#nörokimyasal
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yeni Sinaps Türü Bulundu
Yeni Sinaps Türü Bulundu Bilim insanları sinir hücrelerimizde daha önce bilinmeyen sinaps türü buldular. Bu nöronsal devreler iyi bilinen sinir uçlarında değil, hücre yüzeyindeki küçük kıl benzeri kirpiklerde yer alıyor. Bu sinapslar serotonin gibi nörotransmitterler tarafından etkinleştirildiklerinde, doğrudan doğruya hücre çekirdeğindeki değişiklikleri tetikliyor ve DNA’nın okunmasını da…
#akso-dendrit#dendrit#hipokampus#histon#histonlar#kromatin#nörokimyasal#örotransmit#sinaps#sinapsin dendrit#Yeni Sinaps Türü#Yeni Sinaps Türü Bulundu
1 note
·
View note
Text
“Stresli yaşam bipolar bozukluğu tetikleyebilir”
Bipolar bozukluğun,kişinin ruh halindeki sürekli dalgalanmalar nedeniyle yaşam kalitesini olumsuz etkilediğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Buse Gökçe, “Toplumda her 100 kişiden 1-2'sinde görülen bipolar bozukluk, sıklıkla 15-35 yaş aralığındaki genç erişkinlerde ortaya çıkar. Kadın ile erkeklerde eşit oranda görülür” dedi. Bipolar bozukluğun bireylerin yaşamında belirli dönemlerde depresyon ve diğer zamanlarda ise enerjinin, uykusuzluğun ve hareketliliğin arttığı manik dönemlerle seyreden yaygın bir ruhsal hastalığı olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uzm. Klnk. Psk. Buse Gökçe, bilgilendirmede bulundu. “Genetik yatkınlığı olanlarda daha fazla görülür” Bipolar bozukluğun kesin nedeni henüz belirlenemediğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, “Genetik, nörokimyasal ve çevresel faktörlerin karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Genetik yatkınlığı olan bireylerde bu bozukluğun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca, stresli yaşam koşulları, ağır travmalar ve sevilen birinin kaybı gibi durumlar da bipolar bozukluğun tetiklenmesine neden olabilir” şeklinde konuştu. “Belirtileri kişiden kişiye değişir” Bipolar bozukluk belirtilerinin kişiden kişiye değişebilir ve farklı yoğunluklarda olabileceğine dikkat çeken Uzm. Klnk. Psk. Gökçe,“Manik belirtiler arasında enerji artışı, aşırı mutluluk, kendini önemli hissetme ve ajitasyon öne çıkarken, depresif belirtilerde enerji eksikliği, değersizlik hissi, özgüven düşüklüğü ve intihar düşünceleri görülür” dedi. “Aşırı neşeli hissetme, hızlı konuşma ve çok para harcama görülebilir” Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, mani döneminde görülebilecek belirtileri şöyle sıraladı; - “Aşırı neşeli ve coşkulu hissetme, - Özgüvende artış, - Uyku ihtiyacında azalma, - Hızlı konuşma, - Çok para harcama, - Cinsel dürtülerde artış, - Alkol ve uyuşturucu kullanımı, - Sabırsızlık, - Uygun olmayan davranışlarda artış.” “Depresif dönemde uyuma güçlüğü, iştahsızlık ve intihar düşünceleri olabilir” Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, depresif dönemde görülebilecek belirtileri ise şöyle sıraladı; Keyifsizlik, Enerji eksikliği, Konsantrasyon zorluğu, Umutsuzluk hali, Uyuma güçlüğü, İştahsızlık, İntihar düşünceleri. “Tedaviyi reddetme eğilimi olabilir” Karma dönemde ise hem mani hem de depresif atağa ait belirtilerin birlikte görüldüğünü belirten Uzm. Klnk. Psk. Gökçe,“Kişi çok mutlu bir ruh hali içindeyken kısa süre sonra kendisinden şüphelenebilir hale gelebilir. Bipolar belirtilerinin her gün görülmesi ve en az bir hafta veya daha uzun sürmesi gerekmektedir. Mani dönemi genellikle aniden ortaya çıkar ve bu dönemde kişiler hasta olduklarının farkında olmayabilir ve tedaviyi reddetme eğiliminde olabilirler” şeklinde konuştu. Bipolar Bozukluk tedavi yöntemleri Bipolar bozukluğun yaşam kalitesini etkileyebileceğini ve işlevsellikte ciddi sorunlara neden olabileceğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Gökçe,“Ancak uygun tedavi ve destekle birlikte birçok kişi semptomlarını yönetebilir ve dengeli bir yaşam sürdürebilir. En önemli faktör, hastanın atak dönemlerinin gözlemlenmesidir. Atakların büyük bir kısmında hasta, ne hissettiğini, ne yaşadığını ve kendisinde ne tür değişikliklerin meydana geldiğini fark edemeyebilir. Bu gibi durumlarda, hastanın hekimle olan işbirliği, yakın çevresinin desteği ve takibi oldukça önemlidir” dedi. Tedavinin genellikle ilaç tedavisi ve psikoterapinin bir kombinasyonunu içerdiğini belirten Uzm. Klnk. Psk. Gökçe,“İlaç tedavisinde, duygudurum dengeleyicileri, antidepresanlar ve antipsikotik ilaçlar kullanılabilir. Psikoterapi, bireyin hastalığını daha iyi anlamasına, stresle başa çıkma stratejileri geliştirmesine ve yaşam kalitesini artırmasına yardımcı olabilir” diyerek sözlerini noktaladı. Read the full article
