#oğul sevgisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yusuf Dikeç annesi ile fotoğraf paylaşmış. Çok hoş bunun yanında annenin gözleri ışıldıyor. Bunun yanında erkeklerin anne sevgisi anneyi inanılmaz mutlu ediyor annemin de hemen gözleri ışıldar. Orta Doğu'da ana-oğul ilişkisi diye bir degistirelemeyen gerçek var bir de dozunu kaçıran bazı bölgelerimiz var.
32 notes
·
View notes
Text
Öğretmen ders anlatırken, George MacManus adlı öğrenci arkadaşının resmini yapmaktadır.
Ne var ki resim sevgisi, lise öğrencisine pahalıya patlar.
Kağıdı hışımla önünden alan öğretmen, onu bir zarfa koyar ve altına da şu notu yazdığı resmi ailesine götürmesini ister:
- ''Oğlunuz ders dinlemek yerine bütün gün bu resmi yaptı.''
George, akşam babasının eve gelmesini beklerken korku içindedir.
Oğlunun ürkek bakışları altında zarfı açan baba hiçbir şey söylemez.
Ertesi sabah baba oğul birlikte çıkarlar evden.
Okula gittiklerini sanıyorsanız, aldanırsınız.
Babası, George MacManus' u The Republican gazetesine götürür ve editöre çizdiği resmi gösterir.
Genç adam, bir hafta sonra çizer olarak işe başlar.
O gece, babası George MacManus' a sıradan bir babanın tepkisini gösterse;
- "Ben adam olasın diye çalışırken, sen derste dalga geçiyorsun'' diye çıkışsa; yani öğretmenin suyuna gitse, ülkemizde Güngörmüşler adıyla yayınlanan, Amerika yüksek sosyetesinde geçen ünlü çizgi roman Bringing Up Father doğmamış olacaktı...
41 notes
·
View notes
Text
Ana gibi ana ❣️
- Senin anneliğini yerim ❤️
#zeynep kankonde#mustafa çavuş#television series actor#ayşe#gökhan#yeni gelin#dizi#new bride#anne#mother#oğul#evlat#son#anne sevgisi#ana yüreği#motherly love#evlat kokusu#özlem#özlemek#missing#sevmek#love#liebe#actors#yenigelindizi
20 notes
·
View notes
Text
Taş
Güçlü ve sorumluluk sahibi bir adama nasıl söylenirse o da öyle söyledi bunu bana; kendisine teşekkür ettim. Ne bir endişe ne de üzüntü belirtisi göstermişti, ben de belli etmemeye çalıştım. Bu kadar basitti!
Ayrıca resmen üzülmek için haberin teyit edilmesini beklemem gerekiyordu henüz. Acaba bu durumda birazcık ağlanabilir mi diye düşündüm. Yok, ağlanmazdı herhalde; zira bir önder, kişisel davranışlar sergilemezdi. Bir şeyler hissetme hakkından mahrum bırakıldığından değil, kendisiyle ya da belki emrindeki askerlerle ilgili neler hissettiğini göstermemesi lazımdı.
- Aile dostlarımızdan biriymiş, durumunun ciddi olduğunu haber vermek için aramışlar, ama ben o gün çıkmıştım.
- Ciddi derken, ölecek miymiş?
- Evet.
- Bir şey olursa bana kesin haber ver.
- Öğrenir öğrenmez söylerim ama pek umut yokmuş. Yani sanırım.
Haberi getiren ulak çoktan geri gitmişti, hâlâ kesin bir bilgi yoktu. Beklemekten başka bir yol kalmıyordu. Üzüntümü gösterip göstermemem gerektiğine resmi haberin gelmesiyle karar verecektim. Göstermemem gerektiği fikri daha yakın geliyordu.
Yağmurdan sonra sabah güneşi fena vuruyordu. Bunda garip bir şey yoktu; her gün yağmur yağıyor, sonra güneş çıkıyor ve bütün nemi sıkıştırıp d��şarı atıyordu. Akşam üstü dere yine berraklaşacaktı, gerçi bu sefer dağlara pek yağmur düşmemişti. Her şey neredeyse normaldi.
- 20 Mayıs’ta yağmur durur, ekime kadar bir damla düşmez diyorlardı.
- Diyorlardı… Ama doğru olmayan o kadar çok şey de diyorlar ki. Doğa takvime uyarak mı ilerleyecekti?
Doğanın takvime uyup uymaması umurumda değildi. Genel anlamda hiçbir şey umurumda değildi denebilirdi. Ne bu mecburi hareketsizlik hali, ne de bu amaçsız aptal savaş. Tamam, amaçsız değildi. Ama o kadar durağan, o kadar belirsizdi ki imkânsız gözüküyordu. Sanki sürrealist bir cehenneme düşmüştük de bize düşen ebedi ceza, sıkılmaktı. Üstelik umurumdaydı da. Tabii ki umurumdaydı.
Bunu bir şekilde kırmanın yolunu bulmak gerek diye düşündüm. Düşünmesi kolaydı nasılsa; bin tane plan yapılabilirdi, hangisi daha cazip geliyorsa içlerinden en iyileri seçilir, iki üç tanesi bir taneye indirilir, basitleştirilir, sonra kâğıda dökülür ve sunulur. O noktada da her şey sona erdiği için baştan başlamak gerekirdi. Normalden daha zeki bir bürokrasiydi bu; kâğıtları arşivlemek yerine kaybediyorlardı çünkü. Benim adamlarım bunları sigara gibi tüttürdüklerini söylüyorlardı; içinde bir şey olduğu sürece her kâğıt parçası içilir çünkü. Bu bir avantaj sayılırdı aslında; hoşuma gitmeyen bir şey varsa bir sonraki planda değiştirebilirdim. Kimse farkına varmazdı. Bunu sonsuza kadar sürdürebilirmişim gibi geliyordu.
Bir şeyler tüttüresim gelmişti, pipomu çıkardım. Her zamanki gibi cebimdeydi. Ben pipomu kaybetmezdim askerler gibi. Pipomun yanımda olması benim için çok önemliydi. Yollar dumanlı olunca her türlü uzaklık aşılabilir; hatta diyebilirim ki insan kendi planlarına inanabilir, zaferi sanki düş değilmişçesine düşleyebilir. Sadece uzakta duran, buharlı ve sisli bir gerçekliktir artık ki dumanlı yollarda sis her zaman olur. Pipodan çok iyi yol arkadaşı oluyor. Nasıl kaybediyorlar, anlamıyorum. Ne ahmaklar.
O kadar da ahmak değillerdi aslında; sadece hareket ediyor ve hareket etmekten yorgun düşüyorlardı. O zaman düşünmeye gerek kalmıyor, ama düşünmeyeceksek pipoyu ne yapalım? Fakat düşünmesek de düşleyebiliriz. Evet, düş kurulabilir ama düş uzaklarda kurulacaksa, gidilecek tek yolun dumanlı olduğu bir geleceğe ya da dönerken aynı patikayı kullanmayı şart kılacak kadar uzak bir geçmişe yönelikse bu düş, o zaman piponun önemi büyüktür. Ama yakınlardaki özlemler bedenin başka yerlerinde duyulur; ayakları güçlü, görüntüleri gençtir; onların dumana ihtiyacı yoktur. Askerler pipoları kaybediyordu, çünkü kendileri için vazgeçilmez değildi, oysa vazgeçilmez şeyler kaybedilmez.
Başka vazgeçilmezlerim de var mıydı? Şifon eşarbım. Eşarp başkaydı; o vermişti bana kolumdan yaralanırsam diye. Ne sevgi dolu bir kol askısı olurdu. Kafatasımı parçalayacak olsalar eşarbı kullanmak biraz zor olurdu tabii. Aslında onun çözümü de basitti; çenemi tutabilmek için kafama sarar, mezara da onunla girerdim sonra. Ölüme kadar sadık kalırdım. Beni bir tepenin üstünde assalar ya da kaçırsalar şifon eşarbım falan olmaz tabii. Ya otların arasında çürürüm ya da beni teşhir ederler; hatta belki o büyük korku anında yüzümde acı dolu, ümitsiz ve donuk bir bakışla Life dergisine bile çıkarım. Eh, insan korkuyor, inkâr edecek değilim.
Dumanla birlikte kendi eski yollarımdan geçtim ve korkularımın en mahrem köşelerine vardım. Biz Marksist-Leninistler her ne kadar ölümden alelade bir şey gibi bahsetsek de, hiç ürkütücü veya esrarengiz bir şey değilmiş, hatta bir hiçmiş gibi görsek de bu korkular hep ölümle bağlantılıdır. Nedir bu hiç peki? Hiç. Bundan daha basit ve inandırıcı bir açıklama mümkün değil. Hiçbir şey hiçbir şeydir; zihnini kapat, ört üstünü kara bir pelerinle; istersen uzak yıldızlarla dolu bir gökyüzü olsun; yine de bu hiçbir şey hiç olarak kalır, anlamı ufuktaki boşluktur.
İnsan kendi türü içinde, tarih içinde hayatta kalır; tarih ki tür içinde, o eylemlerde ve o hatıralarda yer alan esrarengiz bir yaşam şeklidir. Maceo’nun pala hikâyelerini okurken hiç mi sırtından soğuk terler boşanmadı? Hiçten sonraki yaşam budur işte. Çocuklar da öyle. Çocuklarımdan sonra ölmek istemezdim. Beni tanımıyorlar bile. Ben onlar için arada bir huzurlarını bozan, anneleriyle aralarına giren tuhaf bir bedenden ibaretim.
Oğlumu büyümüş, karımı ise saçlarına ak düşmüş halde ona çıkışırken hayal ettim: Baban böyle yapmazdı, şöyle etmezdi. Ben de kendi babamın oğlu olduğum için o anda içimde kocaman bir isyan duygusu hissettim. Ben bir baba olarak böyle yapar mıydım, öyle eder miydim, bunu oğul halimle bilemem; ama bu babalığımı her dakika yüzlerine vurdukları için rahatsız olurdum. Benim oğlum bir adam olmalıydı, başka bir şey değil; daha iyiymiş daha kötüymüş önemli değil, yeter ki adam olsundu. Babama tatlı sevgisi ve eşi görülmemiş tez canlılığı için teşekkür ediyordum. Ya anneme? Zavallı ihtiyar. Resmi iznim yoktu henüz; teyit edilmesini beklemem gerekiyordu. Duman yolculuğum böylece devam etti ta ki bir işe yaramamaktan zevk alan bir asker araya girene kadar.
- Bir şey kaybetmediniz mi?
- Hiçbir şey, dedim bunu da yine düşümle ilişkilendirerek.
- İyi düşünün.
Ceplerimi yokladım. Her şey yerindeydi.
- Hiçbir şey.
- Peki ya bu küçük taş? Anahtarlıkta görmüştüm.
- Ha siktir.
Bir anda o sert azarı ben yemiş oldum. Gerekli olan, hayati önem taşıyan hiçbir şey kaybedilmez. E peki insan kendisi gerekli değilse yaşamış sayılır mı? Bitkisel bir hayat yaşanır elbet, ahlaki bir varlık olarak yaşanmaz. Ben öyle düşünüyorum en azından.
