#hz hamza
Explore tagged Tumblr posts
Text
Biz sizlerden razıyız Allah da sizden razı olsun. Lider dediğin böyle olmalı , Hz. Ömer misali, Hz. Hamza gibi, Ali'yül Murteza gibi... Tüm ailenle şehid olmak nasibine nail oldun , iki cihan serverine komşu olasınız.
13 notes
·
View notes
Text
THE FEMALE COMPANIONS OF THE PROPHET (PBUH): Part 17
HAMNA BINT JAHSH (radhiallahu anha)
Hz. Hamna was the daughter of Umayma bint Abdulmuttalib, the paternal aunt of the Prophet. She was also the sister of Zaynab bint Jahsh, one of the wives of the Prophet. Thus, she was the sister-in-law of the Prophet. She became a Muslim in the first years of Islam. She was loyal to the Prophet with her heart. She was married to Mus’ab bin Umayr, one of the great Companions. They led a happy life.
Hz. Mus’ab took part in the battle of Uhud and fought heroically.
The Muslims were about to gain a big victory but when the archers located by the Messenger of Allah left their places, the course of the battle changed. The Muslims were defeated. It was also rumored that the Messenger of Allah was martyred.
When the female Companions who were in Madinah heard this, they ran to the battlefront. Hamna bint Jahsh, the wife of Mus’ab bin Umayr, was also among them. When they heard that the Messenger of Allah was alive, they became very happy.
However, Hz. Mus’ab was martyred. In addition, Hz. Hamna’s brother Abdullah bin Jahsh and her maternal uncle Hz. Hamza was also martyred. The Prophet wanted to give this news to Hamna himself. When Hamna came over to him, he said,
“O Hamna! Show patience and seek reward from Allah!”
Hamna said,
“O Messenger of Allah! For whom shall I show patience?”
The Prophet said,
“For your maternal uncle Hamza.”
Hz. Hamna was a woman who believed in qadar. She said,
“We are slaves of Allah and we will return to Him. May Allah show him mercy and forgive him! May Allah give him glad tidings and rejoice him with the reward of martyrdom!”
The Prophet said,
“O Hamna! Show patience and seek reward from Allah!”
Hamna said,
“O Messenger of Allah! For whom shall I show patience?”
The Prophet said,
“For your brother.”
Hz. Hamna said in patience and resoluteness,
“We are slaves of Allah and we will return to Him. May Allah show him mercy and forgive him! May Allah give him glad tidings and rejoice him with the reward of martyrdom!”
The Prophet said,
"O Hamna! Show patience and seek reward from Allah!”
Hamna said in suspense,
“O Messenger of Allah! For whom shall I show patience?”
The Prophet said,
“For Mus’ab bin Umayr.”
Hz. Hamna, who had not lost her patience and resoluteness up to that time, changed suddenly. She thought about her children and started to cry by saying,
Thereupon, the Messenger of Allah (pbuh) said,
“There is no doubt that a man has a different place in the eye of his wife. Hamna showed patience and resoluteness when she heard about the death of her maternal uncle and brother but she could not maintain her resoluteness when she heard the death of her husband.”( Sirah, 3: 104. )
Hz. Hamna could not show the same patience for her husband but she did not oppose qadar. She calmed down with the prayer and consolation of the Messenger of Allah.
Hamnah later married Talha bin Ubaydullah, one of the ten Companions who were given the good news that they would go to Paradise. They led a happy life. They had two children called Muhammad and Imran.
#Allah#god#islam#quran#muslim#revert#revert islam#convert#convert islam#converthelp#reverthelp#revert help#revert help team#help#islam help#salah#dua#prayer#pray#reminder#religion#mohammad#muslimah#hijab#new muslim#new revert#new convert#how to convert to islam#convert to islam#welcome to islam
11 notes
·
View notes
Text
MUAVİYE PİÇTİ SÜNNİ KAYNAKLAR
Piç Muaviye'nin Anası Ciyer Yiyen Hind'e Cahiliye dönemin de Fahişeliği Ve Kötü İşleri İle Meşhur İdi.
Muaviye'de Böyle Bir Dönemde Ondan Doğmuştur.
Zamahşeri ''Rabi'ul Abrar'' Adlı Kitabında Muaviyenin Dört Ayrı Babaya İsnat Edildiğini Rivayetle Naklediyor.
1- Abu Amr b. Misafir
2- Abbas b. Ebdul Muttalip
3- İmaret b. Velit
4- Zenci Bir Adam Olan Sabah [1]
İbn'i Ebi'l Hadi de Nehc'ül Belağa'nın Şerhinde Bu Konuya İşaret Etmektedir [2]
Nasayih'ül Kafiye Kitabının Yazarı Muhammed bin Akil Şöyle Diyor: Hassan b. Sabit Peygamberimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve alihi vessellem)'in Yanında Hind Ve Kocası Eu Süfyana Hicivli Sözler Diyordu Peygamberimiz (salallahu aleyhi ve alihi vessellem) Ve Ashabı da Onun Şiirlerini Dinliyordu.
Hassan Hicivlerinde Hind'e Zina İsnad Ediyordu Rasulallah (salallahu aleyhi ve alihi vessellem) Onu Men Etmiyordu. Hassan Diyor ki: Hind'e Bayraklı Fahişelerdendi Not. 1 [3]
Cemalettin Yaldır
Kaynaklar:
[1] Muaviye Kimdir Kitabı Sayfa 45-46
[2] Şerh-i Nehc'ül Belağa c 1 sayfa. 111
[3] Nesayih'ul Kafiye
Not. 1= Cahiliye Döneminde Fahişeler Damlarının Üzerine Kırmızı Bayrak Asarlardı.
İşte Hind'enin kocası, muaviyenin babası ve yezit lanetliklerin dedesi ebu sufyanın söyledikleri
Hilafet Ümeyye oğulları ve Mervan oğullarının eline geçince, Ebu Süfyan tarihi cümlesinde pervasızca şöyle demiştir
Ey Ümeyye oğulları! Saltanatı kimseye kaptırmamaya çalışın (saltanat topunu birbirinize pas verin). Andolsun yemin ettiğim şeye ki, cennet ve cehennem diye bir şey yoktur! (Muhammed'in kıyamı, siyasi bir kıyamdan başka bir şey değildir).
