#nasıl yaparım
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hayal etmek başarmanın yarısıdır
#hayal etmek#başarı#nasıl yaparım#olur öyle#hallederiz#ben hala vazgeçmedim#herşey güzel olacak#başarabilirsin#adelin düşüncesi#benim dünyam#adel
3 notes
·
View notes
Text
Dayanacak gücüm kalmadı ben bile şaşırıyorum beni bu hale getiren kendime..
3 notes
·
View notes
Text
youtube
#python#listbox#nasıl yapılır#kod yazma#yazılım#nasıl yaparım#yeni#video#kanal#abone#youtube#blog#internet#dünya#Youtube
0 notes
Link
Hayatımız boyunca birçok yeni şey öğreniriz. Farklı konular, beceriler ve ilgi alanları her birimizi zenginleştirir. "Nedir?" ve "Nasıl yapılır?" soruları, merakımızı canlı tutan ve bilgi arayışımızı besleyen temel sorulardır. Bu makalede, bu soruları nasıl yanıtlayabileceğinizi ve öğrenmenin tadını nasıl çıkarabileceğinizi keşfedeceğiz.
Nedir?
Nedir? sorusu, her yeni konunun veya konseptin temelidir. İster yeni bir hobiyi, mesleği veya sadece bir ilgi alanını keşfetiyor olun, ilk adım her zaman "Nedir?" sorusunu sormaktır. İlgilendiğiniz bir konuyu daha iyi anlamak için şunları yapabilirsiniz
1 note
·
View note
Text
Belek transfer rezervasyonunu nasıl yaparım? Belek transfer service
Belek resort transfer Belek taxi from airport to hotel Belek affordable transfer options Belek transfer service reviews Belek holiday transfer Belek transfer rates Belek private car transfer
Belek to hotel transfer Belek to airport transfer Belek golf course transfer Belek transfer vehicle rental Belek transfer companies
Belek luxury transfer Belek group transfer Belek transportation options Belek taxi service Belek shuttle service Belek transfer booking Belek transfer prices Belek private transfer Belek airport transfer
#belek transfer service#belek transfer rezervasyonunu nasıl yaparım#Belek airport transfer#Belek hotel transfer#Belek private transfer#Belek transfer prices#Belek transfer booking#Belek shuttle service#Belek taxi service#Belek transportation options#Belek group transfer#Belek luxury transfer#Belek transfer companies#Belek transfer vehicle rental#Belek golf course transfer#Belek to airport transfer#Belek to hotel transfer#Belek private car transfer#Belek transfer rates#Belek holiday transfer#Belek transfer service reviews#Belek affordable transfer options#Belek taxi from airport to hotel#Belek resort transfer
0 notes
Text
bizim ona bağlılık <3
kız şehir değiştirip taşınacak ama keremin doğmasını bekliyoruz
#yeni gelen müdürden o kadar nefret ettim ki#kübra hanımı iki günde deli gibi özledik#yarın hemen ziyaretine gidiyoruz#gerzeklerde benimle canım müdürümğn dedikodusunu yapmaya çalışıyorlar#kurban olun lan siz ona#bu yenisi ağzınıza sıçsın da göreyim#bu arada ben burada kaldım amk#annemle konuştuk hani çıkayım mı diye#dedi ki buranın parası iyi çıksan her gün sabah erken gidip akşam geç geleceksin#doğru#iki seneye atanamazsam#düşünemiyorum bile ne yaparım#en baştan falan okurum herhalde#nasıl buraya geldik inan bilmiyorum#çenem düştü
1 note
·
View note
Text
Seo Nedir?
0 notes
Text
Merhaba Hasan bey bende sizlere içinde sır olarak sakladığım kimselere anlatamadığım bir aile içi seks hikayem var . Gerçi tamda aile içi sayılmaz.
Benim ismim Mine şuan 28 yaşındayım size anlatacağım olay 16 yaşımda başıma geldi. Ablam ve benim aramda hiçbir sır yoktur ailemizin en büyüğü ablam en küçük benim aramızda 5 erkek abim var ablam şuan 51 yaşına girdi yani aramızda 23 yaş var. Benim doğduğumda ablam yeni evlenmişti , ilk ve orta okulu mahallemizde bitirdim taaa ilk okuldayken enişteme aşıktım ablam yatak odasında yaşadıklarını dahi anlatırdı en ince ayrıntısına kadar yaşadıkları her şeyi anlatırdı bende ablamın anlattıklarını dinleyip gecesine kendimle oynar boşalırdım . Liseye ablamın evine yakın bir yerde gidecektim annem babamla konuşup ablamda kalmama izin verdi okul açılmadan eşyaları toplayıp götürdüm . Eniştem evde yoktu ablamla odamı hazırladık o sırada ablam eniştemin yeni aldığı seks oyuncağını bana göstermek istedi birlikte yatak odasına gittik komidinin çekmecesini açtı siyah bir kutu vardı açtı birne ne göreyim yaklaşık 30 cm kap kalın plastik bir erkek organı çok şaşırdım abla bunu nerene sokuyor eniştem dedim amımı sikerken götüme götümü sikerken amıma sokuyor çok zevkli oluyor o şekilde iyiki almış artık çok daha mutluyuz dedi . Akşam olunca yemeği hazırladık saat 22 gibi enişten dükkanı kapatıp geldi hoş beşten sonra yemeğe oturduk , yemek yedik tatlı derken TV izlerken çekirdek çay faslı başladı aklıma bir anda eniştemin ablama aldığı o koca sik geldi ilk ablam sordu ne o Mine neden kıpkırmızı oldun birşey mi oldu dedi sonra enişten sordu yok birşey dedim uykum geldi ben yatıyorum deyip kalktım odama gittim ablam ile eniştem acaba sevişirmi diye düşündüm istemsiz olarak elim bacak arama girdi ablamın yatak odası ile benim odam karşı karşıya ben amımla oynarken onlar yatak odasına girdi kapıyı kapattı eniştem ablam daha uyumamıştır biraz daha bekleyelim dedi ama eniştem beklemedi bende sessizce kalkıp kapı deliğinden izlemeye gittim. Eniştem ablamı domaltmış tam göremiyordum ama ya amına sokuyordu ya götüne elinde de o aldığı plastik alet vardı pozisyon değiştirip eniştem yatağa uzandı ablam eniştemin sikini tuttu amına soktu eniştem elinde tuttuğu siki ablama verdi ablamda kendi eliyle o plastik aleti göt deliğine soktu ablam eniştemin üzerinde öyle bir zıplamaya başladı ki sanki yatak parçalanacak sandım ben gelmiştim ablam doruklara çıkıyordu ama daha boşalmıyordu eniştem ablamı yatağa yatırdı hızla girip çıkıyordu birden bire durdu sikini çıkardı ablamın saçından tutup sikini ağzına verdi ablam emmeye başladı ben yeniden boşalıyordum. O gece gecenin geç saatlerine kadar sikiştiler bende eniştemle sikistiğimi hayal ederek yatağımda 1 kez daha boşaldım ertesi gün ablam ile eniştem kahvaltıya kaldırdı eniştemin önü çadır kurmuştu kahvaltı yapıp evden ayrıldım Ogün akşama kadar seks yaptığımı düşündüm nasıl yaparım yapar mı acaba sevişirmi benimle. Akşam olunca eve gittim ablamla yemek masasını hazırladık eniştem gelene kadar ablamla sohbet ettik gece rahat uyudun mu dedi bende bir ara gözümü açtım sen bağırıyordun kabus gördün heralde dedim yok kız enişten sikiyordu dedi güldü bana .
