#son dakika haber cezaevi
Explore tagged Tumblr posts
memurlarsoruyor · 5 years ago
Text
Zlatan Ibrahimhovic İbrahim Tatlıses hayranı çıktı
Zlatan Ibrahimhovic İbrahim Tatlıses hayranı çıktı
Tumblr media
Milan’da forma giyen Hakan Çalhanoğlu, transfer döneminde adı Fenerbahçe anılan Ricardo Rodriguez’i anlattı. Çalhanoğlu, Zlatan Ibrahimovic’le de ilgili dikkat çeken ifadeler kullandı.
Fenerbahçe’nin ilgilendiği Ricardo Rodriguez’i takım arkadaşı Hakan Çalhanoğlu anlattı.
TRT Spor’a konuşan Hakan, İsviçreli oyuncunun sarı-lacivertli kulüpte oynamaya sıcak baktığını söyledi.
Milli…
View On WordPress
0 notes
sondakikadunyacomtr · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Sitemize "Açık cezaevi izinleri ne zamana kadar uzatıldı? Açık cezaevi korona izni ne zaman bitiyor?" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. Açık cezaevi izinleri ne zamana kadar uzatıldı? Açık cezaevi korona izni ne zaman bitiyor? Son Dakika Son Dakika Dünya
0 notes
devrimcikadinlar · 4 years ago
Photo
Tumblr media
TEMİZLİK MALZEMELERİ VERİLMEYEN TUTUKLULAR, BULAŞIK DETERJANIYLA YIKANIYOR.
Görülmüştür Ekibi
14 Mayıs 2020
Korona vakalarının arttığı İstanbul Silivri Cezaevindeki hak ihlallerine bir yenisi daha eklendi. Temizlik malzemeleri verilmeyen tutuklular, bulaşık deterjanıyla yıkanıyor.
BOLD – Koronavirüs salgını nedeniyle Silivri Cezaevinde son günlerde sıkıntılı günler yaşanıyor. Bakırköy Savcılığının yaptığı resmi açıklamaya göre 44 tutuklu ve hükümlünün testi pozitif çıktı. Ancak hasta sayısının çok daha fazla olduğu iddia ediliyor. Sağlık, yemek, temizlik haklarından yoksun bırakılan tutuklu aileleri de yeterli açıklama yapılmadığı için panik içinde.
HDP Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, kendisine ulaşan 27 mahpus yakınının mesaj ve mektuplarında yazdığı bilgilerin doğru olup olmadığının araştırılması için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna 27 dilekçe ve Adalet Bakanlığına soru önergesi verdi.
Özellikle vaka iddialarının odağı haline gelen Silivri 7 Nolu Kapalı Cezaevinde kalan bir mahpus yakınının ifadesine göre tutuklular bulaşık deterjanı ve soğuk su ile banyo yapmaya mecbur bırakıldı. Mahpus yakını, “43 kişilik koğuşta 30 kişide ishal, kusma gibi şikayetler var. Haftalardır kantin sorunu yaşıyorlar. Sabun, şampuan ve peçete verilmiyor, bulaşık deterjanı ve soğuk suyla yıkanıyorlar.” dedi.
CEZAEVİ YÖNETİMİ SALGINI YÖNETEMİYOR Bir basın açıklaması yapan Gergerlioğlu, “Silivri Cezaevinde özellikle 7. ve 8. bölümde son 1 haftada birçok Kovid-19 vakası oldu ve yayılım gösteriyor. Koğuşlarda hemen hemen herkeste Covid-19 çıktı! Cezaevi yönetimi olayı yönetemiyor. Cezaevlerine zaten infaz yasası sonrası bir moral bozukluğu arttı, kantin ihtiyaçlarının karşılanamaması ve ardından immün direnç düşüklüğü sonrasında Kovid-19 vakalarının artması manidar!” diye konuştu.
KOĞUŞLAR ARASI DEĞİŞİM SALGINI ARTIRDI Yeni infaz yasası sonrasında açık cezaevlerinin boşalması sonrası yemek kalitesinin düşmesiyle de bu vakaların arttığını belirten Gergerlioğlu, “Birçok kişide ilk testler negatif çıkmasına rağmen sonraki testler pozitif çıkabiliyor. Sadece test sayısına güvenilmemesi gerektiği ortaya çıkıyor. Koğuşlar arası yapılan değişimlerin bulaşımı artırdığını görüyoruz. Bu uygulama çok amatörce sonucu düşünülmeden yapılmış belli ki. Zaten koğuşlarda salgın başladığında durdurmak mümkün değil. 7 kişilik koğuşlarda 35 kişi kalırken karantinaya ayrılan koğuşlar dolayısıyla koğuşlar daha da artmıştı. 7 kişilik yerlerde 45 kişi kalıyor. Balık istifi şeklinde kalınan bu yerlerde salgını durdurmak mümkün değil. Adalet Bakanlığı ve Bakırköy savcılığı halen bir açıklama yapmıyor. Adalet Bakanlığı ilk baştan itibaren hiç güven vermeyen bir şekilde bu olayı yönetiyor.” ifadelerini kullandı.
ORADA ÖLÜME TERK EDİLDİLER Gergerlioğlu şöyle devam etti: “Birçok vakayı biz haber verdik kamuoyuna. Bizden sonra Adalet Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu son yayılımlar konusunda da halen bir açıklama yok. Mahpus ve mahpus yakınları çok kötü bir psikoloji altında. Burada ölüyoruz diyen pek çok mahpusun bilgisi bana ulaştı. Mahpus yakınları, eşleri, çocukları, anneleri, babaları çok tedirgin, çok öfkeli ve karamsar bir şekilde beni arıyorlar. Orada ölüme terk edildiler diyorlar. Bu çok ağır bir psikoloji yetkilileri empati yapmaya davet ediyorum. Bir an evvel şeffaf bir açıklamayla gerçek sayılarla birlikte bir açıklama yapmaya davet ediyorum.”
KAÇ MAHPUSUN TESTİ POZİTİF ÇIKTI BİLİNMİYOR Gergerlioğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün cevaplaması için şu soruları sordu:
Silivri Cezaevinde Covid-19 teşhisi koyulan mahpus sayısı kaçtır? Bu mahpuslardan kaçı yoğun bakımda kaçı entübe durumdadır? Silivri Cezaevinde Korona sebebiyle yaşamını yitiren mahpus sayısı kaçtır?
Silivri Cezaevinde 7 kişilik koğuşta 45 kişinin kaldığı iddiası doğru mudur? Bu iddia doğruysa salgın döneminde buna nasıl izin verilmiştir?
Silivri Cezaevinde Kovid-19 vakasını azaltmak için Korona semptomları taşıyan mahpuslara test yapılmadığı iddiası doğru mudur?
Şu ana kadar test yapılan mahpus sayısı kaçtır? Bu mahpuslardan negatif çıkanların kaçına tekrar test yapılmıştır?
Açık Cezaevlerinin boşaltılması sebebiyle Cezaevlerinde yemek sorunlarının yaşandığı kalitesiz yemekler sebebiyle mahpusların immün dirençlerinin düştüğü ve Koronaya yakalandıkları iddiaları doğru mudur?
İddialar her gün basında ve sosyal medyada dolaşırken Adalet Bakanlığı ve Bakırköy Savcılığının bir açıklama yapmamasının sebepleri nelerdir?
Adalet Bakanlığı ailelerin tedirginliğini gidermek için herhangi bir tatmin edici açıklama yapacak mıdır?
Gergerlioğlu önergede kendisine ulaşan 27 tutuklu aile yakınının mesajlarına da yer verdi:
OĞLUM ATEŞ NEDENİYLE İKİ KEZ REVİRE GÖTÜRÜLDÜ 1: “Z. A. Silivri 5 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Annesi ile yaptığı telefon görüşmesinde; ateşinin olduğunu bu nedenle 2 defa revire götürüldüğünü daha sonra çağrılan ambulansta mahpustan ambulansın içinde bir örnek alındığını ancak niçin örnek alındığına dair mahpusa bilgi verilmediğini ve hastaneye götürülmeden koğuşuna geri gönderildiğini aktarmıştır.”
15 KİŞİLİK KOĞUŞTA 45 KİŞİ KALIYORLAR 2: “Abim Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Geçen hafta yaptığımız telefon görüşmesinde yemeklerin az verildiğini söylemişti. Koronavirüs nedeniyle abimin hayatından endişe etmekteyiz. 15 kişilik koğuşta 45 kişi kalıyorlar ve açık cezaevindeki tahliyeler nedeniyle yemekler çok sıkıntılıymış. Zaten 45 kişilik koğuşa 15 kişilik yemek geliyordu yemekler kötü olduğundan yenilecek durumda değilmiş.”
EŞİME ÜÇ AYDIR İLAÇLARI VERİLMİYOR 3: “Eşim Y.A. Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Kendisi alerjik astım hastası kendisinin 3 aydır ilaçları verilmiyor. Kendisi her yere dilekçe yazdı ancak hiçbir sonuç yok. Eşimin Kovid-19 nedeniyle hayatından endişe ediyorum.”
KİŞİSEL EŞYALARINA EL KONULDU 4: “Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalanların defter, kalem, kitap, radyo ve kişisel eşyalarına el konulmuş. Avukat görüşü de yasaklanmış. Yakınımın sağlığından da Kovid-19 nedeniyle endişe ediyorum.”
