#taizi tag
Explore tagged Tumblr posts
Note
#como si sapnap no fuera también gringo 😭 <- one chatter said sapnap is hispanic/latino bc of how misunderstood he is like 😭😭😭 our poor hamster
OH MY GOD IM SICK 😭
48 notes
·
View notes
Note
🎃 do nawt separate 🎃
Ohhhhhhh mmyy fucking god this is so cute im gonna cry 😭😭🎃 they're adorable I love them so so much!!!!!
63 notes
·
View notes
Note
dream wants george to ride him his boat
i expect a boat riding fic in 2 days on my desk
8 notes
·
View notes
Note
Dteam stream on george's birthday 🥹💙💚✨️
THE SUN IS SHINING MY CROPS ARE WATERED MY WIPS ARE THRIVING THE WORLD IS SO SO BEAUTIFUL
2 notes
·
View notes
Note
CANT A GIRL HAVE A TYPE <- awesamdude cuck chair
One day, I will draw it for you and you only <3
5 notes
·
View notes
Note
have you ever read inkheart? It's not as much YA as A Court of Thorns but I remember truly feeling the ~fantasy aspect back when I read it a couple years ago
Ooh no I've never heard of it, but it looks really intriguing! Gonna try and find it at the library next time I go :D
2 notes
·
View notes
Note
that piece is so LOVELY!! is it alright to reblog it or do u wanna keep this blog lowkey?
Thank you! :D
And yes, you can reblog all you want! I do not mind at all; this way if anyone doesn't want to see this type of art, they can simply block this blog and they won't see it even when reblogged :)
1 note
·
View note
Note
combo festa pros dteam fans + watchparty do video novo do dream minecraft I BELIEVE
I BELIEVEEE ok servidor de discord dos fãs do dream tumblerinas brasileiras com watch parties nos aniversarios
1 note
·
View note
Text
I missed you so much. Look, I'm all grown up now. No longer the tearful little fairy. But I still think that's the you I find most adorable.
春花焰 · Kill Me Love Me · 2024
#春花焰#chun hua yan#kill me love me#cdramasource#asiandramasource#dailyasiandramas#dramasource#chineseartistsinc#cdramanet#cdramagifs#cdramaedit#cdrama#chinese drama#*4#ep3#bi wenjun#yue qin#huang riying#zi gu#for some reason in my head i thought she was gonna marry taizi but when she mentioned old man i was like oh the emperor X_X#girl help!! not the old man!!! 所以我嗑一口骨科又怎样了啊!!!#thank you to the dearest tumblr friend who left the tag saying cant wait for my gifs 🥺🥺 as per usual my focus is always on the wrong thing
56 notes
·
View notes
Note
idk if you vibe with it, but i can offer soumate + college au dnfies https://archiveofourown.org/works/49228576/chapters/124217029 (its from 2023 tho so there might be some opps in there)
NO IF ITS YOURS IDC ABOUT OPPS THANK YOU
#i think ive read some of this before but i cant remember so its gonna be like reading it for the first time YAY#taizi tag
2 notes
·
View notes
Note
hellooo!! trick or treat 🍬👻
Treat please :DD
1 note
·
View note
Note
you're never beating the toxic dnfer allegations
AND WITH A CHAIN OUT AS WELL .
16 notes
·
View notes
Note
I am prev and i'm here to talk abt omega dream 👁️👁️ honestly i can see him being any of the options, but o!dream is just soooooo good ;____; him not fitting into all the expectations of being small and petite but still being so fucking sweet and protective of those he loves, building a house and a home for his close friends, making room for all the people that are important in his life 😭😭😭😭 (rushed to send this and clicked unfollow by mistake... my stupid baka life)
NODDERS NODDERS AGREE another amazing facet of dnf is how versatile they are but o!Dream is just *chef’s kiss* bc since he doesn’t physically fit his stereotype but then he learns it’s Ok bc then he can better care for those he loves like 🥺
Also in this hypothetical if there’s a!george he absolutely LOVES this ok he is living for the Size Difference just. I’m so normal about them I swear
12 notes
·
View notes
Text
Spiritual energy high 🥴✨ I'm afraid Xie Lian won't be available for a while, he's currently experiencing the advantages of having a husband with a nearly inexhaustible supply of spiritual energy and 🍆💦
[cropped, see full and uncensored art by becoming my patron]
Twitter | Patreon | Pillowfort | Pixiv | Instagram
#tgcf#tian guan ci fu#heaven official's blessing#hua cheng#xie lian#san lang#lemons#somethingnotyoirelated#morrindah#crimson rain sought flower#taizi dianxia#huahua#fafa#gege#mxtx#danmei#hob#enough tags now#hualian
81 notes
·
View notes
Note
Hi charlie froggyrights :3 are you an anime person? Bc if you are, Id soooooo reccomend watching/reading dungeon meshi 👀
TAIZI REBELWITHOUTABROOOM HELLO MY BELOVED!!!! <333 I hope you are doing well!!!! 💗🫶🌟‼️‼️
I don't usually go for anime but I have watched and liked a couple of them before so there's potential I think !! Would u recommend I watch it or read the manga first?
