#Hayal Gücü Kulübü
Explore tagged Tumblr posts
yazmayolculugu · 1 year ago
Text
Neden Olmasın?
Neden Olmasın? Sanat bir pratiktir. Bireyseldir ancak sosyal olarak da yapılabilir. Sosyal olarak yapıldığında hem bireysel bir pratik gerçekleştirmiş oluruz, hem de sosyal bir pratik olarak toplumsaldır.
Sanat bir metot olarak kullanılabilir. Sanatın metodu yoktur, çünkü sanat bir metottur. Bir şeyi gerçekleştirmenin ya da bilgiye, o bilgiyi oluşturarak ulaşmanın bir yoludur. O bilgiyi pratik ederek, var ederek ulaşmanın; ulaşılamasa dahi teoride var etmenin; hayal etmenin bir yoludur. Tam da bu nedenle bir zeka işidir. Zeka ile ilgili bir uğraştır. Zekayı anlamaya ve geliştirmeye yönelik bir pratik olarak sanat, mekanizmasındaki davranışlar gereği bireyi ve toplumu geliştirici bir araç olarak kullanılabilir.
Empati, hoşgörü, katılımcı, özgürlükçü, ‘iyi’leştirici, ifadeden yana, kaynaştırıcı, farkındalık artırıcı, bir yanı keskin olsa bile eşik geçişlerinden sonra sakinleştirici…
Bu terimlerin bütününün aynı anda bir yerde durarak bir çağrışımın parçaları olduğunu kavramakta fayda buluyorum.
Bu kısmı, zihnimizde görselleştirmekten faydalanarak ifade etmek için bir benzetmeden yararlanmak uygun olacaktır; Plastik sanatlar pratiği de tıpkı müzik pratiği gibi bireysel olarak da yapılabilir, sosyal olarak da yapılabilir. En baştan hayal etmeye başlayalım:
Tek başına mırıldanan bir müzisyen düşünelim. Sadece sesini kullanarak müzik yapan bu kişi tek başına hiç ses olmayan bir yerde olsun.
Şimdi bu kişi sesini kullanmanın yanına bedenine vurarak ritim tutmasında eklesin.
Şimdi bu ritme şarkı sözlerini söyleyerek eşlik etsin.
Şimdi bir enstrüman çalsın.
Enstrüman ile birlikte şarkı söylesin.
Bu kez bir bilgisayar kullanarak pek çok enstrümanla müziğini yapsın, sözlerini kaydedip eklesin.
Gelin işi sosyalleştirmeye başlayalım:
Şimdi bu müzisyenin yanına bir müzisyen daha getirelim. İki kişi enstrümanları ve sesleriyle müzik yapsın.
Şimdi yanına bir kişi daha gelsin, hoş bir trio dinleyelim.
Dört olsun, beş olsun, sekiz olsun.
Bir grup müziği dinliyoruz.
İşin boyutunu biraz değiştirelim;
Şimdi müzisyenlerimizin sayısını elliye çıkaralım.
Biraz da orkestra müzik yapsın.
Orkestra.
Biraz hayal gücümüzü devreye sokalım.
Beş yüz kişi olsun.
Az mı?
1500 olsun.
Haydi 5000 olsun.
5000 kişi, 5000 enstrumanlık bir orkestra… Çok mu abartılı oldu?
Hayal gücümüzü daha devreye sokmadığımızı belirtmek için bir bilgiyi paylaşmam gerekiyor.
2013 yılında bir grup müzisyen bir araya gelerek Guinness rekorlarına dünyanın en büyük orkestrası olarak giriyor. Konuyu uzatmamak adına tüm detayları bir kenara bırakıp bu orkestranın müzisyen sayısına odaklanalım: 7548.
7548 müzisyen, 7548 enstrüman.
Evet, bu hayal değil. Bir gerçek.
Tam bu noktadan hayal kurmaya başlayalım.
500.000 müzisyenin oluşturduğu bir orkestra hayal edelim. Orta halli bir kentteki herkesin aynı anda müzik yaptığını düşünelim. Oldu ki bir takım araçlar üretmiş olalım, bu araçları kullanarak tüm kent tıpkı o rekordaki orkestra gibi bir eseri icra etmiş olsunlar.
Hayalleri büyütelim;
6.000.000 kişilik bir insan topluluğunun aynı anda müzik yaptığını.
Peki 100.000.000 kişi? Koca bir ülke kadar insan. Hayal edebiliyor muyuz?
Hangi iletişim araçları kullanılarak canlı bir performans yapabiliriz ki?
3.000.000.000 insandan oluşturalım bu orkestrayı.
3 milyar.
Tam bu noktada 3 milyar kişinin bir kıtada toplanıp aynı anda gökteki notalara bakarak bir eseri seslendirmesini hayal edersek bu biraz ‘din’ olur. Sanat distopyasından çıkabilmek adına sanatın şu iki değerini devreye sokmamızda fayda var: özgürlük ve özgünlük. Bu kadar büyük bir topluluğun bir ucunda farklı ritimler, diğer ucunda farklı sesler, öte ucunda farklı eserler çalsalar bunun ne zararı olabilir?
Bu noktada ‘eser’ önemini yitiriyor, ‘sanat pratiği’nin kendisi bir süreç olarak değerin merkezine doğru yerleşiyor. Burada önemli olan sanat yapmak. Süreç içinde gerçekleşen, zamanın bir bölümünü deneyimlenebilecek bir biçimi olarak ‘sanat’.
Tüm insanlık.
Yeryüzünde yaşayan ve yapmak isteyen tüm insanlarla birlikte, hep birlikte sanat yapmak.
Bir an bile olsa;
Neden olmasın?
