#üçüncü sayfa
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kadim kadınsın, muhtelif hayati tehlikelerde, üçüncü sayfa manşetlerinde ve her yok satan roman önsözünde bir ceset kadar rahatsız Hiroşima’dan beri büyümeyen ölü çocuklar gibi dedim ya kadınsın, belki emir kipiyle anne.
56 notes
·
View notes
Text
Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmak. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu gösterir.
Birinci kapı uykudur. Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acılardan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerek kendini acıdan korur.
İkinci kapı unutmaktır. Bazı yaralar kısa zamanda kapanamayacak, hatta belki de asla iyileşemeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki, onlara alışmak mümkün değildir. “Zaman tüm yaraları iyileştirir” sözü yanlıştır. Zaman çoğu yarayı iyileştirir. Geri kalanlar bu kapının ardında saklıdır.
Üçüncü kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle bir darbe alır ki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acılardan sakınmak için zihnin gerçekliği geride bırakması gerekebilir.
Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez. Ya da en azından bize öyle söylenir."
Rüzgârın Adı, sayfa 145
Patrick Rothfuss
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/101d7dba3b949431f5a6f20623b32665/08124df8109cf7c2-7a/s540x810/38df70f67e138d26b1dc569504ccd2a7e555c32e.jpg)
46 notes
·
View notes
Text
Meursault'la Konuşmalar 44
Uzun bir aradan sonra merhaba dijital günlüğüm. Elimde nefretlik seviyesinde sıkıldığım bir iş var. Deadline'ı 3 Haziran'dı, hala bitmedi. Üstelik yarılamadım bile. Başına otursam bitecek ama başında oturmakla da bitmiyor. Tamam saçma oldu. Bu şu demek, her iki sayfada bir dikkatim dağılıyor kaç sayfa olduğuna bakıyorum dakikaya bakıyorum, aslında okusam hızlı gidiyorum diyorum sonra hop bakıyoruz başka bir sekmeye geçmişim. Böyle bir şey yok. Bu daha önce editörlüğünü yaptığım bir cildin son okuması. Piyasaya kıyasla güzel para getiren bir iş ama gel gör ki aynı metni üçüncü kez gözden geçirmek bıkkınlık veriyor ve neredeyse 700 sayfa. Bumerang gibi bir iş, bitti diyoruz başa dönüyor. A. Y.'nin alacağı olsun, bana "ilgini çekeceğini düşündüğüm bir iş var" girizgahıyla işi kabul ettirdi sonra bi baktım bizim bumerangmış. Arada bir de korkunç derecede hatalı yazılmış bir metnin son okumasını yaptım o da editörlüğe dönüştü ve bitirene kadar fenalık geçirdim. Üst üste geldiler yani. Biriyle de tezi için görüşmüştük, güya 1 Haziran'da elimdeki işi bitireceğim için ona tezini okuyup tashih etmeye o tarihte başlayabileceğimi söylemiştim. Daha elimi bile sürmedim. Haftaya çarşamba seansım var, doktor "tezi ne yaptın, hani karar almıştık" diyecek ve ben ne diyeceğim bilmiyorum. Teze bakmaya beş dk bile vaktim olmadığı için bakasım da geliyor biliyor musunuz?
Bu ara moralmanlarım inanılmaz bozuk, öyle böyle değil. Pazar gününü bütünüyle ağlayarak geçirdim mesela. Bu muhtemelen önceki hafta kendime çok yüklenmiş olmamdan oldu. Özellikle cuma günüm sabahtan akşama doluydu. O günün tek güzel yanı @tahrirdefteri ile buluşmuş olmamız. Bana Sevincini Bulmak kitabını almış Mustafa Kutlu'nun. İnşallah sevincimi bulurum falan derken Pazar günü kendimi ağlarken bulmam da çok ironik. Bir de o günün akşamında ders verdim bir platformda, derse başlar başlamaz bir baş ağrısı geldi yerleşti ve 36 saat perişen etti beni. Yeni yeni geçiyor gibi, hatta geçti de sayılmaz. Perşembe günü de tüm gün çalışıp sonrasında akşam konsere gitmiştim. Çarşambayı hatırlamıyorum. Salı günü gündüz İsam'da bahsettiğim tez görüşmesini yapıp üstüne biraz çalıştıktan sonra akşam Abdülmecit Köşkü'ne seminere gittim. Seminer beklediğim perspektiften olmadığı için bir şey katmadı ama öncesinde rehberle Maziden Atiye Zarafet sergisini gezdik, o güzeldi.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7f4037d905d6602f193dc9ec4220c20d/7399faa87404a674-4c/s540x810/d56d6dc6bc05c6c33dcdbecdd80c93c9671e3f21.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/8e3738af75d526eae8d96d7a5b85af4f/7399faa87404a674-d5/s540x810/4221e15d4779afe02e1a1db54372b3fbd06447bd.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/8ea2d3986e85fee8e195905197d2cbc8/7399faa87404a674-30/s540x810/b61d7c8074ba36e4e7458d894e75b86edf16f392.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2d9ca3365bfcbf479ea0531071d4c4d7/7399faa87404a674-55/s540x810/d36f2cff01f77cef5c597b47dfa03173d11ef0dc.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d842658a84e487b1ba7a5b850643de67/7399faa87404a674-42/s540x810/5ba58a00f072883efcd5070a104300171a206d78.jpg)
Lacivert olanı Afet İnan kadınlara seçme seçilme hakkı ile ilgili Türk Ocağı'nda konuşma yaparken giysin diye M. Kemal tasarlamış. Baya iyiydi, kendime diktirsem mi aynısından diye düşündüm. Diğeri de Yunanistan CB'ının şerefine verilen bir davette yine Afet İnan'ın giydiği elbise. Çok güzeldi.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/fd6cb41a2d8cdf6def33309123fcc728/7399faa87404a674-d4/s540x810/aa71dafc6ac88566c2ff1685e27ba46cb87a2a13.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/f3bb057ab17890c0b354dffd747f021c/7399faa87404a674-23/s540x810/ad900c558b5f90d1ae10a820b00baf8d8e4434ac.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/0d5c14ac7a421fc82aaf6546bcd3ea55/7399faa87404a674-0e/s540x810/4595b57c71cfaf8384c0e6ea91ed3e18361df4f0.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/061c52123bcbdddccf077471000ee35a/7399faa87404a674-13/s540x810/5eee428f2359da0d66cdf473ae5b94d2c2d55f9c.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/baeeabdd0557c97735ba3646361ae654/7399faa87404a674-53/s540x810/cd03f8fe760637e9e83acd178afab96bca777c74.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/9247a38939d5055298dcb0b01e874cd2/7399faa87404a674-8b/s400x600/4781f8f43046da16037cdf3063a6d0bc213b2829.jpg)
Pazartesi akşam yorgun argın eve geldikten sonra hastalanan kuzenimi almaya gittik annemle, yolda kötü oldu eve varmak üzereyken acile gittik, onu bekle al eve gel derken gece yarısı oldu tabii ki. Bir de o hasta olduğu için odamı ona vermem gerekti, bu sefer akşamları uykum gelince perişan oldum çünkü salonda yattım pazar gününe kadar. Öncesinde bir gün kütüphanemi toplayıp kolilemiştim o da çok canımı sıkmıştı ama buraya yazmış mıydım hatırlamıyorum. Kendi evimde göçebe gibi kolilemem gerekti kitaplarımı. İşin kötüsü kolileri koyacak yer de yok evde. Tahammül sınırlarımın burcundayım. Bir an önce evlenmek ve kendi düzenime sahip olmak, kitap alınca "nereye koyacağım" diye düşünmemek, hayatımın her anını benim dışımda gelişen olaylara ve kişilere göre planlamamak istiyorum. Biliyorum son kısımdan evlenince de kaçılmıyor ama en azından kendi evim ve düzenim olur. Onun için de efor sarfedecek durumda değilim bu arada. Hazır bir düzene yerleşmek istiyorum, öyle çeyiz alayım ona bakayım buna bakayım hevesim yok, gücüm de yok.
Geçtiğimiz cumartesi değil ondan önceki cumartesi kendime lale almıştım. Aslında bu renk pembeyi sevmem ama lalede seviyorum. Bu sefer suyuna 1 lira attım, daha uzun dayandılar gibi. Bu süreçte bin tane öğrenci görüşmesi yaptım, o da ayrı tabii.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/3f1a0ba72f60c61b9c404dca1b73f0be/7399faa87404a674-1a/s540x810/4e90c3af02298f7853d4cb4f3d01aac78e7b7ac5.jpg)
Arada mutlaka başka şeyler de olmuştur ama ne hatırlamak istiyorum ne de düşünmek. Aa bir de bu cumartesi halamlarla pikniğe gittik, sofra efsaneydi ama bana bir şey oldu pikniğin yarısında. Halam fark etti, dönüş yolunda bunu anneme söyledim o fark etti sen dalga geçtin benimle "hayırdır nerede nazar oldun" diye dedim annem de hep bana suç buluyorsun zaten dedi. Neyse dedim geçtim.
İyi hissetmiyorum ama deadlinelar benim nasıl hissettiğimi umursamıyor. İşi bitirme hevesim gelsin diye Suadiye Kronotrop'a geldim, dondurmalarında su da olduğu için affogato istediğim gibi olmuyor ama idare eder diye düşünüp aldım, dondurma damla sakızlıymış benim sakızdan midem bulanır. O hisle kalktım Civitas'a geldim, biraz para harcasam ne olur diye düşünüp kendime yemek ısmarladım. Şimdi onun pişmanlığı var içimde ve çalışamıyorum yine. Onun yerine bu yazıyı yazıyorum. EVe gitmek istiyorum. Doktor bu eve gitme isteğimden bahsettiğimde bunun kaçınan tarafım olduğunu, büzüşüp kendimi korumaya alarak yüzleşmekten korktuğumu hatırlatıyor. Biliyorum ama eve gitmek istiyorum. Ben adam olmayacak mıyım?