BULAŞIK DETERJANI VE SOĞUK SU İLE BANYO YAPILIYOR 5: “Silivri 7 No’lu Kapalı Cezaevi’nde mahpusların 43 kişi kaldıkları, içeride salgın olduğu, ishal, kusma gibi şikayetlerle 30 kişi aynı sıkıntıyı yaşadığı, haftalardır kantin sorunu olduğu, sabun, şampuan ve peçete verilmediği, bulaşık deterjanıyla banyo yapıldığı, mahpusların soğuk su da yıkandığı.”
C-7’DE BİR KİŞİ POZİTİF ÇIKTI 6: “Silivri 7 No’lu Cezaevi’nde C-7 koğuşunda bir kişi de Kovid-19 testi maalesef pozitif çıkmıştır. Koğuşta bulunan 45 kişi büyük risk altındadır. Koğuştaki diğer mahpuslara da bulaşmasından korkuyoruz.”
7: “Eşim Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunmaktadır. Telefonla görüşmeler 10 dakika bile sürmeden kapanıyor, aynı telefonu yüzlerce kişi kullanıyor, karantina odaları açmak için boşaltılan koğuşlar sonucu bir koğuşta 44 kişiler şu anda.”
EŞİMİN TESTİ POZİTİF ÇIKTI, KENDİSİNDEN HABER ALAMIYORUM 8: “Eşim R.K. Silivri 8 No’lu L Tipi Cezaevi C-6 koğuşunda kalmaktaydı. Eşimin ilk Covid-19 test sonucu negatif. Bugün sabah ise E-Nabız’da 2. Bir test sonucu vardı ve sonuç pozitif çıkmış ama cezaevini aradığımda 2. bir test yapılmadığını, daha sonra yapılacağını söylediler. E-Nabız’da pozitif görünen bir test var ama cezaevi 2. test yapılmadığını söylüyor. Dün aradığımda test sonucu negatif olduğu için C-1 koğuşuna alındığını ve salı sabah yani bugün telefon görüşü olacağını söylediler fakat bugün cezaevini aradığımda pazar telefon görüşü olduğunu söylediler. Eşimden haber alamıyorum ve çok endişeliyim.”
İNSANİ İHTİYAÇLARDAN YOKSUNUZ 9: “Silivri Kapalı Cezaevi’nde hükümlü olarak yatan kardeşim R.G. 06.04.2020 tarihinde yapmış olduğu telefon görüşmesinde her türlü insani ihtiyaçtan yoksun olduklarını, 7 kişilik koğuşta 29 kişinin tutulduğunu, beslenme ihtiyaçları ve temizlik malzemelerinin eksik verildiğini aktarmıştır.”
10: “15 Temmuz mağduru eşim M.K. Silivri L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu. Covid-19’dan ve cezaevindeki şartlardan dolayı eşimin hayatından endişeliyim.”
11: “M.E. Silivri L Tipi 5 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Ailesinin aktarımlarına göre; mahpusun hastalık belirtilerinden kuru öksürük şikayetleri olduğunu, kaldığı koğuşta kronik hastaların bulunduğunu, kişisel temizlik malzemelerin verilmediğini, düzenli olarak soğuk ve sıcak suyun akmadığını, koronavirüs salgınıyla ilgili yeterli bilgi verilmediğini, yemekhanelerde temizlik, hijyen ve sosyal mesafe kuralına uyulmadığını, yemeklerin sağlıksız ve kötü çıktığını, karantina odalarının bulunmadığını iletmiştir.”
12: “Eşim M.K. Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kovid-19 nedeniyle eşimin hayatından çok endişeliyiz.”
13: “Sayın vekilim, eşim M.A. Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümözlü. 2016 yılının Ekim ayında tutuklandı. O tarihten beri Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. İstinaf Mahkemesi kararı onadı. Bu kez Yargıtay’a başvurduk ancak son 2 senedir Yargıtay’dan bir cevap gelmedi. 2020 Haziran sonunda cezasının müddeti dolup çıkması gerekiyor ama Yargıtay herhangi bir karara varmadığı için bekliyoruz. Bu durum beni çok tedirgin ediyor. Kesinleşmemiş bir cezayı yatmasına rağmen çıkma ihtimali düşük. Üstelik şimdi de salgın hastalık var ve üzüntümüz kat kat arttı.”
EŞİM SOLUNUM CİHAZIYLA YAŞIYOR 14: “Eşim A.G. Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Eşim Hava Harp Okulu’nda Kurmay Albay rütbesiyle Dekan olarak görevini icra ediyordu. 15.07.2016 günü 100’lerce personelinin şahitliğiyle görevinin başında, yerinden ayrılmamış ve kimseye de emir vermemiş olmasına rağmen o günden beri tutuklu. Müebbetle yargılanıyor ve dosyası Yargıtay’da. Bu olay öncesi uyku apnesi rahatsızlığından dolayı tedavi görüyordu. Bu uzun süreçte eşimin rahatsızlığı da ilerledi ve solunum cihazı kullanması yönünde rapor edildi, solum cihazı aldık ve yaklaşık 1,5-2 yıldır solunum cihazı kullanıyor. Toplumunda yaşamış olduğu malum Kovid-19’dan dolayı içerideki şartlar çok daha zorlaşmıştır. Eşim solunum cihazı ile de nefes alması zorlaşmış. 40 kişilik odalarda 2 tane tuvalet ve 2 tane duşların olması hiçbir şekilde önlem alınmayan hijyen ve sağlanmayan temizlik malzemelerinin de olmayışı içerideki durumu çok ama çok fazla durumu ve şartları kötüleştirmiştir. Eşimin hayatından endişe ediyorum.” ifadeleri yer almıştır.
15: “Eşim H.K. Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşim dün telefon görüşmesinde hepimiz koğuş olarak eklem ağrısı çekiyoruz ve birkaç arkadaşını da hastaneye götürmüşler. Neden götürdüklerinin bilgisini de vermiyorlar. Eşimin Covid-19 nedeniyle hayatından endişe ediyorum.”
16: “Eşim F.T. Silivri 7 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nde 19 aydır hükümlü. Eşim şeker hastası ve bu süreçte Kovid-19 riskinden dolayı hayatından endişeliyiz. Koğuşu çok kalabalık 45 kişi kalıyorlar.”
17: “Eşim E. S. Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşimde yüksek tansiyon olduğu için Kovid-19 Salgınında risk grubuna giriyor. Eşimin hayatından endişeleniyorum.”
EŞİMİN İKİNCİ TESTİ POZİTİF ÇIKTI 18: “Eşim R.K. Silivri 8 No’lu L Tipi Cezaevi C-6 koğuşunda kalmaktaydı. Eşimin ilk Kovid-19 test sonucu negatif. Bugün sabah ise E-Nabız’da 2. bir test sonucu vardı ve sonuç pozitif çıkmış ama cezaevini aradığımda 2. Bir test yapılmadığını, daha sonra yapılacağını söylediler. E-Nabız’da pozitif görünen bir test var ama cezaevi 2. Test yapılmadığını söylüyor. Dün aradığımda test sonucu negatif olduğu için C-1 koğuşuna alındığını ve salı sabah yani bugün telefon görüşü olacağını söylediler fakat bugün cezaevini aradığımda pazar telefon görüşü olduğunu söylediler. Eşimden haber alamıyorum ve çok endişeliyim.”
19: “Eşim A. A. İstanbul Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kovid-19 nedeniyle sağlığından endişeliyim.”
KANSER, ŞEKER, TANSİYON, HEPATİT-B HASTALARI VAR 20: “Z. K.; Silivri L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kardeşi ile yaptığı telefon görüşmesinde; mahpuslar arasında yüksek ateş kuru öksürük ve boğaz ağrıları baş göstermiş durumda olduğunu ancak revire çıkarılmadıklarını sadece ateşleri ölçülüp geri koğuşlarına gönderildiklerini, koğuşta ve cezaevi genelinde yaşlı ve kronik rahatsızlıkları olan kişi sayısı çok yüksek olup Koah, kanser, şeker, tansiyon, Hepatit-b ve bunun gibi rahatsızlıkları olan hasta mahpusların bulunulduğunu, koğuşlar kalabalık olduğu için sosyal mesafe bir yana ranzaların dip dibe olduğunu ve aynı masada yemek yediklerini, eldiven, maske ve benzeri koruyucu hiçbir malzeme verilmediğini iletmiştir.”
21: “Ömer Bey ben İlhan Sevinç Silivri Cezaevinde oğlu olan bir babayım, bu salgınla ilgili bilginiz vardır. Sıkıntılar olduğunu duyuyoruz biz sesimizi duyuramıyoruz bizim sesimiz olun lütfen.”
“7 NOLU B8 KOĞUŞUNDA HERKES KORONA OLMUŞ” 22: “Ömer Bey babam cezaevinde, dün babam ile telefonda görüştük 7 Nolu B8 koğuşunda herkes korona olmuş ilaçlar gitmiyor, hastaneye kaldırılmıyorlar.”
