#sana âşığım
Explore tagged Tumblr posts
kahverengisacli-kiz · 6 months ago
Text
" Gör isterdim, sana bir mucizeye bakar gibi baktığımı."
34 notes · View notes
selin-n · 7 months ago
Text
Türk Kahvesi ☕
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Biliyor musun, ilk mektuplarımda “Bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi âşık olurum,” demiştim, oldum işte... Sana bugün çılgın gibi âşığım. Senden ayrı geçen bu günleri cehennemde imiş gibi geçiriyorum. Evde resimlerine bakarak uyumaya çalışıyor fakat uyuyamıyorum. Sana kavuşmadan sükûnet bulamayacağım.
Sabahattin Ali
Tumblr media
93 notes · View notes
3391kilometre · 16 hours ago
Text
“Gideceğim Poyraz” dedim. “Sana yenildim.” dedi yine. “Gideceğim.” dedim üçüncü kez. Ne beklediğimi bilmiyordum. “Sana yenildim” dedi ve gözleri kapandı. Birkaç nefes verdi, kuruyan dudaklarını ıslattı ve yutkundu. Ardından, "Sana yenildim," dedi bir kez daha. "Ve sana yenilmek aşk demekti," Başını başıma yasladı, gülümsedi; bu duygu ona huzur verdi. "Ben sana âşıktım değil. Nil, ben sana âşığım."
10 notes · View notes
hisboslugu · 6 months ago
Text
git. git ona doğru, umurumda değil. sen güneşsin, o yeryüzü, ben gökyüzü. onun üzerine doğ, çünkü ben konmuşum naz ile yıldızların omuzuna. beni perdelerin arkasına çeken sen, nasıl anlamadın sırlarımı? bedeninden vazgeçtim senin, çünkü dünyada benim isteğimin amacı bir ten değildi. koştuysam sana doğru böyle, aşka âşığım, senin visâline değil. ışıksız gecelerimin karanlığında, senin hayalinden daha güzeldir aşkın hayali. onun yanında oturduğun şu an sen, şarap ve ona kavuşma devleti! gitti geçmiş ve eskidi o efsane. bir senin bedenin ve bir de onun yok olmayan aşkı kaldı.
18 notes · View notes
hepeksikk · 1 year ago
Text
Ölebilen herkes kadar, kimseye ait olamayan biri gibi... Katili, geçmişi bir mahalde, âşığım hâlâ sana...
46 notes · View notes
kalemineiyibak · 1 year ago
Text
Aşkbaz
Adına bile âşık olduğum adam; sevdanın ceplerini karıştırıp bir seni, hep seni bulduğumda aşk bizi tamamlar sanmıştım, şimdi en eksik yanıyım aşkın. Serbest ölçüyle seviyor, aruzun vezninde kalbimi bırakıyorum sana. Onu al! En azından, onu al.
Kalbim, sevgilim; sensiz, cehennemin lirik şiiri ve yıkık dökük hayatın adeta izlemevi. Seni görmek istiyorum, dokunmak istiyorum yüreğine. Seni bana vermediler, seni bana çok gördüler. Şimdi aklımın namlusunun ucundaysan beni öldür kendin yaşa diye. Seni seviyorum.
Adında bile titrediğim yâr; bu gönlü senden alamıyorum, senden başkasını sevemediğim hayatımda ilk ve tek, bütün hücrelerimle seninle dolmak isterdim bu sevdada. Payıma, yalnızın hakir varlığı düştü. Seni yine de çok seviyorum.
Sevdiğim, gelmemek sana yakışmıyor ama kaderin bize yakıştırdığını bozmak çabamdan vazgeçtim. Yine de seni hâlâ ve hep çok seviyorum.
Bu şehrin imdadıma yetişmediği ve seni bana getirmediği günlerde, bir yaşamak var ki sorma! Yavan, her şeyden musdarip, hataya meyil töreni başrolü; sensiz bir hayat... Seni, Tanrı'nın bana yazmadığı yerden istiyorum. Deli'nin akla zarar kayıplarda kendini sende bulduğu bir yer var: kalbinin döşemesinde bir kıvrımlık yerinde... Küçük bir parçasında, parkesine basmaktan imtina eden sessizliğinde dahi olsa yer ayıramaz misin? Seni, kaderin boşa oyaladığı ve hâlâ seni bana vermediği edepsiz günlerin hepsinden de çok seviyorum.
Kalbim, sevdiğim; gözümdeki çapağın dahi sana günaydın dediği yerden ve gecenin tam on ikisinden yine seni istiyor. Aklımı bırakıyorum bir merhabanda, kalbimi unutuyorum; senli gönül davamda. Adına bile âşık olduğum yâr; kaderin insafsız sol yanı, seni sağ yanıma ulaştırdıysa ve Kalbim hep sen diyerek çarptıysa bunda da var bir hayır... Seni, çoktan da çok, her gecenin sabahına sensiz varan güneşinden de çok seviyorum.
Aklım, sevgilim; yine sana bir var. Kalbinde bir merhabalık yer bulsam, tutuşup sende; kendi kanımda boğulacağım. Çünkü seni, hep seni, tek seni; sadece ve gerçekten seni, çok seviyorum...
Adına âşığım, yâr; düğümüm çözülmeden gel de bende bizi ara...
Dilara AKSOY
35 notes · View notes
hyunsua123 · 14 days ago
Text
- Sana yenildim. Ve sana yenilmek aşk demekti. Ben sana âşıktım değil, Nil. Ben sana âşığım.
+Yaşamaya çalış, Koza. Ben sana yenilmedim.
Ama ben de bir tek sana âşık oldum ve aşk sadece bir kez olur.
