#serdar orçin
Explore tagged Tumblr posts
Text
Uzun zamandır, neden Gregor Samsa gibi bir sabah böcek şeklinde uyanmıyorum diye hayıflanıyorum. Belki o zaman her şeye karşı daha kayıtsız, insanların ayakları altında ezilirken daha gamsız olabilirdim. Hem böylece onları ileride yaptıklarından doğacak vicdan azaplarından kurtarabilirdim. Ne de olsa epi topu ezdikleri bir böcek olacaktım. Suçum ne bilemiyorum.
Neden şimdi bir böcek bile olamıyorum ben.
Ceviz Ağacı
3 notes
·
View notes
Text
Prens Dizisi 3. Sezon Tanıtımı Yayınlandı
Prens Dizisinin 3. Sezon Tanıtımı Yayınlandı Giray Altınok imzalı Prens dizisinin merakla beklenen 3. sezon tanıtımı nihayet yayımlandı. Dizi, BluTV platformunda izleyicileriyle buluşuyor ve ilk iki sezonu toplamda 15 bölüm olarak ekrana gelmişti. 3. sezonun yayın tarihi henüz kesinleşmemiş olsa da, tanıtımın yayınlanması izleyicileri heyecanlandırdı. Dizinin senaristi ve başrol oyuncusu olan…
#3. sezon#Çağdaş Onur Öztürk#Aslı Tandoğan#BluTV#Ceyda Düvenci#Derya Pınar Ak#Dizi#Giray Altınok#Kerem Özdoğan#Prens#Serdar Orçin#Tanıtım
0 notes
Text
İstanbul'da 29 Ekim’de toplu ulaşım ücretsiz olacak
https://pazaryerigundem.com/haber/190180/istanbulda-29-ekimde-toplu-ulasim-ucretsiz-olacak/
İstanbul'da 29 Ekim’de toplu ulaşım ücretsiz olacak
Cumhuriyetin 101’inci yıldönümünde kişiselleştirilmiş İstanbulkart sahiplerine İstanbul’da toplu ulaşım ücretsiz olacak. Ayrıca 30 İBB Müzesi de 29 Ekim’de ücretsiz ziyaret edilebilecek. İBB tarafından organize edilen etkinliklerin adresi bu yıl Yenikapı Etkinlik Alanı olacak. Düzenlenecek halk konserinde Emir Can İğrek ve Hadise de sahne alacak.
İSTANBUL (İGFA) – İBB, Cumhuriyet Bayramı’na özel olarak, 29 Ekim Salı günü kişiselleştirilmiş İstanbulkart sahiplerine 24 saat boyunca ücretsiz toplu ulaşım hizmeti sunacak. İBB’nin 30 müzesi de Cumhuriyet Bayramı’nda ücretsiz ziyaret edilebilecek.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı haftası boyunca konserler, söyleşiler, sinema gösterimleri ve çocuklara yönelik atölyelerle, her yaşa hitap eden etkinlikler düzenlenecek. 29 Ekim akşamı Yenikapı Etkinlik Alanı’nda düzenlenecek halk konserinde DJ Burak Yeter, Shaman, Emir Can İğrek ve Hadise gibi sevilen sanatçılar, İstanbullularla buluşacak.
SARIYER’E CUMHURİYET BAYRAMI HEDİYESİ
İBB, Sarıyer’e yakışan bir meydan yapmak için çalışmalarını tamamlayarak yenilenen meydanı Cumhuriyet Bayramı haftasında İstanbullulara sundu. Meydan kimliğini işgaller nedeniyle kaybetmiş Sarıyer Meydanı öncelikle işgallerden arındırıldı. İşgallerden arındırılan meydan herkesin rahatça gezebileceği, dinlenebileceği modern bir alana dönüştürüldü. Üç bölümden oluşan Sarıyer Meydanı’nda hem meydan alanı hem de törenlerin yapılacağı Atatürk alanı yer alıyor.
İşgallerin kaldırılmasıyla birlikte ferahlayan ve genişleyen meydan alanına ise yeşil alan, oturma alanları, çocuk oyun grupları ve eğlence alanı yapıldı.
İBB Wİ-Fİ İLE SINIRSIZ İNTERNET M7 METRO HATTI’NDA 29 EKİM’DE HİZMETE GİRİYOR
İstanbul Büyükşehir Belediyesi dijital dönüşüm hedefleri doğrultusunda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda M7 Kabataş-Mahmutbey Metro Hattı’nda İBB Wi-Fi altyapısıyla sınırsız internet hizmetini başlatıyor. İstanbullular ve tüm metro hattı kullanıcıları yolculukları boyunca güvenilir ve sınırsız internetin keyfini çıkarabilecek, online işlemlerini yaparken kesintisiz internet erişimine sahip olacaklar.
CUMHURİYET OTOBÜSÜ MAHALLE VE MEYDANLARDA
Cumhuriyet Otobüsü, Jonglör-akrobat gösterileri, maskot-bando takımı gösterileri, sokak sanatları, çocuk konserleri, bilgi yarışmaları, bubble show’ları, illüzyon show’ları çocuk oyunları ve atölyelerle Cumhuriyet Bayramı haftası boyunca mahalle, meydan ve parklarda dolaşacak. Cumhuriyet Otobüsü 28 Ekim’de Sultangazi Cebeci Mahallesi’nde ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gününde Bağcılar Meydanı’nda olacak.
“İSTANBUL: İŞGAL VE ZAFER” BELGESELİ CUMHURİYET HAFTASINDA GÖSTERİLECEK
“İstanbul: İşgal ve Zafer” belgesel gösterimleri; İBB Miras Belgesel tarafından İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunun 101. yılı anısına hazırlanan “İstanbul: İşgal ve Zafer” belgeseli Cumhuriyet haftasında gösterilecek. Özel fotoğraf, belge ve görüntülerin yer aldığı belgesel gösterimi 27 Ekim’de Başakşehir Sular Vadisi’nde, 28 Ekim’de Sultanbeyli Kent Merkezi’nde gösterilecek.
EYPİO VE EDİP AKBAYRAM BAŞAKŞEHİR SULAR VADİSİ’NDE İSTANBULLULARLA BULUŞUYOR
Cumhuriyet haftasında Eypio ve Edip Akbayram 27 Ekim’de Başakşehir Sular Vadisi’nde sahne alırken, Koliva ve Onur Akın da 28 Ekim’de Sultanbeyli Kent Meydanı’nda sevenleriyle buluşacak.