#watching would probably be easier but if one is like wayy better than the other i need to know yknow#thank you for the recommendation i am desperately in need of something to go insane over 🫶#taizi tag#asks
2 notes
·
View notes
Text
Tgcf Ekstra Bölüm 247 - Veliaht Prensin hafızasının kaybolması hakkında ilginç olay – 2
Kendisinin onun önüne bu kadar rahat bir şekilde oturduğunu düşünmek şaşırtıcıydı.
Xie Lian gözlerini kırpıştırdı ve ancak bir süre sonra adamın gerçekten kendisiyle konuştuğunu anlayabildi.
Hemen tepki verdi ve kendisine bu kişinin tavrına duyduğu şokun onu dezavantajlı bir konuma sokmasına izin vermesi gerektiğini söyledi. Önceki sakinliğini koruyarak, nazikçe şöyle dedi, "Maalesef, bu konumu düşük insan içmeyecek ve korkarım ki size bu içkiyi ısmarlayamayacak."
Kırmızı giysili adam güldü ve oturma pozisyonu daha da sıradan bir hal aldı, "Gerçekten mi? Bu Tao Ustasının görünüşüne bakınca, onu rahatsız eden bir şey olduğunu ve sıkıntılarından kurtulmak için bir içkiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum." dedi.
Xie Lian ifadesini ve tonlamasını değiştirmeden, "O zaman korkarım ki ekselansları yanılıyor." dedi.
En büyük tabu işlenmiş olsa bile, bu onun kendini yenilmiş bir tavır takınması ve diğer küçük tabuları umursamaması gerektiği anlamına gelmiyordu.
Adamın tavırları yumuşak ve mesafeli olmasına rağmen, geri çekilmeye dair en ufak bir niyet belirtisi göstermedi, bunun yerine, bir süreliğine ona uymaya çalışır gibi, "Madem Tao Ustası bana ısmarlamıyor, o zaman kendim yardım etsem?," dedi.
Xie Lian onu inceledi, sonra çevresini inceledi. Garip. Etraflarında hiç boş yer yokmuş gibi değildi, öyleyse neden şarap içmek için burada oturmak zorundaydı? Ama onu reddetmek için bir nedeni de yoktu, Xie Lian "Lütfen kendine yardım et" dedi.
Ve böylece, diğer taraf elini tembelce salladı. Garson daha önce hiç bu kadar şık bir insan görmemişti ve herhangi bir rahatsızlık göstermeye cesaret edemeyerek, aceleyle bir kavanoz şarap ve birkaç şarap kadehi servis etti ve bu kişiye herhangi bir saygısızlık göstermekten korkarak masa üstünü özenle sildi.
Kırmızı giysili adamın sakin ve rahat bir şekilde şaraptan bir yudum aldığını gören Xie Lian daha fazla dayanamayıp, "Acaba siz, ilk kez biriyle tanıştığınızda, o kişiden size bir içki ısmarlamasını ister misiniz?" diye sordu.
Adam gülümseyerek, "Hn? Elbette hayır. Tao Ustasına karşı dürüst olmak gerekirse, ortalama bir insan benim yüzümü bile göremez." dedi.
Bu tonu oldukça kibirliydi. Ancak Xie Lian kendini caydırılmış bulmadı.
İki kişi koltuklarına oturdu. Bu sırada Xie Lian başka bir yere bakmaya devam etti, çok sakinmiş gibi bir tavır takındı.
Bir süre sonra, konuşmak için ağzını ilk açan adam yine oydu. Çenesinin altına bir el koyarak, "Bu Tao Ustasının soyadı nedir, size nasıl hitap etmeliyim?" dedi.
Xie Lian hiç düşünmeden sahte bir soyadı uydurdu, "Soyadım Hua."
Bu adam bir kaşını kaldırdı, ve "Oh - Tao Ustası Hua" dedi.
Xie Lian, "Peki Eksalanslarına nasıl hitap etmeliyim?" dedi.
Bu adam, "Eğer bu Tao Ustası bana San-lang derse iyi olur." dedi.
Xie Lian, bu kişinin gerçek kimliğini açıklamaya istekli olmadığını hissetti ve baskı yapmadı. Bir süre düşündükten sonra, üçüncü sırada ne tür bir kişinin yer alacağını düşünemedi ve bu yüzden spekülasyon yaparak çaba harcamamaya karar verdi. Bu anda, aniden, kırmızı giysili adamın bir yanağının yan tarafında, karga siyahı bir tutam saçın ince bir örgüye örüldüğünü ve örgünün ucunda kırmızı mercan bir boncuk olduğunu fark etti.