Ek
Bir önceki günceden sonra aslında ben Seyyid Hüseyin Nasr'ı dinlemeye gitmiştim. Hoca yaşından dolayı bazı kelimeleri yutarak konuşuyor olmasına rağmen kulaklığa gerek duymadan dinledim ve not aldım. Çıkışta da Taksim Camii'ne uğradım, İlhami Atalay'ın öğrencilerinin sergisi vardı, güzel şeyler gördüm. Bir gün önce "bir süre yeni kitap almamalıyım" kararı almış olmama rağmen kitabevinden de bir kitap aldım ama en azından kendimi birde durdurdum. Geçen cuma da İSAM'da İngilizce bir konferans vardı, aksanlı bir konuşmaydı çok zorlanmadım. Arada İngilizcem çok zayıfladı perileri geldiği için iyi geldi bu bana. Bunu da tarihe not düşmüş olalım.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2b229eedea2e588a2bdb329990d9c50d/7399faa87404a674-21/s540x810/18f4066c48fb8139cc3f0640fb7444c65992b328.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/094ec629ee43145613475f4f6a148cc8/7399faa87404a674-46/s540x810/8206fa748313b00baf197f6112c511b4b24cf57a.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/768fcd753ba89d38f15283a9119cbc3b/7399faa87404a674-ce/s540x810/a92beca52a2d0dd07d6a1406aa10ed78c18d9d35.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/db411594f9c2637d38e22efa39c668e7/7399faa87404a674-36/s540x810/c0263b599eb2043a6574be28da1f1702e94cb3e4.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/93cd6a7d3b89457647e2df1fd7b02ea4/7399faa87404a674-bc/s540x810/4392e4aba95bfd127319d39e1467bd86b647b1ce.jpg)
12 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/efcd56efbc15946bd6873b57dbe7b6fd/a8b4f046462d8ebc-7d/s540x810/799813c70a443ae5f576d08d38e042e7068e7c82.jpg)
İLME TEŞFİK (İMAM-GAZÂLÎ)
İLMİN FAZİLETİNE AYETLER
İlmin, İlim Öğretmenin ve İlim Öğrenmenin Fazileti ve Bunlara Dair Aklî ve Naklî Deliller:
"Allah kendisinden başka ilah olmadığına adaletle şehadet etti.
Melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına şehadet ettiler" (3 Ali İmran/18)
Görüldüğü üzere ayette Allah (Subhanehu ve Tealâ), kendisinden başka ilah olmadığı gerçeğine önce kendi zatını daha sonra melekleri, üçüncü olarak da ilim sahiplerini şahid göstermektedir.
Bu ayet, ilmin ve ilim ehlinin yüceliğini gösteren büyük bir delildir.
"...Allah, inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (58 Mücadele/11)
İbni Abbas (radıyallahu anhuma) bu ayetin tefsirinde şöyle der:
"Alimler, cahillerden yedi yüz derece üstündür ve her derece arasında beş yüz yıllık mesafe vardır."
"De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." (39 Zümer/9)
18 SAYFA İMAM-I GAZÂLİ
"Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) kor- kar." (35 Fâtır/28)
"De ki: Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah ve yanında Kitâb'n bilgisi olanlar yeter." (13 Rad/43)
"Nezdinde kitaptan bir ilim bulunan zat
'Sen gözünü kapayıp açıncaya kadar ben sana onu (Belkıs'ın tahtını) getiririm' dedi." (27 Neml/40)
Kitaptan bir ilme mazhar olan zat, ilmin nelere kâdir olduğunu göstermek için Süleyman (Aleyhisselam)'a böyle hitap etmiştir.
"Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size!
İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükâfatı daha hayırlıdır." (28 Kasas/80)
Allah (Subhanehu ve Tealâ) bu ayette âhiretin kıymetinin ancak ilimle bilineceğini beyan etmektedir.
"İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz.
Fakat onları ancak ilim ve iz'an sahipleri idrak ederler."13 (29 Ankebut/43)
"Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar.
Halbuki onu, Rasul'e veya aralarındaki emir sahiplerine götürselerdi, onlardan işin içyüzünü anlayanlar, bunun ne olduğunu bilirlerdi." (4 Nisa/83)
Allah (Subhanehu ve Tealâ) bu ayette olayların yorumunu âlimlerin istihraç ve istinbatına bırakmaktadır. Böylece âlimlerin mertebelerinin yüce olduğunu ve bu mertebenin peygamberler mertebesine eşdeğer olduğunu bildirmektedir.
"Ey Ademoğulları!
Sizler için avret yerlerinizi örtecek elbise ve ziynet eşyası var ettik.
Ancak takva elbisesi daha hayırlıdır." (7 A'raf/27)
Bazı müfessirler ayette geçen avret yerini örten elbise ile ilmin, ziynet ile yakîn mertebesinin, takva elbisesi ile de hayânın kastedildiğini söylemişlerdir.
"Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik." (7 A'raf/52)
"Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız" (7 A'raf/7)
"Hayır! O (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde yer eden apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkâr ederler." (29 Ankebut/49)
"İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti." (55 Rahman/3,4
#İLME #TEŞVİK
#İLMİN #FAZİLETİNE #DAİR #AYETLER
#İMAM-I #GAZÂLÎ
3 notes
·
View notes
Note
şoyle reading slumptan çıkaracak güzel tek serinlik bir kitap onersene
Hemen şöyle açıklayarak söyliyim 😅
Her kimsen:kitap çok akıcı sayfa sayısı olarak çok kalın değil yaklaşık 250 sayfa civarında.Konu olarak deva adlı kızımızın bazı nedenlerden ötürü babası yerine geçip basketbol takımının koçu oluyor tek sorun sadece erkeklerden oluşan bir takım olduğu için erkek gibi giyiniyor.Çok eğlenceli ve güzel bir kurgu yakında ikinciside çıkacak sabırsızlıkla bekliyorum 😻✨
Float:Tam bir yaz kurgusu ☀️alaskadan gelen waverly bu yaz ilk defa halasının yanına floridaya geliyor.Orda yeni kurduğu arkadaslıkları ilk aşkı ile tanışmasını okuyoruz.Çok tatlı bir kitap yaklaşık 340 sayfalık 💗
Çalıntı sözler :bu kitap hakkında postlarımda konuşmuştum.Kitap +18 smut bulunduğu için fakat sadece smut yok aynı zamanda karakterlerin geçmişlerini ve onların arasaında olanlarıda okuyoruz bir enemies to lovers diyebilirim 🫶
Sessiz hasta:kitap çok aksiyonlu türü paikolojik gerilim.çok fazla ters köşe bulunuyor ve ben sonunda şok olmuştum bir oturuşta bitirilebilir çünkü baya akıcı bir kitap 😌
İyi bir kızın cinayet rehberi:çok heyecanlı ve aksiyonlu ters köşe barındıran bir kitap yine çok hızlı bitirilebilen ve reading slumptan çıkarmalık bir kitap
Bu arada sessiz hasta,çalıntı sözler,float tek kitaplık
Her kimsen seri ikinciyi bekliyorum iyi bir kızın cinayet rehberi ise tek sadece bu kitap okunabilir ikinci ve üçüncü kitapta çünkü farklı olaylar bulunuyor 🥹✨
#alıntı#sözler#güzel alıntılar#kitap okumak#my post#kitap alintilari#text post#skyholee#kitaplar#kitap#post
6 notes
·
View notes
Text
“SAYFA GÖRÜNTÜLENEMİYOR” DENEN O YERDEYDİK"
Brecht bir gün Hitler’e ses çıkarmayan sanatçılara seslenir:
"Sizler şu an batmakta olan geminin duvarlarına çiçek resimleri yapıyorsunuz ve bunun adına da sanat diyorsunuz"
Bertold Brecht’in bu uğultulu seslenişi bugün hâlâ devam ediyor, hem de yükselerek. O günden bugüne hiçbir şey değişmedi. Sıcak ve soğuk savaşlar hep oldu. Krizler, ekonomik, toplumsal, sosyal bunalımlar hiç hız kesmedi. İnsanlar, mekânlar ve zaman değişti ama kötülüğün hep zirvede olması ve güçlünün güçsüzü ezmesi karşısında insanların büyük çoğunluğunun suskunluk bulutlarının altına sığınarak yaşamayı seçmesi hiç değişmedi.
İnsan kavramına peş peşe vurulan çekiç darbelerinin çıkardığı otomatik sesler ve etrafa sıçrayan sistem kanı; sermaye sınıfının atığının boşaltılmasıdır. Bu manzara dünyanın birçok ülkesinde (üçüncü dünya ülkeleri başta olmak üzere) devam etmektedir. Vahşi kapitalizmin işleyişi böyledir. Bazı yerlerde sadece kapitalizm bazı yerlerde de vahşi kapitalizm denmesi de yanlıştır. Çünkü kapitalizm doktrin olarak zaten vahşidir. Varlığı o kelimeye dayanmaktadır. Marx’ın seslenişi hâlâ devam etmektedir.
Manzara böyleyken, hiçbir şey olmamış, yaşam dolu evler söndürülmemiş, ışıklar hiç sönmemiş, göz göre göre karanlıklar gelmemiş, katliamlar olmamış, faşizmin saraylarından aşağıdakilere zulmün mızrakları savrulmamış gibi… Çiçek resimleri yaparak buna sanat demek, ne büyük bir aldanış, değil mi?