4 notes · View notes
fokbaligininanilari · 2 months ago
Text
sevgilim, sana söylemek bir sürü şey var ama içimi dökemiyorum çünkü karşımda sen yoksun, tek başımayım :') senden uzaklaşmak zorunda kaldım çünkü sen de ben de iyi değiliz, toparlanınca geri geleceğim her şeyi konuşup halledeceğiz inanıyorum ben. biz düğünümüzü bile planladık, nasıl vazgeçeceğim ben senden? inanmasan da seni çok seviyorum mert, çok seviyorum. hissettiremesem de çok seviyorum, canımın içerisin sen. günlerim, gecelerim sensiz bomboş geçiyor sevgilim, konuşamıyorum kimseyle tek başıma deliriyorum, sığındığım sen vardın artık o da yok :') eskisinden daha yalnız hissediyorum şu an ama biz bunu da hallederiz, üstesinden geliriz. bütün zamanım senin, istediğin kadar zamana bırakırız, ben seni sevmekten vazgeçmeyeceğim hiç. her hâlinle çok seviyorum, çok âşığım. senin tatlı yapmanı bile kıskandım, ben o kadar becerikli değilim hiç. sana layık olduğumu da çok düşünmüyorum çünkü sen çok güzel seviyorsun, ben hep her şeyi mahvedip kırıp döken biriyim. oyun oynuyorum mesela, yaptığım en küçük şeyi sana atardım, şimdi oynamak bile zevk vermiyor. uyanmanı beklemeyi bile özledim, "agagagagaag" diye heyecanlı bir şeyler anlatmanı. senle konuşurken hep evimde hissediyordum, her şeyi unutuyordum. senle konuşmak için uykum çok gelse bile seni dinlemek için direniyordum, "uyuyalım geç oldu, unuttum" demeni bile özledim... senden başkasını hiç düşünmüyorum, aklımda hep sen varsın, hep varsın. izlediğim dizi/filmde, şarkılarda, kitaplarda her şeyde hep sen varsın mert. bir daha eskisi gibi olabilir miyiz bilmiyorum ama eğer halledebilirsek eskisinden de iyi olalım biz, bize bizden başkası hiç uymaz, bu bize yakışmaz. umarım benden gitmezsin, ben senden hiç gitmeyeceğim çünkü. kâbuslarımdasın, sen öyle kötü biri değilsin diye uyumuyorum, seni öyle görüp ağlayarak uyanmak da istemiyorum hiç. çokçok seviyorum, hep demek istiyorum. neyse, öyle işte.
2 notes · View notes
zihindekatliam · 6 months ago
Note
Soru değil, sana âş��ğım.
Kalbimin ritimleriyle oynamayı seviyorsun.
3 notes · View notes
sa-lvatore · 2 years ago
Text
“ Dalgın bir ölüyüm karşında. Mezarımın önünde mendilini düşürsen, kalkıp verirmişim gibi. Öldüğümü unuturum. Öyle bir dalgınım, öyle bir âşığım sana. ”
16 notes · View notes
kahverengisacli-kiz · 7 months ago
Text
Tumblr media
22 notes · View notes
billkill · 1 year ago
Text
11 EKİM 2022
Ali, bütün okulun gözü önünde kardeş olduklarını ilan eden Berk'i ve iptal olan maçı, Cemre sayesinde sindirmeye çalışıyordu. Cemre kendisini, annesinin arabasına çekmişti. Genç kız sürücü koltuğunda oturuyordu, Ali de yanında.
Cemre, hiçbir şey söylemeden, hiçbir yorum yapmadan, "Sana müzik açmamı ister misin?" diye sordu.
"Olur."
Kızın oynattığı, "Uzunlar" şarkısıydı. Bu şarkının Cemre'ye düşündürdükleri, Ali'ye çağrıştırdıklarından bambaşka şeylerdi. Cemre kendi kendine, "Bunu ona ben söylemeliyim, bunu birinden öğrenecekse bu ben olmalıyım, çok geç olmadan ben itiraf etmeliyim... ama böyle bir şey nasıl itiraf edilir ki?" diye tekrar ediyordu. "Biliyor musun," dedi nihayet. "Sana söylemem gereken bir şey var..."
"Ne?" diye sordu Ali.
Cemre'nin gözleri, Ali'ninkilere dalıp gidiyordu. Bu bakışmalar, sonsuzluk gibi geldi Ali'ye. Cemre, derin bir nefes aldı, nihayet boğazını temizledi ve buz gibi konuştu:
"Vefa'yı ben öldürdüm."
"Ne?" diye tekrarladı Ali. "Cemre, bu yine o iğrenç esprilerinden biri mi? Bu seferki komik değildi, hem de tam anlamıyla tiksinçti."
"Doğruyu söylüyorum Ali. Vedat abi masum... Tıpkı Kenan amcanın olduğu gibi... gerçek katil benim. Onu seviyordum..."
"Sevdiğin için öldürdün yani?"
"Evet. Beni anlamadığını biliyorum..."
"Doğru, anlamıyorum." Ali, kapının kulpuna uzandı. Cemre,
"N'oldu, nereye gidiyorsun Ali?" diye sordu. Ali,
"Sevdiğin ikinci insanı da elinden alacağım senin," dedi. Hızla arabadan çıkarak, kendisini caddeden geçmekte olan bir aracın önüne attı. Cemre de, sürücü koltuğundan kalktıktan sonra; saniyeler içinde Ali'nin araç tarafından havaya fırlatılan bedenini gördü. Her şey Vefa'yı öldürdüğü geceki gibi olmuştu, ama yerçekimi tersine işliyordu şimdi. Cemre, var gücüyle çığlık attı:
"ALİİİİİ!"
"Bana âşık olduğunu mu söyleyecektin?" sözleriyle genç kızın ayakları, gerçek dünyaya bastı. Ali, gözlerinin önünde elini sallamaktaydı şimdi. "Huuu, kime diyorum? Cemre, gözün açık rüya mı görmeye başladın yine? Yoksa tahmin ettiğim şey mi..."
Cemre'yi durduran bu olmuştu. O an çalan bir telefon, veya başka bir itiraf engeli değil... Cemre, Ali'ye gerçeği itiraf ederse Ali Cemre'ye kıyamazdı. Kıydığı kendisi olurdu. Yani Cemre'nin zihninde, Ali kendisini bu kadar seviyordu...
Aşk için ölecek kadar. Öldürecek kadar. Kendini bile.
Vefa'nın olmadığı dünyada, Ali Cemre'nin ruh eşiydi.
"Gözü açık rüya değildi bu... gözü açık kâbustu..." diyen Cemre, gerisini sesli söyledi: "Hayır... ilaçları bıraktığım falan yok... O hata bir kereye mahsustu... Sana âşık olduğum da doğru... ama ben sadece... Kolton Stewart'a çok benzediğini söyleyecektim."
Ali nihayet sırıttı. "Aklıma Arap geldi. Ben de onu 'EDHO' dizisinden bir karaktere benzetmiştim... Sana ayıp olmayacaksa, ben mahalleme gideyim Cemre."
"Ayıp olur..." dedi Cemre. "Eğer bu arabayla gitmezsek..."
"Cemre..." dedi Ali de. "Ben de sana çok âşığım."
