan kız, bebeğin
içinde bir mektup bulur.
Mektupta şöyle yazmaktadır:
"Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak,
ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek."
İmza Franz Kafka
8 notes · View notes
yamanates34 · 12 days ago
Text
Tumblr media
9 notes · View notes
yamanates34 · 12 days ago
Text
AZİZ NESİN'DEN
"Bir roman yazdım. Üç ay, geceli gündüzlü bu romana çalıştım. Dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır. Başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim. Roman çok güzel oldu. Gazetelerden birine götürdüm.
"Biz telif roman neşretmiyoruz," dediler.
"Bir kere okuyun!"
"Ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
Bir kitapçıya götürdüm. Daha "Bir romanım var," der demez, "Biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz," dedi.
Başka birine götürdüm. O da, "Tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor," dedi.
Nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. Üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. O zaman aklıma geldi. Bizim arkadaşlar, kimi Fransızcadan, kimi Almancadan, kimi İngilizceden, İtalyancadan hikâyeler aparıp Johnson’u Ahmet, Martha’yı Fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikâyenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. Ben niye sanki tersini yapmayayım?
Oturdum, romanda ne kadar Türk adı varsa değiştirdim. Amerikan ismi koydum. Elime bir yerden de New York’un planını geçirdim. Romandaki yer adları da Amerikan'ca oldu. Şimdi sıra geldi, romanın yazarına... Mark Obrien diye bir de ortaya Amerikan yazarı çıkardım.
"Yalnız çeviri roman yayımlıyoruz," diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "Size Mark Obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim," dedim.
"Çok güzel. Kim bu Mark Obrien?"
"Aaa! Bilmiyor musunuz? Ünlü Mark Obrien yahu! Kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
Romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. Yalnız bana "Yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz," dediler.
Sarıldım kaleme:
"Mark Obrien'in son şaheseri: 'Strugglefor Life'
Amerika’yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. Bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
Mark Obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. Babası Philadelphia'da bir çiftçi. Oğlunu papaz yapmak istiyor. Küçük Mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekâsını gösteriyor. Tıpkı birçok ünlü Amerikan yazarının hayatı gibi… Balıkçılık yapıyor. Hep bildiğiniz hikâye. Derken 40 yaşında ilk hikâyesini ‘Let Us Kiss’ dergisine gönderiyor. Dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki!
Anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. Bizim roman bir tutunsun. Kitapçılar, "Aman şu Mark Obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
Mark Obrien'den tam 18 roman çevirdim. Daha da ömrüm oldukça çevireceğim. İş bununla kalmadı. Hani ünlü polis hafiyesi Jack Lammer var ya. Kitabı herkesin elinde dolaşıyor. Ondan da 6 kitap çevirdim. Son günlerde işi ilerletmiştim. Hintçeden, Çinceden bile çeviriyordum.
Bu gidişle bir zaman gelecek, Amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, Türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. Benim de artık son umudum, Mark Obrien adıyla, Amerikan edebiyatında yer almak.
Aziz Nesin
8 notes · View notes
yamanates34 · 12 days ago
Text
Rus edebiyatının en görkemli metinleri arasında, Çehov’un şu sözleri söylediği zaman:
“İki dakika önce öldüm… Kendimi burada, bir grup melek ve kim olduklarını bilmediğim diğerleriyle yalnız buldum. Onlara yalvardım, beni yeniden hayata döndürmeleri için. Çünkü karım hâlâ gençti ve oğlum henüz ışığı görmemişti. Karım hamileliğinin üçüncü ayında idi.
Birkaç dakika daha geçti. Meleklerden biri, bir televizyon ekranına benzeyen bir şey taşıyarak geldi. Bana dedi ki: ‘Bu dünya ile öteki dünya arasındaki zamanlama çok farklı: Buradaki dakikalar orada birkaç güne eşdeğer.’
‘Onları buradan izleyebilirsiniz.’
Ekranı açtı ve karım anında küçük bir çocukla birlikte göründü! Görüntü çok hızlıydı. Zaman her dakika değişiyordu. Oğlum büyüyordu, her şey değişiyordu. Karım mobilyaları değiştirdi. Emekli maaşıma ulaşabildi. Oğlum okula gitti. Kardeşlerim birbiri ardına evlendiler. Her biri kendi hayatını kurdu.
Birçok olay yaşandı ve bu hareketlilik ve bulanık görüntülerin içinde arka planda sabit duran bir şey fark ettim; siyah bir gölgeye benziyordu. Dakikalar geçti, ama aynı gölge tüm görüntülerde duruyordu. Yıllar geçti orada. Gölge küçüldü ve solmaya başladı. Meleklerden birine seslendim ve bu gölgeyi bana yaklaştırması için ona yalvardım, böylece onu net bir şekilde görebilirdim. Bu, nazik bir melekti.
