#saçma ve üzgün
Explore tagged Tumblr posts
Text
şu an öyle halsiz öyle umutsuz ve yorgunum ki….. kuzenim ve teyzem arayıp avukat kuzenime gideceklerini annemi de çağırdığını söyledi ama annem evde değil ben de beni çağırmamış olduğu için-ki böyle bir samimiyetimiz yok- gelmeyeceğimi söyledim. neyse uzun uğraşlar ve aramalar ısrarlar sonucunda teyzemler bensiz gitti akşam annemle konuştum neden gitmedin ablana dedi?!? sinirlenmiş bir halde. ben de sakince geçiştirdim sonra kuzenim saatler sonra beni aradı tekrar ve hadi seni de alalım gel dedi konuşurken ama Allahtan ben telefonun hoparlörünün açık olduğunu tahmin etmiştim :) nitekim de öyleymiş. velhasıl beni zor durumda bırakıp emrivaki yaptıktan sonra nihayet hazırlandım ve beni aldılar kuzenime gittim. yanımda tabu da götürmüştüm kızlar çünkü oyun oynamayalım da ne yapalım?! konuşmayız diye düşündüm. götürmez olsaydım.. o kadar saçmasapan bir hal aldı ki oyun enerjim mutluluğum yerle bir oldu o kadar kuralsız ama bir o kadar da otoriter oynadı ki oyunu avukat kuzenim….. kalakaldım kızlar yemin ediyorum var ya okuduğum bölümü Allah nasip ederse yapacağım işi hayatımı ailemi bağlarımı her şeyimi sorgulattı bana saçmasapan bir tabu oyunu.. beni türkçe bilmezlikle itham edip ben avukatım her şeye karşı çıkarım hakkımı savunurum bunları öğreneceksin vs vs bir şeyler de söyledi zaten başta dediğim gibi ben çok alakasızım o kuzenimden ama böylesi davranışlarda bulunması bana tüm işi tüm hayatı sorgulattı yarın avukat olsam helalinden Allah’ın razı olacağı bir iş yapmak istesem bunlarla mı çarpışmak zorundayım bunlarla mı birarada olacağım? o kadar orada olmamam gereken bir yerdeydim ki evdeki yatağımın ezberini vermek istiyorum şimdi sabaha kadar… insanlar da hayat da iş hayatı da her şey de o kadar yabancı ki şu an…. her şeyden midem bulanıyor
#ağlayamadım da#çok saçmasapan hissediyorum şu an sadece#saçma ve üzgün#dışlanmış da hissediyorum bu arada#beni sevmiyor ama eve de davet etti#esasında ben beni arayan kuzenime sinirliyim#beni hiç tanımıyormuş gibi hâlâ bu neyin çabası#bizi bir araya getirmeye çalışıyorsun?
26 notes
·
View notes
Text
Strese girince durmadan konuşuyorum ya
Çenem ağrıyo ama susmuyorum
Bide saçmalamam yokmu
#sessiz ve yalnız#yalnız#üzgün#kırgın#geceye not#uykusuz geceler#geceye bir söz bırak#güvensizlik#hayal kırıklığı#kırık kalpler#kırgınım#kırgınlık#hayal kırıklıkları#kalp kırıklıkları#kalbimyasta#kalbim acıyor#düşüncelerim#kendime düşünceler#düşünmek#saçma#stress#Stresdeyim
2 notes
·
View notes
Text
Hormonal, üzgün ve ağlamaklıyım. Sevdiklerim zorlanıyor, yüreğime oturuyor üzüntüleri. Saçma sapan şeylerin önceliklendirilmesinden çok sıkıldım, hele de başka bir hayat için imkanlar varken. Önde başka arka planda başka diyaloglara tanık olmaktan çok sıkıldım. Öfkeleniyorum da sanırım biraz.
Ailevi bir mesele için annem ile çözüm istişaresi yapıyorduk, babanı da dahil edeyim dedi yanına gitti. Babamın ilk tepkisi sinirli bir biçimde “niye her şeyin merkezinde ben olmak zorundayım?!” diye çemkirmek oldu.
Pardon da? İki kişi bir karar vermişsiniz, aile kuralım demişsiniz, dünyaya iki insan getirmişsiniz. Ortamlarda ailem de ailem diye yanında gezdirmek okay, ama sorun için fikir danışılınca atar mı yapıyorsun?
Büyüttüğümün farkındayım zira tekrar eden bir olgu değil bu ama sinirlendim. İnsanın insana ihtiyacı vardır ve insan sevdiklerinin yanında olur. Nokta.
22 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
205. BÖLÜM - 500 kişi bulmaya çalışmak - eski bir dostla karşılaşmak - 2
Xie Lian o kadar şok olmuştu ki ağzını açamadı.
Shi Qing Xuan kafasını kaşıdı, “Hahahhaha, İlk başta başka biri gibi görünmek ve sizi gizliden gözlemlemek istemiştim, ama ekselanslarının gözleri çok keskin. Ne yapalım elden bir şey gelmez, yeteneğim ve zarafetim unutulamaz hahahahaha…”
“…” Xie Lian ellerini onun omzunda koydu ve boğazını temizledi, “…Lordum Rüzgar Ustası.”
Shi Qing Xuan gülmeyi bıraktı ama hala kafasını kaşıyordu, sanki saçları pire doluydu ve ölesiye acıtıyordu, “Ekselansları, ben artık Rüzgar Ustası değilim.”
“Pekala, Qing Xuan.” Dedi Xie Lian. Sormadan önce biraz duraksadı, “Nasıl… bu hale geldin?”
“Ah şey… uzun hikaye” dedi Shi Qing Xuan. “Her neyse öyle veya böyle, şu an buradayım, son halim bu.”
Tam o sırada tapınağın içindeki kalabalık dışarı seslendi, “Ne? Ol’ Feng! Bu ikisini tanıyor musun?”
Shi Qing Xuan arkasını döndü, kolunu Xie Lian'ın omzuna doladı ve sertçe vurarak, “EVET! Geçmişimden arkadaşlarım!”
“NE? ARKADAŞLARIN MI? OL’ FENG NEDEN BAŞTAN DEMEDİN?”
“Ol’ Feng senin gibiler bir bakışta kimin bir eli yağda bir eli balda büyüdüğünü anlayabilir. Eminim yine uyduruyorsun!”
Kalabalık şaşırdı ve hayrete düştü, olayları büyük bir anlaşmaya dönüştürdü, komik olabilirdi ama Xie Lian üzgün hissetti. Üçü arasında yalnızca geçmişin rüzgar ustasının gerçek olduğu bilinmesi gerekliydi. “Bir eli yağda bir eli balda büyümüş mü?” Shi Qing Xuan çok sinirlenmişti, “NE DİYORSUN SEN? HİÇBİR ŞEY UYDURMUYORUM!!”
“Lütfen. Eskiden hâlâ deli olduğun ve bütün gün saçma sapan konuştuğun zamanları hatırla, bunları unuttuğumuzu mu düşündün?”
Shi Qing Xuan HA! NE! DUR NEE!! Diyerek anlaşılamaz seslerle haykırıyordu. “BEN GİDİP ARKADAŞLARIMA YARDIM EDECEĞİM! GİDİYORUM! BAKIN GİDİYORUM! BAŞKA GELEN VAR MI?”
Bu kez kalabalık birbirine baktı ve bir an sonra şöyle dediler: “Pekala, tamam. Onlar Ol’ Feng’in arkadaşlarıyla o zaman farklı.”
“Ol’ Feng ile gidelim, Birisi tarafından ölesiye dövülmesin diye, bir kolu ve bir bacağı da eksik.”
“HEY!” Shi Qing Xuan bağırdı.
Hala pes etmeyen ve baskı altında kalanlar vardı. “Cidden bir ödeme yok mu? Ödeme olmasa bile tıka basa tavuk bacağı da olabilir?”
Xie, Lian, Shi Qing, Xuan'a kısa bir açıklama yaptı ve her iki taraf da durumu anlamıştı. Shi Qing Xuan bir düşündü ve şöyle dedi; “Neden bu iş için kandırma ve zorlama kullanamayacağımızı anladım ama bu insanlar uzun zamandır yemek yemedi, biraz olsun bir şeyler vermek iyi olmaz mı?”
Açgözlü bir kalbe sahip olmadıkları sürece sorun olmazdı, Xie Lian cevapladı, “Sorun değil. ama şöyle söyle.” Shi Qing Xuan’ın kulağına fısıldadı, “Ben de aynı şeyi düşünüyordum.” Sonra arkasını döndü ve bağırdı, “BU İŞ TAMAMLANDIKTAN SONRA HERKES BÜYÜK BİR KASE TAVUK BACAĞI ÇORBASI ALACAK, HEY! AMA GELSENİZ DE GELMESENİZ DE VERİLECEK! DUYDUNUZ MU? GELMESENİZ DE HERKESE BİR KASE VERİLECEK! BİZ SADECE İSTEKLİ OLANLARI ARIYORUZ!”
