#silah çanta
Explore tagged Tumblr posts
Text
#silah aksesuar#tabanca ekipmanları#avcılık aksesuarları#silah çanta#silah kutu#tabanca fener#tüfek fener#silah optik#silah şarjör#silah şarjör yedek parça#silah kabza#silah şarjör kılıf#tabanca kılıf#silah temizlik seti#tabanca temizlik seti#susturucu silah#airsoft şarjör#airsorf susturucu#airsoft tabanca#airsoft aksesuarları#red dot
0 notes
Text
#silah aksesuar#tabanca ekipmanları#avcılık aksesuarları#silah çanta#silah kutu#tabanca fener#tüfek fener#silah optik#silah şarjör#silah şarjör yedek parça#silah kabza#silah şarjör kılıf#tabanca kılıf#silah temizlik seti#tabanca temizlik seti#susturucu silah#airsoft şarjör#airsorf susturucu#airsoft tabanca#airsoft aksesuarları#red dot
0 notes
Text
La traduction du texte 1
Louvre Abu Dabi Müzesi Ziyaret Kuralları
Louvre Abu Dabi Müzesi ziyaretçileri, kendi konfor ve güvenlikleri için, başkalarını da düşünerek, aşağıdaki kurallara her zaman uymalıdır.
Çalışma saatleri:
Galeriler, sergiler, Çocuk Müzesi ve mağaza
Salı - Perşembe | 10:00 – 18:30
Cuma - Cumartesi | 10:00 – 20:30
Müze pazartesi günleri kapalıdır.
Kubbe ve restoranlar
Her gün | 10:00 – 00:00
(son giriş 23:00)
Pazartesi günleri kapalıdır.
Kafe, restoran ve barlarımız hakkında daha fazla bilgi için lütfen web sitemizdeki programlara bakın.
Müze resmi tatillerde açıktır.
Açılış günleri ve saatleri değişebilir, en son güncellemeler için lütfen web sitemizi ziyaret edin.
Kubbe ve restoranlara giriş, Salı-Perşembe 18.30'dan ve Cuma - Pazar 20.30'dan sonra ücretsizdir. (Bilet gerekmez.) (Galeriler kapalıdır.)
Çantalar ve diğer kontroller
Güvenlik birimimiz, güvenlik kapılarından geçtikten sonra ve ziyaretiniz sırasında herhangi bir zamanda çantalarınızı kontrol etmek isteyebilir. Bu taleplere uymanız rica olunur.
Güvenlik birimimiz, kontrol sırasında eserler, bina, personel veya diğer ziyaretçiler için risk oluşturabilecek bir nesne bulursa, geçici olarak el koyacak ve müzeden ayrıldığınızda size iade edecektir. (Yasaklı eşyalar listesine göz atınız.)
Güvenlik birimimiz, davranışınızın diğer ziyaretçiler, personelimiz, eserler veya diğer herhangi bir müze mülkü için risk veya rahatsızlık yaratabileceğini düşünürse, girişinizi reddedebilir ve ayrılmanızı isteyebilir.
Erişim ve Kabul
Çalışma saatlerinde halka açık olan müze galerilerine, geçici sergilere, Çocuk Müzesi'ne, foruma, kubbeye, Müze Kafe'ye ve dükkana erişmek için geçerli bir giriş biletiniz olmalıdır. Müzeye erişim ana girişten sağlanmaktadır.
Herkes için erişilebilir
Çocuklar ve Reşit Olmayanlar
13 yaşın altındaki çocuklara bir yetişkinin eşlik etmesi gerektiğini lütfen unutmayın.
Çocuklardan ve ziyaret kurallarına uymalarından kendilerinin sorumlu olduğunu yetişkin refakatçilere hatırlatırız.
Özel Gereksinimli Bireyler
Özel gereksinimli bireyler ve refakatçileri, engelli kartlarını ibraz ettikten sonra ücretsiz giriş hakkına sahiptir.
Rehber köpekler müzeye kabul edilir.
Özel gereksinimli bireyler, bilgi bankolarına ve biletlere öncelikli erişime sahiptir .
Bebek arabaları ve tekerlekli sandalyeler
Akülü tekerlekli sandalyeler de dahil olmak üzere tekerlekli sandalyeli misafirler ve bebek arabalı çocuklar müzeye kabul edilir.
Müzemizde ücretsiz puset ve tekerlekli sandalye temin edebilirsiniz .
Müze alanı içerisindeyken eserlere, diğer ziyaretçilere ve binaya dikkat etmenizi rica ederiz.
Yasaklı Eşyalar
Ziyaretçilerin güvenliği ve eserlerimizin muhafazası bizim için en önemli husustur. Diğer ziyaretçilere, sanat eserlerine veya müzeye zarar verecek tüm nesneler yasaklanmıştır, özellikle:
Dronelar, uzaktan kumandalı oyuncaklar, kaykaylar, bisikletler, scooterlar, patenler, tekerlekli ayakkabılar gibi eğlence amaçlı nesneler.
Alkollü içecekler veya yasadışı maddeler.
Her türlü silah ve mühimmatın yanı sıra silah benzeri nesneler ve plastik mermili, su tabancalı, mermili vb. tabanca tipi oyuncaklar.
3,5 cm'den uzun keskin ve kesici nesneler: makas, çatal, mutfak bıçağı, İsviçre çakısı vb.
Rehber köpekler ve hizmet hayvanları haricindeki tüm hayvanlar.
Havai fişekler, lazer işaretçiler.
Yakıt gibi yanıcı maddeler (çakmaklar ve kibritler hariç).
Basınç ve gaz ekipmanları.
Posterler, direkler, panolar ve afişler.
Boya, sprey boya ve duvar yazısı için kullanılan her türlü malzeme.
Tutkal, reçine, epoksi boya ve benzeri maddeler.
Hoparlörler gibi müzik aletleri ve/veya amplifikatörler, tehlike sinyalleri gönderen ekipmanlar, düdükler, megafonlar, kornalar veya borular, elektronik ve yayın ekipmanları.
55 cm x 38 cm x 20 cm'den büyük çanta ve valizler.
Balıkçılık ekipmanları.
Müze içerisinde teleskopik ayak, bipod, tripod, selfie çubuğu ve flaş kullanımına izin verilir, ancak galerilerde izin verilmez. Çalışma izni olmadıkça her türlü profesyonel fotoğraf çekimi yasaktır.
Kaynak:
2 notes
·
View notes
Text
Boksör yumruğunun cezası anne terliğinden daha az
https://pazaryerigundem.com/haber/180567/boksor-yumrugunun-cezasi-anne-terliginden-daha-az/
Boksör yumruğunun cezası anne terliğinden daha az
Toplum içerisinde savunma ve dövüş sporu profesyonellerinin el ile yaptığı müdahalelerin silah sayıldığına yönelik iddialar zaman zaman gündeme geliyor. Peki sporcu yumruğu silah sayılıyor mu?
BURSA (İGFA) – Toplumda bilinenin aksine profesyonel dövüş sporcularının attığı yumruk hukuki açıdan silah olarak sayılmazken ebeveyn tarafından çocuğa atılan terlik, silahla yaralama suçunu doğuruyor.
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Avukat Ömer Sefa Canata, “Silah, saldırı amacı ile üretilmemiş olsa dahi kesici, delici veya bereleyici herhangi bir etki bırakma gücüne sahip olan aletlerdir. Dolayısıyla terlik de bereleyici bir etki bırakması nedeni ile silahtır. Silahla yaralamanın cezası bir buçuk yıldan dört buçuk yıla kadar hapis cezasıdır.” dedi.
Ömer Sefa Canata, sosyal medya kullanıcıları arasında zaman zaman gündeme gelen lisanslı sporcuların el ile yaptıkları vuruşların silahla yaralama suçu olduğuna yönelik yorumların şehir efsanesinden ibaret olduğunu söyleyerek bu konuda herhangi bir düzenleme ya da içtihat bulunmadığını ifade etti.
Mahkemeler daha önce pet şişe, saksı ve çanta gibi nesneleri de silah olarak kabul etmişti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'in Kutlu Adalı cinayeti ifadesi ortaya çıktı!
Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'in Kutlu Adalı cinayeti ifadesi ortaya çıktı! Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'in Kutlu Adalı cinayeti ifadesi ortaya çıktı ! Atilla Peker, "Korkut Eken, 'öldürülmeleri gerekli' dedi..." ifadelerini kullandı. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, Atilla Peker’in iddiaları üzerine ‘Kutlu Adalı���nın Kıbrıs’ta öldürülmesi’ olayına ilişkin başlattığı soruşturma kapsamında ifade veren Peker'in ifadesi ortaya çıktı. Peker'in ifadesinde cinayete dair dikkat çeken detaylar verdiği öğrenildi. Sabah'tan Arzu Kaya'nın haberine göre Gazeteci Kutlu Adalı'yı öldürmek amacıyla Korkut Eken ile birlikte KKTC'ye gittiğini itiraf eden Sedat Peker'in abisi Atilla Peker, hakkında başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu'nda ifade verdi. Atilla Peker'in ifadesinde olayın ayrıntılarını anlattığı ve cinayete dair yeni bilgiler verdiği belirtiliyor. Atilla Peker, 1996 yılında kardeşi Sedat Peker'in kendisini arayarak Ankara'ya gelmesini istediğini söyledi. Burada bir otelin lobisinde kardeşi ve Korkut Eken'le buluştuğunu anlattı. Eken'in kendilerine K.K.T.C.'de Türkiye aleyhine çalışmalar yapan insanların olduğunu ve bu kişilerin öldürülmesi gerektiğini söylediğini öne sürdü. Atilla Peker, Eken'in isim telaffuz etmediğini anlatırken, bu toplantının ertesi günü beraber Kıbrıs'a uçuş yaptıklarını söyledi. Uçuş sırasında Eken'in yanında bulunan birçok kimlikten "Mustafa" isimli olanı kullandığını aktardı. Korkut Eken'in yanında 'bond' tipi ağır bir çanta olduğunu da detay olarak bildirdiği öğrenildi. Atilla Peker, Korkut Eken'le Lefkoşa'da bulunan Sivil Savunma Daire Başkanlığı'na gittiklerini anlatırken, burada Alay rütbesi ile bulunan Galip Mendi ve Yardımcısı Yarbay Enver Topuz ile tanıştıklarını söyledi. Burada Eken'in kendisine boş bir odaya geçmesini istediğini anlatan Peker, "Bana Ankara'dayken bir silah vermişti. Silah üzerimdeydi. İkinci bir silah daha verdi. Silaha susturucuyu nasıl takacağımı da öğretti" dedi. Atilla Peker, akşam saatlerinde Lefkoşa'da Eken'le birlikte bir evin içini ve bahçesini gözetlediklerini aktardığı öğrenilen Peker, "Ertesi gün öğlen yine evin etrafını gözetleme amaçlı turladık. Kıbrıs'a vardığımızın üçüncü günü ise Türk Birliği'nin olduğu Piyade Alay Komutanlığı'na gittik. Eken, bir aracın plakasını buradaki komutana vererek aracın Alay Komutanlığı'nın önünde durdurulup bekletilmesini istedi. Bir müddet sonra görevliler aracı durdurdu. Biz de komutanlığın bahçesinden hızlı adımlarla dışarı çıktık. Araçta bulunan şahsı buradaki askerler Alay Komutanlığı'nın bahçesinin içerisine aldıklarını ve etrafını çevrelediklerini görünce tekrar komutanlığın içine girdik" dedi. Atilla Peker, daha sonra Eken'le birlikte alay komutanının odasına gittiklerini anlatırken, "Korkut Eken alay komutanına 'ben size böyle mi söyledim' diye kızdı. Daha sonra buradan ayrılıp otele gittik. Eken bana yarın uçakla Ankara'ya döneceğimizi söyledi ancak bu iş için tekrar döneceğimizi belirtti. Dördüncü gün döndük" diye konuştu. Atilla Peker, olayın üzerinden bir kaç ay geçtikten sonra 'yaralama' suçundan cezaevine girdiğini aktardığı öğrenilen Peker'in, "Korkut Eken ziyarete geleceğini söyledi. Ben de cezaevinden hastaneye gitme bahanesi ile araç ayarlayıp ring halinde Eken'in bulunduğu otele gittim. Lobide kardeşim Sedat Peker, Korkut Eken ve tanımadığım 2 kişi vardı. Bu arada ben cezaevindeyken Korkut Eken'le görüşmeden önce basında Lefkoşa'da bir gazetecinin susturuculu silahla öldürüldüğünü duydum. Eken'in yanına gidince otelde bana 'bak seninle gittiğimiz o olayı hallettik' dedi. Basında duyduğum gazetecinin Eken'le gidip döndüğümüz kişi olduğunu bu şekilde öğrendim" dedi. Öte yandan Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca titizlikle yürütülen soruşturma kapsamında K.K.T.C. adli makamlarıyla ilgili yazışmalar da yapıldı. O yazışmaların detaylarında Kıbrıs'tan Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili dosyaya dair tüm evrakların onaylı örneği istendi. Dosyanın faili meçhul olup olmadığı, failinin belirlendiyse yargılama yapılıp yapılmadığı gibi cinayete dair tüm dosya talep edildi. Ayrıca konuya ilişkin tazminat davası, uluslararası bir dava olup olmadığı da Kıbrıs adli makamlarından cevaplanması istenen sorular arasında yer aldı. Read the full article
0 notes
Text
PUBG: Battlegrounds, ya da daha bilinen adıyla PUBG, Krafton Games Union (eski adıyla Bluehole) tarafından geliştirilen ve yayımlanan çok oyunculu bir video oyunudur. Oyunda 100'e yakın oyuncu, kendilerine belirlenen bir rotadaki uçağın içinde başlayarak, öldürüp ölmeden en sona kalan oyuncu olma amacıyla adanın çeşitli konumlarında savaşırlar. Bu yazıda, PUBG oyununun temel özellikleri, oynanış mekanikleri ve tarihçesi hakkında detaylı bilgi bulacaksınız. PUBG Oyunun Gelişimi ve Çıkış Tarihi PUBG, 2000 Japon filmi Battle Royale'den esinlenerek, Brendan "PlayerUnknown" Greene tarafından tasarlanmıştır. İlk olarak 23 Mart 2017'de Microsoft Windows için Steam erken erişim ile yayınlanan oyun, kısa sürede büyük başarı elde etmiştir. 20 Aralık 2017'de Windows platformunda resmi sürümü çıkan oyun, daha sonra Xbox One ve mobil platformlara da taşınmıştır. PUBG Oynanış Mekanikleri ve Oyun Modları PUBG, oyuncuların büyük ölçekli bir haritada birbirlerini öldürerek hayatta kalmaya çalıştıkları bir ölüm maçı oyunudur. Oyuncular tek başına, 2 ya da 4 kişilik takımlar halinde veya 4 kişilik takımlara karşı tek başına oynayabilirler. Oyun sırasında, oyuncuların kask, zırh, çanta, silah, bomba, araç gibi çeşitli ekipmanlar bulmak için adayı keşfetmeleri gerekmektedir. Oyunun sonunda en son hayatta kalan oyuncu ya da takım galip gelir. PUBG Hakkında Genel Bilgiler PUBG, Bluehole adlı şirket tarafından yayımlanan ve geliştirilen bir Battle Royale oyunudur. Cross-platform ve Battle Royale oyunlarının öncülerinden olan PUBG'nin kurucusu kimdir? Bu soru, birçok oyuncunun merak ettiği bir konu. PUBG'nin Çıkış Tarihi ve Geliştiricileri PUBG'nin ilk piyasaya sürülme tarihi 30 Temmuz 2016'dır. Oyun, PUBG Corporation ve Krafton adlı şirketler tarafından geliştirilmiştir. PUBG'nin Tasarımcısı ve Kurucusu Oyunun tasarımcısı ve kurucusu Brendan Greene'dir. Brendan Greene, milyonlarca kişiyi kendisine bağımlı yapan bu oyunun yaratıcısı olarak bilinir. Kullanılan Oyun Motoru: Unreal Engine 4 PUBG, Epic tarafından geliştirilen Unreal Engine 4 adlı oyun motorunu kullanmaktadır. Bu motor, oyunun grafik ve performans açısından etkileyici olmasını sağlamaktadır. PUBG'nin Öne Çıkan Özellikleri ve Başarıları PUBG, dünya çapında büyük başarılar elde etmiş ve milyonlarca oyuncu tarafından oynanan bir oyun olmuştur. Ayrıca, oyunun cross-platform özelliği sayesinde farklı platformlardaki oyuncular da bir araya gelerek mücadele etme imkanı bulmuşlardır. PUBG İsmi Nereden Geliyor? PUBG'nin açılımı PlayerUnknown's Battlegrounds'tur. Bu isimdeki "PlayerUnknown" kısmı, oyunun yaratıcısı Brendan Greene'in internette kullandığı kullanıcı adından geliyor. Brendan Greene, PUBG'den önce askeri simülasyon oyunu Arma 2 için DayZ: Battle Royale adlı bir mod geliştirmişti. PUBG Hangi Ülkede Geliştirildi? PUBG'nin fikir babası Brendan Greene, İrlandalı bir oyun yapımcısıdır. PUBG'yi geliştirmek için Güney Koreli Bluehole Studio'ya katılan Greene, 2007 yılında Seul şehrinde kurulan bu şirkette çalışmıştır. PUBG Mobile'ın operasyonunu ise Çinli şirket Tencent Games yürütmektedir. Oyunun Esin Kaynağı Nedir? PUBG'nin ve hatta DayZ: Battle Royale'in esin kaynağı, 2000 yılında vizyona giren Japon filmi Battle Royale'dir. Bu film, Koushun Takami'nin 1999 yılında kaleme aldığı aynı isimli romandan uyarlanmıştır. Erangel İsmi Nereden Geliyor? PUBG'nin yaratıcısı Brendan Greene'in Eryn adında bir kızı bulunmaktadır. Greene, kızına "angel" (melek) olarak seslenirken, "eryn" ve "angel" kelimelerini birleştirerek "Erangel" ismini oluşturmuştur. Erangel, oyunun ana haritası olarak oyuncuların hafızalarına kazınmıştır. Oyundaki Yapılar Gerçek Dünyadan mı? PUBG'nin ana haritası Erangel'deki yapıların büyük kısmı, 1950'li yılların Sovyet mimarisinden esinlenilerek tasarlanmıştır. Okulun bahçesindeki havuz binası ise, Çernobil felaketinden etkilenen Pripyat kentinde yer alan Azure yüzme havuzunun birebir kopyasıdır.
0 notes
Text
DO DO SOL SOL LA LA SOL // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 7,3 Benim puanım: 5
Drama: Do Do Sol Sol La La Sol
Hangul: 도도솔솔라라솔
Director: Kim Min-Kyeong
Writer: Oh Ji-Young
Episodes: 16
Date: 2020
Genre: Romantic-Comedy
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Go Ara , Lee Jae-Wook, Kim Joo-Hun
2020 KBS Drama Awards - December 31, 2020
Excellent Actor (Lee Jae-Wook)
Best Supporting Actress (Ye Ji-Won)
Bu diziyi anlatırken neresinden tutsam bir türlü bilmiyorum. Oyunculara ısınamadığım kısmı bir kenara, bir süre sonra dizi öyle bir hal aldı ki, sevmek imkansızdı. Anlatmaya çalışayım, Goo Ra-Ra (Go Ara) adında bir kızın hikayesi ile başlıyor. Ra-Ra küçükken, babası kızında müzik zekası görüyor ve piyano hocası tutuyor. Hocayı gerçekten silah zoru ile getiriyorlar. Kızımız da babasını haksız çıkartmamak için bütün hayatı boyunca piyano eğitimi alıyor. Mezun olunca da ‘tamam’ diyor ‘babamın istediğini yaptım, artık piyanoyu bırakabilirim. Böyle de saçma bir şey. 25 yıllık emeği çöpe atıyorsun, ne o babam öyle istedi … Kız diplomasını aldığı gün bırakıyor piyanoyu, bu seferde babası diyor ki evlenme yaşın geldi. Hadi bakalım. Tabi ki, kızımız bunu da kabul ediyor. Düğün günü geliyor, meğer baba batmak üzereymiş. Babası battığını düğün salonunun kapısında duyup kalp krizi geçirip ölüveriyor. RA-Ra’da, mihrapta babasını beklerken, damat adayının annesi ‘bunlar artık fakir olmuş evlenemezsin’ diye oğlunu alıp gidiyor. Kız hem parasız hem babasız hem de kocasız kalıyor.
