Tumgik
#osman paşa
ottoman-empire · 1 year
Text
Tumblr media
Tuna nehri akmam diyor, 
Etrafımı yıkmam diyor. 
Şanı büyük Osman Paşa, 
Plevne'den çıkmam diyor..
7 notes · View notes
magnificentlyreused · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
This matching pyjama and dressing gown set was first worn by Şehzade Mustafa in the twenty-second episode of the second season of Magnificent Century. The pyjama is worn again by Şehzade Mehmed in the final episode of the third season.
The set appeared again three times in the fourth season, first on Şehzade Cihangir in the fifteenth episode, then on Şehzade Selim (later Sultan Selim II) in the twenty-third episode and lastly on Rüstem Paşa in the twenty-seventh episode.
The set can also be briefly seen on Sultan Osman II in the twenty-eighth episode of the first season of Magnificent Century: Kösem.
9 notes · View notes
pianosheet · 6 months
Text
youtube
2 notes · View notes
sadakathaber · 2 years
Text
Mehmet Akif Ersoy, 150. doğum yıldönümünde çok yönlü mücadelesiyle anılıyor
İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy, doğumunun 150. yılında, ardında bıraktığı eserleri kadar hayatı, mücadelesi, ıstırabı ve fikri mirasıyla hatırlanıyor. Alaz Kitap’tan çıkan ve 3. baskısı yapılan “Mehmed Akif” romanı ile yakın tarihteki pek çok olaya işaret eden yazar Ali Emre, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “İstiklal ve Kur’an-ı Kerim” şairini anarken rutinleşen etkinliklerle…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkudostu61 · 2 years
Text
0 notes
altinovaguncel · 2 years
Text
Minik öğrenciler, Hersek Lagününü gezdi
Minik öğrenciler, Hersek Lagününü gezdi
Yalova Gazi Osman Paşa İlkokulu Öğrencileri, Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Engelsiz Doğa Eğitim Merkezi ve Kuş Gözlem Kulesini gezdi. Yalova Gazi Osman Paşa İlkokulu Öğrencileri ve öğretmenleri, Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Engelsiz Doğa Eğitim Merkezi ve Kuş Gözlem Kulesini ziyaret etti. Kuşları izlediler Türkiye’nin tek tapulu göl olma özelliğini de taşıyan Hersek Lagününe hayran…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ramazan ayı boyunca “Her Güne Bir Şehir Bir Cami” paylaşım serimizin 24. günündeyiz.
➡️ ERZURUM 🖤
1 ve 2- Üç Kümbetler (12-14. YY)
3- Çifte Minareli Medrese (13. YY)
4- Yakutiye Medresesi (1310)
5 ve 6- Ulu Camii (1179)
7- Saat Kulesi (Minare, 12. YY)
8- Lala Paşa Camii (1562)
9- Abdurrahman Gazi Camii ve Türbesi
10- Erzurum Saat Kulesi’nden şehrin manzarası: Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii, Üç Kümbetler ve günümüz çirkin şehirleşmesi.
➡️ Erzurum, parası olan insan için her sene ya da iki senede bir ziyaret edilmesi gereken bir şehir. Hem onca tarihi eseri görmek hem de yemek nedir görmek için 😁 Erzurum’dakiler yemekse biz İstanbul’da ne yiyoruz bilmiyorum.
➡️Üç Kümbetler, en büyüğü Emir Saltuk’a ait fakat diğerleri kime ait bilinmiyor. Burası çok farklı bir kompleks. Dünya gözüyle görmek gerekir.
Çifte Minareli Medrese, ülkemizdeki en büyük, en ihtişamlı medresedir. Muazzam güzel taş işçiliği var. İçi ayrı dışı ayrı güzel. Günümüzde müze olarak kullanılıyor.
Yakutiye Medresesi de çok güzeldir. İç kısmı kapalı avlulu olduğu için eski tip kale-saray izlenimi verir. Minaresi de ülkemizdeki en güzel minareler arasındadır.