Hatta sonra neler yaptığımı düşünüverdim hızlıca. Ben ceplerimi büyük bir dikkatle yoklarken dağ toprağından kahverengi olmuş dere, sırrını benden gizliyordu. Pipo, önce pipoya baktım; oradaydı. Kâğıtlar ya da eşarp olsa yüzer giderdi zaten. Astım spreyi tamam. Dolmakalemler de burada. Naylon kılıfları içindeki defterler de tamam. Kibrit kutusu, her şey yerli yerindeydi. Daldığım düşten çıktım.
Mücadeleye iki küçük hatıra götürmüştüm; biri karımın şifon eşarbı, diğeri annemin taşlı anahtarlığıydı. Çok ucuz bir şeydi anahtarlık. Taşı düşmüştü, cebime koydum.
Bu dere şimdi merhametli miydi, kinci mi? Yoksa yalnızca bir önder gibi mesafeli miydi? Ağlanmamasının sebebi ağlanmaması gerektiğinden mi yoksa ağlanamamasından mıdır? Savaşta bile unutma hakkı yok mudur insanın? İlla sert maço kılıklarına girmek şart mıdır?
Ne bileyim ben. Gerçekten bilmiyorum. Sadece annemin birden ortaya çıkmasına, başımı kucağına yaslamaya fiziksel bir ihtiyaç duyuyorum; öyle duru ve açık bir şefkatle “Yavrum benim,” desin. Yavaşça gezinen ellerini saçlarımda hissedeyim. Gözlerinden ve sesinden şefkat aksın, kurmalı bir oyuncak gibi kesik kesik okşasın beni; çünkü katı yürekli idareciler daha ileri gitmesine izin vermiyor olsun. Elleri titriyor, okşamaktan çok, yokluyor gibi elleri. Ama şefkati o ellerin dışına sızıyor, sarıyor etrafını. İnsan o anda öyle iyi hissediyor, öyle küçük ve öyle güçlü duyuyor ki kendisini. Ondan özür dilemenin gereği yoktur; o her şeyi anlar; “yavrum” deyişi duyulunca bunu anlarsınız zaten.
- Çok mu sert? Benim de kafamı epey iyi yapıyor; dün ayağa kalkacakken neredeyse düşüyordum. İyi kurutmuyorlar bence.
- Bok gibi. İnsan gibi kıyılmış bir şey getirsinler diye bekliyorum. Pipo da olsa, şöyle sakin sakin, lezzetli bir şey içme hakkı vardır insanın, değil mi ya?
Ernesto Che Guevara (Kongo görevindeyken, annesinin ölmek üzere olduğunu haber alması üzerine yazdığı öykü)
Kaynak: soL
15 notes
·
View notes
Text
Hz. Ali ve Annem
Din’lere değil “Dinler tarihine” inanırım ama inançlara da hep saygılıyımdır. Din ısıtır, bilim aydınlatır. İnanç bir kabuldur, dogmadır. Dogmalar (doğruluğu deneyden geçirilmeden, sınanmadan kabul edilen savlar) sorgulanamaz. Dinin kendini kimseye kanıtlama ihtiyacı yoktur. Din ve inanç dünyasına sorgulayarak şüphe ile yaklaşmak kimsenin haddine değildir çünkü burası tek ve bir olan yaratıcının (Allah) alanıdır. Diğer bir değişle, Din anlatır, Bilim açıklar. Felsefe ise sorgulayarak hakikatı aramaktır. Felsefe (Sokrat) sorgulanmamış hayat, hayat değildir der. Bu anlamda Din ile Bilim/Felsefe’yi aynı potada eritmeye çalışan, aslında bunların çelişmediği anlatmaya çalışan insanlara sürekli şaşmışımdır. Heleki “İslam felsefesi” lafını sanki Din’in felsefesi varmış gibi kullananlara hayret ediyorum. Doğrusu “Arap felsefe” sidir ve bunun da İslam’la Din’le bir alakası yoktur.
Konumuza dönersek, Hz. Ali ve Hz. Muhammed’e ciddi saygım vardır. Bu yaşadığını bildiğimiz (Hz. İsa’nın tarihteki varlığı muammadır) yüce kişilikler tarihteki başarıları ile büyük liderler, komutanlar ve -inancı olanlar içinde kutsal zatlar olarak- kendilerini kanıtlamışlardır. Hele ki Hz. Muhammed’in Araplara -ve o zamanki koşullar içinde ulaşabildiği her toplum ve topluluğa- gösterdiği liderlik benzersizdir. Kendisi tartışması su götürmez şekilde Dünya tarihinin gördüğü en büyük devrimcidir.
Bunlar bilinmesine ragmen Hz. Muhammed ve Hz. Ali üzerinden bir iktidar şavaşı yapılmaktadır. Amcası Ebu Talib’in oğlu olan Hz. Ali’yi kendi kızı ile evlendiren Hz. Muhammed için Hz. Ali en sevdiği Ehl-i beytlerin başında gelir. Hz. Ali kendisinin ömrü boyunca sağ kolu olarak en büyük destekçisidir. Buna rağmen, Peygamberin ölümü sonrası Hilafete layık gördüğü, hatemini (mührünü) taşıttığı “Allah’ın aslanı” ve “Ali el Murtaza” sıfatları ile çağırılan Hz. Ali ve ailesi sürekli haksızlığa uğramış ve işin sonunda da ne kendisi ne de oğulları (Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan) eceli ile ölmemiştir (suikastlar ve Kerbela olayı).
Müslümanlığın Arap yorumu olan sünniliğe (Emeviler tarafında ciddi dejenere edilmiştır) Anadolu yorumu olan Alevilik ve Bektaşiliği tercih ettiğimden Alevilere ait şu dörtlüğü çok severim.
Ali bizim şahımız Kabe kıblegahımız Miraçtaki Muhammed O bizim padişahımız
Ali’yi Muhammed’in arkasında ama ona en yakın gören Alevilik yüzlerce senedir Hz.Ali sevgisi Peygamberin önünde diye sapkın bulunarak iftiraya uğramıştır. Oysaki ünlü 4 lükte gibi konu nettir. Biri Padişah diğeri Şahtır. Hz. Ali Hz. Muhammed’den sonraki en büyük kıymettir. Kendisi yakışıklı, yiğit, cesur, akıllı ve mükemmel bir savaşcıdır. Miteloji’deki Aşil’in terbiyeli ve Müslüman halidir. Onun gibi Tanrısına ve peygamberine meydan okumaz, biat eder. Sürekli iktidar mücadelelerinde (hilafet) müslüman kanı akmasın diye kendi ve oğulları hak ettikleri koltuklardan uzak durmuşlar ve –kanı Hz. Muhammede en yakın olmasına ragmen yine müslümanlar tarafından katledilen bu aile- sağduyunun temsili olmuşlardır.
Bu girişten sonra beni hayatımda en çok etkileyen ve rüyama giren yeni dinlediğim bir Dini kıssa’yı yazmak isterim. Bu kıssayı bana anlatan kişi ciddi inançlı bir müslüman olduğu için ve bu kıssa’yı bana inanarak ve samimiyetle anlattığı için ayrıca etkilendiğimi önden belirteyim.
Onun anlatımıyla yazıyorum.
Sahabe, Hz.Ali, Hz. Hamza, Hz. Osman, Hz.Ömer, Hz. Ebubekir ve Resulallah bir şavaştan dönerken önlerine yaşlı ve üzüntüden çökmüş yaşlı ve çok üzgün bir Anne (Ana) çıkmış. Sorusu da hüznü kadar netmiş. Ey Hazretler ve Resulallah oğlum nerede? Sahabeler biliyorlar ki Anne’nin tek oğlu savaşta şehit oldu, bir türlü bir cevap veremiyorlar. Hepsi sessiz ve üzgün boyunlarını bükmüşler. Yaşlı kadın o kadar üzgün ki kimse kötü haberi veremiyor. Tüm gözler bir anda efendimiz Resul-i Rabb'il Alemin Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i aramış.
O an Hz. Muhammedin aklına savaştan az önce Hz. Ali’nin kısa ziyareti gelmiş. Hz. Muhammed elde olmayan nedenlerden Hz. Ali’yi bekleterek yanına indiğinde Hz. Ali ona “Ya Muhammed! Allahın en sevgili kulu! Resulumuz! Müsaadeni isterim, anneme bir saate yanına geri gelirim dedim.” diyerek huzurdan ayrılmış. Peygamberlerin efendisi bu davranışın diğer müslümanlar arasında örnek olması için en sevdiği cübbesini Hz. Ali’nin arkasından kendisine hediye olarak yollamış.
Hz. Muhammed Allah tarafından müjdelenen “Cennet anaların ayağı altındadır” hadisini çok sever, dünya ve ahiret hayatında kendisini Allah’tan sonra en çok seven kişinin kendi annesi Hz. Amine olduğunu çok iyi bilirmiş. Anne/çoçuk bağı kullar arası en kalın ve güçlü bağmış.
Bütün bu düşüncelerinin arasında mucizelerini imtina ile kullanan Hz. Muhammed üzgün Ana’ya uzun uzun bakarak sonra bir anda Hz.Ali’ye dönmüş. Hz. Ali peygamberin bir bakışı ile kendisinden aracı olması istenen mucizenin gerçekleşmesi için -Şah-ı Merdan, Ali-el Mürteza ve “Allah’ın Aslanı” olan Hz. Ali- bir anda arkasını dönerek “Ya Allah!” diye bağırmış.
Ve işte tam o anda uzaklarda 4 nala hızla koşarken arkasında toz bulutu çıkaran bir atlı belirmiş. Hızla atını Hz. Muhammed ve Sahabe’ye doğru sürdüğünden yavaş yavaş sülieti ve sıfatı görünür olmuş. Yaklaşınca görüntüsü ve atı ile herkesi huşu içinde bırakan atlı yaşlı kadının şavaşta kafası kopan, yüzlerce ok, onlarca mızrak yiyerek şavaşta vucudu parça parça olmuş oğluymuş. Atı üstünde yaralı harap vucudu tekrar birleştiğinden, kopuk uzuvları tekrar yerlerine yapışmış halde korkutucu görünmekteymiş. Güçlü ve iri atının nalları yere sürttükçe alevler çıkmakta, hızından yelesi kabarmış at ise bütün ihtişamı ile burnundan buharlar çıkartmaktaymış. Sahabe , Hz. Hamza, Hz. Osman, Hz.Ömer ve Hz. Ebubekir biraz şakınlık birazda tedirginlikle saatler önce savaşta şehit olan din kardeşlerine baka kalmışlar..
Savaşta şehit olan Oğul iki dizginini birden çektiği atını durdurarak biraz eğilmiş ve Hz. Ali’ye sitemle sormuş. “Ya Ali! Beni neden çağırdın!”.
Hz. Ali biraz bekleyip gözgöze baktığı Oğul’a “Peygambere sor. Annen seni sorunca bana bakan ve seni çağırtan odur demiş.
Sahabe’de tüm gözler Resulallah’a döndüğü noktada Hz. Muhammed -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- biraz durduktan sonra az biraz iç çekerek “Anne’ne kıyamadım Ey Oğul” demiş.
Cennetin nimetlerinden istifa ederken cennet bahçesindeki rahatını bozarak gelmek zorunda kalan Oğul Allahın Hz. Ali’ye sevgisini bildiginden ona der ki: Sakın birdaha arkanı dönerek “Allah!” diye bağırma yoksa Allah isteğini kabul eder, tüm şehitler geri döner ve o zaman “Şehitlik” mertebesi ortadan kalkar demiş.
