#provası
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe Başrolde
Türkiye'nin lider yerli online video platformu BluTV'nin yayınlandığı günden itibaren izleyicilerde derin bir etki bırakan dizisi 'İlk ve Son' için yeni sezon hazırlıkları başladı.
Bir romantik ilişkinin ‘ilk’ anından ‘son’ anına kadar yaşanabilecek tüm dinamikleri izleyicilerin beğenisine sunan ‘İlk ve Son’ dizisi ikinci sezonuyla yine kalplerde iz bırakmaya hazırlanıyor. Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe Başrolde! ‘İlk ve Son’un ikinci sezonunda Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe başrolleri paylaşarak izleyicilere tüm duyguları yaşatacak bir çifte hayat verecek. Senaryosu Hakan Bonomo’ya ait olan dizinin yönetmen koltuğunda Devrim Yalçın otururken görüntü yönetmenliğini ise Jim Gucciardo üstleniyor. Güçlü kadrosuyla dikkat çeken dizide Muhammet Uzuner, Sevil Akı, Senan Kara, Neslihan Arslan, Zeynep Yüce, Naz Göktan, Seyhan Arman, Azra Aksu da yer alıyor. Sürpriz isimlerin yer aldığı konuk oyuncular arasında ise Serhat Kılıç, Serdar Orçin, Sarp Levendoğlu, Kaan Sevi, İlker Kızmaz, İsmet Ege Tonbul, Hakan Atalay var. Ortaks Yapım imzalı ‘İlk ve Son’ 2024 yılında BluTV’de olacak. Magazine X Haberler Read the full article
0 notes
Text
Gupse Özay, Netflix'te Yeni Dizi 'Platonik' ile Geri Dönüyor
Gupse Özay, Netflix’te Yeni Bir Diziye İmza Atıyor Geçtiğimiz yıl izleyicileriyle buluştuğu Lohusa filminde Burcu karakteriyle büyük beğeni toplayan Gupse Özay, şimdi de heyecan verici bir projeye daha imza atıyor. Özay, yeni Netflix dizisi Platonik‘in senaristliğini üstlenecek. Bu yeni projede, ünlü oyuncular Kerem Bürsin ve Öykü Karayel de başrolde yer alacak. Dizide Öykü Karayel ve Gupse Özay,…
#Öykü Karayel#çekimler#Ali İpin#Ülkü Duru#Ayşima Ateşeduran#Burcu#Dizi#Feri Baycu Güler#Gülten#Gupse Özay#Kerem Bürsin#Lohusa#Mehmet Özgür#Nedret#Netflix#okuma provası#Pınar Çağlar Gençtürk#Platonik#senarist#Uğur Demirpehlivan
2 notes
·
View notes
Text
Sen__
Benim__
Şarkılarımsın__!!🎶💙
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Sevgiyle 🧡
66 notes
·
View notes
Text
• Size de şöyle oluyor mu ?