Aradan 3 gün geçti eniştemin elemanı izin almış yardımcı olması için ablamı çağırdı, misafir gelecek benim yerime Mine gelsin dedi olur dedim ertesi gün eniştemle iş yerine gittik her fırsatta frikik verdim eniştemi azdırdım akşam olmuştu hesabı topladı dükkanı kapatıp arabaya bindik eniştem bira içelim mi baldız dedi olur dedim yan taraftan bira aldık arabada içmeye başladık dilim çözüldü içkinin etkisiyle enişteme sen ne kadar güzel sikiyorsun ablamı demiş bulundum eniştem bu lafın üzerine dudaklarıma yapıştı elini tam olgunlaşmamış memelerime attı dili ağzımın içinne girip çıkıyordu birden beni kucağına aldı pantolon giymiştim parçalar gibi çıkarttı kilotumun üzerinden okşamaya yalamaya başladı kilotumu yırttı diliyle yalıyordu dudaklarıyla vakumlayıp emiyordu bende eniştemin sikini fermuarını açıp çıkarttım elimle oynamaya başladım çok iri ve uzun bir siki vardı eniştem dudaklarımı öpmeye başladı o sırada ben eniştemin kucağından kayarak sikinin üzerine oturdum biran birşeyler oldu zevkle acı karışıktı ablam gibi eniştemin üzerinde zıplamaya başladım çok uzun sürmedi tuhaf bir şekilde titremeye elim ayağım uyuşmaya başladı. Eniştem de gelmişti sikini amımdan çıkartıp memelerimin üzerine boşaldı . O günden sonra hemen hemen her gece ablamdan sonra beni sikip öyle banyo yapardı. Ablam hher sabah banyo yaptığımı sordu bende sizin sevişmenizden etkileniyorum dedim . Şimdi evliyim 2 erkek çocuğum var kocam beni çok seviyor bakire olmadığımı nişanlıyken söyledim şimdiki aklım olsaydı o zamanlar eniştemle birlikte olmazdım. Herkese bol sikişli günler dilerim. Mine
56 notes
·
View notes
Text
Nasıl Yani? (3) (Kerim 31 Y., İzmir)
Ertesi gün güzel bir portföy de Funda için ayarladım. Sonra da Elif'e, büroda olduğumu, gelebilirse gelmesini yazdım. Ama bir hinlik geldi aklıma. Yarım saat sonra geldi. "Aşkım özledin mi beni?" diye sarıldı. "Evet özledim, ama kötü haberlerim var!" dedim. "Ne oldu?" dedi. "1.500 Dolar zarardasın, çok kötü düşüşte piyasalar!" dedim. Önce yüzü asıldı, sonra gülümsedi ve "Geçen hafta Salı günü, yani 8 gün önce buraya geldiğimde 3.750 Dolar param vardı, o duruyor, sayende 14.000 Dolara yakın param daha var işleyen, gerisi kardan zarar. Üstüne üstlük de, sikişmek için can attığım ve beni sikmesini çok sevdiğim bir sevgilim var şimdi!" dedi gülerek.
Beklediğim cevap bu değildi, ama etkilendim. Onu alıp çekyata götürdüm. Bir gün önce İzmir'deki bir Seks Shoptan aldığım ve sabah kurye ile gelen oyuncakları ortaya çıkarmadan önce, dişleye dişleye amcığını emdim. Sonra oyuncakları çıkarıp, kalçalarına vurmaya başladım, küçük, kısa ama net vuruşlar yapıyordum. "Ohhhh, aşkım bana oyuncaklar almış, kısrak mı oldum ben şimdi? Bin kısrağına aşkım!" diye seviniyordu. Amına soktum vibratörü, çalıştırdım. Vibratör titremeye başladığında Elif vibratörden daha fazla titriyordu. Yarağımın kafasını götüne dayadığımda, "Aşkım ikisi aynı anda mı sikecek beni, ohhh!" diye inledi. Sadece yarağımın kafasını soktuğumda, o eliyle viratörü tutmuş amına itiyordu. Kafası girmişti yarağımın, ama daha fazla girmiyordu. "Bastır aşkım, hepsini sok!" diye yalvarıyordu adeta. "Çok acıyor, ohhhhh, çok ama çok acıyor!" diye inliyordu. Korkmaya başlamıştım ben bu kadından...
Öğlen Elif giyinip giderken kamerada arkasından baktım. Resmen apış apış yürüyordu. Kapıyı açıp dışarı çıkarken bir el kapıyı tuttu. Funda'yı gördüm bir an kapıda. Eyvah sıçtık dedim içimden. Zili çaldı. Kapıyı açtım. Birşey yokmuş gibi, "Hoş geldin!" dedim, ama içerisi resmen seks kokuyordu. Elif de ben de çok terlemiştik. Her ne kadar içerdeki odada sevişsek de, havada o ağırlık vardı ve ben camları açıp havalandıracak zaman bulamamıştım.
Funda oturup, "Ya enişte, bu kapıda karşılaştığım kadın sizin eski evdeki üst katta oturmuyor muydu?" dedi. "Kim? Hangi kadın?" dedim. "Bilmem, ablama sorarım adını!" dedi. O an aklımdan onlarca seçenek geçti. Mantıklı gelen tek fikir, "O da senin gibi parasını çalıştırmamı istedi. Ama hayır dedim. Dün sana anlattığım gibi ona da riskleri anlattım!" dedim. Funda, "Eee, ne dedi?" diye sordu. "Gözü korktu, Üç kuruş biriktirdik o da gitmesin dedi!" dedim. Funda, "Kadın bir tuhaf yürüyordu?" dedi. "Farkettim, sanırım rahatsız!" dedim. Sinsi bir şekilde gülümseyip, "Enişte yoksa sen bu kadınla bir haltlar mı yiyorsun?" dedi. "Evet, az önce düzüp yolladım!" dedim gülerek. Funda, "Yaparsın, senden beklerim, ama düzmemiş, resmen yamultmuşsun kadını!" dedi kahkahalarla.
Funda ile ilk kez böyle konuşuyorduk. "Neyse, hayırdır?" dedim. "Demiştim ya, 250 Dolar daha getirdim!" dedi. Kocasını sevmediğimi biliyordu. "Senin öküzden mi bu paralar?" dedim. "Yok enişte..." dedi yere bakıp, "O öküzden kurtulmak için!" diye ekledi. Kahkahalarla gülmeye başladım. "Neden güldün?" dedi. "Senin parayı 10 günde trilyon yaparım o zaman :)" dedim. "Yap, ödülün hazır :)" dedi hınzırca. Baldızla birbirimize mi yürüyorduk, anlamadım. "Eee anlat bakalım!" dedim. "Bıktım, bencilliğinden, patavatsızlığından, dangalaklığından, avukatlık diploması almış ama insanlıktan sınıfta kalmış. O yüzden kendimi sağlama alıp hayatımdan tümden silmek istiyorum! Ama kimsenin haberi yok, ablam mutsuz olduğumu biliyor ancak o kadar!" dedi.