-Prepathy, 19/05/2023
Konu: Uykuya dalmadan önce yakalanan düşünceler.
0 notes
progamertrcom · 6 years ago
Photo
Tumblr media
New Post has been published on http://bit.ly/2XTj71K
100 Thieves Ekibinden Şaşırtıcı Geri Dönüş
Tumblr media
LNBA takımı Cleveland Cavaliers’ın LCS kulübü olan 100 Thieves, bahar sezonuna iddialı transferler ile başlamasına rağmen beklenen sonuçları alamıyordu. Ancak son hafta Clutch Gaming karşısında başardığı inanılmaz geri dönüş sayesinde playofflar için hala iddialı olduklarının sinyalini vermiş oldu.
BAHAR SEZONU KÖTÜ BAŞLADI
            Geçtiğimiz 2 sezonda da playofflarda son dörde kalmayı başaran 100 Thieves ekibi, 2019 bahar sezonuna ilk hafta ağır mağlubiyetler ile başladı. Üçüncü haftayı çifte galibiyet ile geçiren ekip için umutlar yeniden yeşerse de, devamında oynadığı son dört karşılaşmayı kaybederek taraftarlarını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Geçtiğimiz hafta Clutch Gaming ile karşı karşıya gelen ekip, formsuz olması sebebiyle galibiyete ihtiyacı olan rakibi karşısında pek de şanslı görülmüyordu. Nitekim sekiz skor ve dört ejderha geride götürdüğü maçı 30. dakika sonrasında çevirmeyi başaran 100 Thieves ekibi ligin altıncı haftasında galibiyet hasretini gidermiş oldu.
Tumblr media
ÜST KORİDORDA KARMA SEÇİMİ
            Seçim yasaklama ekranından itibaren sürprizlerle başlayan maçta üst koridor oyuncusu Heo “Huni” Seung-hoon ilginç bir şekilde Karma tercihi yaptı. 100 Thieves’in bu beklenmedik seçime hazırlıksız olacağı düşünülürken Kim “Ssumday” Chan-ho tarafından yapılan Riven karşı seçimi, bir sürpriz etkisi daha yarattı. Ancak maça oldukça kötü başlayan Ssumday, Huni’nin ormancı desteğini arkasına alması ve kısa sürede kartopu etkisini yakalaması sebebiyle koridorda varlık gösteremedi. Ormancısının desteğiyle aldığı skorlarla birlikte Huni’nin Karması kartopuna dönüştü ve Ssumday’e koridorda şans tanımadı.
BARON SAVAŞI MAÇIN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ
            Clutch Gaming erken oyunda kapatılması güç bir farka ulaşmış olsa da orta oyunun sonlarına doğru verilen hasarlarda ciddi bir düşüş yaşandı. Sylas ve Noctune seçimlerinde daha tank ağırlıklı eşya dizilimlerinin tercih edilmesi, 30. dakika itibariyle Clutch Gaming’in hasar konusunda yetersiz kalmasına yol açtı. Buna karşın 100 Thieves’in takım oyunu üzerine seçtiği şampiyonların gücü ise bu dakikalar itibariyle en verimli seviyesine ulaşmaya başladı. Bu noktada Karma’nın önde yakalanması ve kitle kontrol zincirinden çıkamaması sonucunda Baron savaşını kaybeden Clutch Gaming için gidişat bir anda tersine döndü. Takımın tek hasar kaynağı haline gelen nişancı Piglet’in çabaları da sonucu değiştirmedi ve Clutch Gaming hiç beklemediği bir şekilde bozguna uğramış oldu.
            Mevsim başında SKT T1’dan tecrübeli yıldız Bang’i kadrosuna katan 100 Thieves beklentileri oldukça yükseltmişti. Bir türlü uyum sorunlarını aşamayan ekip son maçındaki başarısı sayesinde makro oyundaki potansiyellerini fark etmiş ve playofflara kalmak üzere iyi bir başlangıç yapmış olabilir.
0 notes
sosyalmedyablog · 8 years ago
Text
New Post has been published on Edebiyat Kulübü
New Post has been published on http://edebiyatkulup.com/2016-yili-kitapseverler-icin-dolu-dolu-gecti-iste-bu-yilin-en-sevilen-30-yerli-kitabi/
2016 Yılı Kitapseverler İçin Dolu Dolu Geçti! İşte Bu Yılın En Sevilen 30 Yerli Kitabı
2016 yılı kitapseverler için batmış batmış geçti. Kimi süre kapağı bile açılmayan kitaplar Instagram’da kahvenin yanında belirdikten sonra bir köşeye atıldı. Kimi zamansa cümlelerin altı çizile çizile elden bırakılmadı…
Türk Edebiyatı ise birbirinden hoş eserlere kavuştu. Orhan Pamuk tekrar fazla tartışıldı! Şule Gürbüz eleştirmenleri ikiye böldü. Öykü ve test türlerinde yapıtlar okuyucularla buluştu. Ölü toprağını atan Türk şiiri ise altın senelerinden birini yaşadı.
Sizin için bu senenin en sevilen “yerli” 30 kitabını seçtik. Farklı türlerdeki yapıtları okuma listenize ekleyebilirsiniz…
Kütüphaneniz hep dolu olsun! İyi okumlar!
Not: Kitapların tanıtım bültenleri D&R’dan alınmıştır. Yerleştirme bireysel olmakla birlikte, eleştirmenlerin yorumları ve satmak rakamları göz ardı edilmemiştir.
1. “Kuşlar Yasına Gider”, Hasan Ali Toptaş
Pırıl pırıl ışıyan Türkçesiyle Hasan Ali Toptaş, Kuşlar Yasına Gider’de romancılığına yeni bir boyut katıyor: anlatmıyor, söylemiyor; nefeslendiriyor. 