“Hind (la) Hz. Hamza’nın (as) ciğerini ağzına almış fakat yutamadığı için geri dışarı atmıştır.”
Bu hususta Ebu Abdillah (İmam Cafer-i Sadık) aleyhisselam şöyle demişti: “Allah Hamza’nın bir parçasının cehenneme girmesine izin verecek değildi.”
Kaynak:
(bk.Ali b. İbrahim el-Kummi, Tefsiru’l-Kummi, 1/116)
- el-Kadi en-Numan el-Mağribi de, aynı kıssayı anlattıktan sonra, Hz. Peygamberin (saa) şöyle dediğini bildirmiştir: “Hind’in Hamza’nın ciğerini yemesi mümkün değildir, Allah onun parçasının cehenneme gitmesine izin vermez.”
Kaynak:
(Şerhu’l-Ahbar, 1/275)
Muaviye'nin annesi Hind, Korkusundan müslüman olmadan önce Fakihe isminde biriyle evliydi. Hind Zina ettiği için etrafa yayılır. Fakihe bir sebeple Hind’in başka birisiyle zina ettiği şüphesine kapılır. Bu söz insanlar arasında yayılır. Hind'in babası da başkaları da bunun doğru olup olmadığı hakkında tereddüde düşerler. O zamanda, bunun gibi gizli şeylerin gerçek yüzünü haber veren kimseler varmış. Bunlardan birisi de Yemen'de bulunuyormuş. Babası Hind'i de alarak, Yemen'e o adama giderler. Gidenler sadece ikisi değildir. Yanlarında başka kadınlar da vardır. Yemen'e varırlar.
Adam, kadınlara teker teker bakar ve sıra Hind'e gelince:
- Zina Hakkında konuşulan kadın sensin, der. Ve şunları söyler:
- Sen ne kadar çok zina yapıyorsun. ve Sen ilerde Muaviye isminde bir piç çocuk dünyaya getireceksin ve o çocuk hükümdar olacaktır.
Bu sözleri duyan kocası Fakihe, hemen kalkar Hindeyi boşar Hind ise kendi yüzüne karşı söylenen zina suçundan ötürü son derece mahçup olur ve üzülür.
Bu arada, Hind'in dünyaya getireceği bir çocuğun hükümdar olacağı haberi etrafa yayılmış bulunuyordu. Bunu duyan herkes onunla evlenmeye heveslendi. Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, birçok mal ve servet vererek onu kendisi ile evlenmeye razı etti. Zaten Hind de kendisi oldukça güzel ve zengin bir kadındı.
İşte bu evlilikten Muaviye dünyaya geldi.
Bilindiği gibi, Ömerin Halifeliği Döneminde Muaviye Şama Vali olarak atandı. Valilik Döneminde Muaviye (la) Beytul Malın parasıyla güçlendi Hazreti Ali'nin (as) halifeliğinden sonra Şam'ı kendisine merkez yaparak hükümdar oldu.
Hz.Hamza (ra) Ciyerini Yiyen Muaviye (la) Annesi Hind
Hind, Hz. Hamza (ra), Bedir Savaşında öldürdüğü Utbe Bin Rebia'nın kızı, Ebu Süfyan'ın karısı, Muaviye'nin annesi ve Yezid'in ise ninesidir.
Sünni Ekolünde "Ashab-ı Kiram" hakkında yazılmış eserlerde, Hind'in adını da Kadın Sahabeler tablosunda görebilmekteyiz. Hind'in Uhud Savaşında sergilediği Vahşilik.
İbn'i Sa'd'ın Tabakat'il Kebir adlı eserinin 6. Cildinde "Vahşi Bin Harb" başlığında. Sayfa: 146...
Vahşi diyor ki; "... Hamza'yı öldürdüm...Karnını yardım ve Ciğerini çıkardım... Hine'e götürdüm... Hind onu aldı, çiğnedi ve tükürdü...
Ve: "... (Hinde) (Hamza'nın) Cinsel organını ve burnunu kesti, kulaklarını kopardı. Kestiklerinden pazu bandı, bilezik ve halhal yaptı. Bu şekilde de Mekke'ye döndü. Döndüğünde Hamza'nın ciğeri onun yanındaydı."
Sayfa 148'de ise Sahabe olarak ünlenen Vahşi'nin Şarapçı olduğunu görebilirsiniz. Ve böyle bir adamda Sünniler Nezdinde Sahabe listesinde yerini alarak "Hz. Vahşi " olabilmiştir.
Sünni Kaynaktan:
Muaviyenin Annesi Hind
Hint, Hz. Hamza a.s'ın, Bedir Savaşında öldürdüğü Utbe Bin Rebia'nın kızı, Ebu Süfyan'ın karısı, Muaviye'nin annesi ve Yezid'in ise ninesidir.
Sünni Ekolünde "Ashab-ı Kiram" hakkında yazılmış eserlerde, Hinde'nin adını da Kadın Sahabeler tablosunda görebilmekteyiz. Ben burada Hind hakkında çok fazla bir şey yazma taraftarı değilim. Sadece Hind'in Uhud Savaşında sergilediği Vahşiliğe dikkat çekmek istiyorum.
Alıntı Yaptığımız eser: İbn'i Sa'd'ın Tabakat'il Kebir adlı eserinin 6. Cildinde "Vahşi Bin Harb" başlığıdır. Sayfa: 146...
Vahşi diyor ki; "... Hamza'yı öldürdüm...Karnını yardım ve Ciğerini çıkardım... Hint'e götürdüm... Hint onu aldı, çiğnedi ve tükürdü...
Ve: "... (Hind) (Hamza'nın) Cinsel organını ve burnunu kesti, kulaklarını kopardı. Kestiklerinden pazu bandı, bilezik ve halhal yaptı. Bu şekilde de Mekke'ye döndü. Döndüğünde Hamza'nın ciğeri onun yanındaydı."
Sayfa 148'de ise Sahabe olarak ünlenen Vahşi'nin Şarapçı olduğunu görebilirsiniz. Ve böyle bir adamda Sahabe listesinde yerini alarak "Hz. Vahşi r.a" olabilmiştir.