İfade şekli kurnazcaydı, “Herkese bir kase!” gitseler de gitmeseler de yemek yiyebileceklerdi, bu da gelmeye karar verenleri son derece değerli kılıyordu. Shi Qing Xuan bağırdı, “GELEN VAR MI? NE KADAR ÇOKSA O KADAR İYİ! GELİN GELİN GELİN! HERKESE SÖYLE ÖDEME OLMAYACAK, HEY! SADECE BİRAZ YARDIM EDİN, DÜNYAYI KURTARMAK, KRALİYET ŞEHRİNİ KURTARMAK FALAN FİLAN, SADECE GÖNÜLLÜLER GELSİN! BU İŞ BİTTİKTEN SONRA HERKESE YEMEK DÜŞECEK”
Belki de yolu gösteren biri olduğu için, göz açıp kapayıncaya kadar soğuk ve kayıtsız tapınak aniden ateş gibi ısındı ve dilenciler de tanıdıkları diğer evsizlere bilgi vermek için ayrıldılar.
Xie Lian, Hua Cheng, ve Shi Qing Xuan yıkık tapınağın girişinin önünde durdular.
Xie Lian tapınağın adına bakmak için kafasını kaldırdı ama tabela yoktu, Fu Gu şehrindeki rüzgar ve su tapınağını, su ustasının kafası kesilmiş ilahi heykelini, rüzgar ustasının da bir kolu ve bacağı kesilmiş ilahi heykelini hatırlamaktan kendini alamadı. En sonunda kendini tutamadı ve Shi Qing Xuan’a dönerek tereddütle sordu, “… Qing Xuan?”
Shi Qing Xuan kolunu Xie Lian’dan ��ekti, “Efendim? Ah, kusura bakma ekselansları, ellerim kirliydi ve… kıyafetlerin. Haha”
Tabii ki, pislenmiş sol kolu Xie Lian'ın beyaz cübbesinin omzunda kirli izler bıraktı, Xie Lian’a temizlemek için yardım etmek istercesine baktı ama fark etti ki eğer dokunursa daha da kirlenir, elini geri çekti ve belli belirsiz garip şekilde güldü, Xie Lian sanki o bu şeyleri önemsiyormuş gibi. O yalnızca tek bir şeyle çok ilgileniyordu, “Lordu… Qing Xuan, kaderin…”
Shi Qing Xuan şaşırmıştı, “ne olmuş kaderime?”
“Kara Su, değiştirdi mi yani?” Xie Lian sordu.
Nihayet Shi Qing Xuan anladı ve hızla şöyle dedi, “Ah hayır hayır hayır, yapmadı, hiçbir şey yapmadı. Yanlış anladın, o hiçbir şey yapmadı.”
Xie Lian da Kara Su’yun Shi Qing Xuan'ın kaderini değiştireceğini düşünmemişti, “O zaman bacağın ve kolun?”
Shi Qing Xuan kafasını kaşıdı ve utangaç bir şekilde konuştu, “Bunu da o yapmadı. Nasıl söylesem ki… orada biraz şansım kötüydü, burada da biraz dikkatsizlik, yani hepsi benden kaynaklı.”
Ayrıntıları söyleyemediğinden, Xie Lian onlar adına baskı yapmadı. Sadece, bir şekilde Shi Qing Xuan'ın şu anki durumu, Kara Su’nun Rüzgar ve Su Tapınağı'nda öfkesini dışarı atmaya yönelik kehanet benzeri hareketleriyle benzerdi, kim bilir bu gizemli gücün ne olduğunu?
“O gün, ruhsal güçlerim birdenbire çekildi ve sana yardım edemedim. Gerçekten çok üzgünüm.” Dedi Xie Lian.
Shi Qing Xuan kafasını salladı, “Bunların hiçbirinin seninle alakası yoktu zaten. Eğer ekselansları bana önceden bana neler olduğunu söylemeseydi baştan sona kadar kafam hala bulutların arasında olurdu.”
“O günün ardından tam olarak ne oldu?” Xie Lian sordu.
Görünüşe göre He Xuan, Shi Du Wu’nun kafasını kestikten sonra eli ayağı boşaldı ve öylece kalakaldı, He Xuan’ın ona dediği hiçbir şeyi anlayamadı, sadece belli belirsiz Xuan'ın onu Kara Su Adası'ndan çıkardığını hatırlıyordu. Daha sonra kraliyet başkentine atılıp terk edildi. Neden kraliyet başkenti olduğunu anlamasa da sonradan aklına geldi ki geçmişte Shi Qing Xuan’ın her zaman buradaki ziyafet ve eğlenceler hakkında çırpınırdı, bu yüzden burası tanıdıktı. Her şey bulanıktı ve sonunda bu durumdan kurtulduğunda, adını her şeyini çöpe atıp buraya yerleşmişti.
Ruhsal güçlerinin tamamını tamamen kaybettiği için kimliğini belirleyecek hiçbir şeyi yoktu ve günlerini pislik içinde geçirmek zorunda olduğundan doğal olarak Üst Mahkeme onun bulunduğu yerin izlerini bulamayacaktı.
“Her halükarda onunla hiçbir ilgisi yok.” Dedi Shi Qing Xuan. “O zamandan sonra onu bir daha görmedim zaten.”
Muhtemelen en iyisi birbirlerini bir daha hiç görmemeleriydi. Çözmesi gerçekten zor bir meseleydi; Böyle biri öldürür mü, öldürmez mi? Ayrıca, Su Ustası da ölümünün eşiğindeyken He Xuan'dan vahşice tiksinti duyuyordu. Xie Lian Shi Qing Xuan’ın kaderi için cidden üzülmüştü. Tam o sırada dilenciler çetesi daha fazla insanla birlikte geri döndü ve kalabalık yüksek sesle gevezelik ederek birbirlerini ittirdi, “OL’ FENG, OL’ FENG! BU İNSANLARI SENİN İÇÇİN TOPLADIK, NE DÜŞÜNÜYORSUN?”
Shi Qing Xuan başparmağıyla onları onayladı, “HARİKA İŞ MİLLET! HERKESE BİR TAVUK BACAĞI!”
“O kadar çok insan var ki, hepimizi beslemeye gücü yetecek mi acaba?”
Elini bir anda savurdu, Xie Lian bir anlık yüzbinlerce merit saçacağını düşünmüştü, ancak sadece şunları söyledi; “BU DAHA HİÇBİR ŞEY! NE KADAR OLDUĞUNU BOŞVER, BUNDAN ON KAT DAHA ÇOK KİŞİYİ BESLEYEBİLİRLER!”
Kabaca sayılacak olursa neredeyse iki yüz kişi vardı, Xie Lian’ın beklentisinden çok daha fazlaydı! Xie Lian mutlu olmuştu, “Lordum Rüzgar Ust… Qing Xuan cidden harika yardım ettin!”
Shi Qing Xuan gururluydu; Llütfen, ama tabii ki! Gittiğim her yerde yüzlerce kişiyi çağırabilirim ve belki de ileride çete falan da kurabilirim, çete lideri olurum hahahahahaha…”
“Ol’ Feng yine kafayı yedi.” Arkalarındaki dilenci grubu yorum yaptı.
“Evet, doğru! Yine gösteriş yapıyor!”
“Ne! Gösteriş yapmıyorum!” Shi Qing Xuan haykırdı.
Ama o birkaç dilenci sadece bacağını çekmek zorunda kaldı ve Xie Lian'a şöyle dedi: “Dostum, bilmiyorsun değil mi? Ol’ Feng ilk geldiğinde tamamen mahvolmuş haldeydi, tüm gün dırdır ediyor, herkesin peşinden koşup tanrı olduğunu söyleyerek övünüyordu.”
Shi Qing Xuan biraz hasta görünüyordu ve hemen üzüldü, “Senin saçmalıklarını dinleyecek zamanım yok, tavuk bacağı yemek isteyen ayaklarını hareket ettirsin!”
Xie Lian sessizce onları dinledi, gülümsemesi giderek soldu. Kalbi hem üzüntüyle kıvranmış hem de aydınlanmıştı.
Lord Rüzgar Ustası değişmişti, hem de değişmemişti.
Tanrıya şükürler olsun.
Shi Qing Xuan konuştu, “Ekselansları şimdi ne yapacağız? İşte senin için topladığım kişiler, şimdi senin ellerine bırakıyorum.”
İnsan sayısı yeterli değildi ve sadece geçici olarak dayanabilirdi, rün kurulduktan sonra bunun üzerinde daha fazla düşüneceklerdi. Xie Lian cevapladı, “Çok iyi, şimdi bu kadar insanı tutabilecek boş bir alana ihtiyacımız var.”
Onlar konuştukları sırada Hua Cheng hiç konuşmaya dahil olmamıştı, Xie Lian onun şu anda ne düşündüğünü söyleyemezdi. Ancak şimdi konuştu, “Kolay iş. Gege, sadece benimle gel.”
Xie Lian başını salladı ve Shi Qing Xuan neşeyle selamlarken topallayarak oraya gitti, “MİLLET TAKİP EDİN! KAYBOLMAYIN! HEY!”
Xie Lian ona yardım etmek istemişti ama kimsenin yardımı olmadan da yavaşlamadan yürüdüğünü görünce durumu anladı. Böylece büyük bir dilenci grubu gecekondu mahallesinden dışarı itilip bir telaş içinde sokaklara döküldü, çok uzağa gidemeden sinirli bir ses duyuldu, “DURUN BAKALIM ORADA! NE KADAR ÇOKSUNUZ. GECE YARISI BİR ŞEYLER Mİ YAPMAYI PLANLIYORSUNUZ?”