Sonra Annesini ağlarken gören Oğul atından inmiş. Annesine doğru yürümüş, ona sarılmış, Anne onu son defa kokladığını bilerek hasretle Oğul’u kollarından ayırmamış, ellerini sırtından çözmemiş. Sırtını sevgiyle sıvazlarken şehit oğlunu doya doya koklamış öpmüş. Oğul en son cennetin ileride ayağına serileceği Annesine tüm sevgisiyle bakarken onun mübarek ellerini elinde kavuturmuş ve onlarca kere öpmüş. Vedanın zorluğundan olsa gerek, o kadar hızlı arkasını dönüp atına atlamış ve 4 nala kalkmış ki ne zaman geri gittiği zamanda anlaşılamamış!
Bu Kıssayı bana anlatan kişi o kadar inanan biri ki ve öyle inanarak ve huşu içinde anlattı ki tüylerim diken diken oldu. Annemi düşündüm, gözlerimden yaşlar ip oldu aktı.
Sürekli atının üstünde zombi kılığındaki Oğul imge olarak aklıma geldi durdu gün içinde.
Gecede rüyasını gördüm. Oğul direk atını bana doğru sürüyordu ve fonda Metallica’nın “4 horsemen” ‘i çalıyordu. Oğul, atının üzerinden eğilip Hz. Ali’nin kulağına benim de duyabileceğim şekilde “Beni niye çağırdın ya Ali?” diye sorarken atının üstünde birden doğruldu ve bakışlarını hızla bana çevirdi. İşte o an korkudan uyandım. Ama uyandıktan sonra da huzur içinde uyudum. Sadece materyalizm ile de açıklayamadığım dünyamda Din/inanç beni de –hem de battaniyem yorganımdan daha çok- ısıtmıştı.
#hz ali#hz muhammed#peygamber#sahabe#ehli beyt#materyalizm#alevilik#sünnilik#emeviler#hz ömer#hz osman#hz ebubekir#hz hamza#anne#oğul#kendini bilmek#felsefe#bilim
3 notes
·
View notes
Photo
I Əhli-beytdən olan hz. Həsən Peyğəmbərimizin nəvəsi, hz. Əlinin oğludur. Peyğəmbərin qızı hz. Fatimə onu hicrətin 3-cü ilində Mədinədə dünyaya gətirib. Hz. Məhəmməd onun adını Həsən qoyub. Hz. Həsən uşaqlıqdan Rəsulullaha beyət etmişdi. Onun mükəmməl tərbiyəsi ilə böyümüşdü. Səkkiz yaşında olarkən əvvəl babası hz. Məhəmməd, sonra da anası hz. Fatimə vəfat edir. Bundan sonra, atası hz. Əlinin tərbiyəsi ilə böyüyür. Hz. Həsən ağ və gözəl simalı insan idi, daha çox Peyğəmbərimizə bənzəyirdi. Hz. Həsən Allah sevgisi ilə dolu, həlim xasiyyətli, təmkinli, sülhpərvər, mərhəmətli və səbirli idi. Malını Allah yolunda xərcləyər və bol sədəqə verərdi. On beş oğul və səkkiz qız övladı vardı. Həyat yoldaşlarının hamısı hz. Həsəni çox sevirdilər. Hz. Həsən hz. Hüseynlə birlikdə Peyğəmbərimizin nəslini indiyədək davam etdirən iki mübarək şəxsiyyətdən biridir. • Peyğəmbərimizin hz. Həsənə olan sevgisi və şəfqəti Peyğəmbərimiz hz. Həsəni çox sevərdi, ona qarşı şəfqətlə davranırdı. Bir çox səhabə Peyğəmbərimizin nəvələrini necə sevdiyini, onlarla necə vaxt keçirdiyini və oyunlar oynadığını qələmə almışlar. Rəsulullah hz. Həsəni çox sevərdi, onunla zarafatlaşar, qucağına alıb öpərdi, mübarək saqqalı ilə oynamasına icazə verərdi. Hz. Zeydin oğlu Üsamə Peyğəmbərimizlə əlaqədar bunları demişdir: “Rəsulullah bir dizinə məni, o bir dizinə də nəvəsi Həsəni oturdar, sonra ikimizi birdən bağrına basar və: “Ya Rəbbi, bunlara rəhm et. Çünki mən bunlara qarşı mərhəmətliyəm”, – deyə dua edərdi”. (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 2-ci cild, səh. 508) Peyğəmbərimiz namaz qılarkən hz. Həsən gələr, səcdəyə qapanan Rəsulullahın kürəyinə, boynuna çıxardı. Rəsulullah da hz. Həsənə olan sevgisindən və mərhəmətindən ötrü onun yıxılıb əzilməsinin qarşısını almaq üçün səcdədən yavaş-yavaş qalxardı. Rəsulullah: “Dünyadakı iki reyhanım”, – dediyi nəvələri Həsən və Hüseyni tez-tez yanına çağırar, onları iyləyər və bağrına basardı. (ardı rəydə) #quran #islam #dinipaylasimlar #Allah #namaz #dua #din #imam #hzhəsən #həsən #imamhəsən https://www.instagram.com/p/CiKppuGMtCx/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
YEŞUA 2000 SONRASI BİLDİRİLER
SORU: “Yaşlı adam, hayatı sırasında yedi günlük bir sabiye hayatın yeri hakkında soru sormakta gecikmeyecek ve o adam yaşayacak! Çünkü, birincilerin çoğu sonuncu olacak ve bir olacaktır.” Bu sözlerle ne demek istedin kardeşim?
YEŞUA: Bu sözler benim söylediğim sözler değildir. Doğumumdan önce yaşlı bilgelerce benim için söylenmiş olan sözlerdir.
SORU: Tutku isimli filmdeki işkence ve ölüm sahnesi çok korkunçtu kardeşim. Abartılı mı yapmışlar?
YEŞUA: Daha da kötüydü.
SORU: Korkunç bir şey. Bu ne kadar ağır bir işkence. Acı korkunç boyutlarda olmalı. Normal, sıradan, bizim gibi insanların buna dayanması mümkün değil diye düşünüyorum.
YEŞUA: Hiçbir acı duymadım. Tanrı benim acı çekmeme izin verir miydi sanıyorsun? Vermedi. Hiçbir acı hissetmedim.
SORU: Neden “Baba beni niye terk ettin?” dediniz?
YEŞUA: O an için Tanrı’yla bağım kesildi. İnsan gibi oldum. Bir an panikledim.
SORU: Ölümden dirilip kalkmanız...
YEŞUA: Beni öldüremediler. Bayılmışım. Ben orada ölmedim. Benim ölümüm yeryüzünde olmadı.
SORU: Çarmıhtan alınıp mağara mezara kondunuz.
YEŞUA: Evet. Orada Tanrı beni iyileştirdi ve çıktım.
SORU: Fiziksel bedeninizle mi göğe alındınız?
YEŞUA: Evet. Kısa bir müddet dünyada kaldım. Sonra alındım.
SORU: Şimdi ruhsal âlemde bedeninize ne oldu? Niye dünyada bırakılmadı?
YEŞUA: Yukarıda bedeni terk ettim. Dağıldı.
SORU: Meryem ananın bedeni de göğe mi alındı? Öyle söyleniyor.
YEŞUA: Hayır. Onun bedeni dünyada bırakıldı.
SORU: İlk havarilerin tüm dünya lisanlarında konuşmaya başladığını iddia ediliyor ve bu durumu Kutsal Ruhun kendilerine verilmiş olmasına bağlıyorlar. Bu bana pek inandırıcı gelmiyor. Sen ne diyorsun kardeşim?
YEŞUA: Böyle bir şey olmaz kardeşim. Bu doğru değil. Burada kastedilen benim mesajımın tüm dünya dillerine tercüme edileceğiydi ki bu da gerçekleşti. Ayrıca Kutsal Ruh verilmez. Ruh tam arındığında topluluğumuza Tanrının izni ile kabul edilir ve o ruh artık Tanrının askeri ve ruhsal kardeşliğin bir üyesidir. Bizimle bir olur.
SORU: Sizin üç günlük ölüyü dirilttiğiniz, bir dokunuş ve sözle cüzzamlıları sapasağlam yaptığınız söyleniyor. Bu konu da bana inanılacak gibi gelmiyor. Ne dersin, kardeşim?
YEŞUA: Kardeşim, Lazarus ölmemişti. Cüzzam hastalığı son safhasında olduğu için onu mağaraya koymuşlardı. Ben onu oradan çıkarıp iyileştirdim. Yani iyileşme sürecine soktum. Kaderini Tanrının izni ile değiştirdim. Bunu yapabiliyorum. Ancak, bir dokunuşla sapasağlam olmaz ama iyileşir hastalığı. Topluma kabul edilecek seviyeye gelir. Aynı şeyi sana da yaptım, aksi takdirde sen ölüme yakındın. Tanrı sana ikinci bir şans verdi ve beni sana yolladı. Sen benim geldiğimi gördün. Vefat olayı fiilen gerçekleşince artık o ruhun bedeninde tekrar canlandırılması diye bir olgu yoktur. Yani bu, ölüyü diriltme, yoktur.
YEŞUA: Bazıları hâlâ “Ben ve babam biriz.” sözümü tartışıyorlar. Hâlâ ne demek istediğimi anlayamadılar. Onlara söyle: “Bedenim Oğul, ruhum Baba’dır. Dış görünüşüm insan, özüm Tanrıdır.”
‘’Tanrıya yaklaştıkça insanlar dünyadan uzaklaştıklarını hissederler. Maddeden uzaklaştıklarını hissetmek çoğunu rahatsız eder. Maddi tutkularından uzaklaşmak hoşlarına gitmez. Tanrı isteseydi herkesi istediği gibi yaratırdı ama O, insana özgürlük verdi. O, insanın özgür iradesiyle yüzünü kendisine dönmesini istiyor. Zorlama yapmıyor.
Mucize sadece Tanrının yapabildiği bir şeydir. Tanrı bana mucize gösterme gücü verseydi ilk yapacağım şey herkesin bana inanmasını sağlamak ve yüzlerini Tanrıya çevirmek olurdu. Tanrı bunu istemiyor. O, özgür iradeleriyle insanların kendisini seçmelerini bekliyor. Önemli olan da değerli olan da budur. Seçimin özgür irade ile yapılması.
Dünyanın iyiliğe ihtiyacı var. İstenmediğinizi hissetseniz bile siz sevgi neşretmeye devam edin. Dünyanın buna ihtiyacı var.
Başkalarının duygularını hisseden açık bir insansanız dikkat edin. Burun akması, ağırlık hatta esneme sizin enerji kaybettiğinizi, o ortamın ya da kişilerin sizin enerjinizi tükettiğini gösterir. Bu durumu fark edin ve kendinizi korumaya alın. Bu bir dua olabilir. Negatif konuları hemen değiştirmek ya da oradan uzaklaşmak olabilir.
Yok olduğunuz anda tanrı sallaşırsınız. Tanrı sallaşan olursanız insanların gerçeklerini görürsünüz. Dinler insanları sınırlandırır. Oysa biz size özgürlüğü veriyoruz. Önce sizi eğitiyor, doğruları söylüyoruz. Ve sizi özgür iradenizle bırakıyoruz. İşte sınav ondan sonra başlıyor.’’
SORU: İnsanlar öbür tarafa geçince akraba ve sevdiklerini görüyorlar mı?