Ulu Camii, fotoğraflaması çok zor bir Saltuklu eseridir. Muazzam güzel atmosferi var. Selçuklu ve beylikler dönemi cami ve medreseleri kale formunda yapılıyor. Kalın duvarlar, küçük pencereler, haliyle karanlık ortam. Bu durum Avrupa’da romanesk sanatı ile adlandırılmış ama bizde bir isim koyan olmamış galiba.
Yine Saltuklu döneminde yapılan Saat Kulesi de aslında bir minaredir. Bu yönüyle çok ihtişamlı bir kule olarak topraklarımızdaki en önemli minarelerden biridir.
➡️ Ayrıca Erzurum’da sahabelerden Abdurrahman Gazi’nin de türbesi bulunmaktadır. Hz. Ömer ya da Hz. Osman dönemlerinde Anadoluya gönderildiği tahmin edilmektedir. Erzurum’u fethederek Bizans’tan alan ve İslam beldesi haline getiren ordunun içinde yer almıştır.
Kaynak: https://www.instagram.com/p/C5TpwCmtNUH/?igsh=dHZhZ3U1eTFxNGl5
51 notes · View notes
liimonlucay · 8 months
Text
93 Harbini dinledim biraz önce. Osman Paşa, Nene Hatun...Tarih videoları dinlerken çok çok üzülüyorum. İnsanın günümüz ve geçmiş dönemleri kıyaslamaması elde değil haliyle. Umalım da tarih tekerrürden ibaret olmasın.
64 notes · View notes
Text
~Hümaşah Sultan~
Hümaşah was born Manisa. She might be born in autumn 1543 during visit of Hürrem Sultan or she might be posthume child of Sehzade Mehmed. According to historian Alderson, her mother's name was Aya. It is known that Aya was married off to Pertev Pasha. After Sehzade Mehmed's death, Hümaşah and Aya Hatun moved from Manisa to Istanbul, Old Palace. Hümaşah was close to her grandparents and her cousin, Ayşe Hümaşah, daughter of Mihrimah Sultan and Rüstem Paşa. Perhaps, both girls were educated together. Both of them were close to their uncle Sehzade Cihangir. Apparently an outgoing personality, the teenage Changir was the perfect uncle to his nieces.
In 1566/1567 Hümaşah was married off to the third Vezir, Ferhad Paşa. The marriage lasted 8-9 years till Ferhat Pasha's death on 06. January 1575. The ceremony took place in the Old Palace. From marriage with Ferhad Pasha she had several children. The known ones are: Sultanzade Hüsni, Sultanzade Osman, Fatma Hanimsultan, Sultanzade Ibrahim, Sultanzade Mustafa. They had at least 4 more daughters but the names are unknown, probably because they didn't reached adulthood. It appears that some of the childern were twins. In August 1575, Hümasah remarried to Sokolluzade Lala Mustafa Pasha. But the marriage lasted also till Lala Mustafa Pasha's death, on 7. August 1580. They had a son Sultanzade Sokolluzade Abdülbaki. Her third marriage took place in 1581 with Gaazi Mehmed Pasha who outlived Hümasah. They didn't have children together.Hümasah sultan also educated and trained Safiye and presented her to her cousin Murad, son of Selim Il and Nurbanu. Safiye lived in Hümasah's household after her abduction but Safiye's role in Hümasah's household is still unclear.
Hümasah Sultan died in 1582, the cause of death is unknown. She is buried in Shezade Mosque. The Mosque was built in honor of Hümasah's father, Sehzade Mehmed.
Her children are also buried in Sehzade's mosque.
Tumblr media
youtube
8 notes · View notes
sillagen · 1 year
Text
ŞANI BÜYÜK OSMAN PAŞA PLEVNE'DEN ÇIKMAM DİYOR. DÜŞMAN TUNA'YI HAKLADI.KARAKOLLARI YOKLADI
22 notes · View notes
yalnzardc · 2 months
Text
ORHAN GAZİ
1281-1360 yılları arasında yaşadı.