Dilencilerin hepsi büyük ölçüde paniğe kapılmıştı, “AH HAYIR! SADECE GECE DEVRİYESİ!”
Xie Lian, Hua Cheng geriye bakmayınca o da bakma zahmetine girmedi. “Onları umursama.” Sonrasında asker yere yığıldı.
Dilenciler hayrete düştüler ve gevezelik etmeye başladılar, Shi Qing Xuan haykırdı, “SESSİZLİK! DAHA ÇOK ASKERİN DİKKATİNİ ÇEKECEKSİNİZ!”
Böylece grup, fısıltıları susturacak şekilde ses tonunu düşürdü. Hua Cheng yürümeyi kesti ve konuştu, “Gege, bu cadde iş görür.”
“Bu mu?” Xie Lian sordu, “Konuma göre kesinlikle en uygunu bu ama fazla göze çarpmaz mı?”
Bu büyük cadde çok geniş ve ferahtı, düzdü ve asfalttı, ileri doğru gidiyordu. Kraliyet başkentinin ana caddesiydi, tabii ki göze çarpıyordu. Herkes seslendi, “Evet, ya fark edilip yakalanırsak?”
Ancak Hua Cheng şöyle dedi: "Sorun yok. Bizi fark etseler bile yakalayamazlar.”
Xie Lian başını salladı, "Millet, şimdi sizin için şunu açıklığa kavuşturmalıyım. Daha sonra karşılaşabileceğimiz şey çok kötü bir yaratık ve tehlike olabilir. Ancak içeri girerlerse tüm kraliyet başkenti tehlikeye sürüklenir. Bu yüzden tekrar hatırlatmak isterim ki cidden bunu istemeniz ve aklınızda tereddüt olmaması gerekiyor. Korkan veya gitmek isteyen var mı?"
Hiç kimse. Xie Lian devam etti, “Çok güzel, şimdi el ele tutuşun ve geniş bir çember oluşturun.”
Birisi şaşkına dönmüştü, "Bu nasıl bir rün. Sanki bebeklerin el ele tutuşması gibi!”
Shi Qing Xuan bağırdı: "Cidden saçma! sadece talimatları takip edin!"
“Heh! Ol’ Feng sen yanlış anladın, kimse senden fazla saçmalayamaz. Tanrım!”
Kalabalık gevezelik ve telaşla emirleri takip etti ve iki yüz kadar insan el ele tutuştu, Kraliyet başkentinin geniş ve ferah ana caddesinde çok büyük bir insan çemberi oluşturuyorlardı. Shi Qing Xuan sordu, “Biz böyle el ele tutuştukça şu canavarlar kraliyet başkentine giremeyecek değil mi?”
“Hayır.” dedi Xie Lian. “Er ya da geç aşağı doğru hücum edecekler.”
Shi Qing Xuan'ın kafası karışmıştı, "O halde yaptığın bu rün ne işe yarıyor."
“Tuzak!” Xie Lian açıkladı. “Bu düzen bir kez kurulduktan sonra eğer yaratıklar kraliyet başkentinin koruma kalkanını kırıp aşağı inerse etrafa dağılmaktansa bu çembere çekilip tuzağa düşecekler.”
18 notes
·
View notes
Text
sonunda sabah olmuştu, herkes hazırladıkları çantaları ile aşağı inmişti, saat 04.30'da yola başlayacaklardı. tahminen 11 gibi orada olacaklardı. birden kapı çaldı. ash kapıya doğru yöneldi, 'sonunda gelmiş olmalı'.
kapıyı açtığında karşıdaki çocuğa sarıldı ve hoş geldin diyerek onu içeri aldı. herkes meraklı gözlerle onun kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. ash yanındaki çocuğu tanıtmaya başladı. 'bu benim sınıftan bir arkadaşım, adı aeri veya andie ne demek istiyorsanız, bu gezileri falan çok iyi biliyor kendisi, gideceğimiz ormanı da aynı şekilde. o da bizimle gelecek, kabul ederseniz tabii.'
herkes onaylarcasına kafa salladı, tabii ki bir rehber çok iyi olacaktı. onu da aldıktan sonra bir karavan ile gitmeye karar verdiler. fakat sürücü bir başkası olacaktı.
'hoş geldiniz çocuklar, namhae pyeonbaek ormanına gidecekler siz olmalısınız. merak etmeyin karavanı orada size bırakacağım. ama dikkat edin olur mu?'
aeri oturduğu yerden kalktı. 'iyi de, sürücü olarak bay jaewoo'nun geleceği söylenmişti?'
'evlat jaewoo'nun şehir dışında acil bir işi çıktı, merak etmeyin bende güzelce sizi götürüp getirebilirim!' tuhaf bir gülümseme vermişti.
herkes sabah erken saatlerde olduğu için uyuyakalmıştı. saat 6'ya yaklaşıyordu. karavan birdenbire durdu. herkes ne olduğunu anlamaya çalışıp ayılmaya çalışıyordu. 'SÜRÜCÜ YOK!' ash'in bağırması ile herkes ayaklandı. ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. ıssız bir yerde durmuşlardı. sürücü kapısı açıktı fakat etrafta kimse görünmüyordu.
birkaç kişi karavandan inip dışarda bağırmaya başladı. 'abi! neredesin?!'
zolita, mavi'ye döndü 'çok üşüyorum bu böyle olmayacak, biz sürelim bari.'
mavi, 'e adam burada kalacak?'
zolita, 'herifi 10 dakikadır çağırıyoruz ama ortada yok, bizi getirdiği yere de bi bak. of.'
herkes toplandı, çalıştırmadan önce konuşmaya başladılar.
carlisle, 'ben haritadan bakabilirdim fakat internet burda çekmiyor, çok saçma!'
aeri, 'ben yolu biliyordum ama şu an uzun yola sapmışız ve bura hakkında hiçbir fikrim yok, üzgünüm.'
rudy, 'üzgün olmana gerek yok, herifin yaptığı tam bi şerefsizlik, halen de gelmiyor.'
soul, 'peki biz neyi bekliyoruz?'
aeri, 'durun.'
herkes kafasını aeri'ye çevirdi, ne diyeceğini merakla bekliyordu.
'şoförle konuşmuştum, hatırlıyor musunuz? ben o zaman bir şey gördüm ama sizi korkutmak için söylemek istemedim, yanlış görmüşümdür diye düşündüm.'
herkes daha da meraklanmıştı.
'o herifin ayakları tersti.'
herkes korkuyla birbirine bakıyordu, şaşırmış ve gerçekten korkmuşlardı.
suji, 'o yüzden hava açılmadan kayboldu. doğru ya...'
ryo, 'aeri şu senin diğer şoförü arar mısın?'
aeri, 'hemen.'
aeri telefonunu eline aldığı gibi aramaya çalıştı.
'alo, jaewoo ile mi görüşüyorum?'
karşı taraftan ağlamaklı bir ses geliyordu.
'bugün gece saatlerinde yatağında ölü bulundu. onu kaybettik.'
aeri telefonu kulağından çekip kapattı. aslında şehir dışında işi yokmuş, ölmüş.
herkes korkudan titriyor gibiydi. suji ayağa kalkıp karavanın başına geçti.
'uyuyun, daha çok yolumuz var, ash yan koltukta dur. uyuyacaksan yanımda uyu.'
herkes başını koyup uyumaya çalışıyordu yaşadığı şoklardan sonra. pek mümkün olmasa da suji'ye güvenebilirlerdi en azından.
saatler 12'yi gösteriyordu. 'kalkın!'.
suji'nin sesi ile herkes ayıkmıştı. yine kötü bir şey oldu sanıp paniğe kapılmışlardı. ama sonunda geldiklerini öğrendikten sonra hepsi bir güzel oh çekebilmişti. '1 saat yolu bulmaya çalıştım. fakat sonunda geldik. hadi malzemeleri indirelim ve çadırları kuralım.'
ash aşağı inerken 'bugün yemekler aeri'den!' bıkmış gibiydi. herkes el birliği ile çalışmaya başladı. çadırlar kuruluyor, bir yandan da kahvaltı hazırlanıyordu. herkes güle eğlene yapıyordu işini. şimdiden bazılarının kafası dağılmış gibiydi, bazıları da düşünüyordu.