YEŞUA: “Hayır. Böyle bir şey yok. Ancak ruh, dünyada neyi çok istemişse burada onu zihninde yaratabilir ve gerçek sanabilir.”
SORU: Şehitlik nedir?
YEŞUA: Böyle bir mertebe yok. İnsan nasıl bir karakter sahibi ise, bilinç seviyesi ve iç dünyası ne seviyede ise buraya aynı şekilde gelir. Ölümle boyut atlanmaz. Savaşta öldürülmüş olması onu ayrıca yüceltmez.
Soru: Tibet’e gittiğinizi söyleyenler var?
YEŞUA: Hayır.
Soru: İncil’de Tanrının sizi insanların günahlarına fidye olmanız için yolladığını söylüyormuş. İnanamadım. Doğru mudur?
Yeşua: Hayır. Ben fidye olarak değil Tanrının sevgisi olarak geldim. Ama hoş karşılanmadım ve öldürülmeye çalışıldım. Şu an bile Dünya nüfusunun 2/3’ü kötü insanlardan oluşuyor. Sevgi ve ışık olan Tanrının düşmanları var. Tanrı tüm iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağıdır. Şu ana kadar, Tanrım onları affet ne yaptıklarını bilmiyorlar, diyordum ancak artık affet demiyorum.
0 notes
Text
Sabahları evde ekmek olmuyormuş. Her sabah,babası oğluna uyandığında aç kalmasın diye 5 TL kağıt para bırakıyormuş. Bir gün baba oğul kavga etmişler. Babası oğluna;
- Yarın sana para yok, ne halin varsa gör. deyince oğlu,
-Sakın bırakma, eğer bırakırsan parayı yırtarım. demiş.
Ertesi sabah çocuk uyandığında yanına bırakılmış 5 tane 1 lira bulmuş.
Babalarınızın kıymetini bilin.
Çünkü, belki o gün son uyanışıdır, belki de sizin son uyanışınızdır.
Çocuğu olsun olmasın, yüreğinde baba sevgisi taşıyan tüm erkeklerin “Babalar Gününü” kutlarım.
#BabalarGünü
0 notes
Text
Gerçek Hayat Kitabı
Brifing 5/366
Usta öğretir:
Tanrı'nın halkı için uyarılar ve emirler
İlahi Vahiyler - Meksika
1866-1950
Rab diyor ki:
1. Bu, İlahi Ruh için bir sevinç anıdır, çünkü İsrail halkı Yeni Antlaşma Sandığının önünde toplanmıştır.
2. Sana izimi bırakmaya tekrar geldim ve sen onu takip ettin. Seni besledim ve lütfumla süsledim.
3. Bu, İlyas'ın hazırladığı ve özlediği bir gündür; aklının sevindiği an geldi. Elias koyunlarını saf gösterir, çünkü onların zarafet baharında yıkanmasına izin verir, bu tövbe, yenilenme ve yüceltme demektir. Çoban'ın bugün bana gösterdiği kişilerin sayısı az, halkımın oluşumunun başlangıcı sayılmaz ama ben "ilk" in birleşmesini istiyorum ki "son" a iyi bir örnek oluştursunlar.
4. Bana savurgan oğul gibi başları eğik ve utanç dolu gelmeni istemiyorum. Babanızın evini kendi eviniz olarak görmenizi istiyorum.
5. Zil çalıyor, saat geldi, kalabalık yaklaşıyor. Uyuyan koyunlar uyanacak çünkü Elias, çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin ruhlarını sözümün ışığını almaya ve onları ruhumla bağ kurmaları için hazırlamaya yaklaşıyor.
6. Kalabalık benim çağrımı dinledi ve sözümü hasretle buraya geldiler, ki bu onlar için vaat edilen topraklara ulaşmak gibidir. Huzur ve teselli olan sesimi duymak için can atıyorlar çünkü ızdıraplar, korkular ve acılar acı verici hale getiriyor. Kurban yerine dilekçe getirenlerdir. Bazıları bana hastalıklarını, bazıları işsizliklerini, bazıları da yoksulluk ve gözyaşlarını gösteriyor. Hepsine ek hediyeler vereceğim ve ruhun bedenden önce geldiğini anlamalarını sağlayacağım. Bugün onlar hala benim küçük çocuklarım, ama bu nimetler sonucunda, sonunda öğrencilerime dönüşene kadar beni takip edecekler.
7. Bu yolda sizi bekleyen ayartmalara yenilmeniz için size gücümü veriyorum. Aranızda sevgi, yardımlaşma ve birliğin hüküm sürmesini istiyorum. Altıncı mührün bu zamanında insanlığın beni ruhuyla araması benim arzumdur.
8. Seni Bana yükseltmek istiyorum. Bunun için ikinci kez insan olursam ve sizin için hayatımı verirsem, o zaman şimdi size ilahi varlığımı vereceğim, çünkü kendimi insan anlayışı ile anlatıyorum. Ama ben haçı sırtımda taşıdığım sürece senin yerine gelmene izin vermeyeceğim. Size her birine ait olan kısmı omuzlamayı öğreteceğim. Yol sizin tarafınızdan tanınacak, kan ve fedakarlık izleri ile işaretlenmiştir. Zevklerle dolu çiçeklerle dolu bir yol arzu ederseniz, bu sizi hayatınızın yolculuğunun sona ereceği dağın tepesine götürmez.
9. Size "Marian halkı" adını verdim çünkü İlahi Anne'yi nasıl seveceğinizi ve tanıyacağınızı biliyorsunuz ve ona şefkat isteyen ya da şefaat arayan günahkar gibi gelen çocuk gibi geliyorsunuz.
10. Meryem'in dünyadaki varlığı, insanlara olan sevgimin bir kanıtıdır. Onun saflığı size açıklanan cennetsel bir mucizedir. Benden bir kadın olmak için yere indi ve böylece ilahi tohumun rahminde filizlenebilmesi için İsa'nın bedeni "Söz" ün konuşacağı. Günümüzde kendini yeniden ortaya koyuyor.
11. Meryem'in sevgisi sizin için göksel bir gemi gibi olacak. Çocuklar annelerinin etrafında toplanırken onun etrafında toplanacaksınız. Onların güzel sözlerini dinleyin ve kalplerinizi katılaşmış bulmalarına izin vermeyin; içeri girin ve pişmanlık duyun ki ışık size nüfuz edebilsin ve onların şefkatini hissedebilesiniz. Bu kadar hazır olduğunuzda, tek bir beden oluşturacağınız ve tek dileyeceğiniz için Tanrınıza, Meryem'e ve İlyas'a şükredin; Yeni Antlaşma Sandığı'nda, kalbinizden bencilliği, nefreti ve fanatizmi yırtmak için yorulmadan mücadele edeceğinize yemin edin. Şüphesiz size söylüyorum, eğer sözünüzü tutarsanız, acı içinde yaşadığınız arınma zamanı geçecektir.
12. Halkım, sözümün hükmünü kayalar bile hissediyorsa, onu nasıl hissetmezsin? Yeryüzü benim sesimle titrerse ve sular hareket etmeye başlarsa, ruhunuz yaratılışın en yüksek yaratığı iken nasıl sarsılmasın?
13. Usta yorulmadan öğretmek ve iyiliğini size en güzel öğretilerle aktarmak için gelecek.
14. Savaş zamanı yaklaşırken yeni antlaşma sandığının anlamını görebilecek misiniz bir bakın. İsa çarmıhtan şöyle dedi: "Baba, onları affet çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar" ve cehaletin için affedildin, bugün benim isteğim, ışığımı düşünmen ve böylece ona artık karşı çıkmaman. Yasayı ihlal ediyor.
15. Yabancılar dediğiniz kişilerin Sözümü aramaya geldiği ve yeni nesillerin daha büyük bir maneviyatla büyüdüğü zaman çok yakındır. Yakında aranızda farklı ten rengi ve dillerden insanlar göreceksiniz, Beni sevgiyle dinleyen ve kendilerini öğrencilerime dönüştürecek; çünkü sözüm dünyanın sonuna doğru bir yankı bulmalı. Daha sonra kendilerine öğretildikten sonra kendi ülkelerine geri dönecekler ve bu mesajı yanlarına alacaklar.
16. Ruhunuz yükselmeyi başardığı için sözümü coşkuyla dinleyen öğrenciler: Ruhsal olarak girdiğiniz kutsal alan, Kutsal Ruh'un tapınağıdır. Kendinizi alçakgönüllülükle hazırladınız, kendinizi kardeşler olarak görüyorsunuz, ilahiyatımda birbirinizi seviyorsunuz ve bu lütfu elde ettiniz.
17. Benim inşa ettiğim ve sizin saygısızlık ettiğiniz her şeyin restorasyonu için çalışmak üzere bu davanın elçisi olun. Zayıf olmayın, çünkü ilahi işareti sergileyen yenilmez olacaktır. Bu zarafeti sonsuza kadar korumak istiyorsanız, bataklık yollarında kaybolmayın. Artık karanlık ormanlara girmeyin, çünkü aksi takdirde İlahi Çoban sizi kayıp koyun gibi şikayet ederken bulacaktır.
18. Herkes bu kutsal alanın kurulması için çalışacak, çünkü Benim için bilinmeyen hiçbir değer kalmayacak. Sözüm size öğretecek, vicdanınız size yol gösterecek ve sezginiz size sözümü hangi anda ve hangi yerde ifade etmeniz ve iyilik yapmanız gerektiğini söyleyecektir.
19. Kayaları kaldırarak ekilecek ve geri kazanılacak "alanları" bulun. Çorak tarlaları verimli hale getirin, çünkü çalışmanızdan harika meyveler bekliyorum. Yani hem veren hem de alan onda sevinç olacaktır. Sana askerlerim diyorum ve seni kutsuyorum.
20. Altıncı mühür meleğinin tuttuğu trompet duyuldu ve Benden önce ruhen verdiğiniz yemininiz yaşam kitabına yazılı olarak kaldı.
21. İşiniz, işinizi bitirdiğinizde sizi ücret karşılığı bekliyor.
22. Tohumumu Üç Zamanda alan işçilersiniz. Ama aynı zamanda tarlalarınızın buğdayla yaldızlığını gördüğünüzde uyuşukluğa düşen ve solucanın bitkilerin köklerini kemirmesine ve böylece meyvelerini köreltmesine izin verenler de sizsiniz.
23. İlk Zamanlardaki çekişmenizi, sadakatsizliğinizi, düşüşlerinizi hatırlayın. Bu yüzden seni bu zamanda dağınık ve zayıflamış buluyorum. Tekrar görüşmeye geleceğimi size duyurduğumu hatırlayın; ve bakın, işte buradayım. Bir Üstat olarak, gözlerinize veya hakaretlerinize bakmaya gelmedim. Seni affetmeye, kutsamaya ve sana yine bilgeliğimi vermeye geldim.
24. Bu, Benim Kutsallığım ile yaptığınız yeni antlaşmadır. Bu vahiy, yeni antlaşmanın sandığıdır. Bir daha yoldan sapmadan yolunuza gitmek istiyorsanız, oraya gidin ve üzgün olanı teselli edin, hastaları "mesh", * kayıpları kurtarın, körlere önderlik edin ve adalet, anlayış ve barış için aç olanlara yiyecek verin. Bedeni veya ruhu hasta olanların yolunu açın, bana gelsinler ve onlara şifalı balsamı vereceğim. ama onlara acılarının sebebinin günah olduğunu söylemeyeceğim. (* Sadece bir çare kullanmak değil, öncelikle dua ederken ellerin üzerine yatırılması anlamına gelir.
