#temsilcileri
Explore tagged Tumblr posts
Text
İşçilerden 2025 Yılı İçin Asgari Ücret Talebi
Türkiye’de milyonlarca işçinin gözü, 10 Aralık Salı günü yapılacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısına çevrildi. İşçiler, artan hayat pahalılığı ve enflasyonun etkilerini göz önüne alarak, 2025 yılı için asgari ücretin 35.000 TL olarak belirlenmesini talep ediyor. İşçilerin Talebini Destekleyen Gerekçeler: Enflasyon ve Hayat Pahalılığı:İşçiler, yüksek enflasyon oranlarının ve hayat…
#35.000 TL asgari ücret#açlık sınırı#asgari ücret 2025#asgari ücret hesaplama#Asgari Ücret Tespit Komisyonu#asgari ücret toplantısı#asgari ücret zammı#ekonomik koşullar#enflasyon ve asgari ücret#geçim endeksi#hayat pahalılığı#insanca yaşam koşulları#işçi talebi 2025#işçi temsilcileri#kira fiyatları#temel ihtiyaçlar#yoksulluk sınırı
0 notes
Text
Duayen radyo temsilcileri GAP Gazeteciler Birliği'ne katıldı
Duayen radyo temsilcileri GAP Gazeteciler Birliği’ne katıldı Adıyaman’da uzun süredir yayın hayatını sürdüren 6 radyo temsilcisinin aldığı kararla, meslek kuruluşları olarak GAP Gazeteciler Birliği’ne katıldı. Katılım ve gündeme dair GAP Gazeteciler Birliği’nin düzenlediği toplantıya, GAP Gazeteciler Birliği Genel Başkan Vekili Hamit Özpolat, Radyo Tek, Medya Tek Gazetesi Selahattin Alptekin, ASR…
0 notes
Text
Tanzimat Dönemi Tiyatro Yazarları
Tanzimat döneminde telif ve tercüme birçok tiyatro eseri kaleme alınmıştır. Şinasi, Ali Bey, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Recaizade Mahmut
Tanzimat döneminde telif ve tercüme birçok tiyatro eseri kaleme alınmıştır. Şinasi,Âli Bey,Ali Haydar Bey,Ahmet Vefik Paşa,Namık Kemal,Şemsettin Sami,Recaizade Mahmut Ekrem,Abdülhak Hamid Tarhan,Sami Paşazade Sezai gibi devrin önde gelen devlet adamları ve yazarları bu dönemde tiyatro eserleri yazmışlardır. Bizi Takip Edin Diyariedebiyat.com ailesi olarak sunduğumuz paylaşım ve içerikleri…
View On WordPress
#Ahmet Vefik Paşa#Ali Bey#Namık Kemal#Recaizade Mahmut Ekrem#Tanzimat Dönemi Tiyatro Yazarları#Tanzimat Dönemi Tiyatrosu ve Temsilcileri#Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosu
0 notes
Text
YAŞI 50/75 ARASI OLANLARA GELSIN ..
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…
PEKİ KİM BUNLAR
1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..
Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…
Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…
Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…
Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…
Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış…
Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…
Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…
Harp görmüş, darp görmüş…
Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…
Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış.
En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…
En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…
Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil...
Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış.
68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…
Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş…
1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…
Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…
Çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…
Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…
Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış.
Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…
Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinazorlar…
İyi bakın, bunlar bu son kalan kadife ye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.…
Bunlara iyi bakın,Çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere…
Bunların üretimi sonlandı…
Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor…
Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?
Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…
Dozer gibi dünya milletleri geçti…
Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi…
Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…
Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…
Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…
Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir…
Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…
Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan dinazorlar tam bir müzelik antika nesildir…
Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!
Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…
Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…
Sonra arar da bulamazsınız…
Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır...
Onlara iyi bakın..
Anonim
youtube
Güzel Akşamlar olsun.. ☕☕
73 notes
·
View notes
Text
YAŞI 50/75 ARASI OLANLAR MUTLAKA OKUYUN
Bir solukta okuyacağınız çok güzel bir yazı.
