#minik kitap
Explore tagged Tumblr posts
minikblogger · 11 months ago
Text
1 note · View note
beyazmantoluu · 20 days ago
Text
uzun zamandır kendimde hoşuma gitmeyen şeyler var. mesela dört beş dizi izliyorum ve hepsini x2 hızında, yemek yerken, atlata atlata izliyorum. bütün yanlışlar bir arada. ne yediğim yemeğin tadına varmış oluyorum, ne izlediğim diziden bir şey anlıyorum, ne de kendime gerçekten vakit ayırdığımı hissediyorum. geçen developmental dersinde hocama "yirmibeş yaşında beynin gelişimini tamamlamasıyla ilgili bilgi doğru mu? yirmiyedi olmak üzereyim ve biraz bu yüzden endişeliyim açıkçası. çok fazla uyarana maruz kaldıktan sonra zihnim kendini kapatıyor ve hiçbir şey algılayamama başlıyorum, bunun sebebi gelişimini tamamlamış olmasından mı kaynaklı?" diye sormuştum. evet, beynimizin bazı bölümleri gelişimini tamamlıyor fakat beynimiz jimnastik gibi pratik ede ede gelişiyor. ve ben çok uzun zamandır çok uzun süreler sosyal medya kaydırıyorum hem de en riskli saatlerde; uyumadan önce ve uyandıktan sonra. uzun süreler kitap okuyamıyorum. en fazla iki sayfa sonra dikkatim dağılıyor. beni besleyen, bana keyif veren şeylerle ilgilenmiyorum. bu yüzden kendimi içi boşalmış bir çöp kutusu gibi hissediyorum. kendimi geçtim, benim bölümüm için o kadar olmaması gereken bir durum ki bu. eskiden farkındalığı yüksek, algılayabilen ve yorumlayabilen, uzun uzun bu tarz konularda konuşabilen biriydim. farkındalığım bir süre sonra elimi kesen ipler haline dönüştüğünde ipi serbest bırakmıştım. o günden beri bıraktığım bu iple birlikte kuyunun dibine ben de düşüyorum. çakılışım çok sert olmadan bir şeyler yapmam gerekiyor. bu yüzden yavaş yavaş düzeltmeye çalışıyorum. kitap okumaya minik minik başlıyorum. kendimi zorlamayacağım sayfalarca okumak için. az az artıra artıra gideceğim. sabah kahvaltıda bir şeyler izlemedim ve ben bu tadı çok özlemişim. resmen yediğim şeyin tadını aldım ve bu uzun zamandır hissetmediğim bir şeydi. ardından çay içerken bir video açtım ve normal hızında izlemeye başladım. izlerken içimi çok sıcak, çok tatlı duygular kapladı. büyük ihtimal instagramda karşınıza çıkmışlardır. psikiyatrist bir çift birlikte program yapıyorlar. onların o sadeliği ve dinginliği beni yavaşlattı ve yumuşattı. maşallah çok güzeller. sevdiğin insanla bu noktaya varmak, böyle sohbetler edebilmek ne kadar keyifli bir şey. bayılıyorum böyle insanlara ve onları dinlemeye.
Tumblr media Tumblr media
44 notes · View notes
issiz--kadin · 7 months ago
Text
Hoş, minik bir kanal🫠
Herkesi beklerim����
84 notes · View notes
bilmece · 14 days ago
Text
Bir yıl daha geçti: ikibinyirmidört
Ocak: evliliğimde ortalık karışık, ayrılık denemesi mi yapıyoruz ayrıldık kabullenemiyor muyuz belli değil üstelik her kafadan bir ses çıkıyor: öğrenilen ders yorum duymak istemediğin konuları kimseyle paylaşma. Saçımı kısacık kestirdim. Yurtdışında iş başvurularım ve ret cevabı almalarım sürüyor, yine de bambaşka bir hayata dair umudum yüksek fakat bunun neye benzeyeceği konusunda fikirsizim. Pek tanımadığım birisi birkaç soruyla hayatıma bambaşka bir perspektifle bakmamı sağladı, önce sarsıldım sonra minnet duydum. Çocukluk arkadaşım Londra’da Ezhel konserine bilet aldı, harikaydı.