0 notes
Video
youtube
ÇOK ÖNEMLİ 👉🏻 LÜTFEN Yazıyı sonuna kadar okuyun , izleyin ve sevdiklerinize gönderiniz.....“Yapılan son çalışmalarda hareketsiz yaşam tarzı artmış ünsülin direnci ve metabolik sendrom ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca her türlü ölüm riski, kardiyovasküler probmlemler ve tip 2 diyabetle de ilişkili olduğu düşünülmektedir” ifadelerini kullanan Monski hareketsiz yaşamın ne derece riskli olduğunu gözler önüne seriyor.Şubat 2019 da yapılan bir çalışma ise artmış kardiyovasküler problemler başta olmak üzere bir çok ölüm nedeninde önlenebilir en büyük riskin hareketsiz yaşam olduğunu ortaya koymaktadır.Beyne Etkisi:İleryen yaşla birlikte bütün vücut gibi beyin de her geçen gün yaşlanıyor. Mayo Klinik Proceeding’in yaptığı güncel bir çalışmaya göre aerobik egzersiz beyin yaşlanmasını geciktirmekte ve bilişsel gerilemeyi yavaşlatmaktadır. Egzersiz yapılmadığında ise beyniniz yaşlanmaya karşı savunmasız kalmaktadır.Ayrıca aerobik egzersizin hafıza ve öğrenmeyi olumlu etkilediği de bilinmektedir. British Sport Sport Journal’ın Şubat 2015’te yaptığı çalışmaya göre düzenli egzersiz yapan ileri yaş kadınlarda beyinde hafıza ve öğrenme ile ilişkilendirilen hipokampal bölgesinde hacmen artışı olduğu gözlenmiştir. Düzenli egzersiz yapanlarla yapmayanların beyinleri arasında fark olduğu bilinmektedir.Psikolojik Etkisi Hareketsiz yaşam tarzı beyinin işleyişini etkilediği gibi nörokimyasal dengeyi de bozmaktadır. İJBNPA’nın Ağustos 2018 de yayınladığı bir çalışmaya göre günde 3 saatten fazla hareketsiz kalanlarda depresif belirtilerin arttığı ortaya konmuştur.Eylül 2018 tarihli başka bir çalışmada ise hareketsiz yaşamın sağlıklı bireyleri bile olumsuz etkilediği, buna karşın harekete geçmenin zihinsel ferahlığı beraberinde getirdiği gösterilmiştir.DEVAMI YORUMDA 👇🏿👇🏿Yararlı Bilgilerin Diğer Okuyucularımıza Ulaşması İçin Paylaş https://www.instagram.com/p/C4JV-5eAkZH/ #draidinsalih #aidinsalih #şifabilgiler #gerçektıp ❤️ 👏💯 #sağlıklıyaşamönerileri #saglikliyasamonerileri..
0 notes
Note
Endorfini bazı besinlerle de arttırabiliyoruz sanırım yanlış mıyım?
Kimyasalın alımı olarak bilmiyorum ancak baharatlı yiyeceklerin tüketimine tepki olarak salgılanıyor evet. Bu hususa yakın bir konu olarak şunu belirtmek isterim ama, serotonin miktarını direkt olarak artıran besinlerin olduğu iddiası bir fazlasıyla kuşkuludur. Belki dolaylı olarak destekleyici besinler vardır ancak monoamin yapılı bu nörokimyasal oda koşullarında bile tam anlamıyla stabil bir halde değildir çünkü.
1 note
·
View note
Photo
Yukarıdaki şahsiyeti bilenleriniz bilir. Bilmeyeniniz varsa “Inside Out” filmini şiddetle öneririm. Ama konumuz bu değil.
Konumuz öfke ve ani tepkiler. Az önce elimi ayağımı uyuşturacak kadar öfkelendim. Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı, kollarımda gerginlik ve yerimde durmakta zorlanmama sebep olacak bir enerji. Birine vurmaya ve zarar vermeye o kadar hazırım ki, anlatamam. Klişeler klişesi bir tabirle; yayından fırlamaya hazır ok gibi...
O ok fırlıyor bazen. Hatta genelde fırlıyor itiraf etmem gerekirse. Madem o kadar gerildik, fırlayalım madem, fırlamalyız yani, değil mi? şeklinde arka plandan ama çok uzaktan sesler duyuyorum. Neyin sesi bunlar bilmiyorum.
Bu yazıda söylemek istediklerim öfke kontrolüyle alakalı değil. Benim hayatımda çok da önemi olmayan birinin, bir şeyin benim bu kadar öfkelenmeme sebep olan, bendeki hangi noktaya dokunuyor oluşu. Farkında olmadığım hangi noktanın üstüne denk geliyor da ben bu yay kıvamını alıyorum bir anda ve sakinleşmekte çok zorlanıyorum. İlk defa nefes egzersizi yaptım, sakinleşebileyim diye.