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…....
PEKİ KİM BUNLAR?
1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..?
Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…
Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…
Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…
Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…
Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış…
Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…
Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…
Harp görmüş, darp görmüş…
Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…
Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış.
En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…
En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…
Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil...
Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış.
68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…
Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş…
1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…
Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…
Çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…
Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…
Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış.
Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…
Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinazorlar…
İyi bakın, bunlar bu son kalan kadife ye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.…
Bunlara iyi bakın,Çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere…
Bunların üretimi sonlandı…
Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor…
Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?
Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…
Dozer gibi dünya milletleri geçti…
Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi…
Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…
Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…
Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…
Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir…
Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…
Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan dinazorlar tam bir müzelik antika nesildir…
Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!
Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…
Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…
Sonra arar da bulamazsınız…
Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır...
Alıntı
164 notes
·
View notes
Text
Kadın asalet ve güzelliğinin (Grace Kelly) erkek giyim kuşam ve zarafetinin (Cary Grant) temsilcileri Kelepçeli Aşık (1955) filminde...
11 notes
·
View notes
Text
UMUT, LAİK CUMHURİYETE BAĞLI ÖĞRETMENLERLE YÜKSELECEK
MEB’in tarikat bağlantılı vakıf ve dernek gibi oluşumlarla protokol imzalaması, yapılan etkinliklerin çocukların zihinsel gelişimini engelleyen yaygın bir çocuk istismarına dönüşmesi ve ÇEDES projesi kapsamında, herhangi bir pedagojik formasyonu olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı imam ve müftülerin derslere girmesi karşısında, laik Cumhuriyet değerlerine bağlı öğretmenler direniyor!
Ancak direnen öğretmenlerin karşısında siyasal İslamcı iktidarın yıldırma politikaları giderek ağırlaşıyor. Cumhuriyet tarihinde öğretmenler için ilk kez “dini eğitimi engellemek” diye bir suçun icat edilmesi yüzünden, Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin Gericilikle Mücadele Komitesi, öğretmenleri yalnız bırakmamak için kısa bir süre önce bir duyuru yaptı ve bir dayanışma hattı kurdu. Belirtilen e-posta adresine ([email protected]) ya da WhatsApp hattına (0541 930 11 72) yaşadığı deneyimi, karşılaştığı mobbing ve zorbalığı bildiren öğretmenlere gerektiğinde avukat desteği verileceği, her koşulda yanlarında olunacağı açıklandı.
Devrim kanunlarının en önemlilerinden biri olan Öğretim Birliği Yasası’nın (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) 100. yılındaki bu Öğretmenler Günü’nde, ülkenin halini böyle bir yazıyla anmanın derin hüznünü duyuyorum. Bununla birlikte dayanışmanın önemini de vurgulayarak aydın bir gelecek için umudu yine laik Cumhuriyet Devrimi’ne bağlı öğretmenlerin yükselteceğini de biliyorum.
“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller onların eseri olacak!
10 notes
·
View notes
Text
Yanlış anlaşılmasın!
Burası Akbelen linyit madeni alanı değil!
Burası; ülkemizin uzay çalışmalarını yürütmek üzere dünya üzerinde kurulmuş, Mars gezegeni ortamı!
Yaşasın çağ atlayan ülkemiz!
24 notes
·
View notes
Text
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe 71)
"Bir mü'minin diğer bir mü'mine yapabileceği en büyük yardım, doğru yoldan ayrıldığını gördüğü an onu ikaz etmek ve kendi şahsına bir kusur işlerken gördüğünde ona engel olmaktır. Bununla beraber, bu karşılıklı birbirini düzeltme sürecinde, tavsiye verilirken fazla tenkitçi ve hata arayıcı olmamaya, aksine dostça, kardeşçe ve samimiyetle davranmaya itina gösterilmelidir. Değiştirmeye çalıştığımız kişi bizim davranışımıza baktığında, kendi yaptığından rahatsızlık ve üzüntü duyduğumuzu ve daha iyi bir kişi olmasını arzu ettiğimizi hissetmelidir. Yoksa bir çeşit üstünlük hissine kapıldığımızı ve sırf bunu göstermek için onun kusurunu ortaya çıkarmaya çalıştığımızı düşünmesine sebep olmamalıyız."
