#plastik sanatlar
Explore tagged Tumblr posts
emreandersson · 3 months ago
Text
VANDALİST MANİFESTO
imamın abdest suyu ile parlattığımız  kapkara cilasında kurbanların yüzü parlayan postallarımıza şükrediyor savunma sanayine müptezel iktidarlar ve yeraltı mezhepleri ile muktedir semavi tanrılar! -Hazır kıta bekliyor tüm barışları bitirecek olan barış  ve gebe bir savaş önümüz nükleer kış! yivli kalemler ve methamphetamin bağımlısı çocuklar baronların sığınmacı kamplarında  ellerinde poşet poşet bağımsızlıklarını kutluyorlar Ak tuğlalarla; yeni çağın sentetik ipek yolu bu başlıyor taa Afganistan’dan! dağın en uç noktasında zilletler birliği yardım kolisi üzerinde fosfor mumu aydınlatıyor yok olan kuşakları gölgesinde,  vaad edilmiş zaferin yaş günü niyetine kimselerin doğmayacağı bir günün şerefine üflüyor tanrılar ve alkışlıyor muzaffer şeytanlar! -Hazır kıta bekliyor tüm barışları bitirecek olan barış  ve nükleer savaş, piyade! MARŞ MARŞ! zafere yürüdük, süründük ve insanlığı siper aldık çekilen çilemizi kanunlara eş kutsal sayarak tüm dogmalara ve mezheplere saygı duyduk hızlı ve acısız ölmelerini sağlayarak! gökten yağan topçu spermlerin desteğiyle ölü doğanlar, hiç doğmamışlar ve ziyan spermler! çamura boğulmuş postallarımızı yıkıyor harem cariyeleri bir tas zemzem suyunun ilahi temizliği! -Hazır kıta ağzından köpükler saçarak ilerliyor!  çürük şeyleri hiç mi hiç sevmediğimizden yaktık fikirsiz ve çaresiz bebeklerin  temiz kundaklarını bir misyon gibi kundakladık dünya üzerinde o kadar yaşayan ölü varken daha fazla ölüm korkusunun kokusuna yoktu gerek uzaydan bakınca görülen bir bereket tanrısı yarattık ortadoğu'nun göbeğinde totemleştirdik  uğruna ölünen inançları,  çelik ve mermilerden bir heykel gibi emrimizde plastik patlayıcılar ve plastik sanatlar halkların anısına yani ve kronik aptallığına bir buket penis diktik bu kanlı çölün ortasına!
6 notes · View notes
rayhaber · 1 month ago
Text
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Ödül Töreni
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Başkanı Bedri Baykam ve yönetim kurulu üyesi Nebahat Karyağdı’nın öncülüğünde gerçekleştirilen ödül töreninde, gazetemize ve kültür servisine yılın sanat medyası ödülü verildi. Bu ödülü, gazetemizin genel yayın yönetmeni Mine Esen, gazeteci-yazar Hüseyin Latif’in elinden alarak büyük bir onur yaşadı. “Nefes Aldırıyor” Mine Esen, ödül sonrası yaptığı…
0 notes
yenicagkibris · 2 months ago
Text
Ai İ Wei Wei - Mehveş Beyidoğlu
Bu hafta size bir sanatçıyı tanıtmak istedim. Çok önemli bir sanatçı. Adı Ai Weiwei. 67 yaşındaki bu Çin kökenli kavramsal sanatçı ile ilk kez altı yıl önce plastik sanatlar okumaya başladığımda tanıştım. İşleri bazı çevreler tarafından çok beğenilirken bazıları tarafından oldukça kötü şekilde eleştiriliyor. Tıpkı Kavramsal Sanat gibi! İlk dersimizdi. Çok sevdiğim bir hocamız (Leyla Dilbaş)…
0 notes
pazaryerigundem · 3 months ago
Text
Ormandaki Kulübe’de tiyatro keyfi başlıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/185037/ormandaki-kulubede-tiyatro-keyfi-basliyor/
Ormandaki Kulübe’de tiyatro keyfi başlıyor
Tumblr media
Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu, yaz sezonunu, 1 Ağustos’ta Bir “Kumarbazın Ölüm Kılavuzu’ isimli oyunla açıyor. Balat Ormanı’ndaki, Ormandaki Kulübe Sahnesi’nde, 14 Eylül’e kadar birbirinden değerli oyunlar, tiyatroseverlerle buluşacak.
BURSA (İGFA) – Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu, sanatseverleri yaz döneminde de buluşturmaya devam ediyor. Balat Atatürk Ormanı’nda yer alan Ormandaki Kulübe Sahnesi’nde, sanatseverler, yıldızların altında tiyatro keyfi yaşayacak. İki ay sürecek programlara katılanlar, doğanın kucağında  sevilen oyunları izleme imkanı bulacak.