7 NOLU’DA VİRÜS YAYILIYOR 23: Silivri 7 Nolu kapalı cezaevi C7 koğuşunda kalıyordu. Koğuştan Enes adlı Harbiyeli öğrencinin testi pozitif çıkmış. Ama koğuştakilere test bile yapılmamış. 6 Mayıs’a kadar sadece ateşleri ölçülmüş. 7 Mayıs’ta eşimin Kovid 19 testi pozitif çıkmış. Silivri 7 Nolu da Kovid 19 hızla yayılıyor. Eşim yemeklerin az geldiğini söyledi. Kantinden ise istediklerimiz gelmiyor dedi. Bugün ise konuşamadım. Koğuşları değiştirmişler. Haber bile alamıyoruz. Silivri’yi arıyoruz telefonu meşgule alıyorlar”
GARDİYANLAR KORKUDAN BAYILAN KİŞİYE DOKUNAMADI 24: “Eşim E. T. Silivri 7 Nolu’da B8 koğuşunda kalmakta. Bugün telefon görüşmemizde söyledikleri şöyle: Birçok kişide yüksek ateş yok ama halsizlik, öksürük, eklem ağrısı, göz burun akıntısı var 1 haftadır. 6 kişi birkaç gündür test yapılsın kronik hastalığım var diye dilekçe yazıyorlar. Bu sabah sadece 2 kişiyi götürüyorlar hastaneye. Yemek yok denecek kadar az birkaç gündür ekmek de yeterli gelmiyor. Bazı arkadaşlar hem hastalık hem açlık sebebiyle oruçlarını dahi tutamıyorlar. Geçen bir arkadaş merdivenlerde bayıldı. Memurlar geldiler ama korkudan adama ellerini bile sürmediler. Müdahale edilmediğinden açlıktan mı hastalıktan mı bilemiyoruz. Kısıtlamalar hat safhada.”
25: “Bir şey almak zaten zordu şimdi hiç yok tedbir amaçlıymış. Para ile dahi kendilerine bir şey alma imkânı tanınmıyor. Bu insanlar nasıl dengeli ve yeterli beslenecek de salgına karşı bağışıklıklarını güçlendirecek sayın vekilim. Sesimize ses olun lütfen. Biz aileler dışarıda onlar dört duvar arasında her an endişe merak ve korku ile yaşamaktan yorulduk. En temel hakları olan yaşam hakkını istiyoruz ve bunun için de yapılması gerekenleri sorumlu mercilerden talep ediyorum, eşim ve arkadaşları adına.”
10 GÜNDÜR RAPORLU İLAÇLARI VERİLMEDİ 26: “Abim H. O. Silivri 8 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Abimle konuştuğumuzda Kovid-19 testi pozitif çıkan hastalar olduğu ve onlarla temas halinde olduklarını, cezaevi yönetiminden test yapılmasını talep ettiklerini ve olumsuz cevap geldiğini söyledi. Abim koğuşlarda çok kalabalık kaldıklarını söylüyor. Abimin hayatından endişe ediyoruz. Abimin isteği üzerine test yapılmasını istiyoruz.”
27: “Eşim Silivri 7 Nolu B8 koğuşunda. Bu hafta telefon görüşünde 10 gündür raporlu ilacını vermediklerini söyledi. Kendisi 1998’den beri raporlu Hipoparatiroidi hastası. E-nabızdan sürekli kontrol ederim. 4 Mayıs’ta ilaçları reçete edilmiş ama verilmemiş. Koğuştan, haberiniz de olmuştur. Bayılan hastalık belirtisi gösteren 2 kişi çıkarıldı. Testlerinin negatif olduğunu beyan ediyor 7 No, aradığımızda. Yalnız B6’ya geçmiş biri ve bu bizi şüphelendiriyor. Kronik hastalığı bulunduğu için daha bir elzem bizim için. Olası, doz düşüklüğünden, hipoparatiroidi hastalığının semptomlarından biri görülür de Covid diye yanlış yönlendirilirse diye endişeleniyorum.”
https://gorulmustur.org/icerik/temizlik-malzemeleri-verilmeyen-tutuklular-bulasik-deterjaniyla-yikaniyor?fbclid=IwAR2EGUWfYJogxmpfm7JUzhbCVRX_Q6d0CHQpY8AURHxzhlyadRsaD_4ZVyg
5 notes · View notes
yusufserkan · 4 years ago
Text
Tarih: 24 Mart 2020.
Bill Gates TED konferansında konuştu. Daha doğrusu, TED moderatörü Chris Anderson ve arkadaşlarının sorularına yanıt verdi:
“Coronavirüs pandemisine nasıl cevap vermeliyiz.”
Bill Gates, sınırların yeniden açılmasıyla ilgili soruya şu yanıtı verdi:
-“ Sonunda kimin kurtarılmış bir kişi olduğunu aşı sertifikasından anlayabiliriz. Dünyada kontrol altına alınmayacak insanların olmasını istemiyorsunuz…”
Arkasından ekledi:
-“Sonuçta, küresel yeniden açılmayı kolaylaştıracak bu tür dijital bağışıklık kanıt olacak.”
Üzerinde durmak istediğim bu:
Resmi TED videosunda bu son cümle kesildi; dakika 34:27.
Sebebi sorulunca, “röportaj uzun oldu, kısalttık” dediler! Yıllarca televizyon işi yaptım; bu kadar kısalık için kesmek pek mantıklı gelmedi; çünkü söz konusu olan sadece iki veya üç saniyelik süre!
Peki. O cümle neden kesildi?
“Dijital” sözcüğünden mi?
“Aşı sertifikası” ve “dijital” sözcüğü yan yana gelince aklınıza ne geliyor?
Aşı sertifikasının dijital versiyona sahip olması daha pratik; daha hızlı ve daha kolay olacak!
Bill Gates'in şirketi Microsoft, bildiğiniz gibi bilgisayar yazılımları, elektronik cihazlar, kişisel bilgisayarlar gibi hizmetleri geliştiriyor, üretiyor, satıyor. Şimdi de…
Kimin aşı olduğunu gösteren “dijital sertifika”/ ufak elektronik parça-cip vücuda yerleştirilmek mi isteniyor?
Dünya kamuoyu daha hazır olmadığı için mi Bill Gates, o cümlesinin kesilmesini istedi? Ya da finanse ettiği ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bu projeyi bitiremediği için mi?
BENZER YAKLAŞIM
Tarih: 20 Nisan 2020.
Almanya'nın haftalık haber dergisi Der Spiegel, Bill Gates'i konu etti.
Dedi ki, Bill Gates milyonlarca yanlış bilginin hedefidir.
Dedi ki, Bill Gates Coronavirüs krizinin günah keçisidir.
Dedi ki, Bill Gates dünyayı mikroçiplerle kontrol etmek isteyen güya deccal imiş!
Dedi ki, Bill Gates'e yönelik karalama kampanyası aşı karşıtları, aşırı sağcılar ve komplo teorisyenlerinin karışımı tarafından yapılıyor!
İlgimi son iddiası çekti:
Bildiğim kadarıyla 2011 yılından beri Alman Sol Parti/ Die Linke hedefinde Bill Gates var. Aynı Türkiye'de olduğu gibi geniş kitleleri yanlarına çekmek isteyenler konuyu mutlaka “aşı karşıtlığı”, “aşırı dincilik” gibi konulara getiriyor. Almanya'da da benzerinin olduğu görülüyor. Oysa…
Alman Sol Parti, Bill – Melinda Gates Vakfı –GAVI konusunu başka açıdan da ele alıyor; hastalığın sosyal nedenlerini göz ardı eden ve salt teknik-tıbbi merkezli yaklaşımı dünyaya dayattığı için eleştiriyor.
Der Spiegel gibi küresel medya devleri Bill Gates'i “dokunulmaz” yapmak istiyor. Yine de Alman basın ahlakını tebrik etmek gerekiyor. O yazıya not koydular:
-“Açıklama: Bill & Melinda Gates Vakfı (BMGF), SPIEGEL (küreselleşme) projesi Global Society'yi üç yıl boyunca toplam yaklaşık 2,3 milyon Euro ile desteklemektedir. Asya, Afrika, Latin Amerika ve Avrupa'dan muhabirler Global Society başlığı altında rapor verdiler, makaleler SPIEGEL'in uluslararası bölümünde yer aldı.”
Güzel. Aynı açıklığı dergi şu konularda da yapabilir mi:
BİLL GATES ORTAKLARI
Spiegel…
Mesela, Bill ve Melinda Gates Vakfı'nın dünya tarımını yok eden Monsanto ve Cargill'e neden yatırım yaptığını yazabilir mi?
Mesela, Bill ve Melinda Gates Vakfı'nın insan sağlığını yok eden Coca-Cola'nın 538 milyon dolar değerindeki hissesine neden sahip olduğunu sorgulayabilir mi?
Sadece bunlar mı? Gıda devleri Unilever, Kraft-Heinz, Mondelez, Tyson Foods yanı sıra alkol üreticileri Anheuser-Busch ve Pernod hisselerine de sahip Bill Gates!
İngiliz şirketi Serco Group adını duydunuz mu; hapishane hizmetleri de veriyor! Mahkûmlar, tutuklular ve göçmen sığınmacılar için elektronik etiketleme cihazları tedarik ediyor. Ortağı kim; Bill ve Melinda Gates Vakfı!
Afrika'da da faaliyet gösteren özel cezaevi şirketi ABD'li GEO Group'un da ortağı!
Elektronik etiketleme ile dijital cip arasında bağ kurmak gerekir mi? Neyse.
Ülkemizde bunları yazacak gazeteci yok mu? Hep ben mi yıldırımları üzerime çekeceğim? “Saklı Seçilmişler” ve “Kara Kutu” kitaplarını yazdığım için “bilim-aşı düşmanı” gösterildiğim yetmedi mi?
Mahalle kavgası yerine asıl mücadele verilecek alan burası… Ve ne yazık ki bunu anlatmayı bir türlü beceremiyorum! Ülkenin solcusu bile kavrayamıyor.
1 note · View note
fecrimazi · 5 years ago
Text
İnsan aklından çıkan kanunlar aileyi öldürür!
Kaçarak evlenen Emine Karakaya, eşi 8 yıl ceza alınca iki çocuğuyla ortada kaldı. Hapisenenin önünde görüş sonrasında Üzüntüden felç geçiren kadının beyin ölümü gerçekleşti...