3 KÜTÜPHANEDE CUMHURİYET SÖYLEŞİLERİ
İBB Şehir Tiyatroları’nın Cumhuriyet’in 100. yılında sahnelediği “Bu Memleket Bizim” oyununda Mustafa Kemal Atatürk’ü canlandıran oyuncularla çocukları bir araya getirerek Cumhuriyet değerlerini benimsetmek, cumhuriyet kazanımları üzerinde sohbet etmek amacıyla gerçekleştirilecek söyleşiler 3 ayrı kütüphane 3 ayrı sanatçıyla gerçekleştirilecek. 28 Ekim’de Eyüp Sultan Hasan Hüseyin Korkmazgil Kütüphanesi’nde Rozet Hubeş ile Söyleşi, Sancaktepe Yaşar Kemal Kütüphanesi’nde Serdar Orçin ile Söyleşi ve Beyoğlu Peyami Safa Kütüphanesi’nde Eraslan Sağlam ile söyleşi gerçekleştirilecek.
CUMHURİYET BAYRAMINA ÖZEL SERGİ
Enstitü İstanbul İSMEK, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na özel bir sergi düzenleyecek. Enstitü İstanbul İSMEK Bahçelievler Grafik ve Teknik Tasarım Okulu’nda yer alacak “Cumhuriyet’in İzinde Grafik Sanatlar” sergisinde; Atatürk portreleri, afiş tasarımları, grafik illüstrasyonlar, üç boyutlu tasarımlar ve Cumhuriyet’ten izler taşıyan yaratıcı pek çok eser sanatseverlerle buluşacak. İstanbullular, Enstitü İstanbul İSMEK Grafik ve Teknik Tasarım Okulu katılımcılarının eserlerinin yer aldığı sergiyi 24 Ekim ve 20 Kasım 2024 tarihleri arasında İstanbul Senin uygulaması üzerinden oluşturulacak ücretsiz bilet ile ziyaret edilebilecek.
ÖZGEM’DE VALS GÖSTERİSİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Engelliler Şube Müdürlüğü, özel gereksinimli bireyler eğitim merkezlerinde (ÖZGEM) hazırlanan resim sergisi, şiir okuma, defile, ritim çalışması, koro olarak Atatürk şarkısı, parkur gösterisi, vals gösterisi ile öğrencilerle dolu dolu Cumhuriyet Bayramı kutlanacak.
ÇOCUKLARA CUMHURİYET BAYRAMI ATÖLYELERİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Çocuk Hizmetleri Şube Müdürlüğü İBB Çocuk olarak 29 Ekim’de Mevlanakapı Kara Surları’nda çocukların katılımıyla gerçekleştirilecek sanat atölyeleri, yaratıcı etkinlikler ve palyaço gösterileri ile bayram coşkusu yaşanacak. Etkinlikler sırasında çocuklara, Cumhuriyetin değerlerini vurgulayan temalar çerçevesinde eğitici ve eğlenceli bir program sunulacak. Ayrıca, her çocuğa uçurtma hediye edilerek, aileleriyle birlikte açık alanda uçurtma uçurma aktivitesi düzenlenecek ve bu sayede ailelerin de katılımıyla bayramın birlik ve beraberlik ruhu pekişecek.
29 Ekim’de Artistanbul Feshane ve Cendere Sanat Müzesi’nde Atatürk ve Cumhuriyet Atölyesi gerçekleştirilecek. Çocuklara Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Cumhuriyetin kuruluş süreci, Atatürk’ün ilke ve inkılapları ile Cumhuriyet değerleri interaktif bir şekilde anlatılacak. Atölye, çocukların bu değerleri daha iyi kavrayabilmeleri için yaratıcı drama, resim ve hikaye anlatımı gibi uygulamalı etkinliklerle desteklenecek.
Yuvamız İstanbul Çocuk Etkinlik Merkezleri’nde bayram kutlamaları hafta boyunca gerçekleşecek. Cumhuriyet Bayramı haftası boyunca çocukların katılımlarıyla Atatürk’ü anma, şiir okuma, çeşitli sanat teknikleriyle Türk Bayrağı oluşturma, kolaj hazırlama, rozet ve taç oluşturma etkinlikleri düzenlenecek. Merkezlerde sınıflar, koridorlar ve bahçeler çocukların yapacağı bayrak süslemeleri ile donatılarak bayram için hazırlıklar gerçekleşecek, merkez ortak alanında “Cumhuriyet” panoları oluşturulacak. Çocuklar merkezin ortak alanlarında hazırladıkları pankartlar ile Cumhuriyet temalı şarkılar eşliğinde yürüyüşler gerçekleştirecek.
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI’NA ÖZEL ETKİNLİKLER
Müze Gazhane’de hem tarihsel söyleşiler hem de müzik dinletileriyle Cumhuriyet’in kuruluşuna dair unutulmaz anlar yaşanacak. Dijital Deneyim Müzesi’nde teknoloji meraklıları için yapay zeka ve robotik kodlama atölyeleri düzenlenirken, Miniatürk’te çocuklar için eğlenceli konserler ve atölyeler yer alacak. Şerefiye ve Yerebatan Sarnıcı’nda ise Atatürk’ün sevdiği şarkılarla duygusal anlar yaşatılacak, Panorama 1453 Tarih Müzesi’nde ise Atatürk ve Kuvayı Milliye özelinde bir sergi ziyaretçilere açılacak. Radar Türkiye uygulaması üzerinden kayıt olunarak etkinliklere katılım sağlanabilecek.
Ayrıca, İstanbul Kitapçısı şubelerinde 28 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında Cumhuriyet Bayramı’na özel seçili yayınlarda %25 indirim uygulanacak.
MÜZE GAZHANE
28 Ekim Pazartesi
16.00 Söyleşi – Cumhuriyet ve Kadın – Pelin Batu & Sinan Meydan (Q Deck)
19.00 Konser – Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar – Gramofon (Meydan)
20.00 Sinema – Atatürk 1881 – 1919 – 2. Film (Meydan)
29 Ekim Salı
12.00 – 17.00 (Meydan)
Yüz Boyama Atölyesi
Sosis Balon Atölyesi
Ay Yıldız Rüzgar Gülü Atölyesi
Ay Yıldız Kum Boyama
MC Show ve Yarışmaları
12.00 Zumba Kids (Meydan)
12.45 Konser -29 Ekim Korteji (Meydan)
13.15 Jonglör Gösterisi (Meydan)
13.30 Çocuklar için Kitaptan Dramaya Atölyesi (5-9 Yaş)(T Atölye)
14.00 Gösteri – 29 Ekim Korteji Meydan
14.15 Gösteri – Ormanlar Kralı Aslan Tiyatrosu (Meydan)
15.00 Çocuklar için Ritim Atölyesi (7-12 Yaş) (T Atölye)
15.15 Gösteri – 29 Ekim Korteji (Meydan)
15.45 Gösteri – Bubble Show (Meydan)
16.30 Gösteri – Zumba Kids (Meydan)
ŞEREFİYE SARNICI
28 Ekim Pazartesi
20.00 Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar (Konser)
YEREBATAN SARNICI
29 Ekim Salı
20.00 İstanbul Korosu – Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar (Konser)
PANORAMA 1453 TARİH MÜZESİ
29 Ekim Salı
Mehmet Akkaya: Atatürk ve Kuvayı Milliye (sergi)
•Müzelerde gerçekleşen etkinliklere katılmak için Radar Türkiye üzerinden kayıt olunması gerekiyor.