Tumblr media
Ormandaki Kulübe’nin yaz sezonu açılışı 1 Ağustos’ta NKT’nin ‘Bir Kumarbazın Ölüm Kılavuzu’ isimli eseri ile olacak. Geride bıraktığımız asrın sonunda insanın, düzenin, işçi sınıfının ve bunu yıkmak üzere hayatını bir zar gibi umuda sallayan kumarbazın öyküsünü konu alan oyun, 2-3-15-16 ve 17 Ağustos’ta da izleyicinin karşısına çıkacak. Tek perdelik müzikli oyun Cyrano Rock ise 10 Ağustos’ta izleyici ile buluşacak. Edmond Rostand’ın klasik eseri Cyrano de Bergerac’tan yola çıkarak Hakkı Ergök’ün kalemi ve Kemal Başar’ın rejisiyle müzikal komediye dönüşüyor. Tiyatro Keyfi’nin uluslararası alana taşıyacağı yeni eseri olarak öne çıkan oyunda, Nurkan Renda’nın müzikleri ve çağdaş yapısı dikkat çekiyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun oyunu  “39 Basamak”  ise 22-23 ve 24 Ağustos tarihlerinde Ormandaki Kulübe’de sahnelenecek. John Bucan ve Patrick Barlow’un yazdığı Mehmet Ergen’in çevirdiği oyunun yönetmenliğini Mehmet Ali Açıl yapıyor. Alfred Hitchcock’un filme de çektiği eserde gerilim romanının heyecan yüklü atmosferine, incelikli ama geri planda duran bir mizah dozu ekleniyor. Patrick Barlow, 39 Basamak’ı tiyatroya uyarlarken, bu mizah anlayışını alabildiğine öne çıkarmış, gerilim atmosferinin çevrelediği alabildiğine çılgın bir komedinin izini sürüyor.
Birbirinden kıymetli isimlerin rol aldığı  ‘Ben Türkan Saylan’ isimli oyun da Bursa’da izleyici ile buluşacak. Levent Üzümcü Tiyatrosu’nun oyunu olan ‘Ben Türkan Saylan’, 31 Ağustos’ta Ormandaki Kulübe’de sanatseverlerle buluşacak. Fedakarlığın, aydınlığın, çağdaşlığın, Cumhuriyet ilkelerine bağlılığın en önemli isimlerinden biri olan Türkan Saylan’ın hayatının ele alındığı ve Cengiz Toraman’ın yazıp yönettiği ‘Ben Türkan Saylan’, Şenay Gürler’in incelikli ve içten yorumuyla seyirciyle buluşuyor. Eserin dış sesinde ise Mert Fırat, Berna Laçin, Levent Üzümcü, Uğur Dündar, Ayşe Yüksel, Yetkin Dikinciler ve Revna Sarıkoç’un katkıları bulunuyor. Volkan Çıkıntoğlu’nun yazdığı Güray Dinçol’un yönettiği ‘Kalabalık Duası’ ise Ormandaki Kulübe’de 14 Eylül’de izleyici ile buluşacak. Tolga İskit’in tek kişilik oyunu; yaklaşımları, resim, plastik sanatlar, fotoğraf, çağdaş dans, geleneksel tiyatro, clown, hikaye anlatıcılığı gibi farklı alanlara temas ediyor.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
aykutilter · 10 months ago
Video
youtube
Test 6 Modern Tipografi Aykut ilter  Tipografi I 6. MODERN TİPOGRAFİ YazdırTüm Cevapları GizleMateryal Listesine Dön ________________________________________ Soru 1: 1827’de Joseph Nicéphore Niépce tarafından ilk kalıcı fotoğraf çekilmiştir. Fotoğrafın bulunuşunun yol açmıştır en önemli gelişme hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Dünya olaylarının kaydı açısından devrimsel bir yeniliktir. Çekilen her bir fotoğraf yaşama ve gerçeğe dair tanıklık ve kanıt oluşturmaktadır. Sanat hareketlerinin kendilerini sorgulamalarının önünü açmış, plastik sanatların zamanın belleği olma görevini devralmıştır. Yüzyılın sonuna doğru sinema sanatı gibi önemli gelişmeleri doğurmuştur. ✔ Hepsi Cevap : Hepsi ________________________________________ Soru 2: İngiltere kraliçesi 1837’de taç giymiş olmasına karşın, son yıllarına değin 19. Yüzyıl genel olarak ________ Çağı diye adlandırılır. (Çoktan Seçmeli) Rönesans Barok XIV. Lui ✔ Viktorya Elizabet Cevap : Viktorya ________________________________________ Soru 3: 19. Yüzyıl başında yaygın olarak kullanıma giren yeni sürüm yazı karakteri türü hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Face to Face Light Face ✔ Fat Face Baby Face Scarface Cevap : Fat Face ________________________________________ Soru 4: Büyük ölçü ilan, duyuru, afiş, tanıtım kartı ve katalogların başlıklarında kullanılmak üzere 1827’de Darius Wells tarafından tanıtılan el-kesimi hurufat türü hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Metal Harfler ✔ Ağaç Harfler Bakır Harfler Gravür Harfler Kağıt Harfler Cevap : Ağaç Harfler ________________________________________ Soru 5: 1840’larda bir sürekli tabakanın ağaçtan kağıt yapımında hayata geçirilen sürekli-rulo kağıt üreten makinasının mucidi kimdir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Henry