"O zaman işin kolay, paran çok güzel çalışacak! Ama..." dedim. "Ama?" dedi. "Ablan bunu da bilmiyor, kapıdan çıkanı yani!" dedim. "Tamam be enişte, aramızda kalır! Madem kartlar açıksa enişte, 1.5 yıldır ben de biriyle görüşüyorum. Benim boynuzlunun bir iş arkadaşı!" dedi. Yarım saat detayları konuştuk. O ara gözüm ekrandaydı, Funda'nın para 2.100 Dolar oldu. "Amacına çabuk ulaşacaksın, üç katı oldu paran :)" dedim. "Biricik eniştem!" dedi, boynuma sarıldı, yanağımdan öpüp, "Öküz arar birazdan, ben eve gideyim!" deyip gitti. Karar verdim baldızın portföy kaybetse bile ben takviye edecektim.
Az sonra Elif'ten mesaj geldi. "Aşkım ne yürüyebiliyorum, ne de oturabiliyorum, ama müthiş mutluyum, birisi anlayacak diye de ödüm kopuyor, ama şu an bile orda olup sikişmek istiyorum :)" yazmış. "Gel o zaman!" yazdım. "Ciddi misin?" dedi. "Evet!" diye yazdım. 14:00'de geldi. Kapıdan girince, "Aşkım, öyle siktin ki beni, zor yürüyorum, ama acı o kadar zevk veriyor ki, daha çok canım yansın istiyorum!" dedi. Oyuncaklarımın tamamını görmemişti daha, aldığım göğüs klipslerini göğüs uçlarına taktım. Zinciri çekince, "Ohhhhh, bu ne?" diye inlemeye başladı. Buna benzerini de klitorisi için almıştım, onu da taktım. Zincirleri çektim, "Ahhhhhh, aşkımmmm, kopart!" diye inlemeye başladı.
Bu bana zevk vermese de onun bu inleme ve bağırışları yetiyordu. Sırtını döndürüp domalttım, aldığım en iri vibratörü götüne soktum. Zincirlerini çekerek klitoris ve göğüs klipslerini hareket ettire ettire vibratörü götünde titreterek kökleye kökleye siktim. Çığlıkları sokaktan duyuldu mu acaba diye korkuya kapılırken, ağzını bağlamak aklıma geldi. Acıdan mı, zevkten mi, artık hangisinden bayıldı bilmiyorum, bayılana dek siktim. Bayıldığında bir an korktum, kolonya alıp eline yüzüne sürdüm. 2 dakika sonra kendine geldi. Yardımımla çekyatta oturdu. Gözlerini kırparak, "Nasıl bir kadın oldum ben böyle? Ne diyorlar bunun adına?" dedi. "Mazoşist!" dedim. "Acı hissetmek bu kadar zevk verir mi insana?" dedi. "Sanırım veriyormuş!" dedim.
Bir saatte ancak toparlandı. Kafası tam yerine gelmese de kalkıp giyinip gitti. Yarım saat sonra da mesaj attı, "Kendi halimden soramadım, sen boşalabildin mi?" diye. Tam o sırada özel bilgisayarımdan, düğününde, kayınpederin yazlıkta, bizim havuzda çekilmiş Funda fotoğraflarına bakıp 31 çekiyordum...
Akşam herzamanki rutinden sonra telefona mesajlar geldi. İlki Elif'ten, "Ben yarın gelemem sanırım, halen titriyorum!" yazıyordu. "Dinlen güzelim, çok yoğun haftaydı!" yazdım. Diğer mesaj Funda'dan idi, "Biri ile paylaşmak çok iyi geldi!" yazmış. Ben de, "Herşeyi paylaşabileceğin biri olmak dileğimle!" yazdım. "Öylesin zaten, bilmiyor muydun?" yazdı. "Nerde öküz?" dedim. "Müvekkili ile yemeğe çıktı güya, bu saate yemek mi kalır, kimbilir nerde! Amaan, benden uzak olsun da!" yazmış. "Sevgilin nerede?" yazdım. Üzgün suratla, "Karısı doğuruyormuş!" yazdı. "Ohaaa!" yazdım. "Ha ha ha!" yazdı, sonra da, "Yarın işin var mı, benim öküz iki günlüğüne bir dava için İstanbul'a uçacak, moralim çok bozuk!" yazmış. "Sabah gel, çıkarız!" yazdım. "Gelmeyeyim, beni bir yerden al!" yazdı. Anlaştık.
Sabah 10:15'de evinin iki sokak ilerisinden aldım. Üstünde krem rengi bir tişört, altında yırtık pırtık bir kot vardı. Karıma, (İzmir'e gidip SPK kayıtlarımı yenileyeceğim, akşam ancak dönerim!) demiştim. Funda'ya, "Bugün senin, nereye gitmek istersin?" dedim. "Açım, kahvaltı yapmadım!" dedi. Önce Balçova'daki Outlettte kahvaltı mekanına götürdüm. Güzel bir kahvaltı sonrası, "Hadi atla!" dedim. "Nereye?" dedi. "Çeşme'ye!" dedim. "Çok uzak!" dedi. "Boşver!" dedim. "Ne yapacağız orda, ne havlu aldık, ne bikinilerim yanımda!" dedi. "Alırız!" dedim. Birden ağlamaya başladı. "Neden ağlıyorsun şimdi?" dedim. "Benim öküzler senin 10 da birin olsaydı..." dedi. İşte ilk o zaman elini tutup omzuma doğru çektim. "Boşver şu şerefsizleri bugünlük!" dedim. Otobana çıkıp Çeşme'ye sürdüm.
Ona en çok beğendiği bikiniyi aldık, bana da şort, bir iki malzeme daha. Beachlardan ilkine sürdüm arabayı. Altımızda pahalı araba olunca kapıda karşılayıp özel loca ayarladılar. Funda gün boyu kah ağladı, kah kahkahalarla gülüp, absolut enerjiyi içti. Akşam üzeri, "Otelde kalalım mı?" dedim. Usulca, "Ablama ne diyeceksin?" dedi. "O bende!" dedim. Karımı arayıp, buradaki şubenin ayarlayamadığını, İstanbul'a borsaya geçeceğimi, işim biter bitmez döneceğimi söyledim. Funda da öküzü arayıp, "Annemlerin yazlığa geldik hazır sen yoksun diye, ne zaman döneceksen haber ver!" diye yazdı. Karşıdan gelen cevap, "İyi tamam!" oldu...
Funda hafif çakır keyfti plajdan çıkarken. İnternetten bulup yer ayırttığım otele vardık. Resepsiyonda tek oda ayırttığımı görünce, kulağıma eğilip, "Enişte beni mi sikeceksin?" dedi. Kulağına dudaklarımı dayayıp, "Vereceksen neden olmasın?" dedim. Gülüştük :) Odamıza çıkıp, nedense ayrı ayrı duş aldıktan sonra, acıktık deyip yemeğe indik. Oradan da kalkıp birkaç mekan gezdik...
Sabah uyandığımda ikimiz de birbirimize sarılmıştık, ama kıyafetlerimiz üzerimizdeydi. "Funda!" diye dürttüm, gözlerini zor açtı. Birşey söylemeden kahvaltıya indik. Ordan havuza geçtik. Ben tişörtle giriyordum havuza, karıma neden bronzlaştığımı açıklayamazdım. Ama Funda yeni aldığımız ve öküzü olmadan giydiği en rahat bikini ile yüzüyordu. Kenardan izleyenlere göre ben tam magandaydım.