Yaşamsal olan her şey edebiyat ve sanatı mutlak ilgilendiriyor. Sanat, emeğe bandırılmış fırçaların ve dağlardan getirilmiş sözcüklerin sahne aldığı bir tepki gösterme yöntemidir. Slogan da bir tepki yöntemidir. Bağırmak, toplanmak, yürümek, kötülüğün karşısında olmak, örgütlenmek… Hepsiyle beraber, hepsini de içine alarak; en sonuç getirici tepki yöntemi sanattır. Çünkü sanatta estetizm vardır. İmgeler, hayal gücü ve yola çıkmış düşler vardır, dikkatleri bu yöne çeviren.
Bu sıkıcı, sevimsiz kavramsal sözlerden sonra; kitaplar, yazarlar ve şairler bağlamında küçük değinilerle kısa bir yolculuk iyi gelir sanırım. Bu iki kasaba veya iki şehir arasında bir tren yolculuğu da olabilir veya Akdeniz’de bir yelkenliyle şiirsel bir yolculuk. Etrafımızda hakiki hislerin bizi yalnız bırakmadığı içsel ve varoluşsal bir yolculuk.
Bilinç akışı tekniğinin en iyi ustalarından biri olan James Joyce’un üç kitabını ıstırap dolu bir sabırla okudum belirli zaman aralıklarıyla. Istırap diyorum çünkü okuduğum en karmaşık yazarlardan biridir Joyce. Onu okurken düşünceler ırmağına dalmak ve sık sık eski sayfalara dönüp imgelere yeni baştan şekil vermek gerekiyor. "Ulysses" bunların en zoruydu. Brosh’un “Vergilius’nun Ölümü” kitabından sonra dünyanın en zor ikinci kitabı diyebilirim. Bu kitabı okumaya başlayıp da azimle sonunu getirmeye çalışmak büyük bir çılgınlık. Onlar öpülesi insanlardır. 700 küsur sayfadan oluşan ve Dublin’de geçen 24 saati anlatır. Bambaşka ve tatlı bir kamaşmayla beyni yoran bir roman tekniği ile yazılmış ve çeviri açısından da büyük güçlükler oluşturmuş bir kitap. Gözlerine, belleğine ve sabrına güvenen o öpülesi insanlar, sizler ne güzelsiniz.
Joyce’un "Dublinliler"i Ulysses’e kıyasla daha yalın ve anlaşılır bir dille yazılmış öykü parçacıklarından oluşur. Romanda olay ve aksiyon sevenlerin tercih etmeyeceği ancak gerçek edebiyatseverler ve okurlar için önemli bir kitaptır.
Yine Joyce’un "Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi" ise iki solukta bitirilebilen bir yarı biyografi kitabı. İlk iki kitaba göre çok daha sade ve akıcı. Modernizm akımın temsilcilerinden olan Joyce’un bu kitabının bazı bölümlerinde post-modernizm esintileri de görülmektedir. Mistisizm, Hristiyanlık, kilise ve azılı geleneğin baskıladığı genç bir karakterin “sanatçı kimdir” sorusu karşısında afallayarak kendini bulmaya çalışması kitabın bence en önemli bölümüdür.
Ahmet Cemal tarafından çevirisi kırk yılda bitirilen ve yine bilinç akışı tekniği ile yazılmış olan Hermann Broch’un “Vergilius’nun Ölümü” adlı eseri Roma’nın en büyük şairi olan Vergilius’nun ölmeden önceki son 18 saatini anlatıyor. Orada kendisiyle yüzleşmesi, hayatının amacı ve sanatıyla hesaplaşması ön plana çıkıyor. Şairin, edebiyatçının o acı verici sorgulaması ve hesaplaşması başlar: “Ne işe yaradı eserim?” diye sorar kendine Vergilius. Kitabın çevirmeni Ahmet Cemal kitaba yazdığı önsözde şunu vurgular:
“Roma’da iktidar sahipleri ve halkın bir kesimi tarafından daha kendisi hayatta iken onca yüceltilmiş şiirleriyle, gerçekte acılarla, kargaşayla ve adaletsizliklerle dolu bir dünyada aslında neyi değiştirebilmiş olduğunu sorgular. İç monoloğun akışı boyunca bu sorgulama, şiir sanatından yola çıkarak sanatın geneline yayılır ve ‘Sanat neyi değiştirebilir?’ sorusunda odaklaşır.”
Sanatta ve edebiyatta; insanlık adına sorgulamalar, hesaplaşmalar ve sistem eleştirisi yapan örnekleri çoğaltabiliriz. Ülkemizde de özellikle birinci dünya savaşından sonra bazı akımlar sanata ve edebiyata sokulmuştur. Bütün dünyada faşizmin ve savaşların korkunç sonuçlarının ortaya çıkmasıyla toplumcu gerçekçilik akımı; şiir, roman, resim ve sanatın birçok dalında kendini göstermiştir. Garip, ikinci yeni, Maviciler de 1940 ve 2000 yılları arasında yerini almıştır. Toplumcu gerçekçiliğin temsilcilerinden Nazım Hikmet, iyi bir şair ve aynı zamanda iyi bir devrimciydi. Marksist devrimciliğini çıkardığımızda belki de sadece şiiriyle bu kadar yüksek derecede anılmayacaktı. Ama o hem sanatı hem de devrimci kimliğiyle en güzel şekilde ortaya koymuştur memleketindeki insan manzaralarını. Ona vatan haini dedikleri gün bütün sosyalistler ve devrimciler vatan haini sayılmıştı. Biz bugün vatan haini olmaya devam ediyoruz. Mahpuslarda yatarak bedel ödeyen ve sürgünlere yollanarak en güzel yıllarını feda eden Nazım, onu vatan hainliği ile suçlayanların Amerikan emperyalizminin işbirlikçileri olduğu gerçeğini haykırmıştı ve azılı kapitalizmin piyonlarına karşı “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.” diye en yüksek perdeden seslenmişti. Nazım’ın seslenişi gerçeği parçalarcasına hâlâ devam ediyor.
Zor yılları başka bir yerinden tuttu İkinci Yeniciler. Absürt ve anlaşılmazdılar. Çok anlamlı kelimeler, anlam oyunları, anlamsızlık, kıstırılmışlık, kolu kanadı kırık imgeler, postmodernizm. Ete kemiğe bürünen bir başkaldırı ve genellikle ideolojik altyapıya dayanan bir isyan olmaksızın yazdılar… Bir keresinde şiir tıkanmıştır diyen Turgut Uyar’a yanıtı 2000’li yıllara kadar kimse veremedi. Çünkü ikinci yeniden sonra istisnalar hariç her şair ikinci yeniyi taklit etmiştir. Ama İkinci Yeni de Brecht’e yanıt verememişti. "Sizler şu an batmakta olan geminin duvarlarına absürt resimler yapıyorsunuz ve bunun adına da sanat diyorsunuz." Brecht’in seslenişi bugün hâlâ devam ediyor, hem de üzerine ıssızlık sosu ekilerek.
Nobel ödüllü Orhan Pamuk çok iyi bir yazar ama çok iyi bir fikir-düşünce adamı değil. Neredeyse bütün kitaplarını okudum. Yazma ve öyküleme konusunda her biri birer altın kaynak. Yazı ormanında zor şeylerin üstesinden gelmesini bilen ender yazarlardan. Bu oldukça belirgin ve tartışılmaz. Onu biraz Marcel Proust’a benzetirim. Onun gibi çok iyi bir anlatıcı. Ama kala kala aklımda en çok Masumiyet Müzesi’ndeki Füsun’un donu kalmış. Füsun’un çiğnediği sakız ve sigara izmariti de yabana atılmaz.
Bu ülkenin en iyi yazarı (dünyanın da sayılı birkaç yazarından) Yaşar Kemal’dir. Bütün kitaplarında hem edebi hem de toplumsal açıdan en iyi resitalleri o sunmuştur. Şair olsaydı daha da zirveye çıkacağından eminim. İnce Memed’leri okuyup da etkilenmeyen kimse yoktur sanırım. Bütün akımların ortalama bir karışımı vardır onun kitaplarında. O yazıyı siyasallaştırırken, toplumsal mesajlar verirken; gerçekçilikten uzaklaşmadan, edebiyattan kopmadan yapmıştır bunu. Ta eskiden bugüne zulme başkaldırma yeteneği olmayan Anadolu insanına her ne kadar kızgın olsa da, zulmün ve kötülüğün temsilcileri olan ağalara ve beylere şöyle seslenmiştir: “Ağalar biter de ince memedler bitmez.” Bunu söylerken örgütlülüğü de ekleyerek söylediğini zannediyorum. Çünkü ancak o zaman anlam kazanır bu söz. Yaşar Kemal’in seslenişi hâlâ devam ediyor.
2023 yılındayız. Şiir ve yazı nerede olmalı? Batan gemi metaforu devam ediyor. Çünkü bunca yıkıntı, yoksulluk, sömürü, felaket ve kötülüğün hâlâ sürüyor olması, işçi ve emekçi sınıfının yeterince örgütlü olamaması, birliktelikten gelen gücünü kullanamamasının yaşama bıraktığı umutsuzluk irini; sanat ve sanatçının yüzüne de yerleşmiştir. Edebiyat bir korkaklar yığını haline gelmiştir. Evet, çok iyi anlatıcılar var. Zaten her yer anlatıcı dolu. Ama tepkisel yürüyüşlerde, mitinglerde, alanlarda ne bir şair ne bir yazar görürsünüz, birkaç sinemacı hariç. Çünkü bütün vakitlerini küçük burjuva normuna bürünerek, kısıtlı konformist hareketlerle, sevimli salonlarda hâlâ çiçekli resimler yapmaya devam ediyor sözde sanatçılar. Onların adına “Salonsalcılar” diyorum.