Biri ya da bir şey hayatından çekip gidince, geçmişte yaşadığın tüm vedaların acısını yeniden hissediyor musunuz? Ben hissediyorum. Bitişler, yine bitişlerin başlangıcı değil mi? Bana göre öyle. Her veda, geçmişin yaralarının kabuklarını tekrar kaldırıp, o izleri tazeleyerek içimdeki acıyı bir kez daha uyandırıyor. O acı her seferinde daha yoğun ve daha derin oluyor. Vedalar sanki gelecekteki ayrılıkların birer provası gibi. Sabah bıraktığım kahve fincanında bile geri döndüğümde onu bulamama korkusu gizleniyor. Kaybetme ihtimali bile ayrılığın kendisi kadar ağır geliyor. Bir anı, bir düşünce, bir koku ya da bir tat... Hepsi büyük küçük vedaları harekete geçirmeye gebe sanki. Bir çiçek kokusu, bir zamanlar aynı sokakta yürüdüğüm birini hatırlatabiliyor. Elime aldığım bir kalem, eski bir dostun gidişini kim bilir kaçıncı kere gözlerimin önüne getirebiliyor. Hatta bazen bir eşyaya dokunmak bile geçmişten gelen tüm vedaların yükünü taşıyor. O nesnelerde saklanan geçmişin dokusunu her seferinde yeni baştan hissetmek, hele bu sefer daha fazlasını hissetmek kaçınılmaz oluyor. Hayatımda iz bırakan insanlar, tıpkı mercan kayalıkları gibi; farklı renklerde, farklı şekillerde. Kimileri parlıyor, kimileri solgun... Ancak hepsi bir bütünün parçası; her biri zihnimde birbirine dolanan kıvrımlar gibi yer ediyor. Hatırladıkça o anılara daha özel anlamlar yükleniyor. Her veda bir hüzün bırakıyor geride, ancak aynı zamanda her hatırlama da küçük bir mutluluk kıvılcımı taşıyor. Bu hislerin arasında sıkışıp kalmak, acı-tatlı bir melankoli yaratıyor. Bir yandan gülümsetiyor, bir yandan içimde bir boşluk bırakıyor. Muhtemelen çoğu insan için bu hisler zamanla silikleşip yokluğa karışır. Hatta bazıları için her hoşçakalın hemen ardından bir yenisine merhaba geliverir. Ama benim için her veda, kapanmayan bir yara misali. Her yeni ayrılık, o yaranın üzerine yeni bir çizik atıyor. Bu izler zamanla silinmek yerine daha da belirgin hale geliyor. Aynı kitabı defalarca okumak gibi; her okuduğumda daha önce fark etmediğim bir paragraf keşfediyorum. Anılar canlandığında, bazen farklı bir açıdan yeniden yaşıyorum onları. Her yeni veda, geçmiştekilerin zincirini koparıp yanıma getiriyor. Her biri, bir diğerinin gölgesinde yaşanıyor. Vedalar hiç sona ermiyor. Her biri, sonsuz bir halka oluşturuyor ve ben bu halkalar arasında kayboluyorum. Geçmişin izleri, şimdiki zamana işlenmiş bir dantel gibi hayatımı sarıyor. Belki de bu yüzden vedalar beni bu kadar bambaşka etkiliyor. Her yeni veda, geçmişte yaşadığım tüm ayrılıkları da beraberinde getirdiğinden... Zincirleme bir reaksiyon gibi, her veda bir öncekini tetikliyor ve ben hepsini yine yine ve yine yaşıyorum. Vedalar sonsuz bir döngü içinde sürüyor. Bu döngüde gitgide kayboluyorum. Vedasız bir şey tarafından bulunma arzusuyla... Hayatın bu döngüsünden bir çıkış arıyorum. Vedaların olmadığı bir yer... Her ne kadar ütopik olsa da...
26 notes
·
View notes
Text
İki kalp arasında en kısa yol
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreya
Günaydın mutlu güzel bir gün diliyorum herkese
26 notes
·
View notes
Text
Provası yok hayatın...
Ne yeniden yaşamak mümkün. Ne de yaşadıklarını silebilmek.
49 notes
·
View notes
Text
Suriyeliler bizim neyimiz olur?
Kör parmağım gözüne menfur bir provokasyon radikal bir biçimde ‘içyüzümüzü’ görmemizi sağladı dersek hiç de abartmış olmayız.
Ne acıdır ki böyle bir netice doğurdu mezkûr iç savaş provası…
Bundan sonrasında yazacaklarıma burun kıvıracak olanlar kadar, bütünüyle karşı çıkanlar da olacaktır. Hatta sosyal medyadaki meşhur tabirle “linç” yemem işten bile değil.
Lakin bu böyledir diye bir kalem erbabı olarak şahitlikten kaçacak değilim.
Bunu, inancıma ve şahsiyetime karşı bir vazife addediyorum.
Yanılgıya düşmüş iyi niyetli insanların kanaatlerinde müspet bir değişime vesile olmak, bu yazının hedefine varması için yeterlidir.