İSTANBUL KİTAPÇISI
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na özel İstanbul Kitapçısı şubelerindeki seçili yayınlarda 28 Ekim-3 Kasım arasında %25 indirim uygulanacak.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda ücretsiz ziyaret edilebilecek 30 müze:
1. Taksim Cumhuriyet Müzesi
2. Anadolu Hisarı Müzesi
3. Tekfur Sarayı Müzesi
4.Kemal Sunal Müzesi
5. Aşiyan Müzesi
6.Şişli Atatürk Müzesi
7.İtfaiye Müzesi
8. Karikatür ve Mizah Müzesi
9. Çocuk Bilim Merkezi
10. Müze Gazhane L Binası
11.Gazhane İklim Müzesi
12. Bebek Sarnıcı Galerisi
13. Mecidiyeköy Sanat
14. Mevlanakapı Karakolu Ziyaretçi Merkezi
15.Haliç Sanat: Fener Evleri 1
16.Haliç Sanat: Fener Evleri 2
17.Haliç Sanat: Fener Evleri 3
18.Habitat Sanat
19. Gülhane Sarnıcı
20. Casa Botter
21. Büyükada Taş Mektep
22. Artİstanbul Feshane
23. Baruthane Müze
24. İstanbul Tasarım Müzesi
25. Belgradkapı Ziyaretçi Merkezi
26. Bulgur Palas
27. İstanbul Sanat Müzesi
28. Bakırköy Sanat
29. Kağıthane Sanat
30. Metrohan
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe Başrolde
Türkiye'nin lider yerli online video platformu BluTV'nin yayınlandığı günden itibaren izleyicilerde derin bir etki bırakan dizisi 'İlk ve Son' için yeni sezon hazırlıkları başladı.
Bir romantik ilişkinin ‘ilk’ anından ‘son’ anına kadar yaşanabilecek tüm dinamikleri izleyicilerin beğenisine sunan ‘İlk ve Son’ dizisi ikinci sezonuyla yine kalplerde iz bırakmaya hazırlanıyor. Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe Başrolde! ‘İlk ve Son’un ikinci sezonunda Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe başrolleri paylaşarak izleyicilere tüm duyguları yaşatacak bir çifte hayat verecek. Senaryosu Hakan Bonomo’ya ait olan dizinin yönetmen koltuğunda Devrim Yalçın otururken görüntü yönetmenliğini ise Jim Gucciardo üstleniyor. Güçlü kadrosuyla dikkat çeken dizide Muhammet Uzuner, Sevil Akı, Senan Kara, Neslihan Arslan, Zeynep Yüce, Naz Göktan, Seyhan Arman, Azra Aksu da yer alıyor. Sürpriz isimlerin yer aldığı konuk oyuncular arasında ise Serhat Kılıç, Serdar Orçin, Sarp Levendoğlu, Kaan Sevi, İlker Kızmaz, İsmet Ege Tonbul, Hakan Atalay var. Ortaks Yapım imzalı ‘İlk ve Son’ 2024 yılında BluTV’de olacak. Magazine X Haberler Read the full article
0 notes
Text
Kısmet
Kısmet (Serie 2023) #CemGelinoglu #OzgeOzacar #CenanAdiguzel #LaleMansur #ArifPiskin #SerdarOrcin Mehr auf:
Serie Jahr: 2023- Genre: Comedy / Romantik Hauptrollen: Cem Gelinoğlu, Özge Özacar, Cenan Adıgüzel, Lale Mansur, Arif Pişkin, Serdar Orçin, Kerem Kupacı, Erdal Küçükkömürcü, Zeynep Kankonde, Yeliz Şar, Ece Yaşar, Değer Soysal Alp, Neşe Baykent, Serhan Ernak, Sezer Koç, Göktuğ Yıldırım, Deniz Gürkan, Gökçe Şen, Nebi Tolga Yılmaz, Naz Öngen … Serienbeschreibung: Die Serie dreht sich um Doğan,…
View On WordPress
1 note
·
View note
Text
Prens Dizisi konusu ve Oyuncuları, Prens 2. Sezon Ne Zaman Yayınlanacak?
Prens Dizisi konusu ve Oyuncuları, Prens 2. Sezon Ne Zaman Yayınlanacak? Giray Altınok'un başrolünde yer aldığı Prens dizisi, heyecan verici bir gelişme ile sevenlerine müjde veriyor: Yeni sezon onayını aldı! Bu başarılı yapım, bir sezon daha izleyicileriyle buluşacak olup, takipçileri tarafından sabırsızlıkla bekleniyor. Ancak, Prens dizisinin yeni sezonunun ne zaman yayınlanacağı ise hala bir sır. Başarılı dizinin yönetmen koltuğunda deneyimli isim Bülent İşbilen bulunuyor. Senaryosunu Giray Altınok ve Kerem Özdoğan'ın birlikte kaleme aldığı Prens, izleyicilere keyifli bir yolculuk sunmaya devam edecek. İlk sezonu 16 Haziran tarihinde ekrana gelen dizi, sekiz bölümle seyircilerin begenisini toplamayı başarmıştı. Prens dizisinin ikinci sezon hazırlıkları başlamış durumda. Ancak, izleyiciler merak içinde: Prens dizisinin yeni sezonu ne zaman izleyicilerle buluşacak? Hangi platformda yayımlanacak? Tüm bu soruların cevapları, dizinin takipçileri tarafından büyük bir merakla bekleniyor.
Prens Dizisi konusu ve Oyuncuları
Prens Dizisi konusu ve Oyuncuları "Prens" dizisi, kimsenin umursamadığı bir tarihte ve göz ardı edilen bir ülkede, Bongomia'da geçen olayları konu alıyor. Hikaye, Bongomia kralı Thun'un ani ve şüpheli ölümüyle başlıyor. Thun'un ölümünden sonra, ailesi tarafından adeta ihmal edilen Prens, tahta geçer. Ancak, bu tahtın kendisine getireceği sorumluluklar ve karmaşıklıklar, izleyicilere sürükleyici ve oldukça eglenceli bir hikayeye dönüşüyor. Prens, üvey annesi, yengesi ve hain amcasıyla baş etmek zorunda kalırken, tahtın ağırlığı altında yaşadığı zorlukları eglenceli bir dille ekranlara aktarılıyor. Ailesi arasındaki entrikalar ve çatışmalar, Prens'in hükümeti yönetme sürecindeki kararlarını etkilemeye başlar. Ayrıca, Prens'in kontrolsüz bir şekilde Macarlarla başlattığı savaş, hikayeyi daha da karmaşık hale getirir. https://www.youtube.com/watch?v=RwP-qq8jqHw Prens Fragman Prens Dizisi Oyuncuları
Prens Dizisi Oyuncuları "Prens" dizisinin başarılı kadrosu, diziye renk katan birbirinden deneyimli ve yetenekli oyunculardan oluşuyor. İşte "Prens" dizisinin oyuncu kadrosu: - Giray Altınok - Ceyda Düvenci - Derya Pınar Ak - Çağdaş Onur Öztürk - Burak Topaloğlu - Serdar Orçin - Aslı Tandoğan - Bahadır Vatanoğlu - Yılmaz Gruda - Onur Özaydın - Hüseyin Avni Danyal
Prens 2. Sezon Ne Zaman Yayınlanacak?