Tabii ok yaydan fırlayınca, nörokimyasal mevzular bir anda kişiler arası mevzulara dönüşüyor. Bunun yönetimi ise sadece nefes kontrolüyle olmuyor tabi. Bir de bir huyum var; haklıysam sonuna kadar, haksızsam da Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmeden rahat edemiyorum. Çoğu ani tepkimden sonra, kuzu gibi bir geri adım atma faslı başlıyor.
Bu yazıyı yazmamdaki asıl motivasyonum işte bu geri adım atma noktası. Az önce karşı taraf ben geri adım attığımda, ne hissetmiş olabilir diye düşündüm. Bana karşı sempati mi duydu, yoksa zafer zılgıtları mı atıyor? Kendimi koydum sonra yerine. Biri bana karşı ani tepki gösterip sonra geri adım attığında ben ne yapıyorum? Aklıma bununla ilgili hiç örnek gelmedi biliyor musunuz? Hem de hiççç.. Tamam kendi çapımda şahsına münhasır bir insanım ama bu kadar da aykırı olmam mümkün değil. Çünkü aykırı ve farklı olduğumu düşündüğüm ve öyle olmasını istediğim hiç bir durumu kendime saklayamıyorum ve paylaşmak zorunda kalıyorum. Ee bunu paylaşmak isterken neden yanımda kimseyi bulamıyorum??
Acaba bu durum şu mu demek oluyor; insanlar ani ve haksız tepkiler veriyorlar. Bundan yana sorun yok. Hepimiz haksız ve gereksiz tepkilerle karşılaşıyoruz. Bence ender olan kısım geri adım atma meselesi. Algılar dünyasında yaşadığımızdan, özellikle iletişim savaşlarında geri basmayı bir yenilgi olarak görüyoruz belki de. Peki herkes kendini bu derece kontrol etmeyi becerebiliyorken ben yine bu cephede kendimi yapayalnız buluyorum. Ya da ben bu algı meselesini yine tamamen kendimi kandırmak ve mutlu olmak için böyle düşünüyorum.
Kıssadan hisseye gelecek olursak, amigdalanın kontrolü eline alıp bizi savaş alanında yenik düşürmesine fırsat vermiyoruz arkadaşlar. Soğukkanlı ve poker face ifadelerimizle yayları sakince bırakıyoruz.
Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Yaşadığınız örnek versa paylaşın ki, hayatı anlamlandırma çabamızda bir kaç adım atabilelim...
1 note
·
View note
Video
instagram
L-Theanin 🌪 Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Sendromu L-Theanin yeşil çay ve siyah çayda bulunan doğal bir komponenttir. L-γ-glutamiletilamid ve N ethyl-etil-L-glutamin olarak da bilinen glutamat ve glutaminin aminoasit analoğudur. Beyinde bir çok nörokimyasal bileşeni etkileyebildiği görülmüştür (serotonin, dopamin, gaba vb) Çalışmalarda ruh hali, uyku, duygu-durum ve anksiyete üzerine etkili olduğu görüşmüştür. Bugün size dikkat eksikliği hiper aktivite sendromlu (dehb) çocuklarda yapılan klinik bir çalışmayı sunucam. Klinik çalışma 8-12 yaş arası dehb’li 98 erkek çocukta yapılmıştır. Çocuklara günde 2 adet (kahvaltı sırası ve okul sonrası) 100 mg L-theanin içeren preparat verilmiştir. Ve plaseboyla karşılaştırılmıştır 6 hafta sonra çıkan sonuçlar şunlardır. 1-Çocuklarda uyku düzeni ve uyku latensini düzeltmiştir (uyku kalitesini) 2- Uyku süresince plaseboya kıyasla daha az aktivite gözlemlenmiştir. (Uyku başlangıcından sonra daha az uyanma) 3-Bu süreçte yüksek dozlarda verilen L-theanine iyi tolere edilmiş ve çok ciddi yan etki görülmemiştir. Buradan çıkarılan sonuç ise L-Theanin Dehb’li çocuklarda güvenilir ve önemli bir yardımcı molekül olabilir. Yazan Dr. Ahmet AYDINALP #sağlıklıyaşa #dikkat #dikkateksikliğivehiperaktivite #dikkateksikligi #dikkateksikliği #hiperaktivite #hiperaktifcocuk #adhd #dehb #uyku #uykuproblemi #drnatureco #sağlıkiçin #fitoterapi #çocuksağlığı #pediatri https://www.instagram.com/p/Bxu5EEvA4eg/?igshid=t3enyeao5usd
#sağlıklıyaşa#dikkat#dikkateksikliğivehiperaktivite#dikkateksikligi#dikkateksikliği#hiperaktivite#hiperaktifcocuk#adhd#dehb#uyku#uykuproblemi#drnatureco#sağlıkiçin#fitoterapi#çocuksağlığı#pediatri
1 note
·
View note
Text
Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?
Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?
Parkinsonda egzersiz beyinde faydalı nörokimyasalları artırıyor Düzenli egzersiz yapan ve fiziksel olarak aktif yaşayan Parkinson hastalarının fonksiyonel durumlarının daha iyi seyrettiğini belirten uzmanlar, egzersizlerin beyinde bazı faydalı nörokimyasal maddelerin artışını sağlayarak nöroplastisiteyi tetiklediğine dikkat çekiyor. Uzmanlar, düzenli egzersizin hastalığın psikolojik yönüyle baş…
View On WordPress
0 notes
Text
Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?
Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?