Kadirşinas otlarının mırıltısını, of dememenin ilmini, eldeyken kıymetini bilmenin erdemini, ömürden giden günlerin sabrını okudukça zihnimiz, gönlümüz havalanıyor. 
“Babalar, alınlarımıza yazılı yalnızlıklardır” sözü yankılanıyor kulaklarımızda. 
Kuşlar Yasına Gider; atların koşması kadar doğal, kaleme iç çektirecek değin merhametli bir roman.
“Toptaş’a yazarlık âdeta bahşedilmiştir.”  -ANDREW RIEMER, Sydney Morning Herald-
“Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam, kulağımızda çınlayan uzaktan bir motor sesiydi ve az evvel dediğim gibi, gitti mi gelmek bilmezdi bir türlü.” (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Roman Sayfa Sayısı: 250 Yayınevi: Everest Yayınları
2. “Körburun”, Hikmet Hükümenoğlu
“Birazdan güneş doğacaktı. Uyuyan cırcırböcekleri uyanacak, yorulanlar uykuya dalacak, ırk yataklarından kalkıp kahvaltı masasına geçecekti. Yıldızlara bakılırsa bulutsuz, rüzgârsız, ılık bir gün olacaktı. Önce uzaktan düdük sesi duyulacaktı, sonradan şehir hatları vapuru, yosunların kokusunu kabartan köpükler çıkararak iskeleye yanaşacaktı. İçi her zamanki gibi çay ve akaryakıt kokacaktı. Halatlar atıldıktan birkaç dakika daha sonra hemen toplanacaktı; vapur Körburun’da çok beklemeyecekti çünkü Seher’den başka yolcusu olmayacaktı büyük muhtemelen.”
Körburun, hem uzak hem yakın bir ada… Sapa, içine kapalı lakin bir pek da yakınındaki anakaranın uzantısı. Kuşaklardır gözden ırak, ağır akan yaşantısı gerçekten hiç yabancısı olmadığımız bir hikaye anlatıyor bize. Eski, “ah ne güzel komşularımız” ile geçen günlerden gittikçe kendi içine kapanan, içine kapandıkça da kendi kurallarındaki dayatmacılığın sertleştiği bir yaşamın an be an örüldüğü Körburun’da şamatacı şeyler hakkında susulur, jurnal sesler ise uğultuya dönüşür. 
Hikmet Hükümenoğlu, üç kuşağın aşklarını, hırslarını, hayal kırıklıklarını anlattığı Körburun’da “büyük roman”ı deniyor ve bizi öykünün bireyi aştığı yere bakmaya yönlendiriyor. (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Roman Sayfa Sayısı: 592 Yayınevi: Can Yayınları
3. “Kırmızı Kazak”, Meltem Gürle
Kitaplarla iç içe geçmiş denemeleri okumak uzun sürer. Yıllar önce okuduğunuz kitaplar, elinizdeki denemelerle birlikte yeni boyutlar kazanır, derinleşir, zenginleşir. Okumadıklarınız yepyeni ufuklara çağırır. Bu nedenledir fakat, okumadıklarınızı okumak, okuduklarınızı her yerde karıştırmak için sabırsızlanır, elinizdekini bırakır, “öbür metinler”le avarelik edersiniz.
Meltem Gürle’nin denemelerini de okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz, döneceksiniz, her yerde durup tekrar başlayacaksınız. Oturacaksınız, kalkacaksınız, araya diğer kitaplar girecek. Elinizdeki kitabın kopyası eskiyecek fakat okuduklarınız değil. Bu denemeler kendileri eskimeyecekleri gibi önceden okuduklarınızı da tazeleyip yenileyecek. (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Deneme Sayfa Sayısı: 424 Yayınevi: Can Yayınları
4. “Kırmızı Saçlı Bayan”, Orhan Pamuk
Ilk aşk deneyimi tüm bir hayatı belirler mi?  Yahut kaderimizi çizen sadece tarihin ve efsanelerin gücü müdür?
Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları’ndan meydana çıkan yeni romanı Kırmızı Saçlı Kadın’da bizi otuz sene önce İstanbul yakınlarındaki bir kasabada liseli bir gencin yaşadığı sarsıcı bir aşk hikâyesiyle, büyük bir insani suçun peşinden sürüklüyor. (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Roman Sayfa Sayısı: 204 Yayınevi: Inşa Kredi Yayınları
5. “Pek miymiş?”, Şule Gürbüz
Ne yaptık biz sahi burada bunca vakit, dört mevsim, oğul uşak, kumaş tarak? Ne yapacaksın bir düzen var, ilahî uyum, yaprak düşüyor, güzelim kuşlar huzurda el pençe bekliyor, insan kendisi tokken başkalarının da her zaman bir şekilde doyurulduğunu sanıyor, yemiştir bir şey diyor, doymuştur, içmiştir, içmez olur mu, yahut ölür diyor, lakin ertesi gün ölü mü diri mi bakmıyor. Aslan elleri önde eceli ardındaki yatmış sözde aç lakin devasa, erkek çocuk beş bin yıl evvelin hatalarını yapıyor, fakat aklına derslerde de okusa, kitaplarda da kavuşamıyor, o da görünen o ki geçiyor, kız üç bin sene öncenin heveslerinde, senin kıza bak dirilse bir Asurlu gülecek, ey Mezopotamya, eski krallık, asma bahçeleri, kuleler, yenisi ve iyisi yapılamazken bunca derbeder olmak niye? (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Roman Sayfa Sayısı: 198 Yayınevi: Irtibat Yayın
6. “Müptezeller”, Emrah Serbes
“Üzülme baba,” dedim, “daha alçak tarafı bir ev, daha aşağı tarafı beton parçası ya. Çalışır ederiz, yine alırız. Ben de çalışırım bundan daha sonra, laf, alırız bir ev daha.” “Ona üzülmüyorum ki ben,” dedi babam. “Her ay evin taksitini ödedik de ne oldu. Bak, uçup gitti elimizden balon gibi. Keşke seni ağlatmasaydık çocukken. Keşke sana o akülü arabayı alsaydık.” Güzel almak isteyen alkolikler, berduşlar, kardeşler… Zembereği boşalmış hayat memat ezberleri, tek gözlü geceler. Yeraltının karın gurultusuna, belalı bir gündüze sarılan cuaralar.