Bir ara lavaboya gidip döndüm. Şezlonguma otururken Funda gülüyordu. "Ne oldu?" dedim. "Çaktırmadan bak, şu barda somurtup oturan kel herif var ya, sırtı dönük..." dedi. "Evet?" dedim. "Az önce sen kalkar kalkmaz yanıma gelip, (Sizinle 3 günlük bir tatili nasıl ayarlarım?) diye sordu. Ne diyorsunuz beyefendi? diye sorduğumda da, senin gittiğin tarafı işaret edip, (O adamdan sonra, sizinle 3 gün tatil için kimle görüşeceğim?) dedi. Saçmalamayın beyefendi, o benim kocam! dediğimde, (Pardon, pardon!) deyip bir kaçışı vardı ki, görmeliydin!" dedi. Kahkahalarımız adama ulaştığında, adam bardan kalkıp nasıl kaçtı görülmeye değerdi :)
Akşam üstü Funda, öküzünü aradı. O da, "İşim uzadı, yarın dönerim belki!" diye cevap verdi. Ben de karımı arayıp, işimin uzadığını, yarın döneceğimi söyleyip, havuz başından selfie attım. Tabii ki yalnız olarak :)
İkinci gün gezdik eğlendik. Akşam da güzel bir balıkçıda bir ufak rakı içtik. "Bu akşam son akşam, hemen otele dönelim mi, yoksa gezelim mi?" dedim. "Otele dönelim!" dedi. İki gündür odada soyunuyor, duş alıyor, giyiniyor, ama en küçük bir şey yapmıyorduk. Sanki sessiz bir anlaşma yapmış gibiydik. Sadece dün gece giyinik ve sarılarak uyumuştuk. Daha doğrusu sızmıştık.
Oda servisine bir şişe şarap, meze tabağı söyledim. Şortu giyip balkondaki masaya geçtim. O da içeri girip üstünü çıkardı ve "İç çamaşırlarıyla balkonda oturamam!" deyip benim tişörtümü giydi. Benim tişört ona elbise gibi oldu. "Biliyor musun, ablamı kıskanıyorum. Uzun zamandır kıskanıyordum, ama şu son iki gün... Başkası olsa odaya girer girmez mal bulmuş mağribi gibi saldırırdı. Ama sen sadece şefkat ve ilgi gösteriyorsun ve benim de en çok ihtiyacım olan şey bunlar. Hayatımda bu kadar yoğun duygular yaşadığım hiç olmadı. Mutluluk, şımartılma, heyecan, istek..." dedi sustu. Elini tuttum. Başını omzuma koydu ve "Teşekkür ederim!" deyip boynumdan öptü. Ben de, "Bu kadar güzel bir kadınla bu kadar güzel iki gün için ben teşekkür ederim!" deyip alnından öptüm.
"Enişte, ben 1 ve 2 nolu öküzleri hayatımdan çıkarmaya karar verdim, yanımda olacak mısın?" dedi. İşte o an çenesinden tutup gözlerine baktım, "Sen istediğin sürece hayatım!" dedim ve uzanıp dudaklarından öptüm. Kolumu omzuna atıp, sımsıkı kendime çektim. Elini göğsüme koyup iyice sokuldu. Rakı üstüne şaraptan sonra mışıl mışıl uyuduk birbirimizin kollarında...
Sabah öpücükleri ile uyandım. Kahvaltıdan sonra yola çıktık. Funda çocuklar gibi şendi. O çoşkusu bana da yansıyordu. Evinin yakınında bırakıp, büroya geçtim. Hesabı kitabı kurcaladım biraz, ama canım çalışmak istemiyordu. Eve geçtim. Karım izin almış evdeydi. İki gece boyunca sevişemediğim Funda'nın yerine evire çevire karımı siktim. Karım da oldukça memnun olmuştu. (Adam iki gün İstanbul'da kaldı, ama bana sadık!) diye mi düşündü nedir, etrafımda pervane oldu tüm akşam. Gece Funda'dan mesaj geldi. "2 numaralı öküze yol verdim!" yazmış. Ben de, "Sabah ofise uğra, detaylı konuşalım!" yazdım. Sonra Elif'ten mesaj geldi, "Ne zaman döneceksin İstanbul'dan?" yazmış. Ona ise, "Yarın akşam!" diye cevap verdim.
Sabah işyerine yürüyerek gittim. Saat 10:00 gibi poğacalar, keklerle Funda geldi. Oturup çaylarımızı içerken portföyüne baktım. Funda'ya, "2 numaralı öküz gitti. 1 numaralı öküzün de gitmesi için ne kadar para seni garantiye alır?" dedim. Funda, "Evi isteyeceğim, evi verirse, çok değil, beni idare edecek, kimseye muhtaç etmeyecek bir aylık gelirim olsun istiyorum. Biliyorsun hiç çalışmadım, çalışmadan yaşayabilmeliyim!" dedi.
Ayağa kaldırdım, belinden sarıldım, o da boynuma doladı kollarını. Ona, "Biliyorsun, istersen hemen boşanma davasını açabilirsin, ben sana bakarım!" dedim. Onu o kadar çok istiyordum ki, dudaklarını dudaklarıma aldım. Funda, "Metresin olur musun diye soruyorsan, hayır! Ama sevgilim olur musun diyorsan, zaten olmadık mı, 3 gündür aklımı fikrimi aldın!" deyip bu kez o dudaklarını dudaklarıma sapladı. Dudaklarımızı ayırmadan birbirimizi soymaya başladık. Dudaklarımız ve dillerimiz hiç ayrılmadan kucağıma alıp masaya oturttum. Üç gündür defalarca birbirimizi çıplak görmemize rağmen ilk kez çıplak olarak dokunuyorduk birbirimize. Dudaklarından boynuna, ordan göğüslerine indiğimde, başımı tutup dudaklarına çekti. "Boşver, hazırım zaten!" dedi. Yarağımı amına soktuğumda, bacaklarını belime, kollarını boynuma kilitledi. Sakin, ama düzenli hareketlerle içinde gidip gelirken, yıllarca bu anı beklemiş gibi öpüşüyorduk. Birkaç dakika içinde nefes nefese boşaldık.
Ertesi gün Elif'e measaj yazdım, "Hızlı gidiyoruz, seni ofise girip çıkarken gören olmuş, sıkıntı çıkacak, biraz ara verelim. Karıma söylemekle tehdit ettiler!" deyip uzaklaştırdım. Funda 3 ay içinde boşandı. Öküz oturdukları evi vermedi, ama yarı ev parası verdi. Yaptığımız plan gereği karıma yakalandık, büyük olay çıktı, tabii ki ailesi Funda'yı evlatlıktan reddetti. Karım da benden boşandı. Benim işim rahattı, evi, arabayı karıma bıraktım. Oğlum annesi ile kalmak istedi.
Alaçatı'da güzel bir ev aldım, kendime güzel bir ofis kurdum evde. Funda ile evlendim, bir kızımız ve bir oğlumuz var. Büyük oğlum da ara sıra teyzesi, babası ve kardeşlerini görmeye geliyor, kalıyor. Her gün, her saat dokunmaktan, seyretmekten ve konuşmaktan bıkmadığım bir karım var!
[Kerim]
95 notes
·
View notes
Text
Eğer kelimeler olmasaydı kendimizi nasıl ifade ederdik ki?