Parkinsonda egzersiz beyinde faydalı nörokimyasalları artırıyor Düzenli egzersiz yapan ve fiziksel olarak aktif yaşayan Parkinson hastalarının fonksiyonel durumlarının daha iyi seyrettiğini belirten uzmanlar, egzersizlerin beyinde bazı faydalı nörokimyasal maddelerin artışını sağlayarak nöroplastisiteyi tetiklediğine dikkat çekiyor. Uzmanlar, düzenli egzersizin hastalığın psikolojik yönüyle baş…
View On WordPress
0 notes
Text
Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?
Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?
Düzenli egzersiz yapan ve fiziksel olarak aktif yaşayan Parkinson hastalarının fonksiyonel durumlarının daha iyi seyrettiğini belirten uzmanlar, egzersizlerin beyinde bazı faydalı nörokimyasal maddelerin artışını sağlayarak nöroplastisiteyi tetiklediğine dikkat çekiyor. Uzmanlar, düzenli egzersizin hastalığın psikolojik yönüyle baş etmede de faydalı olduğunu vurguluyor. İSTANBUL (İGFA)- Üsküdar…
View On WordPress
0 notes
Photo
Düşünceleriniz, duygudurumunuz ve davranışlarınız, beyninizin- muhteşem bir nöral iletişim ağı ve nörokimyasal karışımının- bir ürünü. Değişebilir olan, bu karışımdır ve bu ayarın bozulması, çarpıcı şekilde davranış değişikliklerine sebep verebilir. Beslenme şekliniz, nasıl düşündüğünüzle, sandığınızdan çok daha fazla ilgili olabilir. Ruh haliniz, beyindeki “nörokimyasalların” bir ürünüdür. Bunlara, “nörotransmitter” denilen, nöronların birbirleriyle iletişim kurmak için kullandığı küçük moleküller de dahildir. Mutluluk hormonu olarak bilinen seratonin beyin sapındaki nöronlar tarafından üretilir. Seratonin ise, gerekli bir amino asid olan triptofandan yapılır. Yani triptofanı, yediklerimizden (et, süt ürünleri, meyveler ve tohumlar) almalıyız. Peki beslenmenizdeki triptofan miktarı değişirse, beyindeki seratonin miktarı da değişir mi? Beynin, kaynaklarını çok iyi idare ettiğini ve beslenmenizdeki gündelik değişikliklerin, temel nörotransmitter düzenini değiştirmeyeceğini düşünebilirsiniz. Ancak beyin, triptofandan yoksun bir beslenme ile başa çıkamaz ve beyindeki seratonin miktarı hızla azalır. Ne yersen osun denilir. Son araştırmalar; lif yönünden eksik, rafine şeker ve doymuş yağ oranı yüksek bir beslenmenin de, mental sağlığınızı etkileyebildiğini ortaya koyuyor. “Batı stili” sakıncalı beslenme, bağırsağınızda yaşayan bakterileri değiştirebilir. Bu da, modunuzu etkiler. Bakteriler, canınızın yemek için neyi çekeceğini, neler için endişeleneceğinizi düzenleyen hormonlar ile çatışır. Diyetinizi değiştirerek, seçici olarak, bazı bakteri türlerini besleyerek arttırıp, bazılarını aç bırakarak azaltabilirsiniz. Ancak, eski beslenme düzeninize geçmenizle beraber, bu değişikliklerin çoğu, günler içinde hükmünü yitirir. #gotbrains #secondbrain #bağırsakbakterileri #triptofan #serotonin #nörotransmitter #beyln #neyersenosun #brain https://www.universal-sci.com/headlines/2016/1/28/how-your-meal-affects-your-mood (Sarıyer, İstanbul) https://www.instagram.com/p/CZAwtHZIUOu/?utm_medium=tumblr
#gotbrains#secondbrain#ba��ırsakbakterileri#triptofan#serotonin#nörotransmitter#beyln#neyersenosun#brain
0 notes
Text
Uyku Öğrenmeyi Artırır mı?
İki farklı uyku aşaması öğrenmede hayati ve tamamlayıcı roller oynar gibi görünmektedir: bir aşama genel performansı arttırırken, diğeri önceki gün öğrendiklerimizi dengeler. Bilim adamları uzun zamandır iyi bir gece uykusunun işe yaradığını yeni beceriler öğrenme yeteneğimiz için harikalar yarattığını biliyorlardı. Daha az belirgin olan, farklı uyku aşamalarının rolüdür. Özellikle, en çok rüya görüldüğü hızlı göz hareketi (REM) uykusunun ve çoğunlukla rüyasız olan REM olmayan uykunun göreceli katkıları hakkında tartışmalar olmuştur. Şimdi, Providence, RI'deki Brown Üniversitesi'nde Bilişsel, Dilsel ve Psikolojik Bilimler Bölümü psikologları tarafından yapılan bir araştırma, tartışmanın çözülmesine yardımcı olabilecek önemli ipuçları sunmaktadır. Görsel öğrenmeye odaklanan deneyleri, yeni beceriler öğrenmek için bir aşamadan diğerine göre daha önemli olduğunu, hem temel hem de tamamlayıcı nörokimyasal işleme rolleri oynadığını düşündürmektedir. REM olmayan uyku, esnekliği geri yükleyerek yeni edinilen becerilerimizi artırırken, REM uykusunun bu gelişmeleri stabilize ettiğini ve sonraki öğrenme ile bunların üzerine yazılmasını engellediğini bulmuşlardır. Brown'un Bilişsel, Dilbilimsel ve Psikolojik Bilimler profesörü Yuka Sasaki, “Bu, insanların hem REM dışı uykunun hem de REM uykusunun öğrenme için önemli olduğunu anlamalarına yardımcı olduğunu umuyorum” diyor. Çoğu REM uykusu, uykunun son saatlerinde gerçekleşir, bu nedenle bulgu, bu sonraki aşamaları kısaltmamanın önemini güçlendirir. “İnsanlar gece uyuduğunda, birçok uyku döngüsü vardır. REM uykusu en az üç, dört, beş kez ve özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde ortaya çıkar. Daha sağlam hatırlamamıza yardımcı olmak için çok sayıda REM uykusu almak istiyoruz, bu yüzden uykumuzu kısaltmamalıyız. ”- Prof. Yuka Sasaki Araştırma Nature Neuroscience dergisinde yayınlandı .