Boncuk parlak ve ışıl ışıldı ve küçük olmasına rağmen, bir bakışta inanılmaz derecede pahalı olduğu anlaşılıyordu. Ancak Xie Lian, bu boncuğu daha önce bir yerde, belki de mücevherlerin her yere saçıldığı saray odalarında gördüğü hissinden kurtulamıyordu?
Ama o pek de emin olamıyordu. Onun bakışını fark eden San-lang "Bunu beğendin mi?" dedi.
Bunu derken, uzun, solgun ve zarif parmaklarını kaldırdı, hafifçe mercan boncuğu çevirdi, çekiştirdi.
Bilinmeyen bir nedenden ötürü, Xie Lian bakarken, sanki vücudunun bir kısmı da çimdikleniyormuş gibi göğsünde aniden bir acı dalgası belirdi ve şiddetle geriye doğru sıçradı. Bu hareket çok büyüktü ve yanlarındaki bir grup misafir de bu tarafa bakmak için döndü. sıradanca ve endişenmemiş olan San Lang bakışlarını kaldırdı ve şaşkınlıkla, "Tao Ustası, iyi misin?" dedi.
Xie Lian'ın kalkmasına yardım etmek ister gibi elini uzattı. Elbette, Xie Lian onun kalkmasına yardım etmesini istemiyordu ve aceleyle düzgünce arkasına yaslandı ve "Bu, bu.. bir şey yok. O boncuk..." dedi.
San Lang'ın dudaklarının kenarındaki gülümseme hiç azalmadı ve "Bu boncuk mu?" diye sordu.
Onun eli açık tonlarına bürünmüş ve güzel boncukla oynamaya devam etti, bir hafif gülümseme ile "Bu benim değerli karımdan bir hediye. Tao Ustası bunun hakkında ne düşünüyor?" dedi.
"...."
Xie Lian, "Uh...... Çok iyi, çok iyi." dedi.
Aslında, ne dediğinin farkında bile değildi. Ve parmaklarını bacaklarını sıktı sıkıca. Rahat hissemedi, doğru oturamıyordu bile.
Kırmızı giyinmiş bu yabancı adam açıkça o sevimli ve çekici boncukla oynuyordu, bundan daha basit olamazdı ama Xie Lian bunda aşırı bir şehvet belirtisi görüyordu. Sanki o parmak uçlarıyla bükülen, yavaşça masaj yapılan ve ovulan, yoğrulan ve düzleştirilen şey kırmızı boncuk değil, vücudunun hassas bir parçasıydı. Xie Lian'ın yüzü anlaşılmaz bir şekilde kızardı ve nefesi hızlandı, çünkü buna katlanmakta aşırı zorlandı. Bu normal değildi. Bu kesinlikle normal değildi.
Kendisine "San Lang" diyen, kırmızı giysili bu adam çok yakışıklıydı, ancak açıklanamayan bir nedenden ötürü, güçlü bir şekilde, ürpertici, dünya dışı bir hava yayıyordu, insanı titretiyordu. Xie Lian'ın içsel alarm zilleri yüksek sesle çalıyordu ve kendini zorla sakinleştirdi, nefesleri düzene girdi, bakışlarını ona dikti ve korkudan eser yoktu, "Sorabilir miyim, ekselansları neden kendi başına bu düşük konumdaki insana yaklaşmaya karar verdi?" diye sordu.
San Lang gülümsedi ve yavaşça şöyle dedi, "Neden bu kadar şüphecisin? Önemli bir şey değildi. Sadece Tao Ustasının zarafetini ve çekiciliğini fark ettim ve kalbime dokundu. Karşı koyamadım. Eğer kırdıysam, lütfen beni affet."
"..."
Xie Lian ona inanıp inanmaması gerektiğini bilmiyordu ve bakışlarını kaçırdı. Kalbinde sessizce pişmanlık duydu, bu kişinin karşısına oturmasına izin vermemeliydi, şimdi böylesine karmaşık ve sorunlu düşünceler ve duygular uyandırmamalıydı. Tam o sırada, şarkıcı kız vardiyasını tamamlamıştı. kalabalığa eğildi ve Xie Lian'a tatlı ve çekici bir şekilde gülümsedi, sonra uzaklaştı. Artık o gittiğine göre, Xie Lian'ın da kalması için bir nedeni kalmamıştı. Ayağa kalktı ve "Elveda, Ekselansları, lütfen içmek için zaman ayırın." dedi.
Bu son cümlenin bir meydan okuma imasında bulunmasını amaçlamıştı, ancak kelimeler ağzına ulaştığı anda, yine de dudaklarından nazikçe çıktılar. Xie Lian, kırmızı giysili adama daha fazla bakmaya cesaret edemedi ve neredeyse merdivenlerden aşağı uçtu ve bir süre amaçsızca, bu şekilde ve o şekilde yürüdükten sonra, kimsenin onu takip etmediğini belirledi ve sonunda bir nefes verdi.