1 note
·
View note
Text
Öncelikle mutlu akşamlar
💖💝💌💘💞
********************************
🌸🌿❥❃፝͡ ೖ°❀🦋❀°❃፝͡ ೖ❥🌸🌿
Bence okuyun bu paylaşımı, hiç duymadığınız beylik lâflar var :)
Ben kendi adıma söylemeliyim ki, bir elin parmaklarını geçmez duyduklarım, bildiklerim :))
🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀
Evet ......
Sosyal medya platformları, Türkiye genelinde en çok kullanılan ağlar arasında yer alıyor.
Fotoğraf, yazı ve video paylaşım imkanı sağlayan bu platformlarda hiç şüphesiz en çok yer verilen paylaşımlardan birisi de sözler.
Hani bazen denk geliriz bizde şu meşhur özellikle "lâf sokucu" sözlere, arkadaşına, sevgilisine kızmış nasıl intikam alırım canını acıtırım tarzı sözler bunlar. "Beni takip ediyordur yazayım da okusun canı yansın" sözleri :))
Hiç işim olmaz!!!!!! :))
Atalarımız ne demiş;
" Tencere dibin kara, seninki benden kara... 🤭😂
Yani;
(Kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin anlamında kullanılır bu cümle. )
Şimdi net'de dolaşırken o "lâf sokucu" cümlelere denk geldim de sizlerle de paylaşayım dedim :))
😁 :))
Hesabını veremeyeceğin işlere kalkışma! Öbür tarafta bulaşık yıkatmıyorlar.
Canım, bak! Bir derdin sıkıntın olursa, biliyorsun, hiç umurumda değil.
Her gece resmine bakmadan yatamıyorum, illa tüküreceğim.
Canımı sıktığın zaman sana tekme tokat dalıp, “Pardon! Dalmışım.” diyesim var.
Hani senin varlığın “fifi”, yokluğun da “tın” ya! Benim varlığım “olay”, yokluğum “koyar”..!
Egonu öyle beslemişsin ki karakterin aç kalmış.
Gölgene de yazıklar olsun! Seni adam sanmış ki peşinden gidiyor.
Ben “geri zekâlılıkla mücadele vakfı” mıyım, ya?
Kar yağınca mikroplar ölür diyorlar. İyi misin?
😁 :))
Bazı insanları hayata baktığı pencereden, atmalı.
Dur! Beynimi çıkarayım da eşit şartlarda konuşalım.
Canım, karakterin yere düşmüş. Onu bi alıver ordan.
Zoruna gittiğini duydum. Güzel yer, ben de gitmiştim!
Sen hala kabullenmedin mi sevap sandığın günahlarını!
Seni unuttum sanma, sadece değerin kadar hatırlıyorum.
Bugün laf koymayacam. Çay koydum; gel, iç, insanlık gör.
Eksik olmayın, dedik. Fazla olmaya başladınız. Hayırdır?
Ben insanları harcamayı iyi bilirim. Yeter ki bozuk olsun.
Sabrımın sınırları taştığında hayatımdan silemeyeceğim insan yoktur.
Kimsenin ardından koşmayın çünkü seven insan yan yana yürür.
El üstünde tuttum anlamadın. Ayaklar altında rahat mısın?
Apartman lambasının bile fark etmediği insanlarla uğraşıyoruz.
Tipi Tarlabaşı ama egosu sanırsın Nişantaşı.
Senin gibi bozuklukları kumbarada biriktirir, geleceğe yatırım yaparım. Ha çok mu sıkıştım; hiç düşünmem hemen harcarım.
Aklımdan geçtin gittin, kim bilir yine kime gidiyordun.
Bazıları göz yaşını siler, bazıları ise ağlatanı...
😁 :))
İki dakika insan ol desem zaman tutacak insanlar tanıyorum.
Ağır geliyorsa konuştuklarım, demek ki, boş değilmiş söylediklerim.
Ben sana inandığım için BİR GÜN kaybederim ama sen bu karaktersizliğinle bir ömür kaybedersin.
Gidenler sanıyor ki kalanlar her gün ağlıyor. Sen radyoyu kapattın diye şarkılar yarıda kalıyor.
Lütfen insan taklidi yapma yakışmıyor.
Yanımda olması gerekenler zaten yanımda def olup gidenler kimin umurunda...
Tam diz çöktürecektim iki hecelik adına Paşam şiir yazılmaz dediler üç kuruşluk kadına…
Ben en azından katilimi tanıyorum. Fakat sen bir gün sevilmediğin bir yürekte, kim vurduya gideceksin…
Tutamayacağın sözü diline, veremeyeceğin sevgiyi kalbine, mutlu edemeyeceğin insanı ömrüne koymayacaksın.
Hesabı olanlar sanmasın kapandı defterler. Tek tek yazıyorum her birini bir kenara. iyi kötü, bir gün ödenecek bedeller…
Tahammülü kalmamış birine hata yapmayın. Silerken kendisini düşünür sizi değil.
Tabağına yiyebileceğin kadar yemek, hayatına sevebileceğin kadar insan al. İsrafın lüzumu yok.
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Net'den faydalandım bu bilgiler için....
39 notes
·
View notes
Text
GÖNÜL HANEM ❤ KALBİM KALBİNDE ❤️
Sen benim olmayan yanım,
Yaşadığım en güzel anım,
Bir tanemsin, canım
Yani anlayacağın
Sen varken, ben de varım
Yokken, varmışsın gibi yaparım
Sensiz yoksa, ben nasıl yaşarım...
EN GÜZEL YANIM ❤️ SENİ SEVİYORUM ❤️
Sağlıklı yaşam dileği ile 🖋️🇹🇷🇦🇿🇹🇷🇦🇿
144 notes
·
View notes
Text
Babam mumbar icin bağırsak getirmiş. İki kişi yemek istememisler. Bogazimizdan geçmezdi dedi annem temizleyip buzluğa atmis Siz gelince yaparım diyor. Benim için annem buzluğa bağırsak atarken ben pandoralı ve avakado yiyen kızlarla nasıl yarisayim siz soyleyin.
20 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
242. BÖLÜM - TaiChang dağının zirvesi - Binlerce çeşit tozun yere çöküşü -
Aniden tüm cennet mensuplarının ifadeleri Pei Ming’den daha okunamaz hale geldi.
Beyaz cübbe içinde, ifadesi sakin ve huzurlu, tavırları zarif ve yavaş biriydi. Xie Lian’di. Tüm grup onu selamladı, “Majesteleri”, “Ekselansları.”
İfadeleri ve sözleri çok dikkatli, kibar ve nazikti. Xie Lian da herkesi kibarca selamladı ve misafirperver bir jestle ileri gitti, “Lord Yağmur Ustası.”
Yağmur Efendisi, geçici olarak inşa edilmiş kulübenin önüne gelmiş, büyük, koruyucu siyah öküzün dizginlerini tutuyordu ve selamlamak için başını bu tarafa doğru eğdi.
O siyah öküzün sırtında, gelme sebebi olan devasa kutular dolusu ürün vardı ve görünüşe göre bunları yedikten sonra ruhani güçleri beslemenin inanılmaz bir etkisi vardı, bu yüzden cennet mensupları duyduklarında bir grup heyecanla paylarını bölüşmeye gitti. Hiç gitmeyen bir grup da vardı, Xie Lian da onlardan biriydi. Lord Yağmur Ustası konuştu, “Sizin için başka bir şey getirdim ekselansları.”