10 notes
·
View notes
Text
geçen sene sınıf ortamımdan asla memnun değildim her gün mutsuzluktan gebersem de kalkıp gidiyodum devamsızlığım 29 olunca daha da katlanılmaz oldu. sıra arkadaşım 9. sınıftan arkadaşımdı onun dışında kimseyle muhabbet etmezdim istemeden etrafa attığım düz bakışlar hafif sinir bozucu görünüyor olmalıydı ki herkesin benim hakkımda bi önyargısı vardı ve hakkımda konuşuyorlardı bunu hiç çekinmeden benim duyabileceğim şekilde de yapıyorlardı. tüm yıl boyunca arada bir yanıma gelip halimi hatrımı soranda bir kız vardı. bana bir şeyler anlatırdı makyaj ve kombinlerini gösterirdi. takıldığı arkadaş grubu dolayısıyla kızla samımı olmak istemiyordum o yanıma geldikçe selamını alıp onu dinliyordum sadece. açıkcası ona belli etmesem de pek benim takılacağım bi tip olmadığından dolayı umursamıyordum. fazla çocuksu enerjik birisiydi. bu yıl sınıflar açıklandığında girip sınıf listesine baktım geçen seneden çoğu kişiyle aynı sınıfta olduğumu görünce moralim bozuldu annemle değiştirmek için okula gittik fakat müdürle annem önceden kavga ettikleri için bizi pekte umursamadı yolladı. sonrasında abim bir şekilde tekrardan görüştü ve halletti. okulun ilk günü arka duvar kenarımı kaptım olduğum yere 3 lü erkek grubu geldi hepsiyle saçma sapan bi tanışma hikayem var ama aramızda sohbet pek yok. okulun 2. haftasında bahsettiğim kız bizim sınıfa nakil olarak gelmişti. beni görünce yanıma geldi biraz muhabbet ettik geçen seneden biraz farklıydı hafiften ciddileşmiş ve üzgün gibiydi. hiçbir arkadaşı kalmamış çevresinde sosyal ve enerjık biri olduğundan dolayı baya içerlemiş ayrıca onu yıpratmışta bu durum. öyle böyle derken 3. haftayı bitiriyorduk eylül 28 de doğum günüydü saçları kırmızı olduğundan dolayı çilek diyorlardı geçen seneden beri. bizim 3 lü erkek grubu yürüyen shitpost oldukları için kızın doğum gününü kutlamayacaklardı. üzülmesin önemsiz hissetmesin diye elim amigurumiye yatkın olduğundan çilek ördüm ona 5 buçuk saatimi aldı ufak browniye mum dikip sabah 7 de geldiği gibi üflettirdim. gerçekten mutlu olmuş gibiydi. aradan zaman gecti benim doğum günüm geldi kendisi gelip benimle bulusmak istedigini soyledi aynı zamanda dogum gununu de kutlariz dedi birlikte kurbağalı pasta yaptik gezdik eğlendik. kısacası gecen sene kiz için ön yargili olmam hatta yanima gelmesine rağmen onunla tanismak istememem ama suan doğum günümde tek yanımda olan kisi olması da ayri bi ironik oldu.
09.10.23
9 notes
·
View notes
Text
KISKANÇLIK KRİZİ
Nereden başlasam bilemiyorum başlıktan da çok belli değil mi aslında? Kıskanıyorum. O kızın bütün arkadaşlarımla ve sevdiğim çocukla benden daha yakın olmasını kıskanıyorum. Benimle bile benden daha yakın olmasını çok kıskanıyorum. Çekip gitmesini bile isteyemiyorum çünkü yanımda sandığım insanların bana uzaklığı ona o kadar yakın ki o giderse bütün sevebildiğim insanlar da gider yanımdan. Keşke hiç gelmesen yanıma keşke seni sevmediğimi kendime kabul ettirebilsem. Keşke yanımda biri olsa ve beni senden korusa. Çok korkuyorum herkesi elimden çekip almandan içimdeki öfkenin seni ezmesinden korkuyorum buraya yazıyorum çünkü senden saklanabileceğim tek yer burası. Seni çok seven bir sevgilin sen sevmesen bile seni çok seven arkadaşların var oysa senin aksine ben bir şeyler yapmadığım sürece kimse benimle vakit geçirmek istemez kimse beni o kadar sevmez. Seni herkes bir çırpıda anlar herkes bir çırpıda sever basittir çünkü seni sevebilmek duygularını doruklarda yaşarsın gülerken tiz kahkahalar atar üzülünce herkesin önünde hüngür hüngür ağlarsın bunu görenler seni tanıyabilir ve severler seni. Ben ise bağırarak ağlayamadığım rahatsız edici derecede yüksek sesle gülemediğim insanlara kendini kötü hissettirecek şakalar yapamadığım kendi yaşımdan çok daha küçük çocuklar gibi küsüp saçma tripler atamadığım için hep geri planda kalırım. Olgun insanlar neden sevilmez ki? Neden sadece beni ben olduğum için sevebilen sadece kendi kurduğum hayal dünyam ve içindeki karakterler? Çok fazla insan tanıyorum ama hiçbiri beni tanımaya ve ya anlamaya teşebbüs etmiyor o kadar yorgunum ki, bu aralar öğrenebildiğim tek şey gülememenin, sevilememenin de insanları yorabileceğiydi. Üzgün gördüğüm her insanın yanında olmaya çalıştım tamam, bunları yaparken hiçbir karşılık beklemedim ama en azından birinden vefa beklerdim o kadar sarıldığım insanların arasından yalnızca biri gelip şuan bana sarılabilseydi belki de bütün üzüntüm gidecekti bunlardan biri bile tabiri caizse iyileştikten sonra uçmasa ne olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum kalbim o kadar ağrıyor ki sanki bunları herhangi birine anlatabilsem konuştuğum her kelime bir diken olup halihazırda ağrıyan yüreğime saplanacakmış gibi hissediyorum. Bazen bu kadar güzel rol yapamasan seni kim severdi diye düşünüyorum kabul ediyorum çok zeki bir kızsın aksi olsaydı kendini bu kadar sevdirecek hareketleri belirleyip uygulaman çok zor olurdu ama ben de akıllı biriyim ve bunları yapmamak benim sadece tercihim her ne kadar tercihlerim beni üzse de beni bu garipliklerimle sevebilecek senin kadar olmasa da en azından birkaç insan çıkar değil mi? Çıkmazsa ne yaparım peki? Ya beni kimse istemezse ve ben kıskançlığım yüzünden sana dönüşürsem ne olacak? Benliğimi kaybetmekten daha çok mu korkuyorum sevilmemekten? Keşke her şey senin kadar basit olsaydı.
2 notes
·
View notes
Text
birinci sınıflar için hayat bilgisi dersi kitabını inceliyorum. rezalet. yedi yaşındasın diye de bu kadar salak yerine konmazsın be kardeşim. öz bakım becerileri diye bir bölüm var. el yıkamayı diş fırçalamayı öğretiyor. diş fırçalamayı aşama aşama belirtmiş, her aşamanın yanına gülen ve üzgün surat çizmiş. o aşamayı yapınca gülen emojiye tik atıyon işte. aşama 1: macunun kapağını açtım mı? çocuk şey mi dicek "hıııı-hııı, eveeeet, açtıııımm". aç bi zahmet zaten bu ne saçma sapan bi kitap ya.
3 notes
·
View notes
Text
çenemi iyice açtım, birkaç kez gerdim. kapalı durmaktan, kendini sıkmakdan nasıl ağrımış. günlerdir kendimi tutuyorum ve kendimi tutmakla aslında herkesi tutuyormuşum gibi hissediyorum. ben kendimi bıraksam, biraz üzgün dursam sanki herkes dağılıverecekmiş ve cenaze evine dönecekmişiz gibi geliyor. bu kadar büyük bir şey yok, iyiyiz. ama herkes kendi üzültüsünü, endişesini yarıştırma peşinde. bu yüzden durup ağlayamadım. bir de benim ağlamam üzerinden prim yapmalarını istemedim. zaten bunu, yani herkesin yanında ağlayabilmeyi başarabilen biri değilim. annemin ameliyat olacağı gün de oldukça soğukkanlı bir şekilde krizi yönetebildim. ameliyattan çıkınca bir anda bu soğukkanlılığım kayboldu, üzüntü ve endişelenme duygularım o an açığa çıktı. yani herkesin mutlu olduğu anda. sonra teyzemin öğrenmesi. annemin hastalığından ve ameliyatından daha çok sarstı beni. teyzem aklıma geldikçe çıldırırcasına ağlamak istedim. yine bastırdım tabii. anneannemin ve yengemin tavırlarıyla mücadele etmek ve ortamı olumsuza çevirmek istemediğimden. annem teyzeme söylemeyi çok istedi ama teyzem kendi dertlerini anlattığında annem bir de bana canını sıkmasın diyerek ertelemiş. sonra da hiç denk getiremedik. düşünüyorum kendi dertlerimden dolayı bana anlatılmamış olsa ve bir anda bunu gelip ameliyat günü en olmadık kişiden, en olmadık şekilde öğrensem üzüntümden kahrolurdum ve ben kolay kolay bu ifadeyi kullanmam. söylemedi diye anneme kızmazdım, ki bana da geç söyledi, demek ki o bu durumla böyle baş edebiliyormuş derim. ama kendimi bu kadar görmez, duymaz yaptığımı düşünmek. bu zoruma giderdi. yengem de ameliyat sırasında annemin yanındaydı. oradan çıkıp nasıl o duygularla teyzeme yetiştirdi, kimsenin aklı almıyor ama biliyorum ki bu özne olma çabası. çok öfkeliyim gidip söylemesine ama bu "özne olma çabasını" düşünmek ona olan öfkemi üzüntüye çeviriyor. teyzemden en sinir olduğum yengeme kadar. annemden ananeme, dayıma kardeşlerime kadar. herkesin yerine kendimi koyup onların da duygularını üstleniyorum. hepsinin duygularını yaşıyorum. iç seslerine kadar hepsini içimde deneyimliyorum. ve bunu o an fark etmiyorum. bu empati duygusundan çok farklı. şöyle düşünün; temizlik sırasında kulpu kırık fincan kendini eksik hissetmesin diye arkaya koymak yerine öne koyardım. sonra saçmalama beyza deyip arkaya alma, sonra tekrar öne alma. uzun süre bu saçma düşünceyle mücadele edince vakit kaybetmemek için öne alıp, rahatlama. bu eşyaları bile düşünme halim, bana zarar verdiğini ve eşyaları 'bile' kendi duygularımın ve kendimin önüne koyduğumu ve asıl kendime haksızlık ettiğimi fark ettiğimden beri geçti. yine düşünüyorum ama bu sefer arkaya koymayı başarıyorum. annemi ertesi gün taburcu ettiler, çok şükür, o kadar iyiydi. buna rağmen sevinçli duramadım. içimde inanılmaz bir öfke ve sinir vardı. bu öfkenin nedenini sorguladığımda sebebinin duygularını belli eden insanlara karşı olduğunu fark ettim. çünkü ben inanılmaz bastırıyordum. ve herkese tamam en üzgün sizsiniz diye bağırmak istiyordum. böyle birikti, birikti. sonra laf arasında benim küçükken hastanede yatmamdan ve çıktıktan sonra kusmamdan bahsedildi. o günle ilgili aklımda kalan tek şey arabaya kusmam ve benim kendimi çok suçlu hissetmem. hem hastalığımdan dolayı çok uğraştırıyorum hem de gidip arabaya kusuyorum diye düşünüyordum. ve daha çok küçücüğüm. etrafımda bana kendimi kötü hissettirecek, bu şekilde düşünmeme sebep olacak birileri olsa bu düşüncemi anlayacağım. ama yok. bunu hatırlamak artık son damla oldu. iç dünyamı fark etmek çok sancılı. gece kendimi bıraktım ve o andan beri çok daha iyiyim. ağlamayı ve duygularımı yaşamayı, önce kendimi düşünmeyi bir gün öğreneceğim. ama ne zaman bilmiyorum.