Eğer gerçek bir şair, yazar veya sanatçı olarak anılmak isteniyorsa; “sanat sanat için mi yoksa toplum için mi” çıkmazına düşmeden, her ikisini de önemseyerek, edebilikten kopmadan ama bizi öldüren şeyin ne olduğunu asla unutmadan bir yumruk gibi taşımalıyız yürek ve zihin işçiliğinin akşamında oluşan sözcükleri ve onların cesur renklerini. Sanatçı ve edebiyatçı, sistemin ürettiği iktidarların değil, direnenlerin yanında olmalıdır. Yoksa ekrana düşen tek sanat eseri “sayfa görüntülenemiyor” olacaktır. O sayfa toplumların körlük sözleşmesidir.
“Salonsalcılar” adlı eski, sevimsiz, biraz postmodern, toplumcu, absürt, gerçekçi, garipçi, hiçinci, olmayan üçüncü yenici ve mavici bir şiirle sizi baş başa bırakıyorum ve sır (t) çantamı alıp kısa bir süreliğine uzaklaşıyorum dünyadan, yeni sözcükler toplamak için.
“SALONSALCILAR”
geç kaldınız, yalnızlık az önce başladı salonda adım atacak yer yok his yoğunluğundan
toplum bükücüleri, cehennem uzmanları yer göstericiler, oturma ustaları, koltukçular hiçlik bilimcileri, yedek peygamberler, anayasa yapıcıları, vicdan tacirleri, çıkma İslamcılar, çakma devrimciler, sömürene sonsuz sadakatle bağlı oldukça kullanışlı kusursuz bayrak sevicileri, umutsuzluğun itaatkâr tasarımcıları, şeklen ahlakçı ruhen ayakçılar, şiir baronları, lirik koro, harf tamircileri ve üst düzey orijinal cümle kurucuları her biri, her biri elinde başkaları için hazırladığı mağlubiyet defteriyle cebelavi sokağının bütün çocukları orada
sizi gidi mutlular!
yedek şefkat ve acı çekme korkusu kokuyor içerisi öpüşmek için şımarttığım dudaklarımı sakladım iç kanama geçiren bir kıyı karşıladı gölgemi herkesin ağzı nasıl da hazır keskin nişancı sözcüklere gülüş mesafesi sıfır, göz gözü görmüyor salonda sis yoğunluğundan
sizi gidi aşksızlar!
merhamet kısa boylu bir kelime üstelik saat sekizi acımasızca geçiyor hem siz ertelenmiş bir ıstırap görünce başka yöne çevirmeyin kafalarınızı hem şimdi siz niye geldiniz ki bu saatte sürekli unutup dururken bizi neyin öldürdüğünü
kısa bir sessizlikten sonra herkes yüzüne taktığı mezarlıkla “ama ve çünkü” lerle dolu çekmesine geri döndü bense mahkûm olma arzumu büyüterek içimde tebessüm ederek ayrıldım göğsümde yanıp sönen katarsis yoğunluğundan
13 notes
·
View notes
Text
🎧 Digital Daggers - In Flames
.
Fantastik romanların içinden çıkamadığım bu dönemde, yeni bir seriye başladım. Hikayeler üzerinden de kitabı sizlerle paylaşmıştım. Maas'in kurduğu başka bir evrene adım atmaktan çok mutluyum.
.
Hilal Şehir bir fantastik kitap serisi, üçüncü kitabı bu yıl yayınlandı. İlk kitabı olan Toprak ve Kan Hanesi, yaklaşık 850 sayfa. Evet ne söylediğimin farkındayım. Kitabı iki haftada bitirdim, konusuna geçmeden önce gerçekten kitaba dair en büyük sorunun bu olduğunu düşünüyorum. Romanın temelini daha kısa bir şekilde oluşturabilir miydi yazar? Neden olmasın? Geçelim konuya.
.
Bryce, eğlenceli ve neredeyse kusursuz olan hayatından en yakın arkadaşının vahşice öldürülmesiyle bir gecede kopar. Aradan geçen vakitte ölü gibi gezinirken, cinayetlerin arkası gelir ve kendini bir soruşturmanın ortasında bulur. Düşmüş bir melek olan Hunt ile birlikte bu cinayetlerin sorumlusunu bulmak zorundadır. Aksi takdirde, ikisi de özgürlüğe adım atamayabilir.
.
Neredeyse "cyperpunk". Tam olarak böyle tanımlardım. Fantastik bir evrende geçiyor olmasına rağmen, içerik bakımından bana verdiği enerji buydu. Şehrin çürümüş ve başı belada durumu, çeşitli türlerdeki varlıkların alkol ve yasaklı maddelerle zevke düşmüş hali, yeraltı pazarları... Kitap, yüksek dozda bir cinsellik içermiyor olsa da bahsettiği konular gereği yetişkin okurlar için. Açıkçası tüm beklentileri karşılayabilecek cinsten. Aşk, arkadaşlık, entrika, polisiye, bolca aksiyon ve yüzleşme sahnesi barındırıyor.
.
Sayfa sayısı sizi yormayacaksa, kesinlikle okumanızı öneririm. Bayıldım, bayıldım ve bayıldım.
.
Reklam değil, tavsiyedir.
.
#kitap #neokudum #kitapyorumu #sarahjmaas #crecentcity #hilalşehir #houseofearthandblood #kitaptavsiyesi #booklover #book #bookphotography #booknerd
instagram
4 notes
·
View notes
Text
İNCİLERDEN SANA EN GÜZEL GÖRÜNENİ SEÇ! İNCİ içindeki saf, kendine has ve yüksek enerjiyi temsil ediyor. Çekim duyduğun inci duyman gereken ruhsal mesajları verecek.
BİRİNCİ İNCİ: KARANLIKTAN AYDINLIĞA ÇIKIYORSUN Evet oldukça zorlayıcı günler geçirdin ama iyi haber; aydınlık günlere çok yaklaştın. Yaşam stilinde ve özellikle diyetinde bir değişiklik yapma zamanın geldi. Daha hafif beslen ve uyku düzenine dikkat et. Parasal sıkıntılar güzel bir haberin gelmesiyle azalıyor ve bununla beraber içinde daha önce hissetmediğin bir huzur ve güvenlik hissi oluşuyor. Yakınındaki bir kişiye içerlemek yerine kendi içinde uzlaşmayı denemelisin. Doğru iletişim her şeyi düzeltecek.
İKİNCİ İNCİ: DEĞERİNİN FARK EDİLMESİ SENİ MUTLU EDİYOR Öyle bir çıkış yakalayacaksın ki içindeki değerin görünür olmasını sağlayacaksın. Bu seni çok mutlu edecek. Emeklerinin karşılığını alma zamanın geldi. Zihninde olumsuz senaryolar yazmaktan vaz geçersen fırsatların ayağına daha hızlı gelmesini sağlarsın. Şüpheci düşünce yapın bazen seni belirsizlikte tutuyor. En sevmediğin şey ise belirsizlik. Sözünün eri insanları hayatına çekeceksin ve hayal kırıklıkları sona erecek. Gönül yorgunluğun sona eriyor.
ÜÇÜNCÜ İNCİ: KENDİN İÇİN DOĞRU OLANI YAPMAYA KARAR VERİYORSUN Hep başkaları için yaşayan ve onların ihtiyaçlarını kendinden önde tutan birisi oldun. Şimdi ise kendini onurlandırma dönemin başlıyor. Kendini olduğun gibi sevmeye ve takdir etmeye başlıyorsun. Aynı zamanda kendi adına doğru kararlar alıp bunları uygulamaya başlıyorsun. Daha düzenli ve disiplinli bir yaşam düzenini seçerek hedeflerine çok daha yakın olacaksın. Sana çıkarları doğrultusunda değil gerçek değerini fark ettiği ve derinden sevdiği için çekilecek insanlar hayatına giriyor. Kendi değerini önemsemen her şeyi değiştiriyor.
DÖRDÜNCÜ İNCİ: KALBİNİN TEMİZLİĞİ İYİLİKLERİN YOLUNU AYDINLATMASINI SAĞLIYOR Saflık kalbinin öz değerini korumandan kaynaklanıyor. Günümüz dünyasında nadir bulunan özelliklere sahipsin. Sadakat, asalet ve incelikle dolu düşünceler. İşte böyle olduğun için yolun hep açık olacak ve tüm dileklerin gerçekleşecek. Özel bir şey yapmana gerek yok. Sadece niyetini kalpten istemen yeterli. Onu hayatına çekeceksin. Hakkında olumsuz düşünenler kendilerini yansıtıyorlar ve kısa dönemde canını sıksalar bile uzun vadede kendilerine zarar veriyorlar. Merak etme; melekler senin yanında ve seni koruyorlar.
BEŞİNCİ İNCİ: HAYATIN SANA HEDİYELER SUNMA DÖNEMİ BAŞLIYOR Hep çok çabayla ve zahmetle bir şeyleri elde etmeye alışmış gibisin ama bu böyle olmak zorunda değil. Çabalamak tabi ki bazen gerekli oluyor ama zorluklardan ders çıkarma dönemin sona eriyor. Artık hayatın sana su gibi güzellikleri akıttığı yeni bir sayfa açılıyor. Yorulmadan ve akış içinde kalarak da her şey yolunda gidebilir. Bunu fark etmek tüm yaşamında önemli bir değişimi başlatıyor. Artık çok daha rahat, çok daha pozitif ve çok daha sakinsin. Hak ettiğin güzelliklere ulaşmak üzeresin.
ALTINCI İNCİ: BOLLUK VE BEREKETİN KAPISI SANA AÇILIYOR Maddi akışında zorluklar ve bazı gereksiz kayıplar yaşadın ama bu dönem nihayet sona eriyor. Şimdi tam aksine maddi ferahlığın oluşacağı bir döneme başlıyorsun. Biriken borçlarını ödeyebileceksin ve sonunda artıya geçeceksin. Bunun nasıl mümkün olacağını hayatın akışına bırak. Sadece kendini tüm olasılıklara açık tut ve gün içinde moralini yüksek tutmaya çalış. Sonuçta enerji düzeyini yüksek tutmak asıl değişimi yaratacak olandır. Fiziksel olarak daha hareketli olmak titreşimini de yükseltecektir.