Fourdrinier Austin Burt Friedrich Koenig Andreas Bauer W. H. Fox Talbot Cevap : Henry Fourdrinier ________________________________________ Soru 6: Ağaç veya metal harflerin küçük harf çizimlerinden istenilen büyüklükte (ya da tam tersi) düzgün bir biçimde çizilmesini ve daha sonra kesilmesini mümkün kılan buluş hangisidir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Pantograf Litografi Daktilo Sürekli-Rulo Kağıt Fotoğraf Cevap : Pantograf ________________________________________ Soru 7: 18. Yüzyıl sonunda Alois Senefelder tarafından 1796’da bulunan, yağ ve suyun birbirini itme ilkesinden hareketle görüntü aktarımında kullanılan baskı yöntemi hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Harf Baskı (Letterpress) ✔ Taş baskı (Litografi) İpek Baskı (Silk Screen) Kalıp Baskı (Ksilografi) Gravür Baskı (Intaglio) Cevap : Taş baskı (Litografi) ________________________________________ Soru 8: 19. Yüzyıl’ın son on yıllarında daha hızlı dizgi yapmak amacıyla geliştirilen, operatör tarafından işletilen bir klavye aracılığıyla yapılan dizginin anında sıcak kurşun dökümünü satır satır üreten tümleşik dizgi aygıtı hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Kalotype Monotype ✔ Linotype Intertype Daguerretype Cevap : Linotype ________________________________________ Soru 9: Tarihsel olarak 1860’lardan başlayıp 1910’lara değin etkisini sürdüren Sanatlar ve Elsanatları Hareketi’nin en önemli temsilcisi aşağıdaki sanatçılardan hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Fernand Leger Théo van Doesburg El Lissitzky ✔ William Morris Ardengo Soffici Cevap : William Morris ________________________________________ Soru 10: Hangi akım Modernizm akımları içinde yer almaz? (Çoktan Seçmeli) Kübizm Fütürizm Konstrüktivizm Dadaizm ✔ Pre-Raphaelizm Cevap : Pre-Raphaelizm Tipografi,6. MODERN TİPOGRAFİ,Joseph Nicéphore Niépce,ilk kalıcı fotoğraf,1827’de,İngiltere kraliçesi 1837’de taç giymiş,Viktorya,19. Yüzyıl başında,Fat Face,Büyük ölçü ilan,duyuru,tanıtım kartı ve katalogların başlıklarında,Ağaç Harfler,1840’larda bir sürekli tabakanın,kağıt üreten makinasının mucidi,Henry Fourdrinier,Ağaç veya metal harflerin,Pantograf,Taş baskı (Litografi),Harf Baskı (Letterpress),İpek Baskı (Silk Screen),Kalıp Baskı (Ksilografi),Litografi
0 notes
magazinxhaberler · 1 year ago
Text
El Sanatları ve Tasarım Fuarı CRAFTİSTANBUL ne zaman açılıyor
Tumblr media
El Sanatları ve Tasarım Fuarı CRAFTİSTANBUL ne zaman açılıyor
El Sanatları ve Tasarım Fuarı CRAFTİSTANBUL çarşamba günü kapılarını açıyor!  
Tumblr media
Bağımsız sanatkarların yanında, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden Üniversiteler’in Güzel Sanatlar ve Mimarlık Tasarım bölümleri, T.C MİLLİ EĞİTİM Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı Olgunlaşma Enstitüleri’nin öğretim kadroları ve öğrencileri ile katıldığı fuarda; yerel yönetimlerin el sanatları ile ilgili bölümleri, el sanatları ile uğraşan vakıf ve dernekler de yer alıyor. Atis Fuarcılık'tan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı: "CRAFTiSTANBUL'da onlarca el sanatları üreticisi, ustası, sanatkarı, tasarımcısı ve konu ile ilgili kurum/kuruluş temsilcileri, yayıncılar, hammadde malzeme sağlayıcılar, yan ürünler üretenler buluşacak; dünya ülkelerinden katılımcılarla fuar uluslararası bir boyut kazandıracak. Ülkemizin en değerli sanatkarlarının, eğitim-öğretim kurumlarının, büyük üretim sistemlerinin ve kooperatiflerin de temsil edildiği fuarda; bu yıl kardeş Ülke Özbekistan başta olmak üzere, Bangladeş, İran, Mısır gibi ülkelerden yabancı katılımcılar da var. 400’ün üzerinde katılımcısı olan fuarın; unutulmakta olan geleneksel meslekler ve ustalar için ulusal ve uluslararası alanda tanıtım desteği ve el sanatlarının ve tasarımlarinın yeniden hayat bulmasında katkı sağlaması fuarın önemli hedeflerinden biridir. Ziyaretçiler; Yenikapı Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi’nde sanatkarların el yapımı ürünlerini görme, satın alma şansı bulacak; yerli yabancı satın almacılar toplu alımlar yapacak, ticari bağlantılar kurabilecekler. Yaşam koşullarının ağırlaştığı bugünün dünyasında; bu fuarların el sanatları üreticilerini