Müptezeller, uğultuların, yoksunluğun ve kaybeden delikanlıların romanı. Lime lime, ufalanarak. Emrah Serbes, kenarların soluğunu, dünyaya katlanamayan, kendine gömülen çocukları haykırarak anlatıyor. Yaz biter, güz biter, daima kış gelir. (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Roman Sayfa Sayısı: 163 Yayınevi: Iletişim Yayıncılık
7. “Sincaplı Gece”, Cem Akaş
“Seni geberteceğim, biliyorsun yok mi?” diye soruyorum parmağımla omzunu ittirerek. “Ha? Biliyorsun yok mi?” Ses çıkarmıyor. Kafasına kalan bütün kuvvetimle bir tokat yapıştırıyorum. Ses çıkarmıyor. “Bittin oğlum sen,” diyorum. Öylece oturuyoruz.
Kapalı kadın. Mucit zeka. Zor aşk. Bilinmez aşk. Taammüden ihanet. Ne biçim türkiye. Ruhu olanlar olmayanlar. Olaylar olaylar.
Dikkat, çarpar. (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Roman Sayfa Sayısı: 208 Yayınevi: Can Yayınları
8. “Aşk İçin Ne Yazdıysam”, Murathan Mungan
Aşk için ne yazdıysam. Dilerseniz, “Bugüne değin ne yazdıysam aşk için yazdım,” diye okuyun bu başlığı… Dilerseniz, “Bugüne değin ‘aşk şiiri’olarak ne yazdıysam hepsi bu başlık aşağı toplanmıştır,” diye yorumlayın. Yıllar içinde bambaşka kitaplarımda bulunan aşk şiirlerini -bilhassa aşk şiiri seven okurlar için- tek kitapta bir araya getirmek istedim. -Murathan Mungan- (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Şiir Sayfa Sayısı: 160 Yayınevi: Metis Yayıncılık
9. “Aralıklı Yağmur”, Uzlaştırma Bıçakçı
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin benzer vahşi damlamadığını gördü. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, fiilen hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi değil etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile değil etmişti, daha sonra da sırasıyla diğer renkleri, bir takım sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini bitmiş ederdi.
Rıfat, zamanımızın bir kahramanı gibi, bir niteliksiz adam gibi, bir aylak adam, bir lüzumsuz adam gibi, bir “R.” gibi, geziyor hayatın içinde. Yaşam, arada Rıfat’ın dükkânına da uğruyor. Rıfat, filmleri, kitapları, hayalleri, fikirleri, dertleri, mes’eleleri de geziyor. Ortaya sorulmuş soruları üzerine alınıyor, bazı. Neyin peşinde bu adam?
Rıfat, bir hikâyenin içinde midir, anlamaya çalışıyor, insanın bir hikâyenin içinde olduğunu anlamasının yolunu arıyor… Seyrek yağmura şemsiye açılır mı?  (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Hikaye Sayfa Sayısı: 100 Yayınevi: Irtibat Yayın
10. “Yaşıyoruz Sessizce”, Şükrü Erbaş
İki karakter bir yalnızlığım fotoğraflarının önünde Birisi alıp götürdüğün, öteki bırakıp gittiğin.
Bu kitap, bizim sagu, mersiye, matem geleneğimize, göç edeni de burada tutan, yaşatan yepyeni bir nitelik getiriyor. Üç kadim kavram, yaşamın üç büyük izleği, aşk, yalnızlık ve ölüm, şiirden şiire iç içe geçerek birbirinin kapısını çalıyor. Sonra üçü birlikte gelip hepimizin hayatına doluyor. Yaşıyoruz Sessizce, aşkın, emeğin ve dünyanın ölümle bir daha yüceltildiği bir varoluş simyası. -Asalet Bilsel-
Sarkaç durdu. Kapı değil. Ayna buğulanmıyor. Tanrı bitti.
Vefat yok büyük ceza Her zerresi yalnızlık Bir dünyayı hoşlanmak hâlâ.
Ayrılık burcum… Parmaklarım birer mihrap çırası Gövdem bitene dek tüteceğim başında (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Şiir Sayfa Sayısı: 84 Yayınevi: Kırmızı Kedi
11. “Konut Anası”, Birgül Özcan
Ayakların aşağı olduğu söylenti edilen cennet ile burnumuzun dibindeki sahici cinnet arasındaki mesafe nedir? ev hanımı, ev hanımı, ev kızı ya da konut anası; yaşam alanı “ev” olarak tanımlananların minimum müşterekleri bir devrime yol açabilir mi? Dibi tutmuş tencereler, kenarı sökülmüş perdeler, ovulmaktan aşınmış yüzeyler dile gelse, soyut emeğin destanı yazılabilir mi?
Birgül Özcan, Ev Anası’nda zekası, hüneri ve emeği ile hapsedildiği alanları aşan, kalıplara, slim fit bedenlere, hanımlık müessesesine sığmayıp taşan kadınları esprili ve gerçekçi bir üslupla anlatıyor.