7 notes
·
View notes
Text
Bu can bir erkek tarafından tecavüze uğrayıp ölüme terk edildi, yaşatmaya çalışanlar maalesef ki başaramadı. Sokak hayvanlarına karşı salak saçma söylem ve düşünce içine girenler bu cana yapılanları nasıl değerlendirir acaba?
dünyanın en güzel gözleri, görmemen gereken öyle çok şey gördün ki o minicik bedenin içinde… ve ben öyle utanıyorum ki böyle adi bir türün mensubu olmaktan, “şu masumlara yapılan eziyetin karşılığı, dişe diş, kökünüz kuruyacak!” dense, yok oluşumu sessizce kabullenirim, sorgulamam.
Savunmasız, koruyanı olmayan, yasalar nezdinde hiç bir hakkı da olmayan bu hayvana sapık bir insan işkence ve tecavüz etmiş. Kurtarılamamış ve ölmüş. Şimdi bu insan sokaklarda aramızda dolaşıyor. Ömrü boyunca toplumdan izole edilmeli.
Sapkın bir pislik yüzünden can gitti, sizin pis nefsinizin her şeyi yapabilirliği artık boyumuzu aştı, çocuk, kadın, hayvan, ne bulursanız becermek peşindesiniz, ahlakınız yok, imanınız sahte, insan zaten denecek halde değilsiniz, midem bulanıyor umudu çalandan, hayatı çalandan
Ona tecavüz eden adamın umarım cinsel organını siğiller basar. İşeyemeyecek duruma gelir. Evi ocağı ne varsa ateşler salınır. İnsan denen varlığın cinsel arzularını bir hayvandan, küçük çocuklardan ya da savunmasız bir bireyden çıkarabilecek kadar sapkın olması bu dünyada artık her şeyin mümkünlüğünü kanıtlıyor.
Aklımda hep kendisi gibi insan kurbanı olan küçük arkadaşıyla kurduğu dostluğu var. Birbirlerine sığınarak iyileşmeye çalışıyorlardı. O manzara gözlerimin önünden gitmiyor, gitmeyecek. Suçluları toplumdan ayıklansın!
iliyor musunuz ? Bu meleğin adı Umutcan bir insan tarafından şiddete, anüsü yırtılana kadar tecavüze ve işkencelere maruz kaldı. Güzel insanlar sahip çıktı, ameliyat ettirmeye çalıştılar ama başarılı olamadı. Bugün bu dilsiz seyyah canın derdi bize, size yeter.
Bugün "Müslüman" olduğunu iddia ettiğiniz ülkeniz de bir eşek tecavüz yüzünden öldü. Allah korkunuza ne oldu? Yaradılanı yaradandan ötürü seviyordunuz ne oldu? Küfür etsem yetersiz size yaraşır bir kelime bulamıyorum. Bağıra bağıra parçalanarak ölürsünüz umarım.
Bu masumun başına gelenleri takip etmiş miydiniz bilmiyorum ama bu ülkede hayvan ya da köpek sorunu değil, başıboş, rezil, pislik insan müsveddesi sorunu olduğunun en büyük ve acı örneklerinden biriydi Umut Can. Canını yitirdi, gitti. İçim acıdı. O kadar üzgün ve kızgınım ki.
TECAVUZE UGRAYAN ESEK ÖLDÜ OLMAYAN İNSANLİGİNİZDAN, SAPİKLARİ KORUYAN KOLLAYAN TUM CANİLER, YASALARİ UYGULAMAYAN AMA MAAS ALAN GEREKSİZLER ORDUSU BU SİZİN ESERİNİZ HEPİNİZE LANET OLSUN * Urfa’da bu eşeğe tecavüz edildi ve bugün ÖLDÜ!
Urfa’da bu eşeğe tecavüz edildi ve bugün ÖLDÜ!
Urfa’da bu eşeğe tecavüz edildi ve bugün ÖLDÜ!
Bildiğim bütün küfürleri ve bedduaları ediyorum. Bu ülke bir bok çukuru ve o bok içinde, çocuk, kadın, hayvan, ağaç hepimizi boğulmaya mahkum ettiniz orospu çocukları! * Bu minicik masum meleğe bu acıları yaşatan, tecavüz eden ve dışarda elini kolunu sallayarak gezen, kendine insan diyen, birinin eşi, birinin babası, birinin çalışına veya bilmeden yanından geçip gittiğimiz insan görünümlü şeytan. En vahşi ırk insanoğludur, bırakın hayvanları.
Bu eşek yavrusuna tecavüz edip ölümüne sebep olan yaratığı düşünüyorum da bu nasıl sapık bir beyin yapısıdır ki yavru eşeğe tecavüz edebiliyor, bu aklına geliyor ve bundan sözde haz duyuyor, cidden böyle pislikler kafasına sıksa keşke de geberip gitseler bu hayvanlar da kurtulsa… * Tecavüz edildi, şiddet gördü vücudunda kırıklarla, açlıkla başbaşa bırakıldı.
Sonuç yine Sadist, Sapık, Vicdansız insanoğlu yüzünden ÖLDÜ!
Yaşattığınızı yaşamadan ölmeyin! * Kelimeler kifayetsiz.. İyi olucaksın umuduyla çok sevinmiştim oysa . Sana bunları yaşatanların ; ağır ceza vermeyen tüm kişi kurumlar için ahın kimsenin yakasını bırakmasın. Hakkın adaletinde en ağır şekilde yargılandıkları günü bekleyeceğim. Işıklar içinde uyu bi tanem.
Şu yavruya nefsi kabarıp tecavüz ederek ölümüne sebep olan hem katil hem de sapıklarla aynı ortamda yaşamak istemiyorum yeter artık şu masumun ahı yaksın kavursun inşallah Allah'a şikayet et hakkını da helal etme sana bunu yapanlara…
Umutcan ÖLDÜ! Peki tecavüz eden, kemiklerini kıranlar ne olcak? Adamım diye gezecek mi toplumda? Birinin abisi, belki birinim babası, birinin eşi… ve devam edecek mi sapkınlıga… biliorum Umutcan onun ne ilk kurbanıdır ne son… o kadar ağır geliyor ki bunu bilmek… en azından son günlerinde sevildi emek verildi tek tesellim bu… ama en acısı hayvan sevmeyenler aman diyor başını çeviriyor ya bu vahşete… toplumda bir sıpanın anüsünü patlatana kadar tecavüz eden sapıklarla yaşıyoruz belki markette çocuğunuzla karşılaşıyor, yolda yanından geçiyor, otobüste yanına oturuyor. Hayvan düşmanlığı gözünü kör etmiş avaneler bu ACImızı hissedemese de bana dokunmayan acı diye yüz çevirdiğiniz şeyler en sevdiklerinizi bula bilir. Hayat bu düşmez kalkmaz bir ALLAH! * O Şanlıurfa-Mardin arasında tecavüz edilmiş, anüsü ve barsakları yırtılmış, kalçası ile omurunda kırıklar varken felçli olarak bulunmuştu!
Erkek ve hayata tutunan bir sıpaydı, aşıda Umutcan’dı!
Ve maalesef bugün melek oldu!
İnsan sapkınlığının, caniliğinin son kurbanı oldu!!! * Şanlıurfa Mardin yolu üzerinde tec..vüze uğramış ve uğradığı şiddet yüzünden ayağa kalkamaz halde bulunmuştu, malesef yaşam savaşını kaybetmiş. Ölürken sevgi merhamet dolu insanların yanındaydı, tek teselli bu…
Bu hakaret sıfatı olarak kullandığınız EŞEK⁉️ Tecavüzcüsü İNSAN⁉️
Şimdi bir daha düşünün, o eşek ÖLDÜ⁉️⁉️⁉️
Tecavüz ettiler, kemiklerini kırdılar sonunda da öldürdüler. Bu akşam da Umutcan dağladı içimizi. Ne diyelim… Bahçeleriniz bahar görmesin… Vicdanınız bir an susmasın. Ne yaşattıysanız yaşayın…
'Şiddet eylemleri, toplumda ciddi endişe kaynağıdır' diye başlamak isterdim ama olmuyor. Toplum şiddetten zevk alıyor. Yoksa ahlaki değerleri olmayan bu kadar orspu çocuğu nasıl var olabilir?