yüreklendirdiğini, onlara yeni pazarlama kanalları yarattığını şimdiden söylemek mümkün. CRAFTİSTANBUL; butik mağazaların, tasarımcıların, iç mimarların, sanat öğrencilerinin ilgisini çekeceğine ve turizmin önemli bir yan ürünü olma özelliğiyle, oteller, otel içi mağazalar, turistik bölgelerdeki geleneksel ürün satışı yapanlar için önemli bir fırsat olacağına da kesin gözüyle bakmak gerekiyor. Fuar 04 – 08 Ekim 2023 tarihleri arasında saat 10:00-20:00 saatlerinde ziyaretçilere açık olacaktır. Resmi açılışı 04 Ekim’de saat 16:00’ da Geleneksel Türk işleme Sanatçısı Cemile Gül Koleksiyonu - Defile "Sim Sır Sandık" katılımlarıyla gerçekleştirilecek. Sonrasında her yıl gelenekselleşen ödül törenimiz gerçekleşecektir. "El sanatçısı Onur Ödülü", "El sanatı Katkı Kurum Onur Ödülü", "Kardeş Ülke Onur Ödülü" verilecek. Geleneksel ve çağdaş el sanatlarının en üstün örneklerini sergilemeyi/sunmayı hedeflediğimiz CRAFTİSTANBUL'da; ağırlıkla “geleceğin antikaları" olmaya aday ürünlerin yer alacağı inancındayız. İstanbul’da her yıl Ekim ayı’nın ilk haftası yinelenerek ve yenilenerek gelişeceğini ve büyüyeceğini umduğumuz bu önemli etkinlikte; uygulamalı üretim gösterileri, workshop'lar, konferanslar, sohbet toplantıları, özel koleksiyon sergileri, plastik sanatlardan örnekler malzeme araçgereçler de yer alacak." Magazin X Haberler : kültür Sanat Read the full article
0 notes
teknoaslan · 1 year ago
Text
Gülşah Görgülü Kimdir? Boyu, Kilosu, Yaşı, Sevgilisi, Nereli, Burcu
Gülşah Görgülü Kimdir? Boyu, Kilosu, Yaşı, Sevgilisi, Nereli, Burcu #fitness #magazin #fit #istanbul #gym #izmir #instagood #tarz #love #model #bodybuilding #tbt #fitnessmotivation #magazine #instagram #moda #butik #workout #streetstyle #spor #ayakkabi
Gülşah Görgülü 1993 yılında Denizli’de doğup büyümüştür. Gülşah Görgülü 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi Plastik sanatlar bölümünü Başarı bursu ile kazanmıştır . Yine başarı bursu ile İç mimarlık bölümü çift ana dalı yapmıştır. Üniversite eğitimiyle ile birlikte başlayan spor hayatı, kendi değişimi ile bu işe daha sıkı sarılmasını ve ileriye taşımasını sağladı. Fitness ve Zumba antrenörüdür ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yazmayolculugu · 1 year ago
Text
Neden Olmasın?
Neden Olmasın? Sanat bir pratiktir. Bireyseldir ancak sosyal olarak da yapılabilir. Sosyal olarak yapıldığında hem bireysel bir pratik gerçekleştirmiş oluruz, hem de sosyal bir pratik olarak toplumsaldır.
Sanat bir metot olarak kullanılabilir. Sanatın metodu yoktur, çünkü sanat bir metottur. Bir şeyi gerçekleştirmenin ya da bilgiye, o bilgiyi oluşturarak ulaşmanın bir yoludur. O bilgiyi pratik ederek, var ederek ulaşmanın; ulaşılamasa dahi teoride var etmenin; hayal etmenin bir yoludur. Tam da bu nedenle bir zeka işidir. Zeka ile ilgili bir uğraştır. Zekayı anlamaya ve geliştirmeye yönelik bir pratik olarak sanat, mekanizmasındaki davranışlar gereği bireyi ve toplumu geliştirici bir araç olarak kullanılabilir.
Empati, hoşgörü, katılımcı, özgürlükçü, ‘iyi’leştirici, ifadeden yana, kaynaştırıcı, farkındalık artırıcı, bir yanı keskin olsa bile eşik geçişlerinden sonra sakinleştirici…
Bu terimlerin bütününün aynı anda bir yerde durarak bir çağrışımın parçaları olduğunu kavramakta fayda buluyorum.
Bu kısmı, zihnimizde görselleştirmekten faydalanarak ifade etmek için bir benzetmeden yararlanmak uygun olacaktır; Plastik sanatlar pratiği de tıpkı müzik pratiği gibi bireysel olarak da yapılabilir, sosyal olarak da yapılabilir. En baştan hayal etmeye başlayalım:
Tek başına mırıldanan bir müzisyen düşünelim. Sadece sesini kullanarak müzik yapan bu kişi tek başına hiç ses olmayan bir yerde olsun.
Şimdi bu kişi sesini kullanmanın yanına bedenine vurarak ritim tutmasında eklesin.
Şimdi bu ritme şarkı sözlerini söyleyerek eşlik etsin.
Şimdi bir enstrüman çalsın.
Enstrüman ile birlikte şarkı söylesin.
Bu kez bir bilgisayar kullanarak pek çok enstrümanla müziğini yapsın, sözlerini kaydedip eklesin.
Gelin işi sosyalleştirmeye başlayalım:
Şimdi bu müzisyenin yanına bir müzisyen daha getirelim. İki kişi enstrümanları ve sesleriyle müzik yapsın.
Şimdi yanına bir kişi daha gelsin, hoş bir trio dinleyelim.