Xie Lian gülümsedi, “Ah, şimdiden teşekkürler! Nedir?”
Yağmur Ustası kolunun içinden küçük beyaz bir beze sarılı bir şey çıkardı ve açtığında Xie Lian'ın gözleri anında parladı, “Çok teşekkür ederim, Lord Yağmur Ustası! Her yerde bunu arıyordum!”
Feng Xin de bakmak için yanına geldi ve yorum yaptı "İnanılmaz nadir ipek! Bu mükemmel! Artık şu senin oyuncağını tamir edebilirsin!"
Xie Lian kolunu karıştırdı ve ikiye ayrılmış beyaz bir ipek kumaş parçası çıkardı, mutlulukla konuştu, “Evet, sonunda, RuoYe’yi tamir etmek için gerekli materyal bulundu! Hemen gidip onu dikeceğim!”
Ancak Feng Xin onu durdurdu, “Dikmek mi? Sen mi?! Unut gitsin, sen ne dikebilirsin? Yardım etmesi için başkasına sor.” Ardından kafasını çevirdi ve bağırdı, “MU QİNG! GEL VE İŞE KOYUL!”
Mu Qing tembelce yürüdü ve soğukkanlılıkla cevap verdi, “Ne? Ne demek istiyorsun? Onu dikmemi mi söylüyorsun?”
“Bu senin uzmanlığın değil mi?” dedi Feng Xin.
Mu Qing omuz silkti, “Siz ikiniz de insanları kullanma konusunda aşırı iyi değil misiniz? Beni hizmetçi olarak alıp emir vermeler falan, muhtemelen yarın da gelir yerleri silmemi istersiniz?”
Xie Lian kahkaha attı, “Boş ver, boş ver. Kendim yaparım.”
Ancak Mu Qing çoktan beyaz ipek bantları elinden almış, gözlerini devirerek iğne ve iplik aramaya koyulmuştu. Ardından Pei Ming de selam vermek için yanına geldi ve siyah öküzü okşamayı düşünüyordu ki öküz dişlerini gürültüyle sıkarak neredeyse Pei Ming'in parmaklarını kıracaktı. Hoş karşılanmadığını anladı ve dönmek için acele etti. Lord Yağmur Ustası sordu, “General Pei’nin kolu hala iyileşmedi mi?”
“Henüz değil.” Diye cevapladı Xie Lian, “O sırada Rong Guang ile kılıcı Ming Guang'ı kullanmak için bir anlaşma yaptı ve özür dilemesi dışında fiyat olarak da bir kol ödemek zorundaydı. Her ne kadar sonda Rong Guang'ın kırgınlığı dağılmış olsa da kolunu istemedi, hala ağır yaralıydı.”
“Anladım.” Dedi Yağmur Ustası. “General Pei'nin ifadesinin bu kadar tuhaf olmasına şaşmamalı.”
Xie Lian içinden mırıldandı, “Onun tuhaf ifadesi kesinlikle bu nedenle değildi.”
Anlaşılan Pei Ming, Yağmur Ustası'nın onu TongLu Dağı'nda ve Cennet Başkenti'nin büyük yangınlarında defalarca kurtarmış olduğu gerçeğini unutamamıştı. O büyük bir adamdı, kendinin göklere ve yere hükmettiğini düşünen iyi bir adamdı, bu yüzden bir kadının, özellikle de geçmişte husumet yaşadığı bir kadının önünde ufacık bir itibar kaybına dayanamazdı. Yağmur Ustasına kıyasla, muhtemelen Xuan Ji’nin davranışlarını daha fazla kabul edebilirdi. Her halükarda, buna izin veremezdi ve ne zaman Yağmur Ustasını görse çalkantılı hissederdi, bu da onun ifadesinin neden böyle tuhaf olduğunu gösteriyordu.
Ancak Yağmur Usta onun bu konuda ne hissettiğini hiçbir şekilde anlamadı, bu yüzden selamlarken her zaman kibarca gülümsemişti, iki üstüne iki tamamen farklı dalga boylarındaydı, gerçekten açıklanamayacak kadar saçma.
Yağmur Ustası, “Ah, doğru. Ekselansları, Xuan Ji nasıl?”
“Xuan Ji dağın eteklerine hapsedildi.” Diye cevapladı Xie Lian, “Onu görmeye gitmek istediniz mi?”
.
Büyük savaştan sonra, başlangıçta her yerden mühürlerinden kaçan tüm canavarlar ve iblisler TaiCang Dağı'nın eteklerinde geçici olarak kurulan bir zindanda geçici olarak alıkonuldu. Xie Lian yolu gösterdi, ancak zindana ulaşmadan önce bir dizi kaba küfür sesi duydular. Pei Su ve Ban Yue girişte oturmuştu, her ikisinin de ifadeleri boştu.
Şu anda yardımcı olabilecek çok kişi yoktu o yüzden ikisi üst mahkemeye yardım için zindanları korumaya gönderildiler. Zindanda kilitli Ke Mo düşmanlarını gördüğünde gözleri kızarmış, günlerini bu ikisine durmadan göklerin yukarısına ve aşağısına küfrederek ve bağırarak geçirmişti. İkisi onun sözlerini anlamamış gibi davrandılar ve tahta bebekler gibi sıra halinde birlikte oturdular. Yağmur Ustası ve Xie Lian’ın geldiğini görünce ayağa kalktılar, “Ekselansları, Lord Yağmur Ustası.”
Yağmur Usta onlara bir ürün kutusu uzattı. Xie Lian “İkinize de sıkı çalışmanız için teşekkürler. Lord Yağmur Ustası Xuan Ji’yi görmek istiyor.” dedi.
Ancak Pei su bir anlığına tereddüt etti, “Xuan Ji…”
Xie Lian bir şeyin yanlış olduğunu fark etti ve sordu, “Bir sorun mu var?”
İkili zindana girdi ve Xuan'ın Ji'nin gözaltına alındığı yeri buldular, ikisi de şaşkındı. Hücrenin içinde hiçbir şey yoktu ve geriye kalan tek şey yırtık pırtık, eski, kırmızı bir gelin sabahlığıydı.
Pei Su açıkladı, “Xuan Ji, dün gece çoktan dağılmıştı.”
Xuan Ji'nin kırgınlığı cidden dağılmıştı, ne kadar inanılmaz. Bu kadının takıntısı hala yakın zamana kadar çok fazlaydı, Pei Ming’i boğuyor ve bırakmayı reddediyordu. Xie Lian “Belki de sonunda her şeyi iyice düşünmüştür.” diye belirtti.
Geçtiğimiz yüzlerce yıl içinde nasıl olup da kahraman bir generalden, prestijli bir evin saygın bir hanımefendisinden böylesine çılgın, aşağılık, kinci bir kadına dönüştüğünü düşündü. Neler kaybettiğini neler kazandığını düşündü ve büyük bir utanç ve mahcubiyet içinde muhtemelen geriye dönüp bakacak yüzü yoktu.
Bunca zaman kendisini terk eden adamın gönlünü ya kalbini oynatarak ya da tehditlerle değiştirebileceğini ummuştu, ama sonra en başından beri işleri tersine çevirme şansının asla olmadığını şiddetle fark etti ve sonunda anladı.