"Prens" dizisinin heyecanla beklenen yeni sezonu, başrol oyuncusu Giray Altınok'un Instagram üzerinden yaptığı duyuru ile onaylandı. Ancak, dizinin ne zaman yayımlanacağı konusunda henüz net bir bilgi bulunmamakta. Hazırlıkların başlamış olması, izleyicileri gelecek sezon için heyecanlandırmış olsa da, yayın tarihi hakkında detaylı bilgi henüz paylaşılmadı.
Prens dizisi nerede yayınlanıyor?
"Prens" dizisini izlemek isteyen kullanıcılar diziye BluTV platformu üzerinde erişebilirler. Dizi ve Film kategorisinden daha fazla yazı için buraya tıklayabilirsiniz. Read the full article
#Prens2.SezonNeZamanYayınlanacak?#PrensDizisi#PrensDizisikonusu#Prensdizisineredeyayınlanıyor?#PrensDizisiOyuncuları
1 note
·
View note
Text
Ali’nin Sekiz Günü (2009)
5 notes
·
View notes
Text
#yazgı#zeki demirkubuz#zeynep tokuş#serdar orçin#film scene#black and white film#film photography#film#albert camus#yabancı
3 notes
·
View notes
Photo
Evlilik kurumunun yapıtaşlarından biri inattır. İnsan bir kişide inat eder ve bu yüzden başka yüzlerce seçeneği pek çok kere denemeye bile gerek duymadan, bazen de birkaç girişimde bulunduktan sonra bir kenara itip tek bir kişide ısrar eder. Bu inat başlangıçta dış dünyaya karşıdır. Çiftler anneye, babaya, arkadaşlara, potansiyel alternatiflere inat ederler. Yan yana durarak hayata meydan okurlar, böylece hemhal olurlar. Bir olurlar. Her bir olma hali, aynı zamanda bir inkârdır ve çöküş sebebidir. Bir olan çiftler bu kez birbirlerine karşı inat etmeye başlarlar. Evlilikteki pozisyonları, varsa çocukların eğitimi, daha fazla para kazanma imkânları, kariyer ihtimalleri üzerinden dozları değişiklikler gösteren sesli, sessiz paylaşım savaşları yaşarlar. Bir şeylerin değiştiğini çoğu kere tek tek bilseler de, hatta bazen birbirlerine itiraf etseler de, gariptir ki özellikle sosyal ortamlarda evliliklerini başarılı göstermek için inanılmaz bir gayret sarf ederler. Üstü örtüldükçe hasarlar derinleşir. Muhabbeten çok söylenmemiş sözler, itiraftan çok halı altına itilen duygular vardır artık. Aşk, süpürme kabiliyetini kaybeder; çöpler çoğalır. Ne var ki bütün bu süreçlerde çiftler çift olma özelliklerini korumaya devam ederler. Yani birlikte görmezden gelirler, birlikte sağırlaşırlar. Her şeye rağmen hayat devam eder. Yuvarlanıp gitme deyimi bu sulardan doğmuştur. Sonsuz sanılan sahte huzur, çiftlerden birinin ihanetiyle sarsılır. Terazinin bir bacağı kısalır, denge bozulur, salınım aksamaya başlar. Huzur verici rutin aniden başlayan kavgalarla bölünür. Şüphe tohumları her yerdedir. Çok geçmeden yeşermeye de başlar, meyvesi acıdır. Tekmeyle tokatla olmasa bile, ki böyle olduğu da çok görülmüştür, bıçak gibi keskin sözler, kafaya tokmak gibi inen ağır cümlelerle çiftler birbirlerini yaralamaya başlar. Eteklerdeki taşlar dökülür, her şey çirkinleşir. Artık evin duvarları tekinsizdir. Buna rağmen aldatılan taraf evliliği sürdürme konusunda inat eder. Önce ihanete inanmaz. Israrla inanmaz. Kendini haklı gösterecek ipuçlarını kovalar ama bir yandan da ihanetin ipuçlarını kovalar. İnsan doğası böyle acayip çelişkilerle yüklüdür. Bu süreç sonsuza kadar devam edemez. İhanetin ipuçları keskindir, kalbi yakar. Aldatılan, bu yangını bastırmaya çalışır. Bunun geçici bir heves olduğuna kendini ikna eder, karşı tarafı tabii ki edemez. İhanet sürer, hakikati görmezden gelmek mümkündür. Sağırlık bazen hoştur. Kaybetme paniği düzenin bozulma endişesi, insanlar ne der korkusu, kibir, haysiyet, kıskançlık, intikam ve benzeri sebeplerle aldatılan tarafın ilişkiyi sürdürme konusunda inat etmesi anlaşılırdır. Fakat şaşırtıcı bir şekilde çoğu kez yeni bir ilişkinin eşiğindeki, bir cinsel uyanışın kapısındaki aldatan taraf da eski ilişkisini sürdürme konusunda belirgin bir ısrar gösterir. Zaten evliliğin kutsallığı da buradan gelir.
Gaye Boralıoğlu, Dünyadan Aşağı s.81-82 Fotoğraflar: Zeki Demirkubuz’un 2001 yapımı, “Yazgı” filminden, (Zeynep Tokuş & Serdar Orçin).
#gaye boralıoğlu#dünyadan aşağı#zeki demirkubuz#yazgı#zeynep tokuş#serdar orçin#evlilik#evlenme#evlenmek
154 notes
·
View notes
Photo
Kanatlarını kırdılar martının, kestiler sesini, sonra doldurdular içini... O ise hâlâ göçe niyetliydi. Ve sonunda göçüp gitti.
4 Aralık 2017 günü bir “Martı” yolculuğuna çıktım. Çehov’un, anlamadığım bir şekilde, dünyada en çok sahnelenen eserlerinden biri olan (hatta bu sene vizyona girecek yeni versiyon bir filmi bile var) ve ülkemizde de her sene en az iki farklı ekip tarafından temsil edilen, Serdar Biliş tarafından günümüz diliyle uyarlanan Pürtelaş Tiyatro’nun Zorlu PSM’de sahnelenen Martı oyununa gittim.