Kısaca belirtmekte fayda vardır. Peygamber s.a.a'in Annesi ve Babasına, Hz. Ali a.s'ın babasına "Kafir ve Müşrik" (Haşa) olarak öldü diyenler, aynı zamanda Muaviye, Ebu Süfyan ve Hind'i "Sahabe" olarak değerlendirmişlerdir.
Uhud Savaşında Hz.Hamzayı Şehid Edip çigerini yiyen Hinde. Utbe Bin Rebia'nın kızı, Ebu Süfyan'ın karısı,
Muaviye'nin annesi ve Yezid'in ise ninesidir.
Allah'ın laneti üzerlerine olsun.
17 notes
·
View notes
Text
Kazanan sen oldun ey yetim Hamza!
Aslan oğlu Aslan Şehit Hamza Amir...
O da birçok Kassam Mücahidi gibi yetimdi.
Hamza Amir (Ebu Abdullah), 33 yaşındaydı.
Hamza, 1 yaşında iken yetim kalmış. Hamza daha bir yaşına gelir gelmez babası şehit olur.
Hamza'nın babası (Hişam Amir) 1992 yılında Gazze'deki Han Yunus kentinde bulunan işgalci ve katil israil güçlerini hedef alan bir direniş eyleminde bulunup şehit olmuş.
Ey Şehit Hamza ismine yaraşır bir Aslansın sen!
Hz. Hamza misali...
Rabbim seni Resulullah (s.a.v) ve Hz. Hamza (ra.)'a komşu eylesin ey kahraman!
Çocuklarımız, sizin kahramanlık destanlarınızla büyüyecek İnşaallah!
Şehadetin mübarek olsun...
#ElKassamTugayları #GazaMassacare
#WhatsApp Vahşette 153 Gün Hamas
9 notes
·
View notes
Text
"Size yapılan bir kötülüğe karşılık verecekseniz, size yapılan muâmelenin aynısıyla mukâbele edin. Yok, eğer sabrederseniz, böyle davranmak, sabredenler için elbette daha hayırlıdır. Rasûlüm! Sabret; şunu bil ki sabretmen de ancak Allah’ın yardımıyla olur. Dâvetini kabul etmiyorlar diye üzülme; kurmaya çalıştıkları tuzaklar sebebiyle de telâş edip sıkıntıya düşme." (Nahl/126-127)
Âyetlerin şöyle bir hâdise üzerine indiği rivayet edilir:
Müşrikler Uhud’u terk edip gittikten sonra Resûlullah (s.a.s.) öldürülenlerin yanına gitti. Hoşuna gitmeyen bir manzarayla karşılaştı. Çok sevdiği amcası Hz. Hamza’nın karnının yarılmış olduğunu, burnunun ve kulaklarının kesilmiş olduğunu görünce şöyle dedi:
“Eğer kadınlar üzülmeyecek, yahut benden sonra izlenecek bir yol olmayacak olsaydı, Allah onu yırtıcı hayvanların ve kuşların karnından kıyamet gününde dirilteceği vakte kadar o halde bırakırdım. Yemin ederim ki, onun yerine müşriklerden yetmiş kişiye müsle yapacağım.”
Daha sonra bir örtü getirilmesini istedi, onunla Hamza (r.a.)’ın yüzünü örttü, ayakları dışarıda kaldı. Resûlullah (s.a.s.), bu örtüyle yüzünü kapattı, ayaklarının üzerine de izhir otu koydu. Sonra onu öne geçirerek üzerinde on defa tekbir getirdi. Daha sonra şehitler birer birer getirilip cenaze namazları kılınmak üzere konuluyordu. Hz. Hamza ise konduğu yerde duruyordu. Böylece Hz. Hamza’nın üzerine yetmiş defa cenâze namazı kılmış oldu. Çünkü Uhud’da şehit edilenlerin sayısı yetmiş idi. Şehitlerin defnedilme işi bitirildikten sonra bu âyetler nâzil oldu. Allah Resûlü (s.a.s.) sabretti ve kimseye müsle yapmadı. (Dârekutnî, IV, 118)
Allah Teâlâ buyuruyor:
“Fakat aşırı gitmek yasaktır. Çünkü kötülüğün karşılığı, ona denk bir cezadır. Bununla beraber kim affeder ve böylece düşmanlığı sona erdirip barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zâlimleri hiç sevmez.” (Şûrâ 42/40)
Bir kimse Hak dostlarından birinin yanında zâlim Haccâc’a, zulmü sebebiyle hakâret etmişti. Hak dostu ona şu dersi verdi:
“–Ona hakârette o kadar ileri gitme! Zira Cenâb-ı Hak, malına ve canına kıydığı kimselerden dolayı Haccâc’a ceza verecektir. Fakat iş bu kadarla kalmaz. Sonra Cenâb-ı Hak, Haccâc’ın hakkını alarak onun haysiyetine tecâvüz edenlere de cezalarını verir.”
Yâni bir kul zulme uğrar, sonra kendisine zulmedene o kadar hakâret eder ve kötü şeyler söyler ki, zâlimin günahı seviyesine çıkar. Hattâ daha da ileri gittiği için zâlimin ondan alacağı olur ve bu sebeple mazluma kısas yapılır.
Demek ki, kötülüğe misliyle karşılık vermek adâlet, kötülüğü sabırla karşılayıp yapanı affetmek ise büyük bir fazilettir. Bu âyetler, Resûlullah (s.a.s.)’in şahsında bütün mü’minlere dâimâ itidalle ve faziletle hareket etmeyi, sabırlı olmayı, iyi ve güzel davranmayı öğütlemektedir. Şâirin terennümüyle:
“Bir gün olur dâğ-ı derûn şûledâr olur
Sabreyleyen belâ-yı gama kâmkâr olur.” (Âsaf, Ahmet İzzet Paşa zâde Süleyman)
“Elbette bir gün bu gönül yarası iyileşir. Gam ve keder gibi belâlara karşı sabır ve metânetle karşı koyan insan murâdına erer”:
18 notes
·
View notes
Text
___// Beni düşmanımın kötülüğü değil, dostumun sinsiliği korkutur... demiş
(Hz. Hamza)...