Yer yer komedi ve abartı mizah yapılmış olmasından mı bilmiyorum, şimdi anlatırken saçmalıklar fazla fazla gözüme batsa da dizi bana eğlenceli başlamış gibi geldi. Ra-RA karakterinin başına ne gelirse gelsin, umut dolu güler yüzlü bir kız olması ilgi çekiciydi. Bundan sonrasında kızın ayakları üzerinde durmasını izleyeceğiz diye düşünürken, abartmaları devam etti. Babasının sağ kolu kızımıza bir çanta para ve kızın kendi arabasını vererek, bir süre ortalarda görünmemesini tembihleyip gönderdi. Kızımız ne yaptı dersiniz? Evet, dolandırıldı. Bütün parasını emlakçı sandığı birine verip ortada kaldı. Sonra da instagramda hiç tanımadığı birinin yazdığı bir yoruma güvenerek, kendini yorumun sahibini bulmaya diye yollara vurdu. Vurdu demişken bir de yolda Sunwoo Joon ( Lee Jae-Wook)’a çarptı. Kazada iki kolunu da kırdı. Vurduğu kişide hastanede ona refakat etmeye başladı. Bizi de ‘kaza masraflarını ödemen lazım, alacağım var senden, o yüzden yanındayım’ diye kandırdılar.
Aşağı yukarı işte dizi böyle başladı. Dizide tek sevdiğim şey yan rollerdi. Doktor beyefendi, kuaför hanımefendi, Kuaförün kızı ve arkadaşı hepsi çok keyifli karakterlerdi. Birkaç bölüm dizi abartı ama tatlı şerbet izlenebilir bir şekildeydi. Ne zaman ki, başrolümüzün liseli bir ergen olduğunu öğrendik, o zaman diziden jet hızı ile soğudum. Kadının büyük olması ilişkilerde çok takıldığım bir konu olmamasına rağmen çok gereksizdi. Adam kazık kadar görünüyor olmasını geçtim, ne gereği vardı. Hikâyeye hiçbir katkısı olmayan anlamsız bir detaydı.
Hele bir de kim olduğunu sakladıkça sakladı, mevzu sakız gibi uzadıkça uzadı. Kore dizilerinde eskiden tanışma, daha önce karşılaşmışız ama bilmiyormuşuzculuk, yine denk gelmişizler çok fazla çekiliyor, hepimiz görmüşüzdür. Bura da dizi ilerledikçe tesadüfler üzerine kurulmuş gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Gelelim bu liseli bebenin neden kendi başına bir sürü işte çalışarak buralarda takıldığına… Küsmüş. Evet evet, ailesine küsmüş. Bir konuda fikir ayrılığı yaşamışlar. Evden kaçmış, küsmüş hepsine. Ben kendi ayaklarım üstünde duracağım demiş. Neden böyle yaptığına gelince senaristler kendilerince haklı bir neden bulmuşlar ve bu nedene sadece kendileri inanmışlar.
Gelelim dizinin son yarısına… Belli bir noktadan sonra dizi bütün o aşırı sevgi kelebeği hallerinden 3.sınıf kanal dizilerine dönüyor. Liseli konusunun üzerine durdukça duruyor. Yetmiyor, geçkin liselimiz Sunwoo Joon hasta çıkmasın mı!! Üniversite sınavına hazırlanıyorum bahanesi ile aylarca hastanede tedavi görmek için yatmasın mı!! Hangisi daha saçmaydı bilmiyorum, SunWoo’nun bir anda ortadan kaybolması mı, annesinin RA-RA’ya gelip oğlunun öldüğünü söylemesi mi yoksa Sun Woo’nun 5 yıl sonra çıkıp gelmesi ile dizinin bitmesi mi???
Tam olarak kelime anlamı ile izleyiciyle dalga geçmişler. Önce Sunwoo ölmemiş gibi bir hava esti, heh dedik ölmedi kesin, zaten mutsuz sonla bitmez, inandık. Hooop bu sefer gerçekten öldüğüne ikna ettiler. Lanet olsun dedik, birkaç küfredenimizde vardır. Ne olsa beğenirsiniz, dizinin son 5 dakikasında çıktı geldi. Tüküreyim böyle senaryoya. Bir de akıllarınca 5 yıl sonra karakterlerin hayatlarını gösterirken önce yanıltmaca yapmışlar. Yanıltmaca olduğu anlaşılınca da bütün karakterler değişmiş, gelişmişken başrol kızımızın aslında 5 yılda 1 adım gitmemiş.
Ay çok fenaydı çok. Kimseye de önermem, öneremem maalesef.
OST:
SinB - You are like my dream
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#do do sol sol la la sol#dizi#kdrama#yorum#inceleme#go-ara#eleştiri#kore#Go Ara#Lee Jae-Wook#Kim Joo-Hun
3 notes
·
View notes
Note
2-11-24
2- En son kimden iyi geceler mesajı aldın?
- @theizmarit konuşma sırasında oldu ondan sonrada kimseyle pek konuşmadım.
11- Kaç yaşındasın?
-(Sana bir sır vereyim anon yarın 16 oluyorum.Yani 16 yaşındayım cjdjkskskdjjd)
24-Paralel evrende kendini nasıl hayal edersin?
-Kendimi elimde silah sırtımda çanta olarak hayal ediyorum.Bisilerden korunmak amacıyla o yüzden bir de yine müzik dinlemek için telefon o olmazsa olmaz.Kısacası Savaşçı Alita meleği gibi olurdum gjsjkskdkdk
1 note
·
View note
Text
Heavenly Blessing - 77. Bölüm
Mega // MangaTr
Bölüm 77: Xian Le Kaosta, Veliaht Prens Ölümlü Diyara Dönüyor
Yong An’lılar gibi yerinden edilen felaket kurbanları için bir kraliyet ordusuyla karşı karşıya gelmek baştan kaybedilmiş bir savaştı, kendi gücünü fazlasıyla büyütmekti.
Ancak köşeye sıkışan insan pek çok kez kişiye yıkım getirecek bir cesarete kavuşur ve çiğneyebileceğinden fazlasını ısırır. O tek bir isyanın ardından, yüz binlerce Yong An mültecisi en sonunda şehir kapılarından çekilmişti, belli bir mesafe gerilemiş ve geçici meskenlerini yaptıkları yeri değiştirmişlerdi.
Ancak gitmiyorlardı. Eğer devam ederlerse yolda ölebilirlerdi ve burada durmakta ölüm demekti, arada ne fark vardı ki? Kralın verdiği erzakları ve suları kullanarak, ek olarak ağaç kabukları, yabani otlar, bitki kökleri, böcekler yiyerek ve tüm bunların üzerine kinle nefret inşa ederek insanlar hayal edilemeyecek bir yaşama ısrarı kazanmışlardı ve inatla direniyorlardı. Birkaç gün sonra birkaç bin erkek toplanmış, ellerinde çapalar, tırmıklar, taşlar, dallarla dövüşmek için geri dönmüşlerdi.
Her ne kadar çarpışma felaketle, o birkaç bin kişinin yarısının ölmesi ve tam bir yenilgiyle sonuçlansa da, verimsiz geçmemişti. Lang Ying surdaki kuleye sızmış ve birkaç büyük çanta tahıl ile silah sürükleyerek geri dönmüştü. Ciddi kayıplar olabilirdi, ama insanlara ölümüne savaşma iradesi vermişti.
Doğaları haydutlarla benzerdi. Bir kez, iki kez, üç kez saldırdılar. Xian Le askerleri kısa bir süre sonra o ‘haydut’ların hızla geliştiğini fark ettiler.
İlk tecrübesiz isyancılar yavaş yavaş işi kavramaya başlamıştı ve her saldırdıklarında onlarla baş etmek bir öncekinden daha güç oluyordu, her denemelerinde kampa canlı dönenlerin sayısı artıyordu. Ayrıca yeni mülteciler akın akın geliyorlardı, grubun sayısı anlamlı ölçüde artıyordu. Xian Le Krallığı içinde en çok tartışılan konu o ‘haydut’larla en iyi nasıl mücadele edilir olmuştu ve beş altı kadar gerilla saldırısından sonra Xie Lian daha fazla siperde oturup izleyemeyecekti.
Uzun zamandır Cennete rapor vermeye gitmemişti, ama bu kez Üst Cennete geldiği anda tek kelime etmeden, doğrudan İmparatorun Salonuna koştu. İçeri girdiğinde Jun Wu tahtında oturuyordu ve bir grup cennet mensubu eğilmiş emirlerini bekliyorlardı, önemli bir mesele tartışır gibiydiler. Geçmişte olsa Xie Lian ziyaret etmek için başka bir gün seçerdi, ama şimdi, bekleyemiyordu ve doğrudan içeri girdi, hiç duraksamadan konuşmaya başladı. “Lordum, ben ölümlü diyara geri dönüyorum.”
Cennet mensuplarının hepsi irkilmişti ve hemen ağızlarını kapatıp sessiz kaldılar, hiçbir tepki göstermek istemiyorlardı. Jun Wu ona bir an anlayışlı gözlerle baktı, ardından tahtından doğruldu ve nazik bir sesle konuştu. “Xian Le. Neler olduğunu biraz biliyorum, ama, sakin kalmak zorundasın.”
“Lordum, buraya izin istemek için gelmedim. Bilgilendirmek için geldim.” Xie Lian devam etti. “İnsanlarım şu anda cehennemin dibine batmış durumda, bu yüzden lütfen sakin kalamazsam beni bağışlayın.”
“Evrenin kendi ritmi vardır.” Dedi Jun Wu. “Eğer aşağıya inersen, kutsal kanunları ihlal edeceğinin fark etmiyor musun?”
Xie Lian haykırdı. “EĞER İHLALSE ÖYLE OLSUN!”
Bunu duyunca odadaki mensupların hepsinin yüzü düştü. Daha önce böyle sözleri bu kadar şevk ve özgüvenle söyleyebilen tek bir cennet mensubu olmamıştı. Jun Wu ne kadar bu genç, erken yükselmiş Xian Le Prensine değer verse de, yine de fazla gözüpek bir böbürlenmeydi.
