#tekke
Explore tagged Tumblr posts
Text
Living in a house by the coast provides some of the comfiest mornings a little lady like Tekke could ever hope for~.
166 notes
·
View notes
Text
Hadi bana okulunu söyle de sana devletinin kim olduğunu söyleyeyim
"Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir."
İlk Dönem Eserleri'nden.
Cumhurbaşkanımızın 'Kara Harp Okulu Camii' müjdesine pek sevindim. Allah ona ecr-i kesir versin. Fakat, yine de, bu mevzuda temkini elden bırakmamak gerektiği kanaatine sahibim. Zira meselemiz 'camisizlik' meselesinden ziyade 'imansızlık' yahut da 'zihniyetsizlik' meselesidir. Kalbi-aklı müslümanca şekillenene heryer camidir. Heryer mescid olur. Kainat zaten mü'mine mescid kılınmıştır. Nerede dursa namazını kılar. Fakat zihniyet müslümanca şekillenmeyince, isterseniz duvarlarını altından yaptırın, mübareklerin içi boş kalır. Hele mevzu askerî okullar olunca iş biraz daha çetrefilleşiyor. Evet. Zira müslüman Osmanlı'dan laik Türkiye'ye savruluş da yine o mektepler eliyle gerçekleşmişti. Demek asıl dikkat edilmesi gereken mektepteki zihniyetlerdir. O okullarda işlenen müfredattır, sistemdir, mahsulüdür. Camiyse bunların ardından gelebilecek bir hayır işidir.
Dile kolay geliyor. Tâlibân 20 yıllık 'süpergüç işgaline' karşı nasıl dayanabildi? Nasıl olup da onca sene ayakta kaldı? Dağılmadı. Vazgeçmedi. Yorulmadı. Mezkûr sorunun cevabını ararken, Tâlibân'ın kuruluşunda önemli bir yer tutan, Diyobend medreselerinin gücünü unutmamak gerekiyor. Bu güç elbette maddi bir güç değildi. Fakat bu güç, maddi güce bile boyun eğdirebilen, bir sistemin gücüydü. Tâlibân, asıl kaybedişin 'yerliliğini kaybetme' düzeyinde yaşandığını bildiği için, tarlasını Batılı ideolojilere sürdürmedi. Onları zihnen Batı'nın veled-i zinası kılmadı. Müslim kodlarını muhafazayla hayatını sürdürdü. Ne kadar budanırsa budansın yeniden kendisi olarak boyverdi böylelikle. En nihayet çağın en kuvvetli Firavun'una pes ettirdi.
Belki de "Geldikleri gibi giderler..." hakikati Türkiye'de değil Afganistan'da gerçekleşti. Çünkü bizden gidenler(!) âdeta 'biz'liğimizi de beraberlerinde götürdüler. Yerimize kendileri gibi sekülerleri yerleştirdiler. Afganistan'daysa böyle olmadı.
Ebubekir Sifil Hoca, moğol fitnesine de benzer bir iradeyle karşı koyulduğuna dikkat çeker sık sık. Moğollar kuvvetlidir. Evet. Ve ümmet perişan durumdadır. Heryer işgal altındadır. Fakat o karanlıkta dahi birşeydeki hassasiyetlerini yitirmezler mü'minler: Dinlerine olan emniyetlerini. Ve bir de 'o dinî gelecek nesillere sıhhatle aktarmak' üzerine sa'y u gayretlerini. Bu ikisini yitirmedikleri için, kısa bir süre içinde, moğol fitnesi eriyip gider. Hatta, üstüne bir de, moğolların büyük bir kısmı müslüman olurlar. Ümmetin sinesine karışırlar. Elhamdülillah. Tâlibân'ın Amerika'ya karşı kazandığı zaferin daha görkemlisi o zamanlarda yaşanmıştır demek ki. Demek ki, köklerine sıkı tututan müslümanlar, cümle fırtınaların tehlikesini atlatırlar.
Ahirzaman fitnesinin en tehlikeli yanlarından birisi de budur: Tutunulacak köklerin yitirilmesidir. Medreselerin kapatılmasıdır. Tekkelerin susturulmasıdır. Harflerin değiştirilmesidir. İslamî tedrisin yasaklanmasıdır. Babanın oğluna elif-bâ öğretemeyecek hale getirilmesidir. O nedenle müslümanlar bu defa 'moğollaşmaya' karşı duramamışlardır. Çünkü üzerinde yükseldikleri sistemi yitirmişlerdir. Bizi yıkan maddi işgaller değildir kesinlikle. Hayır. Bizi yıkan maneviyatımızın gelecek nesillere naklinin engellenmesidir. Bu yüzden Kadir Mısıroğlu merhum, Yunan'ın galibiyetini, yaşananlara kıyasla daha 'ehven' görmüştür. Hem, Bediüzzaman'ın da ifadesiyle, "Münafık kâfirden eşeddir." Kâfirin yaptığına karşı müslümanlarda bir tedafü refleksi gelişir. İlla karşı konulur. Mücadelenin her türlüsüyle kaybedilen birgün geriye alınır. Ama düşman dahilde olursa...
"Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!" Şerif Mardin merhuma ait Türkiye'de Toplum ve Siyaset isimli eserde de aynı meseleye Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş ekseninde bakıldığını gördüm. Mardin'e göre, Osmanlı'yı Osmanlı yapan öğelerden birisi, üzerine kurulduğu medrese sistemiydi. Elbette bu sistemin ilk kurucusu kendisi değildi. Ancak içselleştiren Osmanlı olmuştu. 27-28. sayfalarında diyordu ki mesela Mardin: "(...) Medreselere devlet desteğini temin etmekle bu gelişmeden faydalanmışlardı. Diğer taraftan medreseden yetişenlerin de devlet 'barem'inde yeralmaları, şeriat üzerine kurulu adlî mekanizmanın bir devlet mekanizması olarak çalışmasını sağlamıştı. Selçuk Veziri Nizamü'l-Mülk bu ilginç 'darbe'nin mimarı olarak gösterilir. (...) Osmanlı İmparatorluğu kendinden önce gelen İslamî imparatorluklardan daha düzenli ve topluluğun her köşesine daha 'nüfuz edici' bir yapıdır. Aynı zamanda imparatorluk merkez teşkilatı ulemayı kendine sıkı bir şekilde bağlamayı bilmiştir. İmparatorluk, medrese sistemini, genel devlet işlerine faydalı olacak şekilde sistematikleştirdi ve geliştirdi."
Yani Osmanlı esasında bir 'medreseli devleti'dir. Devlet kadrosunu oluştururken medreseyi bir münbit zemin olarak kullanmıştır. Böylece kaht-ı rical sorunu çekmeden uzun yıllar ayakta kalabilmiştir. Mardin'e göre 'yükselişi' böyle yaşandığı gibi 'yıkılışı' da yine bu eksende şekillenir. Tanzimat'tan itibaren devlet içinde geriletilen medreseliler, II. Abdülhamid Han zamanında kurulan modern mekteplerle, hepten minderin dışına doğru itilmişlerdir. Sayfa 211'de konuyu şöyle açar Mardin:
"(...) Tanzimat hareketinin 1839-1876 yılları arasında ne kadar çok iş gördüğünü ve imparatorluğun kurumlarını laikleştirmekte ne ölçüde ileri gittiğini gözden kaçırılır. Ulemayı, eskiden hemen hemen tekelleri altına aldıkları bir yargı mekanizmasının arkaplanına itmek, karma bir hukuk sistemi uygulanan yeni bir yargı yapısı ortaya çıkarmak, (Abdülhamid döneminde) sivil bir hukuk okulu kurmak ve Batı yargı geleneklerini anlayan bir yargıç sınıfı yetiştirmeye başlamak, dava vekilliği ve savcılık kurumlarını ortaya çıkarmak, Tanzimat'ın laikleşme üstünde ne kadar durduğunu anlatan adımlardır. Eğitim kurumlarının tekelini ellerinde tutan ulemayı bir yana iterek, sivil bir eğitim sistemi geliştirmek, sivil öğretmen okulları açmak, bugünkü orta ve liselerin karması olan rüştiyeleri ülke yüzeyine yaymak, sonraları (yine Abdülhamid'in sözedilmeyen bir başarısı) askerî okul sistemini yeniden kurarak yetişen 'mektepli' subayların sayısında önemli bir artış sağlamak, vilayet merkezlerinde askerî ve sivil liseler açmak da Tanzimat ve sonrasında eğitim düzeyinde gösterilen ilerlemelerdir. Son olarak, bir yargıç yönetici karışımı olan kadının yerine, Türkiye'nin çağdaş yönetim sistemine çok benzeyen bir sistemin ortaya çıkarılması, Tanzimat'ın geliştirdiği bir başka önemli yeniliktir. Bunların tümü 'laikleşmeye' doğru atılan önemli adımlardır." Mardin'e göre: "Sultan Abdülhamid'in hatası, gelişmekte olan 'vatanperver'liği, Osmanlı hanedanına 'vefa' ile bir saymış olmasıdır. Bunun daha somut bir örneği, Padişah'a karşı muhalefeti yönlendirmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluş tarihini değerlendirerek verilebilir." Bu cemiyeti ortaya çıkaran bir anlamda Osmanlı'nın bizzat kendisidir. Çünkü onun kurduğu Askerî Tıbbiye Mektebi öğrencilerinin başlattığı bir harekettir. Yani, medreselerin yerine mektepleri koyan Osmanlı, bunun 'yeni bir devlet' imâsı içerdiğini farketmemiştir. Her okulun kendi devleti üzere adam yetiştirdiğini anlamamıştır. Medreselerin devleti Osmanlıdır. Fakat mekteplilerin devlet tahayyülü Osmanlı'dan çok daha başkadır. Laiktir. Sekülerdir.