Maalesef ki çoğumuz bu ahlaktan uzağız. Aslında bizim odaklanmamız gereken kısım günah işleyen insanlar değil, insanların işlediği günahlar. Rasulullah aleyhisselamın metodu da bu idi. Ey Allahın Rasulü! Nefsime hakim olamıyorum, zina işleyeceğim diye gelen gence, hakaret edip, sen nasıl Müslümansın diye kızıp, bağırmak yerine zina fiilinin necisliğini anlattı. Ve subhanallah bu genç tertemiz bir hayat yaşadı. (Müsned, V, 256-257). Bize ne oluyor ey davetçiler de bu ahlaktan mahrumuz? Sanki bu din, Müslümanlar bizim davetimize muhtaçmış vehmine kapılıp insanları insafsızca eleştiriyoruz. Ahlakımızla İslam'a davet edemediğimiz insanları, rivayetlere boğup şüphelerin zulmetine terk ediyoruz. İslam davetçileri olarak, O'nun en güzel isimleriyle ahlaklanmayı öğrenmemiz gerek, hangimiz defalarca tevbe etmesine rağmen günahına geri dönmedi ve buna rağmen Rabbimiz onların üstünü örtmedi? O bize nasıl muamele ediyorsa biz de insanlara o ahlakla muamele etmemiz lazım ki kurtuluşa erenlerden olalım. Allah'ın dininin bizim yıkıcı, kırıcı tebliğlerimize ihtiyacı yok, biz olsak da olmasak da bu dinin koruyucusu Alemlerin Rabbi'dir. Ama bizim bu himayenin yeryüzündeki neferleri olmaya ihtiyacımız sonsuzdur. Davet ettiğimiz her insanda bu hususa dikkat etmemiz gerekir. Dua edelim Rabbim bizi insanların hidayetine vesile kılsın. Ahlakımızla İslamın temsilcileri olalım inşaallah.
#not; insanları eleştirmişsin ama senin üslubun sert vs gibi yorumlarla gelmeyelim lütfen benimki bir iç döküş#buradaki herhangi bir kimseye değil.
22 notes
·
View notes
Text
Atatürkçülüğün son temsilcileri anıtkabirde.
LGBT onursuzluk yürüyüşü.
8 notes
·
View notes
Text
Ankara Hanımları
Ankara Hanımları: Gelenekten Günümüze Bir İkon
Ankara, Türkiye'nin başkenti olmasının yanı sıra, zengin tarihi ve kültürel mirasıyla da dikkat çeker. Bu mirası oluşturan unsurlardan biri de, şüphesiz "Ankara hanımları" olarak tanımlanan kadın figürleridir. Ankara hanımları, hem geleneksel Türk kadınının hem de modernleşen Türkiye'nin sembolü olmuştur. Onların giyim tarzları, davranış biçimleri, yaşam anlayışları ve toplumsal rolleri, dönemin toplumsal yapısını yansıtan önemli göstergelerdir.
1. Ankara Hanımlarının Giyim Tarzı: Modern ve Gelenekselin Harmanı
Ankara'nın hanımları, Türk kadınının en zarif temsilcileri arasında sayılabilir. Özellikle Cumhuriyet dönemi öncesinde, geleneksel Osmanlı tarzından etkilenmiş olan giyim anlayışları ile dikkat çekerlerdi. Ancak Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte, toplumsal yapıda önemli değişiklikler meydana gelmiş, kadınların eğitim alması, sosyal hayata katılması ve özgürleşmesi için önemli adımlar atılmıştır.