25. Fakirlerin kulübesine geldiğimde, güçlülerin meskenine de geleceğim. Doğrusu size söylüyorum, hem kardeş katili düşmanlığı ile karşılaştım hem de bu tarlalarda barış tohumlarını ekeceğim.
26. Size hukuk ve doğruluğu içeren bu öğretiyi veriyorum, böylece, Üstadınızı izleyerek, düşmanlığın olduğu yere barış ve bencilliğin hüküm sürdüğü yerde sadaka getirebileceksiniz. Kardeşlerinizin hayatında, yollarını aydınlatan yıldızlar gibi olun.
27. Öğretilerimi asla tahrif etmeyin. Çalışmamı yalnızca saflığı içeren bir kitap olarak sunun ve yolunuzu bitirdiğinizde sizi alacağım. Zihnindeki noktalara bakmayacağım ve sana İlahi öpücüğümü vereceğim, Vaat Edilmiş Topraklara vardığında en büyük ödül olacak. Çünkü şu anda size bir avuç tohum verdim, böylece verimli tarlalara ekmeyi öğrenmeniz ve onu orada çoğaltmanız için.
28. Size meyveyi vaktinden önce toplamamanızı, olgunlaşana kadar bitkinin üzerinde bırakmanızı öğrettim.
29. Benim tarafımdan çağrılıp tarlalarımda işçi olmanın kaç yüzyıl sürdüğünü bilmiyorsun. Aşkım seni büyük kalabalığın arasından arayıp bulana kadar dünyanın sokaklarında sapmışsın.
30. Bugün sizi süsledim ve mirasınızı size bildirdim.
31. Hiç kimse yeniden savurgan oğul gibi olmayı istemez çünkü her dönüş daha acı verici olacaktır.
32. Bencilliğin kalbinize yeniden girmesine izin vermeyin ve bu mirası yalnızca kendinize saklayın.
33. Ruhsal olarak ayrılmış ve yalnızca görünüşte bir arada yaşamayın; çünkü insanları gerçekten aldatabilirsin, ama bana yalan söyleyemezsin.
34. Nasıl dua edileceğini bilirsen, yoldan sapmazsın, çünkü seni önemseyen ve sana rehberlik eden ruhani çoban Elias'ın yanı sıra, kardeşlerin hala orada, sana öğüt vermek için yeryüzüne yerleştirdiğim ve doğru.
35. Tüm toplulukların birleşmesi ve barış, birlik ve iyi niyet bayrağını oluşturmaları için çaba gösterin. Elinizde asla kardeş öldürme silahları olmamalı. Size verdiğim silahlar aşktan yapılmıştır.
36. Şu anda hastaları nasıl “meshedeceğinizi” ve lütuf yaşamında ölü olana yeni bir yaşam kurmayı öğreniyorsunuz. Yavaş yavaş savaşmayı ve öğretimi yaymayı da öğreniyorsun; ancak bu şekilde bile zenginlik, dışsal ihtişam ve şeref arayanlar var, çünkü bu lekelerin ne kadar acıyla temizlendiğini bilmiyorlar.
37. Arabulucuya emanet edilen hediye ne kadar büyük! Aklından ve dudaklarından ne bir bilgelik, sevgi ve rahatlık akışı akıyor! O, beni duyabilmeleri için Tanrı ile insanlar arasında "arabulucu". Kibir ya da kibir içlerinde yuva yapmamalıdır, çünkü olsalardı baştan çıkarılırlardı. Örnekleri nezaket, basitlik ve yardımseverlik olmalıdır ki böylece ilahi ilhamın bütünlüğünden zevk alabilirler. Ancak aralarında kral gibi hisseden, hizmetçilerini arayan ve etrafını pohpohlayanlarla çevreleyenler olacaktır. Ama insanlar onlara inanabilecek mi? "Ölüleri" lütuf yaşamına getirebilecek ve sıkıntılı kalpleri rahatlatabilecekler mi? - Hayır, sadece alay konusu olacaklar, ki bu değilama benim öğretimime uygulanacak.
38. İşiniz öğretmek. Ama benden öğrenmezsen ne öğretebilirsin?
39. Hepinizi eşit derecede seviyorum; hem beni seven hem de gayretle kanunuma itaat eden, hem de onu tahrif eden ya da ihlal eden. İkincisini ziyaret edeceğim, onları iyileştireceğim ve sonunda onlar benim iyi işçilerim olacaklar.
40. Yeni antlaşma sandığı önünde verdiğiniz sözü yerine getirmenize yardım edeceğim ve bu, sizinle birlikte doğurduğunuz görevi bitirdiğiniz zaman olacak.
41. Her zaman kendimi sizin içinizde hissettiririm, böylece dikkatli yaşarsınız ve zihniniz ve kalbiniz her zaman ruhsal talimatlara açık kalır.
42. Zaman geçtikçe kalabalık gelecek ve sözümün ve sizin hazırlığınızın doğasını yargılamak için "son" un bakışları gittikçe daha nüfuz edici hale gelecektir.
43. Kendinizi arındırın! Yenileme olmadan iyi meyve veremezsiniz. Kutsal Ruh'umun ışığı vicdanınızda öyle ki çalışmalarınız gerçeğimin tanıklığı olsun.
44. Bana yaklaşmak için yılları, yüzyılları, yaşları kullanın.
45. Size bunu söylüyorum çünkü sizi benim öğretime kayıtsız görüyorum; Öte yandan, ölümün yaklaştığını hissettiğinizde ağlarsınız çünkü kaybedilen zamanı doldurmak ve telafi etmek istersiniz.
46. Dağa tırmanmaktan korkmayın. Seni onun zirvesinde beklediğimi biliyorsun.
47. Haçın beni zirvesinde beklediğini çok iyi bilerek İsa'nın Calvary'ye çıktım ve cesur kaldım; bu öğretimi unutma!
48. Kendimi insanlığa göstermek için seni kullanıyorum; Ağzından cennetsel Sözümü söylüyorum. Ama insanlar bunu duyarken şüphe duyarsa, bu içeriği nedeniyle değil, kusurlarınız nedeniyle olacaktır.
49. Size dua ve düşünce yoluyla, yardım göndermek istediğiniz herhangi bir yere kendinizi ruhen taşımayı öğretiyorum. Benim öğretimi farklı bölgelere taşımak için fiziksel olarak da kendini vermelisin.
50. Tüm varlığınızı kullanmalıyım.
51. Bu insanları oluşturmak için, ruhunuzu arkasına sakladığınız taştan kalpleri yumuşatmak zorunda kaldım ve sizi mağlup eden aşk sözümdü. Daha sonra size silahlar verdim - bunlar benim öğretilerim - mücadelenizdeki engelleri aşmanız için ve kendinize İsrail'in çocukları diyebilmeniz için öğretimi saf bir şekilde uygulamanız ve kanunumu değiştirmeden öğretmeniz gerektiğini anlamanızı sağladım. .
52. Bana sorduğunuz ve cevapladığınız şey kalbinizin en iç kısmında sessizlik içinde olur. Yıllar geçti, öğrencilerimin her birinin kardeşlerinin önünde fiziksel olarak ayağa kalkmalarına ve Sözümü tartışmalarına ve sorularımı cevaplamalarına izin verdim.
53. Anıları silmek ve Sözümü hafızanızdan çıkarmak için nasıl zaman tanıyabilirsiniz?
54. Öğrettiklerim sizi ince bir keski gibi düzeltirken hayat, değişimleri ve denemeleriyle sizi hazırlar.
55. Bilge ve mükemmel yasamın her şeyi yargılayacağı düşüncesiyle hayatınızın acı ve zor anlarında kendinizi rahatlatın.
56. Onun aracılığıyla Beni arayabilmeniz için acı çekiyorum. Sormayı, alçakgönüllü olmayı ve başkalarını anlamayı öğrenebilmeniz için size yoksulluk çektim.
57. Size güvenmeye devam edenlerin yarın umurunda olmayan kuşlar gibi olduğunu size göstermek için günlük ekmeğinizi bile esirgemedim; Şafağın doğuşunu Varlığımın bir sembolü olarak görüyorlar ve uyandıklarında yaptıkları ilk şey şükran duası ve güvenlerinin bir kanıtı olarak trillerini yükseltmektir.
58. Ruhun güçlenmesi ve bu hayatın büyük imtihanlarında bedenini bu kuvvetle desteklemesi için sizi sınamak için en sevgili akrabalarınızda kendimi fark ettim.
59. İnsanlığın inatçılığı büyüktür ve her insanın kalbinde bir kaya vardır; ama sözümün manevi okşamasıyla herkese geleceğim.
60. Ölçülemez kalabalıklar arasında, İsa'nın tekrar tahtaya çivilenmiş ve kan kaybından ölmesini görmek için sarsılmayacak olanlar var. Acı çığlıkları ve komşularından fışkıran kan nehirleri, insanlık için bu saatlerde yapılan duruşmalarda daha da az etkileniyorlar.
61. Artık insanlara hiçbir şey dokunmuyor. Her şeyi yüzeysel olarak görürler ve hiçbir şey düşünmezler.
62. Sözümün ışığının ruhlara gelmesi, gerçeğe, sevgiye ve merhamete uyanmaları için gereklidir. O zaman böylesine büyük acıların nedenini anlayacaklar.
63. Her biriniz için sonsuzlukta bir yer hazırladığımı ve bu yerin bu dünyada olmadığını hepiniz anlamalısınız.
64. Yaşam tarzınızda Baba'nın bir emrini yerine getiriyorsunuz: "Büyüyün ve çoğalın". Ama şimdi ruhunuzun Bana dönüşünü hazırlama zamanı.
65. Size birçok talimat vereceğim ve bunları şu anda yazılı olarak bırakacağım, çünkü yakında beni bu formda duymayacaksınız. Daha sonra kendinizi hazırlayacaksınız ve ışığım doğrudan ruhunuza ulaşacak. Bu, Kutsal Ruh'un gerçek öğrencileri olarak ortaya çıkacağınız zaman olacak.
66. Kehanet armağanlarının, sözün ve ilhamın doğruların ve azizlerin ayrıcalığı olduğuna inandınız; Bu sırada paryalara şunu söyleyerek bu hatayı sizden aldım: Siz de peygamberlerim, elçilerim ve havarilerim olabilirsiniz.
67. Maddi ihtiyacın yüzünden insanlık seni hor görüyorsa, benim tarafımdan sevildiğini hissetmen için seni masama davet ediyorum. - Sizin için sahip olduğum sevginin karşılığını nasıl ödeyeceksiniz halkım? Sadakatin mi yoksa nankörlük mü?
68. İlk başarıdan memnun olmayın, daha çok çabalayın çünkü bu müjdeyi ülke çapında göndermeye hazır olanları bekliyorum.
69. Babanızı, eşinizi veya çocuklarınızı geride bırakmaktan korkuyor musunuz? Senin olanı dünyada bırakmakla mı ilgileniyorsun? Kim öğrencim olmak isterse, onları örnek almak için ikinci kez elçilerimi hatırlamak zorundadır.
70. Ne mutlu, benim öğretimi duyururken fiziksel ölümle şaşıranlara, çünkü ruhlarındaki ışık çok büyük olacak.
71. Her zaman hazırlıklı olun çünkü melekler bile bu saati bilmiyor.
72. Sözüm olan bu ilahi kitap, ruhları mükemmelleştirecektir. Ondan önce ne yaşlı adam, ne yetişkin ne de çocuk olacak, sadece öğrenciler olacak.