İkiz faydalar
Psikologlar daha önce öğrenme için uykunun iki ayrı faydasını tanımlamışlardır. “Çevrimdışı performans kazancı” olarak adlandırdıkları ilk fayda, uykudan önce edinilen öğrenmenin herhangi bir ek eğitim almadan uykudan sonra artırılması anlamına gelir. “Müdahaleye dayanıklılık” olarak adlandırılan ikinci fayda, uykudan önce öğrenilen becerileri uyandıktan sonraki öğrenmeyle bozulmaya veya üzerine yazılmaya karşı korur. Her iki avantajdan da yararlanmak için, esneklik ve istikrar arasında bir denge vardır. Gün boyunca öğrenme, sinir hücreleri arasındaki elektrik bağlantıları olan yeni sinapsların oluşturulmasını ve tekrarlanan kullanım yoluyla mevcut sinapsların güçlendirilmesini içerir. Biz uyurken, beyin daha verimli çalışmak için operasyonlarını kolaylaştırıyor gibi görünüyor. Bir göre lider hipotez , bu gün boyunca güçlendirilmiştir sinaps yeniden aktive ederek yapar ve sonra gelişigüzel 'downscales' ya da hepsini zayıflatır. Bu, genel performansı artırmak için beynin yerel bağlantılarına ve daha geniş ağlarına esnekliği veya plastisiteyi geri kazandırır. Aynı zamanda, uyku sırasında, beyin, önceki gün öğrenilenlerin yeni öğrenme deneyimleriyle ortadan kaldırılmasını önlemek için anahtar sinapsları stabilize etmelidir.
Görsel öğrenme görevi
Bu süreçlerin her birinin uyku sırasında ne zaman meydana geldiğini araştırmak için, bilim adamları gönüllülere standart bir görsel öğrenme görevi verdi. Bu, harfleri ve ekranda açılan satırların iki farklı görevde tanımlanmasını içeriyordu: biri uykudan önce ve biri uykudan sonra. Harfler ve çizgiler, bir gönüllü grubu için yatay bir çizginin sabit bir arka planı ve başka bir grup için dikey çizgilerle gösterildi. Daha sonra katılımcıların kafaları bir MRI tarayıcısının içinde 90 dakika uyumasına izin verildi. Uyandıktan sonra, aynı görevi yerine getirmeden önce tamamen uyanmaları için 30 dakika verildi, ancak arka plan çizgilerinin ters yönü. Önceki araştırmalar, arka plan çizgilerinin yönünü değiştirmenin, bu öğrenme görevindeki performans kazanımlarını engellediğini göstermiştir. Üçüncü bir gönüllü grubuna uykudan önce veya sonra herhangi bir öğrenme görevi verilmedi. Araştırmacılar, farklı uyku aşamalarına girdiklerini tespit etmek için deneklerin göz kapaklarına ve kafa derilerine yapıştırılmış elektrotlar kullandılar. Ayrıca beyinlerinin görsel bilgileri işleyen kısımlarında iki nörotransmiterin (glutamat ve gama aminobutirik asit (GABA)) nispi konsantrasyonlarını ölçmek için manyetik rezonans spektroskopisi adı verilen bir teknik kullandılar. Glutamat beyindeki uyarıcı sinyalleri iletirken, GABA inhibitör sinyalleri iletir. Nörobilimciler, glutamat konsantrasyonlarının GABA'ya göre yüksek olduğunda, nöral plastisitede bir artışı yansıttığına, aksine bunun stabilizasyonda bir artışa işaret ettiğine inanmaktadır. Read the full article
0 notes
Text
0 notes
Text
Yediğin şey SEN MİSİN?
Almanların ünlü ata sözü “du bist was du isst” yani “Ne yersen o’sundur” sinir biliminin mideyi ikinci beyin ilan etmesinden dolayı yeniden gündemde ve bu sefer eskisinden çok daha sağlam argümanları var.
Modern bilim sayesinde artık beslenmeyi sadece enerji kaynağı ve yapı taşlarını yenilemek için yapmadığımızı biliyoruz. Yediklerimizin ruh halimiz, davranışlarımız, sağlımız, kararlarımız, siyasi ve dini görüşlerimiz ve bütün bunların yorumlanmaları üzerine etkileri olduğu gösterildi. Beslenme tedavileri depresyon, bunama, parkinson ve kanser gibi ilaçların bile etkilerinin son derece sınırlı olduğu hastalıklarda kullanılıyor.