Ama şimdi durmuşken, bir kez daha kendini kaybolmuş hissediyordu. Giysileri kaybolmuştu, parası ve malları kaybolmuştu, kılıcı kaybolmuştu, hizmetkarları da kaybolmuştu, hatta büyüsü bile kaybolmuştu.
On yedi yıllık yaşamında daha önce hiç böylesine çözümsüz bir durumla karşılaşmamıştı. Xie Lian başını salladı ve bu yerin nerede olduğunu sormak için yoldan geçen birini durdurdu. Yoldan geçen kişi Xie Lian'ın daha önce hiç duymadığı bir yerle cevap verdi ve tekrar sordu, "İmparatorluk şehrine ne kadar uzaklıkta? İmparatorluk şehri hangi yönde?"
Xian Le imparatorluk şehrinden bahsettiğini söylemedi. Yoldan geçen biri, "İmparatorluk Şehri mi? dedi. Bu yer imparatorluk şehrinin güneyinde. İmparatorluk şehri çok uzakta!"
Beklendiği gibi. Buradaki insanların aksanları ve mimari tarzları biraz garipti. İmparatorluk binasının yakınlarından gelmiş gibi görünmüyorlardı ve Xie Lian onun çok uzakta olduğunu tahmin etmişti. Onu buraya getiren kişinin amaçlarının ne olduğunu bilmiyordu.
Biraz daha ileriye doğru yürüdükten sonra, Xie Lian yeni ve zor bir soru ile karşılaştı.
O açtı.
Ama daha önce de denildiği gibi, parası ve malları kaybolmuştu. Veliaht prens olarak statüsünü doğrulamak için kullanılabilecek aksesuarlar da kaybolmuştu ve az önce Zemin'e birkaç parça altın yaprak vermek isterken hiçbir şey çıkaramıyordu. Çay evinde bir süre oturmuş, o tek yer, sağda solda karıştırdıktan sonra bulmayı başardığı azıcık parayı çoktan harcamıştı ve dahası, eski çay lekesine tahammül edemediği için bir yudum bile çay içmemişti ve midesi şimdi boş olmaya devam ediyordu.
Gerçekten de küçücük bir sorun yüzünden bitap düşmüştü.
Tam bu zorluktan dolayı kaşlarını çatmışken, aniden daha ileride, yerdeki fayanslardan birinin yanında, sanki biri oraya bir şey düşürmüş gibi parlak bir şey olduğunu fark etti. Xie Lian merakla yanına gidip çömeldi.
Bu harap sokağın zemininde birkaç parça altın yaprak olduğunu düşünün! Altın yaprakların yanı sıra gümüş yapraklar ve birkaç parça para da vardı. Beklenmedik bir şekilde gün ışığında yerden para alabilmek, sanki gökten yiyecek düşmüş gibiydi ve Xie Lian şansının kötü mü yoksa iyi mi olduğunu düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.
Xie Lian parayı aldıktan sonra ilk tepkisi, bu parayı yanlışlıkla birinin düşürüp düşürmediğini merak etmek oldu ve bu yüzden ara sokaktan çıkıp yoldan geçenlere doğru koştu sorarken.
"Afedersiniz, Burada birisi parasını düşürdü mü?"
Çoğu insan kafasını salladı. Birkaç tembel budala utanmadan gelip, "Düşürdüm! Düşürdüm!" dediler ve Lian, "Ne kadar düşürdün?" diye sordu. Fakat hiçbiri cevap veremedi ve etraftaki kahkahalar arasında kaçıp gittiler. Xie Lian'ın aklından fikirler tükenmişti. Ve böylece, bir tütsü çubuğunun uzunluğu kadar bekledikten sonra, bir mantou almak için yol kenarından yürüdü. Xie Lian daha önce hiç mantou yememişti, hele ki kaba bir yerden yapılmış bir mantou. Büyük ve beceriksizlikle yapılmış, beyaz ve tatsız görünüyordu. Ama topladığı paranın daha fazlasını kullanmak istemiyordu. Sonuçta, birinin acilen ihtiyaç duyduğu paraysa bu korkunç olurdu ve bu yüzden sadece gereken en az miktarda parayı çıkardı.
İlk defa bu kadar büyük bir mantou tutuyordu ve bu onun için bir yenilikti. Küçük sokağı geçti ve daha ıssız bir sokağa yaklaştı. Mantou'yu ağzına götürmek üzereyken, aniden yanından bir el uzandı ve mantou'yu kaptı.
Bu hareket gerçekten olağanüstüydü. Xie Lian irkildi, elleri çoktan boştu. Başını çevirip baktı. Beklenmedik bir şekilde, şarap evinden kırmızılı adam yanında duruyordu.