Dört olsun, beş olsun, sekiz olsun.
Bir grup müziği dinliyoruz.
İşin boyutunu biraz değiştirelim;
Şimdi müzisyenlerimizin sayısını elliye çıkaralım.
Biraz da orkestra müzik yapsın.
Orkestra.
Biraz hayal gücümüzü devreye sokalım.
Beş yüz kişi olsun.
Az mı?
1500 olsun.
Haydi 5000 olsun.
5000 kişi, 5000 enstrumanlık bir orkestra… Çok mu abartılı oldu?
Hayal gücümüzü daha devreye sokmadığımızı belirtmek için bir bilgiyi paylaşmam gerekiyor.
2013 yılında bir grup müzisyen bir araya gelerek Guinness rekorlarına dünyanın en büyük orkestrası olarak giriyor. Konuyu uzatmamak adına tüm detayları bir kenara bırakıp bu orkestranın müzisyen sayısına odaklanalım: 7548.
7548 müzisyen, 7548 enstrüman.
Evet, bu hayal değil. Bir gerçek.
Tam bu noktadan hayal kurmaya başlayalım.
500.000 müzisyenin oluşturduğu bir orkestra hayal edelim. Orta halli bir kentteki herkesin aynı anda müzik yaptığını düşünelim. Oldu ki bir takım araçlar üretmiş olalım, bu araçları kullanarak tüm kent tıpkı o rekordaki orkestra gibi bir eseri icra etmiş olsunlar.
Hayalleri büyütelim;
6.000.000 kişilik bir insan topluluğunun aynı anda müzik yaptığını.
Peki 100.000.000 kişi? Koca bir ülke kadar insan. Hayal edebiliyor muyuz?
Hangi iletişim araçları kullanılarak canlı bir performans yapabiliriz ki?
3.000.000.000 insandan oluşturalım bu orkestrayı.
3 milyar.
Tam bu noktada 3 milyar kişinin bir kıtada toplanıp aynı anda gökteki notalara bakarak bir eseri seslendirmesini hayal edersek bu biraz ‘din’ olur. Sanat distopyasından çıkabilmek adına sanatın şu iki değerini devreye sokmamızda fayda var: özgürlük ve özgünlük. Bu kadar büyük bir topluluğun bir ucunda farklı ritimler, diğer ucunda farklı sesler, öte ucunda farklı eserler çalsalar bunun ne zararı olabilir?
Bu noktada ‘eser’ önemini yitiriyor, ‘sanat pratiği’nin kendisi bir süreç olarak değerin merkezine doğru yerleşiyor. Burada önemli olan sanat yapmak. Süreç içinde gerçekleşen, zamanın bir bölümünü deneyimlenebilecek bir biçimi olarak ‘sanat’.
Tüm insanlık.
Yeryüzünde yaşayan ve yapmak isteyen tüm insanlarla birlikte, hep birlikte sanat yapmak.
Bir an bile olsa;
Neden olmasın?
-Prepathy, 19/05/2023
Konu: Uykuya dalmadan önce yakalanan düşünceler.
0 notes
gakua · 2 years ago
Text
Sır Altı Tebeşir ya da Tibet ama Tebeşir Öküzü
Tumblr media
Bu metin, seramik üretimimde kullandığım ve iş pratiğimde en çok kullandığım seramik dekor boyası türü olan sır altı ve sır altı kalem boya hakkında bilgi ve deneyimlerimi içermektedir.
Yaklaşık üç yıldır seramik üretim geçmişimde kullandığım ve üretim manifestomu en iyi yansıttığını düşündüğüm sır altı kalem boyayla seramik malzemeleri ithal eden bir tedarikçiden alıp deneyerek başladım. (İtalya’da üretim yapan bir sanayi kuruluşuna aitti.) Bütün üretim süreçlerimde olduğu gibi malzemenin yapısını, sana sundukları, malzemenin kimyası ve kullanma yöntemiyle sınırlı hale ve aradaki özgünlük farkını, malzemeyi kullanan sanatçı ve onun dilini anladıktan sonra malzemenin standart prosesisinin dışına çıkmayla hatta yazılan kitaplardaki öğretilerin dışına çıkmaya zorladıkça çıkıyor. Bu işe başlarken ki ana hedefim, resim geçmişimi (kağıt yüzeyle olan ilişkimde olduğu gibi) rahat bir şekilde seramik yüzeyde nasıl kullanabileceğimi aramak oldu. Hala daha aramaya devam ediyorum.