Evet, gelelim “içyüzümüze” dair gördüğümüz yakıcı gerçeklere…
Suriyelilerle ilgili yapılan dezenformasyon ve antipropaganda öyle boyutlara varmış ki, çok makul ve aklı başında diye nitelenebilecek insanlar bile bu propagandanın etkisi altına girmiş durumdalar.
Yakından tanıdığım ve samimiyetinden şüphe etmediğim bir arkadaşın “Artık gitmeliler” demesi üzerine farkına vardım bu gerçeğin.
“Sana ne zararı var Suriyelilerin?” diye soracak oldum.
Önce durdu ve sonra kem kümler eşliğinde “işlenen suçlar”, “yük oluyorlar”, “yerlilerin iş bulması zorlaştı” gibi aslı astarı olmayan birtakım gerekçeler ileri sürdü.
Peki, bu gerekten böyle mi?
Tabii ki hayır!
Şaşırdınız mı bu cevaba?...
Öyleyse istatistiki veriler ve piyasa gerçekleri ışığında anlatayım izninizle…
Suriyeli mültecilerin suç işleme oranları, Türkiye’de ülkenin yerli nüfusuna kıyasla çok daha düşük. Öyle ki bu, Türkiye’nin uluslararası karşılaştırmalardaki oranını bile aşağıya çekiyor.
Yani Suriyelilerin ‘bir suç makinası’ gibi takdim edilmesi insafsızlıktan öte bir şey…
“Suriyeliler hastanede sıra beklemiyorlar, seçimlerde oy kullanıyorlar, vergi vermiyorlar, üniversitelere sınavsız giriyorlar” gibi külliyen yalan olan uydurmalar bir yana başta sağlık giderleri olmak üzere göçmenlere yapılan yardım ve desteklerin önemli bir kısmı Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım Ofisi (ECHO) tarafından sağlandığı için ‘yük oluyorlar’ iddiası da mesnetsiz...
Bu, Türkiye’nin bu insanlara destek ve yardım yapmadığı anlamına elbette ki gelmiyor lakin iddia edildiği gibi bir durum da kesinlikle söz konusu değildir.
İş bulma meselesine gelince.
Hakikat şu ki Suriyeliler, çoğunlukla yerli halkın yapmaya tenezzül etmedikleri işleri çok daha ucuz bir bedelle yapıyorlar.
Bir iş adamının bu yöndeki tanıklığı aynen şöyle:
“Pandemiyle başlayan ve savaşla devam eden kriz sürecinde eğer Suriyeliler olmasaydı tekstil sektörü batardı…”
Bununla birlikte şöyle bir husus daha var;
Türkiye’de gerek zorunlu eğitim nedeniyle ve gerekse de beğenmeme nedeniyle ‘çıraklık’ ve ‘kalfalık’ alanında zannedilenden çok daha fazla bir gerileme yaşandı.
Özellikle de zanaat erbabı yok olma aşamasında.
Suriyeliler bu alana da canlılık kazandırarak önemli bir boşluğu dolduruyorlar.
Bütün bunlara, zengin Suriyelilerin öz kaynaklarını Türkiye’ye aktararak sıkıntılı süreçlerde ‘sıcak para’ girişi sağladıkları gerçeğini de eklediğimizde, şikâyet edilen hususların dedikodudan öte bir anlam taşımadığı ortaya çıkıyor.
Bu husustaki en büyük sorunumuz, ırkçılar ve bunlardan etkilenen insanların gösterdikleri haksız reaksiyondur maalesef.
Mütedeyyin insanların bile aynı anafora düştüğü bu zorlu süreçte;
“En zor günlerinde Suriyeli muhacirlere ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz.” diyen Erdoğan’dan başka, bu mazlum halkı savunan neredeyse hiç kimse kalmadı…
Şaka yapmıyorum, başta Göç İdaresi olmak üzere birçok kurum ve bürokrasinin kahir ekseriyeti, bu faşist terörün etkisinde ve zulme varacak her türlü zorluğu dayatmada tereddüt göstermiyorlar.