"Atatürkçülüğün ana ilkeleri 19. yüzyıl sonunda, padişahın yasaklarına rağmen İstanbul, İzmir, Beyrut gibi İmparatorluk merkezlerinde yayılan Batı fikir akımlarının etkisinde ortaya çıkmıştır. Bu fikirler 1980'lerden sonra yüksek öğrenim görenlerin bir bölümü üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Fikirlerin tartışıldığı odak noktaları arasında Mülkiye, Askerî Tıbbiye ve Harbiye okullarını saymak gerekir. Bu okullarda eğitimin kapsamında yapılan değişmeler Batı fikirlerinin yayılmasının tabii bir ortamını oluşturmuştur. Atatürk nesli, Batı'nın Büchner gibi materyalist düşünürlerinin, müspet bilimlerle toplum problemlerinin çözülebileceğine inanan pozitivistlerin ve Darwin'in evrim teorilerinin sosyal bilimlerle yansımasının etkisi altında yetişti..." Ve Mardin, eserinin 198. sayfasında, meseleye son noktayı koyar:
"19. yüzyıl Osmanlı düşüncesini belki en derin bir şekilde etkileyen unsurlardan biri okul sistemindeki değişiklik olmuştur. Okulun medreseden ayrı bir kuruluş olduğu bize çoktan beri anlatılan bir öğedir, fakat bu ayrılığın en aşağı üç yönü olduğu inceleme konusu yapılmamıştır: Pedagoji değişikliği, program değişikliği ve örgütlenme değişikliği..."
Bediüzzaman Hazretlerinin; Hürriyete Hitap gibi metinlerinde; mektep, medrese ve tekke arasındaki anlaşmazlıklara dikkat çekmesi boşuna değildir. Bunların 'tehalüf-ü meşarib'i 'üç başlı bir toplum' teşekkülüne sebep olmaktadır. Birbirleriyle kaynaştırılmaları Osmanlı'nin geleceği için çok önemlidir. Onun Medresetü'z-Zehra hayalinde de biraz bunun izleri vardır. Zehra Medresesi bu üç başlılığın ortadan kaldırılmasıdır. Başarılmış olsaydı, belki de, Osmanlı'nın sıhhatle devamına sebebiyet verdiği gibi, bugün bizi uğraştıran kemalist rejimin zararlarına da engel olabilecekti. Maalesef maçı o gün seküler mektepliler kazandı. Ve onların meyvesi de seküler, kemalist, laik, ulusalcı bir Türkiye oldu. Osmanlı Anadolu karnında bir Avrupa doğurdu.
Şimdi 'yeni bir Türkiye'den bahsedeceksek o zaman bize sorulacak ilk soru şu: Yeni Türkiye'nin okullarını kurduk mu? Erdoğan'ın bu soruya İmam Hatipler üzerinden verdiği cevap yeterince kuvvetli durmuyor. İlahiyatlar da nihayetinde kemalist rejime angaje olabilen tipler yetiştiriyorlar. Belki de sistemi 'küçük modifiyeler' ile değil, daha temelden bir teşekkülle çözmek gerekmektedir. Evet. Gençlerin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" diye bağırmasına engel olamazsak o gelecek elbette 'bizim' değildir. Cenab-ı Hak rüşdümüzü ilham eylesin. Zor olan yolları kolaylaştırsın. Geleceğimizi tekrar bizim kılsın. Âmin. Âmin.
5 notes
·
View notes
Text
Şerife Tortop, İçimizdeki Çocuk da Büyüsün
#kitap tavsiyeleri#kitap tavsiyesi#kitapalintisi#kitaptankesitler#kitapokumak#kitap#kitaptansözler#kitaptavsiyesi#kitaptan alıntı#tekke#zaviye#mazhar osman#ruh hastalıkları#sinir hastalıkları#ismet İnönü
37 notes
·
View notes
Text
Tekken Tag Tournament 2 - Lee & Violet:
"Mister Lee Chaolan and his alter ego are part of the main roster, and you know what? I will include both characters in the same post because they literally have the same moveset. I do like Lee Chaolan a lot. He's hilarious, has a really awesome moveset and he has some hype moments in the game. This is one EXCELLENT character."