73. Bu kitabı okuyun ve anlayın, çünkü size harika dersler verecektir. Sizler "Bülbül" dediğim kimselerin aracılığı ile verdiğim sözümü duymaktan yorulmamış olanlarsınız.
74. Yolda ne sıklıkla zayıf hissettin ve bazı sözlerimi sadece hatırlayarak güç kazandın.
75. Bugün bir imtihanla karşı karşıya kaldığınızda, Ruhsal dua yoluyla Kutsallığım ile doğrudan bağlantı kurmaya çalışıyorsunuz ve zihninizi temizlemek için kendi içinizde savaşıyorsunuz, böylece Baba'dan istediğiniz lütfu alabileceksiniz.
76. Bana itiraf ettiğiniz şeyi sadece ben biliyorum. Ve Bende olan sırdaşınız asla suçlarınızı duyurmayacak ve hatta sizi suçlamayacak. Sana tekrar affetmeyi öğretiyorum.
77. Ziyaretleri ders olarak alın ve öğretilerimden yararlanın. Zaman hızla geçiyor. Buraya çocukken gelenler artık genç; Gençliğinde bu kursu alanlar olgunluğa ulaşmış, orta yaşta başlayanlar yaşlılığa dönüşmüştür.
78. Sözümü duymak için kendini içten toplayabilen, onu emdi. Ancak kim dinlerken düşüncelerinin benim işime ait olmayan şeylere gitmesine izin verdiyse, talimatsız kaldığında ruhu ve yüreği boştu.
79. Sizi sadece size lütuf vermek için çağırmadığımı, bu şekilde efendiniz ve kardeşlerinizle birlikte aldığınız pek çok şeyi aktarma yükümlülüğünü üstlenmeniz için sizi çağırdığımı kabul edin.
80. Siz kirletilirken işimin size bilinmesine izin vermeyeceğim. Kardeşlerine böyle ne verebilirsin?
81. Kendinizi hazırlayın, çünkü size emanet ettiğim şeyi birlikte korumanız gerekecek. Yüce Yargıç olarak size acıdan ziyade sevgiyi uygulayarak lekelerinizi temizleme fırsatı veren Babanıza minnettar değil misiniz?
82. Buna tövbe dediğinizde, sizden kabul ettiğim tek tövbenin bu olduğunu söylüyorum. İyiyi yapmak için faydasızların ve kötülerin reddinin, sizin için fedakarlık yerine gerçek bir zevk olduğu gün gelecek, sadece manevi değil, aynı zamanda insan.
83. Elçilerimin üzerlerindeki çeşitli vilayet ve milletlere ulaşmalarının önünü açma sürecindeyim.
84. Şu anda sözüm son yıllarda meyve verdi, çünkü buluşma yerleri çoğaldı ve kalabalık arttı.
85. Böylesine hassas bir göreve yaklaşamayacak kadar garip hissediyorsun. Ama doğrusu size söylüyorum, sayısız öğretilerim ve ilhamlarım sözün armağanını dudaklarınıza koyacak. Ancak bu vaadin gerçekleşmesi için bana ve kendinize güvenmeniz gerekiyor. Bu güvene sahip olan ve yasamı yerine getiren, yetenekleriyle övünmez, çünkü aksi takdirde esas olan sözünde eksik kalır.
86. Sözüm neden her tür insanı etkiledi? - Alçakgönüllülüğü, saflığı ve sadeliği nedeniyle.
87. Halkım, çocuklara insanlık için dua etmeyi öğret; onların masum ve saf duaları çiçek kokusu gibi üzerimde yüzecek ve acı çeken kalplerin yolunu bulacak.
88. Çocukları hazırlayın, pusuların üstesinden gelmenin yolunu gösterin, yarın sizden bir adım önde olacaklar. Çünkü sözümü anlarsanız, kendimi duyurduğum çeşitli aracılar aracılığıyla şekillenen düşüncelerin her birinin özünü zaten tanırsanız, bu çalışmadan bahsetmekten o kadar utangaç olmazsınız. bir tek talimatımın ne kadar değerli olduğunu bilirdim. Bir savaş alanına ilerleyebileceğinizi hissedersiniz, böylece bu insanlar benim öğretilerimden birinin içeriğini duyabilirdi.
89. Size doğrusunu söyleyeyim, onların ağladığını görürdünüz, bazıları pişmanlıktan, diğerleri umutla doludur. Neden bazen bu kadar dokunulmadan kalıyorsun? - Ey sözümün okşamasına alışmış olan sert kalpler! Uyuyakalmışsınız, huzur ve rahatlığa kavuşmaktan memnundunuz, harcadığınız bu ekmeğin bir kırıntısına bile sahip olmayanların olduğunu düşünmeden.
90. Üstadın teselli sözünün birçok yürekte yaratacağı etkiyi görmekten zevk almak istemediniz.
91. Ey küçük çocuklar! Nihayet ruhen ne zaman büyüyeceksin? Vücudunuzun zayıf yönlerini kontrol etmeye ne zaman hazır olacaksınız? Çölü geçen, ilahi sözümü ilan eden ve başıboş gezginleri arayan benim. Ama insanların benden aldıklarını aktarmayı öğrenmelerini istiyorum. Bu yüzden size halkım, kendinizi hayırseverliği yaymaya ve bu öğretileri dünyanın sonuna kadar götürmeye hazırlamanız gerektiğini söylüyorum. İnsanları çeşitli şekillerde arayarak tüm uluslara ulaşmak için elinizden gelenin en iyisini yapın.
92. Bu, sevgi ve gerçeğe susamış olanlara sunabileceğiniz en iyi sudur.
93. Henüz işe koyulmadınız çünkü size emanet ettiğim ruhani hazineleri saklıyorsunuz, diğer milletlerdeki insanlar ise bu mesajı alamadıkları için yok oluyorlar. Yönsüz giden kalabalıklar, su ve ışıktan yoksun yürüyüşçüler var.
94. Kalkmazsanız halkım, bilginizi ne için kullanacaksınız? Gelecekteki yaşamınız için hangi yararlı ve iyi şeyler yapmayı planlıyorsunuz, ruhlar dünyasında sizi neler bekliyor?
95. Kendinize merhamet edin! Ruhunun maddeden ayrılacağı anın ne zaman geleceğini kimse bilmiyor. Ertesi gün gözlerinin ışığa açılıp açılmayacağını kimse bilmiyor. Hepiniz yaratılan her şeyin tek sahibisiniz ve ne zaman çağrılacağınızı bilmiyorsunuz.
96. Kafanızdaki saçın bile size ait olmadığını ve üzerine bastığınız tozun olmadığını unutmayın; krallığınız da bu dünyanın dışında olduğundan, kendinize ait olmadığınızı, bozulabilir herhangi bir mala ihtiyacınız olmadığını.
97. Kendinizi ruhsallaştırın ve ihtiyacınız olduğu sürece her şeye doğruluk ve ölçülü bir şekilde sahip olun. Bu hayattan vazgeçme anı geldiğinde, öteki dünyada size ödenmesi gerekenlere sahip olmak için ışıkla dolu olarak yükseleceksiniz.
98. Çağlar boyunca tüm ruhani çalışmalarımın amacı, tüm çocuklarım için sonsuzlukta bir mutluluk ve ışık krallığı kurmaktı.
Huzurum seninle olsun!
0 notes
Photo
Turkish, 02.JAN.2020 Om Sri Sai Ram 02-OCAK-2020 OM SAİ RAM Bu dünyevi yaşamda Sevgi, anne ve oğul, karı koca ve akrabalar arasındaki sevgi gibi çeşitli biçimlerde tezahür eder. Fiziksel ilişkilere dayanan bu sevgi, bencil nedenlerden ve kişisel çıkarlardan doğar. Fakat İlahi Olan'ın sevgisi, herhangi bir kişisel çıkar izinden yoksundur. Yalnız Sevgi uğruna Sevgidir. Buna sadakat denir. Bu sevginin birinci özelliği almak değil vermektir. İkincisi, sevgi korku bilmez. Üçüncüsü, bencil dürtüler için değil, Sevgi uğruna Sevgidir. Sevginin bu üç yoluda, hepsi birlikte Teslimiyeti ifade eder. Kim Teslimiyetin bu tutumunda severse, İlahi Olan'ın mutluluğunu yaşar. Bunun için en önemlisi zorunlu olan affetmek ve hoşgörüdür. Sadece affetme ve hoşgörü tutumuna sahip bir kişinin kutsal sevgiyle donatıldığı düşünülebilir. İlahi Söylem, 1 Ocak 1994 Sathya Sai Baba www.sathyasai.org #sathyasai #saibhakta #sathyasaibaba #saibaba #saimaa https://www.instagram.com/p/B7JmqkhAypI/?igshid=n5272nwup2gn
0 notes
Photo
Vətən sevgisi imandandır
Vətən sözünü dilə gətirəndə gözlərimiz önündə bizi böyüdüb boya-başa çatdıran müqəddəs bir məkan dayanır. Elə müqəddəs varlıq sayıldığına görə Vətən və Ana kəlmələri dilimizdə birgə işlədilir. Həmişə şair və yazıçılarımız öz əsərlərində Vətəni tərənnüm ediblər, Vətən sevgisinin ilahi bir sevgi olduğunu oxucularına aşılayıblar.
Bir dəfə yas məclisində cavan, lakin kifayət qədər dini təfəkkürü olan bir ruhani qardaşın Vətən sevgisindən bəhs edən söhbətinə qulaq asırdım. O danışırdı ki, hərbçilər Allahın ən sevimli bəndələridir, çünki onların seçdiyi peşənin mənası, məğzi Vətəni, eli-obanı, torpağı, yurdu qorumaqdır. Əgər hərbçi şəhid olarsa, onun libası kəfəni olacaqdır. Bu mənada şəhidlərimizin uyuduğu məkan da cənnətdir, bəzən deyirlər ki, Vətəni müqəddəsləşdirən onun şəhidləridir. Bu yerdə məşhur bir deyim xatırlanır: “Torpaq, əgər uğrunda ölən varsa, Vətəndir”.
Bəs gəlin görək Vətən sevgisi insanlara hansı yaşdan aşılanır? Lap beşikdən, ana laylasından başlanır bu sevgi desəm, bəlkə də yanılmaram. Analarımızın laylasında o qədər həzinlik var ki, adamın ruhuna hopur. Elə Vətənə olan məhəbbətimiz də ruhumuzla aşılanır. Bəzən bir uşağın tərbiyəsinin nə vaxtdan başlandığını soruşanda deyirlər ki, lap körpə çağlarından insan tərbiyə olunur. Bunu əbəs yerə demirlər axı. Müqəddəs ana laylasının həzinliyi ruhumuza hopunca bəşər övladında sevgi yaranmağa başlayır və bu ilahi sevginin bircə adı var: Vətən sevgisi.
Heç yadımdan çıxmır, çalışdığım redaksiyadan ordumuzun əfsanəvi döyüşçülərindən biri olan Milli Qəhrəmanımız Mübariz İbrahimov haqqında oçerk hazırlamaq tapşırığı alanda Biləsuvar rayonunun Əliabad kəndinə, qəhrəmanın doğulub böyüdüyü ailəyə baş çəkməyə qərar verdim. Qəlbimə hakim kəsilən ülvi hisslərin təsiri altında yolu necə başa vurduğumu da bilmədim. Maşından düşüb qəhrəmanımın ünvanını soruşanda mənə bir balaca kənd evini nişan verdilər.