Yeni bilgiler ışığında sindirim sistemimizi bir nörolog gözüyle sizlere anlatmama izin verin. Mide ve bağırsaklarımızda bir kedinin beyninde bulunan sinir hücreleri kadar sinir hücresi ve bir domuz beynindeki nörotransmitter çeşitliliği kadar nörotransmitter mevcut. Bu yapıları ilk inceleyen bilim insanları “gereksiz” gibi gözüken bu sinir ağının tek işlevinin bağırsakları hareket ettirmek ve sindirimi düzenlemek olmadığını anlamışlardı. Teknolojinin ilerlemesi sayesinde artık bu “ikinci beyin” dediğimiz yapının birçok önemli görevi bulundu
İkinci beyin esas beyinimiz ile iki yönlü bir iletişim halinde. Yani sürekli olarak elektromanyetik hızda mesajlaşıyorlar. Mesela mutluluk hormonu dediğimiz seratonin’in %90 nı bağırsaklarda üretilip bu sinir yolakları ve dolaşım ile yukarı beyine yollanıyor. Erkeklerin kalbine giden yol midelerinden geçer o kadar da yanlış bir tanımlama değilmiş. Bu iki beyin arasındaki iletişim köprüsü olan “vagal” sinirin uyarılması yada kesilmesi durumunda epilepsiden depresyona birçok “ruhsal” hastalığın tedavisi yada tetiklenmesi mümkün.
Öte yandan ikinci beynimizin orta boşluğunda yemek atıklarının olduğu bölgede mikrobiyata denilen bir bakteri ve DNA-RNA havuzu bulunmaktadır Bu havuz vücudumuzdaki toplam hücre miktarının 10 katıdır. Yani kendi DNA’ mız kendi bedeninde azınlıkta. İnsan davranışlarının temelinde DNA ve onun ürünlerinin ne kadar önemli olduğu düşünülürse ve mikrobiyatanın DNA cümbüşünün sadece bağırsak boşluğunda kalmadığı bilgiside buna eklenince insan davranışlarında beslenmenin etkisinin ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır.
Birinci beyin ve ikinci beyinin aralarındaki bağlantı ve mikrobiyatanın davranışlarımız hatta anılarımız üzerine nasıl etkide bulunduğunu anlatmak için yapılmış iki deneyi sizlerle paylaşmak ve sonrasındada bütün bu bilgiler ışığında nasıl beslendiğimizin sağlığımız ve kişiliğimiz üzerine etkisini ve belkide en önemlisi tükettiğimiz hayvansal gıdaların kaynağı olan “canlılara” uyguladığımız çağdışı işkence ve soykırımın nasıl insanı etkilediğini tartışalım.
Birinci deneyimiz hafıza ve yediğimiz gıdalar arasındaki ilişki hakında. Bu deneyde bilim insanları solucanları bir labirente yerleştiriyorlar. İki yön var karşılarında . Ya bir tarafa gidip hayatta kalacaklar yada diğer tarafa gidip elektrik şoku nedeni ile ölecekler. Bu deneyi 100 solucan ile yapıyorlar ve defalarca tekrarlıyorlar. Solucanlar her seferinde istatistiksel bir fark yaratmayacak şekilde ortalama %50 %50 eşit dağılarak ilerliyorlar. Sonra bu deney modelini değiştirip ilk model de ölen solucanları sıfır kilometre bam başka solucanlara yediriyorlar. Ve bu labirente daha önce hiç girmemiş bu sıfır kilometre solucanları labirente bırakıp ne yapacaklarına bakıyorlar. Esasen beslenme ve hafıza -zihin-tercih arasında bir ilişki yoksa bu yeni solucanların tıpkı bir önceki deneyede olduğu gibi yine eşit dağılmaları gerekmektedir. Ancak sonuç böyle çıkmıyor. Solucanlar “nedense” elektrikli ölümü daha az oranla seçiyorlar.
Bu deneyde solucanların ölen akranlarının düştüğü hataya nasıl daha az düştüklerinin açıklanması gerekiyor. “Nasıl oluyorda bir solucan bir başka solucanın et parcalarını yiyip onun ölümüne sebep olan tehlikeden uzak kalmayı tercih edebiliyor? “ . Hafızanın proteinler ile ilişkili olduğu biliniyor. Canlılar anılarını ve öğrenme davranışlarını beyinlerindeki hücrelerde proteinler depolayarak ve onları fosforluyarak gerçekleştiriyorlar. Özellikle solucanlar gibi ilkel hayvanlarda ilkel bir bağırsak bulunduğundan bu hafıza proteinlerinin daha az parçalanarak emilmesinden hafıza ilintili proteinlerin zaten yine daha az gelişmiş olan solucan sinir sistemine alınması ve bu sayede yeni solucanların elektrikli yolu daha hiç tecrübe etmeden hatırlayıp seçmemeleri en olası teori.
Bu deneyin insan ve beslenmesi ile ilgili ne gibi çıkarımları olabilir? Yani yediğimiz gıdaların sadece yapı taşlarını tüketmiyorsak onların genetik, epigenetik ve kazanılmış tecrübelerinide tükettiğimize göre acaba özellikle hayvansal gıdalarda tüketilen canlıların tıpkı bu solucan deneyinde olduğu gibi “anıları, korkuları, hüzünleri,öfkeleri,acıları” bize aktarılıyor olabilir mi?