Hemen ardından Xie Lian eğildi. “Lordumun bu seferlik gitmeme izin vermesi için dua ediyorum; bana küçük bir süre verin. Savaş başladığı için kayıplar kaçınılmaz, ama eğer bunu durdurabilirsem ve ölümleri azaltabilirsem, çatışmayı minimuma indirebilirsem, sonrasında savaş bittiğinde tövbe etmek için seve seve geri döneceğim ve lordumun uygun gördüğü cezayı çekeceğim. İster bir dağın altına yüz yıl boyunca mühürlenmek olsun, ister bin yıl, ister yüz bin yıl boyunca olsun! PİŞMAN OLMAYACAĞIM!”
Sözlerini söyledikten sonra, eğilir halde durmaya devam etti ve geri çekilerek büyük salondan çıkmaya başladı.
Jun Wu seslendi. “Xian Le!”
Xie Lian’ın adımları duraksadı. Jun Wu onu izledi ve ardından iç çekti. “Herkesi kurtaramazsın.”
Xie Lian yavaşça doğruldu. “Deneyene kadar bilemem. Cennet ölmem gerektiğini söylese bile, kılıç kalbimi delmediği ve beni ölü halde yere mıhlamadığı sürece, ben hala hayattayımdır ve son nefesime dek mücadele edeceğim!”
Katı bir formda ölümlü diyara ilk kez geri dönerken, önceki geldiği zamanlara hiç benzemiyordu. Xie Lian sanki bir şey atılmış gibi hissediyordu. Aynı anda hem daha hafif hem de daha ağır gibiydi. İlk adımında hemen saraya gitti.
Kral ve kraliçe, kraliyet dairesinin arkasındaki odadaydı, kendi aralarında fısıldaşıyorlar, yüz ifadeleri ciddi ve yorgundu. Xie Lian kapıya geldi ve ilk başta gergindi, ama kendini sakinleştirdi, boncuklu perdeyi kaldırdı ve içeri girdi. “Baba.”
Kral ve kraliçe aynı anda başlarını çevirdiler ve donmuşlardı. Bir an sonra, ilk ayağa kalkan kraliçe oldu, sevinçten ağlıyordu. “Oğlum!”
Her iki elini de uzattı ve onu karşılamak için yaklaştı. Xie Lian kollarını yakalayarak jestini kabul etti. Ama daha gülümsemeleri silinmeden, aniden kralın gittikçe kararan yüzünü gördü. “Neden geldin?”
Xie Lian’ın gülümsemesi dondu.
Ebeveynlerinin arkasından konuştuğunu duymadan önce, Xie Lian belki babasının onu hala özlediğini düşünüyordu ve gösterdiği kadar da ona karşı çıkmıyordu. Kralın onun döndüğünü görünce az da olsa memnun olacağını düşünmüştü ve eğer öyle olursa kendisi de ilgisine karşılık verecekti. Ama kralın bu şekilde, küçümseme dolu, davranacağı kimin aklına gelirdi ki, bu yüzden Xie Lian da sinirlendi. Keskin bir dille cevapladı. “Neden mi geldim? Hepsi senin yüzünden değil mi?! Yong An’daki durum bu noktaya geldi, kendine sorman gerekmiyor mu bunun sorumluluğunu kim alacak diye?”
Kralın ifadesi tamamen değişti ve sertçe karşı çıktı. “Sorumluluk bende mi? Bana söyleyebileceğin bir şey mi bu?!”
Öfkesi kendi unvanından bahsedildiğini unutturmuştu ve kraliçenin gözleri doldu. “İşler çoktan bu hale geldi ikiniz neden hala tartışıyorsunuz?”
“Tartışmıyoruz.” Xie Lian konuştu. “Başka bir şeyden bahsediyoruz. Eğer sen kralsan, benim babamsan bile, eğer mesuliyet sendeyse neden hiçbir şey söyleyemeyecekmişim? Neden para toplamak için daha fazla çaba harcamadın? Eğer hepsi idari kontrol noktalarında alıkonulduysa, neden yozlaşmış görevlileri cezalandırmadın? Eğer fırtına kadar sert ve yıldırım kadar hızlı olsaydın, birini yakala birini hapse at, o zaman bakalım bu kadar fazla yozlaşmış asalak çalmaya cüret edebiliyor muydu? Durum şimdikinden daha iyi olmaz mıydı o zaman?”
Kralın alnındaki damarlar belirginleşti ve kendi yazı masasına vurdu. “SESSİZLİK! Kraliyet hazinesini sızdıran her deliği kapatabilecek dipsiz bir kuyu mu sanıyorsun?! Birini yakala birini hapse at, eğer bu kadar kolay olsaydı, eğer kraldan gelen tek bir emir yıldırım kadar hızlı, fırtına kadar sert işleseydi, o zaman neden tarihte bir tane bile yozlaşma yaşanmamış hanedan yok? SEN NE ANLARSIN? CAHİL ÇOCUK BENİMLE POLİTİKA KONUŞMAYA CÜRET ETME!”
“Peki.” Xie Lian kabullendi. “Ben anlamıyorum. O zaman kraliyet kentinde felaketzedelerin yerleşebileceği yer yoksa ve kovulmaları kaçınılmazsa bile, neden onlara daha fazla harç vermedin? Neden daha çok rahatlık ve güvenlik, doğuya olan yolculuklarına eşlik edecek bir ordu temin etmedin?”
Kralın gözleri öfkeyle şişti ve gökyüzünü işaret etti. “ÇEK GİT. DEFOL BURADAN! CENNETE GERİ DÖN! SADECE SANA BAKMAK BİLE BENİ SİNİR EDİYOR! BİR DAHA SAKIN GELME!”
Xie Lian sıcaklık dolu bir kalple buraya gelmişti, ancak ailesiyle ilk karşılaşmasında babası ona cennete çekip gitmesini bağırıyordu. Tek kelime etmeden, Xie Lian önünde eğildi ve geri çekildi. Kraliçe odadan çıkarak peşinden gitti ve onu çekerek durdurdu. “Oğlum!”
Xie Lian nazik bir şekilde konuştu. “Anne, merak etme. Sadece kraliyet şehri etrafında bir tur atıp durumu kontrol edeceğim.”
Kraliçe başını iki yana salladı. “Oğlum, ben politikadan anlama, ama babanı bilirim. Yıllar boyunca onun nasıl bir kral olduğunu gördüm. İçten içe onun yetkin bir kral olmadığını düşünebilirsin, ben de bazen öyle düşünüyorum, sadece yüksek sesle söylemiyorum. Ama bunu yüzüne söyleyemezsin. O senin baban sonuçta. Eğer ona doğrudan iyi olmadığını söylersen, bu onu kahreder.”
Xie Lian ağzını açtı ve kapattı. Kraliçe ekledi. “Veliaht Prenstin evet ama hiç kral olmadın. Politika kendini geliştirmeye benzemez. Sen Kutsal Kraliyet Köşküne ilk girdiğinde Baş Rahip kalbindeki tek ilgi odağının gelişmek olduğunu söylemişti, değil mi?”
Xie Lian yavaşça başını salladı ve kraliçe ellerini tuttu. “Ama, bu dünyada sadece istekli olmanın yetmediği pek çok şey var. Yetenekli de olmalısın; ve sadece sen de değil, astların da yetenekli olmalı; ve sadece hünerde değil, seninle aynı isteği de taşımalılar.”
Xie Lian sessiz kaldı. Bir süre sonra sordu. “Kraliyet hazinesi kötü durumda mı? Benim tapınaklara ihtiyacım yok; ona söyle benim için artık tapınak inşa etmesin. O altın heykeller de gidebilir.”
Kraliçe bedbaht bir halde. “Yavrum… Elbette baban senin tapınaklarını yanlı bir şekilde inşa ettirdi, sana en iyisini vermek ve cennette etkileyici görünmeni istedi. Ama o sekiz bin tapınağın tam olarak kaç tanesinin baban tarafından yapıldığını biliyor musun? Bilmiyorsun değil mi?”
Xie Lian sahiden bilmiyordu ve tahminde bulundu. “…Yarısı mı?”
“Eğer baban sahiden kraliyet hazinesinin kaynaklarını kullanarak dört bin tane tapınak inşa etseydi, Yong An mültecilerinin bir şeyler başlatmasını beklememiz gerekmezdi, ilk önce kraliyet şehri başkaldırırdı. Eğer hazine boşsa, onca para nereden geldi? Baban yirmi kadar tapınak inşa etti ve diğerleri açtığı yoldan gitti, pek çok kişi onun gözüne girmek için yaptı, senin gözüne girmek için de, bu yüzden onlar da babanın sayılmaz mı?”
“Ben…” Xie Lian şaşırıp kaldı.
Kraliçe yumuşak bir sesle. “Baban en iyi kral değil, ama… elinden geleni yaptı. Sadece, bu dünyada, bazen elinden geleni yapmak yetmiyor.”
Bir an duraksadıktan sonra ekledi. “Şu anda Yong An mültecilerine karşı sempati duyduğun için babanı suçluyorsun. Ama hepsi onun halkı, onlara zorbalık ettiğimizi mi düşünüyorsun? Aslında…”
Sözlerinin ortasında odanın içinde kralın öfkeli sesi yankılandı. “NEDEN ONA GEREKSİZ ŞEYLERDEN BAHSEDİP DURUYORSUN? GİTSİN VE CENNETE GERİ DÖNSÜN!”
Kraliçe başını geriye çevirdi ve iç çekti. “Oğlum, bunun… bunun için gelme. Geri dön.”
Sarayı terk ettikten sonra Xie Lian İlahi Savaş Caddesinde bir ara sokağı takip etti ve yürürken, Feng Xin ve Mu Qing aceleyle yanına geldi. Mu Qing yaklaştığı anda kuşku dolu bir sesle sorguladı. “Ekselansları! Ölümlü diyara inmeyi mi talep ettiniz? Gidip Semavi İmparatorla mı konuştunuz?”
Xie Lian cevapladı. “Evet.”
Mu Qing sormaya devam etti. “Neden önce bana söylemediniz?”
Feng Xin şaşkındı. “Ne demek istiyorsun? Ekselansları herhangi birisine rapor vermek mi zorunda?”