Biraz kimyasını araştırdıktan sonra boyayı kendimin de yapabileceğine ikna olduktan sonra ham maddelerini temel olarak bağlayıcısı, çözücüsü, pigmentleri ve diğer katkı maddeler ve yaptığım kalem tebeşirlerin pişirilmesiyle sonuçlanan denemelerden sonra bana en uygun kaliteyi yine deneyerek yakaladım. Şunu söyleyebilirim ki bunu her sanatçı, üretici kendisi deneyimlemelidir. Benim için en önemli faktör kendi istediğim renk tonunu elde ettikten sonra malzemenin işleyişini iş pratiğime yakın hale getirmek için pişirim derecesindeki farklılıklara dikkat edilmesi gerektiğidir. Boyanın üzerine şeffaf sır kullanıldığında boyanın yüzeyde dağılması, bazen çizimin bozulması, bazen bu bozulmanın resimsel olarak da kullanabileceğini hatta tüm güzel sanatlar fakültelerinde ve ders kitaplarında hata olarak yazılan tüm değerleri yüzeyde hedeflediğin çizimin plastik değerini artırmak içinde kullanabileceğimi fark ettim. Hatta buna izin vermese bile boyayı yüzeyde elimle ya da fırçayla dağıtabileceğimi ki elimi kullanmayı her zaman daha çok seviyorum. Ne kadar az malzeme ne kadar az araç ne kadar az gereç o kadar çok daha mutlu ediyor, yapmak istediğim hayalimdeki işe daha çok yaklaştırıyor beni.  
Kullanılan ham maddeler gıda ile uyumlu, kurşunsuz mutfak eşyası olarak üretilmiş kullanılabilir sanat ürünlerinden oluşmaktadır.
Yeni yıla yeni bir GAK günlüğünde, bu konuyu seçmem geçen yıllarda pastel boyaları nerden alıyorsunuz gibi soruların bu işi yapan ya da yapmak isteyenlerin çok fazla sormasından dolayı ilk seramik günlüğümde aslında haftalığımda olacak anlatmaya karar verdim.
Malzemenin temini konusunda benimde üç yıldır tedarikçim olan hobiseramik firmasını önerebilirim. Kendiniz yapmak istiyorsanız bunun için karşılığında zamanınızı verip benim yaptığım gibi araştırıp deneyerek satın alabilirsiniz.  
Not, tüm malzemelerini aynı yerden almalısın! Çamur bünyenin, sırrın bünyeyle olan genleşme katsayılarına dikkat etmelisin!
Haftaya görüşürüz.
İyi pazarlar : )
0 notes
ucnoktasivadikart · 4 years ago
Photo
Tumblr media
2 notes · View notes
jeanthefae · 5 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İstanbul Bienali
10.10.2019
•Ozan Atalan
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
•Agnieszka Kurant
3 notes · View notes
burakurnaz · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ankara’yla İlgili Bir Okuma
Çoğu kişinin ilgisini çekmeyebilir ama yakın zamanda yıkılacak olan ve kent belleğinde önemli bir yere sahip olan Anafartalar Çarşısının, bu sitede yer almasını ve #ankara diye arama yapanların bu yazıyı görmesini, böylece çarşının bilinmesini ve hatırlanmasını istiyorum.
3 yaşında kreşe başlayıp 7 yaşına kadar devam etmiş bir çocuk olarak, kreşe gittiğim ve gitmediğim hemen her günüm Anafartalar Çarşısıyla bir şekilde ilişkili oluyordu çünkü annemin dairesi Ulus’taki Jülian Sütunu’nun önündeydi. Akşam kreşten çıkıp servisle annemin dairesine gelir, mesai saati bitince de beraber eve gitmeden önce bir sebepten dolayı Anafartalar Çarşısının ya önünden ya da içinden geçerdik. Hayatımın dışarıda geçen çoğu zamanı o zamanlar Ulus’ta geçtiği için (çünkü babamın dairesi de anneminkiyle aynı yerdeydi ayrıca ofisi de Ulustaydı), Ankara’da yaşayan herkesin Ulus’ta toplandığını ve oradaki herkesin birbirini tanıdığını zannederdim. Doktor için dairenin yanındaki doktorluğa, oyuncak için babamın ofisinin hanındaki oyuncakçıya, gıda alışverişi içinse Ulus Haline götürürlerdi. Mesela balığı hep haldeki aynı adamdan aldığımız için başka yerde balık satılmaz zannederdim.
Çarşıda 2007 yılında intihar saldırısı oldu. Günlerce haberlerde manşet olarak verildi. 9 ölü, 110dan fazla yaralı vardı. Bir süre kapalı kaldıktan sonra yeniden açıldı. İşte bu olayla çarşı, hem neredeyse tüm Ankara’nın hem de ülkenin belleğine yerleşti. Zaten Ankarada yaşayan çoğu kişi ister istemez çarşıya uğramıştır.
Çarşı hakkında Mimarlar Odasının sitesinde “Öte yandan, Ankara’nın ilk yürüyen merdivenli süpermarketi olan ‘Gima Mağazaları’na yıllarca ev sahipliği yapmış olması yapının bir diğer önemli yanı olan anı değerine işaret etmektedir. Günümüz Ankara’sında alabildiğine hızlanan Alışveriş Merkezleri furyasının ilk köşe taşı olması sebebiyle de artık tarihi önemde bir yapıdır.” yazıyor. Benim için diğer önemi de çarşının içindeki seramikler. Çocukken çarşıda annem gezerken ben sıkılıp seramiklerle oynardım. Seramiklere dokunma şansınız varsa lütfen dokunun. Seramiklerin inişli çıkışlı ve tırtıklı şekilleri hoşuma giderdi, parmaklarımı seramikler üzerinde gezdirip kendimce oyunlar yapardım. Bir de renkli renkli olduğu için alışverişin sıkıcılığını kırardı. Tabii çocukken o seramiklerin önemini bilmezdim. Seramiklerin Füreya Koral tarafından yapıldığını ve Füreya Koral’ın ülkemizdeki ilk profesyonel seramik sanatçısı olduğunu birkaç ay önce, çarşının yıkılacağını duyduğumda öğrendim. O dönemde yazdığı yazılar için tık tık. Mekan, enstalasyon seramik çalışmalarını barındırıyor olmasına ve şimdiki avm konseptinin Ankara’daki ilk örneği olmasına rağmen hangi avm’de bu kadar dolu dolu sanat var?