“Dayanmak bilmeyen lastik çarşafların, kalorifer petekleri üstlerinde kurutulan çorapların, vitrinlerde misafiri bekleyen kristal bardakların, kapı arkalarında rulo yapılmış halıların, battaniyeye sarılı yoğurt olmayı bekleyen mayalanmış süt dolu tencerelerin, Vita kutularında sardunyaların, varis çoraplarının, buzluk böreklerinin ve altın günü lobisinin müellifleri konut analarının mutfaklarda, dolap içlerinde, çekmece diplerinde güvelenmeye terk edilmişken ayrım edilip tezgâh üzerine çıkarılmış hikayesi…” (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Roman Sayfa Sayısı: 115 Yayınevi: Su Baskını Yayın
12. “Baştankara”, Sine Ergün
Çocukken bir kuş öldürdüm, dedi adam, ben öldürmedim, arkadaşım öldürdü, arkadaşım da değildi, o gün beraberdik işte. Yiyelim, dedi, tüylerini yolduk, gerçi ısırınca ağzıma geliyordu tüyleri. Neden uydum oysa ona. Kalktı, suya uzandı, içti, öfkeyle döndü. Bizi neden almadılar? Ben, dedi kadın, kiminle gideceğimi seçemedim…
Sine Ergün, okurumuzun yakından peşine düşüp takip ettiği öykücülerimizden biri. Kısa ve etkin öyküleri, hayata, yaşadığı kente ve çevreye öbür bakışıyla derhal öne çıkıyor. Baştankara’da yeni öykü alanlarına giriyor; gerçekliğin kırıldığı, ruhsal durumların daha derinine inilerek incelendiği, bilinçaltının hemen olan çakımlarına kulak verilen kısa öyküler bunlar. Özenle okunması gereken, konuşulacak bir öykü kitabı Baştankara. (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Hikaye Sayfa Sayısı: 80 Yayınevi: Can Yayınları
13. “Tanrının Irtifa Korkusu”, Emirhan Esenkova
Şiir yazmak bisiklete binmeye benzemiyor Dizlerim hep paramparça (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Şiir Sayfa Sayısı: 184 Yayınevi: Kolektif Kitap
14. “Zift”, İsahag Medeni Eskiciyan
Zift, bastırılan seslerin, birbirini takip etmeyen günlerin, sıradanlaşan vahşetin, çöküşün ihtişamdan koparılışının, gecenin çığlıklarının romanı. İsahag Medeni Eskiciyan, bütün anlatıların, hesaplaşmaların, layık yargılarının kara bir oyukta eşitlendiği, öfkenin ziftinde karardığı bir çağın romanını yazıyor. “Oyunlar, evet bu oyunu birileri sahneleyecek lakin yollar her tarafta yapılmayacak. Çukurlar doldurulmayacak. Yarıklar kapatılmayacak. İlaçlar içilmeyecek. Zamirler bağımsızlık kalacak. İsimler tek tek fotosenteze maruz bırakılacak. Güneşe anlamak gönderilecek. Düğünden önce gelinler öpülecek, damatlar damdan atılacak. Gereksinim değil. İçimizde maydanoz yeşerecek. Benimki gibi olmamalı, herkes öbür ölecek. Bir mısrada adı geçen herkesin kafası kesilecek. Mısra dışarı salınacak. Çiğ ham yenen her şeyin kurtları büyütülecek. Gece için. Büyük gece için.” (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Roman Sayfa Sayısı: 168 Yayınevi: Su Baskını Yayıncılık
15. “4 Hane 1 Teslim”, Eyüp Aygün Tayşir
Sabri kademeli olarak korkusunu yenip dedesinin kara ve buruşuk suratına yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı… Yaklaştıkça görünen arttı. Kurumuş çatlamış toprakları gördü Sabri dedesinin yüzünde. O topraklarda tabi yandan oturmuş, el çırpıp türkü söyleyen, yüzü vahşi fakat yüreği narin adamlar fark etti. Dedesinin yüzünde engebeleri aşarak yavaşça yürüyen hayvanları fark etti. Kırmızı akan nehirleri fark etti. Yağmur duasına çıkmış köylüleri fark etti ve nihayet gözünden bir damla yaş düştü. Teneke Mahallesi’nden Bostancı’da bir apartman dairesine. Nalân, Ebedi’den illallah etti Ebedi de Nalân’dan. Bitmez Tükenmez bir hır gür. Erkekler ve erkeklikler… Bahçede alışılmadık bir kara kedi… Sonra yıllar geçmiş, çocuklar büyümüş, gençler yaşlanmış, yaşlılar bu dünyadan göçüp gitmiş… Meyhanede bir masa. Bir ucunda Sabri diğerinde Gabriel Garcia Marquez… Sabri rakı içiyor, fısıl fısıl konuşuyor Gabo’yla.
“İnsan babasını sırf babası olduğu için hoşuna gitmek zorunda mıdır?” Nalân bağırıyor oğluna, sersemlemiş ve coşmuş, “Hâlâ utanmadan baba diyorsun o şerefsize!”