Ankara hanımları, başkentteki modernleşme sürecinin bir parçası olarak, hem geleneksel Türk giyiminden hem de Batı etkisinden beslenen bir tarz benimsemişlerdir. Özellikle 1920'ler ve 1930'larda, modernleşen Türk kadınının simgesi olarak, şık elbiseler, zarif başörtüleri ve bunlarla uyumlu aksesuarlar tercih edilmiştir. Bununla birlikte, Ankara hanımları halen geleneksel Türk el sanatlarına ve kıyafetlerine de büyük bir değer verirlerdi. Örneğin, yörenin meşhur dokuma ürünlerinden olan yünlü kumaşlardan yapılmış şalvarlar, el işlemeleri ve geleneksel nakışlar, hem evde hem de özel günlerde tercih edilirdi.
2 notes
·
View notes
Text
7 notes
·
View notes
Text
Bir baba evden çocukları için yemek bulmaya giderken katledildi, Bir anne çocuğuna ekmek alırken katledildi, çocuklar evde anne ve babasını beklerken katledildi. Aylardır Gazze'de insanlık katledildi. İnsanlığın çürümüş ruhunun temsilcileri durmadı, durdurulmadı.!
7 notes
·
View notes
Text
YAŞI 50/75 ARASI OLANLAR MUTLAKA OKUYUN
Bir solukta okuyacağınız çok güzel bir yazı.
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…....
PEKİ KİM BUNLAR?
1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..?
Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…
Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…
Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…
Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…
Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış…
Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…
Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…
Harp görmüş, darp görmüş…
Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…
Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış.
En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…
En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…
Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil...
Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış.
68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…
Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş…
1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…
Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…
Çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…
Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…
Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış.
Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…
Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinazorlar…
İyi bakın, bunlar bu son kalan kadife ye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.…
Bunlara iyi bakın,Çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere…
Bunların üretimi sonlandı…
Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor…
Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?
Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…
Dozer gibi dünya milletleri geçti…
Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi…
Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…
Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…
Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…
Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir…
Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…
Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan dinazorlar tam bir müzelik antika nesildir…
Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!
Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…
Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…
Sonra arar da bulamazsınız…
Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır...
Mutlaka okuyun hiç yalansız dolansız bizim hayatımız.
karekter dediğimiz şey bu insanlarda o kadar çok ki karekter abidesi her biri
13 notes
·
View notes
Text
TAŞERON=TÜRK İSLAM SENTEZİ
ABD veya küreselci baronlar Türk Milliyetçiliğini kontrol altına almak için bir partiye rol verdi. Böylece Türklüğün yanına İslam sentezi eklendi. Matematik bilen bu iki kavramın toplanamayacağını bilir. Dini inançla bir ırkın toplamı olur mu? Emperyalizm oldurdu. Türk İslam sentezcileri Müslüman olmayan Türkleri Türk saymadı. Ne güzel proje değil mi? Türk İslam sentezi kavramı Türçülük taslayan Türkleri Araplaştırdı. Bu tezgahı midesi kabul etmeyenler koptu. Türk İslam sentezcileri siyasal İslamcı, Müslüman Kardeşlerin Türkiye temsilcileri gelene kadar iktidar olamadı. Şimdi bu emperyalist projenin Türk kısmını MHP, İslam kısmını AKP temsil ediyor. Türk İslam sentezi koalisyonu ülkeyi esir aldı. Bunların biri Amerikan milliyetçisi, diğeri İngiliz Müslümanı. AKP İngilizlerin kurduğu Vahhabiliğin kurucusu Şerif Hüseyin’in görevini Türkiye’de güncelledi. Emperyalizme uyumlu, kullanışlı, namaz-oruç-haç ritüeli dışında hiçbir ahlaki değeri olmayan, vitrine sakal ve türbanı koymuş, VATANSIZ bir inanç sistemi oluşturdu.
Amerikan milliyetçisi MHP, Türkler ve Türk yurdu boğazlanırken boğazlayanlarla iş birliği yapmaktadır. Sadece iş birliği yapmakla da kalmıyorlar. Fedailiğini de yapıyor. Mafyokrasinin vitrin mankenleri...