"Öyleyse bunu birbirimize daha çok söyleyelim," diyen Cemre gülümsedi.
"Biliyor musun..." dedi Ali. "Benim karnım çok acıktı. Seni yemeye götüreyim mi önce?"
"Olur! Ne diyeceğiz?" diye sordu Cemre.
"Köfte-ekmek... köfte-ekmek bana daima adaleti hatırlatmıştır."
Cemre güldü. "Ne alaka köfteyle adalet?"
"Biraz düşün... düşünürsen köfteyle adaletin ne alakası olduğunu anlayacaksın. Ama sana daha kişisel bir cevap vereyim, belki daha tatmin edici olur. Küçüklüğümden beri, hiçbir baltaya sap olamazsam, köfteci olacağımı hayal etmiştim... İtalya'ya gidecek ve köfte satacaktım sokaklarda... ondan sonra, kazandığım paralarla bir dükkân yapacaktım..."
"Neden İtalya?"
"Onlar da boğazına düşkün de ondan... Köfteyi beğenirler, diye düşündüm."
"Saçma. İtalya'da başka yemek iş yapar." Cemre, İtalya'yı görmüş olduğu için kolaylıkla yorum yapabiliyordu...
"Ne mesela?" diye sohbeti devam ettirdi Ali. Cemre'yle alelade konulardan konuşmak hoşuna gidiyordu, Berk meselesini unutuyordu...
"Flatbread."
"Ney?" Bilmediği için utanmasını saklamaya çalıştı.
Cemre tekrar güldü. "Yassı ekmek yani... İtalyanlar pizza yaparken, bir sürü seçenek sunarlar biliyorsun. Bazı insanlar, pizzayı sossuz tercih ediyor orada. Bazıları mozarella peyniri istemez... bir de yassı ekmek var; ne sosu vardır, ne de peyniri... İtalyan şefler, günün sonunda ellerinde sossuz ve de peynirsiz ekmek kaldıysa, onu sokakta yaşayan insanlara veriyorlar..."
"Anladım..." dedi Ali. "Ama bu yassı ekmek işi insanı batırır."
"Neden ki? Şöyle düşün, sen Roma'da dükkânı olan bir pizzacısın, günün sonunda bir evsiz gelip senden basit bir flatbread istiyor... ama sen delikanlı Ali olduğun için, ona karışık bir pizza verip, garibanın yüzünü güldürüyorsun... o da ne, evsiz değil, tam tersine bir dâhiymiş...! Sana teşekkür olarak birkaç binlik euro getiriyor, restoranında pay sahibi oluyor, dükkânını kalkındırıyor..."
"İtalya'daki evsizlerin böyle dâhi olduğunu sanmıyorum..."
"İnsanlara inanmayacaksan, sen bilirsin," diye cevap verdi Cemre de. İtalya'da köfte-ekmek satmak mı daha kârlıydı, yoksa "flatbread" mi, orasını ancak Allah bilirdi. "E ha'di ne duruyorsun, geçsene şoför koltuğuna."
"Arabayı annen kullanmayacak mıydı... benim ehliyetim olmadığını unutuyorsun galiba."
"Ama araba kullanmayı biliyorsun, öyle değil mi?"
"Elbette?"
"Okuldan Tozluyaka'ya kadar sürsen ne çıkar, trafik polisine yakalanmazsın öyle değil mi! Hem bir güne kaç tane uğursuzluk sığacak ki!"
Ali, Cemre tarafından resmen suç işlemeye davet edilmeye ne tepki vereceğini şaşırdı. Cemre, "Sevdiğin insan için suç işlemekten korkuyor musun?" diye ısrar etti.
"Aşk tanımımda bu olduğunu sanmıyorum..."
"Ama Bonnie ile Clyde'ınkinde varmış..." diyen Cemre, sıkıntıyla yerinde kıpırdandı. Ali,
"Cemre, beni sıkıcı mı buluyorsun?" diye sordu.
"Bulsam, bur'da olur muyduk?"
"Ne bileyim... bazen düşünmeden edemiyorum. Sonuçta sen etrafında lüks arabalı modellere alışıksın, bense Ali'yim işte. Tozluyakalı Yangın Ali, o kadar. Ne param var, ne son model otomobilim, ne de... yassı ekmek gibi şeyler biliyorum, annem kırk yıllık fırıncı olduğu halde..."
"Az önce saydıklarının hepsine de sahipsin, unuttun mu Kenan Yağızoğlu'nun oğlu?"
Ali nihayet gülmeyi başarmıştı. "Kenan'ın babam olması hiçbir şeyi değiştirmez... bende her şey aynı... Senle de ben... Peter Parker ve Mary-Jane gibiyiz, bizim doğduğumuz yıllardan da eski filmlerin, Lale Devri'nden kalma âşıkları... N'oldu, susuyorsun... gerçekler acı geldi tabi' di mi?"
"Hayır, ondan değil de... aklımdakini söylersem, yanlış anlamandan korkuyorum..."
"Söyle. Anlamam, merak etme..."
"Babam da babası sayesinde değil, evlilik vasıtasıyla zengin olanlardan... yani senin gibi, sonradan zengin olanlardandı... O 'fakirlik' hiç çıkmadı içinden. Beni bahane ederek ayrıldı evden, ama ben biliyorum ki, hiçbir zaman anneme denk hissetmediği için terk etti bizi."
"Ama ben öyle yapmayacağım," dedi Ali.
"Ne yapmayacaksın?"
"Ben seni terk etmeyeceğim baban gibi..."
"N'olursa olsun mu?"
"N'olursa olsun."
"Zaten babamdan sonra sen de gidersen beni üzmüş olmazsın..." dedi Cemre. "Beni yerle bir etmiş olursun, o kadar..."
*****
Maçın iptal olmasına sevinen, bir tek Arap vardı. Bu konuda Berk'e minnet bile duyuyordu. "Demek o küçük sincap..." dedi Zeyno'ya. "Ali'nin abisiymiş ha?"
"Bu yüzden Ali'yle 'sıkı-fıkılarmış' bu zamana kadar..." dedi Zeyno. "Kan çekiyormuş demek ki..."
"Ne zaman öğrendiklerini bilmiyoruz. O sincap bugün öğrenmiş orası belli de, Ali daha evvel biliyormuş demek ki, ikimizden de saklamış..."