Osman Gazi'nin oğludur. Annesi Mal Hatun'dur.
Saltanat müddeti 1326-1360 yılları arasındadır.
Türbesi Bursa'dadır.
Orhan Gazi, hasta olan babasının yerine 1320 senesinden itibaren sefer işlerini yürütüyordu. İlk iş olarak Mudanya'yı fethetti. (1321)
Orhan Gazi, 1325 yılında hazırlıklarını tamamlayarak uzun bir süredir kuşatma altında bulunan Bursa üzerine yürüdü. İlk önce Bursa yakınındaki Orhaneli fethedildi.
1326 tarihinde Bursa Osmanlı'ya teslim edilmiştir.
1326 senesinde Konur Alp, Akyazı, Konurpa (Düzce), Bolu ve Mudurnu'yu fethederken Akçakoca'da Kandıra'yı Osmanlı topraklarına katmıştır.
III. Andronikos (1329)'da Orhan Gazi'nin topraklarını almak istedi. Bunu haber alan Orhan Gazi İznik muhasarasına bir miktar asker bırakarak, seçme olan sekiz bin mevcutlu kuvvetlerin başında olarak Pelekanon (Gebze, Darıca bölgesi) mevkiinde bizzat imparatorun kumandasındaki Bizans ordusuyla çarpıştı.
Sonra İznik bizanstan alarak fethetti.
İzmit ise bundan 6 sene sonra, 1337'de şiddetli bir tazyik ile açlık yüzünden teslim oldu.
Orhan Gazi Dursun Bey ile birlikte Karesi topraklarına girip, şehirleri bir bir ele geçirmeye başladı. Bursa'ya götürülen Demirhan Bey iki yıl sonra burada ölünce bütün Karesi toprakları Osmanlıların eline geçti. Orhan Gazi 1345'te fethi tamamlanan Karesi bölgesinin idaresini oğlu Süleyman Paşa'ya verdi.
1352'de veliaht Şehzade Gazi Süleyman Paşa Dimetoka Meydan Muharebesi'nde İstanbul'a yürümeye niyetlenen müttefik Sırp, Bulgar ordusunu kolayca dağıttı. Bundan dolayı minnettar olan İmparator 1353'te Gelibolu Yarımadasını ve Çanakkale Boğazı'nın Avrupa kıyısı üzerindeki Küçük Çimpe Kalesini Süleyman Paşa'ya hediye etti. Bu surette Osmanlı resmen ve hukuken Avrupa kıtasında ilk toprağını elde etmiş oldu.
Orhan Gazi, bir ahi şehri olan, Ankara'nın fethi için Süleyman Paşa'yı görevlendir di. Bursa'dan hareket eden Süleyman Paşa küçük bir Türk beyliğinin elinde olan Bolu ve Gerede'yi ele geçirdikten sonra Ankara'ya geldi. Çevresi ile beraber o bölgeyi aldı ve Bursa'ya döndü. (1354)
45 yaşında ölen Süleyman Paşa 3,5 yılda bütün Gelibolu yarımadasını aldı. Kuzeyde Lüleburgaz'a kadar fethetti. Batı Meriç ırmağına dayandı. Lüleburgaz'la beraber aynı yıl Çorluda fethedildi. Osmanlı şehzadeleri içinde en göz dolduran kişilerden oldu.
1361 baharında Şehzade Murad ve uç beyleri tüm kuvvetleri ile Edirne üzerine yürüdüler. Bizans komutanı Osmanlı ordusunu Sazlı Dere'de karşıladı, yenilip Edirne'de kapandı." I. Murad Şehzade iken Edirne'yi kuşattı. Sultan olduğunda ise almıştır.
Orhan Gazi babasından devraldığı 16 bin km2 toprağı 95 bin km2'ye çıkarmıştır.