~♡~Güzel şeylerin olacağına inancını kaybedenlere bir hatırlatma;
"Allah'ın çok gizli lütufları vardır..."
32 notes
·
View notes
Text
Ağlıyorum
Nasıl ağlamayabilirim oysaki gidişimin nereye varacağını bilmiyorum, nefsimin beni aldattığını ve günlerimin beni tuzağına düşürdüğünü, ölümün (bir kartal gibi) başımın üzerinde kanat çırptığını görüyorum. Evet, (durum böyleyken) nasıl ağlamam?!
Ruhumun bedenden ayrılacağı ana ağlıyorum, kabrimin karanlık durumuna ağlıyorum, lahidimin darlığına ağlıyorum, Münker ve Nekir'in beni sorgulamalarına ağlıyorum, kabirden çıplak ve zelil bir vaziyette çıkacağım ana ağlıyorum.
O an, yaptıklarımın ağır yükünü sırtımda taşıdığım halde bir sağıma bir soluma bakıyor olacağıma ağlıyorum. Çünkü mahlûkatın her biri benimle değil kendi durumuyla meşgul olacaktır.
"O gün herkesin kendisine yeter bir derdi vardır. Bazı yüzler o gün, ışıklı ve parlaktır. Güleç ve sevinçlidir. Bazı yüzler de o gün, tozlu topraklıdır; üzerlerine de bir karanlık-siyahlık ve zillet çökmüştür."
📖 Hz. İmam Zeynelabidin’in(a.s) Ebu Hamza Sumali Duasından Bir Bölüm
4 notes
·
View notes
Text
Morali bozuk, kalbi kırık, tükenmişlik sendromu yaşayan, hayatın zorladığı, mutluluğun kendisine haram olduğunu düşünen, benim yüzüm hiç gülmeyecek mi diye söylenen, ölmediği için yaşayan, planlarının tutmadığı, günahlarının her gün arttığı sana, bana, bize birkaç kelam edeyim.
Bir isim düşünün ki yakın arkadaşları tarafından “ondan daha fazla tebessüm eden kimseyi görmedik” diye şahitlik yapılıyor. Bu isim kim mi; Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem). Peki, bu kadar tebessüm eden Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatına baktığımızda bir eli yağda bir eli balda mıydı? Cevap; hayır!
Doğmadan babası öldü, 6 sene sonra annesi öldü, emanet edildiği dedesi 8 yaşında öldü. Başına işkembe konuldu, yoluna dikenler serildi, sihirbazlıkla suçlandı, yerini yurdunu bırakmak zorunda kaldı, hanımlarının vefatını gördü, 7 çocuğunun 6 sını kendi elleriyle toprağa koydu.
Yedinci çocuğunun vefat haberi de ölmeden kendine verildi. Çocuğu ölmeden onun sa ölüm acısını hissetti. Karnına taşlar bağladı, evinde aylarca yemek tütmedi, hanımları tarafından bunaltıldı, sahabesinin sorunlarıyla uğraştı, münafıkların entrikalarıyla baş etmeye çalıştı.
Bu ve bunlara benzer binlerce olay oldu ama O, yine de tebessüm etmeyi bırakmadı. Umudunu yitirmedi. Kızı, mübarek yüzünde ki kanları silerken, O dünyaya bu dinin yayılacağını müjdeledi. Medine kuşatma altında, karnında taşlar bağlanmışken ileride yapılacak fetihleri haber verdi.
Nefesler tükendiğinde insanlara nefes oldu. Morali hep yüksekti. Melankolikliğe hayatında yer yoktu. O kadar morali yüksekti ki, kıyamet koparken ağaç dikmeyi emir buyurdu. Kıyamet koparken ağaç dikmek bir yürekte taşınacak maksimum umudun göstergesidir. Biz O’nun ümmetiyiz.
Yorulunca daha fazla koşarız. Moralsizliğe, umutsuzluğa hayatımızda yer olmaz. Düşsek bile kalmayız, ayağa kalkar işimize bakarız. Biz, Peygamber öldürmeye giden Ömer’in, Hz. Ömer radıyallahu anh olduğunu gördük. O yüzden gün gelir bülbül de öter, dertler de biter.
Bu ümmetin Firavununun yani Ebu Cehil’in oğlunun yani İkrime radıyallahu anh’ın şehit olduğu bir dine iman ediyoruz. Üstelik kaç kez Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) öldürmeye çalışmıştı. Hiçbirimiz Peygamber öldürmeye çalışmadık. Evet, büyük çamlar devirdik ama umudumuz baki olmalı.
Öleceksek de moralli ölürüz. Allah’a gitmeyecek miyiz ya! Rahman ve rahim olan, tevvab ve settar olan, rauf olan bir Allah’a gideceğiz. En merhametliye gideceğiz. Her sınavda başarılı olamadığımız doğru. Çok günahlar da işledik, yaşımız da geçiyor ama umudumu kimselere vermem.
Biz değil miyiz namaz kılan, Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) görmek için servetini vermeye razı olan? Biz değil miyiz ya tesettürlü olan, harama düşse de haramdan nefret eden, zikir çeken, Kur’an okuyan, anne baba duası almaya çalışan? Amelimize güvenmiyoruz elbette ama Allah’a güveniyoruz.
Puta tapmadık biz. Çocuklarımızı diri diri gömmedik. İçkiyi su gibi içmedik. Ve daha birçok günahı yapmadık. Mesela Hamza radıyallahu anhı öldürmedik. Bunları sahabenin yaptığı sıçrayışı yapalım diye söylüyorum. Yoksa onların ayağının altındaki toz bile olamayız.
Yapabiliriz, umudumuzu diri tutabiliriz. Umudumuz kadar imanımız, imanımız kadar umudumuz vardır bizim. Ağlayanlar gülecek bir gün. Geceler sabah olacak, güller açacak bir gün. O gün için umutlu olmaya değmez mi? Umudumuzu kaybettik mi biz de kayboluruz. Kaybetmeyelim umudumuzu!
Umudumuzu kaybetmemek için birkaç formül verip dua ile bitireyim.