Bu can 5 aylık erkek 1 sıpaydı… İki ayaklı şerefsiz 1erkek tarafından dövüldü, işkenceyle kemikleri kırıldı ve anüsü parçalanana kadar tecavüze uğradı.. İyi insanlar onu yaşatmaya çalıştılar ama o uçtu gitti. Uygulamadığınız yasaların neticesi bu…
Bu kadar mı? Keder içinde, beddua mı edeceğiz sadece?… Bunu yapan bulunmayacak mı? Teşhir edilmeyecek mi? Yanına kâr mı kalacak? Başka bir kurbana kadar mola mı verdi? O yaratık mutlaka cezalandırılmadıkça ne dense boştur artık….
İnsanlar var olduğu sürece bu dünya iflah olmaz. İnsanlık acı çekmeye mahkumdur çünkü en büyük acıların kaynağı yine insandır. 5 aylık sıpaya, koyuna, kuzuya işkence uygulayıp sert nesnelerle tecavüz edebilecek yaratıklar var. Şeytana, deccale, rahmet okutur bunlar.
Bu küçük sıpa insan tarafından tecavüze uğradı kemikleri kırıldı. Kurtulamadı… Arsız sefil hayvan düşmanları yüzünden bugün ülkede tüm türlere karşı şiddet tırmandı! Başta haber kanalları olmak üzere hepinize lanet olsun!
Sapıklar sokaklarda! Sokaklarda güven yok! Hayvanı çocuğu kadını bu sapıklardan zarar görebilirler! Bu sapıkların canilerin yakalanıp bir yere kapatılması şarttır! Allah bu kindarların ve sapıkların Belasını Versin!
Bu dünyayı sadece kendisi için yaratıldığını sanan şereften yoksun insanlar. Bu koca dünyada tek isteği sadece karnını doyurmak olan canı öldürenler, dünyayı yese de karnı, gözü doymayan şerefsiz oğlu şerefsizler. Haydi kına yakın bu can ölmüş, lafa geldi mi Müslümanım derler
Bunun utancı ile nasıl yaşanır? Neye çözüm aranır artık? Nasıl kanınız donmaz duyunca? Farkında mısınız bu yaşananın? Bizim insani sorunlarımız var her şeyden önce.
Başıboş köpek sorunu öyle mi? Bir sıpaya hallenebilen başıboş sapık sorununa da el atacak mısınız? Yoksa çoluk çocuk bu sapıklarla bir arada yaşayıp onların ayıplarını görmezden gelmeye devam mı!?
5 aylık bebek sıpa tecavüzden ölüyor, her gün kadın cinayeti, çocuk ve hayvan ve kadın tacizi tecavüzü, hayat pahalılığı, işsizlik, iş bulunca mobing, hak hukuk zaten yok… çok üzgünüm
Ve bunu yapan serbest… Neden? Bir çocuğa da aynı şeyi yapsın diye mi? Yapmaz mı diyorsunuz? Sizce küçücük sıpanın belini kırana kadar tecavüz eden sapık, küçücük bir kız çocuğuna bunu yapmaz mı? Onu ne durduruyor? Kanun mu? Hayır…
Tecavüzcüsü insan görünümlü bir yaratık. Hiç unutmayın. Aranızda dolaşan böyle sapıklar var. Sizinle aynı otobüse biniyor, çocuğunuzla yolda karşılaşıyor. Fırsatı olunca aynısını çocuklara yapar. Önce neye karşı olmanız gerektiğini iyi düşünün.
Şu haberleri görmemek için buraya girmek istemiyorum artık. Gerçi insan canının ne değeri varda, hayvana kıyamasınlar. Tuttuğunuzu öldürün, sikin nasıl sizden izole yaşayacağız bu sorunun çözümü yok ama umarım, İsmin cismin ortaya çıkarda en azından güzel bir rezil olursun.
Hayvan düşmanı onun bunun çocukları; hani sokakta “başıboş” köpek istemiyorsunuz, çocuklarınız için endişe ediyorsunuz ya! Böyle kansız pisliklerin sokakta olmasına niye sesiniz çıkmıyor? Çocuklarınızın da bu hayvan gibi tecavüze uğraması ihtimali korkutmuyor demek ki sizi… * Düşünebilecek, eğriyi doğruyu tartabilecek bir aklı olan insan, 5 aylık bir sıpaya şiddet uygulayıp tecavüz etti ve bugün öldü o sıpa. Her gün daha nice hayvan bu kötülüğe maruz kalıyor bu ülkede. Feryatlarını duyuramayan da var, duyurup kurtarılmayan da. Yabanından evciline; bir hayvan tecavüz etmez, zevk için öldürmez, nefret edemez, düşmanlık besleyemez çünkü ne kalbinde ne de beyninde kötülük barındıramaz, sadece kaderini insanın şekillendirmesini bekler. İnsanoğlundan nefret etmemek için hiç bir sebep yok aslında ama hala nefret etmiyorsam o sıpaya Umutcan ismini verenler sayesinde.. Bir ismi olacak kadar sevildiği iyi insanlarla karşılaştı Umutcan, ama yaşamının son günlerinde…
"Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir." - Mahatma Gandi
Büyük okullarda okudun, büyük işler başardın. Şöyle büyük insan oldun, böyle büyük insan oldun.. Hadi bırakın bu işleri.. Hoş kendi türünün de yaşam hakkına saygı duyduğun pek söylenemez de; dünyan ölüyor ve sen, dünyanın senin dışındaki diğer sahiplerinin, yaşam hakkına saygı duymadığın kibrinin altında kalacaksın insanoğlu. Umarım ben yanılıyorumdur. Umarım cennet ve cehennem vardır.. Ateşine odun atan zebanin bol olsun kötülüğün tek temsilcisi kibirli insanoğlu. * Derinden etkilendim, aklımdan çıkmıyor. Sana bunu yaşatan için bir dizi kötü temenni sıralayıp bunların gerçekleşeceğine inanmak isterdim fakat inancımı kaybedeli epey oldu… Başına bunların hiç gelmediğini dileyebilseydim keşke. Son günlerinde sevgi ve ilgi gördün. Tek teselli…
Ben anlamıyorum biliyor musunuz? Bir insan neden eşeğe tecavüz eder nasıl koyunların makatına değnek sokar nasıl kedilerin kafasını keserek eğlenir. Aklım almıyor saf kötülük bu. Ben yanlışlıkla kedimin kuyruğuna bastım diye günlerce uyuyamamıştım. Umutcan ve diğerlerine canım çok sıkılıyor. Birileri gerçekten örnek olması adına en ağır cezaları almalı.
Umutcan daha bir sıpacıktı, öldürüldü.. Kalçası ve beli kırılmıştı, neden mi? T*cavüzden. Sefil hayvan düşmanları yüzünden bugün ülkede tüm canlılara karşı şiddet tırmandı! Bu korkunç gidişatın nelere neden olabileceğinin farkında mısınız?
Tüm insan görünümlü yaratıklardan midem bulanıyor, kendini savunmaya gücü olmayan bir canlıya bunu yapmak akıl işi değil, bu nasıl bir ağır sapıklık, bunu yapanların aynı durumu yaşaması dileğiyle. * Yılbaşından iki gece önce Şanlıurfa-Mardin yolu üzerinde bir öğretmen, her yeri dikenli otlarla kaplı, bazı kemikleri kırılmış, tecavüz edildiği için anüsü parçalanmış bir sıpa buldu. Bu öğretmen ve bir arkadaşı sosyal medyada Zülal Kalkandelen'e ulaştılar ve sıpa, onun üstün çabaları sayesinde Haydiko’nun (Hayvanları Doğayı ve İnsanları Koruma ve Yaşatma Derneği) Artvin’de kurduğu Mucizeler Diyarı’na gönderildi. Adını da Umutcan koydular. Orada girdiği ameliyattan çıkamadı ve öldü. 2024 yılında, Türkiye'de 5 aylık bir sıpa tecavüze uğradığı ve işkence gördüğü için öldü. Ona bunu yapanlar ise aramızda dolaşıyor. Bunun sorumlusu sadece o aşağılık tecavüzcü değil, ona bu cesareti veren, "hayvanın hakkı olmaz", "insan en değerli varlıktır; diğer varlıklara ne isterse yapabilir" diye ortada dolaşanladır. 3 tane oy alacağım diye sokak hayvanlarını hedef gösterenlerdir. Halkı gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için sabah akşam sokak köpekleri üzerinden hayvanların yaşamını değersizleştiren tetikçi habercilerdir. Bu fotoğraf Umutcan'ın son fotoğrafıymış. Başka da ne diyeceğimi bilmiyorum. * Beş aylık bir erkek sıpa, canım Umutcan… Kalça ve omur kemikleri kırılana kadar eziyet ediliyor, insan denilen bir yaratık tarafından, defalarca, anüsü yırtılana kadar tecavüz ediliyor… Ayağa kalkamayacak hale getiriliyor…
Değerli Zülal Kalkandelen'in girişimiyle duruma el uzatılıyor, Haydiko ve iyi insanların da katkılarıyla, hayata tutunması için harcanan tüm çabalara rağmen, uçup gidiyor… 😞
Bu zulüm hiçbir medya grubunda haber olarak yer almıyor. Çünkü onlar öyle böyyük, öyle gocaman gocaman işlerle uğraşıyorlar ki, böyle insani tepkiler gibi küçük işler, böyyük isimlerine halel getiriyor!