Emine Karakaya kim?
O üç yıl önce öldü. Ne onu, ne de kocası Levent’i tanıyoruz. Emine Karakaya ve kocasının temsil ettiği dram kimsenin umurunda mı? Böylesine alçak ve böylesine iki yüzlü bir dünyada neyin önemi kalıyor ki? Bir gazete haberinden öğrendiğimiz hikayesi şöyle: “Ankara Altındağ’da Yenidoğan semtinde oturan Emine Özdemir ve Levent Karakaya, 2006’da birbirlerine âşık oldu. Emine o zaman 15, Levent ise 18 yaşındaydı. Kızın yaşı küçük olduğu için aile evlenmelerine izin vermedi. Gençler birlikte kaçtı. Emine’nin annesi Derya Özdemir, “Kızımı kaçırdılar” diye şikâyetçi oldu. Ancak aile büyüklerinin araya girmesiyle iş tatlıya bağlandı. Emine’nin annesi şikâyetini geri çekti. Genç çifte düğün yapıldı. Evlendiler, mutlu bir yuva kurdular. Seda ve Fırat adında iki çocukları dünyaya geldi. Ancak, markette asgari ücretle çalışıp evini geçindiren Levent’in peşini kamu davası bir türlü bırakmadı. Geçen 20 Şubat’ta [yani 2015’in Şubat’ında. O yıl Emine 24, Levent 27 yaşındaydı. Evliliklerinin üzerinden 9 yıl geçmişti.] 8 yıl 4 ay hapis cezası kesinleşince tutuklanan Levent Karakaya, Ankara Yenikent Cezaevi’ne konuldu. 9 yıl sonra gelen bu şok mahkeme kararı yüzünden genç kadın iki çocuğuyla birlikte ortada kaldı.
Aylık 400 TL olan kirayı ödeyemedi. Üç kira birikti. Ev sahibi “çık” deyince, çaresiz evindeki eşyaları yok pahasına sattı. Emine Karakaya, daha sonra, iki çocuğuyla birlikte, pazarcılık yaparak geçinen babasının evine yerleşti. Genç kadın 8 Haziran günü eşini ziyaret için Yenikent Cezaevi’ne gitti. Üzülmesin diye ona dışarıda yaşadığı sıkıntıları söylemiyordu. Duygusal geçen ziyaretin ardından cezaevi kapısında fenalaşan genç kadın yere yığıldı. Emine, yapılan müdahalenin sonrasında eve gönderildi. Dinlenmeye çekildi. Ama kimseyle konuşmuyor, sürekli uyuyordu. Üzüntüden felç geçirdiği, sol tarafının tutmadığı anlaşıldı. Ankara Numune Hastanesi’ne kaldırılıp tedaviye alınan Emine Karakaya 3 gün önce aniden fenalaştı. Yoğun bakıma kaldırılan kadının beyin ölümü gerçekleşti. Cezaevindeki Levent Karakaya’ya durumu akrabaları anlattı. Önceki gün tutuklu bulunduğu cezaevinden jandarmalar eşliğinde Ankara Numune Hastanesi’ne getirilen genç adam yıkıldı. Levent Karakaya, beyin ölümü gerçekleşen eşini 20 dakika ziyaret etti. Ardından yeniden cezaevine götürüldü. Babası Murtaza Özdemir ve annesi Derya Özdemir ise çaresiz, kızları Emine’nin başında beklemeye devam etti. Geride ise dul bir koca, iki küçük çocuk, yürekleri yanan akrabalar ve acı bir hikâye kaldı.” * Bu acı hikayeden 4 bin tane daha var.
Habere dikkat ettiniz mi? “Kamu davası” diyor. Yani, hiç kimse şikayetçi değil ama “hukukumuz” Levent’in yakasına yapışıyor. Çünkü “feminizm” hukukumuzun yakasına yapışmış. Leventleri hapse attırıncaya, emineleri öldürünceye kadar da bırakmayacak. Erken evlilik mağdurları, çocuk haklarının, kadın haklarının, yaşlı haklarının, insan haklarının iğrenç bir yalan olduğunu ifşa ediyor. Emine ölmüş, kadın hakları savunucularının umurunda mı? Çocuklar; anaları ölmüş, babaları hapse atılmış, yetim ve öksüz kalmışlar, çocuk hakları savunucularının umurunda mı? Büyük anne-büyük babalar, kızları/gelinleri ölmüş, damatları/oğulları hapiste, yanıp yakılıyorlar, insan hakları savunucularının umurunda mı? Emine Karakaya’yı google’da aratırsanız, dünyanın bütün emineleri çıkıyor ama Emine Karakaya çıkmıyor. Twitter da arattım, dünyanın bütün emine karakayaları çıkıyor, Emine Karakaya çıkmıyor. Hatta, EMİNEM grubu çıkıyor, Mahmut Karakaya, Ferhat Karakaya (isimleri değiştirdim) çıkıyor, Emine Karakaya yok. Emine’nin sosyal medyada ölüsünü bile bulamıyorsunuz. Asıl sorun bu zaten. Emine’yi yasalarla öldürdüğümüz yetmiyor, onu kendi aramızda da öldürüyoruz. Onu hatırlanmaz kılıyoruz. Emine ölmeye devam ediyor.
Dünyanın bütün riyakarlıklarını şu üç kavramda bulabilirsiniz: “İnsan hakları”, “kadın hakları”, “çocuk hakları”. İşte Emine Karakaya, bu riyakarlığı ifşa ediyor; ve onun gibi 4 bin tanesi daha. Buradan Emine’ye sesleniyorum: Kimsenin umurunda değilsin Emine. Hiç kimsenin. Sen de, çocukların da, anne-baban da… Kocan zaten değil; “Daha da beter olsun…” (Haberde dikkatinizi çekmiştir, karısının cenazesi için Levent’e “20 dakika” izin vermişler. Sonra tekrar hapishaneye…). Dünyanın bütün leventlerini onun yanına göndermeye, dünyanın bütün eminelerini senin yanına göndermeye ahdetmiş bir hukukumuz var. “Hukukumuz” dediysem, yanlış anlama. Yüzünü hiç görmediğimiz adamlar, hiç gitmediğimiz Brüksel’de yazdılar bu kuralları. Sonra bizim de hukukumuz oldu. Kadın hakları mı? Onlar ne mi düşünüyorlar: “Olmaz olsun senin gibi kadın.” Olmaz oldun ya zaten! Senin hiç bir pazarlık gücün yok Emine. Haberini yapan gazete bile senin için şöyle demiş: “Çocuk Gelin.” Şunu iyice bil Emine: Onlara göre “çocuk” olman sorun değildi, “gelin” olman sorundu. O yüzden başına geldi bunlar.
Senin arkandan “ah” diyecek bir tek kadın hareketi yok bu dünyada. Senin tezini yazdıracak bir tek akademisyenimiz yok. Dünyanın en ipe sapa gelmez konularını tartışmaya devam ediyoruz. Yalnızsın, bunu iyice bil. Onların aradığı “kadın” sen değilsin. Görüyorsun, “kadın hakları sopası” nasıl da şaklamaya devam ediyor, geride bıraktıklarının sırtında. Bu hukuka göre, senin bir hayvan ölüsü kadar değerin yok. Senin bir köpek kadar değerin yok Emine. Bizi “neler için” ağlattıklarını görüyorsun. Bizim sadece hukukumuz değil, acılarımız da ele geçirilmiş; merhametimiz, öfkemiz, korkumuz da ele geçirilmiş. Küresel vampirler neye üzülmemizi istiyorlarsa ona üzülüyor, neye öfkelenmemizi istiyorlarsa ona öfkeleniyor, neye merhamet etmemizi istiyorlarsa ona merhamet ediyoruz. O yüzden sana sıra gelmiyor. Düşünebiliyor musun Emine, seni bizim merhametimizle görünmez kılıyorlar! Tam bu satırı yazdığımda sadece “köpek” yazıp twitter’dan arattım. İlk sırada ne çıktı biliyor musun: “Hatay-Dörtyol’da bir sokak köpeğinin yaşadığı dram.” Ama daha da ilginci, bir kaç tweet sonra, 4 bin yıl önce, Sümer Kralı Ur-Namma’nın yazdığı bir tabletin üstündeki bir köpeğin ayak izleri! 4 bin yıl önce yaşamış bir köpeğin ayak izleri kadar değerin yok. Öldün Emine, gerçekten öldün. 4 bin yıl önce yaşamış bir köpeğin ayak izi kadar da yoksun aramızda. * Biz, seni öldüren bu hukuktan yana değiliz. Bu riyakar duygusallıktan yana değiliz. Biz senden yanayız. * Ülkemizin bütün “yerli ve millilerine” sesleniyorum: Emine’yi unutmayın. Çünkü o sizi asla unutmayacak. Bize en çok söylediğiniz şeyi, Emine’nin hatırası için, bir kez de biz size söylüyoruz: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” Emine’yle karşılaşacağınız gün gelmeden bu zulme bir son verin. * “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?” diye sorulduğu zaman… (Tekvir 8-9)
3 notes · View notes
adnan-oktar-maske-konusu · 4 years ago
Text
SN. ADNAN OKTAR DURUŞMALAR BOYUNCA MASKE KULLANMIŞ, GENEL SAĞLIĞIN KORUNMASINI ENGELLEYİCİ BİR TUTUM İÇİNDE OLMAMIŞTIR
Tumblr media
Sayın Adnan Oktar son dönemde katıldığı tüm duruşmalarda, askıları rahatsız ettiği için maskesini eliyle tutarak ağzını ve burnunu kapatmış, hiçbir zaman "genel sağlığın korunması" kuralını ihlal eden bir tutum içinde olmamıştır.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının 9.07.2020 tarihinde Silivri 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaları sırasında, Sayın Adnan Oktar'ın maske takmadığı gerekçesiyle duruşma salonundan çıkarıldığı haberleri basında yer aldı. Sayın Mahkeme'nin aldığı karara saygı duyuyoruz. Ancak, Adnan Oktar Bey’in maske takmadığı yönündeki bilgi doğru değildir. Söz konusu dışarı çıkarılma kararının ise basında yer alan bazı haberlerin oluşturduğu "bir nevi baskı" sonucunda alınmak zorunda kalındığı kanaatindeyiz.