Xie Lian hareketsizliğe şaşırdı. Bu kişinin onu beklenmedik bir şekilde buraya kadar takip edeceğini düşünmemişti. Dahası, beklenmedik bir şekilde mantousunu kapacağını düşünmemişti!
Bir süre şaşkın kaldıktan sonra nihayet mantoyu geri almak istediğini hatırladı ve ayağa fırlayarak, "Geri ver!" dedi.
Mantou'yu geri almak için yaptığı hareketler aşırı hızlıydı, ancak adamın hareketleri daha da hızlıydı. Ayrıca daha uzun olması nedeniyle, bir anda sıyrılıp, "Bunu yeme." dedi.
Bunu söylemesine rağmen, kendisi mantou'dan bir ısırık aldı ve bir lokma eksik kaldı. Bununla birlikte, Xie Lian onu yemek istese bile onu yeme fikrine dayanamadı. Veliaht prens olarak doğmuştu ve birinin ısırdığı bir mantou'yu yemeye dayanması imkansızdı. Gözleri kocaman açıldı ve "Sen!" dedi.
Bir süre durakladıktan sonra öfkeyle, "Neden bunu yapıyorsun?" diye sordu.
Bu kişiyi ilk gördüğünde, onun nadir biri olduğunu düşünmüş ve onunla arkadaş olmak istemişti. Onun asla anlamsız bir düzenbaz olmasını beklemiyordu!
İki silüet, biri kırmızı biri beyaz, o kadar hızlı hareket ediyorlardı ki izleyenler için bulanık görünüyorlardı. Hiç kimse böylesine heyecanlı bir mücadelenin bir mantou kapmaya çalışarak bittiğine inanmaya cesaret edemezdi. Xie Lian kendi hızının daha da hızlı olabileceğini, San Lang'ın hareketlerini yakalayabilecek kadar hızlı olabileceğini belli belirsiz hissetse de, bunun garantili olduğunu da hissetmiyordu ve uzuvları emirlerini dinlemeye pek istekli görünmüyordu. Dahası, bütün günü yorgun, sinirli ve tedirgin hissederek geçirmişti ve kalçaları ve bacakları ağrıyordu. Öfkesinin ortasında, bacağı beklenmedik bir şekilde büküldü ve yere düştü. O anda, sıktığı dişlerinin ardından alçak bir acı çığlığı kaçtı.
Birşey acıyordu.
Tarif edilemez bir yerden yayılan tarif edilemez bir acı. Bu acı zaten mevcuttu; sadece yara daha önce dikkatlice tedavi edilmişti, ayrıca onu kasıtlı olarak görmezden gelmek için aşırı çaba sarf etmişti ve bu yüzden, tüm bu süre boyunca belirgin olmamıştı. Ancak bu düşüşle birlikte, ifadesi bir anda değişti. San lang'ın ifadesi de değişti ve hemen eğildi ve kolunu hızlı bir hareketle yakalayarak, "Ge..." dedi.
Sonra hemen konuşmasını düzeltti ve "İyi misin?" dedi.
Xie Lian aşırı derecede utandı ve yüzün�� gömebileceği bir delik kazabilmeyi çok istedi. Çaresizce kolunu geri çekmeye çalıştı ve yüzü kıpkırmızı bir halde, "Lütfen bana istediğin gibi hitap etme ve lütfen beni böyle tutma!" dedi.
Beklendiği gibi, San lang kolunu bıraktı, ancak bu sadece sembolikti, çünkü Xie Lian'ın omzunu tutmaya geçti ve "Ne oldu? Neren acıyor?" dedi. Ses tonu aşırı endişeliydi ve yapmacık görünmüyordu. Nezakete kabalıkla karşılık verilmemesi gerektiği ilkesine göre, Xie Lian nezaketle tepki vermeliydi.
Ancak, nerede ve neden acıdığını düşündüğü anda hem utandı hem de hayal kırıklığına uğradı ve bir günlük şikayetler ön plana çıktı. Tek bir hareketle elini itti ve bir anda kendi kendine ayağa kalkarak, ".... Hiçbir yerim acımıyor, hiç!" dedi.
Bu satırları ortaya bıraktıktan sonra döndü ve koştu. Fakat beklenmedik bir şekilde, arkasındaki adam bileğini yakaladı ve ne kadar çabalarsa çabalasın, kendini kurtaramadı. Daha fazla dayanamayan Xie Lian, öfkeyle kocaman açılmış gözlerle sertçe arkasını döndü ve San Lang'ın ona baktığını ve iç çekerek yumuşak bir şekilde "Ai, bu Tao Ustası, bin tane yanlış veya on bin tane yanlış olsa bile, hepsi benim hatam, lütfen bana daha fazla kızma. Şuna ne dersin, seni tekrar bir içki içmeye götüreyim, bunu telafi etmek için." dediğini gördü.