Darvazanı döyəndə qapını nurani bir adam açdı, Mübarizin atasıyam dedi. İlahi, bu adamın sifətindən o qədər gözəl hisslər duydum. Sadə bir kəndli, halallığı ömrünün məqsədi bilən zəhmətsevər bir insan obrazı canlandı xəyalımda. İçəri keçib ağacın ətrafındakı dəyirmi stolun ətrafında əyləşdik. Bizə çay gətirən qadını göstərib dedi: Uşaqların anasıdır. Ayağa qalxıb görüşürük, onu da söhbətimizə qoşulmağa dəvət edirəm. Hal-əhval tutub Mübariz haqqında söhbətimə qədəm qoyuram. Ağakərim dayı qürurlu baxışlarını mənə dikib “Mübarizi Vətən üçün böyütdük, elə Vətən yolunda da şəhid oldu” deyir.
-Zəhmətsevər uşaq idi, böyüdükcə idmana çox bağlanırdı. Bir gün hərbçi olacağını bildirəndə tərəddüd etmədən xeyir-dua verdik, yoluna uğur dilədik. Bir müddət Daxili Qoşunların tərkibindəki xüsusi təyinatlı bölmədə xidmət etdi. Sonra könüllü cəbhə bölgəsinə getdyini öyrəndik...
Bir azdan qəhrəmanımızın anası danışır, övlad itkisinin onun üçün nə qədər ağır olduğunu bildirsə də, Mübarizin şəhidliyindən, Vətən yolunda fədakarlığından sonsuz fərəhləndiyini dilə gətirir:
-Analar oğul böyüdur ki, Vətəni qorusun, düşmən çəpəri olsun. Oğullar məhz Vətəni, torpağı qorumaq üçün doğulur. Bir müddət Mübarizin nəşi düşmən əlində qalanda mən özümə rahatlıq tapa bilmirdim. Günlərlə gözümün yaşı qurumurdu. Onda da həyat yoldaşım mənə təskinlik verməyə tələsirdi. Sağ olsun Prezidentimiz, bütün səylərini əsirgəmədi, oğlumun dəfn mərasimində də şəxsən iştirak etdi.
İndi Mübarizin məzarı paytaxtımızın ikinci Şəhidlər xiyabanında yerləşir. Neçə illərdir ki, bu məzar minlərlə insanın ziyarətgahıdır, hər təbəqədən olan vətəndaşımız tək bayramlarda, xatirə günlərində yox, adi vaxtlarda da qəhrəmanı ziyarət edir, onun ruhuna dualar oxuyur. Bir sözlə, Mübariz kimi qəhrəmanlar dillərdə dastan olur, tarixə qovuşurlar. “Tarixi qəhrəmanlar yaradır” ifadəsini eşidəndə daim Mübariz kimi igid Vətən oğullarını düşünürəm, məhz onların qəhrəmanlığı sayəsində Vətənimiz qorunur. Mübariz əqidəli insanların ömrü müqəddəs, ibrətamiz ömürdür, gənc nəslə vətənpərvərlik ruhu aşılamaq üçün ən dəyərli nümunədir. Belə igidlərimizi, yurdunu, millətini, dövlətini səmimi, təmənnasız sevən kəslərin sevgisini tərənnüm etməyə həmişə aciz qalırsan. Çünki belə sevginin ölçüsü, miqyası, rəsmi, rəngi olmur. Axı bu, ilahi sevgidir və onun da adı Vətən, yurd sevgisidir.
Yadımdadır, Milli Qəhrəman Mübariz İbrahimovun izdihamlı dəfn mərasimində çıxışı zamanı Prezidentimiz, Silahlı Qüvvələrin Ali Baş Komandanı cənab İlham Əliyev demişdi: “Qoy düşmənlərimiz unutmasınlar ki, ordumuzun sıralarında minlərlə, on minlərlə Mübariz kimi oğullar vardır”. Dövlət rəhbərinin bu sözləri bir neçə vaxtdan sonra, 2016-cı ilin aprel döyüşlərində bir daha öz təsdiqini tapdı. Bir neçə gün davam edən savaşda qəhrəman döyüşçülərimiz Vətən qarşısında fədakarlıq nümayiş etdirərək tariximizin yeni salnaməsini yaratdılar. Bu qəhrəmanlardan biriydi mayor Samid İmanov.
2014-cü ilin bir yay gecəsində Ağdam rayonu istiqamətində cəbhə xəttini yarmağa cəhd göstərən düşmənin təxribat-diversiya qrupunun məhv edilməsində şəxsi şücaət göstərdiyinə görə dövlət mükafatına layiq görülmüşdü. Həmin hadisədən sonra Bərdə rayonuna səfər edən dövlət başçımız Ağdam rayonundakı hərbi hissəyə də gəlib qəhrəman döyüşçülərimizi ziyarət etmişdi. Həmin gün Ali Baş Komandana raport verən mayor İmanov yüksək etimadı layiqincə doğruldacağına söz vermişdi. Və sözünə də kişi kimi əməl etdi. Aprel döyüşlərində son nəfəsinədək mübarizə apardı, yaralansa belə, yanında döyüşən sevimli silahdaşlarını tək qoymadı. Ona ölümündən sonra ən yüksək fəxri ad – Azərbaycanın Milli Qəhrəmanı adı verildi.
Göründüyü kimi, qəhrəmanlıq insanların genində, damarlarında yaranır, formalaşır. Yəni heç kim anadan qəhrəman doğulmur. Yaşadığı dövr, tarixi şərait, mənsub olduğu millətin, xalqın taleyi adamları fədakarlığa, şəxsi şücaət göstərməyə sövq edir. Aprel döyüşlərindən sonra cəbhə bölgəsindəki hərbi bölmələrdən birinin komandiri söhbətimiz zamanı demişdi ki, silahdaşının şəhid olduğunu, yaralandığını bilən əsgərlərin qarşısını kəsmək olmurdu, hamı döyüşə, düşməndən intiqam almağa can atırdı.
Böyük qələbəmizin başlanğıcı olan aprel döyüşləri sözün həqiqi mənasında Azərbaycan gəncliyi üçün mərdlik, qəhrəmanlıq örnəydir. Hazırda hərbi xidmətdə olan gənclərimizin hər biri Qələbə savaşının iştirakçısı kimi evlərinə dönəcəyi anı gözləyir. Hamı istəyir ki, adı xalqımızın qəhrəmanlıq tarixinə həkk olunsun. Eşq olsun belə vətənpərvər gəncliyə! Bu cür gəncliyi olan xalqı, dövləti heç bir qüvvə sarsıda bilməz.
Arif PƏNAHLI,
Hərbi jurnalist, ehtiyatda olan polkovnik-leytenant
0 notes
Text
Sezon finalinden beri Ali Kemal ve Leon’un paylaştığı ortak genler beni bir hayli üzmekte. Artık bu genler resmileşti ve herkes biliyor. Bu da beni bu genlerden kurtulma yolunu düşlemeye itti.
İlle ki 2. sezonda yeni karakter eklemesi olacaktır. Ki son kullanma tarihi geçen karakterlerimizi, her ne kadar oyuncularını sevsek de, yollama taraftarıyım. Dolayısıyla Atina’ya giden Papadopoulos Ailesi’nin yanına da yeni bir karakter koyabiliriz. Barış yanlısı bir diplomatı/politikacıyı canlandıracak olan bu karakteri sevgili @byroncarter ‘ın önerisiyle Mete Horozoğlu canlandırsın dedik. Bu barış yanlısı diplomat beyamca Veronika’nın da eskiden arkadaşı olsun ve Atina’ya geldiklerinde yanlarında Dimitri diye Ali Kemal’le dönen vatan hainin ailesine destek çıksın. Hatta ve hatta bence Leon’u artık politikaya mı yerleştirir, bir gazetede yazar mı yapar bilemem. Sonra yavaş yavaş flashbackler verilir. Veronika Dimitri’yi kaybettiğini sandıktan sonra depresyona girmiştir, çok mutsuzdur, Vasili ortalarda yoktur, bir başına Atinalardadır ve bu diplomat beyamca yakın arkadaşı olarak ona destek oluyordur. Bu sırada Vasili’den soğumuş, onu suçlayan ve kendini kaybolmuş hisseden Veronika ve diplomat beyamca arasında romantik bir ilişki baş gösterir. Her ne kadar bu ilişki uzun sürmese de Leon’un olmasına yeter! Diplomat beyamca da bu durumu öğrenir. Zaten sevdiği Leon’a daha da ihtimam göstermeye başlar. Bu sırada çoğu barış yanlısı göz önünde bulunan kişiye olduğu gibi Leon’a suikast girişiminde bulunulur. (Bak Leon’u yine namlunun ucuna koydum, Nuran Hanımcım, siz seversiniz böyle senaryoları ;)) Sonuçta önceden vatan hainliğinden yargılanan, hem de vatan hainin oğlu, resmen Türk bir abinin kardeşi olan ex-Teğmen’i bir de hümanist konuşuyorsa kimse sevmez. Böylece diplomat beyamca geç bulduğu oğlunu kaybetmemek için hem kendine, hem de Leon’a İzmir’de görev çıkartır. Bu görev Yunan Ordusunu denetleyecek bir komitede çalışmak olabilir mesela. Ayrıca diplomat beyamca Leon’un da Hilal yüzünden geri dönmek, onu bulmak istediğini biliyordur -malum Leon aşkını dağa taşa haykırıyor. Böylece aile İzmir’e geri döner.
Bence bu senaryo Nuran Hanım’a
1. Bir sezonu kapsayacak dram olanağı,
2. Leon’a eziyet etme, Boran’ı ağlatma
imkanı sağlarken, bize de
-Leon’un baba sevgisi gördüğüne şahit olma,
-Mete Horozoğlu’nu Boran Kuzum’la baba-oğul olarak izleme <3
-Ali Kemal’le Leon’un paylaştığı genleri %50 olarak azaltma, hiç değilse 23 tane kromozomu kurtarma
olanağı sağlar.
Üzgünüm Vasili ama sen de oğluna babalık yapsaydın, bana ne.
Ama maalesef bu olayların sonunda “BENİM BABAM KENDİNİ BENİM İÇİN FEDA ETTİ SENİN ONA YAPTIĞIN BU MU ANAAAĞĞĞ” diye böğüren bir Ali Kemal izleyebiliriz. Aman canım o hep böğürüyor zaten.
Şimdi ben bunu buraya yazdım çünkü 2. sezon gereksiz dramlar izlerken bunu kendime hatırlatıp hüzünleneceğim.
Not: Leon’un babası olmasa da Mete Horozoğlu’nu getiremiyor muyuz?
Not2: Hiç mi getiremiyoruz?
Not3: Taylanlara sorsaydık?
Not4: Bunu fanfiction olarak mı yazayım?
Not5: Pki...
Edit: Biliyorum, Veronika Dimitri’yi kaybettiğinde Leon’a hamileydi ama bence bunu hepimiz unutabiliriz, Nuran Hanım da unutabilir. Daha önce olmamış şey değil sonuçta. En kötü rahmetli Vasili’yle Veronika’nın arası daha erken bozulmuş olur. Ne yapalım yani? Amaç ortak genleri yok edip Leon’a bir baba vermekse her şey mübahtır bence.