Fakat bu dünyada kalabilmek için çalkantılı duygularına, Pei Ming'e boyun eğmeyi reddetmesine güveniyordu. Her şeyi enine boyuna düşündüğü anda, kalması için hiçbir neden kalmamıştı. Bunu düşünmek bile biraz saçmaydı.
Yağmur Ustası yerine oturdu, sanki onun için bir geçiş töreni yapacakmış gibi görünüyordu. Ne de olsa Xuan Ji, YuShi Krallığı'ndan kendisinden başka geriye kalan tek kişiydi. Xie Lian'ın onu rahatsız etmesi kabalık olurdu, bu yüzden ayağa kalktı ve gitti.
.
Çıktıktan sonra Pei Su ve Ban Yue’nin Yağmur Ustasının getirdiği meyveleri yerken Ban Yue'yi gördü böylece Xie Lian oraya gidip bir tanesini aldı, onlarla birlikte yemek için çömelmeye hazırdı. Ancak beklenmedik şekilde aniden bir şey hissetti ve bakmak için başını çevirdi, çalıların arkasında çok uzaklarda olmayan yarı adam kadar boyu olan bir şey gördü.
Xie Lian, meyveyi anında fırlattı ve hızlı adımlarla ilerlemeden önce sadece şunları söyledi, “Buradaki şeylere dikkat edin!”
Çalılıkların içindeki şey görüldüğünü fark etti ve daha da hızlı kaçtı. Xie Lian onu sekiz adımda yakalayabilirdi ama daha dördüncü adımda kim olduğunu fark etti. fikrini değiştirerek adımlarını yavaşlattı.
O yaratığın biraz kaçmasını bekledi ve aniden yandan girip diğer yolunu engelledi, “Jian Lan Hanım, veda etmeden gitmeyi mi planlıyorsunuz?”
Diğer taraf gerçekten de kollarında tuttuğu o cenin ruhuyla birlikte etrafta gizlice dolaşan Jian Lan'dı ve birdenbire ortaya çıkan Xie Lian karşısında şaşkınlığa uğradı, “SİZ!”
O bembeyaz cenin ruhu saldırmak istiyor gibi kollarındaki dişlerini gösteriyordu ama Jian Lan onu durdurdu, “Beni durdurmak için mi buradasınız?”
Xie Lian onun fazla paniğe kapılmasını istemedi ve konuştu, “Gerilmenize gerek yok, sadece size bir şey vermek istedim.”
Sonra bir eşya çıkardı, “Oğlunuz Cuo Cuo'nun kini oldukça güçlü, dizginlenmesi gerekiyor. Her ne kadar halihazırda arınma sürecinden geçiyor olsa da sizin xiulianınız onunki kadar yüksek değil yani sıfır kazayı garanti etmek zor olurdu. Size yardımcı olması için buna ihtiyacınız olacak.”
Bu eşya Xie Lian’in kendisinin yaptığı bir koruma büyüsüydü ve hatta hiçbir hilenin bulunmadığını kanıtlamak için bunun nasıl kullanılacağını bile gösterdi. Jian Lan onu izledi ve gerginliği gerçekten de rahatladı. Sonuçta bu şey faydalıydı. Biraz tereddüt ettikten sonra aldı, “Teşekkür ederim.”
“Teşekküre gerek yok.” Dedi Xie Lian, “Kullandığınız sürece üç kez bağırın ‘ekselansları lütfen beni kutsa’, ben de kutsayacağım. Böylece burası benim sarayımın adının altında işaretlenecek.”
“…”
Jian Lan birkaç adım attı, bir an duraksadı ama sonunda yine de kendini tutamadı ve kafasını çevirdi, “Beni durdurmuyorsunuz? Neden?”
Xie Lian onun geriye dönüp bakmasını bekliyordu ve cevap vermek yerine ona sordu, “Pekala, Jian Lan Hanım, neden gitmek zorundasınız? Feng Xin ikinizle de ilgileneceğini söyledi, sözünü tutacaktır.”
Jian Lan'in ifadesi titredi ama sonunda iç geçirdi, “Tutacağını biliyorum. Ama, unutun gitsin, en iyisi bu. Artık onunla birlikte olmak istemiyorum.”
Xie Lian biraz şaşırdı, “Artık onu… sevmiyor musunuz?”
Jian Lan muhtemelen koşmaktan yorulmuştu ve yol kenarına oturdu, “Bunun artık sevmekle ilgisi yok. Bizi kendisine bağlamaya kendisini zorlamasını istemiyorum.”
Xie Lian da onun yanına oturdu ve bir anlığına düşündü, “Gerçekten sizi seviyor olmalı. O zamanlar tamamen tükenmişti ama yine de gitmenize izin vermeyi reddetti.”
Bunu duyan Jian Lan sanki çok uzak bir geçmişten bir şeyler hatırlıyormuş gibi göründü ve güldü, “Siz bahsettiniz de şimdi hatırladım. O zamanlar hala küçük bir aptaldı, para kazanmak için uzun saatler harcıyordu ve para kazandıktan sonra bütün bir geceliğine beni satın alırdı ama yaptığı tek şey, bütün gece benimle oturmak için bir tabure getirmekti, sohbet etmekten başka bir şey yapmazdı. Herkes onu alaya alırdı, ne komik!”
Xie Lian da güldü, “Gördünüz mü, sizi sevdiğini söyledim.”
Ancak Jian Lan gülüşünü geri çekti, “Söylediklerinizin hepsi geçmişe ait şeyler. Aşkın bir kez olması, sonsuza dek süreceği anlamına gelmez. Bir hayır kurumu vakası ve baş belası olmakla ilgilenmiyorum.”
"Neden ikinizin de baş belası olduğunuzu düşünsün ki?" diye sordu Xie Lian. “Feng'in Xin'in nasıl bir insan olduğunu bilmiyor musunuz?”
“Siz, ekselansları veliaht prens, siz asla sıradan bir hayat yaşamadınız bu yüzden tabii ki bu şeylerin bu kadar kolay olduğunu düşünürsünüz. Artık yapmayacak, görünüşte de yapmayacak. Ancak zaman bir kez sürüklenirse, o zaman hiçbir şey kesin olamaz. Eğer onu aramak isteseydim bunu uzun zaman önce yapardım. Nan Yang Tapınağı'nı bulmak pek de zor değil. Her yerde oldukları bir dönem vardı ama ben yine de istemedim.”
“Yükseldi, her şeye sahip, muhteşem ve etkileyici görünüyordu ama biz çoktan iki hayalete dönmüştük, yani onu arayarak ne yapsaydım? Bir cennet mensubunun iki hayalet taşıması onun için tam bir bela değil mi?”
“En iyi halime baktığımda onu tekmeleyerek uzaklaştırdım, sanırım bu oldukça iyi, gururlu ve onurlu. Bu şekilde, onun kalbinde her zaman öyle kalırdım, bu şekilde değil, Ağır makyajlı ve pejmürde, gözlerimin çevresinde kaz ayakları.”
Kendi yüzünü çimdikledi, “Bizi gerçekten tanısaydı ve her gün benim ve Cuo Cuo'nun bu yüzüne bakmak zorunda kalsaydı, biz onu aşağı çekerken, sadece daha fazla yorulacak, sinirlenecek ve bir gün baş belası haline gelecektik. O zaman neden zahmet edelim? Bu çok trajik değil mi?"