YEDİNCİ İNCİ: ÇOK DAHA KONFORLU BİR YAŞAMA DOĞRU İLERLİYORSUN Yaşadığın yerde ve zamanını en çok geçirdiğin mekan her neresi ise orada bazı değişimler yapacaksın. Bu değişimler ruhuna çok iyi gelecek ve kendini daha pozitif hissedeceksin. Kendini daha konforlu bir düzende yaşarken bulacaksın. Sana fazlalık gibi gelen psikolojik yüklerinden de arınıyorsun. Bazı insanların negatif enerjisini taşımak zorunda olmadığını fark ediyorsun. Neşelenmek, gülmek ve eğlenmek seni hakkın ve lütfen kendine böyle zamanlar geçirmek için izin ver. Keyifli bir insan olmak sana yakışıyor.
SEKİZİNCİ İNCİ: DUALARIN VE NİYETLERİN KABUL OLDU BİLE! Son dönemlerde niyet ettiğin bazı net hedeflerin için ettiğin duaların kabul olduğunu bilmeni isterim. Zihninde isteklerin için net hedefler koyarsan başarı hep seninle olur. Zihnindeki dağınıklıktan kurtulmalı ve bunun için düzenli meditasyon yapmalısın. Zamanını doğru değerlendirirsen ve ertelemeden yapman gerekenleri motivasyonunu kaybetmeden yaparsan başarı sana hep yakın olur. Konsantrasyonunu üzerinde tuttuğun şeyi kendine çekme yeteneğin çok güçlü. İçsel isteksizliğini yenersen her şeyi başaracak güçtesin. Kendine güvenini hep güçlü tut.
mistikyolyoutube #mistikyol #ruhsalmesaj #incilerdenbiriniseç #mistikyolruhsalmesaj #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #meditasyon #olumlama #çekimyasası #düşüncegücü #didemçiloğlu #cemçiloğlu
#mistikyol#kişisel gelişim#mistikyolyoutube#çekim yasası#meditasyon#olumlama#youtube#farkındalık#kişiselgelişim#olumlamalar#ruhsal gelişim#ruhsal mesaj#mistikyol ruhsal mesaj#didem çiloğlu#cem çiloğlu
6 notes
·
View notes
Photo
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/b90f8842358ed8fd87fd72e95cae0eca/0304a0dbfcacd6c8-96/s400x600/7359e694136c4d83b69a2616ef425ba40c6cbd0a.jpg)
T.O.K.İ.
kentsel dönüşümlere uğrar aşklar da
atılırlar şehirlerden topluca
ıstırap gücü yüksek dozerle
damardan gecekondulara enjekte
sürgün yeri önceden belli
şehrin artığı me’lun bir köşeye
onlarsız şehirde boy gösterir
üstünde siyah geceliğiyle karabasan sürüleri
turuncuya yakın günah rengine boyarlar şehri
kaldırımlara damlayan topuk sesleriyle ritim tutarlar
tamtamlarını çalan sokak çalgıcılarına
onlarsız şehir
kırmızı rujlu palyaçoların caddelerinde
izleyicisi kaçmış güç gösterisidir artık
kentsel dönüşümlere uğrar aşklar da
Tutsak Olunmuş Konutlarda İntiharlar
girişimcilere jüri özel ödülü
“altın üçüncü sayfa haberleri’ni” sunarlar
alkışların arkasına sinmiş korkak tabanca sesiyle
artık aşk yoktur
iş yoktur
bir evi yoktur
kimi sevse yoktur
bir caddesi bile yoktur gecekonduların
Tevfik Hatıpoğlu
2 notes
·
View notes
Text
Bilge Gülüşlü Sayın Yazar'a...
Selamlar Sayın Yazar,
Nasılsın? Umarım iyisindir. Beni sorarsan, hâlâ hastayım ve bir türlü iyileşemedim. Sıcak bir çay bile iyi gelmedi, anlayacağın. Göz kapaklarım inanılmaz derecede ağrıyor. Tüm vücudumu saran ağrılarla mücadele ediyorum. Bu arada uzun zaman oldu, sohbet etmeyeli. Sanırım özledim.
Bugün arkadaşım döndü. Onun hakkında sana bir şeyler anlatmak etik midir, bilmiyorum. Ama onu tanımadığın gerçeğinden yola çıkarak birkaç şey paylaşmak istiyorum. Hayal ettiğim gibi güzel zaman geçiremedik, sanırım değişmiş. Bunu ona söylemeyi denedim fakat kırılmasından korktum. Onu hâlâ seviyorum ama belki de yalnızlığa alışmış olabilirim.
Değiştiğini düşündüğümün sebebini merak etmişsindir belki. İnsan neden sürekli kendinden bahsetmek ister? Neden mükemmel olma ve karşısındakinin onayını alma çabası taşır? Onunla sohbet ederken bu sorular hep aklıma geldi. Yine de ona kızmıyorum, çünkü yaşadıkları normal değil. Yaşadığı ilişki, onda bir travmaya yol açmış olabilir. Bu konuda uzman değilim elbette, ama önceden tanıdığım o kişiyi bulamadım.
Beni asıl üzen başka bir konu ise şu: İnsan neden ikili ilişkilerini üçüncü şahıslara anlatıp onların fikirlerine göre karar verir? Arkadaşı olduğum için sürekli bir cevap ve açıklama yapmak zorunda bırakıyordu beni. Oysa hep şuna inanırım: İki kişi arasındaki sohbetin derinliğini ve samimiyetini üçüncü bir kişi asla anlayamaz. Bazen insanlar "öylesine cevaplar" verebiliyor.
Düşünebiliyor musun, birinin yaşadığı duygusal yakınlığı yok sayıp, o kişiye "öylesine" verilmiş bir cevapla karşılık vermeyi düşünmek ne kadar anlamsız? Ona bunu söylediğimde bana sinirlendi. Ama ben, yaşadığım ikili ilişkiyi asla üçüncü kişilere anlatıp anlamlandırmaya çalışmadım. Benden bunu beklemesi canımı sıktı.
Olgun olduğumu düşündüm. Ya da belki iyi bir arkadaş değilimdir, ne dersin? Fikrini almak isterdim. Her şeye rağmen onu seviyorum tabii ki, yanında olacağım. Ama benden yapmak istemediğim şeyleri istememesini umuyorum.
Bu konuyu kapatıyorum. Gelelim sohbetimize. Başlattığımız kitap okuma yarışında azimli olduğumu bilmeni isterim. Tabii, şu sıralar sana yetişmek için daha ince kitaplar okuduğumu fark etmişsindir. Ama sen söylemiştin, sayfa sayısını önemsemiyoruz diye, öyle değil mi?
Bu arada, yazmaya odaklanmanı öneriyorum. İmzalı kitabını büyük bir heyecanla bekliyorum. Umarım bu sözünü unutmadın. Unuttuysan da şimdi hatırlatmış oldum diyelim.
Bir kararımdan bahsetmek istiyorum. Çalışmalarım iyi gidiyor ama yetersiz olduğunu düşünüyorum. Artık sabahın erken saatlerinde uyanıp erken saatlerde uyumaya ve bir ajanda tutmaya karar verdim. Daha anlamlı bir çalışma planı oluşturacağım. Mesleğimi elde etmeyi çok istiyorum. Daha önceki yazılarımda umutlarımdan bahsetmiştim. Sanırım bu umudu buldum ve bunun için emek vereceğim. Umarım kitap yarışını aksatmam!
Belki yine “bahaneler silsilesi” deyip geçeceksin. Ama düşündüğün gibi olsun Sayın yazar. Sosyal medyada geçirdiğim zamanı da azaltacağım. Hayatımı şansa bırakmayacağım. Umarım kararlarımı gerçekleştirebilirim.
Kedin Bedri aklıma geldi. Son durumundan bahsetmedin. Umarım iyidir. Üzgün olduğunun farkındayım. İyi olacağına inan, olur mu?
Karalama defterini bitirmek üzereyim, yeni yazılar eklemeni heyecanla bekliyorum. Bugün çok fazla kendimden bahsettim, galiba hasta olmanın verdiği duygusallık üzerimde. Bir sonraki yazımda senin bir yazın üzerine konuşalım. Şimdilik dinlenmem gerek. Kendine iyi bak.
Okuyucun iyi geceler diler:)
20.01.25
23:52
0 notes
Text
kaldırım köşelerinde uzamış sakalı, yırtık pantolonuyla bir elinde sigarası diğer elinde şarap şişesiyle uzanmış ayyaşlar tanıdım. kırmızı ışıkta lüks bir arabanın sağ koltuğunda kaşı gözü oynayan günahkar kadınlar gördüm, ışığı yanmayan o sokakta eli tesbihli delikanlı gençler tanıdım, parklarda kan çanağına dönmüş gözleriyle kafasındaki cinayeti çözmeye çalışan çocuklar gördüm, ben her gece susturmaya çalıştım kafamın içindeki sesleri beceremedim, sende beni ucuz bir gazetenin üçüncü sayfa haberlerinde görürsen artık, şaşırma. ben her sigara yakışımda çocukluğumu karşıma alır saçlarıyla oynarım, ben her rüya görüşümde anamın ellerini tutar güzel günlere koşarım sonra bir ecel çığlığı atar kan ter içinde uyanırım. sahi ya yıllardır toparlanamadım.. gerçekten ben bu kadar zavallı mıyım
1 note
·
View note
Text
İçinde yaşadığımız internet çağının mucize ve kerametlerine, fütürist Arthur C. Clarke’ın demiş olduğu gibi "sihirden farksız" yeni buluşlarına ve gelişmiş teknolojilerine odaklanıyoruz. Ama teknolojinin başını çektiği bu gelişimin bir de karanlık tarafı var. Son on yıl içinde teknolojinin bu karanlık yönünün Silikon Vadisi ve San Francisco'yu nasıl ele geçirdiğine bizzat tanık oldum. Bir zamanların gelişmiş ve refah içindeki orta sınıfını barındıran bölge, artık bir üçüncü dünya muz cumhuriyetine dönüşmüş durumda. Bir tarafta korkunç bir servete sahip iktidar sınıfı, diğer yanda ise giderek büyüyen dev bir alt sınıf var. Arada pek kimse kalmadı. Eskiden sanatçılar, hippiler ve canlı bir gey topluluğuna sahip olan San Francisco şimdi elektrikli scooter’larla dolaşan, sürekli artan evsizlerden şikâyet eden teknoloji kurtları tarafından ele geçirilmiş halde. Üstelik de o insanları sokağa düşüren konut krizine kendilerinin sebep olduğunun farkında bile değiller. Konuştuğum 60’lı yaşlarındaki bir teknoloji kurdu taşınmasının sebebi olarak, "San Francisco tanınmaz hale geldi," diyor. "Neden, nesini sevmiyorsun?" diye sorduğumdaysa, "Açgözlülüğünü," diye yanıtlıyor.