*** *** ***
AKP F-CİA’yı yasaları çiğneyerek devlete ortak etti. Bir düşman ne yaparsa onu yapıp önce ülkenin ordusuna saldırdılar. Savaş sırlarını çalıp CİA ve Yunanistan’a servis ettiler. Yetmedi, bir savaş durumunda ülke içinde harekete geçirilecek siviller de deşifre edildi. Hatta bir savaş durumunda iç direnişte kullanılmak üzere bir yerlere depolanan silahların yeri de açık edildi. Bu faaliyetin Türkçesi neydi?
Bir ülkenin silahlı gücüne düşman saldırır değil mi? Bir ordunun zayıflatılması kimin işine yarar? Tabii ki DÜŞMANIN! Bir savaş durumunda iç direnişi başlatacak isimler niye deşifre edilir? Belli ki Türkiye’Yİ SICAK BİR SAVAŞA SOKMA PLANI VAR. Bu savaş başlamadan iç direnişi başlatacak insanları açığa çıkararak hedef haline getirmek, ülkenin bağışıklık sistemini kırmak anlamına gelir. Sahi, o isimlerden kaç kişi doğal olmayan yollardan ölüme gitti, biliyor muyuz? Hayır, bilmiyoruz.
*** *** ***
Türkiye’de Türklerle sinsice savaşan bir Türk İslam sentezi koalisyonu var. Suriyeli GEÇİCİ SIĞINMACILAR, Afganlı ABD askerleri, şimdi de ülkemiz 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara açıldı. Filistinliler, Afrikalılar…. Kim varsa ülkeye alınıyor. Bu sadece bir sığınmacı sorunu değildir. Bu, Türklere karşı açılmış onlarca savaşın sadece bir cephesidir.
Bir başka cephe, Türklerin devletten dışlanması ve bile-isteye fakirleştirilmesidir.
Bir başka cephe, gıdalarla oynayıp Türklerin kısırlaşmasına ve sağlıklarını kaybetmesine zemin hazırlamaktır..
Bir başka cephe, çoğunun yabancı istihbaratlarla bağı olan, Diyanet ile birlikte insanları dinden nefret ettiren tarikat ve cemaatler üzerinden, Türk ve Türk akılcılığına karşı açılan savaştır.
Bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız küresel şirketlere peşkeş çekilmiş, ABD devlet olamadan vahşi bir şekilde yapılan madenciliğe eşdeğer bir vahşilikle ülkemiz yağmalanmaktadır.
Eğitim çökertilmiş, Laiklik çiğnenerek akılcılığın terk edildiği Ortaçağ aklının hakim olduğu bir sisteme evrilmiştir.. Çocuklar öğretmenlik formasyonu olmayan, yeterli eğitim almayan imam ve tarikat elemanlarıyla buluşturulmuştur. Osmanlı’nın yıkılmasına neden olan dönme-devşirme aklı Milli Eğitim üzerinden bugün ve yarınımıza bir cephe daha açmıştır.
Irak, Suriye, Libya’da BOP için taraf olan AKP, Amerika adına lejyonerlik görevi almıştır. BOP uğruna Barzani imar edilmiş, Suriye’de Fırat’ın Doğusu’na PKK’nın yerleşmesine neden olmuşlardır. Bazıları buna yanlış politika diyor. Bunların hiç biri yanıldıkları için değil, bilakis, bile-isteye gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir.
Ege’de 20 adamızı Yunanistan’a peşkeş çekerek, Yunanistan adına T.C. Devletine sessiz bir savaş açmışlardır.
Dedeağaç Lozan Antlaşmasına göre silahsız bir alandır. Yunanistan Lozan’ı çiğneyerek Dedeağaç’ta ABD’nin askeri yığanak yapmasına izin verdi. AKP Türkiye’nin haklarını savunmayarak ABD’nin ülkemize karşı oluşturduğu tehdide olur verdi. Yani, ABD-Yunan ortaklığının Türkiye’ye olan tehdidini görmemezliğe geldi.