4 Hane 1 Teslim babalar ve oğullarının, anneler ve kızlarının, sersefillerin, arafta kalanların, hayallerinden uzağa düşenlerin romanı… Haneler, aileler… Dualar ve beddualar… Eyüp Aygün Tayşir, efsunlu bir dilin maharetli yazarı… Yeni ve geleneği bilen… Ilk roman. (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Roman Sayfa Sayısı: 404 Yayınevi: Iletişim Yayıncılık
16. “Kibrit Konut”, Murat S. Dural
Karanlığın içinde birer muma dönüşüyorlardı. Rüyasında rüyaya daldığını gören adamın altına uzandığı söğüdün etrafında yanan mumlar, dışarıdaki kâbusları uzak tutmaya çalışıp parlak saçıyordu. Gözlerimi kapattım. Gündüzde miyim gecede mi, uykuda mıyım ayık mı, bilemiyordum. İşte o an bir ses aniden yüzüme yaklaşıp gözlerime üfürdü:
“Mumun ışığını manalı kılan o karanlıktır. Bütün da o aydınlattığı karanlıktır…” dedi. “Kapıyı aç ve karanlığa bak…”
Murat S. Dural, ilk hikaye kitabı Kibrit Konut’de karanlık tarafımıza ait gerçeklere ışık tutuyor; evlerimizdeki karanlık ile içimizdeki ışığa ait öyküler anlatıyor. Günahsız, basmakalıp halk müziği ile dehşet, yabani canavarları çağdaş zamanların terazisine koyuyor.
Kibrit Konut, taşranın gizemli toprakları, plazaların kalabalık ama yalnız hissettiren dünyaları, ikili ilişkilerin görünmeyen boyutlarına dair, tekinsiz bir kazıbilim kazısı gibi hemen hemen. Geçmiş, geçmişte mi kalmalı yahut bir hayalet gibi karşımıza mı dikilmeli? Dural’ın öyküleri ruhumuzun labirentlerinde gezmek için bir yolculuğa davet ediyor bizi ve şunu soruyor: “Mum musun karanlık mı?” (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Hikaye Sayfa Sayısı: 240 Yayınevi: İthaki Yayınları
17. “Cin Aynası”, Ercan Kesal
“Kimsenin birbirine acımadığı, herkesin kolayca birbirinden korku ettiği, birinin ötekine yardım etmeyi aklından zeka geçirmediği soğuk ve umutsuz bir dünya’da yaşıyoruz. Yalnızlıktan korktuğumuz ama aralıksız yalnız kalmaya çalıştığımız, yalnızlığımızın yetmediği ve bitmediği bir çağdayız. (…)
Galeano’dan ilham alırsam; birlikte kurtulmak için ve her tarafta buluşabilmeyi ümit ettiğim için yazıyorum. Kederlerimi, iç sıkıntılarımı ve başkalarında da ayrım ettiğim acıları açıklamak için yazıyorum. Kendime acı vereni açıklama yapmak, içimde gelişen sevinci ve coşkuyu da anında paylaşmak için yazıyorum. (…)
Sokaktan duyduğum cümleleri ‘cesaret ve kehanetle bezeyip her yerde esas sahiplerine gönderdiğimde’ onlardan gelecek işaretin merakıyla yazıyorum.” Ercan Kesal “kendi kendimizle derdimizin” giz kâtipliğini yapıyor. Peri Gazozu kitabının izinde, insan halleri üstüne sohbet ediyor okuruyla. Ahlâkın “utanmayı iyi anlamak” demek olduğunu kasten, “çocuk aklının” safiyetini severek, rüyalarını kalbine sorarak… Ölüm, zulüm, acı, kötülük üstüne… Dayanmak, insan onuru, devrimci inat üstüne… “Adamı adam eden analar” üzerine… İyilik, alımlılık, çocuklar, insanlık ve sinema üzerine yazılar. Karamsar ve gerçi ümitli.  (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Deneme Sayfa Sayısı: 292 Yayınevi: Irtibat Yayıncılık
18. “Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar”, Gündüz Vassaf
Rüyalarımız tekdüzeleşir, Böl-yönet düzeninde Birey yüceltilip bencilleştirilirken, Aidiyetlerimizin gönüllü köleleri, Belirlenmiş seçeneklerin kalebentleriyiz. Her gün yeni felaket haberiyle uyanıyorum. Ne yapabilirim? Vicdanın sızlarken sen ne yapabilirsin? Biz ne yapabiliriz?
Gündüz Vassaf, Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar’da bir harekete, örgüte, partiye, hatta ideolojiye bağlı olmayanlara sesleniyor. Kötümserliğe kapılıp edilgenleşmeye, değişimin ertelenmesine, değişimi kendimizden başka yerlerde aramaya karşısında çıkıyor. Okurunu, çaresiz çırpınışlarda tükenmeden “ne yapabilirim”i düşünmeye misafir etme ederek yeni bir yaşam ahlâkını tartışmaya açıyor…
“Düş gücünün avukatı” Gündüz Vassaf’tan barışa, özgürlüğe, haksızlıkları vurgulamaya, düşlemeye, değişime, birlikteliğe, geleceğe dair şiirsel bir kitap…
Rüyalarımız, tekrar, her koşulda. Darwin’in eksiği, evrim teorisinde umuda yer vermemiş olması. İnsandan başka yarını yaşayan nesil var mı? (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Deneme Sayfa Sayısı: 287 Yayınevi: Irtibat Yayın
19. “Olur Ya Yarın”, Jale Sancak
Ola Ki Yarın Jale Sancak’ın yeni öykü kitabı. Toplam 11 öyküden oluşan kitap bayağı farzedilen sıra dışı hayatları insanın içini titreten bir gerçeklikle aktarıyor. (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Öykü Sayfa Sayısı: 96 Yayınevi: Defalarca Kitap
20. “Geceyle Bir”, Süreyya Aylin Antmen