1. Yalnız kalmayalım. Umudumuzu diri tutacak arkadaşlar edinelim. İnsan görüştüklerinin ortalamasıdır. Derbeder tiplerle oturup kalkarken umutlu olmak hayaldir. Dikilecek fidanı olanlarla yolumuzu yürüyelim.
2. Sesimiz güzel olmasa bile komşuları rahatsız etmeyecek şekilde Kur’an okuyalım ama sürekli. Bir hafta hiç okuma sonra bir cüz oku değil. Antibiyotik gibi her gün belli bir miktar Kur’an ilacımızı alalım. Çünkü bu Kur’an’dır, Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) ayakta tutan.
3. Haberleri dinlemeyelim. Kendi gündemimizi oluşturalım. Üçüncü sayfa haberlerini, siyasetin çalkantılı halini dinleyerek umutlu olunmaz. Siz dinlemeseniz de olacak olan oluyor, dünya dönüyor, ülke gideceği yere gidiyor. Bari bizim umudumuz bir yere gitmesin.
Daha birçok madde yazılır, yeter ki umudumuz olsun. Allah kalbimize ferahlık versin. Kendisine hüsnüzan beslemekten geri bırakmasın. Rahmetini celbedecek işler yapmayı nasip etsin. Umduklarımıza nail eylesin. Yolumuzu açsın. Hayatın içinde boğulmayacak enerji nasip etsin.
Fatih Sultan Semiz
6 notes
·
View notes
Text
Hz. Ömer gibi adaletli, Hz. Hamza gibi yürekli, Hz. Ali gibi bilekli, Hz. Muhammed (s.a.v) gibi merhametli olmayı nasip et YARABBi..!!
1 note
·
View note
Text
İzmir Buca'da Hz. Hamza Camii destek bekliyor
https://pazaryerigundem.com/haber/173296/izmir-bucada-hz-hamza-camii-destek-bekliyor/
İzmir Buca'da Hz. Hamza Camii destek bekliyor
İzmir’de yapımı devam eden ve yüzde 80’i tamamlanan Buca ilçesi Hazreti Hamza Camii’nin hayırseverlerin desteğiyle 5 ay içerisinde tamamlanıp hizmete açılması hedefleniyor.
İZMİR (İGFA) – İzmir’in en güzel ibadethanelerinden birisi olarak inşasına devam edilen Hazreti Hamza Camii’nin inşaatı Buca ilçesi Çamlıkule Mahallesi’nde yükseliyor.
Yüzde 80’i tamamlanan caminin beş ay içerisinde tamamlanıp Diyanet İşleri Başkanlığı’nın emrine verilmesi hedeflendi.
İki minaresi ve iki asansörü olan Hazreti Hamza Camii hizmet binası dört kattan oluşuyor. Zemin katında erkek ve bayanlar için 500 metrekare taziye evi yer alacak. Bir üst katında 500 metrekare Kuran Eğitim Merkezi olacak. Üst kısımdaki iki katta da cami ibadet yeri olarak çevreye hizmet verecek.
DEPREME DAYANIKLI BETON KULLANILDI
Hayırseverlerin katkısıyla yüzde 80’i tamamlanan cami inşaatında iki ay içerisinde kaba ve ince sıvası tamamlanıp boya aşamasına geçilmesi beklenirken, deprem bölgesi olan İzmir’de cami inşaatında C 40 beton kullanıldığı kaydedildi. Hazreti Hamza Camii, 32 metre çapında çelik konstrüksiyondan yapılan ana kubbesiyle İzmir’deki 15 ton ağırlığındaki ilk çelik kubbeli cami olma özelliğini de taşıyacak.
Buca İlçesi Hazreti Hamza Camii Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Mustafa Yıldız, cami inşaatını hedefledikleri 5 aylık sürede tamamlamak için yoğun ve titiz bir çalışma içerisinde olduklarına dikkat çekerek, hayırseverlerden de destek beklediklerini ifade etti. Yıldız, katkıda bulunmak isteyenlerin derneğe inşaat malzemesi bağışında bulunabileceğini kaydetti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Link
Rüyada Hamza (r.a.) Görmek - https://ruyatabiri.com.tr/ruyada-hamza-r-a-gormek/?feed_id=9252&_unique_id=6572bed09b26b
0 notes
Text
THE FEMALE COMPANIONS OF THE PROPHET (PBUH): Part 16
HIND BINT UTBA (radhiallahu anha)
When the Islamic army conquered Makkah, small street fights took place. After that, the Kaaba was cleaned from idols. The vast compassion and tolerance of the Messenger of Allah were in action again; those who left their swords and took refuge in the Kaaba were forgiven.
The hard-hearted people softened when they saw the grandeur of the Islamic army and the tolerance of the Messenger of Allah; many people among whom were some notables of the polytheists saw the truth and started to become Muslims one by one. The Messenger of Allah accepted their allegiance one by one and allowed them to enter Islam as if there had been no enmity between him and them. For, Islam did not ask about the past after sincere repentance and regret.
The Muslims filled the Kaaba at night on the same day as Makkah was conquered in order to fulfill their longing that lasted for years for worshipping in the Kaaba and in order to thank their Lord, who enabled them to conquer Makkah after troubled and painful days. Some of them worshipped alone while others worshipped in the congregation. Some of them were bowing down while others were prostrating or standing. The Kaaba was full of people. It was like the Gathering Place. The sounds of “Labbayk” and, “Allahuakbar” filled the earth and the sky. The prayers coming from hearts were expressed by the tongues; they became clear and reached their Lord through the hands that were opened.
There was somebody who was watching this scene from a high place. This scene increased the excitement of this observer and caused spiritual revolutions in her inner world. This observer was Hind bint Utba, the wife of Abu Sufyan, who had just become a Muslim. Hind had made Wahshi kill Hz. Hamza, the hero of Islam, during the Battle of Uhud. The holy scene in the Kaaba softened the heart of Hind and eliminated polytheism. Hind told her husband Abu Sufyan about her decision at about midnight:
“I want to pay allegiance to Muhammad.”
Astonished by this statement of his wife, Abu Sufyan said,
“But you deny Islam.”
Hind answered her husband as follows:
“Yes, I used to deny Islam but now I definitely believe that Allah was not worshipped truly in this mosque (the Kaaba) before tonight. I swear that the Muslims spent the whole night by performing prayers, standing, bowing down and prostrating.”