Bu teorimi klasik bilim adamlarının hemen çürütmeye çalıştıklarını ve itiraz edeceklerini düşünebiliyorum ancak çağımızda klasik bilim adamının fizikteki Newton kadar hatrı sayılır bir revizyona ihtiyaç duyduğunu unutmamak lazım. Ben yinede onların itirazlarını sizlere dillendireyim.
Bu teorime ilk itirazları solucanların ilkel oluşu bizim ise sözde ilkel olmayışımızdan dolayı , solucanlardaki kadar geçirgen bir bağırsak yapımızın olmadığı olacaktır. Tükettiğimiz hayvanlarda solucanlar kadar ilkel olmadığı için bu örneğin geçerli olamayacağını söyleyeceklerdir. Hata sonrasında tükettiğimiz gıdaların genetik materyallerinin, proteinlerinin ve diğer yapıtaşlarının en küçük parçalarına kadar parçalandıktan sonra emildiğini ve bundan dolayı solucanların bu örneğinin insanlar için geçerli olamayacağını söyleyeceklerdir. YANILIYORLAR
Bi kere yediğimiz gıdaların genetik materyallerinin en küçük yapı taşlarından çok daha kompleks formlarının bile sindirim sistemimizden hem de sinirler aracılığı ile vücudumuza alındığı ; hatta bize yabancı bu protein parçacıkları ve genetik materyallerin alzheimer , parkinson ve ALS gibi hastalıkların sebep sonuç ilişkisinde yer aldığı gösterildi. Yani yediğimiz gıdaları en küçük yapı taşlarına ayırmıyoruz.
Bu demek oluyor ki tükettiğimiz bir tavuğun etini yediğimiz zaman özelliklede o tavuğun sinir sistemine ait parçalarında (ki aslında santral ve periferik sinir sisteminin olmadığı neredeyse hiçbiryer yok) tükettiyoruz. O tavuğa ait hafıza proteinleri ve belkide daha bulamadığımız bir sürü duygu proteinleri veya onların kalıntıları mevcut. Ve biz bu tavuk etini tükettiğimiz zaman bazen bu protein veya genetik materyal kalıntılarınıda kendi sinir sistemimize aktarıyoruz. Yani beslenirken sadece tavuğun enerji ve yapı taşı kaynaklarını değil “ruh-tin-zihin-nörokimyasal elektrik fırtınasından sorumlu biyolojik molekülleri” diyebileceğimiz kısımlarınıda kendi benzer bölgelerimize ulaştırıyoruz. Muhtemelen avcı toplayıcı bazı yamyam kabilelerin “güçlü savaşçının kalbini yersen onun cesareti sana geçer” mitosunun altında yatanda benzer mekanizmalardır.
İkinci deneyimiz ise tükettiğimiz gıdaların ve antibiyotiklerin, bağırsağımızdaki iyi huylu bakterilere dolaylı olarakta davranışlarımız üzerine etkisi ile ilgili. Bu deneyde de farelerin bağırsaklarındaki bakterilerin yanına bir toksoplazma türevi bakteri yerleştiriliyor. Dikkat ederseniz farelerin ne genetikleri nede büyüdükleri sosyal çevre değiştirilmiyor sadece bağırsaklarındaki bir bakteri değiştiriliyor. Deney sonucunda mikrobiyataları değiştirilen bu farelerin doğal avcıları olan kedilerden korkmak yerine büyük bir sevgi besleyip onlarla oyun oynamaya çalıştıkları ve deney sonucunda da çoğunun kediler tarafından öldürüldüğü gözlemlenmiş.
Evet ne oldu yine o klasik bilim adamlarına? Nerede o davranışçı Freud’iyan lar, genetik davranışçılar? Burada fare doğal avcısı olan kediden korkmak kadar ilkel ve eski bir davranışı sadece bağırsaklarında yaşayan bir bakteri türünü ekleyerek değiştirebildiniz. Ne genetiği ile oynandı nede sosyal çevresi ile nede seanslar yapılıp çocukluk travmaları ile yüzleştirildi.
Bu deney çok etkili bir şekilde tartışmasız olarak davranışlarımız ile bağırsağımızda ki mikrobiyata arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Davranış paternlerimizin , bırakın yediğimiz gıdalar ile ilişkisini ; özelliklede gereksiz kullanılan antibyotikler sebebiyle sürekli olarak yapısını bozduğumuz bağırsağımızda yaşayan bakterilerimizin ne kadar ilintili olduğunu göstermektedir.
Tükettiğimiz hayvansal gıdaların kaynağı olan hayvanlara tarım çağının başından beri ama özelliklede son yüzyılda uyguladığımız şiddet, hapsetme, anneden erken ayırma, acı çektirme, kötü beslenme, işkence etme, genetikleri ile oynama, onları sosyal ilişkilerinden yoksun bırakma gibi sözde “insancıl” (esasen insanı insan olduğu için utandıran) yöntemlerimizden dolayı bugün sofralarımız da bulunan hayvansal ürünlerin zaten sağlıksız olduğunu ve hipertansiyon, şeker hastalığı, bunama, şizofreni , parkinson, kanser gibi birçok hastalığa sebep olduğunu zaten biliyorduk. Şimdi bu yeni bilgiler ışığında tükettiğimiz gıdaların kaynağı olan hayvanların mutsuzlukları, bozulmuş ruh halleri, üzüntüleri, acıları, öfkeleri de bize aktarılıyor olabilir mi şeklinde bir soru sormanın çok da yanlış olmadığı kanaatindeyim.