Tumblr media
Çarşıdaki sergi de işte buralardan yola çıkarak oluşturulmuş. Mekanın, kent belleğindeki önemi düşünülerek, mekanın olanakları ve durumundan faydalanarak enstalasyonlar yapılmış. Beni en çok etkileyen iş, yukarıdaki sandalyeli fotoğrafta izlediğimiz dans performansının videosu oldu. Anlatmak istemiyorum çünkü anlatırsam hatıramı parçalamak zorunda kalıcam, şimdilik bütün kalsın ve tadını alayım istiyorum.
Sanatçılar, sanırım, işlerini nereye yapacaklarını kendileri belirlemişler. Kimisi boş dükkanı tercih etmiş kimisi çok arada kalan bir koridoru kimisi de bir dükkanın önündeki görseli kullanmış. Bütün işler mekanın içinde dağınık durduğu için sergiyi gezerken ister istemez mekanın da farkında varıyorsunuz, eskimişliğini, kirlenmişliğini, esnafın mekana etkilerini ve seramikleri görüyorsunuz. Seramiklerin üzerinde yapıştırılmış indirim dövizlerini görüyorsunuz. Gözünüz ürünlere çarpıyor ve o sırada o ürüne dokunan ellerin sahiplerini, kısacık boyuyla cam tezgaha çenesini koymuş ve neler olduğunu görmeye çalışan çocuklarını görüyorsunuz; duvara yaslanmış karşı dükkana laf atan esnafı görüyor ve onların şakalarına tanık oluyorsunuz; insanların maddi durumlarını, eğitim seviyelerini görüyor ve ister istemez yaşadıkları hayatın kalitesini tahmin ediyorsunuz.
Esnafın sergiye ilgisi ise çok tatlı. Onların her günü orada geçtiği için ve oradan usandıkları için neden böyle şeyler yapıldığına anlam veremiyorlar. Kendi aralarında sürekli şakalar dönüyor. Ayrıca, normalde asla oraya uğramayacak olan insanların oraları görmesi, esnafı tanıması ve halini görmesi, oranın kültürünü görmüş olması da esnafı memnun ediyor.
Eğer çarşıya hala gitmediyseniz, bu sergiyi görmek için gitmek muhteşem bir bahane olur. İşleri anlamak zor değil, mekana konsantre olursanız zaten hissediyorsunuz. Anlamadığım tek çalışma şu oldu:
Tumblr media
Sergideki işler (sanırım) alternatif fonlama ile yapılmış. En azından @cerbill’inki öyle. Bunun ne olduğunu bilmiyorum, eğer kendisine sorarsam buraya da yazarım.
Sergiyi, AsiKeçi Ankara Sanat İnisiyatifi organize etmiş.
8 notes · View notes
tolgaulusoy · 2 years ago
Text
Tumblr media
Sanatçı Hakları: Seminer ve Panel Tartışmaları, 1992 yılında Plastik Sanatlar Derneğinin yapmış olduğu seminer dizisine dayanıyor. Bu seminer dizisine sanatçılar, alanda çalışan yerli ve yabancı uzmanlar, devlet görevlileri katılmış. Seminerlerin en temel tartışma konusu tabii ki telif hakları. Burada özellikle Almanyalı hukukçu Gerhard Pfenning'in yapmış olduğu uzun oturum çok önemli. Zira telif hakları konusunun Türkiye'de tartışılmaya başlandığı yıllar ve özellikle Almanya'da bu işlerin nasıl yürüdüğüyle ilgili ayrıntılı bilginin alan çalışanları için önemli bir bilgi hazinesi. Bunun dışında sanatın serbest dolaşım hakkı, sigorta, vergi muafiyeti gibi çeşitli haklar da seminerler içerisinde tartışılıyor.
3 notes · View notes
jotem · 2 years ago
Text
Bu gecenin hikayesi
Malum okuma kültürümüz yok uzun yazılara ayıracak vaktimiz de yok.O yüzden ben önce bir cümle özet yapayım sonra merak edenler evvelden okumamışsa bu muhteşem hikayeyi okusun.
Özet:
Paris'ten bale pabucu alan ırgat sürücüsünü öldürdüler.
Şimdi esas hikaye :
Anadolu'nun bağrından kopar kahramanımız , yolu Paris'e düşer .Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura'sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
"Aç kulaklarını dinle sözümü,
yalan söz gerçeğe tuzak değil,
insan hakkını hak bilen kişi,
özünde nur doğar yalan ateşi,
kamili taşlamak cahilin işi,
cahilden kötülük hiç uzak değil..."
*
Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya'ya gönderilen... ABD'de Fransa'da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği
Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı'ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
*
Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozan'ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi'nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz?
Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... "Bale ayakkabısı alacağım" der! Dino'lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle devam eder: "Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim."
*
Çünkü...Nesimi Çimen'dir o.
*Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964'te yapan, Almanya'da Fransa'da İsveç'te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye'de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın, sözün, üç telli cura'nın ustası.
*
Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri'de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber'e aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adana'ya... Evlatları olur. Almanya'ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal'le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul'a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider,
Nesimi'yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği cura'sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozan'lığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu gariban'ın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal'in yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop
divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.
*
Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde "torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem" diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı
Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil'e veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesi'ne gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiyemin en heyecan verici şairi Can Yücel.
*
Bi gün, Nesimi'nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... "Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader" der. Nesimi de "peki" der.
*
Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarı'nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak...
Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen cura'sına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: "Nerde mutluysan, orda yaşa!"
*
Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır,
derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay'ın arkasında çalar, neticede Konservatuar'dan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne girer.
*
Mazlum Çimen'dir o
*
Nesimi'nin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında "Mazlum" adını koyduğu oğlu...
Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.
*
20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüz'den Hisseli Harikalar Kumpanyası'na sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram'a Fatih Kısaparmak'a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Koza'nın yanısıra, Almanya'dan Fransa'dan İsviçre'den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal'in ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği
gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müzik'i kurdu.
*
Oğul da, Saki Çimen...Nesimi'nin torunu. Piyanist.
*
Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.
*
Bale ayakkabısına dönersek... Paris'ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orda biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bi havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.
*
Senelerce bunu anlattı. Gel zaman git zaman... Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, "o adam" adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor.
Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi... O adam, bu adam mıydı? Evet dedi Nesimi...
*
Peter Gabriel'di.
*
Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesis'in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammy'si ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.
*
Ve...
Yaktılar o Nesimi'yi!
Sivas'ta yakılanlardan biri.
*
Ve, değerli gençler... Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti...
*
Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batı'ya yelken açan yolculuk'tur asıl önlenmek istenen...
Yobazlığı hâkim kılmaktır.
Kaynak: picgra
Murat Demirocak pyl alınmıştır
Tumblr media
3 notes · View notes
an-tarctica · 3 years ago
Text
bisi sorcam.. yarin plastik sanatlar dersim var,, hoca duralit resim kagidi vs. aldirdi ama ressim cantam yok ve yarin siddetli saganak yagis varmis.. canta almak da son anda aklima geldi. ben cantasiz elimde tasirsam rezillik cekerim gibi. poset var ama o da fark etmez pek ve bilmiorm napmaliyim derse yarin gitmeyim bari diyorum bi sey kaçırmam bence help
2 notes · View notes
sybllll · 4 years ago
Text
Tumblr media
Cura/ Yılmaz Özdil
Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu’nun bağrından kopar, yolu Paris’e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura’sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil...”
*
Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya’ya gönderilen... ABD’de Fransa’da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı’ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
*
Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozan’ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi’nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... “Bale ayakkabısı alacağım” der! Dino’lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle
devam eder: “Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim.”
*
Çünkü...
Nesimi Çimen’dir o.
*
Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964’te yapan, Almanya’da Fransa’da İsveç’te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye’de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın sözün, üç telli cura’nın ustası.
*
Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri’de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber’e aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adana’ya... Evlatları olur. Almanya’ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal’le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul’a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimi’yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği cura’sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozan’lığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu gariban’ın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal’in yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.
*
Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde “torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem” diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil’e veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesi’ne gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiyemin en heyecan verici şairi Can Yücel.
*
Bi gün, Nesimi’nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... “Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader” der. Nesimi de “peki” der.
*
Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarı’nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen cura’sına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: “Nerde mutluysan, orda yaşa!”
*
Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay’ın arkasında çalar, neticede Konservatuar’dan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne girer.
*
Mazlum Çimen’dir o.
*
Nesimi’nin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında “Mazlum” adını koyduğu oğlu...
Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.
*
20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüz’den Hisseli Harikalar Kumpanyası’na sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram’a Fatih Kısaparmak’a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Koza’nın yanısıra, Almanya’dan Fransa’dan İsviçre’den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal’in ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müzik’i kurdu.
*
Oğul da, Saki Çimen...
Nesimi’nin torunu.
Piyanist.
*
Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.
*
Bale ayakkabısına dönersek...
Paris’ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orda biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bi havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.
*
Senelerce bunu anlattı.
Gel zaman git zaman...
Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, “o adam” adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi...
O adam, bu adam mıydı?
Evet dedi Nesimi...
*
Peter Gabriel’di.
*
Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesis’in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammy’si ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.
*
Ve...
Yaktılar o Nesimi’yi!
Sivas’ta yakılanlardan biri.
*
Ve, değerli gençler...
Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.
*
Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batı’ya yelken açan yolculuk’tur asıl önlenmek istenen... Yobazlığı hâkim kılmaktır.
Yılmaz Özdil 15.03.2015 Hürriyet gazetesi
Nesimi Çimen
Doğum tarihi: 1931, Saimbeyli
Ölüm tarihi ve yeri: 2 Temmuz 1993, Sivas
Defnedildiği yer: Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul
https://youtu.be/jLTJPTfcjcU
15 notes · View notes