Orhan Gazi'nin Ölümü, Kişiliği, Şahsiyeti ;
79 Yasında ölen Orhan Gazi en uzun ömürlü Osmanlı padişahı olmuştur.
Ömrü at sırtında geçmiştir. Uzun boylu, beyaz tenli, iri ve mavi gözlüydü. Zeki ve teşkilatçıydı. Azimli ve cömertti. Hayır ve hasenatı severdi. Burnu kavisli, kaşları sık, geniş göğüslü, sakalı, bıyığı sık ve parlak idi.
4 notes · View notes
b12eksikligi · 1 year
Text
Tuna Nehri akmam diyor, Etrafımı yıkmam diyor, şanı büyük Osman Paşa, Plevne’den çıkmam diyor...
11 notes · View notes
senfonikankara · 1 year
Audio
Cemal Reşit Rey | Osman Paşa
Tumblr media
3 notes · View notes
ozamanbenyokum · 2 years
Text
Zaman ve Mekanın Büyüsünde Bir Ressam: ŞEVKET DAĞ
Herkese merhaba. Öncelikle bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok kararsız kaldım.
6 Şubat sabahı çok kötü bir haberle uyandım. Annem geldi ve Malatya'da akrabalarımızın göçük altında kaldığını söyledi. Şok etkisinde bir süre boş boş bakındım. Ve sonra ekledi: "10 ilde deprem oldu."
Telefonumu elime alıncaya kadar felaketin bu kadar büyük olduğunu bilemedim. Sonra anladım ki çok büyük, çok. Bir hafta boyunca durmadan ağladım, korktum, sorguladım. Deprem fobim zaten vardı, iyice gün yüzüne çıktı.
Uyuyamıyor, akrabalardan haber bekliyor bir yandan televizyon ve sosyal medyadaki videoları izliyordum. Çarşamba günü Malatya'dan haber aldık, annemin halasının oğlu ve oğulları ne yazık ki kurtulamamış.
Gerçekten neye üzüleceğimi ve kızacağımı bilemedim. Günlük rutinime bir süre ara vermek istiyordum, verdim de. Ağladım, düşündüm; zaman zaman bizi yalnız bırakan, deprem bölgesinde gülümseyen devlet büyüklerine kızdım. Çok kızdım. Çok üzüldüm. En son kendimi iyi hissetmediğim için psikiyatrise gittim. Uyku düzenim için şurup ve ilaç verdi. Rutinime geri dönmemi ve sosyal hayatıma odaklanmam gerektiğini söyledi. Yaşadığım üzüntünün, kaygının da insani olduğunu ekledi. Yapabildiğin neyse onun en iyisini yap, dedi.
Yapabildiğin neyse onun en iyisini yap. Bu da sanırım yazı yazmak. Ben de bugün 24 Ocak'ta başlayan bir sergiye gittim.
"Zaman ve Mekanın Büyüsünde Bir Ressam: ŞEVKET DAĞ"
Tumblr media
Folkart Galeri'de 21 Nisan'a kadar sürecek serginin mimari Şevket Bey, natürmort eserlere sahip olsa da aslında Ayasofya ve İstanbul'u resmetmesiyle meşhur.
Tumblr media
1875 yılında Kafkasya'dan göç eden bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya gelen Dağ, Osman Hamdi Bey, Alexandre Vallaury ve Salvatore Valeri'nin öğrencisiydi. Yetenekli ve disiplin bir öğrenci imajı çizen Dağ'ın ilk katıldığı sergi 1901 yılında düzenlenmeye başlayan "İstanbul Salonu" adlı sergiydi.
Tumblr media
1902 yılında ise İstanbul'un Fatih ilçesinde bir muhallebici dükkanında beş eseriyle ilk sergisini sanat severlerle buluşturdu. 1909 yılında Münih'te düzenlenen Harp Resimleri sergisinde altın madalya kazandı. Aynı yıl, Tevfik Fikret'in isteği üzerine Galatasaray Lisesi'nde öğretmenliğe başladı ve buradaki öğrencilerin esin kaynağı oldu. Öğrencilerinin arasında bir isim göze çarpıyordu: Fikret Mualla.