Açıklayamadığı sebeplerden ötürü, Xie Lian bu kişinin yüzüne her baktığında, kalbi düzensiz bir şekilde atıyordu. Bu hisse hiç alışık değildi ve sadece hızlıca kaçmayı düşünerek, "Kim senin teklifini kabullensin, ben şarap içmem! Acele et ve beni bırak." dedi.
San Lang, "Tamam, tamam, şarap içmeyeceğiz, o zaman seni yemeğe çıkarayım mı? Aç olmalısın?" dedi.
Xie Lian öfkeden deliye dönmüştü. Bu kişi onunla konuşmak için nasıl bu tür bir ton kullanmaya cesaret ederdi! Sanki Xie Lian'ı bir çocuk gibi kandırmaya çalışıyordu! Daha önce hiç böyle bir aşağılanma yaşamamıştı ve "Beni yemeğe çıkarmanı da istemiyorum. Aç değilim. Daha fazla saygı göster!" dedi.
Utanç verici bir şekilde, daha konuşmasını bitirmeden karnından zayıf itiraz sesleri geldi.
Xie Lian'ın vücudu kaskatı kesildi. Daha da öfkelendi, yüzü öfkesinden kızardı ve sesi kekelemeye başladı, "Sen...... Sen....... Sen, beni neden rahatsız ediyorsun? Beni daha fazla rahatsız etme!"
Ancak San-lang ona sertçe baktı ve "Tao Ustası, hala keşfedememiş olabilir misin? İfadesinin aniden ciddileştiğini gören Xie Lian, "Neyi keşfettin?" dedi.
San-lang, "Vücudunda lanetli bir nesne var ah." dedi.
Xie Lian donup kaldı. Aniden bileğindeki bir şey gevşedi ve bileğine sarılı olan bandaj beyaz bir yılan gibi aşağı kayarak önünde yükseldi. Bir sonraki anda, ona doğru daldı!
Ama ona dokunmadan önce, kırmızı giysili adam tek bir hareketle onu yakaladı ve "Bak" dedi.
"......"
O beyaz ipek parçası, sürekli kıvrılarak yakalanmış yedi arşın uzunluğunda zehirli bir yılan gibiydi. Görüntü insanın tüylerini diken diken etti.
Böyle bir yaratığın vücudunda saklandığını düşünmek! Bunun üzerine, Xie Lian sonunda anladı.
Gözlerini kırpıştırdı ve şöyle dedi, "Yani...... bana yaklaşmanızın sebebi, bu lanetli nesnenin vücudumda saklandığını keşfetmeniz miydi?"
San-lang'ın ifadesi daha da ciddileşti ve şöyle dedi, "Hn. Bu şey oldukça tuhaftı ve bu yüzden biraz dikkatli davrandım. Neyse ki sana zarar vermedi."
Gerçek ortaya çıkmıştı. Daha önce bu beyefendiye karşı ne kadar nezaketsiz davrandığını düşünen Xie Lian, yüzünü kavradı ve ellerini ovuşturdu. Şimdi gerçek ortaya çıktığına göre, bu kişi ona iyi niyetle yaklaşmıştı, Xie Lian son derece utanmıştı.
Ona, ciddi bir şekilde eğildi ve şöyle dedi, "Ekselanslarına çok teşekkürler. Daha önce yanılmışım."
San-lang onu kaldırdığında beli zar zor havalanmıştı ve şöyle dedi, "Hiç de değil, hiç de değil. Hiç de zahmetli değildi."
Başını kaldıran Xie Lian, kendini biraz sıkıntılı hissetti. Bilinmeyen bir nedenden ötürü, kırmızı giyinmiş bu adamın oldukça ciddi ve düzgün bir görünümü olmasına rağmen, kaşları ve gözlerinin köşelerinde bir kahkaha izi varmış gibi hissetmeye devam etti. Beklendiği gibi, diğer tarafın onun karışık ve sefil davranışlarını nasıl tamamen gördüğünü düşününce, Xie Lian kendini biraz garip ve mahcup hissetti.
Kulağa ne kadar garip gelse de, Xie Lian akranları arasında zaten çok olgun kabul ediliyordu. Bu adama baktığı anda sakin kalamayacağını kim bilebilirdi ki. Bu onu oldukça tedirgin etti. Ancak, San-lang bunu fark etmemiş gibi görünüyordu ve "Bu çözüldüğüne göre, ben gidiyorum. Tao Ustası, tekrar görüşene kadar?" dedi.
Xie Lian içgüdüsel olarak, "Hn, tekrar görüşene kadar." dedi.
San-lang elini salladı ve dönüp gitti. Beklenmedik bir şekilde, kendine gelemeyen Xie Lian birkaç adım peşinden geldi.
Belki de nereye gitmesi gerektiğini bilmediğinden ya da belki de hala kafası karışık olduğundan. San-lang arkasına baktığında, Xie Lian irkildi ve ancak o zaman aklı başına geldi, aceleyle durdu ve başka bir yöne bakıyormuş gibi yaptı. Ancak, artık çok geçti.