"Böyle bir şeyin anlatılması kolay mı Arap? Annesinin düşeceği durumu düşünmüş olmalı... hiçbirimizin aklından geçer miydi ya, yani bizim Derya Sultan'la Kenan müdür... ne bileyim, hiç kimse çaktırmadı ki bugüne kadar...!"
"Eski Ali olsa, bizden saklamazdı Zeyno, ben bunu bilir, bunu söylerim. Bunu Ali'ye de söyleyeceğim."
"Neymiş bana söyleyeceğin şey?" diyen bir ses ortaya çıktı.
"Özel bir şey Ali," diyen Arap, ayağa kalktı. "Gel seninle biraz erkek erkeğe konuşalım..."
"Zeyno'dan gizli-saklımız mı var?"
"Bence senin Zeyno'yla benden gizlediğin bir şeyler vardır... malum, artık birbirimize güvenmiyoruz ya...!"
"Ben sizi yalnız bırakayım..." diyen Zeyno Arap'ın evine girdi. Arap da, nereye gittiğini bilmeksizin yürümeye başladı.
"Arap nereye gidiyorsun, oğlum, dur bi'!"
"Babamı ziyaret edeceğim. Belki bugün bi' umut görüşe çıkar... belki bi' ümit, kafamdaki soruların cevaplarını bulabilirim..."
"Ben de geleceğim."
"Sen kendi babana git."
"Arap, Kenan Yağızoğlu'nun oğlu olmayı ben seçmişim gibi konuşuyorsun!" diye bağırdı Ali. Zeyno'nun evinin önüne gelmişlerdi. "Çok ayıp ediyorsun bana karşı!"
"Ya, senin Zeyno'yla bana yaptığın şey ayıp değil mi peki?"
"Ne ayıp etmişim? Zeyno'nun Reco'ya yaptığı gibi, Berk'in elinden tutup evinize mi getirseydim? 'Bakın arkadaşlar, bu benim kardeşim,' mi deseydim?"
"Sen de haklısın, Zeyno da haklı, bir tek ben haksızım kardeşim!"
"Ne alaka Zeyno? O ne saklıyor ki?"
"O ne saklıyor öyle mi, onun ne sakladığını öğrenmek ister misin Ali?"
"Evet?"
Arap, bir koşu Zeyno'nun evine girip geri döndü. Kader, neler olduğunu merak ederek camdan izlemeye başladı. Arap, elinde tuttuğu bir tomar kâğıdı, Ali'nin üstüne fırlattı. Ali, bunların karakalem portreler olduğunu gördü. Bazıları renkliydi. "Bunlar... benim resimlerim?"
"Evet!" dedi Arap.
"Eee, n'olmuş yani Arap? Zeyno'nun beni çizmesi normal değil mi, ne var bunda saklayacak?"
"Normal elbette, ama 'sadece' seni çizmesi saklanacak bir şey değil mi sence de?" diye sordu. "Bir bak bakalım, bunların arasında ben var mıyım?" Camı gösterdi. "Anası var mı, Vefa var mı, babası var mı, ne bileyim, Reco var mı...?"
Ali, daha fazla şok haber duymak istemezmiş gibi kulaklarını kapadı. "Hayır ya, hayır..."
"Evet, Ali, evet! Sen işitmek istemeyince, kör taklidi yapınca gerçekler ortadan kaybolmuyor. Biraz bırak babasının şarap çanağına tükürdüğümün Yağızoğlu Koleji'ni de, dön bak mahallene...! Tozluyaka yanıyor oğlum, Tozluyaka yanıyor!"
Ondan sonra, hapishaneye giden yoluna devam etti. Ali'yi, yere saçılan resimleri ne yapacağını düşünmek üzere geride bırakmıştı...
*****
"Aferin oğlum," diyordu Kenan. "Aferin."
Berk, böyle zamanlarda babasının ironi yapıp yapmadığını anlayamazdı. Ama Kenan alkışlıyordu: "Tam benim isteyeceğim gibi davrandın. Bütün okul nihayet öğrendi gerçekleri... Benim Derya'dan bir oğlum olduğunu... Ali'nin de senin kardeşin olduğunu... ama kurunun yanında yaş da yandı tabi'. Ne kanser olduğum, bu şekilde duyulsun isterdim, ne de Derya'nın, annenle aramıza girdiği yanlış anlaşılması, ama artık biz bir aileyiz. Derya, sen, ben, Ali, aile terapisi alacağız gerekirse, bütün sorunlarımızı aşacağız..."
Kenan şimdi saçmalamaya başlamıştı işte. Berk onu hiç muhatap almadan, Ozan'ı aradı. "Oğlum, nerelerdesin ya?" diye sordu. "Ne zaman alacaksın bu hamster'ı? Ulan, madem bana kakalamak istiyordun, öyleyse hayvana neden Melisa ismini verdin? O kadar değersiz miydi Melisa senin için?"
"Öyleymiş," dedi Ozan, "Ben yeni birine âşık oldum bro, o hamster sonsuza kadar sende kalabilir."
"Oha. Kime?"
"Ekim'e..."
Berk, bunu ciddiye almadı; Ozan, her zamanki sulu şakalarından yapıyordu herhalde. Kanat'la önce Melisa için yarışa girmek, sonra da Ekim için öyle mi...? "Dostum," dedi, "Bir mesaj geldi, kusura bakmazsan ben onunla bir ilgileneyim..."
Bu bir konum bilgisiydi. Berk önce, yine Ege'den şüphelendi. Ama Ege'yi çok iyi tanıyordu, o asla kendisini bu kadar erken bir saatte çağırmazdı bir yere...
Berk'e gelen "lokasyon", delikanlıyı yarın saat yedide bekliyordu Saatçi Serdar'a.
*****
Zeyno, portrelerinin karıştırılmış olduğunu hemen fark etti. "Anne, sen mi dağıttın bunları?" diye sordu hemen.
"Bugün Arap geldi, Ali'ye bir şey göstermek için, sonra sizin küçükken oyuncaklarınızı toparlamak işi gibi yine benim üstüme kaldı... sırasını bozmuş olabilirim kızım, kusuruma bakma."
"Ne, ben yanlış duymuyorum di mi, Arap bunları Ali'ye mi gösterdi?!"
"Evet," diyen Kader, halen safa yatıyordu, "Şimdi söyle bakayım, patatesi tavukla mı haşlayayım, kırmızı etle mi...?"