TÜRK İŞÇİLERİNİ sendikasızlaştırarak köle işçi haline getirdi. Ülkemizde beyaz adam ve Arapların aldığı şirketlere Türk çocuklarını ucuz, köle işçi yaptı.
Sağlık ve eğitim piyasalaştırılarak, fakirin çocuğunu okutabilmesini, kaliteli bir sağlık hizmeti almasını imkansız hale getirdi.
Tarımı ve hayvancılığı bile isteye, küreselcilerin taleplerini karşılamak için bitirdi. Köylerdeki okulları önce kapattı, taşımalı eğitim sistemi getirdi. Şimdi servis hizmeti de verilmeyecek. Tasarruf bahane, köylüleri şehirlere sürüp tarlalara çökme fikri şahane.
Vatandaşın vatandaşlık bağı mülkiyet hakkı ile güçlenir. Köyünüz, ata yadigarı toprağınız o topraklardaki kökünüzdür. Kökünüz ne kadar derine inerse o kadar güçlü ve dirençli olursunuz. Köylünün vatanına bağı bu kökler nedeniyle sağlamdır. Tarımı bitirenler, köylünün elinden meraları alanların asıl niyeti, yani ev ödevleri şimdi açık oldu. Tarımı yapılamaz hale getirip 2 yıl ekilmeyen tarlaları kiraya vereceklermiş…. Önce köylülere teklif edeceklermiş… Hikaye, asıl niyete kılıf… Ahmet’in ekemediği araziyi komşu Mehmet mi ekecek? Tabii ekemeyecek. O zaman araziler birleştirilerek küresel şirketlere kiralanacak. Küresel şirketler GDO’lu ürün ekecek. Artık o toprak bitmiş demektir. Normal tohum ekemezsiniz. AKP zaten yerli tohumu yasaklayıp,Türk çiftçisini küresel şirketlerin insafına terk etmişti değil mi? İşte bu da Türk köylüsüne Küresel şirketler adına açılan bir savaştır. Köy biterse ülkeyi unutun. Köy, toprak bağımsızlıktır. İşte bu önemli ayak kırılacaktır.
Bu uygulamayı Doğuda yapamazlar. Ağalar direnir. Kan davası çıkar. Gene elinden toprağı alınacak olanlar İçanadolu’da tarım yapan gariban çifçiler olacaktır.
Tarlaları kiraya verin. Çifçiliği hepten terk etmeye iki yıl yeter. Tarım çok zor iştir. Bıraktığınız an geriye dönüş nerede ise imkansızdır.
Artık mal ve can güvenliğimiz yoktur. Çünkü hukuk bitmiş, yargı Turuncu Türk İslam sentezci taşeronların SİLAHINA dönüşmüştür.
Mal ve can güvenliği olmayan insanların vatandaşlık bağı zayıflar ve sonra kopar. Her cepheden saldırı altında olan Türk Milleti köksüzleştiriliyor.
Osmanlı’nın yıkılış sürecinde de kanun yoktu. Eşkıya halkı haraca kesmişti. Şimdiki gibi mala çökmeler vardı. Rüşvetsiz iş yapılmazdı. Aynı durumu farklı biçimlerde YENİDEN yaşıyoruz.
Mütareke basınımız emperyalizmin emrindedir. 2008 yılında Soros, “basına 8 milyon dolar dolar dağıttım” açıklaması yapmıştı. Din adamı kisvesiyle, “Türklüğümden istifa ettim” deyip sonunda tecavüzcü Yunan’a sığınan Mustafa Sabri’nin fikri mirasçıları da görev başındadır.