Yargılama süreci boyunca apaçık belge ve ispatlarla suçsuzluğumuzun anlaşılmış olması, bazı çevrelerin olayı maganize dönüştürme gayretine girdiğini göstermektedir. Kasten öldürmeye teşebbüs, kara para aklama, askeri ve siyasi casusluk, Fetö iltisakı, tehdit, şantaj gibi dehşet verici yaygaralarla başlayan bu süreçte tüm bu asılsız ve uydurma ithamların hepsi sessiz sedasız rafa kaldırıldı ve şu an “Adnan Oktar maske takıyor mu takmıyor mu” konusu gündem haline geldi.
Öncelikle, Sayın Adnan Oktar’ın duruşma boyunca maskeyi, işlevini tam olarak yerine getirecek, ağzını ve burnunu tamamen örtecek şekilde kullanmış olduğunu belirtmek gerekir. Kendisi sadece, maskenin kulaklara geçirilen ve rahatsızlık veren askılarını takmamıştır. Duruşma sırasında ağzı ve burnu tamamen kapalıdır. Sayın Adnan Oktar, yalnızca rahat oksijen alabilmek için -duruşmada bulunan görevliler de dahil herkesin yaptığı gibi- maskesini zaman zaman aralamıştır.
Ayrıca, Adnan Bey'in maskesini bu şekilde kullanması cezaevinden çıkış anından itibaren Jandarma ve Cezaevi personeli başta olmak üzere ilgili yetkililerin bilgisi dahilindedir. Sağlık sorununu açıkladığında bu durum yetkililer tarafından makul görülmüş ve kendisine, sağlığının korunması amacıyla maskeyi ağzını ve burnunu kapatacak şekilde eliyle tutmasının yeterli olacağı belirtilmiştir.
Sayın Adnan Oktar sağlık gerekçesini GÜVENLİK GÖREVLİLERİNE AÇIKLAMIŞ, ONLAR DA BU SAĞLIK DURUMUNU HAKLI BULMUŞ, kendisinin talebi ve GÖREVLİLERİN ONAYIYLA MASKEYİ ELİYLE AĞIZ VE BURNUNU KAPATACAK ŞEKİLDE SABİT TUTARAK KULLANMASINA KARAR VERİLMİŞTİR. 4 gündür devam eden ve tüm gün süren duruşmalar boyunca da Sayın Adnan Oktar, eliyle maskesini ağız ve burnunu kapalı tutacak şekilde titizlikle kullanmıştır.
Burada önemli olan; konunun nasıl böyle bir aşamaya geldiği, Sayın Adnan Oktar’ın meşru ve legal bir tutum içinde olmasına, Mahkeme'nin karar ve uygulamalarına ve Covid-19 salgını sebebiyle uygulanan tüm yaptırımlara titizlik göstermesine rağmen neden jandarma eşliğinde salondan çıkarılma kararı alındığının anlaşılmasıdır.
Süreç şöyle gelişmiştir:
Önce birden bire bazı gazete ve internet sitelerinde Sayın Adnan Oktar’ın duruşmada maske takmadığı şeklinde çarpıtılmış bir haber yayınlanmıştır. Bu haberin yayınlanmasıyla birlikte oluşan ortam heyet üzerinde adeta bir baskı unsuruna dönüşmüştür. Bazı basın organlarının dinmek bilmeyen öfke ve nefret dolu üslupları, bu nefretlerini tatmin edecek uygulamaları adeta gözleri dönmüş bir biçimde dayatma çabaları, hakim heyetinin de her an bir iftira yağmuruna maruz kalma riskini ortaya çıkarmıştır. Bu durumda, Mahkeme'nin kendini basının nefret dolu yayınlarından ve iftiralarından koruyabilmek için alması gereken kaçınılmaz tedbir Adnan Oktar beyi jandarmalar eşliğinde salondan çıkartmak olmuştur.
Öyle ki Adnan Bey’in sadece salondan çıkması kararı alınsa bu da öfkelerinin yatışması için yeterli olmayacağından, bu sefer de “neden jandarma eşliğinde göndermedin?” yaygarası yapılacağından, iftiraların ardı arkası kesilmeyeceğinden ötürü, bir kısım basının öfkesinden ve bu tür olası saldırılarından korunabilmek için bu kararı almak zorunda kalmışlardır.
Nitekim, salonda büyük çoğunluğun maskesinin açık olmasına, birçok kişinin sık sık maskesini çıkarmasına rağmen sadece Adnan Oktar Bey’e dikkat çekilmesi ve sadece onun için salondan çıkarılma kararı alınması da bu durumun göstergesidir.
Sayın Adnan Oktar ara verilene kadar yaklaşık 4 saat salonda durduğu sürede en az 3,5 saat maskesini takmaktadır. Rahat nefes ve hava almak amacıyla, sağlık koşulları gereği maskesini açık tuttuğu süre ise 5 ya da en fazla 10 dakika olmaktadır. Hava almak için maskenin kısa süreli açıldığı anı esas almak hakkaniyetli bir tutum değildir. Aşırı sıcak ve nemli bir ortamda, havalandırma olmayan, yüzlerce kişinin olduğu bir salonda başta Sayın Mahkeme heyeti olmak üzere, jandarma, adliye personeli, avukatlar ve diğer yargılananlar da aynı şeyi yapmakta ve ara ara hava alabilmek amacıyla maskelerini açmaktadırlar.
Son derece makul olan bu tutuma karşı jandarma çağırarak sadece Adnan Oktar Bey’in salondan çıkarılması ise zahiren basının şov isteğinin karşılanması gibi bir görünüm arz etmekle birlikte, Sayın Mahkemenin basını ölçü alarak hareket etmediğine ve etmeyeceğine güvenimiz tamdır. Sayın Adnan Oktar Bey, Yüce Türk Devleti'nin tüm kurumlarına olduğu gibi Türk Adaletine, Mahkemelerine ve Sayın 30. Ağır Ceza Başkanlığı'na da içten bir saygı ve hürmet duymakta, tüm kurallarına titizlikle uymaktadır.
Basının yıldırma ve yönlendirme gücü yargılanmamız boyunca sayısız olayda net olarak görülmüştür. Örneğin, yargılananlar olarak bizler somut delil ve belgelerle maruz kaldığımız haksızlıkları, hukuksuzlukları ve zulümleri Mahkeme huzurunda dile getirdiğimiz zamanlar karşılaştığımız, “şikayet ettiniz mi?”, “ilgili makama suç duyurusunda bulunun”, “bu mahkemenin konusu değil” vb. gibi cevaplar olmaktadır. Dosyanın müştekileri tarafından dile getirilen en ufak bir husus söz konusu olduğunda ise, ki bu hususlar tamamen gerçeklerden uzak olmakla birlikte, adalet mekanizması olağanüstü bir hızla çalışmakta, jet hızıyla res’en soruşturmalar açılmaktadır.
Bu konudaki en çarpıcı örneklerden biri, Sayın Adnan Oktar’ın katılan vekillerinden Av. Eser Çömlekçioğlu’na güya “selam gönderdiği” ithamı gündeme geldiğinde yaşanmıştır. Av. Eser Hanım, yargılananların vekillerinden meslektaşı Av. Eşref Nuri Yakışan’la arasında geçen iyi niyetli ve insani bir diyaloğu Mahkeme'nin bilgisine sunmuş, özellikle de “meslektaşımın iyi niyetinden şüphem yok” diye vurgulayarak Av. Eşref Nuri Yakışan’la kısa bir sohbette bulunduklarını, hal hatır sorduklarını, selamlaştıklarını anlatmıştır. Bu olayı aktarırken herhangi bir şikayette bulunmamış, sadece Mahkeme heyetini bilgilendirme ihtiyacı hissettiğini özellikle ifade etmiştir. Av. Eser Çömlekçioğlu’nun herhangi bir şikayette bulunmamasına rağmen, Sayın Mahkeme hemen o anda res’en suç duyurusunda bulunmuş, bununla da yetinilmemiş yargılananların müdafilerinden Av. Eşref Nuri Yakışan hakkında tehdit ve örgüt üyeliği gibi suçlamalarla apar topar soruşturma açılmıştır.
Duruşmada bu olay yaşanırken, Sayın Adnan Oktar da söz istemiş ve bir hanıma selam göndermenin adaba uygun olmayacağını, beylere selam gönderileceğini, kendisinin bu düşüncede bir insan olduğunu, Av Eser Hanım’a ise sevgi ve şefkat duyduğunu ifade etmiştir.