Umutla takip ediyordum, ama olmadı… Sapık aramızda dolaşmaya devam ederken, yasalar uygulanmazken, siyasiler, yetkililer, medya gülleri gocaman gocaman konuşmaya devam ederlerken… O, tüm yaşadıklarına rağmen, hâlâ sevecen bakışlarla etrafındaki iyi insanları süzüyordu… Dayanamadı, gitti bu zulüm ülkesinden, bu körpe sıpacık…
Sapık hâlâ aramızda dolaşıyordu… Tüm neden olanlar, savunmasız canlara uygulanan böylesi vahşetin değirmenine su taşıyanlar, tepeden tırnağa… aynaya baktıklarında kendilerini görüyorlardı…
Uçtu gitti Umutcan, bu karanlık zulüm ülkesinden… Lanet olsun, çok üzgünüm! Utanın, eğer varsa yüzünüz!
#eşek#sıpa#yavru#bebek#hayvan#hayvanlar#hayvanlara#hayvansever#hayvanlar alemi#hayvan hakları#insan#insanlar#insanlık#insan olmak#insan olabilmek#tecavüz#psikopat#ruh hastası#sapık#manyak#cani#katil#vahşet#korkunç
2 notes
·
View notes
Text
SAÇMA RÜYALAR SERİSİ
Değişik bir bilinçaltı insana son derece renkli mantıksız rüya arşivi sunuyor. Bu insanlardan biri olduğum için en azından bu rüyaları ilerde hatırlayıp gülmek için kayıt altına almaya karar verdim. Evet ilk rüyamızla başlayalım...
Rüyanın adı: Limonlu Rakı
Rüyamda alkolle alakası olmayan muhafazakar kadın kuzenim çantasından bir şişe çıkartıp gizlice bana göstermeye çalışıyor. Ben de merakla ne olduğunu sordum. O da fısıldayarak “limonlu rakı bu...” dedi. Anında beynim alabora oldu. Kuzenimin rakıyla ne işi olabilir?? Ayrıca böyle bir ürün mü var piyasada? Her şey o kadar saçma ki.... Sonra hayretle “yahu sen kafayı mı yedin? Seninle rakıyla işin ne? Ayrıca limonlu rakı diye bir şey mi var?...” diye delirmiş gibi sorularıma cevap aradım. O da üzgün bir sesle “ya sormaaa beni de o (en yakın arkadaşlarından biri ve o kızın da alkolle alakası yok) alıştırdı. Yoksa ben içmem biliyorsun. Ama buna dayanamıyorum. İçmem lazım.” dedi. Ben de çaresizce ona rakıyı içecek bir yer bulmayı teklif ettim. Çünkü evin içindeyiz ve evde içemez. Dışarı çıktık park gibi bir yere gittik, böyle piknik masaları var. Bir masaya gidiyoruz tam oturacağız çocuklar geliyor. Başka bir yere gidiyoruz orda da sorun çıkyor. Ben de masa ararken içmesin diye ikna etmeye çalışıyorum. “Bak ben hiç rakı içmedim ama kokusunu biliyorum. Berbat bir kokusu var tadı kimbilir nasıldır? Bir de bu limonlu daha da kötüdür. İçme bak boşver....” diyorum. Ama hiç oralı olmuyor. Biz öyle yer ararken rüyanın içinde zaman ve mekan bükülüyor başka bir rüya evreni oluşuyor benim için.
Sonuç:
Şimdiiii gelelim sonuç kısmına ben “bu rüyayı nasıl gördüm?” kısmı da olabilir. Yazının başında bahsettiğim değişik bilinçaltım sayesinde tabi ki. Kuzenimin kocası bir gün yurtdışından viski getirmiş isteyen biri için. Kuzenim de viski şişesini yanlışlıkla kırmış. Dökülen alkolü temizlerken başının döndüğünden gülerek bahsetmişti. bize. Bir de “o en yakın arkadaşı” için geçenlerde şöyle bir şey anlattı. Evlenmeden önce annesi babası o arkadaşında uzun süre kalmasına laf ediyorlarmış O arkadaşı da bir gün “herhalde sana koca arıyorum falan zannediyorlar...” gibi bir şey demiş. Yani rakıya alıştıran kötü arkadaş rolüyle rüyamıza burdan dahil oluyor. Böylelikle sonuç kısmımız bitiyor.
O değil de limonlu rakı ilerde benim için bir iş fikri olabilir mi diye düşünmekteyim Her şerde bir hayır vardı kim bilir.....
7 notes
·
View notes
Text
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya…
Bazen olmuyor. Bazen bir şeylerin olmamasının verdiği bir netlik ve ferahlık vardır. Ümidini bağlamaman gerektiğini anlarsın. Gönlünün, gençliğinin, ruhunun kaynağını az bir zaman dahi olsa akıtmaman şu ahir zamanda biraz daha geç kurutur, yağmur bekleyen nehirlerimizi.
Artık denize varamayacağımın netliğini kazanmak istiyorum. Maviliklere akmaktan geçtim,akışı isteyen akışı bekleyen damarlarımın kesilmesini istiyorum ben.
Birazcık, evet birazcık netlik,belirlilik.
Yoruldum. Ne için? Kazanılmış hüzünlerimiz olacak mı bizim de diyor ya güzel şairim… Biraz da burdayım. Biliyorum yani fani dünyada olmayacak saçma şeylere de durduk yere farklı bir anlam yükleyip ağır bir dert içerisindeymiş rolleri kesmenin saçmalık olduğunu biliyorum. Ama neylersin dünya dediğimiz yer zaten saçmalığa eğimli, kötüye eğilimli bir yer; bunca hengâmenin arasında aklını ve fikrini yolda ve temiz tutmak mı!?. Zor iş… gönlü olanlara. zor zaman… yüreği olanlara. Bir inşirah ferahlığı ver ya Rabb.. Gönlümüzü de bu belirsizlikten beslenen grilikten beri kıl, senin maviliğinle boyat bizi ey yerin ve göğün yegâne sahibi. Zor. Zor iş vesselam. Lakin “Kolay olacak” diye de vaad edilmedi. “Her zorlukla beraber bir kolaylık var” bildirildi. Hakk ve Sabr tavsiyesiyle selâmlar güzel insan…
Mirzabey. 03.08.23/20:59
6 notes
·
View notes
Text
Her sene başka bir ben olarak devam ediyorum hayatıma. Mesela bir senemi kimseyle konuşmayan depresif suratsız kinli biri olarak geçirdim, bir senemi boyalarla resimlerle çizimlerle geçirdim çok eğlenceliydi.bir sene boyunca çok sevdim o kadar sevdim ki karakterim kişiliğim değişti bana tek kattığı tek şey güvensizlik duygusuydu bu hislerden sonra değiştim ama büyümedim büyümeyi kabul etmedim bir süre kendimi değiştirmek için uğraştım defalarca uğraştım ilaçlar kullandım berbat hisler yaratan ilaçlar zayıflamama ve saçma rüyalara sebep olan ilaçlar defalarca düşüp düşüp kalktım farkındayım bu hep böyle olacak değişeceğime olan inancım çok büyük artık. Değişiyorum artık bu insan olmanın kurallarından biri buna mecburum tüm bu tutarsızlıklardan sonra kendiyle vakit geçiren agresif ya da üzgün olduğun da kendini teselli edebilen yine istediğinde destek almayı bilen birine dönüşüyorum teşekkür ederim tüm hatalarım,duygularım ve tüm düşüş ve kalkışlarım…
12 notes
·
View notes
Text
Hey sen bu yazıyı okuyan kişi,evet sen ,bu yazdıklarımı okumalısın...
Bana bir şey anlatacaksaniz her zaman dinlerim...Sizi teselli ederim,motive ederim...Üzgün olunca bana anlatabilirsiniz uzunluğu ne kadar olursa olsun dinlerim her zaman sizi....
Hey bunları okuyan kişi,evet sen sana diyorum,unutmaki yanlız değilsin, belki bu yabancının bunları söylemesi tuhaf gelicek sana...Hemde yeni tanıştığın birine anlatmak saçma gelicek sana belki,yada dalga gecicegimi düşüneceksin ama dalga geçmem... Aksine seni elimden geldiğince mutlu etmeye çalışırım...
Unutma yalnız değilsin,ben varım... Şimdi ağlıyorsan sil o gözyaşlarını...Hadi bekliyorum sil gözyaşlarını...Sor sonra kendine hakediyormuyum ağlamayı de,haketmiyorsun değilmi verdiğin cevap buydu muhtemelen; haketmiyorum...Sil o gözyaşlarını o zaman,ağlamayı haketmiyorsun...
Gülümse şimdide,hadi bekliyorum yine,gülümse...Unutmaki gülünce çok güzelsin/Yakışıklısın...