Netice itibarıyla, gelişmeler bu hızla devam ederse masum çocukların bile maruz kaldığı travmatik hadiseler bizi sadece insaniyet sınavında değil, maddi anlamda da kaybedeceğimiz bir noktaya taşıyacaktır.
Şu bir gerçek ki gazetemizin genel yayın yönetmeni Merve Şebnem Oruç Hanımefendi’nin de sıklıkla ifade ettiği gibi; “Nasıl başlarsa başlasın, her zaman nasıl bittiğiyle hatırlanırsın!”
Diriliş Postası
Yazar : Nihat NASIR 08.07.2024 08:04
43 notes
·
View notes
Text
Günaydın millet..
youtube
Cemal Süreya
(Cemal Süreya’nın Güz Bitiği Kitabında “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” dizesiyle son bulan 20 şiir)
İKİ KALP
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
EŞDEĞERİYLE YAN
Eşdeğeriyle yanyana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ÇEKİRGE BULUTU
Çekirge bulutu içinde
Koynuma soktuğun ekin;
Çalgılar iki durur sürgün ilinde,
Bir gözü mavidir bir gözü blue.
Gölgede boy atmış top fesleğen,
Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
Marienbad ilkokulu, Nişantaş’ta;
Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.
Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek…
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
SÜLÜNÜN YÜZÜ
Sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
Rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
Yaban ördekleri donmasın diye,
Suya nöbetleşe kanat vururlar.
Ve işte şamandırasıyla Beşiktaş’ınız,
Çapraşık bir y��zyılı geriye atar;
Tanrım siz şu uzun Anadolu’yu
Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
İLKOKULU BİTİRDİĞİ
İlkokulu bitirdiği gün Cumhuriyet şairi,
Saçında kurdelesi Lozan gibi;
Sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
Hemeninden göğe huthutler çizildi.
Gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
Irmak aşağı inen güz parçası,
Çok süslü bir halkın arasından,
Benimsin!
İyi anlarında sesin kalınlaşıyor
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
BİLGİSAYAR OLARAK
Bilgisayar olarak kullanılmış bir gölü
Selçukluya pragmalar taşıyan Gazali
Bir ilk aptallığı düğüm sayarak
Yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış.
Bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz
İntihar etti sayılmış tasavvuf ehli,
Yine bu yüzden doğduğu an
Kaymaya başlamış Osmanlı yıldızı,
Baktım yeri toparlıyor ayak izleri
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
AFYON GARINDAKİ
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
DAHA BEN
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki’li testi,
Nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
Terimler eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?…
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
İÇTİM O
İçtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim,
Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle
Ayışığını paylaşırdı bacakları,
Öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm.
Put’unu cezalandırıyor kır delisi;
Oğlan iki ev ötede, Londra’dan gelmiş;
Yazsınlar felaketlerin hep çift geldiğini,
Garson acıması tutmuş içkievini.
Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
BİR MİNELİ
Bir mineli altın saat,
Bir altın köstek ve madalyon
Bir roza maşallah,
On iki miskal inci.
Madalyonunu ve boncuğunu
İttim içeri,
Gözlerimizin dibi karıştı
Dağyollarının uzak dumanı gibi.
Ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
METİNLERDE BULUŞTUK
Metinlerde buluştuk kopkoyu deyimlerde,
Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları;
O arada iki de defterimiz oldu,
Biri babasına daha çok benziyor.
Bir türlü kotarılamayan uğraş,
Ç harfini daha yeni dönmüşüz;
Gözlerimizde İbni Sina bozukluğu,
Dostumuzsa, Bodrum’da, dönmez geri.
Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
KÜÇÜK ANNE
Küçük anne, kelepir kız,
Bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
Onbinlerce görüntü anlatamasın.
Genceli Nizami’nin dediği gibi
Taşı onunla yıkasalar
Üzerinde akik biter,
Bakışların ki…
İkinci bir parıltı var senin bakışlarında
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
18 ARALIK
18 Aralık 1985’te o salonda
Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi?
Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
Geçsin yıllar geçsin, seneler gibi.
Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis’yi
14 Temmuz 1789 akşamı, Louis,
Şöyle yazmamış mıydı defterine:
“Bugün kayda değer bir şey yok..”
“Kehanet” adlı kısacık bir şiir buldum
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
HİÇBİR SEMTTE
Hiçbir semtte berberin olmadı,
1954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
Leke kuşağı nasıl bilmez seni!
Arabesk nedir diye düşünmüştünüz:
Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;
Eşitlik midir komedya, içtenlik mi,
Erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın?
Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
MUTSUZLUK GÜLÜMSEYEREK
Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
Banliyo treninde rastladığımız
Sınav saatini kaçırmış liseli kız,
Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
Ey otobüssever ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
O İB(ipekböceği) sesli kadını;
Birinin Grönland’ı olmaya hazırlanıyordu.
İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
BİR KIŞ
Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,
Yalnız işitme duyusu kalır ortada.
Asya kentleri yürür dururlar,
Höyükler burnumda hızma.
Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap!
Tabanlarından kayıp duran sütunlar
Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:
Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
PİRİ REİS
Piri Reis geri çekmiştir haritasını
Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar;
Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi,
Kızlar yatakta yan yatmaya başlar.
Ben atımı böyle dört sürüyorum ya,
Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi?
Ya sen? Neden sende tehlike anlarına
Bunca hazırlıksız olma özeni?
Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
BİR ÇİÇEK
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
GECE BİTKİLERİNDEN
Gece bitkilerinden korkuyorum,
Hayır, geceleri bitkilerden!
Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
Bana açtığın her telefon.
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
An ki fıskiyesi sonsuzluğun
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ATI’LAR DELTALARA
Atı’lar deltalara gömülen atı’lar,
Saçı’lar fiyortları öpen saçı’lar,
Kutu’lar, Haliçlerden susmuş kutu’lar,
Takı’lar eski aşkları imler takı’lar.
Bol dökümlü gömleğinin içinde
Sırtını ve karnını dolanan
Ve sonunda sincap olan
O kuş.
Seni o kadar yakından görünce,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
64 notes
·
View notes
Note
Her geceden sonra gün doğmadı mı? Mesela bırak insanlar ne istiyorsa yapsın ne düşünüyorsa düşünsün sen vicdanınla anlaş onunla uyumlu ol yarışın kendinle olsun savaşın kendi yanlışlarınla olsun negatif, kötü enerjili, insanlardan uzaklaş ama kendini yeterince gelişmiş ve güçlü hissettiğinde o insanlar için geri dönüp iyi şeyler yapmayı ihmal etme.. mutluluk huzur ve yaşadığını hissetmek işte böyle bir şey olsa gerek. Çünkü zaten hayat devam ettiği sürece problemler de olacaktır. Gece-gündüz gibi, gecenin karanlığı olmasa, günün aydınlığını bilemezdik.. bu hayatın düzeni böyledir önemli olan şey bunların farkında olmak ve aydınlığın daima karanlığa galip geleceğini unutmadan aydınlığın tarafında yer almaktır. Her geceden sonra gün doğmadı mı? O halde her ölümden sonra yaşam da devam eder ki her gece ve ardından uyandığımız sabahlar bu ölüm ve dirilişin provası olsa gerek.