Tumblr media
1909 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer alan Şevket Dağ, 1923 yılında açılışı Mustafa Kemal Atatürk tarafından gerçekleştirilen Ankara Resim Heykel Sergisinde önemli bir sanatçıydı.
Tumblr media
Yukarıda da bahsettiğim gibi, Ayasofya resimleriyle meşhur olan Dağ, tam sekiz yıl boyunca sadece Ayasofya konulu resimler yapmıştır. İç mekan resimleriyle öne çıkan sanatçının resmetmeyi sevdiği diğer yerler ise, Rüstem Paşa Cami ve Kapalıçarşı'dır.
Tumblr media
Sergiyi gezerken, Rüstem Paşa Cami'sinin ne denli güzel atmosferi olduğunu düşünüyorsunuz. Tabii ki Ayasofya'nın da. Natürmort resimlerini de ben beğendim açıkçası. 60 eserden sanırım 5-6 tanesi natürmorttu. Diğerleri genelde İstanbul ve camiler. Bir de Alsancak Gar.
Tumblr media
Resimlerin yanı sıra, sanatçının kendine ait eşyalarını da görüyorsunuz. Paleti, eskiz defterleri, şövalesi, fotoğrafları ve boya kutusu. Atatürk'e yazmış olduğu mektup bile var. Sergi ve sanat severlerin gezdikten sonra pişman olmayacağı bir sergi olmuş. Herkesin ellerine sağlık.
Böyle acılı ve üzüntülü günlerde kafanızın biraz da olsun dağılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız, mutlaka gidin.
Sevgiler...
5 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Text
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İlk dönem cumhuriyet tarihinin kahramanlaştırdığı Karadenizli iki kişiden biri Topal Osman, diğeri de İpsiz Receptir. Her ikisinin de müşterek özelliği, Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın elemanı olmaları ve şartların zorlamasıyla, “eşkıya prangası”sından kurtulmak için Kemalist harekete katılmış olmalarıdır. İpsiz Recep’in diğerinden tek farkı ise ölümünün doğal olması ve TRT’de hakkında diziler çekilip gençlere örnek gösterilmesidir.
İpsiz Recep, 1862 senesinde Rize’nin Halda mahallesinde doğdu. Topal Osman gibi, Bektaşi-Alevilikten dönüp Sünnileşen Çepni halkına mensuptur. İpsiz sıfatına, ona övgü düzenler olumlu anlam yüklese de yöredeki anlamı serseri, haytadır.
İpsiz Recep, 1900’lerin başlarında, Batum-Rize hattında takasıyla sevkiyat ve kaçakçılık yapardı. Rusya kıyılarına dümen kırıp, seyreden yelkenlileri soyup korsanlık yaptığı da olurdu. Reisin ilk vukuatı, Batum’dan yolcu olarak aldığı Rus vatandaşı on yedi Ermeni’yi, gasp edip öldürdükten sonra denize atması oldu. Bir hafta sonra İstanbul hükümetine protestolar yağmaya başladı. Rusya İpsiz Recep ile Rizeli Abdullah’ı istiyordu. Recep Reis bunun üzerine İnebolu’ya kaçarak Cebeci Köyü’ne yerleşti. Kerempe burnu ile Kefken arasında, küçük çapta taşımacılık kılıfı altında, oradan geçen takaları, yelkenlileri vurup korsanlığa devam ediyordu. 1912 senesinde Balkan savaşı başlayınca, çıkan genel aftan yararlanarak tekrar Rize’ye döndü. Karanlık işlerine orada da devam edince zabıtanın takibinden kurtulamadı. Çareyi Batum’a kaçmakta buldu. Çok geçmeden yakalandı. On yedi kişinin katlinden sorumlu tutulup hapse atıldı. 6 ay hücrede kaldıktan sonra kampa gönderildi. Birinci Paylaşım Savaşı başladığında, bir şekilde kamptan kurtulup Rize’ye döndü.