"Hangisiyle haşlayacağını bilmem ama, ben Arap'ı haşlamaya gidiyorum!" diyen Zeyno, yerinden fırladı. Arap'ın Duru'yla bir haftayı bile bulmayan ilişkisi, Hazal'la içine girdikleri garip durum, babasının içeride olmasını filan hiç umursamadan, hemen attı kendini dışarıya. Ama o Arap'a gidemeden, Ali ona gelmişti...
"N'aber Zeyno?" diye sordu.
"İ-İyiyim Ali..." diyen Zeyno, Ali'nin kalın kafalı olduğu, ve hiçbir şey anlamadığı umuduna tutunmaya başladı.
"Bana soracak olursan ben hiç iyi değilim..." dedi Ali. "Bugün bir kardeşim olduğunu bütün okul öğrendi. Kardeşlerimden birinin de, aslında hiç kardeşim olmamış olduğunu ben öğrendim..."
"Ali..." dedi Zeyno da. "Özür dilerim, ben bu şekilde öğrenmeni istemezdim... kafasını kıracağım o Arap'ın!"
"Nasıl öğrendimse öğrendim, özür dileyecek ne var...?" dedi Ali. "Benim sadece merak ettiğim bir şey var..." Zeyno'nun bileklerini, avuçları arasına aldı. "Bunları benim için mi yaptın?"
"Hayır, tabii ki de hayır!" Zeyno kabul edebilirdi, ama aklına Cemre geliyordu. Eğer Cemre hiç olmasaydı itiraf edebilirdi, ama Ali'nin ilişkisi... bunu bozmaya hakkı yoktu.
"Sevindim. Çünkü öyleyse, sana şöyle söyleyeceğim için vicdan azabı çekmeyeceğim... Her zaman Cemre vardı. Daima, Cemre var. Ve hep, Cemre olacak..."
"Yakışıyorsunuz da zaten..." dedi Zeyno.
"Böyle düşünmene çok sevindim. Artık Arap'ın kafasını kırmak istemiyorsun öyle değil mi?"
"Hayır."
"Ha'di, şimdi içeri geç o zaman," dedi Ali. "Yarın senle Arap'a pamuk şekeri ısmarlayacağım... tıpkı eski günlerde olduğu gibi..."
Ama Ali, bu sözünü tutamayacaktı...
Yarın, saat yediden evvel, "Ali Bey, size güzel haberlerim var," diyen bir mesaj gelecekti. "Saat çalıştı..."
*****
12 EKİM 2022
Vefa, o günkü fizik-tedavi seansından sonra, yatalak haliyle yapabildiği en iyi şeyi yapıyordu. Geçmişi hatırlıyordu. Bu kez hatıraları, her zamanki gibi babası veya Hazal ile dolu değildi. Bu kez tam bir sene öncesini hatırlamıştı. 12 Ekim 2021'i... Bu hatıralarda, herkes aynı görünüyordu. Bir tek Çağrı'nın, saçlarına attırdığı grimsi beyaz bir boya gölgesi vardı, o kadar...
Berk, öfkeden barut gibi olmuş bir şekilde başlamıştı o haftanın ikinci gününe. "Ne bu şiddet, bu celal?" diye sordu Leyla.
"Cemre tam bir hafta yok!" diye kelimenin tam anlamıyla hırladı Berk. "Yine rehabilitasyona gitti... Allah'ını seven bana bu hafta bulaşmaz!" Berk, Cemre hakkında fazla bile konuşmuştu. Neden rehabilitasyonda olması gerektiğini asla paylaşmamalıydı, asla...
Vefa, bu anları hatırlayınca, Cemre'nin rehabilitasyonuna haddinden az dikkat ettiğini düşündü şimdi. Eğer bu kızın bir akıl hastası olduğunu hiç unutmasaydı, belki şimdi...
Hatırlamaya devam etti Vefa. O gün, matematik öğretmeninin de sürpriz bir "quiz" yapaca��ı tutmuştu onuncu sınıfları. İngilizceciler sayesinde Türk eğitim sistemine giren "quiz"ler, sayısal hocalarına da ilham olmuştu ve Berk de, saz arkadaşları da, bu "quiz"den kopyayla geçmeyi planlıyorlardı.
İşte Vefa'ya bulaştıkları an bu andı.
"Oğlum açsana şu kâğıdı!" diye fısıldadı Berk ama, Vefa bu "fısıltının" nasıl olup da işitilmediğine hayret etti. Gerginlikle çevresine bakındı, Çağrı'nın da yüzündeki tehditkâr ifadeyi gördü, Ege'nin de gözlerindeki tehdit eden bakışları. Adeta, Hababam Sınıfı tarafından sıkıştırılan Köylü Ahmet'e dönmüştü. Ama kendisinin, Ahmet'ten farklı olarak sırtını yasladığı bir Mahmut hocası yoktu bu okulda, Berklere kopyayı vermeye kalkarsa yakalanacak kadar talihsizdi, üstelik sadece kendisinin suçlanacağını biliyordu. Berk ve oyun arkadaşlarına her zamanki gibi hiçbir şey olmayacaktı.
Vefa, bursunu yakmamak için, daha çok kapandı kâğıdının üzerine.
Şimdiki Vefa olsa, "Aman oğlum, ne abartmışsın, alt tarafı bir 'quiz'miş, veriverseymişsin cevapları..." derdi...
Şimdiki Vefa'nın sağlam bir yeri kalmamıştı ki... artık bütün sınavlar, bütün bir okul hayatı, hatta komple Türk eğitim sistemi, Vefa için önemli olmaktan çıkıyordu...
Duru tarafından, spor salonuna çağırtılmıştı. Hiç kimsenin sözünü ikiletmeyen Vefa, burada Önder hocayı bulacağını düşünerek güvenmişti Duru'ya ama, spor salonundan adımını attığında, sürpriz "quiz"den daha kötü bir sürprizle karşılaştı...
Berk'le Çağrı, kollarını kavuşturmuş bir vaziyette bekliyordu onu. Vefa, hızlı bir çözümle hemen kapıya döndürdü yönünü ama, sırada Ege vardı. İçlerinde en uzun boylu olanı, kapıyı bekliyordu. Vefa'ya geçit vermeyecekti...
"Getir onu buraya," diyen Berk'in sesi, Vefa'nın beklediğinden sakin çıktı. Vefa, Ege tarafından Berklere taraf sürüklenirken, suyuna gitmeye karar vermişti. Fakat Berk, özür dilemesine bile fırsat vermeyecek kadar bilenmişe benziyordu.