Adnan Oktar Bey’in selam gönderdiği iddiası doğru değildir, ama velev ki doğru olsa bile Allah’ın selamını söylediği için bir avukat hakkında soruşturma açılması akıl alır bir durum değildir. Bu tarz uyulamaların sevgi ve şefkate verdiği önemle tanınan arkadaş grubumuzu güya saldırgan, tehdit eden, dehşet saçan bir grup gibi algılatma amacı taşıdığını düşünüyoruz. Küçük bir iltifatın, sevgi ve şefkat sözcüklerinin ardında dahi “tehdit” arayan, hiç söylenmediği halde bir “selam” sözüne bile dehşet anlamları yükleyen bir anlayışı doğru bulmuyoruz. Bizlerle aynı cümlede yanyana dahi gelmesi imkansız olan bu kavramlarla aleyhimizde progapanda yapılmasına Sayın Mahkeme'nin, kendilerini tenzih ederiz, istemeden ve farkında olmadan da olsa, aracı olma konumuna hiçbir surette girmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Yargılamanın ilk gününden itibaren, başta bir kısım medya olmak üzere bir kısım art niyetli çevrelerce bizleri güya mahcup etmeyi ve küçük düşürmeyi amaçlayan bir anlayışla hareket edildiğini görmekteyiz. Eğer ortada bir suç varsa ve suçun işlendiği hukuken ispatlanıyorsa gerekli cezanın verilmesi doğaldır, ancak ortada herhangi bir suç olmadığı için ısrarla mahcup etmeye çalışmak hukuki bir yaklaşım değildir. Kaldı ki, altın yere düşse de değerini kaybetmez. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının hayatlarının tek bir anlarında dahi mahcup olmalarını gerektiren bir olay yoktur, olması da mümkün değildir.
Duruşmaların başlamasından bu yana, bazı çevrelerde yaygın olarak dillendirilen “Mahkeme ortalıyor, basın da gole çeviriyor” şeklindeki bazı söylentilerden Sayın Mahkeme'yi tenzih ederiz. Ancak, art niyetli bazı çevrelerin durumu böyle yorumlayabileceği endişesiyle, Sayın Mahkeme'yi itham altında kalmaktan koruma gayesiyle bunları dile getiriyoruz. Basının baskısı sebebiyle bu kararların alındığını görüyor ve anlayışla karşılıyor, aldığımız terbiye ve ahlakımız gereği Mahkeme'nin tüm kararlarına saygı duyuyor, gönül rızasıyla itaat ediyoruz.
Bunları gerekçe yaparak onlarca insanın tutukluğunun devamı, 100’e yakın insanın ev hapsinde özgürlüğünden alıkonulması, emekli maaşlarına dahi bloke koyarak adeta açlığa ve yokluğa terk edilmesi gibi uygulamaların yapılmasının da bazı basının icraatları olduğunu görüyor ve Sayın Mahkeme'nin içinde bulunduğu zor durumu anlayışla karşılıyoruz.
Ancak bu durumun çözümü, basının gizli ve açık baskılarını bertaraf etmenin tek yolu basının yalan haber yapmasının hukuki olarak engellenmesidir. Sayın Mahkeme hukuki yetkilerini kullanarak yalan haber yapılmasının önüne geçtiğinde, basının insanlar üzerinde kurmaya çalıştığı baskı da doğal olarak ortadan kalkacaktır.
Sayın Adnan Oktar’ın tüm gün süren duruşmada, Hakim heyeti başta olmak üzere duruşma salonundaki herkesin yaptığı şekilde, ara ara birkaç dakika normal nefes alabilmek için maskeyi yüzünden uzaklaştırmasının karşılığının jandarma eşliğinde salondan çıkarılmak olmadığı herkesin bildiği bir hakikattir. Nitekim, duruşma salonunun o esnadaki kamera kayıtları izlendiğinde de Sayın Başkan, Sayın Savcı, Avukatlar, Jandarma, yargılananların bir kısmı gibi onlarca insanın daha nefes almak için ara ara kısa süreli maskelerini çıkardığı açıkça görülecektir. Eğer konu genel sağlığın korunması olsa alınan kararla maskesini çıkaran tüm insanların salondan çıkarılması gerekirdi. Ama onca insan arasında sadece Adnan Oktar Bey’in seçilerek salondan çıkarılması basının manevi ve psikolojik baskısının, bağımsız yargıyı etkileme teşebbüsünün somut bir tezahürüdür.
Orada bulunan 100’e yakın kişi maskesini sık sık çıkarıyor olmasına rağmen Sayın Adnan Oktar’a, şahsına bir uyarı yapmadan, neden maskeyi çıkarmak durumunda kaldığını sormadan, bir sağlık problemi olup olmadığını araştırmadan, kendisi açıklama yapmak istediğinde tek bir cümle dahi konuşmasına izin vermeden, o anda salonda maskesini çıkarmış onlarca kişi arasından sadece haber olacak, basının hoşuna gidecek, bütün internet sitelerinde sansasyon olarak yayın yapılacak tek bir kişiyi, yani Sayın Adnan Oktar’ı, jandarma eşliğinde aşağıya indirmenin, aynı günün sabahında yayınlanan “Adnan Oktar duruşmada maske takmıyor” içerikli gerçek dışı haberlerin oluşturduğu baskıdan kaynaklandığı kanaatindeyiz.
Basının son dönemlerde dozu gittikçe artan öfke dolu üslubu böyle hakkaniyetli olmayan uygulamalara sebep olmaktadır. İşin acısı, yaygara ve iftiralarla insanların hayatını baskı altına alıp istediklerine dilediklerini yaptıran basın organları, bir gün kendilerinin de oluşturdukları bu kin ve nefreti körükleme üslubunun mağduru olacağını düşünmemektedir.
Şunu da mutlaka belirtmeliyiz ki, yaşadığımız bunca şeye rağmen bizlerin Sayın Başkan'a ve Sayın Heyet'e hiçbir kırgınlığımız yoktur. Aldıkları tüm kararlara da sonuna kadar saygılıyız. Ama basının izlediği bu yöntem bir acımasızlık ve bir zulümdür. Basının bu sevgisiz ve gaddar yöntemlerinden Yüce Türk Adaleti'nin yüksek vicdanına ve korumasına sığınıyor, bu bilgilendirmeyi de sadece kendimizin maruz kaldığı zalimlik sebebiyle değil, bu durumun tüm milletimize yönelik ciddi bir tehdit olduğunu düşündüğümüz için yapıyoruz. Basın bu acımasız ve gaddar üslubunu işine gelmeyen her durumda, her karşısına gelen kişiye karşı kullanmakta, insanları kimi zaman “Fetöcü” diye yaftalamaya çalışarak, kimi zaman “terör örgütleriyle iltisaklı” imajı oluşturmaya gayret ederek köşeye sıkıştırmaya uğraşmaktadır. Bu, büyük bir zulümdür ve bizler bu zulme kimsenin maruz kalmasını istemeyiz.
Sonuç olarak, Sayın Mahkeme'ye ve aldığı kararlara karşı duyduğumuz içten saygıyla birlikte, bu gerçeği kamuoyuyla paylaşmak istedik. Kanaatimizce, yargılananların aleyhine uygulamalar yaparak basının gazabından kurtulmak gibi bir düşünceyle hareket edilmesi hukuk devletinde asla olmaması gereken bir durumdur.
Bu şekilde bir uygulamaya kapı açılırsa, “aleyhe kararlar alıp uygulama yapayım da tarafsız görüneyim” gibi bir mantıkla hareket edilirse, bunun sonu gelmez. Bu tarz yöntemlerle de basın geri adım atmaz ve öfkesi de yatışmaz, tam tersine daha da körüklenir. Basını “sakinleştirmek” amacıyla bu tarz uygulamalar yapmak yerine, basın mensuplarını uyarmak, yalan haber yaptıkları takdirde bir daha salona alınmayacaklarını söyleyerek bir nevi yaptırım uygulamak çok daha etkili bir yöntem olacaktır.
Tüm Türkiye’yi tehdit eden, gittikçe büyük bir sorun yumağı haline dönüşen, adaletten uzak bir tablo ortaya çıkmaması için tüm vicdan sahiplerini duyarlı olmaya davet ediyoruz. Sayın Mahkeme'nin içinde bulunduğu zor durumu anlayışla karşılamakla birlikte basının kurduğu baskıya karşı alınması gereken tedbirin dürüst ve açıkça “yalan haber yapmayın” demek olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Temenni ediyoruz ki, Türkiye bir an önce sevgi ve şefkatin hakim olduğu bir ülke haline gelsin.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
0 notes
sorhan13 · 7 years ago
Text
“Ya Rabbi, Tekebbür İçinde Dolaşırlarken Canlarını Al!” Oğuz Alp Kaya [Arşiv]
[bu yazı 17.11.2011 tarihinde Furkan Haber’de yayınlandı]
 İsmi belki yaptıklarından büyük Kaşif Kozinoğlu tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinde vefat etti.
 Vefat etmeden orada bulunduğu vakit içerisinde hatıra bile gelmeyen Kozinoğlu, vefatiyle birlikte medyanın "sakızı" oldu.
 Siyasetle uğraşan veya "kirli işlere" bulaşan veyahut bu minvalde "işler"le ismi anılanların ölümleri, ne kadar normal bir ölüm olsa bile hemen ardından bir "giz" mantığı çalıştırılır, "aslında..." diye başlanan cümlelerle merhum-merhumenin üzerinden "bazı hesap(laşma)lar" görülür.
 Hatta öyle olur ki, merhum-merhumenin amansız düşmanı dahi, vefatı üzerinden "kör öldü, badem gözlü oldu" hesabı yazılar yazar.
 Nihayetinde merhum Muhsin Yazıcıoğlu hakkında da böyle olmadı mı?