Deneyimlediğim tecrübeyi bir yolculuk olarak adlandırıyorum çünkü her şeyden önce sadece oyunu izlemek için Ankara’dan İstanbul’a “uçup” döndüm :)
Yıllar önce Devlet Tiyatroları’nda izlediğim, metnini okuduğum ve çeşitli uluslararası temsillerini YT’den izlediğim Martı hakkında çoktan belli bir bilgi birikimine ve düşünceye sahiptim. Ancak bu yolculuğa tekrar çıkmamın öncelikli sebeplerinden biri çok sevdiğim Boran Kuzum’u (hemşomu) sahnede izleme hevesim oldu. Daha sonra ise oyunun günümüze uyarlama olması, ana castta Tilbe Saran ve Gonca Vuslateri gibi çok sevdiğim iki kadın oyuncunun bulunması ve Boran’ı bu iki oyuncu ile izleyecek olmak beni hayli heyecanlandırdı. Açıkçası oyunu izlemeden, yapılan reklamlardan ve paylaşılan fotolardan ötürü Pürtelaş’ın Martı’sı için de epey düşünceye sahip olmuştum. Bazı şeylerin hevesimi kırdığını da belirtmem lazım. Yine de tüm bildiklerimi ve olumlu-olumsuz tüm düşüncelerimi bir kenara bırakarak tamamen objektif bir gözle oyunu izledim.
(Yazının bundan sonrası SPOILER içerir)
Zorlu PSM’deki salona girdiğinizde önce toz duman bir ortam ve bir “Broken Hallelujah” karşılıyor sizleri. Oyunun yönetmeni Serdar Biliş misafirlerini karşılayıp sahnenin sol üst tarafındaki “DJ standı”nda alıyor yerini.
Sahnenin dört taraflı ve her taraftan giriş çıkışlara sahip olması ile hemen arka tarafında asılı duran röntgenler dikkatinizi çekiyor ilk önce. Çehov oyunlarında / metinlerinde sıklıkla görülen absürt ve simgesel yaklaşım önce röntgenler aracılığı ile sahnede yerini buluyor. Öyle ki, kafatası röntgeni bana hemen Van Gogh’un “Sigara İçen Kafatası” resmini hatırlattığından oyun boyunca bu röntgenler nasıl kullanılacak diye dikkat etmeye çalıştım. Oyun ilerledikçe karakterler de ekrana yansıtıldı. Ama ben en sonunda fovizm akımında olduğu gibi özgür kompozisyonlar yaratmayı yani röntgenlerin Treplev’in yeni biçimler oluşturma arayışını temsil ettiğini düşündüm. Öte yandan sahnede ve ışıklarda kullanılan parlak renkleri de katarsak Serdar Biliş’in de kendini Treplev yerine koymuş olduğunu ve uyarlamayı yaparken yeni biçimler oluşturmayı istemiş olduğunu düşünmedim değil... Ve beğenmediklerim, rahatsız olduklarım olsa da uyarlamayı birçok yönden başarılı bulduğumu söyleyebilirim.
Sahne kah oyunun içindeki oyun sahnesi, kah bir plaj, kah bir salon veya çalışma odası oluyor. Sahnenin dört taraflı olması tekniği daha önce kullanıldığından bir yenilik olarak görmedim ancak en sonunda oda içinde oda olarak kullanılması güzel bir uyarlama idi. Sebebine yeniden değineceğim. Arasız ve yaklaşık 100 dk süren oyunun temposu sürekli değişiyor ve sizi gerçekten bir yolculuğa çıkarıyor. Yalnız temponun düştüğü zamanlarda Martı sizi bırakıp giderken oyunun temposunun yüksek olduğu anlarda ise sizi gerçekten sarsabiliyor. Bu dengenin daha iyi kurgulanmı�� olmasını dilerdim.
İlk sahne, oyun içindeki oyun ile başladığından baştaki konuşmalar oyuncuları alıp sanki kendi oturma odanızdaymışçasına bir rahatlık hissine kapılmanızı sağlıyor. Gerisinde ise iletişimsizliği, uyumsuzluğu, karşılıksız aşkın acısını, aşk sanılan şehvet ve hırs gibi farklı hisler içerisindeki kayboluşu, yeni biçimler ararken kabuğundan kurtulan bir başkalaşımı değil de kabuğuna iyice çekilip yitip gitmeyi izliyorsunuz. Martı, temelde Nina karakteriyle özdeşleştirilse de aslında tüm karakterler içinde farklı biçimlerini görüyorsunuz, ki açıkçası ben en çok Treplev’de vücut bulan yansımasından etkilendim. Uçmayı öğrenmeden göçmek zorunda kalan kuşlar gibi yalpalayan, zorlanan, kendini kabul ettirmeye çalışan karakterlerle izleyici olarak muhakkak sizin de özdeşleştidiğiniz yanlarınız olduğunu fark ediyorsunuz.
Sahnedeki “tanrıça” Tilbe Saran.
Oyunculuklar açısından benim için sahnede en çok ağırlığını hissettiren ve gözlerimi kamaştıran isimler hiç yanılmadığım bir biçimde Treplev’in annesi ve diva aktrist Arkadina rolündeki Tilbe Saran ile, tam anlamıyla karaları bağlamış belki de hem oyunun hem de günümüzün en gerçekçi tiplemelerinden biri olan Mâşa’ya hayat veren Gonca Vuslateri oldu.
Tilbe Saran sahnede hem canlandırdığı figür hem de oyunculuğu ile adeta bir tanrıça gibi göründüğünden, Arkadina’nın sahnedeki “Ben tanrıça değilim, kadınım!” repliği aklıma kazınan repliklerden biri oldu. Çıkışta da Tilbe Hanım’ın yanına gidip tanışma imkânı yakaladığımda tüm içtenliğimle bu düşüncemi kendisine belirttim “Arkadina böyle demişti ama siz sahnede adeta bir tanrıça gibiydiniz”... ;)
Öte yandan, Mâşa’nın karalara bürülü ruhu ise Gonca Vuslateri’nin oyuncluğu ile sizi de içine çekiyordu. Hayatının yasını tutmasıyla, yaşadığı karşılıksız aşkın acısıyla, yapmış olduğu alelade evlilikle gerçekten günümüze en çok temas eden karakterlerden biri haline geliyor Mâşa. Üstelik Gonca’nın sesiyle de izleyiciyi avucunun içine aldığını, seslendirdiği şarkıyla da beni çok etkilediğini söylemek isterim.
Diğer zevkle izlediğim oyuncular ve karakterler ise; replikleri ve tiradı kesilmiş olmasına rağmen Boran Kuzum’un sahnede ağırlığını hissettiren Treplev’i, Serdar Orçin’in canlandırdığı Dr. Dorn ve Şerif Erol’un canlandırdığı Treplev’in dayısı Sorin oldu. Boran’ın bu söylediğim oyuncularla olan sahnelerine ise gerçekten bayıldım, özellikle de annesi rolündeki Tilbe Hanım’la etkileşimini, yükselmesini zevkle izledim.