When Abu Sufyan saw that his wife was determined, he said to her,
“Take one of your relatives and go to Muhammad.”
The next day, Hind, her brother Abu Hudhayfa and her sister Fatima went to the Messenger of Allah. The Messenger of Allah told them about Islam and said that he would accept their allegiance based on some conditions. While Hind was about to pay allegiance to the Messenger of Allah, she said,
“I cannot pay allegiance to you promising that I will not steal. For, you know that Abu Sufyan is very stingy. I steal from his things because he does not give me enough things and food.”
The Messenger of Allah told her to go to Abu Sufyan and ask forgiveness from him and added that he would not accept her allegiance otherwise. Hind went to Abu Sufyan and told him about the conversation between him and the Messenger of Allah. Abu Sufyan forgave her. Hind went to the Messenger of Allah joyfully. This time, she was different. She covered her body. The Messenger of Allah accepted her allegiance. Then, Hind expressed her feelings as follows:
“O Messenger of Allah! Beforehand, I did not feel hatred for any tent here more than your tent. I did not want any tent to be plundered more than your tent. However, I swear by Allah that I ask Allah to improve and bless your tent today.”
The Messenger of Allah addressed her as follows:
“I swear by Allah that you will not be regarded to have believed truly unless you love me more than your children, mother, and father.”
When Hind returned home, the first thing she did was to break the idol at home into pieces. With every blow she gave to the idol, she said,
“I was deceived by you.”
She also attained the endless bliss of Islam. (Isaba, 4: 425.)
#Allah#god#islam#quran#muslim#revert#revert islam#convert#convert islam#convert help#revert help#reverthelp#revert help team#help#islam help#salah#dua#prayer#pray#reminder#religion#Mohammad#muslimah#hijab#new muslim#new revert#new convert#how to convert to islam#convert to islam#welcome to islam
2 notes
·
View notes
Text
Hz ubeyde Bedir’de müslümanlarla öne çıkıp hz hamza ve hz Ali ile beraber ilk kılıç sallayanlardan olmuştu. Hamasın sözcüsü ebu Ubeyde belki kazanacağımız zaferlerin habercisidir Müslümanlar kazanmaya bu 3 adamın ismiyle başlamışlardı inşallah gene öyle olur.
0 notes
Text
EHL-İ BEYT
Yazar, Abdurrahim hoca. Ehl-i Beyt nedir? Ne gibi hatıraları vardır? Medine sokaklarında Peygamber Mescidi’nin yanık sesli müezzini Bilal’in okuduğu ezan, yatsı namazına davet ediyor ve sahabeler mescidi dolduruyordu. Namaz kılındıktan sonra Efendimiz (sav) mescide bitişik tek gözlü odadan ibaret olan kızı Hz. Fatıma’nın evine gitti. O gece kızının zifaf gecesiydi. Küçük yaşta annesini kaybetmiş, yokluk içinde büyümüş, acılar çekmişti Hz. Fatıma. O’nu teselli eden tek şey babası, Kainat’ın iftihar tablosundan gördüğü sevgi ve şefkatti. Evin kapısının önünde durup seslendi. Fatıma (ra) ya düğün gecesinde yardımcı olması için gelen Ümmü Eymen Bereke karşıladı. Efendimiz’in annemden sonraki annem dediği bu güzide kadın şimdi de Fatıma’ya yardım için buradaydı. Hoş geldin Ya Rasulallah diyerek buyur etti içeri. Efendimiz içeri girince sağına kızı Fatıma’yı, soluna da damadı Ali (ra) yi oturttu. Bir ibrik su istedi, getirdiler. Bu suya Nas, Felak sureleri ve bir takım dualar okuduktan sonra bu sudan için ve bununla abdest alın tavsiyesinde bulunduktan sonra, ‘’Allah’ım Fatıma ve neslini şeytanın şerrinden korumanı diliyorum, Allah’ım onlar benden ben onlardanım, onlara hayırlı evlatlar nasip eyle’’ diye dua etti ve kızının evinden ayrıldı. Duası kabul olmuştu peygamber Efendimiz (sav ) in. Cenab-ı Hak, on bir ay arayla iki erkek evlat ihsan etti Peygamber kızı ve damadı’na. Sevgili dedeleri büyüğüne Hasan, küçüğüne Hüseyin adını verdi. Halbuki babaları Hz.Ali (r a ) büyüğüne Harb, küçüğüne ise Hamza veya Cafer adını vermeyi düşünüyordu. Allah Rasulü (s a v ) ‘’Allah’ın kararı her şeyden üstündür. Cebrail bana gelip, torunlarıma bu isimleri koymamı emir buyurdu’’ demişti. Hasan ve Hüseyin iyilik, güzellik demekti. Nübüvvet feyiz ve bereketinin denizi Fatıma (ra) ve velayet ve yüceliğinin, ilim ve irfanın ummanı olan Hz. Ali (ra) den dünyaya gelen çocuklara bu isimler nede güzel yakışan, göklerden gelen ne de güzel bir karardı. O yüzden Efendimiz (s a v ) torunları için ’’Hasan ve Hüseyin benim dünyada kokladığım iki reyhandır’’ diyerek onları sevip koklayacaktı. Cennet kokulu ev; Hz. Ali (ra) farklı işlerde çalışarak evinin iaşesini temin ederdi. Evleri çok dar ama gönülleri ummanlar kadar genişti. Huzurlu ve mutluydular. Ne atlastan sırmalı yorganları, ne de yünden döşekleri vardı. Evlerinin bütün eşyası yıpranmış bir kilim, bir koç postu, hurma lifleriyle doldurulmuş iki - üç yer minderi. Hasan ve Hüseyin’in narin tenleri incinmesin diye onları minderde yatırıp kendileri hasırda yatarlardı. Hz. Fatıma bu duruma dayanamayıp bir gün babasından dünyalık adına bir şeyler istemeye gitti. Babacığım biliyorsun ‘’üzerinde oturup yattığımız tek bir postumuz var’’ dedi ama gerisini getiremedi. Çünkü babasının bedeninde de hasır izleri vardı. Ama sevgili babası derdini anlamıştı kızının. ‘’Canım Fatıma’m sabretmelisin. İmran oğlu Musa’da eşiyle yirmi yıl döşeksiz uyudu. Üstünde yattıkları pamuktan bir abaydı.’’ Biz Peygamberler dünyaya niçin önem vermeyiz, evlatlarımız da bize benzer bir dünya hayatı yaşasın diye’’ dersini vermişti. Fatıma bu cevaba üzülmedi aksine kalkıp babasının elini öpüp oradan ayrıldı. Bu sözleriyle Efendimiz (s a v ) evlatları ve torunlarına, saltanat, şatafat ve dünya zenginliğinden uzak durmalarını en büyük miras olarak bırakıyordu. Nübüvvet mektebinin talebesi olmaktan daha büyük makam ve mevki olur muydu. Onlar bu mektebin has talebeleriydi. İşte Peygamber terbiyesiyle yaşanılan bu ev, dünya reyhanlarıyla Cennet kokulu ev halini alıyordu. Çocuk terbiyesinde rol model Allah Rasulu (s a v ): Abdullah bin Abbas (r a ) anlatıyor. Bir gün Allah Resulü (s a v ) ile dolaşıyorduk, Hasan ve Hüseyin’i arkadaşlarıyla oynarken gördük. Onları bir müddet izledikten sonra;’’ evlatlarımı yanıma getirin. İbrahim Peygamber’in evlatları İsmail ve İshak’ı koruması için Allah’a yalvardığı gibi bende onlara dua edeceğim’’ dedi ve ‘’Rabbim sizi şeytanın şerrinden korusun ‘’ diye onlara dua etti. Bu davranışıyla Peygamber Efendimiz (sav) etrafına ve bizlere çocukların kulakları hep Allah’ ın adını duymalı, güzel sözler işitmeli dersini veriyordu adeta. ’’Ey Müslümanlar! Siz de çocuklarınızı Allah için sevin, kucaklayıp öpün onlara hayır duaları edin’’ diye dua etmemize rol model oluyordu. Bazı sırlar sonradan anlaşılacaktı. Bir bayram sabahı adeti olduğu gibi sevgili dedeleri torunlarını Mescide götürmüştü. Namazdan sonra Mescidin bahçesinde toplanan çocuklar üzerlerindeki bayramlık elbiselerle çok şen görünüyorlardı. Ama Peygamber torunlarının, dünyanın reyhanlarının üzerlerinde eski elbiseler vardı. Hz. Hasan üzgün bir şekilde ‘’ bizim neden yeni elbisemiz yok dede diye sorduğunda, gözleri dolan ve üzülen Peygamber dedelerine Cebrail (as) iki beyaz elbise getirmiş ve Efendimiz (sav) in hüznünü gidermişti. Bu seferde; ama çocukların giysileri rengarenk bizimkiler neden beyaz diye nazlanan Hz. Hüseyin olmuştu. Cebrail (a.s) Ey Allah’ ın Resulu (sav) elbiselerin üzerine biraz su serpin çocukların istediği renge dönüşsün dedi, su serpilince biri yeşil diğeri kırmızı renge dönüştü. Dedeleri yeşil renkli elbiseyi Hz. Hasan’ a, kırmızı renkli elbiseyi de Hz. Hüseyin ’e giydirdi. Böylece çocuklar mutlu oldu. Neden Hz. Hasan’a yeşil renkli elbise, Hz. Hüseyin’e kırmızı renkli elbise bunun sırrı da sonradan anlaşılacaktı. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin güreşirlerken…. Kader, onları manevi bir vazife için hazırlıyordu. Sadece anne babası ve sevgili dedeleri onları koruyup kollamıyordu. Bir gün Efendimiz (s a v ) in huzurunda güreş tutuyorlardı. Efendimiz onları keyifle seyrediyordu, bir ara ‘’ Haydi Hasan göreyim seni, ha gayret yakala Hüseyin’i ‘’ dedi. Görünürde Hüseyin’i kayırmalıydı, çünkü küçük olan Hüseyin’di. Hz Ali (r a ) hikmetini anlamak için sordu; ‘’Ey Allah’ın Resulü! Büyük olan Hasan. Sizin Hüseyin’i kayırmanız gerekmez mi? Bu soru üzerine Efendimiz (s a v ) ‘’Baksana Ali’’ dedi, ’’Cebrail’de Hüseyin’e ha gayret Hüseyin göreyim seni diyor’’ diye gülümseyerek cevap veriyor du. Peygamber torunlarının oyunlarını melekler seyre gelmişti. Benim neslim Ali’nin soyundan gelecek! Bir gün Hz. Abbas merak edip sordu. ’’Ey Allah’ ın Resulü Ali’ yi çok mu seviyorsun? Efendimiz (sav); Amca! dedi.’’ Allah, her Peygamberin zürriyetini kendi neslinden devam ettirmiştir. Benim neslim Ali’ nin soyundan gelecektir. Ali’ yi çok sevmemin nedeni budur. Torunlara bırakılan miras!... Hz. Fatıma bir gün yanında duran çocuklarını göstererek, ‘’Ey Allah’ın Resulü..’’ dedi, ‘’ Hasan ve Hüseyin evlatlarındır. Onlara ne miras bırakıyorsun diye sordu. Peygamber Efendimiz (s a v ) ‘’ Hasan’a heybetimi ve izzetli halimi , Hüseyin’e ise cömertlik ve cesaretimi miras olarak bırakıyorum ‘’ buyurdu. Bırakılan miraslar dünyanın en büyük hazinelerinden daha kıymetliydi. Efendimiz (s a v) Ruh ufkuna yürümeden önce ‘’Allah’ım Ehl-i Beyt’im, Allah’ım Ehl-i Beyt’im, ben onları inananlara tek tek emanet ediyorum’’ dedi ve bu duayı üç kez tekrar etti. Efendimiz ( s a v ) Hz.Fatıma validemize ‘’Al-i Beyt’im içinde bana herkesten önce sen kavuşacaksın ey kızım’’ diyerek dünyada ki takdir edilen ömrünü tamamlamış oldu. Değerli okucularım! Bir sonraki yazımda Kerbela ve matem konusunu işlemeye devam edeceğim inşaalah. Read the full article
#EhliBeyt#Hz.AliveHz.Fatıma'nınevlenmesi#Hz.HasanveHüseyin.#Hz.Muhammedinevahalisi#PeygamberEfendimizintorunları#Peygamberinevlatlarınaduaları#TorunlarabırakılanPeygambermirası
0 notes
Text
“Gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmazsın. Bu doğru. Lakin heybetini gizli tut. Yürüyüşün ölümü korkutuyor.” (Hz. Hamza)
0 notes
Text
The Life of the Prophet Muhammad (PBUH): The Battle of Badr and Afterwards
The Battle of Badr: Part 5
The First Martyr from Mujahids
In accordance with the tradition of battles, individuals from both armies would fight one on one. However, Amr b. Khadrami came forward in order to excite the polytheists and shot an arrow against the mujahids, which was contrary to the customs of battles. The arrow shot Mihja and he became the first martyr of the Islamic army. The Messenger of Allah said, “Mihja is the master of the martyrs”, blessing Mihja.