1917 Bolşevik devriminden sonra Rus güçleri Batum’dan çekilince yörede Gürcüler ve Rumlar kalmıştı. Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın Batum harekâtına Deli Halit ve Muhittin Paşa ile katıldı. Bir haftalık bir savaştan sonra, kalan Rus askerleri de geri çekilince şehri ele geçirdiler. İpsiz Recep’in yaptığı ilk iş orada yerleşik Rumları katletmek oldu. Çetecilerin işleri bitince İpsiz Reis Rize’ye döndü.
Recep Reis motorla kömür taşıma işine girişmişti. Ne var ki motor bir sevkiyat sırasında battı ve İpsiz, rotayı İstanbul Sarıyer’e çevirdi. Geldikten bir müddet sonra Harbiye Nezaretinde görevli Yüzbaşı Ziya Bey ile irtibat kurması fazla zaman almadı. Ziya Bey onu karakol teşkilatı üyesi yapıp; Sarıyer, Beykoz ve Şile’ye kadar uzanan geniş alan içinde, Rumların işbirlikçi faaliyetlerinin önlenmesi görevini verdi. Recep Reis’e ilk etapta on iki tüfek ile iki sandık cephane ve para verildi. Sekiz tayfası ve onlara Sarıyer’den katılan üç Rizeli ile toplam on iki kişiydiler. İpsiz Recep, konuyu mahiyetindekilere açtığında, onlara emsalsiz bir ganimet vaat etti.
İpsiz Recep kısa zamanda, Sarıyer ve Beykoz’da tüm Rumları katliam yaparak, korkutarak mallarına el koyup temizledikten sonra, yaptığı katliamlardan dolayı İngilizlerin sıkı takibi başlayınca takanın dümenini bu defa Şile’ye çevirdi. Anadolu’ya kaçırılacak silahların güvenli sevki için, Şile’yi de  Rumlardan temizleme görevi almıştı. Şileye gitmeden önce son bir katliam daha yaptı. Bir baskında yakalanan iki çete üyesini ihbar edip yakalattıkları iddiasıyla, on sekiz Rum’u Belgrad Ormanları’nda katletti.
Şile’de ilk işi, önemli bir engel teşkil eden kaptan Atanas’ı kahveye yapılan baskında ortadan kaldırmak oldu. Oradaki işini bitirdikten sonra ilk korsanlık döneminde de üs olarak seçtiği Kefken’e geçti.
İpsiz Recep’in tayfaları, müfrezesi, “ipten kazıktan kurtulmuş” eşkıyalardan oluşuyordu. İçlerinde müebbet, hatta idam mahkûmları da vardı. Akçakoca’ya çekilmek zorunda kaldığında, Rize Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bir telgraf çekerek, hemen Rize eşkıyasının toplanıp kendisine gönderilmesini istedi. Bunun üzerine, Rize Cezaevi’nden başlanıp tüm cezaevlerinden korsan, eşkıya ve hükümlüler yazıldı. Ayrıca Rize, Hopa ve Ardeşen’den tellallar çıkartılarak toplanan gönüllülerle birlikte alt yüz kişi İpsiz’in emrine verildi. Bunların ekserisi yüz ila on beş seneye mahkûm kişilerdi. Kendilerine askerlikten muaf olacakları ve affedilecekleri garantisi verildi. Uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra iki yüz seksen kişi İpsiz’in emrine girdi. Bunlar gelince İpsiz Recep’in kuvveti birkaç misline çıktı. İlk iş olarak Karasu’ya saldırarak iki Rum köyünün kaçamayan sakinlerini işbirlikçi diye kurşuna dizdi.