PS: the gameplay used for this gifset is not mine. The original video belongs to the user: Julius Alford, on Youtube.
15 notes
·
View notes
Photo
1931
The group is ready to party
https://studio.tymoon.eu/view/2086
3 notes
·
View notes
Text
TEKK die EX
youtube
Erstes Set und macht gut laune
0 notes
Text
youtube
0 notes
Text
Scene from the Legend Of The Microns/Armada video game where starscream walks out of a fire except i (redrew?) it as galaxy force starscream
Put redrew with a question mark bcs i feel like i made it a little too different so its more like inspired ig. Whatever it doesnt matter heres the scene in questiin
#i just watched a playthrough tbh cauze im not gonna bother emulating a game that short sorry😭starscream battle theme go hard though#also the way he smirks. tekk him to stop#starscream#transformers#transformers armada#galaxy force#legends of the microns#micron legend#unicron trilogy#maccadam#galaxy force starscream#transformers cybertron#transformers fanart#armada starscream#art#transformers micron legend#transformers galaxy force#transformers starscream#armada video game
2K notes
·
View notes
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/iki-kelam-inanmak-hakkinda-bir-hikaye/
İki Kelam- İnanmak hakkında bir hikaye
Bizim buralara veli, mübarek kişi gelecekmiş. Halk meraklandı. Yüce bir zat dediler, ulular ulusu… Keramet gösterip göklere çıkmış. Böylesini hiç görmemiştim. Halk hürmet göstermek için telaş içindeydi, ama bu zat hürmet sevmezmiş; alelade biri gibi davranılmak istermiş. Bizim buraların zaten çok bir şatafatı yoktur, amiyane bir hudut kasabası işte. Yalnız ağaçlarımız güzeldir, havamız güzel huyludur. Hayvanlarımız uslu, usturupludur. İnsanımız da edep- erkan bilir. Ben bizim buraları en çok bahar mevsiminde severim. O zaman da bahar ayları, bakalım gelecek veli nasıl şeref verecek diye merak ediyordum. Ne yalan söyleyeyim ben böyle göklere çıkma olayı hiç görmedim. Yani ne desem bilemiyordum. Sonuçta
1 note
·
View note
Note
Okay but now I really wanna know more about the Outworld Races (and other realms) in your au, bc the idea that Zaterrans are the lost human ancestor is GENIUS
Thank you for asking! Sorry it took so long 😭
Naknadan primarily live in trees and prefer to live in dark places due to adapting to the almost constant night of their home realm. The extra set of arms on their back are used to carry young children. And they have monkey like tails to help with balance.
^ They're not greedy by nature but are drawn to shiny things as bioluminescence is common in their native realm.
Tarkatans are known for their leather and bone crafts. There's a common superstition that they use their own people to make them because of their cannibalistic nature and rituals of honoring the dead by "repurposing" them.
The Osh-Tekk have a clicking language and communicate through chirps and squawks until they are old enough to learn it.
The Tarkatans and Osh-tekk have been in a land dispute since Osh-Tekk was absorbed into Outworld.
Nearly all of the Arnyek islands' races went extinct after the merging, with the only surviving one being the Kytinn as Kreeyans went extinct shortly after conquest.
Edenians only live to be around 3000 Earthrealm years but use magic to increase their lifespan.
There are many types of Vaeternians.
#this has been sitting in my drafts for a while bc i kept having ideas and then forgetting them when i went to write it down#the races i have the most for are definitely tarkatans and osh-tekk#nakandans kinda reminded me of those big eyed nocturnal lemers idk how to explain it#honestly the nakandans look very cool imo and im changing them to not be so stereotypical#the whole race being known for being greedy just rubs me the wrong way yknow#so theyre like crows and like shiny things in my au bc of how dark their native habitat is#mortal kombat#mortal kombat worldbuilding#mortal kombat races#cfa posts
22 notes
·
View notes
Text
Verliebe ich mich gerade,
oder Verliere ich mich gerade
#nachdenken#schmerz#Tekk#alleine#tekkonkinkreet#tekko 2024#tekketsu no orphans#tek knight#tekken#karma#be happy#liebeskummer#depri#wahre worte
15 notes
·
View notes
Text
@aetherceuse @divimperator @vindictes
#❌|| ʏᴀ ɢɪʀʟ ɢɪᴏ 💀 ooc ||❌#dont rb unless youre rex tekk or olive or ill actually steal your keyboard btw
28 notes
·
View notes
Photo
1925
From a recent session where we were stuck in bureaucratic heck
https://studio.tymoon.eu/view/2080
0 notes
Text
Wer Tekk mag sehr gerne Supporten
0 notes
Text
Tekk Sweaters All arguments are invalid: these tekk are cozy.
17 notes
·
View notes