The martyrdom of Mihja electrified the atmosphere. Meanwhile Utba and Shayba from Banu Rabia and Walid, the son of Utba came forward and asked for three individuals to fight against them.
A woman called Afra from Banu Najjar had seven sons and all of them were present in Badr. Two of her sons, Muadh and Awf and Abdullah b. Rawaha, the poet of the Prophet, came forward to fight against them.
The Messenger of Allah did not want Ansar to fight against the polytheists in the first individual fights between the Muslims and polytheists.
The polytheists asked, “Who are you?”
They said, “We are from Ansar.”
The polytheists said, “We have nothing to do with you. We want to fight our cousins from Banu Abdulmuttalib.” Then, they addressed the Prophet, “O Muhammad! Let our equivalents come against us!”
Thereupon, the Prophet ordered the youths of Ansar to return to their ranks and prayed for them. Then he said, “Stand up, O Ubayda! Stand up, O Hamza! Stand up, O Ali!”
The Polytheists Lick the Dust
The three heroic Companions who were called by the Prophet stood up and came forward. Utba could not recognize them because they were wearing helmets.
He said, “Introduce yourselves so that we will know whether you are our equivalents or not. If you are our equivalents, we will fight you.
When the three heroic Companions uttered their names and fames, the polytheists said, “Yes, you are our honorable equivalents. Let us start”, drawing their swords.
Ubayda b. Harith was going to fight Utba b. Rabia, Hazrat Hamza with his equivalent Shayba b. Rabia and Hazrat Ali with Walid b. Utba.
The encounters of the six notables of Quraysh who were famous with their courage were worth watching. Thus, the soldiers of both armies who were ready to fight started to watch them, some holding their arrows and some their swords.
The one on one fighting started like a lightning. Hazrat Hamza and Hz Ali killed their opponents with their first blows. Then, they went to help Hazrat Ubayda; they killed Utba and took him to the presence of the Prophet.
Hazrat Ubayda, who was wounded in his leg and was in blood all over, asked the Prophet, “O Messenger of Allah! Am I a martyr?”
The Messenger of Allah said, “Yes, you are a martyr” and gave him the good news that his place was the Paradise of Firdaws.
Upon receiving this good news, Ubayda did not mind his leg being amputated and uttered nice lines of poetry stating that he was pleased and was not sad for the troubles and pains he was exposed to. His wound was severe; so, he died on the way while returning from Badr. He was buried there.
When they saw that their men were killed one by one, the polytheists were terrified. They did not know what to do. Abu Jahl tried to console them and to organize them.
The Muslim mujahids who regarded fighting in the way of Allah as “the greatest honor” could not sit still due to their excitement. They wanted to start the battle at once and to defeat the polytheists.
The Messenger of Allah looked at the situation of that handful of mujahids, who were like concrete symbols of belief, and uttered the following supplication:
“O Allah! They are on foot and barefoot; give them animals to ride!
O Allah! They are naked; give them clothes to wear.
O Allah! They are hungry; give them food to make them full!
O Allah! They are poor; make them rich with your grace and generosity!” (26)
Then, he repeated the supplication that he always uttered: “O Allah! Keep the promise you have made me! O Allah! If this handful of mujahids is destroyed, there will be nobody left to worship you on earth!”
Hazrat Abu Bakr and his Son
The scene was very noteworthy.
Mus’ab b. Umayr was the standard-bearer of the muhajirs in the rank of Muslims while his brother, Abu Aziz Ibn Umayr was the first flag-bearer of the army of the polytheists.
There was something stranger: Hazrat Abu Bakr and his son, Abdullah were in the ranks of Muslims but Abu Bakr’s other son, Abdurrahman, was among the polytheists of Quraysh. When Abdurrahman, who was famous for his courage and sharp archery, came forward and asked for an opponent, Hazrat Abu Bakr stood up and wanted permission from the Messenger of Allah to fight against his son.
However, the Messenger of Allah said, “O Abu Bakr! Do you not know that you are like my eyes that see and my ears that hear!” and did not give him permission to fight.
When Hazrat Abu Bakr could not get the permission from the Messenger of Allah to fight his son with swords, he shouted at his son angrily, “O Abdurrahman! What about your relation to me?”
Abdurrahman answered, “There is nothing between us but weapons, horses and swords.”
Battle Starts
It was 17th of Ramadan, Friday morning…
The two armies started to attack each other with all of their strength.
The Messenger of Allah encouraged the mujahids to fight in the way of Allah and gave them the good news that those who would be martyred would go to Paradise. He always tried to maintain their efforts and hopes active by saying, “Victory belongs to us!” He sometimes fought in front of the army showing his courage and increasing the courage of the mujahids.
Hazrat Ali said,
“When the battle got very intense, we took refuge in the Messenger of Allah on the day of Badr! He was the most courageous one among us that day. There was nobody closer to the ranks of the polytheists than him!”
#allah#god#islam#muslim#quran#revert#convert#revert help team#help#revert islam#convert islam#islamhelp#converthelp#prayer#salah#muslimah#reminder#pray#dua#hijab#religion#mohammad#new muslim#new revert#new convert#how to convert to islam#convert to islam#welcome to islam
1 note
·
View note