Her açıdan 1914 şartları 2024 yılında ortaya çıkmıştır. Aktörlerin sadece isimleri farklıdır. Dedelerimiz Osmanlı’nın borcunu ödedi, bu gidişe Osmanlıcılık üzerinden ülkemizi borç batağına sürükleyerek çöküşü hızlandıranların borcunu gene gariban Türkler ödeyecektir.
AKP gariban Türkler üzerinden lale devri yaşıyor. Abdülhamit üzerinden saray sömürüsü yapanlar, Abdülhamit’in yolundan giderek savaşmadan isteyene istediğini veriyor.
Ülkemizi uyuşturucu cenneti yaparak en büyük cepheyi açtılar. Uyuşturucu kullanımı ilkokula kadar indi. Küçücük kasabalarda bile uyuşturucu kullanımı hızla yayılıyor. Uyuşturucu baronu Hikmetyar’ın dizinin dibine çökenlerin ne yapacağını sanıyorduk acaba?
AKMHP Türk İslam Sentezi koalisyonu T.C. Devletine karşı bir değil, yüzlerce cepheden saldırıyor.
Anayasa Mahkemesini tanımamak demek BAL GİBİ DARBEDİR!
Bu darbenin son resmi de Ahlat’ta verildi. Bahçeli, Erdoğan ve Anayasa’nın 4. Maddesi değişsin diyen bölücü Zekeriya Yapıcıoğlu elele poz verdi. İşte yeni anayasa dedikleri şey, bu resmin yasal hale getirilme işlemidir. Yapıcıoğlu AKP’nin kimine göre gizli, bize göre çok açık ajandasının tepkisini ölçmek için kullanılmıştır. Yani, bir anlamda AKP’nin mayın eşeği rolünü üstlenmiştir.
Bartholomeos AKP’nin gizli ajandası gereği Ekümenik Patrik sıfatıyla faaliyet yürütmektedir. Unutmayın, Bartholemeus CİA organizasyonuyla kurgulanan Ergenekon davasına müdahil olmuş, Kurtuluş Savaşı kahramanlık madalyası olan Papa Eftim’in emaneti Sevgi Erenerol aleyhinde açıklamalar yapmıştır.
AKP Atatürk’ün hain ilan edip Yunanistan’a yolladığı Türk düşmanı Rum papaz 6. Konstantin’in kemiklerini 2011 yılında İstanbul’a getirdi. Neden?
Keşke Yunan kazansaydı diyen ajanı en üst düzeyde ağırlamak sözün sahibini onaylamak değil de nedir?
Asker katili hain Seyit Rıza’nın heykeli Tunceli’ye dikildi. CHP sessiz kalarak onay verdi.
İşgalin içeriden yürütüldüğünü anlamak için daha ne yapsınlar istiyoruz?
*** *** ***
Ya anamuhalefet?
Meclis konu mankeni durumundadır. Sarayı meşrulaştırma aparatıdır. Bir işlevi yoktur.
AKMHP yargı dışına çıkartılmıştır.
Laiklik, dil birliği, vatanın bölünmez bütünlüğü ihlal edilmiştir. Vatan Batıdan bölünmüştür. T.C. Devletine ait topraklar(adalar)da Yunanistan ile yetki paylaşan bakanların, valilerin, askerlerin cezadan kurtulmak için yeni anayasaya ihtiyaçları vardır(!)
Güney Doğu’da Kürtçe sessizce resmi dil haline geliyor.
PKK Diasporası Kürtlerin kendi kaderini tayin için BM’e başvurdu. Başvurusu kabul edildi.
İkiz yasalar kim döneminde hazırlandı? 57. Hükümet döneminde. Yani Bahçeli’nin de içinde olduğu koalisyon döneminde. Yasalaşamadan 57. Hükümet yıkıldı. AKP gelir gelmez İkiz Yasaları(bölünme yasası) Baykal’ın CHP’si ile onayladı. Yani, hepsi orada, suç, cinayet ve ihanet mahallindeydi. Üstelik önümüzde Yugoslavya gibi dilimlere ayrılmış bir örnek varken. İşte o nedenle bugün kimse konuşmuyor. Üç maymunu oynuyor.