Fırat Tanış sahnede izlemek istediğim diğer oyunculardan biriydi, ancak Fırat Bey Trigorin-Arkadina sahnelerinde yükselebilirken, Nina’yı canlandıran Ecem Uzun ile olan sahnelerinde rahatsızlık duygusu öne geçtiğinden maalesef zevkle izlenemiyordu. Maalesef, bana göre, Nina karakterinin sorunlu uyarlanmış olması da oyuncu seçimi de buna sebep. Zira, Nina ve Treplev sahnelerinde de, Nina’nın plaj sahnelerinde de aynı rahatsızlığı ister istemez hissediyorsunuz.
Son olarak, sahne giriş çıkışlarındaki oyuncuların etkileşimi ya da etkileşimsizliği nedeniyle de izleyicide kafa karışıklıkları oluştuğunu gözlemledim. Buna daha çok dikkat edilmesi sahnenin kullanımı açısından pozitif bir etki bırakırdı, şimdi ise birbirleri hakkında konuşurken yüzyüze gelip birbirlerini görüp görmedikleri anlaşılmayan karakterleri içeren kesitler izlemiş oluyorsunuz. Dört tarafın kullanılabiliyor olması ne kadar güzelse bu etkileşimlerin kafa karıştırıcılığı o kadar dikkat dağıtıcıydı. Müzik ve ışık kullanımlarını da genel olarak beğendiğimi belirtmek isterim ancak ara müziklerdeki uzaylı müziği tarzındaki tınıdan rahatsız oldum. Ve yine naçizane görüşüm, sahne geçişleri de oyuna yedirilseydi daha dinamik bir Martı izlerdik.
Neticede Pürtelaş’ın modern Martı’sı, benim açımdan genel anlamda beğenerek izlediğim bir uyarlama ve performans oldu; klasik versiyonu beni çok içine çekmemişken, uyarlama ile daha çok içine çekildiğim bir dünyada buldum kendimi ve bu yorucu yolculuğa çıktığıma değdiğini hissettim.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık, alkışınız bol olsun!
Dimağımda kalanlar:
En güzel sürpriz: Serdar Orçin’in canlandırdığı Dr. Dorn ve Şerif Erol’un canlandırdığı Sorin (Treplev’in dayısı) karakterleri gerçekten oyunun en güzel sürprizleriydi. Ağızlarından çıkanlar kadar performanslarından da büyük keyif aldım. Çıkışta Şerif Bey ile kısa bir konuşmam olsa da Serdar Bey’i görememenin burukluğunu yaşadığımı belirtmek isterim.
En çok güldüren: Medvedenko karakteri. Mâşa’ya aşık ve daha sonra da onunla evlenen Medvedenko rolündeki Kayhan Açıkgöz’ü de anmazsam olmaz; çünkü para ve hayat ile ilgili söylenmeleri, pısırık halleri günümüze de çok uyduğundan zevkle izlediğim bir performans oldu.
En çok harcanan: Nina karakteri. Nina’nın bir seks objesine dönüştürülerek sahnede rahatsızlık verecek şekilde uyarlanması yanında Nina için oyuncu seçiminin partnerleri olan diğer iki oyuncu yanında çocuk görüntüsü nedeniyle ister istemez hissedilen o rahatsızlık nedeniyle de çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Gerçekten oyunu baltalayan bir seçim olmuş. Oyuncuları öğrendiğimden beri söylediğim şey Nina karakteri için yanlış bir seçim yapılmış olduğu idi, bunun Ecem Uzun’un oyunculuğu ile hiçbir alakası yoktu ama oyunu izledikten sonra seçimin yanlışlığı konusunda maalesef yanılmadığımı gördüm. Uyum yanında oyunculuk olarak da birkaç sahnedeki performansı hariç başarılı bulmadım. Ayrıca, Nina’nın en önemli tiradı gerçekleşirken karakterin neden spotun merkezinde değil kenarında tutulduğunu da anlayamadım. Acaba bir tercih miydi yoksa bir yanlışlık mıydı?
İkinci en çok harcanan ise Treplev karakteri. Treplev’in replikleri azaltılmış, sahnedeki varlığı, oyuncunun karakterin iç dünyasını yansıtma kabiliyetine bırakılmıştı. Bu anlamda Boran Kuzum’un sahnede ağırlığını hissettirebildiğini belirtmiştim, ancak Treplev’in en önemli tiradının, Treplev’in intihara doğru yaklaştığını gösteren sahnenin neden sessizleştirildiğini hâlâ anlayabilmiş değilim. Onun dışında günümüze uyarlama deyince neden karakterlerin küfürlü konuşması gerekiyor onu da hiçbir zaman anlayamayacağım sanırım. Zira uyarlamadaki Treplev’in büyük küfürler ediyor olması da bende rahartsızlık oluşturdu, birkaç sahnede (örneğin Mâşa ile olan sahnesinde) kulaklarımı çok daha fazla tırmaladı, karaktere uyduğunu da düşünmüyorum.
En etkili replik: Dr Dorn’un (Serdar Orçin) “Adalet derin uykuda!” repliği günümüze yapılan en güzel göndermeydi, gerçekten kalkıp ayakta alkışlamak istedim ve bir yandan da trajikomik halimize üzüldüm. Yine aklıma kazınan bir diğer replik de Dr. Dorn’a ait, o da sanatçılarla müteahhitleri karşılaştırması idi. Bu göndermelerin oyuna çok güzel iliştirildiğini düşünüyorum.
En etkili sahne: Treplev’in (Boran Kuzum) intiharı yani final sahnesi. Serdar Biliş’in oyuna kazandırdığı en önemli yeniliklerden biri olarak bu sahneyi görüyorum. Çünkü benim gördüğüm hiçbir versiyonda intihar sahnesi bu kadar merkeze koyulmamıştı. Treplev sessizce (sahne arkasına) başka bir odaya gider ve silah sesi duyulur. Uyarlamada ise sahne iç içe odalar haline geliyor ve Treplev merkeze alınıyor. Treplev’i martı gibi kanatlarını açarken görüyoruz oyunun başındaki kendi oyununu anlatırken, en sonunda ise kendi öldürdüğü martının doldurulmuş halinin Trigorin’e teslim edilmesi ile paralel bir şekilde intihar gerçekleşiyor ve ışık kullanımı da çok yerinde olduğundan sahnenin sizi kendine çeken bir sarsıcılığı oluyor. Ben gerçekten en çok bu sahneden etkilendim, çok güzel bir final sahnesiydi.