O konuşurken, cenin ruhu ıslak, sürünen dilini yüzünü yalamak için kullanıyor, açıklanamayacak kadar iğrenç ama yaramazca sevimli görünüyordu. Ancak tipik diğerleri için bu muhtemelen sadece iğrençti ve kabul edilemezdi.
Jian Lan da oğlunun çıplak başını okşadı, "Her neyse, Cuo Cuo'ya sahip olmak benim için yeterli. Kim gençken dağlara ve denizlere söz vermemiş ya da yemin etmemiştir ki? Sevgiden, aşktan, önsözlerden bahsediyorum. Ama dünyada ne kadar uzun süre takılırsam, 'sonsuza kadar' gibi bir şeyin imkansız olduğunu o kadar çok anlıyorum. Asla mümkün olmayacak. Bir kez sahip olmak zaten yeterince iyiydi. Kimse bunu gerçekten başaramaz. Artık buna inanmıyorum."
Çaresiz bir sesle şöyle dedi, “Feng Xin iyi bir adam. Sadece… çok uzun zaman oldu. Her şey değişti, en iyisi bırakmak.”
Xie Lian tek kelime bile konuşmadan sessizce dinledi, ama yüreğinin derinliklerinde, dedi ki, ‘Hayır.’
Kalbinden gelen bir ses, “‘Sonsuzluk’ diye bir şey var. Bunu gerçekten başarabilecek tek bir kişi var. Ben inanıyorum" dedi.
.
Jian Lan Cuo Cuo’Yu aldı ve ayrıldı.
Xie Lian geri döndü ve Xuan Ji için geçiş törenini bitiren Yağmur Ustasını uğurladı, ardından TaiCang dağına geri döndü. Feng Xin’e Jian Lan ve Cuo Cuo’nun gittiğini söylemeyi düşündü ama onu göremedi. Tam da gürültücü kalabalığın arasında onu ararken birisi aniden bağırdı, “Harika zamanlama, TaiHua! Boş musun? Gel ve şunu hallet!”
Hâlâ muhasebe yapacak herkesi yakalıyorlardı ve Lang Qian Qiu kaçmak için çaresizdi, uzaktan yanıt verdi, “YIĞINI BURAYA GETİRMEYİN, YAPACAK İŞLERİM VAR, GİDİP BAŞKASINI BULUN!”
Xie Lian iç çekti, gidip kitaplara bir şans vermeli mi diye düşünüyordu, birkaç adım attı ki arkasından bir ses duydu, “Us… Guo… Ekselansları.”
Xie Lian arkasına baktı ve Lang Qian onun arkasında duruyordu, “Kenara çekilip konuşmak için bir dakikanız var mı?”
“Tabii ki.” Diye yanıtladı Xie Lian.
Böylece o ve Lang Qian Qiu birlikte bir sarayın o hüzünlü, dev kulübesinin dışında yürüdüler. Yürürlerken Xie Lian sordu, “Gu Zi ne yapıyor? İyi mi?”
Lang Qing Qiu çaresizce, biraz acı bir şekilde kıkırdadı, “Bunun iyi kabul edilip edilmediğini bilmiyorum. O çocuk bana her gün babasını soruyor, oldukça acınası, yani ben sadece... yeşil hayaletin ruh parçacıklarının bir kısmını toplayıp bir lambaya koydum. Şimdi de her gün önüme çıkıp lambaya sarılarak bana ne zaman lambanın içindeki ruhun daha çok büyüyeceğini sorup duruyor. Ben gerçekten…”
O sert, moralsiz yüze bakınca, sadece bunu düşünerek onu Xie Lian anlayabiliyordu. Neden tüm ailesini katleden Qi Rong için bunun gibi bir şey yapmak zorunda kalmıştı ki? Xie Lian bilinçaltından uzanıp omzunu okşamıştı ama sonra kendisinin Yong An'da ne yaptığını hatırladı ve geri durdu. Nazikçe “Sen elinden geleni yaptın. Pekala, bugün benimle ne hakkında konuşmak istedin?” dedi
Biraz tereddütten sonra Lang Qian Qiu cübbesinden bir şey çıkarttı ve ona uzattı, “Bu.”
Xie Lian o şeyi gördüğü anda nefesi kesildi.
Bu, gösterişli, pürüzsüz ve parlak, küçük, kızıl, mercan rengi bir inciydi. Tıpkı Hua Cheng’in saçında asılı olan gibi.
Sesi titredi, “Bu…?”
Lang Qian Qiu “Bu mercan inci Yong An'ın kurucu babası tarafından bırakılan gizli bir hazineydi.” dedi.
Bunu duyunca Xie Lian onun Hua Cheng’in saçının ucunda bağlanmış olan olmadığını anladı, Lang Ying’e hediye etmiş olduğu inciydi.
Hua Cheng’in değildi. Xie Lian hayal kırıklığına uğramış hissetti ama yine de inciyi aldı. Peşinden Lang Qian Qiu konuştu, “Kurucu baba bir keresinde şöyle demişti: Ona bu kırmızı inciyi veren kişi onun kurtarıcısı, ona yardım etmiş olan biriydi. Çok iyi bir adamdı.”
“…”
Lang Qian Qiu devam etti, “Ama yine de bir şeyler yaptı ve bu da adamın her şeyini kaybetmesine neden oldu. Kurucu baba, yaptığından pişman olmadığını, yapması gerekeni yaptığını söyledi. Ama daha sonra bu konuyu düşündüğünde hâlâ o adama haksızlık ettiğini hissediyordu.”
“…”
“Ve sonra?” Xie Lian sordu.
“Ve sonra,” Lang Qian Qiu devam etti, “O gün, Cennet Başkentinde, Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’un saçlarının ucundaki o boncuğa dikkatlice baktım, ne kadar baktıkça incinin o kurucu babanın bıraktığına ne kadar çok benzediğini fark ettim. Daha sonra General Xuan Zhen ve diğerlerinin konuştuğunu duydum, o incilerin aslında bir çift olduğunu ve size ait olduklarını öğrendim. Yani sormaya geldim, bu sizin mi?”
Bir süre sonra Xie Lian yavaşça başını salladı, “Benim. Bu, ben gençken babamın ve annemin bana verdiği bir çift inci.”
Lang Qian Qiu kafasını kaşıdı, “O zaman… size geri veriyorum.”
Hala Xie Lian’a nasıl hitap etmeli bilmiyordu, inciyi geri verdikten sonra sessizce ayrılmadan önce bir süre tereddüt etti. Xie Lian aynı noktada duruyordu, o kırmızı mercan inci avucunun kalbine sıkıştı.
Sekiz yüz yıl olmuştu. Tüm olup bitenlerden sonra, kırmızı mercan inci çiftinin diğer yarısı küpeler ellerine geri dönmüştü. Onundu, yine onun.
Ama diğer incinin de burada olması gerekirdi. Çifti tamamlayabilmeleri gerekirdi.
Tam o sırada, Feng Xin'in yüksek, sevinçli sesi dağın alt tarafından geldi, “EKSELANSLARI, MİLLET! HEMEN GELİN!”
#tian guan ci fu#xie lian#jun wu#feng xin#ling wen#jian lan#hualian#hua cheng#heavenlyblessing#heaven official's blessing#lang qianqiu#mu qing#xuan zhen#hexuan#shi wudu#shi qingxuan#yushi huang#ban yue#pei su#peiming#pei ming#nan yang#mei nianqing
19 notes
·
View notes