ne kafa sikmişsin
28 notes
·
View notes
Text
gözlerin gün doğumu, okyanus kıyısı, dağ havası, şehir telaşı... gözlerin yağmurlu bir öğleden sonra hüzünlü bir şarkı. gözlerin öznesi tüm şiirlerin ve ilhamı bir şairin. biraz rakı... gözlerin çocukluğum, pamuk şeker tadı... gözlerin dua, amin. şehvetli bir gece gözlerin, gözlerin bekâret kanı. gözlerin bebek özlemi, kısır gelin, töre kuralı. gözlerin kaçırılmış bir vapur, geç kalınmış bir sinema seansı... gözlerin vedasız bir ayrılık, biraz ağrı... uyuşturucu gözlerin, gözlerim bağımlısı. soğuk bir kış gecesi üşüyen kimsesizlerin nefesiyle ellerini ısıtışı gözlerin, delilerin sayıkladığı bir anısı. gözlerin siyaset, illegal bir eylemin öncü direnişçisi gözlerin, deniz gezmiş posteri, sonra tanzikli su, sonra karakolda cop sesi, biraz gurur. gözlerin izmir'in vatan sevdası, çanakkale'nin kanlı toprağı, sarıkamış'da eksi kırk beş derece. anadolu gözlerin, biraz avrupa merakı. etten duvar, biraz fatih gözlerin, biraz istanbul surları. kınalı mehmet gözlerin, sonra cumhuriyet ilanı. biraz türkçe, biraz istiklal marşı. ay - yıldız gözlerin, kıpkırmızı... gözlerim nefes alış provası, yaşamak hevesi. sonra birdenbire filistin gözlerin, birdenbire işgal, birdenbire kurşun, birdenbire bomba, sonra kucağımda cesedi kardeşimin, sonra yalnızlık kabusu. ölümden gelen davetiye gözlerin. birdenbire çaresizlik, birdenbire korku...
29 notes
·
View notes
Text
anneme söylemeyin ama, babamı çok özledim bu aralar. duyarsa üzülür. bilirsiniz, annelerin üzüntüleri, ayna karşısında yenilgi provası gibi.
28 notes
·
View notes
Text
cuma günü 5-f ye girdik hocaları geziye gitmişti sadece biz vardık başlarında ilk ders yazılı provası diye sınav yaptık fark ettim ki kopya çekilmesine hiç tahammülüm yokmuş zamanında kendim yapsam da fjwhfsnf çok keyifliydi herkes kendi kağıdına baksın demek o sınıftaki favorim yağız göz göze sırıtıyor komik komik yüz ifadeleri yapıyor sınavda sorular soruyorlar şu nasıl bu nasıl diyorum ben söyleyemem bir çocuk çağırdı yanına soru sorucak sandım öğretmenim çok zor dedi dedim yapabildiğin kadarını yap yağızın da morali bozulmuş dedim bak bu sizin için fırsat nelerde eksik olduğunu görüp yazılıya öyle çalışırsın dedim ama çocuklar sınavı çözmemek için uğraşmadıkları şey kalmadı çok komikler yicem ya kızlardan da beril'le melis'in naifliğini yicem ikinci ders de oyunlar oynattık önce bom oynadık sonra adam asmaca oynadık sonra da çokgenlerle ilgili oyun oynattık çok keyif aldılar bence hep siz gelin dediler aralarındaki bazılarına laf yetiştirmek mümkün değil çat çat yapıştırıyorlar yeni nesil çok fena
10 notes
·
View notes
Text
Hayat ön provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. Bu, alkışı olmayan tiyatronun perdesi kapanmadan; gülün, şarkı söyleyin, dans edin, âşık olun… Hayatınızın her anını değerlendirin.
Charlie Chaplin
132 notes
·
View notes
Text
"Provası yok hayatın.Ne yeniden yaşamak mümkün ne de yaşadıklarını silebilmek."
18 notes
·
View notes
Text
Kimbilir böyle midir bir akşam saatinin
Bir piyanoyla sevişmesi, biliriz
Uçar gider bir eski deniz, bir deniz akşamı
Bir hüznün provası yapılır bir yeni ilişkide
Deniz karşısında denizsizlik, susulur
Belki sadece bir düğmenin
Düdüklerin, ışıkların, işaretlerin
Yerinde olmayışından...
Turgut Uyar
12 notes
·
View notes
Text
Bir ay sonra nişanım var ve nişan hazırlıkları checklisti yaptım. İzinli günüm çok az, bakalım kaçını yetiştirebileceğiz.