Diyarbakır’da bir bulvara “Türk öldürmek gavur öldürmekten daha iyidir” diyen İngiliz ajanı Şeyh Sait hainin adı verildi. Gene İngiliz ajanı İskilipli Atıf’ın adı cadde, hastane, cami ve parklara verildi. 2012 yılında Çorum’da yapılan bir parka İskiliğli Atıf’ın adı verildi. Açılışa Bülent Arınç katıldı.
Ordu belediyesi tarafından Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına ithafen; “biz denize insan dökmedik, biz denize taş dökerek Avrupanın tek havalimanını inşa ettik” pankartı asıldı. Yunan lobisinin bir elemanı AKP’den belediye başkanı seçilmiş. Seçenler bu pankarttan utanmamış.
Şeyhülislam, hain, Türklüğümden estağfurullah diyen Mustafa Sabri’nin adı Tokat’ta Anadolu İmam Hatip Lisesine verildi.
Bütün bu ihanet tablosu, Kuvayi İnzibatiye ihanet birliğinin yeniden dirilip T.C. Devletinin kurucu unsuruna meydan okuduğunu göstermez mi?
Binali Çanakkale Köprüsünün açılışında; “Çanakkale artık her türlü geçilir” dedi iyi mi?
Siz bu söz cahillikten mi söylendi sanıyorsunuz? Tabii ki hayır. Çanakkale’de hangi devletlerle savaştık? Fransa, Avustralya, Y. Zelenda, İngiltere ile savaştık. Çanakkale artık her türlü geçilebilir davetiyesi bu ülkelere mi gönderildi?
Türk düşmanlarının ölüsüyle dirisi Türklere karşı birleşiyor, kör müyüz?
*** *** ****
Ana Muhalefet partisi Türk Milletine savaş açmış bir koalisyonla particilik oynayarak koalisyonu meşru hale getiriyor. Sığınmacı adı altındaki sessiz işgale yeterli tepki konmuyor. Rezerv Alan kumpasının iptali için dava açmadılar. Ege’de işgal edilen adalarımızı halka anlatmadılar. Vatandaşlar suç duyurusunda bulundu ama muhalefet(CHP, İYİP) suç duyurusunda bile bulunmadı.
Ülkemiz kara para cehennemine döndü. Kara paranın piyasaya hakim olduğu bir ülkede namuslu para barınmaz, barınamaz. Nerede ise tek üretim alanımız olan tekstil firmaları komşu ülkelere taşınıyor. Üretim bitirilmiş. Emperyal aklın emrindekiler paraları millet bahçelerine GÖMÜYOR. Bu ne ANLAMA GELİR? “Çalışmayın, üretmeyin, beslenmeyin... Bunlar gerçekleşince zaten tembelleşecek, yardımlarla nefes alacak, onurunu koruyamayacaksın. Hayal bile kuramayacaksın. Nefes alan kuklaya dönüşeceksin..” ANLAMINA GELİR.
Böyle bir ülkede enflasyon düşecek demek YALANIN EN BÜYÜĞÜDÜR!
Böylesine büyük ihanet ve işgale susan halk MAZLUM DEĞİL, SUÇ ORTAĞIDIR.
Dünya bambaşka bir döneme evrilirken Ortaçağ Karanlığında debelenen ülkeler yok olmaya mahkumdur. Sen deccaliyetin temsilcisi şeyh, şıhlar önünde secde ederken, cami cambazlarının ağzına aval aval bakarken elin oğlu gelir seni kıçından patlatır, mefta olursun.
En çok hayret ettiğim durum ise;
“KENDİ ÜLKESİNDEKİ ŞEYTANLARA TAPANLARIN ŞEYTAN TAŞLAMAK İÇİN HACCA GİTMESİ....”
Zahide UÇAR (23.09.2024)
2 notes
·
View notes