‘Sadece görüntüyü yakınlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda sahneyi dünya üzerinde de gösterdi. Ve hâlâ oradaydım, on beş yıl önceki yerimde oturuyordum, bu gölgeyi ağlarken izliyordum ve ağlıyordum. Bu gölge, annemden başkası değildi.’
10 notes · View notes
yamanates34 · 12 days ago
Text
Tumblr media
Benden kadınlara nacizane bir tavsiye...
Ama'ları boş verin.
Size kıyamayan adamları sevin.
Su şişenizin
Kapağını sizin yerinize
Açan Adamları sevin.
Seni bana veren Allah'a
Kurban olurum diyen
Adamları sevin.
Lan sana ölürüm ölürüm
Diyen adamları sevin.
Ama öldürmeyin.
Pazar günleri size kahvaltı
Hazırlayan adamları sevin.
Özel günlerinizi unutmayan
Adamları da sevin.
Öyle her akşam çiçek değilde
Yarım kilo et alan adamları sevin.
Arada sıra evin herhangi bir
Yerine size sürpriz olsun
Diye çikolata saklayan
Adamları da sevin.
Aksiyon yerine sizin seçtiğiniz
Filme giden adamları sevin..
Yanında patlamış mısır alıyorsa
Daha çok sevin.
Size mangal yakan
Adamları sevin.
Ama size adınızla seslenen
Dünyam
Aşkım
Bi tanem
Tek tanem
Hayatım
Canım
Gözümün nuru
Demeyen.
Adamları sevmeyin
Üstünüz açılırsa üstünüzü örten
Örtenken de sizi öpen
Adamları sevin.
Size kızsa da,
Bir gülümsemenize,
Yenilen adamları sevin..
Mutluluktan afallayın.
Ama’ları mamaları
Falanları filanları
Boş verin.
Bulursanız böyle bir adam
Sevin...!
Çok Sevin...!
Dünya kadar Sevin...?
Alıntı
13 notes · View notes
yamanates34 · 15 days ago
Text
Susmak
Yalnızlığın ana dilidir
Ömür hanım.
Şükrü Erbaş
9 notes · View notes
yamanates34 · 18 days ago
Text
Tartışmak istemiyorum, kavga etmek istemiyorum. Yaşamak, para kazanmak, sevişmek, anılar biriktirmek, eğlenmek ve hayattan keyif almak istiyorum.
9 notes · View notes
yamanates34 · 20 days ago
Text
Tumblr media
“Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir.” Bu adet Türkler’den Avrupa’ya geçmiştir. Yıl dönümünü kutlamak için yapılır.
“Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor ve buna Hayat Ağacı deniyordu.
Bu Sümerlerde de vardı.
Bir ucunda Gök Tanrısı duruyordu.
Halen Orta Asya’da 22 Aralık’taki gündönümünde, evlerine Akçam Ağacı getirip, dallarına ertesi sene için Tanrı’dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için kurdele koyuyorlar.
Türklerdeki bu ağaç süslemenin Hristiyanlıktaki Noel ile bir ilgisi yoktur.
Bu adet, daha sonra Türkler yoluyla Avrupa’ya geçmiş, 16’ncı yüzyılda Almanya’da başlamış ve buradan da dünyaya yayılmıştır.”
Coğrafi bir olgu olarak, 21/22 Aralık gecesi, günler uzamaya, geceler kısalmaya başlar.
Eski Türkler’in inanışlarına göre, Güneş, 21/22 Aralık gecesi, KARANLIĞI yenmekte ve bu güne “NARDUGAN” denmekteydi.
Nar=Güneş,
Dugan, Tugan= Doğan
Nardugan= Doğan Güneş, anlamına gelir.
Türkler, Nardugan’da, Hayat Ağacı (Sonsuz Hayat)’nı temsilen bir Akçam’ın altına duaları Tanrı’ ya gitsin diye hediyeler koyuyorlar, ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlardı.
Yaşlılar ziyaret ediliyor ve bir arada yemek yeniyordu.
Bu gelenek halen Tatarlar, Başkırlar, Çuvaşlar ve Karaçay- Malkarlar tarafından yaşatılmaktadır.
“Hayat Ağacı” (Sonsuz Hayat) motifi, Hitit, Urartu ve daha sonraki dönemlerde Selçuklular ve Osmanlılar’ da farklılık gösterse de göze çarpar.
Halı ve kilim desenlerinde de, “Hayat Ağacı” motifi sıklıkla görülür.
Nardugan’da Ağaç süslemek eski Türk kilimlerinin başlıca motofidir.
12 notes · View notes