"Sen de tut şunun diğer kolundan," dedi Çağrı'ya.
Vefa, korkudan kaskatı kesilmiş, artık istese de özür dileyemezdi. Berk, ilk defa Vefa'yı muhatap alarak, "Sınavdan kaç aldığımı biliyor musun?" diye sordu.
"Bi-Bilmiyorum," diye saçmaladı Vefa, sınav daha bugün yapılmıştı, ne ara okunabilirdi ki!
"Ben tahmin edebiliyorum..." dedi Berk, ve elini bir yumruk yaptı. "Koca bir sıfır!"
Vefa, karnına yediği yumrukla, gözlerinin önünde yıldızların uçuşmasını görebildi. Vefacık daha ilkinin ağrısını kaldıramadan, "Bu da Çağrı'nın aldığı sıfır için!" diye yeni bir ses ulaştı kulaklarına. Bu seferki yumruk, bir süre sonra hissettirmeye başladı verdiği ağrıyı.
Vefa, Berk'in üçüncü yumruğunun yüzüne nişan alındığını seçebiliyordu. "Ne dersin?" diye sordu nefes nefese. "Yüzüne atmalı mıyım sence bunu? Sonra hocalardan biri görürse ne der? Sabaha kadar hesap ver... Ege için de atacağım yumruğu aynı yere kondurayım bari!"
Vefa, yediği bu üçüncü yumrukla yere yığılabilirdi ama, Ege ve Çağrı çok sıkı tutuyordular, düşmesine izin vermediler. Hatta Ege, "Berk, yeter abi..." dedi. "Dersini almıştır bence..."
Ege, babasının Vefa'ya bizzat burs veren kişi olduğunu bilmediği halde, Vefa'ya diğerlerinden daha merhametli gelmişti hep. "Aldın mı lan dersini?" diye sordu Berk.
"Al-Aldım..." dedi Vefa zayıf bir sesle.
"Aldın mı lan!"
"Aldım..."
Berk'in işaretiyle, Ege'yle Çağrı Vefa'nın kollarından çıktılar, Vefa dizlerinin üstüne yıkıldı. Ondan sonra, az önce yaptıkları hiçbir şey yaşanmamış gibi, bu akşam gidecekleri mekânı konuşa konuşa terk ettiler spor salonunu.
Vefa geride, konuştuklarının hepsini duymuştu.
Şimdiki zamanda, Vefa Cemre'nin adını vermiyordu. Efe Şimşek'ten bile daha çok güvendiği fizik-tedavicisine, kendisine saldıranın Cemre olduğunu söylemiyordu, çünkü kendisi bir Monte Kristo Kontu değildi. Ne yazık ki, kendisi bir roman karakterinin aksine, gerçek bir insandı ve bulunduğu uzak mecralardan, intikam planını kurgulayamazdı. Bunun için sağlıklı bir bedene ihtiyacı vardı, şu durumda intikamını almak geride bıraktıklarına düşüyordu.
Vefa biliyordu ki, Ali de, Arap da, Zeyno da Vefa'nın intikamıyla uğraşmaktaydı şimdi.
O gün olduğu gibi.
Vefa, Ali'den hiçbir şey saklayamazdı. Ha'di Arap'la Zeyno neyse de... Ali'den hiçbir şey kaçmazdı. Vefa'nın hatıralarında, üçü de şimdikinden pek de farklı görünmüyordular, özellikle de Arap. Sadece, Zeyno'nun da Ali'nin de saçları dikkat çekici bir biçimde daha uzundu ve Ali'nin kıvırcıkları daha belirgindi. Ali, Vefa'nın karın ağrısı çektiği yalanına inanmadı. Ve Vefa'dan zorla o isimleri alana kadar da, "Vefa, oğlum, kim yaptı bunu sana," diye ısrarla sormaya devam etti.
Ondan sonra o malum soru geldi: "Ner'de bulurum bu Berk'le saz arkadaşlarını?"
"Bir şartla söylerim..." dedi Vefa. "Oraya ben de gideceğim."
"Saçmalama, bu halde olmaz..."
"O zaman söylemem."
Ali'yi, köşeye sıkıştırmıştı. Ali, Vefa'yı da beraberinde getirmek sözünü vererek, Berk'in mekânını öğrenmişti. Hatta, hastaneden henüz çıkan Zeyno bile katılmıştı onlara. Vefa ne kadar, "Ne işe yarayacaksın orada..." diye ısrar ederse etsin...
"Benim adım Kara Bela Zeyno," demişti, "O Çağrı'nın da Ege'nin de aynı anda hakkından gelirim!"
Fakat mekâna ulaştıklarında, Zeyno'nun boşu boşuna gelmediğini gördüler. Zeyno'ya rakip olabilecek Leyla da oradaydı. Az önce yüzmüş olan Berk, nemli saçını karıştırarak, "Ooo, Vefa varoşuna da bak sen..." dedi. "Bu kez abilerini de getirmiş?"
"Bi' tanışalım diye düşündük..." dedi Ali. "Siz Vefa'mızı sahipsiz bellemişsiniz de... Ben Ali. Tozluyakalı Yangın Ali derler... Bu da Sinan... Tozluyakalı Arap Sinan..."
Berk'in baktığı kızıl saçlı çocuk, itici itici sakız çiğniyordu.
"Ben de Zeynep," dedi tanıştırılmayı bekleyemeyen Zeyno. "Tozluyakalı Kara Bela Zeyno derler..."
"Peki..." diyen Berk, ellerini cebine koydu. "Özür diliyorum."
Arap, şöyle bir etrafına bakındı. Bu kapalı spor merkezi de Berk denilen bu kolejli bebenin, aslında onun babasının mekânı veya tanıdığının mekânı olmalıydı, o yüzden Berk tatsızlık çıkmasın istiyor olmalıydı. Fakat Ali, bunu yememişti. Berk'in sözleri altına gizlenmiş, Beyaz Futbol goygoyculuğunu şıp diye çözecek kadar futbol tutkunuydu.
"Biz şöyle yapalım mı birader..." dedi. "Vefa'ya karşılık bu tıfıllarından ver birini bize, biz de onu okşayalım biraz, sonra özür dileriz..."
"Ha siz bela istiyorsunuz yani... yalnız bilesiniz, ben babamı satarım, kardeşlerimi satmam... Ayrıca hatırlatırım, deplâsmandasınız..."