Ancak Mu Qing çoktan çileden çıkmış gibiydi. “Neden olmasın? Biz onun astlarıyız ve şu anda hepimiz birbirimize bağlıyız. Her hareketi bizi de etkiliyor bu yüzden ne yapmayı planladığını sormamda ne sakınca var?”
Feng Xin. “Ekselansları ne yaparsa yapsın zaten peşinden gitmeyecek miyiz? Cennet veya dünyada bir planı var, neden korkuyorsun ki?”
“Seni!” Mu Qing bağırdı. “Korkmuyorum! Ben sadece…”
Xie Lian elini kaldırdı. “Yeter. Tartışmayı kesin.”
Feng Xin ve Mu Qing anında sessizleşti. Bu sırada gösteri yapan uzun bir sıra kalabalık ana caddede yürüyerek geçiyor ve binlerce vatandaş bağırıyordu. “YONG AN’IN KÖKÜNÜ KAZIYANA DEK KRALLIĞIMIZDA HUZUR OLMAYACAK!”
“KARMAŞA YARATMANIN ÇOK ÖTESİNE GEÇTİLER! KANSER GİBİLER!”
Xian Le insanları daha önce herhangi bir şeye karşı hiç bu kadar saldırgan olmamıştı ve böyle bağırılan bir gösteri de yapılmamıştı. Xie Lian bir şeylerde terslik olduğunu düşünmeden edemiyordu. Feng Xin ise kaşlarını çatmıştı. “Burada nasıl kadın olabilir?”
Sahiden yürüyen kalabalığın en önünde genç bir kadın başı çekiyordu. Genç kadın ince ve beyaz tenliydi, gözleri parlak siyahtı ve yanakları utangaçlıktan değil öfkeden kızarmıştı; çekici bir görüntüydü. O zamana dek Mu Qing sakinleşmişti ve soğuk bir sesle konuştu. “Ekselansları onu tanımadınız mı?”
Xie Lian. “Hayır.”
Feng Xin kaşlarını çattı. “Tanıdık mı?”
Mu Qing. “Hızlandırıcılardan birisi.”
Xie Lian. “Ne hızlandırıcısı?”
“Başkaldırının.” Mu Qing cevapladı. “Kraliyet kentine gittikçe daha çok Yong An mültecisi geldiği ve bazıları olay çıkarttığı, sadece kendi işlerine bakmadıkları için, parlamento ihraç etme kararını tartışıyordu ve haberler yayılmaya başlamıştı. Kalmak isteyen, kovulmak istemeyen bir Yong An mültecisi risk alamaya karar verdi. Bir gece zengin bir ailenin evine sızdı ve kızlarını kaçırdı.”
Xie Lian duyduklarını kavrayamadı. “Eğer gitmek istemiyorsa neden zengin bir ailenin kızını kaçırıyor?”
Mu Qing ona bir bakış attı. “Evlenmek için. Eğer zorla olmazsa, iyi konumdaki bir ailenin kızı asla Yong An’dan birisiyle evlenmez.”
Açık bir şekilde anlatmamıştı ama Xie Lian anlamıştı.
Bunun asla yapılabilecek bir şey olduğunu düşünmemişti – bu dünyada böyle insanların olduğunu da. Böyle bir şeyin gerçekten olması, hastalıklı bir duygunun göğsünde kıvrılmasına neden oldu. Feng Xin hemen sinirle küfretti. “Aşağılık herif!”
Tam bu sırada bir grup yaşça büyük kadın aceleyle geldi, genç kadını tutuyor ve çekiyorlardı. Görünüşe göre dışarı ailesinden gizli çıkmıştı. Genç kadın pes etmemişti, bağırıyordu. “Korkmuyorum! Benim utanacak hiçbir şeyim yok, kabahat bende değil!”
Feng Xin hayrete düşmüştü. “Bu hatun baya cesur.”
“Evet.” Mu Qing. “Çünkü avamdan gelmiş bir kız değil. Babası yüksek rütbeli bir hükümet görevlisi ve annesi kraliyet kentindeki zengin tüccarlardan olan bir aileden geliyor. Bu utanca sessizce boyun eğmeyi reddettiler ve kesinlikle kızlarını utanç duygusuyla evlendirmeyeceklerdi, bu yüzden Yong An’lı adamı ölümüne dövdüler. Kısa bir süre sonra tüm zengin tüccarlar ve ünlü beyefendiler bir talebe imza attılar, şehre girdiklerinden beri Yong An mültecilerinin işlediği tüm suçları listelediler ve krala ağır şekilde cezalandırılmaları için hepsinin hapse atılmasını teklif ettiler. Tüm hükümet görevlilerinin de hangi tarafta olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.”
Bir an duraksadıktan sonra resmi olmayan bir havayla devam etti. “Kızın babasının bir zamanlar kızını hareme sokmak istediğini ve Prens’in Eşi olması için çabalamasını istediğini duymuştum. Ekselansları uzun zaman önce kızı birkaç kez görmüş olmalı, ancak onu tanıyamadınız.”
Xie Lian en sonunda yaşananların onun hayal ettiğinden çok daha karmaşık olduğunu fark etti.
Çalkantılı çekişmeler uzun zaman önce şehrin hem içinde hem dışında vardı. Herkes sinirliydi, diğerinin ölmesini istiyordu. Eğer kral Yong An yanlısı bir karar verirse, bu kendi insanlarının yüzüne tokat atmak olmayacak mıydı? Nihayetinde Yong An mültecileri için kraliyet hazinesinden seyahatleri için harç verilmesi kararlaştırılınca, muhtemelen büyük bir grup insan memnuniyetsiz olmuştu.
Memnuniyetsiz bir düşmandan daha korkutucu olan bir şey varsa o da krallığın kendi insanlarının hoşnutsuzluğuydu. Her ne kadar teknik olarak herkes Xian Le’den olsa da, şu anda, muhtemelen hala böyle düşünen insanların sayısı çok azdı.
Xie Lian yukarıda duruyordu ve uzun zamandır ölümlü diyarın meselelerini bilmiyordu, ama babası hep ölümlü diyardaydı. Kral olarak paraya ihtiyacı vardı, insanlara ihtiyacı vardı ve onun konumundayken insanlar ve meseleler arasında yapması gereken stres, baskı, taviz onunla aynı değildi. Tıpkı Yong An mültecileri geldiğinde toprakları almaları, gürültü çıkarmaları, çalmaları ve soymaları gibi, tapınağında oturan bir savaş tanrısı için bunlar küçük meselelerdi. Ancak kraliyet kentinin sakinleri için hepsi fazlasıyla gerçek, kaçınılmaz, tahammül edilemez işkencelerdi; bir kriz çıkmak için bekliyordu. Bunu basit, önemsiz bir mesele olarak görmesi sadece içlerinde olmadığı içindi.
Xie Lian kralın bıyıklarının son gördüğü zamandan beri daha da beyazladığını düşünmekten kendini alamadı. Geçen sefer kral boyayacağını söylemişti, ama muhtemelen artık umursamaya gücü yoktu.
Xie Lian çocukken, babasının dünyadaki en iyi kral olduğuna tüm kalbiyle inanıyordu. Ama büyüdükçe öyle olmadığını fark etmişti. Babası her ne kadar kral olsa da bilge veya ehil olduğu söylenemezdi ve biraz da yozlaşmıştı, sık hata yapıyordu. Saygın statüsü olmasa sıradan bir adamdı sadece.
Fark ettikçe daha da hayal kırıklığına uğramıştı ve kral da onun hayal kırıklığının fark etmişti. Bu yüzden kral da Xie Lian’ın her katılmaz bakışını, karşıt sözünü kabul edememeye başlamıştı. En çok kabul edemediği şey ise Xie Lian’ın onun başarısızlıklarını görmesiydi.
Dünyadaki hiçbir baba oğlunun kendi başarısızlıklarını görmesini istemezdi. Her baba oğlunun önünde her zaman en iyisi olmak isterdi. Ancak Xie Lian böyle bir zamanda gelmiş ve babasını haşlamıştı: İşleri berbat ediyorsun! Öyle ki sana yardım etmek için geri gelmem gerekti – hem kral hem baba olarak, böyle bir şeyi duymaya nasıl dayanabilirdi?
Genç kadın en sonunda hizmetçi kadınlar tarafından götürülmüştü ve geriye kalan yüzlerce gösterici protesto etmeye devam ediyordu, yazılar kaldırıyor bağırıyorlardı. Sadece tek bir şey için bağırıyorlardı. “ÖLDÜRÜN! SAVAŞ BAŞLASIN! ŞEHİR DUVARLARI DIŞINDAKİ O YONG AN MÜLTECİLERİNE GÜNLERİNİ GÖSTERİN!”
Bir an sonra Mu Qing konuştu. “Ekselansları, geri dönmeniz ve Semavi İmparator’dan özür dilemeniz en iyisi olur. Bu noktada şans, zaman ve mekan kaybolmuş durumda. Yapacak bir şey yok.”
Tıpkı Jun Wu’nun ona Büyük Savaş Salonunda söylediği gibiydi: Evrenin kendi ritmi vardır. Sanki ona anlatmaya çalışıyordu: Xian Le Krallığının sonu geldi, bırak bitsin.
Kraliçe bile, gündüz gece onu görebilmeyi dileyen annesi, en sonunda onu gördüğünde gözlerinde yaşlarla gitmesini söylemişti. Xie Lian nasıl onun bu zorlu imtihandan geçmesini istemediklerini, onun yerine uzaktan izlemesini ve kendine iyi bakmasını istediklerini anlamazdı?
Ama bunu nasıl yapardı?
“…”
Xie Lian usulca. “Hayır!”
Ve uzun adımlarla ilerledi.
Çevirmen: Nynaeve
132 notes
·
View notes
Text
Ateistlerin özgür olduğunu kim söyledi?
Fakat bilmiyorsun arkadaşım: Kuşlar kadar özgür olmanın bedeli kuşlar kadar tedirgin yaşamaktır. Zaten mevzu da daha çok ‘özgürlüğün nasıl tanımlandığı’ ile ilgilidir. Eğer özgürlük 'daha az bağlılık' olarak tarif edilirse bedeli olarak birşeyi alır elimizden: Ünsiyet. Ünsiyet? ‘Ünsiyet’ nedir? Belki şurasından tutarsam fehmine yaklaştırabilirim: O tanıdıklığın sıcaklığıdır.