İşte San Francisco'yu mahveden bu paralı asker kılığındaki dünyadan bihaber tech-bro'lar giderek teknoloji sektörünü aşan ve toplumsal kültürü de etkilemeye başlayan bir güce sahip oluyorlar. Bu güce, işyerlerinin nasıl yeniden şekillendirileceği ve işletileceği konusunda karar vermek de dahil. Geleceğimizi yaratacaklar bu insanlar olmamalı.
— Kurumsal Kobaylar: İş Hayatında Mutsuzluk Uygulamaları, Dan Lyons, çev., Alain Matalon (İstanbul, Mundi Kitap, 1.Baskı / Ağustos 2019), sayfa: 44.
0 notes
Text
Atarlı Giderli Atasözleri 3
Evettt Sevgili sayfa dostlarım atarlı giderli atasözlerinin üçüncüsü ile karşınızdayız bu gün; Unutulmaya yüz tutmuş, herkesin bilmediği, biraz mustehcen belki ama çokça net ve etkileyici, hayat dersi verici, komik ve hoş atasözlerinden derlediğim bir podcastmızı, Takip etmekten ve dilenmekten zevk alacağınız, kendinize hayat dersleri çıkaracağınız paylaşımlar silsilesinin Üçüncü atarlı giderli…
youtube
View On WordPress
#atasözü#atasözleri#özlüsözler#deyim#deyimler#etkileyici#Eğlence#eğlenceli#eğlencelivideolar#fun#funny#funnycats#funnyclips#funnycomedy#funnyshorts#funnyvideo#funnyvideos#joke#jokershorts#jokes#jokesvideo#komik#komik atasözü#komik deyim#komik işler#komik sözler#komik şeyler#komikmizah#komiksözler#komikvideo
0 notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/bcc2c0ed582646c6b63fa5daf40e874f/87d341882ca221af-f2/s540x810/b7f148be5bc8103e247c86471cc18596b91db928.jpg)
DUALAR ZİKİRLER İmamGazâlî
ÂYETLER
"(İtaat ve ibådet ederek) beni anın ki, ben de sizi (mağfiretimle) anayım." (Bakara, 152)
Sâbit el-Bennâni bir keresinde "Rabbimin beni andığı zamanı biliyorum!" dedi.
Onun bu sözü üzerine orada bulunanlar ürktüler ve kendisine "bunu nasıl bildiğini" sordular.
Bunun üzerine "O"nu andığım zaman O da beni anar" cevabını verdi.
"Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin!" (Ahzab, 41)
"Arafat (taki vakfe)den (Müzdelife'ye) akın ettiğiniz zaman, Meşar-i Haram'ın yanında (Müzdelife'de) Allah'ı (dua ve telbiye ile) anın.
Ve sizi doğru yola hidayet ettiği gibi (siz de), aynı şekilde O'nu (tevhid ve tâzimle) öylece anın." (Bakara, 198)
"Hac ibadetlerinizi bitirdiğinizde, vaktiyle (orada) atalarınızı (sevgi ve övgü ile) andığınız gibi, artık bundan böyle daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın.” (Bakara, 200)
"Onlar ayaktayken, otururken ve yatarken (daima) Al- lah'ı anarlar." (Al-i Imran, 191)
SAYFA 16 İMAM-I GAZÂLÎ
"Artık namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde (uzanmış) iken Allah'ı zikredin." (Nisa, 103)
İbn-i Abbas (radıyallahu anhu) bu ayetin tefsirinde "Yani 'Gecegündüz, karada ve denizde, seferde ve hazarda, zenginlikte ve fakirlikte, hastalıkta ve sıhhatte, gizli ve açık Allah'ı anın!' demektir" buyurmuştur.
Allah Teâlâ münafıkları kötülemek üzere şöyle buyurmuştur:
"Münafıklar Allah'ı pek az anarlar." (Nisa,142)
Yine Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, sabah akşam sessizce (hafif bir sesle) an! Sakın gâfillerden olma!" (A'raf, 205)
"Allah'ı anmak (bütün ibadetlerden) daha büyüktür." (Ankebût, 45)
İbn Abbas (radıyallahu anhu) şöyle buyurmuştur: "Bu âyetin iki mânâsı vardır:
1)Allah'ın sizi anması, sizler için, sizin O'nu zikretmenizden daha büyüktür,
2)Allahın zikri, içerisinde zikir bulunmayan diğer ibadetlerin hepsinden daha büyüktür.
Zikrin büyüklüğünü bildiren, bunlar gibi daha nice âyetler vardır.
HADİSLER
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Gafiller arasında Allahı zikreden kimse, tıpkı kuru otlar arasında biten yemyeşil ağaç gibidir."
DUALAR ve ZİKİRLER 17
Gafiller arasında Allah'ı zikreden kimse, hezimete uğramış askerler arasında düşmanla amansızca muharebe eden kimse gibidir.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)' in naklettiği bir hadis-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Kulum beni andıkça ve dudakları beni anmak için kıpırdadıkça ben onunla beraberim."
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bir keresinde "Ademoğlu kendisini Allah'ın azabından kurtaracak ameller içerisinde, O"nun zikrinden daha faydalı bir amel işlemiş değildir" buyurdu.
Ashab-ı kiramın Allah yolunda cihad da mı zikir kadar faydalı değildir?' diye sorması üzerine şöyle cevap verdi:
"Evet, Allah yolunda cihad da zikir kadar faydalı olamaz. Ancak kılıcın paramparça oluncaya ve sonra ikinci ve üçüncü kılıçlarında parçalanıncaya kadar düşmanla savaşman müstesna..."
"Cennet bahçelerinde eğlenmek isteyen kimse Allah'ı çok zikretsin."
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e "Amellerin hangisi daha üstündür?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
"Dilin Allah'ın zikriyle ıslak olduğu halde ölmendir."
"Dilin Allah'ın zikriyle taptaze olduğu halde sabahla ve akşamla!
Böyle yaptığın takdirde günahsız olarak sabahlamış ve akşamlamış olursun."
"Sabah-akşam Allahı zikretmek, Allah yolunda ve
O'nun düşmanlarıyla savaşılırken kılıçların kırılmasından
daha efdal olduğu gibi O'nun rızası için fakirlere bol bol infakta bulunmaktan da daha efdâldir."
SAYFA 18 İMAM-I GAZÂLÎ
Bir hadis-i kudside Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Kulum beni kalbinde andığı zaman, ben de onu nefsimde anarım.
Beni bir cemaatte andığı zaman, ben de kendisini onun beni andığı cemaatten daha hayırlı bir cemaat içerisinde anarım.
Bana bir karış yaklaştığı zaman, ben ona bir arşın yaklaşırım.
O bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşar adımlarla varırım."
"Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onları, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgelendirir. Bunlardan biri de, tek başına kaldığı zamanlarda Allah'ı anan ve O'nun korkusundan gözleri yaşaran kimsedir."
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)
birgün "Ey ashâbım!
Size amellerinizin en hayırlısını, Rabbiniz nezdinde en verimlisini ve derecelerinizi en fazla yükseltecek olanı, Allah yolunda altın ve gümüş harcamanızdan ve düşmanlarınızla karşı karşıya gelip onların boynunu vurmanızdan ve onların da sizin boynunuzu vurmalarından daha hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu.
Sahabîler "Ey Allah'ın Rasûlü!
Bu amel nedir?" diye sorduklarında da şöyle buyurdu:
"Devamlı olarak Allah'ı anmaktır."
Bir hadîs-i kudside Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Beni zikretmekle meşgul olduğu için benden ihtiyacını
istemeye vakit bulamayan kimseye, isteyenlere verdiğimden
daha fazlasını veririm."
#DUALAR #VE #ZİKİRLER
#ÂYETLER
#HADİSLER
#İMAM-I #GAZÂLÎ
3 notes
·
View notes
Text
20 Kasım 2024 Jihostroj Ceske Budejovice Halkbank Maçı
*Ceske Budejovice Spor Salonu'nda saat 20:00'de başlayacak olan CEV Erkekler Şampiyonlar Ligi 4. Tur D Grubu ikinci maçı. Geçen hafta açılış sınavında Saint-Nazaire önünde yıpratıcı bir yenilgi almıştık. Çekya deplasmanında ise telafi şansımız var. Kadromuza, kalitemize ve tecrübemize güvenimiz tam. Net skoru alıp dönelim ve yarışa dahil olalım inşallah. Yürek dolusu başarı dileklerimizi paylaşıyoruz temsilcimize.
*TRT Spor'dan naklen yayınlanacak olan maç.