Çağrı, Berk'in ne ara bu denli laf çarpacak kadar futboldan anlamaya başladığını merak etti. O da, Alilerin gitmeye niyetinin olmadığını anlamıştı. Gözüne Arap'ı kıstırdı, Vefa'yı da tartaklamak yine Ege'ye düşüyordu. Gözlerle anlaşıldığı için, Aliler boyunlarını saran kravatlardan kurtulmaya başladılar. Hatta cesaretlenen Vefa da, "Tut şunu," diyerek saatini Zeyno'ya vermeye çalıştı.
"Saçmalama, ne zamandır canım yılışık şıllık yolmak istiyordu..." diye Leyla'nın gözlerinin içine baktı. Berk,
"Öncelik sizin," diye ellerini iki yana açtı. Ali, "Madem ısrar ettin," diye Berk'e saldırdı, Arap Çağrı'ya, Vefa da Ege'ye ama, daha evvel yediği bir posta dayak yüzünden, başı ağrıyordu şimdi ve Ege'nin yine merhametli olmasını diledi. Dileği gerçekleşti, Ege nedense Vefa'ya çok yüklenmedi.
Kavgayı gören spor merkezinin misafirleri, ya korkudan kaçıyor, ya da kavganın ayrılması için işaret vermeye çabalıyordu, ama güvenlik görevlileri Berk'i muhatap almış, "Berk Bey, şu anda bu rezalete son verirseniz, söz veriyoruz olayı babanıza yansıtmayacağız..." diyordu.
Alilerin etkisiz hale gelmesi uzun sürmedi. Gerçekten de el bebek gül bebek büyümüş çocukların, böyle spor merkezlerinde yapılmış pazılarından gelen darbeler sertti. Ali, bir güvenlik görevlisi tarafından merkezin revirine taşındığını gördü yarım yamalak. Sanki aynı taraftalar imiş gibi, Berk'in oturtulduğu sedyenin diğer ucuna oturtulmuştu şimdi de.
Vefa içeri ilk taşınan ve ilk müdahale edilen kişiydi, Berk'le Ali'yi perde arkasından izliyordu. Doktor Berk'le ilgilenirken, hemşire de Ali'yle meşgul olup pansumanını yaptı. Berk doktora, "Yüzümde iz kalmasın..." diye söylendi. "Babam anlarsa, kovdururum seni."
"Peki efendim."
Ali Berk'e kötü kötü bakarken, doktor yediği tehditle, hemşiresini de alıp dışarı çıktı. Görünürde onunla bir şey konuşacaktı, ama aslında utandığı için orayı hemen terk etmek istemişti. Hemen onların ardından, bir su perisi girdi içeriye. Bir hemşire olmak için çok genç ve çok... güzeldi... Vefa, perdenin arkasından Eros'un oklarını Ali'nin kalbine attığını görebiliyordu. Tıpkı baharda suya düşen cemreler gibi, bir ateş gibi ilk görüşte Yangın Ali'nin içine düşen genç kız, hızla Berk'e yaklaştı.
"Cemre senin burada ne işin var... şeyde değil miydin sen?" Berk, göz ucuyla Ali'ye baktı.
"Evet, ama senin için dünyanın öteki ucundan buraya gelirdim... neden rahat durmuyorsun bir türlü?"
"Ha'di çıkalım... burası boğmaya başladı beni..." diye lafı Ali'ye çarptı Berk yine.
"Hayır, ben şeye dönüyorum, sen bur'da kalıyorsun..." dedi Cemre. "Cezalısın."
Cemre çıkmadan önce, Ali'ye de bir geçmiş olsun diledi ve hemen ardından içeri Leyla girerek, Berk'in Cemre üzerine düşünmesine engel oldu. "Ha'di, daha yeni mekâna geçeceğiz."
"Yeni mekân neresiymiş?"
"Hayatta söylemem, bu köpeklerin burnu oranın da kokusunu alır..."
Ali yerinde kıpırdandı ama, Leyla hemen, "Bizim Akşın'ı biliyorsun..." dedi Berk'e.
"Evet."
"Yeni bir eğlence keşfetmiş. Görmen lazım..."
Berk, bu kez de Leyla'ya cevap verecekken bölündü. "Kusura bakma, bunu açmam lazım," diyerek girdiği gibi çıktı içeriden. Kapının önünde, "Ne var Hazal, kaç defadır arıyorsun!" dedi.
"Berk iyi mi...!"
"Kızım, bu kadar belli etmesene!"
"Ya iyi mi söylesene!"
"Domuz gibi, 'deccalin' öz evladına bi' şey olur mu? Hatta öyle iyi ki, bu akşam Akşınların mekâna gelecek..." Leyla ağzından kaçırdığını fark etti ama, çok geç kalmıştı...
"Ben de geliyorum!"
"İyi ha'di gel, bu da Berk kolik oldu başımıza çıktı iyi mi..." diyerek telefonu kapattığında Leyla, karşısında Ege'yi buldu...
"Ne bakıyorsun öyle dik dik?"
"Hiç... iyi olduğundan emin olmak istedim."
"Aman o bastıbacaktan korkan onun gibi olsun... ayrıca sen beni merak etmesene, bilmem farkında mısın ama benim bir sevgilim var... en iyi arkadaşınla çıkıyorum ben, Çağrı'yla..."
"İsterse bir değil, bin tane Çağrı'yla çık," diye yaklaştı Ege. "Her ihanet sevgiyle başlar..."
Vefa Ege'nin yaptığı bu Ezel göndermelerine, Leyla'nın gururunun okşanışına, telefondakinin Hazal oluşuna şahit olmamıştı elbette. O içeride, ortaya çıkmak için Berk'in çıkmasını bekliyordu. Nihayet Ali'yle baş başa kalınca, Zeyno'nun Ali'ye hislerini çoktan unutmuş vaziyette, "Huuu, Ali sana diyorum!" diye elini onun gözleri önünde salladı. "Kız sahipli..."
"Sahipli ne be, cin musallat olmuş gibi... tamam, Allah Berk'e bağışlasın... N'apayım, sevgilisi olan kıza yazacak değiliz. Biz de söndürüveririz içimizde başlayan bu kıvılcımı, ateş olmaya yüz tutmadan... asıl sen kendine yan. Ben en azından vazgeçmesini biliyorum. Ama sen, sevgilisi olmadığı halde Hazal'a açılamadın bi' türlü..."
Vefa, boynunu büktü.