Aşinalıktan gelen emniyet hissidir. İnsan mekana bağladığı zaman hürriyetinden bir parça ödün veriyorsa da karşılığında aldığı şey küçük görülmemelidir: Aynı yerde/yerlerde olabilmenin verdiği güven. Belirsizliklerin azaldığı cennet. Zorlaştırıcı sürprizlerin duvarların ardında kalması. Bunlar huzurun imkanı için ödediğimiz bedellerdir. Tabir-i caizse, biz, özgürlüğü ünsiyet için rüşvet veririz. Kanatlarımız karşılığında huzur alırız. Bağlanırız ki boşluğa düşmekten kurtulalım. Duvarları olmayan özgürlük de bir tür boşluktur.
Yine bu pencereden bakarak soralım: Aile kurduğunuzda elinize geçen nedir? Yine böylesi bir ünsiyet değil midir? Evet. Beraber yaşayacağı kişinin omuzlarıyla paylaşarak sıradışılığın yükünü azaltmış olur evlenen. Lakin bir de şunu kazanır: Yastığa birlikte baş koyacağı kişiyi belirli kılarak hayatındaki belirsizliği azaltır. Epeyce azaltır hem de. Çünkü Leyla’nın birlenmesi Mecnun’a ferahlıktır. Bir Leyla’yı sevmek bin Leyla’yı özlemekten kolaydır.
Gençliğin 'akıldan ziyade hissi dinleyen' yanına bir zenginlik gibi görünebilir ihtimaller. Fakat insan yaşlandıkça, bedeni ve zamanı "Hepsine yetişemeyeceğim!" diye bağırdıkça, ister istemez bir kanaatkarlık sarar benliğini. Eller küçüktür ve tutulacak çok şey vardır. Yorgunluk hırsı azaltır. Akıl daha az şeyi kovalamanın daha rahat taşımak olduğuna ikna eder hisleri. Amenna: "Din kolaylıktır..." buyuruyor Aleyhissalatuvesselam. İşte bu hakikatten ilham alarak diyebilirim ki: Evet, her çiçekten bal almaya çalışan şaşkın olmaktansa, dinin dairesinde kanaatle amel etmek de kolaylıktır. Yani nikah da bir kolaylıktır.
Fıskın kolaylığı takvanınsa zorluğu temsil ettiğini düşünürüz çoğu zaman. Hata olduğu kanaatindeyim. Neden? Şöyle: Yıkmak elbette yapmaya göre eylemsel bir kolaylık içerir. Tamam. Fakat günahın vücudî bir kolaylığa sahip olduğundan bahsedilemez. Günah varlıksallıktan yoksun eylemlerden oluşur. Yoksunluğundan dolayı da bu anlamda kolaylıklar yüklenemez. Ancak tensel zevklerin aceleciliği bakımından suhuletleri(!) olur günahların. Varlığa bakışınızda ‘an'ı aştığınız andaysa zaman müfessirliğini gösterir ve eylemselliğin her zaman varlıksallık olmadığını yüzünüze çarpar. O çabukluklar meğer yıkmak olmuştur. Temelin oturmasını beklememek binayı ömründen etmiştir.
Mürşidim bu sadedde der: “Gençlik gidecek. Sefahette gitmişse, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle suiistimal ile, israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere veya taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere veya mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz, hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz."
Üçüncü Söz sağdan gidecek yolcunun saadetinin 'mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecbur' oluşuyla bir ilgisi olduğunu söylüyor. Yolculardan birisi göze alıyor bu yükü. Diğeri ise 'zahirî bir hıffet'i tercih ediyor:
"O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise askerliği bırakır, nizama tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur; fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem herşeyden, her hadiseden titrer bir surette gider. Ta mahall-i maksuda yetişir; orada âsi ve kaçak cezasını görür."
Özgürlük, hiçbirşeyle bağlanmamak anlamında bir özgürlük, katıksız mutluluğu garanti eder mi? ‘Olamaz’ gibi geliyor bana. Çünkü kuşlar da ‘kuşlar kadar özgür’ olabilmek için hafiflik bedeli ödemek zorundadır. Yanında kendisini korumaya yarayacak pazular bulunduramaz. Kalın bir kabuk da taşıyamaz sırtında. Hürriyetini kazandıran şeyler aslında ‘kolay incinir’liğine sebep olmuştur. Zayıflıklarındandır bazı kuşların göçmen olması. Biyolojisi aynı coğrafyada kışı atlatmasına müsait değildir. Sevdiği şeyleri arkasında bırakmak zorundadır başka iklimlere uçarken. Özgürlüğü onu ayrılıklara müptela kılmıştır. Ve tedirgindir. Varolduğu her yerde ürkektir. Tetiktedir. Çünkü kolay incinir. Onun kadar özgür olmayan birçok hayvan vardır ki böyle korkulardan azâde yaşarlar. Peki, bunca bedeli ödendikten sonra, kuş sahiden özgür müdür?
Arkadaşım dikkat ediyor musun: İman etmenin de tıpkı böyle ‘yükle gelen bir kolaylığı’ var. Mesela: Ateist mü'mine göre daha özgür hissedebiliyor kendisini. Ne de olsa beş vakit namaz kılmıyor. Yılda bir ay oruç tutmuyor. Hacca da mecbur değil. Fakat kazandığı bu zahirî hafifliğin kuşun halinden ne farkı var? O da bir mü’mine kıyasla kuş gibi tedirgin değil mi? Halbuki gerçek özgürlük bu değil. Yani özgürlük yalnız 'az bağımlılıkla' değil 'az korkuyla’ ilgili birşey. Bu açıdan bakarsak, ateistler korkusuzlar mıdır, yoksa daha mı çok korkarlar?
"Evet, her hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir..." diyor mürşidim. Neden? Çünkü imanın sağladığı bir diğer kolaylık da varlıkla kurulabilecek ülfet ilişkisidir. Kafir bu ilişkiden mahrumdur. Tevhide iman etmiş her mü'min yaşamayı kolaylaştırıcı bir anlam dünyasına sahiptir. Her gerilime dair bir devayı, ta Kur'an'dan ve sünnetten başlayan bir tedris ile, ders almaktadır. Hiçbir soru/sorun çalışmadığı yerden çıkmaz. Çünkü Aleyhissalatuvesselamın hayatı nümune-i imtisal olarak önünde durmaktadır. Yaşadıklarının mutlaka onun yaşadıklarına benzeyen/bağlanacak bir yanı vardır. Hayatımız yalnız değildir. Sünnete nikahlıdır. İmanın içerdiği intisab bir açıdan da bu ünsiyetle (ünsiyeti sağlayan anlam dünyasıyla) kurulan bir bağdır. Anlamlandırdığı şeyden korkmaz insan. Tanıdığı için korkmaz. Sınırlarını çizebildiği için korkmaz.
Bu açıdan diyebilirim ki: Hiçbir mü'min hayatını tek başına yaşamaz. İslam/insanlık tarihiyle birlikte yaşar. Kur’an kıssalarıyla birlikte yaşar. Sünnet-i seniye ile birlikte yaşar. Hadiste de zaten buyrulur: "Mü'min mü'minin aynasıdır." Bu mübarek miras kimileri için ağırlık yapacak iki kıyyelik bir silah gibi görünebilir. Ama aslında zorluklara karşı ayakta kalmanızı sağlayacak bir güçtür. Uçup kaçmanıza gerek kalmaz. Kalır ve anlamlandırırsınız.
İman bizi herşeyin anlamlı olduğu bir dünyaya davet ediyor. İbadetler bu anlamları tekrar ederek onları kalbimizde diri tutmamızı sağlıyor. Böylesi bir ünsiyet dünyasından yoksun kaldıktan sonra 'her istediğini yapmanın' ne faydası olabilir ki insana? Takva işte tam da bu açıdan bir güçlüğün değil kolaylığın namıdır. Tevekkül bu tanıdıklığa dönük teslimiyettir. Allah’a dair marifetinizle ilişkili olarak yarattıklarıyla ilişkiniz de hoşlaşır. Dünyanıza bakarak düşünün lütfen: Sevdiğinizin kulağınızı çekmesi bile iltifat gibi gelir. Çünkü failin sıfatları fiile de sirayet eder. Renkleriyle renklendirir. Fakat hasmınızın iltifatı bile canınızı sıkar. Korkutur. Öfkelendirir. Çünkü faile dair suizan/endişe fiile de işler. Hasılı, arkadaşım, sorarak bitirelim: Ateistlerin özgür olduğunu kim söyledi?
3 notes
·
View notes
Text
https://www.sar1880.com/
#silah aksesuar#tabanca ekipmanları#avcılık aksesuarları#silah çanta#silah kutu#tabanca fener#tüfek fener#silah optik#silah şarjör#silah şarjör yedek parça#silah kabza#silah şarjör kılıf#tabanca kılıf#silah temizlik seti#tabanca temizlik seti#susturucu silah#airsoft şarjör#airsorf susturucu#airsoft tabanca#airsoft aksesuarları#red dot
0 notes
Text
https://www.sar1880.com/
#silah aksesuar#tabanca ekipmanları#avcılık aksesuarları#silah çanta#silah kutu#tabanca fener#tüfek fener#silah optik#silah şarjör#silah şarjör yedek parça#silah kabza#silah şarjör kılıf#tabanca kılıf#silah temizlik seti#tabanca temizlik seti#susturucu silah#airsoft şarjör#airsorf susturucu#airsoft tabanca#airsoft aksesuarları#red dot
0 notes
Photo
8 mart | birkaç taciz anım: hepimiz taciz ediliyoruz.
Hepimiz taciz ediliyoruz. Elle, sözle, bakışla, davranışla. Karanlık çöktükten sonra, apartman kapısının kapandığından emin olup girmeden sağa sola bakıyoruz mesela. Arkamızdan bir erkek yürüyünce adım hızlandırıp yol değiştiriyoruz, hatta telefonla konuşuyor ya da konuşuyormuşuz gibi yapıyoruz. Birinin bizi takip ettiğini düşündüğümüzde, cebimizdeki anahtarı parmaklarımızın arasında alıp silah yapmaya çalışıyoruz. Çünkü en kötüsünü düşünmek zorundayız. Özgecan da en kötüsünü düşünmüştü, Şule de, Münevver. Yarın biz de onlardan biri olabiliriz. O kadar muhtemel ki… Toplu taşımada ayakta dursak bile kendimizi bir kenara köşeye çekmeye çalışıyoruz, “ellenmemek” için. İstediğimizi giyemiyoruz, onu derler, bunu derler; dik dik bakarlar, artık her şeyden herkesten çekiniyoruz, kimseye güvenmiyoruz.