*İlk seti 25-18 alan Halkbank 1-0 öne geçti. İyi bir oyun vardı temsilcimizde. Özellikle orta bölümden sonra kurduğumuz hakimiyetle rahat bir bitiriş yaptık. Böyle de devam etsin diğer bölümlerde.
*İkinci sette 25-22 sonucunu alan Ceske Budejovice durumu 1-1 yaptı. İlk sayılarda bir üstünlük kurmuştuk ama Çek ekibi 5-3 biz öndeyken 5 sayılık seri yaptı ve rüzgar onlara geçti. Öyle de sürdü. Şimdi buna nazarlık diyelim ve temiz sayfa açalım.
*Üçüncü set de 25-22 bitti yine ama gülen biz olduk bu sefer. Skoru 2-1'e taşıyarak yeniden üstünlüğü aldık. Çek ekibi seti yine kontrolünde ilerletiyordu. 17-16 üstünlükleri varken temsilcimizden 6 sayılık harika seri geldi. Çok da iyi yerde geldi ve bir daha geri düşmeden işi bitirdik. Şimdi 1 set kaldı. Bitirelim artık.
*Dördüncü setin ardından 25-15 skorunu yaptık ve maçı 3-1 kazanarak ilk galibiyetimizi aldık. Halkbank sete 8-0'la girdi. Bu büyük avantajı bitime kadar gram düşürmeden koruduk ve çift haneyle kapatmış olduk. Tebrik ediyoruz tüm ekibi.
#spor arşivi#maç arşivi#cev erkekler şampiyonlar ligi#jihostroj ceske budejovice#halkbank#voleybol#volleyball#spor#sport
0 notes
Text
Bölüm 247: Kimseye anlatılamayacak binlerce duygu
Nangong Jingnu doğruca Chengchao Sarayı'na gitti. Tahtırevandan indi, fakat uzunca bir süre içeri girmeyip saray kapılarının önünde dikildi.
Chengchao Sarayı'nın kapıları açıktı fakat onun önünde görünmez bir duvar daha varmış gibiydi. Nangong Jingnu uzunca bir iç çekti, ardından bakışlarını kaldırarak saray duvarlarının ötesine baktı.
Vakit sonbaharın son demleriydi. Saraylar bölgesindeki en güzel manzaraya sahip Chengchao Sarayı bile bir zamanlar sergilediği canlılığı kaybetmişti.
Nangong Jingnu saray odasının güneydoğu köşesine doğru baktı. Beklendiği üzere, belli belirsiz göze çarpan çatallı ağacın yaprakları da dökülmüştü.
Saraylar bölgesinde, arka çiçek bahçesi haricinde başka yerlere özel olarak ağaç dikmek yasaktı. Bunun birinci sebebi saraylar bölgesinin fengshui'sinin yetenekli ustalar tarafından hesaplanmasıydı. Bölgenin doğal görünümü öyle kafaya estiği gibi değiştirilemezdi. Ve ikinci sebebi, suikastçıların ağaçlıklarda saklanmasını önlemekti.
Koca imparatorluk sarayında bir tek Nangong Jingnu'nun Weiyang Sarayı, şu anki adıyla Chengchao Sarayı böyle bir meyve ağacı barındırıyordu. Nangong Jingnu altı yaşındayken meyve toplayan bir çiftçinin hikayesini okuduğunda bunun kendisinde merak uyandırdığını hatırlıyordu. Sarayına bir meyve ağacı dikmekte ısrarcı olmuştu. İmparator babası onun ısrarlarına daha fazla karşı koyamamış ve birilerine sarayların dışından bir ağacı kökleriyle beraber söküp Weiyang Sarayı'nın avlusuna dikmesini emretmişti. Ve böylelikle bu meyve ağacı saraylar bölgesinin "özel olarak büyüyen tek dalı" olmuştu.
O yılın sonbaharında Nangong Jingnu ilk defa meyve hasadının sevincini tatmıştı. Kendi başına topladığı meyveleri yıkamış, ardından İmparator babasına götürmüştü. Nangong Jingnu, İmparator babasının meyveleri gördüğünde kendisini kucaklayıp havaya kaldırdığını ve sakallı yüzünü onun yanaklarına sürdüğünü hatırlıyordu. İmparator babası içinden gelerek gülmüştü.
Ama bir sonraki yıl belki de yeterince yapı maddesi sağlanamadığından, o ağacın meyveleri kuru ve küçük olmuştu. Üçüncü yıla geldiklerinde Nangong Jingnu meyve toplama hevesini çoktan tamamıyla kaybetmişti. Fakat meyve ağacı ta bugüne dek olduğu yerde bırakılmıştı.
Nangong Jingnu bakışlarını oradan çekti. Görünüşe göre o uzun süreli bir ilgiye sahip olabilecek biri değildi...
Çok küçük yaştan beri kararlarının çoğu bir anlık hevese kapılıp verilmişti. O heves geçtiğinde o şeye daha fazla devam etmezdi. Hiçbir işi başından sonuna dek yapmamış gibi görünüyordu.
Ta ki Qi Yan ile tanışana kadar, o zaman her şey değişmişti.
Onu okumaya aşık etmişti. Ta bugüne dek, Nangong Jingnu ne kadar meşgul olursa olsun uyumadan önce birkaç sayfa okuyordu.
Onu yazmaya aşık etmişti. Her gün vakit ayırıp pratik yapıyordu.
Onu kendisine aşık etmişti... Ve bu, bir kez olsun azalmamıştı.
Fanxing: "Majesteleri?"
Nangong Jingnu düşüncelerinden sıyrıldı ve sakince, "Hepiniz burada bekleyebilirsiniz. Ben kendim girerim," dedi.
Fanxing: "Anlaşıldı."
Nangong Jingnu meclis giysisinin uzun kuyruğunu arkasında sürükleyerek Chengchao Sarayı'na girdi. Yolda hiçbir saray hizmetçisine ya da hadıma rastlamamıştı. Anca ana odaya yaklaştığında kapılarda nöbet tutan iki saray hizmetçisi görebildi. Nangong Jingnu'yu gördüklerinde büyük bir telaşla eğildiler, "Bu hizmetçi Majestelerini selamlıyor."
Nangong Jingnu: "Burada bekleyen niye sadece siz ikinizsiniz? Diğerleri nerede?"
İki saray hizmetçisi çaresizlik içinde bakıştı. İçlerinden biraz daha cesur olan söze girdi, "Majestelerine cevap veriyorum, bizler de daha dün burada göreve başladık. Şu an Chengchao Sarayı'nda duran sadece iki saray hizmetçisi ve iki hadım ağası var. Diğerleri ise... bu hizmetçi de bilmiyor."
Nangong Jingnu anlamıştı, "Yuanjun nerede?"
Saray hizmetçisi: "Majestelerine cevap veriyorum, Dagong çalışma odasında. Bu hizmetçi şimdi hemen gidip Dagong'u çağıracak."
Nangong Jingnu: "Gerek yok, ben kendim giderim. Sen... gidip yemek hazırlanmasını bildir. İmparatorluk mutfağına eski kurallara göre yapmasını söyle, bu gece Chengchao Sarayı'nda yiyeceğim akşam yemeğini."
Saray hizmetçisi: "Anlaşıldı!"
Nangong Jingnu yalnız başına çalışma odasına geldi. Vakit çoktan öğleni geçmişti ve hava soğumaya başlıyordu.
Çalışma odasının önünde, Nangong Jingnu kapıyı çaldı. Ağzını bir miktar araladı, fakat ne diyerek seslenmesi gerektiğini bilmiyordu...
Qi Yan o sırada "Eski politikaların on yanlış uygulaması hakkında makaleler"in son kitabını yazmaktaydı ve tam önemli kısmındaydı. Kapının tıklatılma sesini duyduğunda yine bir saray hizmetçisinin ona yemeği hatırlatmaya geldiğini sandığı için, "Öğle yemeği yemeyeceğim, bir daha çağırmaya gelme," diye karşılık verdi.
Nangong Jingnu acı acı güldü, ardından bir kez daha kapıyı çaldı.
Odanın içinde Qi Yan kaşlarını çattı. Kenardan ipek bir kumaş alıp yazdıklarının üzerini örttü ve fırçasını bıraktı. Ayağa kalkıp giderek kapıyı açtı.
Qi Yan: "Dedim ki..." Azarlayıcı sözler boğazına dizilmişti. Qi Yan kapının önündeki kişinin görüntüsü karşısında afallamıştı.
Nangong Jingnu onca yıllık evlilik hayatlarında ilk defa o an Qi Yan'ın afallamış yüz ifadesine şahitlik etmişti, "...Benim."
Qi Yan bakışlarını aşağı çevirdi, fakat elleri hâlâ kapı pervazlarındaydı. Nangong Jingnu'yu içeri davet etme gibi bir niyeti yok gibiydi.
Zaten Nangong Jingnu'nun da acelesi yoktu. Bu fırsattan yararlanarak Qi Yan'ı düzgünce incelemeye koyuldu. Nihayet gerçeği net bir şekilde görmüştü: Qi Yan sahiden bir kadındı.
Gözlerinin önündeki kişinin bıyığı yoktu ve tıraş olduktan sonra kalan gözenekler de yoktu. Bu açık renk ve düzgün ten, yetişkin erkeklerde olabilecek bir şey değildi...
Nangong Jingnu daha sonra Qi Yan'ın kapıyı kavramış olan eline bir bakış attı. Bu parmaklar oldukça inceydiler ve narin olarak nitelendirmek hiç de abartı olmazdı...
Düz göğsü ve giymekte olduğu erkek kıyafetleri görmezden gelinirse kadınsı özelliklerinin gayet belli olduğu söylenebilirdi. Nangong Jingnu onca yıldır ciddi ciddi hiç bundan şüphe etmediyse, suç kimdeydi?