Şimdiyse, bu kadar özlediği Ali'nin, Arap'ın, Zeyno'nun intikamını aldığını biliyordu... Ali, o kavgadaki gibi halen düşmanı olmalıydı Berk'in. Arap, Çağrı'ya da Ege'ye de attıkları o yumrukların katbekatını tattırmış olmalıydı şimdiye... Ve Zeyno, kendisi de anlamıştı; anlatmıştı da Vefa'yı arkasından Hazal'a bol bol... ve aktarmıştı O'nu ne kadar çok sevdiğini...
Hazal, Vefa'yı görmeden âşık olmalıydı şimdi. Herkes, Vefa için üzülüyor olmalıydı, halen onun yasını tutuyor olmalıydı, o saati çalıştırmalıydılar.
Vefa'nın katilini bulmalıydılar.
Vefa yaşıyorsa bile, canlı cenazeden farksızdı, kendisini bu hale getiren Cemre'den, bütün Tozluyakalıların hesap soracağı zamana çok az kalmıştı...
Çok az bir vakit sonra, o kolejli bebelerin hepsinin başına, Yağızoğlu Koleji yıkılacaktı...
Vefa biliyordu, kendisini unutmamıştılar, halen ağlıyorlardı onun için, ve Vefa'nın hikâyesi, Monte Kristo Kontu'nkinden de, Ezel'inkinden de daha iyi sonuçlanacaktı.
Efsane flatbread sembolizmimiz bu bölümde doğmuştu:)))
1 note · View note
crescentmp3 · 2 years ago
Text
tatlı yalan ; pelin kartal
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
toz pembe dudaklarına
sevgili o gözlerine
ne âşığım, ne âşığım
ah tatlım, ah benim canım.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
kucağın yorgan gibidir,
beni sarıp sarmalayan.
ah sen beni tutar iken
benim kalbim saçmalayan.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
baksam senin gözlerine,
ağalasam hüngür hüngür.
sevdiğim sensin desende
içim hasretler çekmese.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
versen bana o sevgini,
keşke havalara uçsam.
desem ben sana sevgili,
bulutlarla selamlaşsam.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
bir tanecik gül koparsam
versem sana kalbimden.
tutsam senin ellerinden,
sana "senin olsun" desem.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
gülüşünü duysam yine,
sohbet etsek gizli gizli.
gözlerin parlasa yine,
sarılsak biz gizli gizli.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
tatlı bir yalan söylesen,
beni sevdiğini desen.
hırkanda bir tatlı desen,
yıldızlı güllü bir desen.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
versen bana hırkanı,
hediye etsen onu bana.
günlerce sarılsam ona,
hüngür hüngür ağalasam.
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ
tatlı yalan yok ortada,
tadamadım dudağını.
gözlerine baka baka,
sevgili diyemedim sana.
5 notes · View notes
tumblblog · 2 years ago
Text
Bazen, hissedersin acıyı, karanlığı. Biri gelir sonra, ışık olur sana, acılarını iyileştirir herşeyin olur senin sonra gider bir gün, dersin ki birdaha hiç dönmeyecek ben eksik kaldım hiç iyileşemeyecegim. Çıkıp gelir hiç bir şey olmamış gibi karşınıza geçer sana âşığım ben gel saralım birbirimizin yaralarını ama o yine gider ve yarım kalırsınız...
3 notes · View notes
almancadersleri · 3 hours ago
Text
Almancada Seni Seviyorum
Almancada Seni Seviyorum Demenin Yolları 
Almancada sevgi ve duygular, özellikle samimi ifadelerle anlatıldığında daha da derinleşir. Almancada sevdiğinizi ifade etmenin pek çok farklı yolu vardır ve her biri, karşınızdaki kişiye hislerinizi özel bir biçimde iletmenizi sağlar. İşte Almanca seni seviyorum demenin birkaç farklı yolu:
Ich liebe dich – Seni seviyorum. Bu ifade, en doğrudan ve klasik “seni seviyorum” demedir ve genellikle romantik partnerlere söylenir.
Ich hab dich lieb – Sana karşı sevgim var. Bu, “seni seviyorum”un daha samimi, yumuşak bir şeklidir ve yakın arkadaşlar veya aile üyeleri arasında da kullanılabilir.
Du bedeutest mir viel – Benim için çok şey ifade ediyorsun. Bu daha dolaylı bir sevgi ifadesidir ve karşınızdaki kişiye verdiğiniz değeri anlatmak için kullanılır.
Ich bin in dich verliebt – Sana âşığım. Bu ifade, daha yoğun bir sevgi anlamı taşır ve romantik ilişkilerde duyguların derinliğini belirtir.
Du bist mein Ein und Alles – Sen benim her şeyimsin. Bu, birine olan derin bağlılığı ve onun hayatınızdaki özel yerini anlatmak için kullanılan bir ifadedir.
Ich kann nicht ohne dich leben – Sensiz yaşayamam. Bu cümle, birine duyulan derin bağlılığı ve onsuz hayatın düşünülemeyeceğini anlatır.
Ich vermisse dich – Seni özlüyorum. Sevgi ve bağlılığı, özellikle özlem yoluyla ifade eden bir cümledir ve sevdiğiniz kişinin yanınızda olmadığı zamanlarda kullanılır.
Almanca’da sevginizi ifade etmenin bu yolları, ilişkilerinizde karşınızdaki kişiye hislerinizi özgün bir şekilde iletmenizi sağlar. Her ifade, farklı bir anlam ve ton taşıdığı için, doğru durumda doğru cümleyi kullanmak duygularınızın tam olarak iletilmesine yardımcı olur. Almanca’yı sevgi dili olarak kullanarak, ilişkilerinizi daha derin ve samimi hale getirebilirsiniz.
Kaynak: https://almancaportali.com/almanca-seni-seviyorum-ne-demek/
0 notes
hyunsua123 · 17 days ago
Text
"Gideceğim, Poyraz," dedim.
"Sana yenildim." dedi yine.
"Gideceğim." dedim üçüncü kez. Ne beklediğimi bilmiyordum. "Sana yenildim." dedi
ve gözleri kapandı. Birkaç nefes verdi, kuru- yan dudaklarını ıslattı ve yutkundu. Ardından, "Sana yenildim," dedi bir kez daha. "Ve sana yenilmek aşk demekti," Başını başıma yasladı, gülümsedi; bu duygu ona huzur verdi. "Ben sana âşıktım değil. Nil Ben sana âşığım."
5 notes · View notes