Salonu ortalama 500 kişilik. Sınırsız su ve çay ikramı var. İçecekler kola ve fanta şeklinde. İki çeşit kuru pasta ve yaş pasta servisi mevcut. Canlı müzik ekibi var üç kişilik. Onunda araç süsleme, gelin saçı ve makyajı, dijital fotoğraf ve full video çekimi yapılıyor. Jimmy Jip ekstra ücrete tabii, biz pakete eklemedik. Bu haliyle tüm özellikler dahil salon için 22.000 TL ödedik. Listede biraz daha açık bir şekilde belirttim.
Gelin için nişan elbisesi ✓ (Kaleiçi Yıldızlar Giyim, 4500 TL)
Gelin için ayakkabı ✓ (0 TL çünkü vardı)
Damat için takım elbise ✓ (Sarar, 6500 TL)
Damat için ayakkabı ✓ (Elle Shoes, 4500 TL)
El buketi ✓ (400 TL)
Yaka buketi ✓ (50 TL)
Organizasyon mekanı ✓ (22.000 TL)
Müzik ✓ (3 kişilik orkestra, mekan karşılıyor, 0 TL)
Fotoğrafçı ✓ (Mekan karşılıyor, 0 TL. Sürekli video çekimi mevcut)
Yaş pasta (kesilecek), kuru pasta ikramları, su ve içecek ikramları ✓ (Mekan karşılıyor, 0 TL)
Araba süslemesi ✓ (Mekan karşılıyor, 0 TL)
Kuaför, yüz ve dekolte makyajı ✓ (Mekan karşılıyor, 0 TL. Ama takma tırnak, takma kirpik vs ekstra ücrete dahil)
Giriş müziği seçimi ✓ (Kenan Doğulu, Aşk ile Yap)
Dans müziği seçimi ✓ (Zerrin Özer, Her Şey Seninle Güzel)
Pasta giriş müziği seçimi ✓ (We Found Love, 2cellos)
İlk dans provası ✓ (Dance with Devrim, iyi ki var)
Ankara oyun havaları provası ✓
Antalya oyun havaları provası ✓
Davetiye tasarımı ✓ (0 TL) (Evet, ben tasarladım. Evet, canva'dan. Ve çok tatlı oldu, olduğu gibi bastırmayı düşünüyoruz)
Davetiye baskı ✓ (300 baskı için 700 TL)
Her iki tür hediyelik için de hatıra baskısı ✓ (8 sayfa, 40 TL)
Çikolatalı hediyelikler için 3 renk badem şekeri, tül, mıknatıs ✓ (Badem şekeri 1000 TL her renkten 100 adet, mıknatıs 100 TL, tül kahveli hediyelerden kalan tül olduğu için ekstra para vermedim)
Kahveli hediyelikler için kahve, boş şişe, jüt ip, cipso çiçek, tül ✓ (Şişeler hastaneden 0 TL. Ip ve tül için 100 TL, cipso çiçek 250 TL, kahveler evde vardı 0 TL)
Takı töreni için toplu iğne ve takı kurdelesi alışverişi ✓ (20 TL)
Damat için takı ✓ (aldık bir şeyler)
Gelin için takı ✓ (ayy sanırım onlar da aldılar bir şeyler)
Yüzükler ✓ (Alyanslarımız, 5500 TL)
Yüzükler için dökülmeyen inci ve kırmızı kurdele ✓ (30 TL)
Yüzük tepsisi ✓ (0 TL, istemede getirdikleri çikolata tepsisini yüzük tepsisi olarak kullanacağız)
Makas ✓ (0 TL, kuş şeklinde minik hobi makasım vardı, ucuna kurdele taktım)
Yüzük yükselticiler ✓ (0 TL, bunları komşum vermişti)
TOPLAMDA: Geline ve damada takılacak takılar hariç listede yazdığım her şey 45.690 TL tutuyor. Tüm nişan masrafımız bu kadar tutuyor.
9 notes
·
View notes