Şubat: ilişkiyi sürdürebilmek için şartlar konuşuldu, denemeye karar verildi. Cam atölyem evin balkonuna taşındı, marka-logo çalışmaları yapıldı (yıl boyunca cam yapılmadı). Özel ders vermeye başladım.
Mart: piyano derslerine başladım (devamı gelmedi). Denklik belgelerini toparladım. Uzun zamandır ilk defa biriyle beraber olmadan ve birinin yanına gitmeden şehir dışına çıktım ve Ankara’da denkliğe başvurdum. Sadece kendime sorarak bir şeyler yapmaktan inanılmaz keyif aldım. Sinemada kendimle Poor Things izledim. Bir takım sözler tutulmadı.
Nisan: eylemin laftan daha önemli olduğunu idrak ettim. Görüştük, tanıdıktı ve bir o kadar da değildi. Bittiğini kabullendim, ağlayarak söyledim ve hayat belki de bitmemiştir diyerek bir gol attı, umutlandım ama ölmüş bir şey yeşertmeye çalıştığımdan o anlarda habersizdim. Ay sonuna doğru arafta daha fazla yaşayamayacağımı anladım ve son noktayı koyduk.
Mayıs: yas ayıydı biraz, bol yüzleşmeli, sosyalleşmeli her zamanki gibi inişli çıkışlı. Çok keyifli bir hıdırellez geçirdim, yanaklarım ağrıyana kadar güldüm. Kendimle baş başa kalmamak adına başkalarının yardımına koştum, kendimi işe yarar hissettim iyi geldi. Bazen hayatta zor kalıyormuşum gibi hissettim ama kaldım. Büyük Ev Ablukada konserine gittim. 12 yıllık bloguma nokta koydum.
Haziran: bloga ara verdim. Hayatımda ilk defa saçımı boyattım. Adliyeye gittik. Doğduğum soyadıma geri döndüm. İş yerimle sözleşme imzaladım. Uzun zamandır ilk defa önümü görebildiğimi hissettim, bu hissi sevdim. Asla olamayacağını düşündüğüm güzellikler yaşadım. Sevilmeme, değer görmeme müsade ettim.
Temmuz: hastalandım, her seferinde olduğu gibi genel sağlığıma şükrettim. Bir düğüne bir nişana gittim. Alelacele yeni ailem bellediğim arkadaş çevremle bağları sarsan bir olay yaşadım, kaçmak istedim, kaçmadım. Aptal dedim kendime, nasıl devam edeceğimi sorguladım, ettim yine de.
Ağustos: çalıştım bolca, yazın nasıl geçtiğini anlamadım, oldukça bunaldım. Birkaç kere de olsa denize girdim. Acotar serisi ile yutarcasına kitap okumaya geri döndüm.
Eylül: yaz tatilimi Eylül’de yapabildim. İlk defa Fethiye’ye gittim çok keyifliydi. Yıllardır hayatımda olan bir kadınla çok keyifli bir kaç gün geçirdim. Burnumu deldirdim. Bir şeyler için çok heyecanlandım ve umutlandım, iyi hissettirdi.
Ekim: yeni dönem başladı, ilk derslerimde yönetemeyeceğim kadar çok kaygılandım ve kendimden korktum. Sonrasında düşündüğüm kadar zorlanmadım. Ailesel mevzularla kendime yarattığım minik huzur alanı sarsıldı, rahatsız oldum.
Kasım: bir daha tatmama ihtimal vermediğim duygular tattım, hayal etmediğim yerlerde buldum kendimi ve bundan hoşlandım. İlk defa babama karşı ağlamadan kendimi ifade ettim, bu dönemeçle hayatımın kontrolünü elime aldığımı hissettim.
Aralık: 35 oldum. Kendime özel pasta yaptırdım ve beklentiye girmeden kutlanmama izin verdim çok keyifliydi. Kardeşimle yaşamaya başladım. Devamını getirmediğim birkaç şeye başladım. Evi düzenledim - büyük ölçüde.