“Fazla uzak bölgelere taşıyacağım Saçlarının gizi o altın geceyi, Bahar ballarına uyarak döneceğim sonradan Kayıtsız uçurumlarca ayrılmış bu bölgelerden, Bitmiş sana, bir tek sana: Gecenin isteğiyle, Geceyle bir.” (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Şiir Sayfa Sayısı: 72 Yayınevi: Ve Yayınevi
21. “Sakın Oraya Gitme”, Yekta Kopan
Herkes birbirine benzer şeyi söylüyor: Sakın oraya gitme! Orada tedirgin ruhlar var. Orada tekinsiz hatıralar var. Orada dehşet, yılgınlık, ölüm var. Özgürlüğüne kastedenler, vicdanına zulmedenler var.  Perdenin ardındakilerle yüzleşmeye cesareti olmayanlar haykırmaya devam edecekler: Sakın oraya gitme!  Yekta Kopan, “Sakın!” diyenlere inat, belleğimizin en karanlık ormanlarına dalıyor.  Böylesi bir macerada öykülerden daha iyi ne aydınlatabilir ama yolumuzu…
İçimde bir şey koptu, koptuğunu hissedebiliyordum, bir şeyler çalkalanıp yükseldi içimden. Deniz kenarında oradan oraya savrulan bir taş kadar hür olamayan ruhlarımıza üzüldüm. Doğanın müthiş dengesine çomak sokmaktan şımartma bölge birilerinin ayak işlerinde geçen ömrümüze üzüldüm. “Bu kadar şiddet olmamalı özgürlük!” Vidalı kapağı iki tur çevirip mazotun kalanını kafama diktim. Ruhumun bedenimden ayrılıp günbatımına gitmesine müsade verdim. Uzandım. Gözlerimi kapadım. Bundan Böyle tanımadığım bir sesle mırıldandım: “Seni senden diğer kim özgürleştirebilir oysa?” (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Öykü Sayfa Sayısı: 136 Yayınevi: Can Yayınları
22. “Güneşdil-Canto CXVIII”, Can Alkor
“Tek ufuk yetiyor şimdi atlasımıza.” Can Alkor’un “Güneşdil” ve “Canto CXVIII” başlıklı şiir kitapları Bülent Erkmen tasarımıyla bir araya getirilerek okurlara sunuldu. 
Anlamı değil sormanın, Paleologos, hangimiz kaybettik diye: Seni yargılayan harf  benim alnımı da imlemiş. Duyar gibiydim yalvardığını kullarımın… “Neye fayda cin kovmak, sağaltmak cüzzamlıyı, dirilmek ölülerle? Büyük Ayartıcı, hayır, girdiğin kılıkların hiçbiri dehşet yok kendi yargıcımızla aklanışımız kadar: Başkaları seçiyor, gaspediyor. Başkaları tarih yapıyor: Bizler sorumlu değildik balçığımızdan… Anımsayın, bir an durup, her köşeye pusu kurmuş o masum saldırganı, susturamadığımız o ses, nasıl da bağırır müstehcen imgeleri önünde cürmün ‘Bir daha vur!’ diye; anımsayın, nasıl sinmiş korkaklığımız, ne hoş bahaneler fısıldamış, ne asilzade amaçlar, uyutabilmek için (birileri ağlıyorken) utancımızı. (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Şiir Sayfa Sayısı: 79 Yayınevi: Norgunk Yayıncılık
23. “Barışma Makinesi”, Özgürlük Mumcu
İnsanlık tarihinin en büyük icadı çalışacak mı?
‘Barış makinesi evvela sinirlere, ruhlara, zihinlere etki edecek, bu nedenle harp makinelerine el sürmek kimsenin aklından dahi geçmeyecek.
Krallar, sultanlar, kraliçeler, tiranlar defedildikten sonra, bütün devletlerde ırk söz sahibi olacak.
İşte o gün bir alet dünyaya barışı getirecek.’
Mıknatıs dağının gölgesinde bağımsızlık irade ve kaderin işbirliğiyle tanışan Arif Bey, Mösyö Pierre. Bir tekerlemenin tekerinde dünyayı kateden bitirim babasız Celal. 
Aşk müptelası Dragan.  Duru zekâsı ve bariz güzelliğiyle Céline.  Sahir, Jean, Mösyö Komiser ve biz, hepimiz…
Filozoflar ve kâtipler, kibar hanımlar, mihraceler ve esirler, ateşi icat edenlerle atomu parçalayacak olanlar, ölülerini gömmeyi birincil us edenlerle İskenderiye Kütüphanesi’ni yakanlar, hiç aşı olmamışlar, bakirler ve seferlerde iskorbütten ölmüşler, bir geyiğin avına gidip de hiç dönmemişler…
Bağımsızlık Mumcu’dan topraklarımızda başlayıp hudut ötesine uzanan, bütün vaktinde bir ilk roman. Barış Makinesi. (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Roman Sayfa Sayısı: 192 Yayınevi: April Yayıncılık
24. “Yoksul Kene”, Birhan Keskin
Kim Bağışlayacak Beni, Ba, Y’ol ve Soğuk Kazı kitaplarının arkasında Birhan Keskin’den yeni şiir kitabı: Yoksul Kene. On dokuz şiir var Fakir Kene’de. Kitabın başlangıç şiiri olan “Kargo”dan şu özel baskı, şairden okuruna bir “avuntu”, bir “şifa” niyetine…
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir  okursun. Mesai saatlerinde el altından şiir okursun. N’olcak oysa,  bırak patronlar seni kovsun! Burada bir parça dayanıklılık var. Kendiminkinden kopardım bir parça,  (bende fazla boldur) lazım epeyce ya katlanma ya katlanma, dokunursun. (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Şiir Sayfa Sayısı: 80 Yayınevi: Metis Yayıncılık
25. “Yolun Başı”, Ali Lidar
“Araziler dolusu susuzluktun kuşlarla paylaştığım Atlar kusuyordu böğrüme ben mavi deyip duruyordum İyiydik perişanlığa karşın olabildiğince mağrurduk Niye kışkırttın tabiatı ırmakları tekrar çıkarttın Gel anlat şu anda kölelikten kurtulmanın asaletini!