En çok etkilenen izleyiciler: Zorlu’dan çıktıktan sonra, bir süre aynı metroda yolculuk ettiğim iki kardeş ve bir anneden oluşan bir aileyi gözlemleme imkânım oldu. Onlar da oyundan çıkmışlardı ve iki kardeş oyun hakkında hararetli bir tartışmanın içine girmişlerdi ancak Martı’daki gibi iletişimsizlik içerisinde laf uzayıp duruyordu. Kısa yolculuğumuz boyunca gerçekten asıl neyi tartıştıklarını hiç anlayamadım ama annelerinin Martı’ya gönderme yapıp “işte iletişimsizlik çağını yaşıyoruz, kaç sene önce Çehov’un yazdığını biz de oynuyoruz, değişen hiçbir şey yok” demesi çok hoşuma gitmişti :)
Son olarak, HiLeon Fandom’a özel bir çift kelam:
En başta belirttiğim gibi ben normalde Ankara'dayım ve tiyatro için gidip geldim. İşim yüzünden kalamadım da, o nedenle çıkışta vaktim azdı. Gitmeden önce Boran ile tanışmayı istediğim kadar, Miray’a sevgi ve selamlarımızı iletmeyi de çok istiyordum ve bunu bir görev gibi üstlenmiştim çünkü maalesef daha önce giden herkesin heyecandan söylemeyi unuttuğunu, ya da akıllarına gelmediğini öğrenmiştim. Miray’ı ve Boran’ı hem ayrı ayrı hem de beraber çok sevdiğim için ikisine hediye olarak çikolata da almıştım; üstüne de kendi hazırladığım fanart’tan kart yapıp koydum, ve ikisine hitaben de “Dünyanın en tatlı partnerleri, ışığınız hiç sönmesin” diye yazdım. Tatlı partnerlere beraber yemeleri ümidiyle tatlı götürdüm yani ;)
Çıkışta Boran’ın başı gerçekten çok kalabalık oldu, herkesle de ilgilendi, kimseyi kırmamaya çalıştı. Gerçekten çok samimi ve mütevazı birisi. Bu nedenle de başı hiç azalmadı. Ben de sadece fotoğraf çekilmeyeceğim için beklemeye karar verdim, ancak dediğim gibi uçağa yetişeceğim için de pek vaktim yoktu. O sırada hem diğer sanatçılarla hem de Boran’ın oyunu izlemeye gelen arkadaşı Anıl ile muhabbet etme fırsatı buldum, öyle ki Anılla kanka gibi olduk. Bekle bekle Boran’ın başındaki “takı sırası” azalmadığından ve belki hiç konuşma imkânım olmaz endişesiyle öncelikle Anıl’a Boran’a iletmesi için söyleyeceklerimi söyledim ve hediyemi de verdim. Epey bir sonra Boran’ın başı biraz azalır gibi oldu, ve yanımıza doğru gelmeye başladı, tabi ben de hemen ona doğru gittim. Bir yandan konuşurken bir yandan da foto çekinmeye çalıştım, o sırada hem Miray’a selam ve sevgilerimizi söyledim hem de hediyeyi söyledim, ikiniz için aldım diye. Boran iki kere teşekkür etti, gülümsedi, niye zahmet etmişsiniz dedi. O sırada Anıl da yanımızda hediyeyi tutuyordu gülümseyerek gösterdi Boran’a. İkisi de çok yakın ve samimiydiler sağolsunlar. Maalesef sonra yine birileri çekiştirdi Boran’ı ve ben daha uzun konuşamadım. Ama en azından Miray’a sevgi ve selamlarımızı iletebildiğim için Zorlu’dan epey mutlu ayrıldım. Umarım düşündüğüm gibi mesaj ve hediye yerine ulaşmıştır ;)
#martı#anton çehov#the seagull#anthon chekhov#boran kuzum#tilbe saran#gonca vuslateri#serdar biliş#serdar orçin#şerif erol#fırat tanış#ecem uzun#kahraman açıkgöz#fanart#gif#mine#hileon#miray daner#miran
22 notes
·
View notes
Photo
— Senin için sessiz ve içine kapanık biri diyorlar. Ne dersin?
— Konuşacak fazla şeyim yoktur. O yüzden susarım.
Yazgı (2001), Zeki Demirkubuz
153 notes
·
View notes
Photo
#nuriye gülmen#semih özakça#kısa film#barış bıçakçı#serkan keskin#özgür çevik#funda eryiğit#ahmet rıfat şungar#serdar orçin#rıza akın
40 notes
·
View notes
Video
tumblr
Kitaplardan geliyorlar | They flourished from books "Nuriye, Semih, Veli..." Söz Uçar | Words Fly Away Director | Anlatan: Tufan Taştan Story | Hikâye: Barış Bıçakçı Cast | Oyuncular: Ahmet Rıfat Şungar, Funda Eryiğit, Özgür Çevik, Rıza Akın, Serdar Orçin, Serkan Keskin
#söz uçar#words fly away#tufan taştan#barış bıçakçı#ahmet rıfat şungar#funda eryiğit#özgür çevik#rıza akın#serdar orçin#serkan keskin
27 notes
·
View notes
Text
Üçüncü sayfa (1999)
Film İsa'nın (Ruhi Sarı) yeni yetme bir mafya babası tarafından 50 dolar için ölesiye dövülmesi ile açılır. Ne yapacağını bilemeyen İsa para bulma umuduyla çalıştığı oyunculuk ajansına gider ancak kimse onun durumuna pek pirim vermez. Ajansta para bulmak amacıyla etrafı karıştırırken eline bir silah geçer. Eve gelir, bir not yazar, silahı şakağına dayar ancak o sırada kapı çalar. Gelen, birikmiş kira borcunu isteyen ev sahibidir. İsa, bir kriz geçirerek ev sahibini öldürür ve bayılır. O ana dair hiçbir şey hatırlamamaktadır. Ertesi gün karşı komşusu Meryem (Başak Köklükaya) ile tanışır. Meryem iki çocuk annesidir, evlere temizliğe gider Meryem, İsa'yı mafya babasının 50 doların tahsili için gönderdiği iki adamın elinden kurtarır. Meryem’le birlikte vakit geçirmeye başlayan İsa Meryem'e aşık olur. Her gece dayak yiyen ve tecavüze uğrayan Meryem karşısında İsa hiçbir şey yapamaz ta ki Meryem ondan kocasını öldürmesini isteyene dek. İsa bir türlü öldüremez ev sahibini. Ertesi gün kocanın başka biri tarafından öldürüldüğü haberi gelir. İsa ile işi biten Meryem, memlekete gitmekten bahseder ve bir gün habersizce taşınır. Bir tesadüf eseri, İsa, Meryem’in aslında ev sahibinin oğlu ile birlikte olduğunu öğrenir ve Meryem’i vurmak için evine gider ama yapamaz. Kapıdan çıktığında ise bir el silah sesi duyulur.