Hafif bir kahkaha o taraftan geldi ve Xie Lian kulak memelerinin bile kızardığını hissedebiliyordu.
İnatla ona doğru bakan San-lang kollarını kucakladı ve gülerek, "Bir dahaki sefere tekrar karşılaşmamızı beklemeyelim. Şimdi doğru zaman olduğunu düşünüyorum. Ne dersin? Tao Ustası şimdi benimle bir içki içmeye razı mı?" dedi.
---
Daha önce gördükleri o zarif meyhaneye geri döndüler.
Xie Lian'ın yeni tanıştığı kırmızı giysili adam son derece cömertti, meyhanenin sunduğu en iyi yemeklerden ve şaraplardan dolu bir masayı dolduracak kadar sipariş verdi. Beklenmedik bir şekilde, yemekler sadece kraliyet sarayında servis edilenlerden aşağı değildi, hatta Xie Lian'ın daha önce hiç görmediği türden, son derece yeni bir şekilde hazırlanmış birçok yemek bile vardı. Açlıktan yiyip durdu, ancak geç de olsa San-lang'ın tüm bu süre boyunca yanağı eline dayalı, bakışları ona sabit bir şekilde bakarken karşısında oturduğunu fark etti. O bakış, sanki Xie Lian'ı yemeği olarak görüyordu.
"......"
Böyle bir bakışla bakılmasının sonucu olarak, Xie Lian bir kez daha huzursuz hissetti ve yerinde duramadı. Açlığından dolayı az önce kötü bir yemek vakti görgü kuralına uymadığına kendini ikna ederek, yemek çubuklarını bıraktı ve hafifçe öksürdü ve "...... Utanç verici bir şey görmene izin verdim." dedi.
San-lang, "Hn? Bunda bu kadar utanç verici ne var? Beni umursama. Lütfen, lütfen. Devam et." dedi.
Ardından, ikisinin kısa bir süre kavga ettiği mantou'yu aldı ve ifadesinde bir değişiklik olmadan ısırdı. Bunu gören Xie Lian, kendini daha da zor bir durumda hissetti.
Giysilerini düzeltti ve daha dik oturdu, sonra beyaz ipek şeridine baktı ve bu konu hakkında konuşmaya karar verdi. "Bu lanetli nesne neden vücudumda saklansın ki? Varlığını tamamen keşfedemediğimi düşünmek, sadece sanki......" Sanki çok uzun bir süredir üzerinde taşıdığı ve alıştığı bir şeymiş gibi.
O beyaz ipek sürekli olarak ona doğru yüzüyor, başını ve kuyruğunu sallıyordu. San-lang onu sıkıca tutmasa, muhtemelen çoktan onu bir pirinç köftesi gibi sarmış olurdu. Ona bakınca sanki...... onu çok seviyormuş gibi.
San-lang, Xie Lian'a doğru dalmasını engellemek için onu bir çubukla sabitledi ve küçük bir gülümsemeyle, "Bu lanetli nesnenin oldukça kötü alışkanlıkları var gibi görünüyor ve uygun bir eğitime ihtiyacı var." dedi.
Xie Lian, "Ona öğretmek yerine, önce kökenlerine baksak daha iyi olur." dedi.
İkisi de bir süre birçok konu hakkında konuştular. Xie Lian, küçük yaştan itibaren Xian Le imparatorluk sarayında büyümüş ve sonrasında kraliyet tapınağında eğitim görmüştü. Şimdiye kadar, bu kadar ilginç bir sohbetçi, bu kadar zengin deneyimler görmüş ve karşılaşmış biriyle hiç tanışmamıştı. San-lang'ın konuşmasını dinlerken gözleri parladı ve gülümsemeyi bırakamadı. Hatta neredeyse tüm dertlerini unuttu. Uzun bir süre sonra, önündeki tuhaf gizemlerden birini aniden hatırladı ve ciddi bir yüzle, "San-lang, birini duyup duymadığını sorabilir miyim?" dedi.
San-lang, o beyaz ipek parçasını yere fırlattı, zıplayamaması için bilinmeyen bir yöntem kullanarak gevşek bir şekilde yatmasını sağladı. "Kim?" dedi.
Xie Lian, "Şöyle bir şey. Hua Cheng adında birini arıyorum." dedi. Bu ismi duyunca, San-lang'ın kaşları kalktı.
"Hn. Eğer sorabilirsem, bu kişiyi arayarak ne yapmayı planlıyorsun?" dedi. Xie Lian samimiyetle, "Dürüst olmak gerekirse, bilmiyorum." dedi.