İpsiz Recep’in gurubu ve diğer çetelerin efradının; bireysel adam kaldırma, gasp, cinayet, yağmacılık, öteye beriye sarkıntılıkları halkta tepki toplayınca, idari ve askeri makamlarca Ankara’ya raporlar gönderilmeye başlandı. Şikâyetlerin yoğunlaşması üzerine, çetelerin Kuvva-i Milliye içinde zapturapt altına alınmasına karar verildi. Kandıra, Karasu’da eşkıyalık yapan İpsiz’le Doktor Raif Bey kanalıyla irtibata geçildi. Eğer Kuvva-i Milliye için çalışırsa, hem cezadan kurtulacağı hem de kahraman olacağı söylenerek Milli Mücadeleye katılması için ikna edildi. Mükellefiyet dışı eratı terhis edilerek Orhanlı müfrezesi adını aldı ve Anadolu hareketine katıldıktan sonra da aynı eylemlerini Adapazarı, İzmit bölgesinde sürdürdü. Daha sonra düzenli orduya geçildiğinde, 13 Mayıs 1921’de 41’inci Alayın 3. Taburunu oluşturdu. ”Başarılarından” dolayı milis yüzbaşısı rütbesi ile ödüllendirildi
İpsiz Recep, savaş sonrası çetenin önde gelen yaklaşık yirmi beş efradı ile Ankara’ya geldi. Bando ile karşılandı. M. Kemal tarafından kabul edildi. İki yüz elli lira maaş bağlandı. İstiklal madalyası ile taltif edilen İpsiz, 1928 senesinde Sakarya’da vefat etti.
Son Yerine
İpsiz Recep bir çetecidir ve Teşkilat-ı Mahsusa elemanıdır. Bireysel eşkıyalığı, korsanlığı ve katliamcılığı haricinde, Kafkasya’da Ermeni soykırımında ve Karadeniz’de Helen kökenli Pontus’luları ölüm ve sürgün ikilemine sokarak, bölgenin etnik temizliğinde önemli rolü olmuştur. Bu eylemlerde yer alan herkes gibi, mütarekeden sonra cezalandırmadan kaçmak için milli mücadeleye katılan,  Topal Osman gibi bir katildir. Maalesef gençlerin örnek alması istenen İpsiz Recep’in serüveni, resmi tarihin hilafına budur.
Ahmet Hulusi Kırım
9 Ocak 2023
Kaynakça
Ergun Hiçyılmaz-İpsiz Recep
Murat Sertoğlu-Tefrika no 49
Askeri tarih Bülteni sayı 36
Dün ve Bugün mecmua-5.12.1955
ATES, Kı-955
1 note · View note
kdmutahya · 5 days
Text
Şu yayına göz atın… "Kütahya konakları Hocazade konağı".
Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi demiş atalarımız, Kütahyanın en muhteşem konaklarından, sahiplerinin, Fuat paşayı Kütahya'dan kovduran, Milli mücadeleden sonra da ailenin sürgün edildiği, Kütahyanın en etkili ailelerinden birinin yaşadığı Hocazede konağı.
Gazi Kemal Mahallesi'ndeki Ahi Erbasan Yokuşu'ndaki Hacazade Konağı, 1883 yılında Rum ustalar tarafından bodrum üzeri iki katlı, ahşap olarak inşa edilmiş, harem-selamlık düzeninde bir yapıdır. Kütahya konakları arasında yer alan bu yapı, şehrin hakim tepesinden bakıldığında heybeti ile hemen fark edilmektedir.
Kütahya tarihi konakları:
Osman Efendi, Konak'ın bilinen en eski sahibi, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde henüz 7 yaşındayken Aslanapa Pınarbaşı Köyü'nden tahsil için Kütahya'ya geliyor ve yüksek tahsilini İstanbul medreselerinde tamamlıyor.
Osman Efendi, uzun yıllar Osmanlı Sarayı'nda şehzadelere hocalık yapmıştır. Daha sonra Kütahya'ya dönerek birçok talebe yetiştirmiş ve müftülük makamında bulunmuştur.
Hocazadeler, Kütahya'nın söz sahibi ailelerinden biridir.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Yunan işgaline uğrayan şehirde, Konak'ta işgalcilerin komutanına tahsis ediliyor.