 Kabrinde bile rahat bırakmıyorlar onu, kabrinin bin kilometre yakınına gelmesini istemeyecek kişiler yazdıklarıyla.
 Daima "kapalı kutu" halinde kalmış K. Kozinoğlu'nun vefatı da artık gündemden düşme noktasına gelmiş Ergenekon Davalarının ne derece "haklı" veya "haksız" olduğuna delil olarak işleniyor.
 Yok "gizli tanık" olacakmış da "bülbül gibi konuşacakmış" da onun için "öldürmüşler"...
 Bunu söyleyenler, Ergenekon'un ne kadar tehlikeli olduğunu anlatanlar; komik olan ne biliyor musunuz, yaşları gereği, K. Kozinoğlu'nun isminin ilk defa olarak ortaya çıktığı zamanlarda kısa pantalonla kumda oynama çağında olanların birden bire "Kozinoğlu ve karanlık ilişkiler uzmanı" olarak "top secret" yazılar kaleme almaları!
 Ne de olsa "google" var; bir "tık" yaparsın, "arşiv" önünde "copy-paste" da yaptın mı, "uzman" oldun gitti!
 Şuna bakın mesela:
 "- Bugüne kadar bir kez bile revire çıkmamış birisinin aynı gün 'kendini kötü hissettiği' için hastaneye gittiği ve 'Bir şeyi yok' denilerek geri gönderildiği de düşünülürse tuhaf bir durumla karşı karşıyayız demektir.
 Şimdi asıl soru şu:9 gün sonra yapılacak olan bir duruşmanın en önemli sanığı ansızın ölürse ne düşünmek lazım? Üstelik kulislerde 'gizli tanık olmayı kabul ettiği' gibi birtakım iddialar da dolaşıyorken.
 Acaba kim ya da hangi gruplar Kozinoğlu'nun duruşmada ya da çapraz sorguda konuşması ihtimalinden rahatsız oldu?"
 Yazısında, "grip bile olmamış" diyerek ne kadar "vakıf" olduğunu ortaya koyuyor ve anında vefat haberi üzerine "hesaplar" kuruyor; oysa Kozinoğlu'nun ailesi dahi ölüm hakkında bu kadar şüpheli değil, tereddütleri "cezaevi sağlık şartları" hakkında, ama bu "vakıf yazar", Kozinoğlu'nun biri sırtından iki kurşun yarası taşıdığından da habersiz olarak "ağır spor yapmış" diyerek (o da damacanalarla ağırlık çalışması) hem vefatını buna bağlamaya ama hem de "duyarlı bir yazar" olarak "süpheleri yazmaya", hadise etrafından bir "hesap" görmeye devam ediyor.
 “Boş geçirmeme” çalışması kısaca. Yazacak bir şeyin yoksa bile “şüpheler oluştur”, “hesaplar” yap!
 Şu satırların yazarı olarak Kozinoğlu'nun vefatı ile alakalı olarak ailesinin teredütlerini paylaşmakdan başka bir düşüncem yok; yani normal olarak, eceli ile, yani "dışarıdan bir zorlama" ile ölmediğine inanıyorum.
 Kozinoğlu ailesinin cezaevindeki sağlık şartları ile alakalı tereddütlerine ise tereddüdüm olmadan katılıyorum.
 Bakın, basında görebildiğim kadarıyla sadece Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde, aynı yerde ayrı bir dosyadan tutuklu Ergün Poyraz neler anlatıyor "olay günü hakkında":
 "- 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan yazar Ergün Poyraz, üst düzey MİT yöneticisi Kâşif Kozinoğlu’nun yaşamını yitirdiği saatlerde cezaevinde yaşananları anlattı.
 Poyraz cezaevinden gönderdiği faksta çarpıcı bir iddiada bulundu; “Bir saate yakın, koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden…”
 Ergün Poyraz kaldığı Silivri Cezaevi’nden, avukatı Hüseyin Buzoğlu’na gönderdiği faksta dikkat çekici değerlendirmelere yer verdi. Avukatına “Bizi burada öldürecekler” diye seslenen Poyraz, “Bak en az ses çıkacaktan başladılar bile. Bir saate yakın koğuş arkadaşları, seslerini duyurabilmek için koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden” dedi.
 Poyraz, kendisinin anjiyo olduğunda hastanedeki doktorlara, “Kriz anında butonlara bassak bile kolay kolay kimse gelmiyor. O nedenle kalp ve benzeri hastaların butonlarında hassas davranılması için cezaevine konunun önemini belirten yazı yazın” önerisinde bulunduğunu, doktorların ise buna karşılık “yazamayız” yanıtını verdiğini anlattı. Poyraz, cezaevinde yaşananları şöyle aktardı:
 “Aslında biraz kına alıp onlara göndermek lazım. Tabii bu arada BT’li anjiyoyu gizleyenle, tıkalı damara bir şey yapamayız diyene de. Hoş, uyarı yazısı yazsalar da ne değişecek? Ama bir tane doktor yok. Doktorun gelmemesi için de her şey yapılıyor. Gelen doktorlar kazayla bize ‘nasılsın’ dese, anasından emdiğini burnundan getiriyorlar. Burada sağlığımız için doktor bulundurulmuyor, bulundurulsa bile o da reçete yazma amaçlı. Ama bisküvi paketleri için üstelik boş soruşturma açılabiliyor, savunmamızı engellemek için bilgisayar çıkış saatleri her fırsatta kısılıyor. Burada öldürüleceğimiz oldukça açık ve net. Dünya âlem biliyor ki, burada hukuk yok. Kim var diyorsa sahtekârdır. Dava iftiralarla yürüyor, yetmiyor yazmadığım bir dilekçe ile iftira atılarak soruşturma açılıyor. Bu nedenle, mahkemeye savunma vermenin anlamı yok diye düşünüyorum. Yapılacak tek şey, devşirilmemiş basına sürekli uğradığımız haksızlıkları anlatmak. Hiç değilse pisi pisine ölmemiş oluruz.”
 Dünyanın gözü kulağı üzerlerinde olan Ergenekon tutuklularının "özel cezaevi" olan Silivri'de yaşadıklarına dair bu not, diğer cezaevlerindeki durumun ne olduğuna dair malumat verir elbette okuyanlara ve kimse de Ergun Poyraz bunu yazdı diye, onun yazdığı diğer uyduruk kitaplar gibi "uyduruk" sanmasın, gerçeğin belki de asgarisidir anlattıkları!
 Websitemizde Mustafa Balbay'ın "Zülümhane" kitabı üzeerinden bir eleştiri yazısı yayınlanmıştı, Balbay da bunlardan bahsetmekteydi, şikayet etmekteydi, haklıdır da, o yazının linkini de vereceğiz, okumanızı dileriz, meselenin nasıl anlaşılması gerektiğine dair.
 http://www.furkandergisi.com/index.php/tr/furkan-yazarlari/muhsin-er-tugrul/1168-balbayin-qzulumhaneqsi
 Aslında bu tipten vefatlarda, onlara yıllar önceden Salih Mirzabeyoğlu tarafından yapılmış şu uyarı aklıma gelir:
 "- Ufak bir hatırlatma: Yassıada mahkemeleri sırasında, konulduğu hücre için "burada insannasıl yaşar?" diye serzenişte bulunan bir Milletvekili'ne, gardiyan "aman efendim! buraları sizin Meclis'teki oylarınızla yapıldı!" diyor...Kıssadan hisse!.."
 Kıssadan hisse!
 F Tipleri "nitelikli tutuklular" için yapılmış "mezar"dı, buralara onlar konulacak, "tecrid" edilecek, "bitki" haline getirilecek kanunların elverdiği şekilde "ölümüne yaşatılacaklardı", takdir-i ilahi, F Tiplerini yapanlar, oraları ilk dolduranlar arasında oldular!
 Ne diyor E. Poyraz, “Bir saate yakın, koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden…”; öyledir, "buton"a basmanın bir faydası yoktur, ya gardiyan tuvalate gitmiştir, ya "şebeke"ye gitmiştir ya "başefendinin yanındadır" onun için "duymamıştır" mazeret olarak, çare kapıya tekme tokat girişmektedir, girişirsin son çare diye, 15 dakika sonra uykulu gözlerle bir gardiyan gelir "ne var" der, söylersin, "tamam" der çeker gider, gelmez bir daha bir saat sonra yapılan onca gürültü neticesi "başefendiye sorayım" der, çeker gider tekrar, ardından yalan kalmamıştır, "aspirin" getirir, "revire" gitmek zordur çünkü, "doktor falan yerdedir", aslında ortalıkda yoktur da bahane budur, 2 saatde revire çıkarsın belki, ardından şanslıysan "askere haber gider", uzatmalı gelir, "tipine" bakar, hoşuna giderse "götürelim" der, bir saatde böyle gider, "getirin" emri çıkar bu seferde "tören"le "arabaya" götürülür, binbir aramdan geçer, el ve ayakların zincirlenir, buz gibi "arabaya" atılır, bir yarım saatde orada beklersin, hastaneye ne kadar zamanda varırsan artık, vardığında da hemen götürmek yok, ilk önce uzatmalı elinde dosyayla oraya buraya gidecek, laf yapacak, ardından bir müstahdem gelecek vs...
 "Kapalı"larda durum asgarisinden böyleydi, o zamnalr yeni yeni yapılan F Tiplerindede böyleydi, ama anlaşılıyor ki "özel tutuklu" olan Ergenekoncuların F Tiplerinde de durum bundan farklı değil!
 Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi, "ÜZÜNTÜDEN UZAK BİR SEVİYEDE"yiz bu hadiseye, Kozinoğlu ve diğer "Ergenekoncuların vefatı" haberlerine, çünkü bu dünyanın "etme bulma dünyası"olduğuna da inanıyoruz ve çünkü, "TEKEBBÜR İÇİNDE DOLAŞIRLARKEN CANLARINI AL ALLAHIM" duasının seneler seneler önce yapıldığını ve 2000'de de "KISSADAN HİSSE" denilerek"son çeyrek uyarısı"nın yapıldığını biliyoruz:
 "- Ufak bir hatırlatma: Yassıada mahkemeleri sırasında, konulduğu hücre için "burada insannasıl yaşar?" diye serzenişte bulunan bir Milletvekili'ne, gardiyan "aman efendim! buraları sizin Meclis'teki oylarınızla yapıldı!" diyor...Kıssadan hisse!.."
 Kıssa'dan Kısas'a geçildi kısaca.
 Bakın aynı haberde avukat ne diyor:
 "- Kozinoğlu’nun hücre arkadaşı Atilla Uğur’un avukatı Celal Ülgen, şunları söyledi:
“Haksız yere tutukluluk daha çok can alacağa benziyor. Birçok kişi daha ölecektir. Oysa bin suçlu özgür gezsin önemli değil, ama bir masum tutuklanmasın der hukukçular."
 İdam cezası veren hakim bile "işaretli dosya"dan ve "hata yapmış olabiliriz" itirafından bahsederken Salih Mirzabeyoğlu'nun durumu hakkında gıkınız çıkmazsa, "bin suçlu özgür gezsin önemli değil, ama bir masum tutuklanmasın", demenizin hiçbir önemi yoktur, "bir çok kişinin ölümü"nü de"üzüntüden uzak bir seviyede" izleyip KISSA'DAN KISAS'a geçişin "ürünlerini", "hiç akıllanmayacak bu TEKEBBÜR EHLİ" diyerek seyrederiz!
  17 Kasım 2011.
1 note · View note
mocaks1980-blog · 7 years ago
Text
Morbeyin Mağduru İlk Tutuklu Tahliye Edildi
29 Kasım 2017 tarihinde 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan AK Parti eski Yalova Milletvekili ve emekli Emniyet Müdürü Şükrü Önder, tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Cezaevi’nden tahliye edildi.
İLK TAHLİYE GERÇEKLEŞTİ
Kemalettin Cengiz Erbakırcı adlı şahıs tarafından geliştirilen Morbeyin adlı uygulama ile ‘ByLock’ IP’lerine yönlendirilmiş oldukları tespit edilen toplam 11 bin 480 adet GSM…
View On WordPress
0 notes
memurlarsoruyor · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Aydın’da özel harekat polisleri Barış Pınarı Harekatı’na uğurlandı Aydın'da görevli özel harekat polisleri, Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzuru getirmek amacıyla başlatılan Barış Pınarı Harekatı bölgesine uğurlandı.
0 notes
sondakikadunyacomtr · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Sitemize "Açık cezaevi izinleri uzatıldı mı? Açık cezaevi izinleri ne zaman bitecek?" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. Açık cezaevi izinleri uzatıldı mı? Açık cezaevi izinleri ne zaman bitecek? Son Dakika Son Dakika Dünya
0 notes
theistanbulpost-blog1 · 7 years ago
Photo
Tumblr media
theistanbulpost.com'a "Firari hükümlü, cezaevine ziyaretçi olarak gitti" konulu haber eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. http://theistanbulpost.com/firari-hukumlu-cezaevine-ziyaretci-olarak-gitti/
0 notes
sporunyildizi-blog · 7 years ago
Text
Buca'da Cezaevi Servis Aracına Bombalı Saldırı; 10 Yaralı (2)
Buca’da Cezaevi Servis Aracına Bombalı Saldırı; 10 Yaralı (2)
BAŞSAVCILIKTAN AÇIKLAMAİzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, Buca’daki patlamayla ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, Buca Kırıklar Ceza İnfaz Kurumları Kampusu’nda görevli personeli taşıyan servis aracının geçiş güzergahı üzerinde bulunan Buca ilçesi, Ahmet Piriştina Bulvarı,1401 Sokak mevkiinde, çöp konteynerine bırakılan el yapımı bombanın saat 08.01’de patlatıldığı belirtildi. Olayla ilgili…
View On WordPress
0 notes
alanyasondakika · 7 years ago
Text
Cezaevi kaçağı katil Alanya'da saklanıyormuş
Son dakika haberleri Alanya'nın en hızlı internet haber sitesi Alanya Express'te http://www.alanyaexpress.com/cezaevi-kacagi-katil-alanyada-saklaniyormus/
Cezaevi kaçağı katil Alanya'da saklanıyormuş
Tumblr media Tumblr media
Adana’da, adam öldürmek suçundan 25 yıl hapis cezasını nedeniyle girdiği cezaevinden kaçan hükümlü yakalanınca, eski CHP’li meclis üyesinin CHP’li Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin’i öldürmesi için kendini cezaevinden kaçırdığını ileri sürdü. Edinilen bilgiye göre, Yüreğir ilçesi, PTT Evleri Mahallesi Yeşilbulvar’dan geçen sulama kanalında 23 Ekim 2006’da cesedi bulunan Mahmut Metin Evren’in intihar etmiş olabileceği üzerinde duruldu. Yapılan otopside Evren’in kafa kısmında darbe izleri bulunduğu, vücudunun bazı bölümlerinin sürüklenmekten dolayı ezildiği görülünce işkence yapıldıktan sonra ayakları bağlanarak sulama kanalına atıldığı saptandı.  Soruşturmada, Evren’in katil zanlısı olarak Kemal Boyraz (35) Halil İbrahim Altundağ, Kıvanç Kara ile Remzi Nokay yakalandı. Boyraz, Altundağ ve Kara tutuklanırken, Nokay ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. İddiaya göre, Kemal Boyraz, 2004’te Hasan Saran’ı öldürmek suçundan tutuklanıp cezaevine giren kardeşi Rasim Boyraz’ı kurtarmak için cinayetin firarda olan ikinci sanığı Kenan Özergin’in yerini söylemediği iddiasıyla Mahmut Metin Evren’i arkadaşlarıyla kaçırdı. Bira şişesiyle kafasına vurup, ayaklarını bağladıktan sonra yerde sürükleyip canlı halde sulama kanalına attı. Evren’i işkence yaptıktan sonra öldürdükleri iddia edilen 4 katil zanlısı hakkında dava açıldı.  Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava sonucunda Kemal Poyraz 25 yıla çarptırılırken, diğer sanıklar da hapis cezası aldı. Boyraz, adam öldürmek suçundan girdiği cezaevinden 1 yıl önce kaçtı. Adana Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı İnfaz Büro Amirliği ekipleri Kemal Boyraz’ın 1 ay önce Alanya’dan Adana’ya geldiğini ve burada saklandığını tespit etti. Polis yaptığı araştırmada firari hükümlünün Seyhan ilçesi, Mithatpaşa Mahallesinde olduğunu belirledi. Polis şafak vakti eve yaptığı baskında hükümlüyü yakaladı.
“Soner Çetin’i öldürmem için beni cezaevinden kaçırttı” Kemal Boyraz emniyetteki işlemlerinin ardından sağlık kontrolünden geçirilmek üzere adli tıp birimine getirildi. Sağlık kontrolünden geçirilen Boyraz, adliyeye götürülürken basın mensuplarına, “Seyhan Ş., Soner Çetin’i öldürmem için beni cezaevinden kaçırttı. Kendisi ölmeyi hak edecek bir insan değil, beyefendi bir adammış. Bütün suçlu Seyhan Ş.” diye bağırdı. Seyhan Ş.’nin eski CHP’li meclis üyesi olduğu öğrenildi.
kaynak: Cezaevi kaçağı katil Alanya’da saklanıyormuş
Alanyaexpress.com’un Alanya haberleri bölümündeki haberler otomatik olarak derlenmektedir. Alanyaexpress.com editörleri otomatik akış içinde Cezaevi kaçağı katil Alanya’da saklanıyormuş haberine editoryal müdahalede bulunmamıştır. Haber içeriklerinden hukuken ilgili ajanslar ve haber siteleri sorumludur.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.alanyaexpress.com/cezaevi-kacagi-katil-alanyada-saklaniyormus/
0 notes
kanalmalatya · 8 years ago
Text
Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor
Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor
Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor FETÖ ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam mahkûm sayısı 197 bini aşınca açık cezaevlerine geçişi kolaylaştırmak için yönetmelik değişikliği yapıldı. Kapalı cezaevleri doldu, açık cezaevlerine yolculuk başlıyor FETÖ ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki…
View On WordPress
0 notes
afyonkenthaber · 4 years ago
Link
Afyon Kent Haber Afyonhaber - Afyon Haber - Afyon Son Dakika Haberleri
0 notes
sondakikadunyacom · 4 years ago
Text
Son dakika... Cezaevi firarisi operasyonla yakalandı
Son dakika… Cezaevi firarisi operasyonla yakalandı
BURSA’da işlediği cinayet nedeniyle cezasını çektiği cezaevinden izinli çıktıktan sonra firar eden Faruk Pek (50), Gemlik ilçesinde operasyonla yakalandı.
Bursa’da işlediği cinayetinin ardından mahkum olan Faruk Pek, cezasını çektiği cezaevinden izinli çıktı. 5,5 yıl daha cezası bulunan Pek, geri dönmeyerek firar etti. Gemlik İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro ekipleri, Faruk Pek’in yerini…
View On WordPress
0 notes