Elbette Nangong Jingnu Qi Yan'ın parmak uçlarının renginin atmakta olduğunu görebiliyordu. Her ne kadar Qi Yan yüzüne hiçbir ifade yansıtmasa da hemen göze çarpmayan birkaç hareketi, içindeki duygulara ihanet etmişti.
Nangong Jingnu: "Zayıflamışsın."
Qi Yan birdenbire başını kaldırdı. O an, her zaman bir ifadeyi korumakta iyi olan Qi Yan'ın gözleri hayret ve şaşkınlıkla doluydu.
Nangong Jingnu tekrar sessizce iç çekti, "Meclis toplantısından dönüyorum, biraz oturmam için içeri davet etmeyecek misin beni?"
Qi Yan en sonunda ellerini çekti. Dudakları titredi, fakat tek bir kelime dahi edemedi. Sessizce kenara çekildi ve Nangong Jingnu'nun yanından geçmesini seyretti.
Çalışma odasının içindeki eşyalar eskiden olduğuyla aynıydı. Nangong Jingnu iç kısma girmedi, bunun yerine ön kısımdaki sandalyeye oturdu. Qi Yan kapıları kapattıktan sonra Nangong Jingnu'nun önündeki koltuğa oturdu.
Sessizlikle geçen bir sürenin daha ardından ilk söze giren yine Nangong Jingnu oldu, "Bu sabahki meclis toplantısında Ding Yi ile bir tartışma yaşadım."
Qi Yan: "Mm."
Nangong Jingnu: "Geçen seferkiyle aynı meseleydi. Ding Yi işin peşini bırakmayı reddetti, hatta Lu Boyan ile güçlerini birleştirerek konuyu meclise taşımayı denedi. Ama meseleyi geçici olarak bastırmayı başardım. Gongyang Huai'ye birkaç güvenilir astını seçip Jin vilayetinde olayı temizlemesini emrettim..."
Bu noktaya kadar anlatan Nangong Jingnu bir an durakladıktan sonra devam etti, "Ben imparator olsam da, elimden bir şey gelmeyen birçok şey var. Ding Yi'ye karşı bu durumu zorlamak akıllıca olmaz. Şimdilik yapabileceğimiz tek şey en uca itilmekten kaçınmak ve Jin vilayeti tarafının icabına uygun bir şekilde bakılmasını beklemek, sonra her şey yoluna girecektir. Bu zaman zarfında... bazı şeylere dişini sıkman gerekebilir. Ama ne tür bir sorgulamadan geçersen geç suçlamaları katiyen reddetmelisin, gerisini bana bırak."
Nangong Jingnu'nun sesi oldukça sessizdi. Endişeli bir ton barındırıyordu ve içindeki teslimiyet de gayet barizdi. Konuşmasını pazarlık eder gibi bir tonda bitirmişti.
Qi Yan'ın içinde her türden duygu bir araya gelmişti. Nangong Jingnu gerçeğin büyük bir kısmını biliyordu lakin hiç tereddütsüz onun tarafında yer almayı seçmişti. Hâlâ aklını yorarak bu günahkarı korumayı istiyordu.
Qi Yan: "Majesteleri..."
Nangong Jingnu: "Mm?"
Qi Yan: "Öncesinde anlattığım her şey doğru, sen..."
Nangong Jingnu bir an sessiz kaldıktan sonra zayıfça, "Şimdilik bu meseleyi tartışmayalım, olur mu? Bana... biraz daha zaman ver. Henüz bu meseleyi tartışmaya hazır değilim, önce şu önemli durumu atlatalım. Kalanını ise... Başka bir gün konuşacağız," dedi.
Qi Yan'ın bakışları karardı. Bir cevap vermedi.
Nangong Jingnu'nun kalbi sızlıyor ve zonkluyordu. Her ne kadar Qi Yan'ın bir kadın olduğunu öğrenmiş olsa da... onu üzgün ve mahzun bir halde görmeye dayanamıyordu.
Nangong Jingnu açıklamaya çalıştı, "Seni ilgilendiren meseleler... bizim aramızda. O meclis yetkililerinin gösterip işaret etmesine kalmadı. Dinle beni, bu konuda inatçılık etmemelisin. Sadece ağzını kapalı tut ve nasıl sorular yöneltilirse yöneltilsin bir şey anlatma. Diğer her şeyi bana bırak, tamam mı?"
Qi Yan'ın başını salladığını gören Nangong Jingnu üzerinden devasa bir yük kalkmış gibi nefesini verdi. Yüzündeki ifade de epey aydınlanmıştı.
Nangong Jingnu biraz düşündükten sonra ekleme yaptı, "Ding Yi 'sorunu kökten çözmek' için gözünü karartmış. Hem Ding hem de Lu hanesinin geçmişte Jing Krallığı'nda yaşanan olaylarda parmağı olduğu için şimdi gizlice anlaşma yapmışlar. Bu yüzden şu an kesinlikle dehşete kapılmış olduklarını düşünüyorum. Bu meseleyi zorla kapatmış olsam bile meclis yetkililerinin hususi görüşmelerini pek kontrol edemem... Bugünkü durumdan yola çıkarak söyleyebilirim ki eğer yine yaygara çıkarırlarsa olayı kontrol altında tutamam. Ama endişe etmene gerek yok. Daha fazla kontrol altında tutulamaması daha iyi bile olur... Şu anda bir yetkili mevkisinde olmadığın ve İmparatorun Eşi İmparatoriçe'ye denk bir statü olduğu için ne olursa olsun meclis yetkilileri benim yastığımın yanına el uzatamaz. Ding Yi'nin olayı büyütmesine göz de yumabilirim, sonra da seni iç meclis, Yüce Kurul ve İmparatorluk Ailesi Bakanlığının ortak yargılamasına teslim ediyor gibi davranırım. Ceza Bakanlığı senin tarafına el uzatmayı unutabilir. İç meclisteki kişiler akıllıdır ve İmparatorluk Ailesi Bakanlığı Gongyang ailesi tarafından yönetiliyor. Yüce Kurul'a gelince... Ding Yi ve Lu Boyan sonucu aceleye getiremez zaten. Onların araştırma yapmasına izin vereceğim, sonra da ellerindeki kozlar ve kaynaklar tükenince..." (Ç/N: Kendinden resmi bir dille 'ben' diye söz ediyor)
Nangong Jingnu dudaklarını sımsıkı kapattı. Güzel gözlerinde bir ışık parladı, "Olay geçtikten sonra hesaplaşma vaktim gelecek."
Afallayan Qi Yan Nangong Jingnu'ya bakıyordu. Gözlerinin önündeki bu imparatoru geçmişteki küstah genç kızla bağdaştıramıyordu. Nangong Jingnu nihayet kendi imparatorluk yeteneklerinin farkına varmıştı. Artık düşünce süreci tamamen heveslerine dayanan ve hiç gizli planları olmayan o genç kız değildi.
Qi Yan'ı asıl etkileyen ve utanç duyduran ise Nangong Jingnu'nun "onu ilgilendiren meselelerin kendi aralarında" olduğunu söylemiş olmasıydı...
Ne var ki o kısımdan da bir dehşet yükseliyordu. Nangong Jingnu'nun "gerçekler" hakkında bilgisi buz dağının görünen kısmından ibaretti. Her şeyi öğrendiğinde bir kez daha kandırılmış gibi mi hissedecekti? Qi Yan'ın onu alçakça kullandığını mı düşünecekti?
Qi Yan artık böyle yaşamak istemiyordu. Zaten Nangong Jingnu'ya itiraf etmeye karar vermesinin sebeplerinden biri de buydu.
Qi Yan: "Majestelerinin... bu kula soracak hiçbir şeyi yok mu?"
Nangong Jingnu bir an sessiz kaldıktan sonra, "Nasıl olmasın... Bana biraz daha zaman tanıman gerek, çünkü..." diye mırıldandı.
Qi Yan: "Majestelerine bir tavsiyede bulunacağım. Muhtemelen bu kulun icabına bakmak daha iyi olacaktır."
Nangong Jingnu'nun yüz ifadesi soğuk bir hal aldı, "Ne diyorsun sen? İçinde bulunduğumuz duruma bir bak, neden hâlâ inatçılık ediyorsun?"
Qi Yan: "Bu kul yapılan iyilikleri takdir etmeyi bilmiyor değil, sadece... Bu kul Majestelerinin sonradan pişman olmasından endişeleniyor."
Son zamanlarda o birkaç imparatorluk mirasçısının ölümlerinin Qi Yan ile bir ilgisi olabileceği ihtimali Nangong Jingnu'nun da aklına gelmişti. Eğer Ding Yi ve diğerleri bu kadar telaşlı bir şekilde baskı kuruyor olmasalardı bu kadar erkenden gelip Qi Yan'ı görecek cesareti kendinde bulamazdı.
Nangong Jingnu biraz sivri bir şekilde yanıtladı, "Dediğim gibi... Bu senin ve benim aramda. Ödeşmek lazımsa da bunu yapan ben olacağım. Başkalarının dahil olmasına kalmadı."
Qi Yan Nangong Jingnu'ya baktı, "O halde bu kul Majestelerinin bu kulla ödeşmesini bekleyecek."
Nangong Jingnu: "Qi Yan..."
Qi Yan: "Benim adım Agula."
Nangong Jingnu: "Biliyorum... Bu, bu gece akşam yemeği için Chengchao Sarayı'nda kalacağım. Ondan sonra bir müddet seni görmeye gelemeyeceğim. Bana verdiğin sözü unutma, yeter."
Qi Yan: "Pekala."
***
Yazarın notu:
İşte bugünün bölümü. Endişe verici yerler daha sonra gelecek. Nangong Jingnu da demedi mi? O ve Qi Yan'ı ilgilendiren meseleler, başka bir gün konuşulacak.
O günün ne zaman olduğunu ben de bilmiyorum.
0 notes