Omurlarım ağrıyor bak düşün omur ağrısı ne çağırmak Omurların ağrıması bu yükü taşıyamıyorum çağrıda bulunmak Kedilerine trip yap artık derdini ev arkadaşlarına anlat Uğurlarken beni sakın dönme diyordun ya geri Unuttuğun bir şey vardı geçmişti dönmeler mevsimi!”
Ali Lidar zamanı geriye doğru sarıp geçmişe bir selamlama çakıyor. Unuttuklarımızı hatırlatıyor, özlediklerimizi, ihtiyar evimizin avlusunu, eski sevgilinin kokusunu…
Gökyüzündeki melek yere inerken annemiz nehir demliyor.
Çocukluğumuz, kaybettiklerimiz, dertlerimiz yanı başımızda. Hayatımız pamuk ipliğine ast olsa da yolun başındayız, Yolun Başı’nda… (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Şiir Sayfa Sayısı: 112 Yayınevi: İthaki Yayınları
26. “Gerçek Hesap Bu!”, Nejat İşler
Hakiki hesap bu… Söze gerek var mı? “Kendi hikâyelerimizi anlatalım, gerçekleri bizim gibi yaşayanları da açıklama yapmak lüzumlu.” “Doğrusu istediğim şeyleri yerine getirmek, fiilen istediğim yerde, doğrusu istediklerimle zamanımı ölçmek. Tek isteğim ve halihazırda yaptığım şey bu.” Söze lüzum var. Hakiki hesap bu! (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Anı Sayfa Sayısı: 184 Yayınevi: Can Yayınları
27. “Üşümüş Kuşlar”, Neşe Yaşın
Üşümüş Kuşlar, “nereye giderse gitsin kendi kafesini, yaralarını yanında içeren insanın” mutsuzluğunu ve çıkmazlarını iki kişinin birincil bakışta fazla öznel görünen ilişkisi üzerinden dizelere döküyor. Kitabın bütününe yayılan aşk şiirleri, “insanın kendi yalnızlığı değin başkalarının yalnızlığından da beslenen karamsar bir ışığın” eşliğinde, siyasal çatışmaları, şairin ayrılmış ülkesinin acılarını dile getiriyor. Okurun imgeleminde tamamlanabilecek yarım bırakılmış “ufak hikâyeler”den oluşan kitap, dayatılmış ya da kabullenilmiş her türlü tutsaklık biçimine karşı masumiyet, arınma, dayanıklılık ve özgürleşme tutkusuna kanat verme çabasında… (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Şiir Sayfa Sayısı: 128 Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
28. “Loyelow”, Deniz Gül
Sözün, sözcüklerin, üstelik noktalama işaretlerinin dilin içinde başka dillere dağıtılması. Deniz Gül’ün yazısı dilin plastiği ile malzemenin plastiği aralarında gidip geliyor: kenar ve kenarlar. Loyelow sessize düşenlerin, çapraza girenlerin, yakın ve uzak Türkiye’nin açık sarı bir anlatısı. İnşaat devam ediyor.
“Akabinde her şey Rus Edebiyatında olduğu gibi gelişti. Babalarını öldüren, kadife karanfilli oğlanlar gözüktü, Karanfillerini ateşe attılar. Karanfil koktu her yer.” (Tanıtım Bülteninden)
Tür: Anlatı Sayfa Sayısı: 125 Yayınevi: Norgunk Yayıncılık
29. “Dün Gece Çok Gençtim”, Onur Akyıl
Göğü getirdi biri; toplamış üşenmemiş. Neleri varsa serdiler kayalara. Hepsinin gençliği bir deniz, ucunda ayaklarının. Ne güzel güldüler; uzun, insan dolu güldüler. herkes yarındı; defalarca pek baktılar birbirlerine. Şarap sızdı dudaklarından; göğüslerine, geçmişlerine. Hiçbir şey bulanmadı; yaşamak, ahbap olmak, güvenmek seslere, sessizliğe.
Gittikçe canlanan öykücülüğümüzün yeni ve işaret isimlerinden biri de Övünç Akyıl. Dün Gece Çok Gençtim’i okuyunca göreceksiniz; onun kahramanları, yaşadığımız kentlerin ara sokaklarında her gün gördüğümüz genç, dünya değin sorunla boğuşan insanlar. İç dünyaları da, yaşadıkları güçlükler de alabildiğine aşina. Lakin yine de yaşama sevinciyle, şiirle dolular. Övünç Akyıl güçlü, lirik bir anlatım yakalamış. Güncel politik sorunlara değinmekten, sivri dilini kullanmaktan da çekinmemiş. (Tanıtım Bülteninden)
Cins: Hikaye Sayfa Sayısı: 96 Yayınevi: Can Yayınları
30. “Akova Ateş Alev”, Murat Taş
Akova Ateş Ateş, bugünü anlatan bir metin olması yanında fazla eski bir hikayenin evrensel temalarını da içerir. Habil ve Kabil ile başlayan kardeş kavgasının gelebileceği boyutu, “Daha kötüsü olamaz” dediğimiz her olayda, her ölümde bitmiş yaşar ve anlarken, Akova Ateş Ateş, kalemini gerçeklere batırmaktan çekinmeyen bir yazarın başucu kitaplarından biri olmaya namzet… (Tanıtım Bülteninden)
Nesil: Roman Sayfa Sayısı: 272 Yayınevi: Nota Bene Yayınları
Onedio IQ’yu Facebook’tan peşine düşüp takip etmeyi unutmayın!
0 notes