13 notes
·
View notes
Photo
MUS'AB BİN UMEYR (Hz. MUS'AB)
Eshâb-ı kiramın büyüklerindendir. İslâmiyetin ilk yıllarında müslüman oldu. Habeşistan’a sonra da Medine’ye ilk hicret edenlerdendir. Bedir ve Uhud savaşında Muhacirlerin sancağını taşıdı. Mus’ab bin Umeyr’in künyesi Ebû Muhammed olup, annesi ve babası tarafından Kureyş’in asil ve zengin bir ailesine mensûb idi. Zengin oldukları için gayet rahat bir hayat yaşıyordu. Orta boylu güzel yüzlü, nazik ve yumuşak huylu idi. Son derece zekî, fasîh ve belîğ (güzel) konuşurdu. Aklı selim sahibi olduğundan putlardan nefret ederdi.
Annesi tarafından en iyi şartlar altında refah ve bolluk içinde yetiştirilmişti. Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke’de ona gıpta ile bakarlardı. Peygamber efendimiz buyurmuşlardı ki: “Mekke’de Mus’ab’dan daha zarif, daha narin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi.” Bütün bunlara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hisseden Mus’ab bin Umeyr, Peygamberimizin sav bir merkez olarak seçtiği, İslâmı anlattığı ve o zaman Mekke’de müslümanların toplandığı Erkam bin Ebî Erkam’ın evine giderek müslüman oldu. Mus’ab bin Umeyr’in ailesi durumu öğrenince, onu dininden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan’ın yakıcı güneşi altında uzun müddet bırakarak ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar. Fakat Mus’ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebat göstererek asla İslâmiyetten dönmedi. İslâmiyeti kabûl ettikten sonra Mekke’deki hayatı değişen ve işkencelere ma’rûz kalan Mus’ab bin Umeyr, müşriklerin ağır işkenceleri ve zulümleri sebebiyle Habeşistan’a hicret etmelerine izin verilen müslümanlarla birlikte Habeşistan’a hicret etti. Bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlandı. Daha sonra dönüp Peygamberimizin sav yanına geldi. Onun bu gelişini Hz. Ali şöyle anlatmıştır; “Ben Resûlullah sav ile oturuyordum. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka birşey yoktu. Resûlullah sav onun bu hâlini görünce mübârek gözleri yaşla doldu. Çünkü o müslüman olmadan önce servet içinde idi. Dîni uğruna bunları terk etti.”
Mus’ab bin Umeyr müslüman olduktan sonra kendisine yapılan her türlü işkenceye ve çektiği fakîrliğe rağmen dîninden dönmemesi üzerine, Peygamberimiz sav onun hakkında; “Kalbini Allahü teâlânın nurlandırdığı şu kimseye bakın. Onu anne ve babasının yanında onların buna en iyi yiyecek ve içecekleri verdiklerini gördüm. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğümüz hale getirmiştir.” buyurmuştur.
Birinci Akabe Bîatında müslüman olan Medineliler, kendilerine dîni öğretecek bir öğretmen istediler. Peygamberimiz sav bu iş için Mus’ab bin Ümeyr’i görevlendirdi. Bunun üzerine Medine’ye gidip onların reîsleri olan Es’ad bin Zürare’nin evine yerleşti. Burada hem Kur’ân-ı kerîm öğretiyor, hem de İslâmiyeti anlatıyordu. Onun bu hizmetiyle Medine’de çok kimse müslüman oldu. Mus’ab bin Umeyr’in büyük gayretleri ve hizmetleri neticesinde İslâmiyet, Medine’de süratle yayıldı. Öyle ki, İslâmiyet her eve girmiş îmân etmeyen kalmamıştı.
Mus’ab bin Umeyr’in ra, Mekke’ye dödüğünde geldiğini işiten annesi, O’na; “Ey annesine isyan eden vefasız oğul! Bulunduğum şehre gelip nasıl olur da önce yanıma uğrayıp beni ziyâret etmezsin..” diye haber gönderdi. Mus’ab, “Ben, Resûlullah’tan önce kimseyi ziyâret etmem.” dedi. Sonra annesinin yanına gitti. Annesi; “Galiba, hâlâ girdiğin o yeni dinden dönmedin.” dedi. Mus’ab; “Ben, Allah Resûlünün tebliğ ettiği ve Allah’ın râzı olduğu hak dîni üzereyim. Bu din, Allah’ın kendisi ve Resûlü için seçtiği bir dindir.” dedi. Annesi tekrar ilk olarak Habeşistan’da ve ikinci defa da Yesrib’de (Medine) olduğun zamanlarda senin için, çektiğim acılara karşılık bana bir teşekkür bile etmedin” dedi. Mus’ab, “Beni dinimden ayıracağınızdan korkuyorum” dedi. Bu sözleri üzerine annesi onu bir daha hapsetmek isteyince, Mus’ab; “Yemîn ediyorum ki, eğer beni hapsedecek olursanız, ölünceye kadar mücâdele ederim.” dedi. Bunun üzerine annesi “Haydi git işine” diyerek ağladı. Mus’ab ona şöyle dedi; “Anneciğim, ben sana doğru yolu gösteriyorum. Ve sana acıyorum. Ne olur gel Allah’tan başka hiç bir ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed aleyhisselâmın Onun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet et!” Annesi; “Ben senin girdiğin dîni kabûl etmeyeceğim. Aksi taktirde alay konusu olur, zayıf akıllı diye vasf edilirim. Fakat seni dininle başbaşa bırakıyorum. Ben, kendi dinimde kalacağım.” dedi.
Mus’ab ra Zilhicce ayının geri kalan kısmını, Muharrem ve Safer aylarını Peygamber efendimiz ile geçirdikten sonra, Resûlullah’ın hicretinden 12 gece evvel, Rebiul-evvel ayının başında ikinci defa Medine’ye hicret etti. Herşeylerini Mekke’de bırakıp, Medine’ye hicret eden Eshâb-ı kiram ile, Medineli Eshâb mal ve mülklerini paylaştı. Bu kardeşlikte Mus’ab bin Umeyr de Ebû Eyyüb el-Ensârî ile kardeş yapıldı.
Mus’ab bin Umeyr, Bedir Savaşı’na katılıp sancağı taşıdı, büyük gayret ve Kahramanlık gösterdi. Abd-i Daroğullarından Bedir Savaşı’na katılan iki kişiden biri idi. Diğeri de Süveyd bin Harmale idi. Mus’ab Uhud Savaşı’na da katıldı. Sancağı taşıdı. Bu savaşta Peygamberimizin sav yanından ayrılmayarak saldıranlara karşı koyuyordu. İki zırh giyinmişti. Bu haliyle Peygamberimize sav benziyordu. Müşrik ordusundan İbn-i Kamia adında biri Peygamberimize sav saldırırken Mus’ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Bu müşrik bir kılıç darbesiyle Mus’ab bin Umeyr’in sağ kolunu kesti. Mus’ab bunun üzerine sancağı derhal sol eline aldı. Mus’ab o esnada Âli İmrân sûresi 144. “Muhammed ancak resûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir” meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyordu. İkinci bir darbeyle sol kolu da kesilince sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı âyet-i kerîmeyi okudu. Bu haliyle kendini Peygamberimize sav siper yapan Mus’ab bin Umeyr üzerine hücum eden İbn-i Kamia, vücuduna bir mızrak sapladı ve Mus’ab bin Umeyr yere yıkılıp şehîd oldu. Mus’ab bin Umeyr zırh giydiği zaman Peygamberimize sav benzediği için müşrikler onu şehîd edince Peygamberimizi sav öldürdüklerini zannetmişlerdi.
Mus’ab şehîd olunca, Mus’ab’ın sûretinde bir melek sancağı aldı. Mus’ab’ın sav şehîd düştüğünden Resâlullah’ın sav henüz haberi olmadığından; “İleri, ey Mus’ab, ileri! diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayrağı elinde tutan melek, geri dönüp Resûlullah efendimiz’e sav; “Ben Mus’ab değilim” diye cevap verince, Resûlullah sav sancağı elinde tutanın melek olduğunu anladı. Bundan sonra Peygamberimiz sav sancağı Hz. Ali’ye verdi.
Eshâh-ı kiramdan Ubeyd bin Umeyr anlatır; Resûlullah sav Mus’ab bin Umeyr’i şehîd olmuş görünce başı ucuna dikilerek Abzâb sûresinden; “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehîd oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehîd olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve sonra şöyle buyurdu; “Allah’ın Resûlü de şahittir ki, siz kıyâmet günü Allah’ın huzûrunda şehîd olarak haşr olunacaksınız.” Daha sonra yanındakilere dönüp; “Bunları ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kıyâmette bu azîz şehîdler kendilerine mukabil selâm vereceklerdir.” buyurdu. Daha sonra şehîdler defn edildi. Mus’ab bin Umeyr’e kefen olarak bir şey bulunamamıştı. Vücudu kaftanı ile ve ayak tarafı da otlarla örtülmek sûretiyle defn edildi..
"Biz insanların sıkıntılarına katlanmayan imanı imandan saymayız. Rıza yolunda biraz cefa gördük diye Allah'a naz mı edeceğiz.." Mus'ab Bin Umeyr ra
ALLAH ONDAN RAZI OLSUN.
Sahabeler->
369 notes
·
View notes
Photo
Silüeti, sevgisi, adımı anımsadığı ufacık bir emaresi yok Neyleyim..sesi, nefesi bendim dışında her canlıya matuf ise neyleyim oğul neyleyim Uyusak unutulmuyor uyutmuyor ağlasak geçmiyor bu insanoğlunun bir reset düğmesi olsada güneşi huzurla karşılasak?
3 notes
·
View notes
Text
Armağan
Yolların çakılları üstündeki güneş Gümüş yaprakları titreten rüzgâr ve dereler, ılık toprağın damarlarından akan… Bütün bunlar bir armağandır sana oğlundan. Uzak çocukluk zamanlarından, derin düşlerinden sana uzanan. Bir yaşam isteğiyle keskin ve buyurgan durmadan canlanan anılarından. Mısır çiçeklerinden bir taçtır bu, oğlunun alnına koyduğu senin bayramında senin gününde, ana! Haylazlıklarımı bağışladığın günlerde…
View On WordPress
#Afrika Şiiri#Ana#anne sevgisi#çocukluk zamanı#derin düşler#Marcelino Dos Santos#Mozambik şiiri#Mısır çiçekleri#Neyya#Neyya Nükhet Eren Yaratıcı Yazarlık Atölyesi#Onat Kutlar#oğul#oğul özlemi#pazartesi14#pazartesi14şiir
0 notes
Link
Resimli evlat sözleri 2020 ,Evlat Sevgisini anlatan en güzel resimli sözler,evlat kokusu sözleri,çocuk sevgisini anlatan en güzel sözler,Anneden Evladına güzel sözler,evlatla ilgili sözler resimli,hayırsız evlatla ilgili sözler,evlatla ilgili sözler facebook,evlatla ilgili sözler tumblr,babadan evlatla ilgili sözler,çoçuklarla ilgili sözler,oğul sözleri,resimli evlat sevgisi sözleri, Benzer Yazılar Gönül İle İlgili Resimli Sözler Hayat ile ilgili Resimli Sözler SabırRead More
0 notes