Unutma anlatmadiklarin ve üzüldüğün şeyler kilitlenmiş bir kilitle,anahtarı sende,kilidini açabilirsin bana...Kilidin anahtarı sende...
İyiki varsın bu yazıyı okuyan kişi...
Gelin anlatın kendinizi bana,bende anlatayım size kendimi...Biz kaybettik ya hani hayatta, birbirimizi kazanalım olurmu?
2 notes
·
View notes
Text
Hayatımda en nefret ettiğim şeylerden birisi sürekli kendimi burada buluyor oluşum.
Aşk hayatım güzelken aile hayatım, sosyal ilişkilerim, derslerim berbatlaşıyor.
Aile hayatım güzelken aşk hayatım olmuyor.
Sosyal ilişkilerimi hiçbir zaman ayakta tutamıyorum.
Derslerimin iyi olması için kendimden vazgeçmem gerekiyor ve ben artık bunu yapmayı bıraktığım için suçlu hissediyorum.
Hiçbir zaman mükemmel bir sevgili, evlat/abla, arkadaş, öğrenci olamadım ve olmam da beklenilmiyor aslında ama her zaman kendime bu baskıyı kurmak çok yorucu oluyor.
Hiçbir zaman olmadığım kadar yalnız ve boşlukta hissediyorum, sevdiğim herkesi kendimden uzaklaştırıyorum ve en komiği de bunları bilerek yapıyorum. Neden ve ne zaman yaptım bilmiyorum ama herkesle arama bir mesafe koydum ve bunu aşamıyorum. Kim ne derse desin içimde her zaman o ortaokuldaki özgüvensizliğim yankılanıyor, kimsenin beni istemediğini, sevmediğini düşünüyorum.
Hayatım pek güzel görünüyor oysaki. Ortalama notlar, bir erkek arkadaş, mutlu bir (ya da daha fazla) arkadaş grubu, ailemle güzel bir ilişki... Ama hepsi de beni o kadar yoruyor ki... Bunu kimsenin görmeyeceğini düşündüğüm için yazıyorum.
2022'de, Instagram hesabımı ilk açtığımda attığım storylerime baktım. Bu his hiçbir zaman değişmemiş. Önceden de vardı, şimdi de var. Artık hayat bana bir döngüymüş gibi geliyor, anlam bulamıyorum ve en kötüsü de bu yolda pek çok değer verdiğim, sevdiğim insanı kendimden uzaklaştırıyorum. Sevmediğimden de değil, sevilmediğimden emin olduğumdan.
Tutulmayacak sözler, asla gerçekleşmeyeceğini bildiğim o hayaller... Hepsi için kendimden özür dilerim. Yardım etmek eskiden beni rahatlatırken artık beni en çok boğan şey... Yardım almak da öyle. Sorunlarımı paylaşmak berbat bir his. Sürekli sürekli aynı şeylerin olması ya da başkasının gram umrunda olmayan bir olayı anlatmak...
Değersiz, ilgi manyağı, pick me gibi yakıştırmalarda bulunulması da yordu. Şakası da artık güldürmüyor.
Hayatımın en dip noktalarında az da olsa ilgi için yaptığım üç beş saçma hareketim illaki olmuştur. Bu hareketlerimi sürekli yargılayan insanların benden hallice olmaları, acınası olmaları gerçeği ile yetiniyorum.
Konuştuğum sırada arkadaşlarımın göz göze gelip yan gülüşlerle benle alay ettiğini ben de görüyorum. Ya da bensiz kurulan grupları, bensiz buluşmaları... Hepsini fark ediyorum. Hiçbir zaman hiçbir yere ait hissedemiyorum. Bu hep böyleydi ve böyle kalacak.
"Belki de sorun benim," dedim hep kendime. Yanlış anlamayın zaten sorun bende. Sadece keşke herkesin sevebileceği birisi olsaydım demekten alıkoyamıyorum kendimi.
Ailem için de pek iç açıcı bir evlat değilim. Elimden geleni yapsam da ağzımı açtığım an herkesin, kendi annemin babamın bile beni sevmediğini fark etmek üzücü. Birisinin beni sevdiğini bilip de o kişi tarafından en çok kırılmak da berbat.
Güzel değilim. Hayatım boyunca hiçbir erkek benim için o kadar çabalamadı, ya da bir kızdan öyle gerçek anlamda beni mutlu edebilecek bir iltifat almadım.
Bu belki de ortaokuldan kalma özgüvensizliğim yüzünden böyledir, bilmem. Ben badem gözlü, yay kaşlı birisiyim. İnce dudaklarım, köprülü bir burnum var. Ne fotoğraflarda güzel çıkarım, ne de gerçekten de güzelim. Her zaman mutlu görünen, insanları umursamayan o özgüvenli kişiliğimin arkasına saklanır, insanların onayını almak için çabalarım.
İşte böyleyim ben de.
Kimsenin beni sevmediğini bildiğim için çabalarım, çabaladıkça dibe batarım. Üzgün olmak benim için imkansız bir şey insanlara göre. Ben her zaman gülümseyen 'sevimli ayçiçeği'yim. Şikâyetim yok, onlara bu kişi olduğumu ben söyledim, böyle düşünecekler tabii ki.
Sadece keşke benim de insan olduğumu hatırlasalar diyorum bazen, o kadar.
Kısacası ben hep böyleyim, hep gizliden gizliye üzülür en son da böyle uzun paragraflarla derdimi anlatır içime kapanırım yine. Şimdi gelseniz sorsanız yine mutlu gibi yaparım. Böyleyim işte ben. Tek isteğim gerçekten sevilmek, mutlu olmak. İnsanların arkasından göz devirdiği, sürekli dalga geçtiği o kişi olmak istemiyorum artık. Bunları fark ettiğimi belli edersem daha çok üzüleceğim.
En iyisi unutmak, boş vermek.
0 notes
Text
Aşırı duygusal insanlardan nefret ediyorum
Duygusallardan nefret ediyorum
Sürekli üzgün sürekli bi depresyon hali sürekli aglayack gibi sürekli dertli bi hüzün saçma sapan bi bıkkınlık abuk subuk özlü sözler....
Bunların hepsi ara ara herkeste olur. Yemin ederim ben de hiç olmayan bıkkınlık son bir buçuk yıl sık sık beynimi ağrırtıp ağırtıp gidip geldiği oluyor hem de en sıkılmaktan ve sıkılmayan sıkılmayı beceremeyen ben de yaa yadırgıyordum ama bende de oluyoe hem desık sık. Ben de çok sıkılıyorum da bahsettiğim bu duyguları yaşayanlardan değil. Bahsettiğim hep böyle olan insalar. Gercekten böyyyyle nefret ediyorum. Nefretin de ötesinde bir şey. Hep ağlamaklı hep üzgün hep hasret çeken hep bi ayrılık aşk bilmem jehr û zıkkım acısı.. ,buhayatı bombok üzülerek geçiriyorlar.
Biiiir dee kendini peri sananlar var. Hayatı sevemeye çalisiyor ama bir o kadar depresif. Tatlı süslü kelimelere kullanarak iyi insan melek profili çiziyor ama içinde bir nefret bir kin.. sürekli sevilmeye, ilgiye muhtaç herkes beni sevsin herkes arkamdan koşsuncular var. Ha bunalr da genelde kadın eşitlik diye diye ortalıkta gezinir canım kadınlar canım kadınlar diye diye feministçilik yapar ve fakat hemcinslerinden nefffret eder kıskanır. En güzeli en iyisi onlar degi diye kıskançlıktan içleri içlerine değil götleri götlerine sığmıyor. Genelde çok salak da olur bunlar. Daha bir kadının g��zelliğini, başarısını hazmedemeyen en küçük erdeme sahip olmayan zavallı ilgi orospusu piç derdoculuk yapan şerefsiz angutun tekisiniz. Düşük iq lü yarım akillariyla olduğu düşünceyi, yolu ölümüne savunan mallardır bunlar. Her konuda iyi olduklarını sanan, entel entel kalıplara sığmaya daha çalışamayan -ki bunu daha beceremiyorken, çalısmaya çalisamiyorlad- damarlarında bilgelik aktığını beyninin çalıştığını sanan fakat depresif zavalli ilgi isteyen al yuvarlar ve de bombok çöplüklerle dolu beyninin olmadığının farkinda olmayan götlerdir bunlar.
Belli başlı konularda iyi olduklarını, bilgi birikimine sahip olduklarını düşünürler veee faakaaat en ufak iki kelimleli tartışmalarda göt olup kalırlar. Ha bide atesit olmazlar mıı.. sürekli bunu gostermeye calisan sanki allahsızlığına birileri kelamda bulunmuş eleştirmiş dee kendini topluma durduk yere kanitlamaya calisan ben ateistim diyip duranlardır. Elestirdkleri i her boku yaparlar. Sürekli birileriyle tartışma çabasında olurlar. Ne yazık ki onu da beceremezler. Egoları sikilesiceler, zavallı ve sinir bozucu bir görünüm disinda başardığınız kazandığınız bir şey yok. Bu dünyaya sadece götlük yapmaya gelmişsiniz. Başkalarının başarısını kıskanan piçlersiniz. Hayalperest beyinsizlersiniz. Masada robotlaşmayi bir başarı olarak gören salaklarsınız. Salaksınız.
0 notes