Filmin açılış sahnesi Masumiyet’in açılış sahnesini hatırlatır ilk etapta. Ancak bu sefer karşıda resmi bir güç değil bir “yeraltı” gücü olan mafya vardır. Televizyonda bir yandan futbol maçı izleyerek bir yandan da İsa'yı tekme tokat döven mafya babası, iktidar mercilerinin siyasi söylemine öykünerek “parayı ya getirirsin ya getirirsin” der. Filmin bu açılış sahnesi, içinde yaşadığımız mafya, devlet, futbol ilişkisinin resmi bir geçidi gibidir.
Yönetmen bu filmde eleştirel tutumunu felsefi sorunlar dışında daha toplumsal alanlara yayar. Karşısına bireyselden toplumsala uzanan bir süreci alır. Siyaset-mafya- futbol üçgenine arabesk kültürü ve medya dünyasını da katar. İnsanların artık sadece bu temalar için yasadığı, bunları konuştuğu bir zamanda Meryem’in ağzından “her gün televizyonda neler oluyor” cümlesi dökülüverir. Hayatın kendisi artık televizyonda görünen ile ikame olmaktadır. İnsanların gerçekte yaşadığı acılar ya da sorunlar kimseyi ilgilendirmemektedir artık.
Demirkubuz, sinema dilinin önemli bir unsuru olan televizyonun kullanımına burada da devam eder. Ancak diğer filmlerinden farklı olarak bu defa bizi televizyon dünyasının mutfağına götürür; dizi filmler, oyuncu ajansları, şöhretler, figüranlar… Filmde televizyon için çekilen popüler arabesk dizilerinden birinin çekim aşamalarını görürüz. Başrolde oynayan İbrahim isimli ünlü bir şarkıcıdır. Bir gün bir film ya da dizide başrol oynamak isteyen İsa da o dizide figüranlık yapmaktadır. Meryem ile İsa ilk tanıştıklarında Meryem, İsa'nın odasındaki duvarda asılı olan set fotoğraflarına bakarak Mahsun'u İbrahim’i ya da Sibel Can'ı tanıyıp tanımadığını sorar. Sibel Can'ı pek tasvip etmediğini ama İbrahim’i çok beğendiğini belirtir. Çünkü artık ünlü isimler hayatımızın bir parçasıdır. Onları yakından tanır ve biliriz.
Filmin üzerine kurulduğu ana eksen ortaya koyduğu toplumsal eleştirinin ötesinde bir takım felsefi ve ahlaki sorunlardır; rastlantı, kader, suç ve ceza, insanın kötülük yapma sebepleri ve intihar. Bu soruları “Masumiyet” filminde de sorgulamış olan yönetmen, “Üçüncü Sayfa”da bu sorulara bir başka açıdan yaklaşır. Masumiyet’te masum bir aşkın, tutkunun peşinden sürüklenen Bekir, Yusuf ve Uğur’un tersine, burada daha rahat bir yaşam sürme isteği ile insanları kullanan Meryem çıkar karşımıza. Burada kötülük daha saf haliyle yer alır. Bu noktada seyircinin karakterlerle özdeşleşmesi “Masumiyet”e göre daha zordur.
Demirkubuz, hiçbir filminde çağımızın yaygın teknolojilerinden cep telefonunu kullanmazken, “Üçüncü Sayfa”da mafya babası, onun adamları ve ev sahibinin elinde görürüz cep telefonlarını. Cep telefonuna kötü bir anlam yükler gibi görünmektedir yönetmen. 50 dolar için İsa'yı öldürmekten bile çekinmeyecek bir mafya babası ve Meryem’i zorla kendisine metres yapan ev sahibi kötülüklerini doğrudan belli ederler.
Film biçimsel özellikleri ile de “Masumiyet”e benzemektedir. “Üçüncü Sayfa” da melodram kalıplarının ters yüz edildiği, kara filmin biçimsel özelliklerinin kullanıldığı bir filmdir. Film, eski Yeşilçam geleneğini modern bir dramaturgi ve ahlakçı bir bakış açısıyla temize çeker. Filmin finali bir Yeşilçam filminden repliklerle sona erer. Filmi doğrudan görmeyiz ancak kararan ekran ile birlikte sesini duyarız. Duyduklarımız bir anlamda filmin final sahnesini anlatır bize, bir ayna görevi görür.
Meryem ve İsa arasındaki ilişki Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın modern bir yorumlaması gibidir. Kendini öldürmeyi seçen İsa'nın hayattan bir beklentisi yok gibidir. Ona yaşama amacını veren ise aşık olduğu Meryem’dir. Meryem ona hayat verir bir bakıma. Ancak verdiği bu hayatı da aynen geri alır.
“Masumiyet”te Bekir/Yusuf ile oluşturulan anlatının döngüselliği, burada da İsa'nın intiharı ile gerçekleşir. 50 doları bulamayacağını anlayan İsa, eve gelip intihar etmek ister ama kapının çalması ile bu ediminden vazgeçerek ev sahibini öldürür. Rastlantının oyunlar oynayarak İsa'nın kaderini değiştirmesi hiçbir şeyi değiştirmez sonuç olarak. Filmin sonunda, başta yapamadığını yapar ve tetiğe basar. Film büyük bir çember çizerek başladığı yere döner.
http://www.imdb.com/title/tt0208606/
Açar M., “Üçüncü Sayfa” ,TÜRSAK Sinema Yıllığı 1999/2000
Kıraç R., “Zeki Demirkubuz Sinemasında Kötülügün Kısa Tarihi”, Altyazı, 2002
http://zekidemirkubuz.com/Movie.aspx?MovieID=3
#art#sanat#movie reviews#film incelemeleri#cult#kült#movie critic#film eleştirisi#movie analysis#film analizi#the third page#üçüncü sayfa#zeki demirkubuz#ruhi sarı#başak köklükaya#serdar orçin#cinéfil#sinefil#karabiber#ibrahim karabiber
3 notes
·
View notes
Text
ANTON ÇEHOV'UN BAŞYAPITI "MARTI" SAHNEDE
ANTON ÇEHOV’UN BAŞYAPITI “MARTI” SAHNEDE
Rus yazar Anton Çehov’un dünya klasiği eseri ‘Martı’ yeni yorumuyla seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Yönetmenliğini Serdar Biliş’in üstlendiği oyunun müzikleri Çiğdem Erken imzası taşıyor. Pürtelaş Tiyatro tarafından yeniden yorumlanıp sahneye konulan oyunun oyuncu kadrosunda da başarılı isimler yer alıyor. Boran Kuzum, Ecem Uzun, Fırat Tanış, Gonca Vuslateri, Kayhan Açıkgöz, Serdar Orçin,…
View On WordPress
#Anton Çehov#Biletix#Boran Kuzum#Cem Cücenoğlu#Ecem Uzun#Fırat Tanış#Gonca Vuslateri#Kayhan Açıkgöz#Martı#Pürtelaş Tiyatro#serdar biliş#Serdar Orçin#Şerif Erol#Sevil Akı#Tilbe Saran#tiyatro#Yasin Bardakçı
0 notes