Böyle yaşayabilir miydiniz?
Bizi böyle yaşamaya zorlayan erkekler bir gün böyle yaşayabilir miydi?
Ben de size bir çocukluk anımı anlatmak istiyorum. Yaz mevsimindeydik. 13-14 yaşlarındaydım. Semt kütüphanesine üyeydim o zamanlar, oradan dönüyorum. Annemler anneannemdeymiş, oraya gidiyordum ben de, sırtımda çanta, içinde kitaplar. Kütüphaneyle anneannemin evinin arası 15-20 dakika yürüme mesafesinde bir yol. Beni birinin takip ettiğini anlamam geç oldu sanırım, yürürken çok düşünürüm, yolun, yoldakilerin pek farkında olmazdım.(o zamanlar öyleydim, şimdi maalesef sağımız solumuz arkamız sobe gibi yürüyoruz, arkamızda bile gözümüz çıkacak yakında)
Biri beni takip ediyordu, yolu uzatma pahasına başka sokağa girdim adam resmen peşimden geliyor. 18-19 yaşlarında biri. Anneannemin apartmanına girdim ve evet o şahıs da arkamdan girdi. Merdivene adımımı attım, akadan dış kapıyı kapattı. Elini arka cebine attı, bir şey çıkaracakmış gibi, koşar adım birkaç adım attım, arkamdan koştu kolumu tuttu. Eli hala arka cebinde. Bana zarar verecek ya da öyle düşünmemi istiyor. O an kalakaldım, bana bir şey yapacak bu adam hem de anneannemin apartmanında, aklıma binbir türlü şey geliyor, beni öldürecek bodruma atacak tecavüz edecek bana cesedimi bulacaklar… Ve şansıma, birkaç adım atmama rağmen ışığın yanmamasından anladım ki elektrikler kesikti. Şansa bakın , Allahım diyorum kurtar beni ben ne yapacağım? Sonra çok şükür ki aklıma apartman gibi bir toplu yaşam alanında olduğumuz geldi. Çığlık atmaya başladım. Ama öyle bir çığlık atıyorum ki ses benim değil sanki boğazım acıyor, yırtılıyor kendi sesimden. BU şahıs hamle etti, apartmandan çıkmaya çalışıyor. Ama elektrik yok, otomatiğe basıyor kapı açılmıyor ben hala çığlık atıyorum, hala boğazım acıyor. Sonunda bir yolunu buldu defolu gitti apartmandan. Kimse çıkmadı sesime, belki duymamışlardır, anneannem çok yüksekte oturuyordu duymamaları muhtemel. Ama en azından kurtuldum. Bana bir şey olmadan kurtuldum buna rağmen asla unutamıyorum bunu. Travmatik bir şekilde aklımda ve bu yüzden apartmana girerken hep sağa sola bakıp kapıyı kendim kapatırım kapanmasını beklemeden.
O kadar sinirliyim ki. Yanıma yaklaşan erkeklere dik dik bakıyorum, toplu taşımada özelikle erkek yanına oturmamaya çalışıyorum bacaklarını hayvan gibi açtıkları için. Bizi o kadar bıktırdınız ki… Nefret ediyorum bu yaşadıklarımdan, yaşadıklarımızdan, yaşattıklarınızdan. Nasıl çocuk yetiştiriyor bu aileler merak ediyorum, peşimden gelen o şahsın annesi babası nasıl insanlardı ki bu insan böyle biri oldu? Aklım almıyor.
Eve çıktım, utandım söyleyemedim. Taciz böyle bir etki bırakıyor, bu kadınlar nasıl konuşmuyor demeyin hiçbir şey söyleyemedim annemlere. Dayım ordaydı, duysa çıkıp bulur öldürürdü eminim. Sinirlenmesinler istedim en çok da utandım.
Bir de lise 1. Sınıfta piyano kursuna gidiyordum. Kurs koca bir binadaydı, hafta içi akşamdan önceki vakitlerde boş olurdu, sadece hocalar falan olurdu. Alıştırma için bir gün oraya gittim. Notaları çalışmaya başladım, kapı açıldı bir adam: keman hocasıydı biliyorum. 60-70 yaşları arasında, yan sınıfta keman öğreten, her gün gördüğüm, her gün kafayla selamlaştığımız bir insan. Adını sanını bilmiyorum bunlar dışında. İçeri girdi, ne güzel çalıyorsun dedi. Hoca ya, müzisyen ya gülümsedim, sevindim. Sonra ben hala nota çalışmaya çalışıyorum, gelip tam arkamda durdu. İrkildim, ama hala küçüğüm o da yaşlı ya aklıma da kötü bir şey gelmedi. O zaman dünya bu kadar kötü değildi ya da biz bilmiyorduk kötülükleri bilmiyorum. Sonra ellerini omzuma koydu, beni kendine çevirmeye çalışıyor, yüzü o kadar yakın ki yüzüme kusmak istedim, midem bulandı. ayağa fırladım, bunu ittim bütün gücümle, bir baktım kapıyı falan kapamış, normalde kapı kapamak yasaktı eğer sınıf topluca ders yapmıyorsa. Uçar gibi çıktım, kurs binasının önüne oturup hüngür hüngür ağladım. Yine kimseye bir şey söylemedim.
Bu iki anıyı hiç unutmadım. Piyano kursunu bıraktım mesela sonra, artık piyano çalmayı istemiyordum. Keşke diyorum, keşke söyleseydim birilerine. Ama bana kim inanırdı? Bana, bir çocuğa mı inanırlardı o kursun yöneticileri, 60 yaşındaki yaşlı başlı adama mı? Ama keşke korkmasaydım, utanmasaydım, elimden geleni ardıma koymasaydım…
Kızlar, hanginiz diyebilirsiniz ki ben hiç taciz edilmedim? Açık-kapalı-büyük-küçük HEPİMİZ TACİZ EDİLİYORUZ. Sen de ediliyorsun, hepimiz ediliyoruz. Utanmayın, korkmayın; utanılacak şeyi yapan siz değilsiniz, biz değiliz.
Bugün Dünya Kadınlar Günü. Bugün bizim günümüz, şimdi 24 yaşında, 10 yılı aşkın süre olmuş bu olayları hala apaçık ve net bir şekilde hatırlıyorum ve anlatıyorum. Bu sefer korkmuyorum, utanmıyorum. Ben niye utanayım?
Utanmayın kızlar.
Korkmayın da.
Mobbing yapan patronunki de şiddet, kısıtlayan sevgilininki de şiddet, sokakta peşinde takılanınki de, laf atanınki de, hepsi şiddet hepsi. Daha anlatsam neler var, benim, arkadaşlarımın başından geçen. Öyle şeyler görüyoruz duyuyoruz ki inanılır gibi değil, siz inanmıyorsunuz ama biz yaşıyoruz. Toz kondurmamaya devam edin cinsinize, bizi bu hale getiren sizsiniz.
Günümüz kutlu olsun kızlar.
Korkmayın asla, utanmayın.
Birbirimize destek olalım, özellikle sosyal medyada kadınlar kadınları linç ediyor inanamıyorum ya.
Unutmayın.
Bizi yine biz kurtaracağız.
3 notes
·
View notes
Text
Ormanda insan kemikleri bulundu ve 7 aydır kayıp polise ait olabilir dendi! Musa Tüzün Kimdir?
Ormanda insan kemikleri bulundu ve 7 aydır kayıp polise ait olabilir dendi! Musa Tüzün Kimdir?