San-lang'ın tonunu dinleyen Xie Lian, San-lang'ın Hua Cheng'in kim olduğunu kesinlikle bildiğini tahmin etti ve tekrar, "Belki de senden bir şey sakladığımı düşünüyorsundur, ama gerçek şu ki, ben de onu bulmanın ne işe yarayacağını bilmiyorum. Bugün uyandığım andan itibaren çok garip bir durumda olduğumu keşfettim." dedi.
Bir nefeste her şeyi sıraladı, sadece bahsedilmekten çok utanç verici olan şeyleri atladı. Sonunda Xie Lian şöyle dedi, "Ve ben de düşündüm ki, bu kişi çok önemli olmalı. Eğer San-lang onun kim olduğunu biliyorsa, bana söylemeniz sizin için uygun olur mu?"
San-lang gülümsedi ve şöyle dedi, "Ah, bunda sakıncalı bir şey yok. Tao Ustası ve ben ilk karşılaşmamızda çok iyi anlaştığımız için, doğal olarak sana yardım etmek isterdim. Bu kişiye gelince, Hua Cheng......"
Xie Lian tüm dikkatiyle dinledi ve şöyle dedi, "Ee?"
San-lang, "Deli bir adam." dedi.
Xie Lian, "Nasıl deli?" dedi.
Hua Cheng bir kadeh şarap koydu ve kadehi eline alarak, "O bir mürit." dedi. "Kimin müridi."
"Xian Le Veliaht Prensi'nin."
"Öhö öhö öhö —"
Xie Lian aceleyle bir yudum çay yuttu, sonunda öksürebildi. "Bekle, bekle. Ben - bizim Xian Le Veliaht Prensi Xie Lian, henüz bir tanrı olmadı, peki nasıl bir mürid oldu?" dedi.
San lang, "Er ya da geç. Sonuçta, tanrılar da böyledir. Birinin tanrı olduğunu söylerseniz o zaman o bir tanrıdır ve birinin tanrı olmadığını söylerseniz o zaman o bir tanrı değildir. Eğer isterse, o zaman öyledir." de.
Xie Lian gülmeli mi yoksa ağlamalı mı bilmiyordu. "Elbette bu çok sıradan!" dedi.
Bir duraklamadan sonra ekledi, "...... ancak, Veliaht Prens'in, Kraliyet Majesteleri'nin kesinlikle bir tanrı olacağına gerçekten inanıyor mu?"
San-lang yavaşça, "Bu fikir değil." dedi.
Bunun ardından gülümsedi. "Bu inanç."
Xie Lian da gülümsedi ve "O zaman bu kişinin beklentilerini boşa çıkarmamalıyım." diye düşündü.
Kollarını kavuşturarak, "Peki, bu Hua Cheng ile nerede tanışabilirim?" dedi.
San-lang, "Tao Ustası, onunla gerçekten tanışmak istiyor musun?" dedi.
Xie Lian, "Evet." dedi.
San-lang'ın bu fikrini onaylamadığı anlaşılıyordu. "Ama Hua Cheng çok kötü." dedi.
Xie Lian hafifçe kaşlarını çatarak, "Çok kötü mü? Nasıl kötü olabilir?" dedi.
Yükseleceğine ikna olmuş bir müridin kötü bir insan olacağına inanmaya pek istekli değildi. San-lang, "Bunun hakkında......" dedi.
Tam o anda, Xie Lian bir şey fark etti.
Şimdiye kadar çok dikkatliydi ve San-lang'a doğrudan bakmıyordu. Şimdi, ikisi de bir süre etkileşimde bulunduktan ve birbirlerine ısındıktan sonra, sonunda rahatlamaya ve istediği gibi doğrudan bakmaya başlamıştı.
San-lang'ın ellerinden biri, tüm bunlar olurken yan taraftaki bir korkuluğun üzerinde duruyordu, parmağı korkuluğa ne çok hafif ne de çok ağır olmayan bir şekilde vuruyordu. Beş parmağı uzun ve zarifti ve üçüncü parmağında, bir düğümün parlak kenarı gibi ince kırmızı bir iplik vardı. Xie Lian hemen çay evindeki olayı düşündü, şarkıcı kız şarkı söylüyordu ve aklından bir dizi karmakarışık ve dağınık görüntü geçti: tül yatak perdelerinin altında, iki el, on parmak sıkıca birbirine kenetlenmişti. Yukarıda yatan ele, kırmızı bir iplik bağlanmıştı.
#translation#çeviri#heavens official blessing#mxtx tgcf#tian guan ci fu#hua cheng#xie lian#hualian#hua cheng x xie lian#hualian art#tgcf extras#tgcf spoilers#tgcf hua cheng#tgcf xie lian#tgcf text post#tgcf tag#mxtx fandom#mxtx fanart#extra chapter#danmei#novel#tgcf fandom#mu qing#fang xin#san lang#taizi dianxia#xie lian my beloved#translation by me#book blogger#tgcfedit
11 notes
·
View notes