29 notes
·
View notes
Photo
Merhabalar,
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayanlar, DEHB neden kaynaklanır sorusunu sık sık sormaktadır. Bu konuda net bir neden işaret etmek mümkün değildir. Bir ya da birden çok sebep kişide DEHB görülmesine neden olabilir. Bu sebepler;
Genetik faktörler,
Beyindeki yapısal değişiklikler,
Nörokimyasal etkenler ve çevresel faktörler olarak sıralanabilir.
Yarın yetişkinlerde görülen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu üstüne konuşarak sohbetimize devam edelim.
Şimdilik hoşça kalın :)
https://www.denizakinci.com/
0 notes
Text
Bipolar Bozukluk Nedir ve Bipolar Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Bipolar Bozukluk Nedir?
Bipolar bozukluk nedir? Manik-depresif psikoz olarak geçen duygu durum bozukluğudur. Bipolar bozukluk nedir? Kişinin hislerini, düşüncesini, yaşam fonksiyonunu, enerjisini etkilemekte olan ruhsal ve beyinsel bir hastalıktır. Bipolar bozukluk nedir? İnsanın gündelik hayatta yaşadığı inişli çıkışlı durumlardan oldukça farklıdır. Aynı zamanda çift kutuplu duygu durum bozukluğu adıyla da bilinmektedir. İnsan ilişkilerine zarar vermesinde, iş ortamında performansın düşmesinde, aile içinde olumsuz etki bırakmasında, intihara sürükleyecek davranışların ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Kadınlarda ve erkeklerde aynı oranda görülen bipolar bozukluk, toplumun sadece %1’ini etkilemektedir. Genel olarak 30 yaşlarında ortaya çıkmakla birlikte daha erken yaşlarda da görülme olasılığı vardır.
Bipolar bozukluğu Nedenleri
Çift kutuplu bozukluğun ortaya çıkmasında en büyük etken genetik faktörlerdir. Ayrıca nörokimyasal durumlarda dengesizlik bulunur. Aynı zamanda yaşanan bazı stresli olayların da manik ya da depresif nöbetleri hızlandırıcı etkisi bulunmaktadır.
Bipolar Bozukluğu Belirtileri Nelerdir? Bipolar Bozukluğu belirtileri üç şekilde incelenmektedir; Manik: Çeşitli amaçsız faaliyetlerle kendini gösteren temelsiz aşırı bir coşku durumudur. Manik olan kişi, aşırı hareketli, sinirli ve aşırı konuşkan olup fikir uçuşmaları ve dikkat dağınıklığı ya.. Bipolar Bozukluk Nedir yazısının devamını görüntülemek için tıklayın. Read the full article
0 notes
Photo
🤔 HAYATINIZIN PATRONU KİM? Siz mi? Eşiniz mi? İşiniz mi? Yoksa bağımlılıklarınız mı? Toplumun felaketi sayılabilecek BAĞIMLILIK; kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal hayatını olumsuz etkiler. Ülkemizde ve dünyada hızla tütün, alkol ve uyuşturucu madde alım oranları artmakta, maddeye başlama yaşları gittikçe düşmektedir. Diğer bağımlılıklar gibi cep telefonu, sosyal medya, bilgisayar, teknoloji, porno, mastürbasyon veya kumar bağımlılığı da kişiye, aileye ve topluma psikolojik, sosyolojik ve ekonomik zararlara yol açmaktadır. Psikiyatrik ve psikolojik bir sendrom olan bağımlılık, ciddi bir hastalıktır. Bağımlılığa ilişkin beyinde birçok nörokimyasal, nörofizyolojik değişimler saptanmıştır. Bağımlılık tedavisi, belirli şemaları ve ilkeleri içeren kapsamlı bir İLAÇ TEDAVİSİ ve PSİKOTERAPİ protokolü ile sağlanabilir. Bilgi ve randevu için bize ulaşın: ANKARA - 0.533.234 72 08 İSTANBUL - 0.549.314 69 12 #Bağımlılık #SosyalMedyaBağımlılığı #alkolbağımlılığı #maddebağımlılığı #bağımlılıklamücadele #maddebağımlılığı #sağlıkprogramı #maddebağımlılıgı #bağımlılıkyapıcı #bağımlılıkmı #maddebağımlılığınahayır #bağımlılıkyaptı #alkolbağımlısı #uyusturucuhaberleri #bağımlılıkyapar #uyuşturucu https://www.instagram.com/p/Bxjt4TPJAL4/?igshid=e8u220x7y4o6
#bağımlılık#sosyalmedyabağımlılığı#alkolbağımlılığı#maddebağımlılığı#bağımlılıklamücadele#sağlıkprogramı#maddebağımlılıgı#bağımlılıkyapıcı#bağımlılıkmı#maddebağımlılığınahayır#bağımlılıkyaptı#alkolbağımlısı#uyusturucuhaberleri#bağımlılıkyapar#uyuşturucu
0 notes