Hocazade Rasih efendi ve Fuat Paşa olayı:
Hoca zade Rasih Efendi, Ermeni kaynaklı yazılara göre, tehcire karşı çıkan yerel eşraf arasında yer almaktadır.Fuad Paşa, Kütahya'da 16 yıl mutasarrıflık yapmış ve meşrutiyetin yeniden ilanı ardından halkın galeyana getirilerek makamından indirilmesi olayında öne çıkan Hocazade Rasih Efendi'dir.
Kütahya milletvekilliği yapmıştır. Aşar mültezimliği yapmış, bir süre hapiste kalmış ve padişahın affıyla serbest bırakılmıştır. oğlu İbrahim Efendi, Yunan işgali sırasında Kütahya mutasarrıflığı yapmış ve bu nedenle 150'likler listesine dâhil edilerek sürgün edilmiştir. Yunan işgali sırasında aileye ait konak, harekât merkezi olarak kullanılmış ve meşhur savaş konseyi de burada toplanmıştır. İstiklal harbi'nden sonra Konak'ın mukadderatı da değişmiştir.
Hocazade konağı mimari görünüm:
Konak'ın görünüşü şöyledir: Sokak Cephesi'nde üst katta divanhaneye açılan odalar kapalı çıkma şeklinde köşelerde kıvrımlı ve topuzlu eli böğründeler ile takviye edilmiş, arka cepheler üst kat odaları hem sokağa hem de bahçeye kapalı çıkmalıdır.
Batı Cephesi'nde üst kat merdiven boşluğunda bahçeye kapalı çıkma ile bir köşk yer almaktadır.
Pencereler basık, kemerli ahşap pervazlıdır.
Sokak Cephesi'ne iki kapı ile girilmektedir. Kapıların üzerindeki süslemeler yarım daire şeklinde ve yandaki süslemeler dar ve dikey biçimlidir. Konağın Batı bölümündeki Bodrum katta beş depo bulunmaktadır. Bunlardan biri küçük ve tonoz örtülüdür. Bu kata, sokakla bağlantılı olan Bahçeden girilmektedir.
Zemin katta Harem ve Selamlık bölümlerinin her birinin küçük oda büyüklüğünde avluları bulunmaktadır. Bu avlulardan bölümlerin Divanhane'lerine geçilmektedir. Selamlık divanhanesi dört oda ve bir merdiven boşluğundan oluşmaktadır. Kuzey cephesinde bir kapı ile bahçeye açılmaktadır. Esas girişin dışında iki kapı ile bölümler birbirleriyle bağlantılıdır.
Zemin ve üst katlarda yüksek tavanlı divanhaneler ve odalar bulunmaktadır. Selamlık odalarında malakari süslemeli ocaklar yer almaktadır. Tavanlarda geniş çerçeveler içine alınmış tekne tavan gibi derinlikler görülmekte, bazılarında kalem işi süslemeler mevcuttur. Odalarda pencere önleri ahşap sedirli, dolaplar ahşap tablalıdır. Harem bölümünün divanhanesine penceresiz iki oda açılmaktadır. Harem'in doğu cephesindeki bölüme selamlık divanhanesinden ve güneydeki sokaktan da girilebilmektedir.
Binanın üst katı zemin katından çok farklı değil. Bahçeli binaya bitişik bir çeşme, ortada mermer bir şadırvan ve kuzey cephesinde soyunma, sıcaklık ve külhan bölümleri ile küçük bir hamamı bulunmaktadır.
Gülsen Özdoğlar'ın mülkiyetindeki 904,34 m2'lik konak, il özel idaresi ve belediye tarafından 2010 yılında kamulaştırılmış ve 2014 yılında restorasyonu tamamlanmıştır. Günümüzde ilim yayma cemiyetine tahsis edilmiştir.
kaynaklar:
( 1 ) Kütahya tarih ve kültür paylaşımları
( 2 ) Doğan Karaağaoğlu Yaşadığım Kütahya
( 3 ) Kütahya il özel idaresi
( 4 ) Kütahya tarih ve kültür paylaşımları
0 notes