Ormanda insan kemikleri bulundu ve 7 aydır kayıp polise ait olabilir dendi! Musa Tüzün Kimdir? Açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre Tokat Almus ilçesine 6 kilometre uzaklıkla bulunan ormanda bir vatandaş insan kafatası ve kemikleri buldu. İhbar üzerine olay yerine polis ekipleri sevk edildi. Polis ekiplerinin çevrede yaptığı incelemede bir çanta ve silah da bulundu. Konuyla ilgili Tokat…
View On WordPress
0 notes
Text
Silivri’de evli çiftin şüpheli ölümü
Silivri’de evli çiftin şüpheli ölümü
Silivri’de evli çift yaşadıkları evde ölü bulundu. Sinan Topçu’nun eşi Servet Topçu’yu silahla öldürdükten sonra intihar ettiği iddia edildi. Olay, Çanta Balaban Mahallesi’nde bulunan 2 katlı villada yaşandı. İddiaya göre silah seslerinin gelmesi üzerine olay yerine jandarma, sağlık ve itfaiye ekipleri sevk edildi. İtfaiye ekipleri tarafından silah seslerin geldiği katın kapısı açıldı. İçeri…
View On WordPress
0 notes
Text
Shadow Fight 3
Shadow Fight 3 Promosyon Kodu Efsaneye göre bir kahraman gölge enerjisi savaşına bir son verecek. Bu savaşçının üç dövüş tarzını öğrenmesi, en iyi silahları bulması ve en güçlü savaşçılarla mücadele etmesi gerek. Dünya, destansı bir savaşın kıyısında. Yıllar önce Gölge Kapıları'nın serbest bıraktığı kudretli güç bir silaha dönüştü ve üç tane savaş klanı, bu gücün geleceğine karar vermek için savaşıyor. KODLAR ÖDÜLLER NBEL-VBVX Bu kodu kullanın ve Ödüller Alın DOĞRU-SUPE Bu kodu kullanın ve Ödüller Alın UF57-HYFE Bu kodu kullanın ve Ödüller Alın YENİ-KULAK1 Bu kodu kullanın ve Ödüller Alın VBCZ-MSQN Bu kodu kullanın ve Ödüller Alın XOWM-8OML Bu kodu kullanın ve Ödüller Alın NB_elVBVxI3YF Bir çanta mücevher almak için bunu kullanın. PZ_wxnVjPEmbY Bu kodu kullanarak çok sayıda mücevher elde edebilirsiniz. IF_3rPnO67C8F Bir çanta mücevher almak için bunu kullanın. BW_8m01CaRXpb Bu kodu kullanarak bir sandık mücevher alın. DU_05oA7XDuW4 Bu kodu kullanarak bir sandık mücevher alın. QU_98sDKolJ3u Kullanarak mücevher alın. Shadow Fight 3 Special Edition Apk Shadow Fight 3 Para Hileli Lejyon savaşçıları bu tehlikeli enerjiyi yok etmek istiyor. Hanedanlık insanları kendi çıkarları için kullanmak istiyor. Müjdeciler klanının gizemli ninjaları da bu gölge gücünün karanlık sırlarını keşfetmek istiyor. Üç klan, üç dünya görüşü ve üç dövüş tarzı. Hangi tarafta olacaksın? Shadow Fight 3 - Shadow Fight evreninin hikayesini yeni karakterlerle 3D olarak devam ettiren çevrimiçi bir RPG dövüş oyunudur. Aksiyona, güçlü savaşçılarla havalı kapışmalara ve gizemli güçlerin hüküm sürdüğü dünya çapında heyecan verici maceralara hazır ol. Shadow Fight 3 Para ve Elmas Hilesi Cepde DESTANSI BİR KAHRAMAN OLUŞTUR Ninja, şövalye ya da samuray? Kahramanının kim olacağını yalnızca sen seçebilirsin. Savaşlarda eşsiz kostümler kazan ve eşsiz bir görünüm yaratmak için ekipman renklerini özelleştir. SAVAŞLARI KAZAN Kendine has dövüş tarzını oluşturmak için 3 klanın dövüş tarzlarını keşfet. Kahramanın marifetli bir ninja ya da görkemli bir şövalye gibi dövüşebilir. Savaşın yönünü değiştirebilen güçlü ve etkileyici darbeler indirmek için gölge enerjisini kullan. Shadow Fight 3 İnternetlimi HİK YEYİ TAMAMLA Shadow Fight 3 Para Hileli Dünyanın dört bir yanından savaşçılar, gölgelerin gücü için mücadeleye son verecek kahramanın ortaya çıkmasını bekliyor. Klanını seçerek hikâyenin akışını etkile. Baş düşmanına meydan okumak için güçlü bossları alt et ve sonra hikâyenin yeni detaylarını öğrenmek için diğer dünyaları keşfedip zamanda yolculuk yap. YETENEKLERİNİ GÖSTER Ana hikâye savaşı bitse bile aksiyon devam ediyor. Yapay zekâ tarafından kontrol edilen oyuncuların kahramanlarına karşı düelloları kazan. Liderlik panosunda en iyi 100 arasında yer almak ve bölgende bir efsane olmak için en güçlü savaşçılarla dövüş! Shadow Fight 3 Apk 1.24.3 SETLERİ TOPLA Savaşlarda denemek ve düellolarda havalı görünmek için kişisel silah ve zırh cephaneliğini topla. Bir ekipman setini tamamen topladıktan sonra bir dövüşü kazanmayı kolaylaştıracak eşsiz yetenekler elde edersin. ETKİNLİKLERDE YER AL Nadir görünümler, renkler, silahlar ve zırh kazanabileceğin düzenli çıkan temalı etkinliklerde dövüş. Bu savaşlarda yeni kahramanlarla karşılaşacak ve Shadow Fight dünyası hakkında birçok ilginç detay öğreneceksin. GRAFİKLERİN KEYFİNİ ÇIKART Renkli manzara ve gerçekçi dövüş animasyonları, en iyi konsol oyunlarına rakip olabilir. Shadow Fight 3 Apk Son Sürüm TOPLULUĞA KATIL Shadow Fight 3 Para Hileli Diğer oyunculardan oyunun püf noktalarını ve sırlarını öğrenmek için bizi sosyal medyadan takip et! Macerandaki hikâyelerini paylaş, güncellemeleri al ve harika ödüller kazanmak için yarışmalarda yer al! Facebook: https://www.facebook.com/shadowfightgames Twitter: https://twitter.com/ShadowFight_3 Youtube: https://www.youtube.com/c/ShadowFightGames DÖVÜŞMEYE DEVAM ET! Not: * Shadow Fight 3 çevrimiçi bir oyundur ve sabit bir internet bağlantısı gerektirir Shadow Fight 3 Para Hileli Güzel bir kıtada yolculuk ve birçok güçlü düşmanla savaşmak, Shadow Fight 3'ün oyunculara sunabileceği hayranlık uyandıran bir deneyimdir. Oyunda çeşitli zorlukların üstesinden gelecek ve ara sahnelerin arkasındaki hikayeyi deneyimleyeceksiniz. Aynı zamanda, farklı seviyelere sahip silah sistemi, oyuncuların sahiplenmesini bekliyor ve çok heyecan verici ganimetleri almak için etkinliklere katılmayı unutmayın. GÜZEL BİR RPG DÜNYASI Shadow Fight 3'ü deneyimlemeye başladığınızda, kesinlikle seveceğiniz ilk unsur, sahip olduğu grafikler olacaktır. Karakter tasarımı ve ortamdaki pürüzsüzlük nedeniyle grafikler herhangi bir oyuncuyu çekebilir. Bu nedenle, tamamen geniş bir kıtanın içinde büyüleyici bir keşif yolculuğu sunuyor. Aynı zamanda dövüş etkileri de oyuncuların katıldığı her maçta tamamen heyecan ve izlenim yaratan unsurlardır. Shadow Fight 3 Para Hileli Bir dövüş oyununun özellikleri ile oyuncular, farklı düşmanlarla karşılaşacak ve seviyenin hedefini tamamlamak için becerilerini sergilemeye çalışacaklar. Bu dövüş stili, tamamen oyuncunun becerisine odaklanmıştır, çünkü bir joystick ve ilgili saldırı düğmeleri aracılığıyla karakterin tüm hareketlerini kontrol edeceksiniz. Ayrıca oyun sırasında, hikayeyi keşfetmek için göz ardı edemeyeceğiniz tamamen etkileyici ara sahneler de yaşayabilirsiniz. MAÇLARIN KAZANANI OLUN Shadow Fight 3 Para Hileli Oyuncular oyunda neler olduğunu keşfedecek ve gözlerinin önünde beliren düşmanları alt etmeye çalışacaklar. Aynı zamanda bu oyun türünü ilk kez deneyimleyenlerin pek çok farklı sebepten dolayı endişelenmelerine kesinlikle gerek yok. Bunlardan biri, kesinlikle göz ardı edemeyeceğiniz, hayranlık uyandıran öğretici ekran. Eksiksiz bir eğitime sahip olmak, oyunculara mekaniğe tam erişim sağlar ve kontrol becerilerini geliştirir. Shadow Fight 3'te oyuncular temel becerilerle düşmanlarla yüzleşmek için savaşacak ve bazen düşmanları alt etmek için onlarla birlikte çalışacak. Yukarıda bahsedildiği gibi, oyuncunun becerileri oyunda tam olarak gösterilmektedir, çünkü düşmanların hareketini izleyecek ve sağlıklarını kaybetmemek için saldırılarından kaçacaklardır. Aynı zamanda oyun sırasında belirli bir süre özel becerilerinizi kullanabileceksiniz. Shadow Fight 3 Para Hileli HP çubuğunun altında görürseniz, bu bir gölge becerisidir. Oyuncuların, beceriyi etkinleştirmek ve yeni bir duruma girmek için bir tuş kombinasyonuna basması gerekecek. Özellikle, oyuncular bu durumda karakter değişikliği görünümünü görecek, daha sıra dışı hale gelecek ve çevreleyen arka plan da daha koyu hale gelecek. Oyuncular, temel becerilerin yanı sıra bazı özel saldırılar da gerçekleştirebilir ve düşmanlara daha fazla hasar verebilir. Ancak durum yalnızca belirli bir süre sürdüğü için hızlı hareket etmeniz gerekecek. OYUNCULARIN AŞACAĞI BİRÇOK ZORLUK Shadow Fight 3 Para Hileli Shadow Fight 3'te ilk seviyeye başladığınızda, mutlaka geniş bir alana sahip bir harita ve sizinle birlikte yaklaşan yolculuğu bilmeniz için bir tahmin göreceksiniz. Yani gittiğiniz arazideki savaşları geçmek için zaman harcayacak ve oyun sırasındaki performansınıza bağlı olarak belirli bir miktar para alacaksınız. Aynı zamanda, bu oyundaki etkileyici ara sahneleri veya ağır çekimleri kesinlikle kimse görmezden gelemez. Zorlu savaşların yanı sıra, herkesin bilebileceği bir şey, bu oyunun belirli bir hikayesi olduğu ve oyuncuların ara sahneler aracılığıyla onu keşfetmeye yönlendirileceğidir. Oyunun güzel grafikleri ile oyunun getirebileceği büyüleyici hikayedeki detayları kesinlikle göz ardı edemezsiniz. Oyunda ilerledikçe, karakterinizin değişken bir açı ve yavaş hız ile belirleyici bir saldırı başlatabileceğini göreceksiniz. BİRÇOK ETKİLEYİCİ SİLAH TOPLA Shadow Fight 3 Para Hileli Oyuncunun oyundaki becerilerinin yanı sıra, oyuncunun koleksiyon yapmak için zaman harcayacağı yerde aynı derecede önemli olan bir diğer faktör de silahtır. Bu silahlar, dükkanda açabileceğiniz paketlerde görünür ve tamamen rastgeledir. Aynı zamanda paketler oldukça farklı değerlere sahip ve çok sayıda güçlü silah elde edebilir ve bölümlerde giderek daha güçlü düşmanlarla karşılaşabilirsiniz. Shadow Fight 3 Para Hileli Kullandığınız ekipmanın ana renginin yanı sıra ekipmanın rengini istediğiniz renge göre değiştirme hakkınız vardır. Oyuncunun tercihlerini tamamen karşılayan bir unsurdur ve bunu yapacak bir unsur da periyodik olarak gerçekleşen etkinliklerde alabileceğiniz kartlar olacaktır. Sadece ekipmanın rengini değiştiren kartlar değil, aynı zamanda sadece etkinlik sırasında elde edilebilecek hayranlık uyandıran eşyalar da var, bu yüzden hiçbir etkinliği kaçırmayın. Read the full article
0 notes