Enteresan bir seneydi. İstediğim birçok şeyi yap(a)madım, olacağını aklımdan bile geçirmediğim birçok güzellik yaşadım. Bitmek üzereyken iyi bir yerdeyim açıkçası, memnun ve umutluyum.
Bakalım 2025 neler getirecek?
41 notes · View notes
japonyamesken · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Günler sonra 20 dereceye çıkan muhteşem bi hava var minik şehrimizde.
Veeee bugün 3. Hollanda Tumblr buluşmasını bir kedi kafede gerçekleştirdik.
Üstteki Zoe isimli kedi favorimiz oldu. Buradaki barınak, kafeye kedi vermediği için 8 kedinin hepsi Yunanistan'daki bir barınaktan getirilmiş. Türkiye'de o renk kediye pek rastlamadım ben ama cafenin sahibinin dediğine göre Yunanistan'da çok yaygın bi renkmiş. İki kediye de Uzo ve Sirtaki isimlerini koymuşlar. Hepsi çok tatlıydı 🫠
Sanırım antihistaminik almam gerekiyor ama her anına değerdi ve tekrar gitmek istiyorum. Kedilerin terapi etkisine ve "beni sadece ben istersem sevebilirsin" tavırlarına bayılıyorum. @b12eksikligi 'nin Makedonya anılarını dinlemek ve "balkan yeşili diye bir şey var" teorime bir destekçi daha bulmak da çok güzeldi.
O kadar neşeyle ayrıldım ki eve flipflops ve hulahop alıp döndümflflf ve şu an hava o kadar cezbedici ki bisikletle bir su kenarı bulup çimenlere uzanmak ve sesli kitap dinlemek istiyorum.
Kuzey Brabant'ta tatlı ve sakin bi' gün 🌸
Haziran 2024
26 notes · View notes
zamanayenilmeden · 2 months ago
Text
Çocuklar uyudu mutfağı topladım namaz kıldım içeri gidip kitap okuyacaktım kitabı aldım oturdum ve minik kızçe ağladı bir saattir geri uyutmaya çalışıyorum. Annelik çoğu zaman fedakarlık demek. Bu zamanlar geçiyor biliyorum geçecek ama geçerken, geçmişi düşüdüğümüzde ne kızlarıma ne de ebeveynler olarak bizlere değmeden geçsin incitmesin diye elimden geldikçe sakin kalmaya çalışıyorum. Tabiki çocuklar pamuk ipliğine bağlı değil ama gün içinde bizden o kadar çok beklentileri oluyor ki akşama kadar senden onunla sohbet etmeni oynamanı bekeleyebiliyor ve bu çok zor bazen 15 dakika bile çok geliyor insana çünkü kafa dolu. Bazen de bir saat nasıl geçmiş anlamıyor insan. Dedim ya işte annelik çoğu zaman fedakarlık demek. Becerebilene…
17 notes · View notes
isimsizyildiz · 6 months ago
Text
Ben yine minik bir bilgiyle geldim. Çok sevdiğim şeylerden biri de tabloların hikayesi. Aslında bu yazı tam olarak bu amaca hitap etmese de anlatacağım olayın bir tabloyla da ilişkisi var.
Bugüne dek dünyanın birçok yerinde kafası delinmiş iskeletler bulunmuş. Kafatasındaki bu delikler tıpta trepanasyon diye geçiyor yani kafatasının herhangi bir yerine delik açma işlemi. Bunu beyne ve koruyucu katmanlarına hiç zarar vermeden yapıyorlar. Aslında düşünülünce bu kadar titizlik isteyen cerrahi bir ameliyatı yapmak o dönemler için çok zor, ama yapmışlar. İşlemlerin %60 ında da başarılı olup tedavisi yapılan kişi hayatına devam edebiliyormuş. Bu da kafatasında birden fazla delik olan bedenlerin sayısına bağlı bir yüzde. Peki neden? Bunun için 2 sebep var. İlki gerçekten tedavi amaçlı(sinüzit, epilepsi gibi), ikincisi de akıl hastalarının tedavisi ya da kötü ruhları vücuttan atmak için kullanmışlar.
Şimdi benim asıl bahsetmek istediğim kısım yani ikinciye değinen Hieronymus Bosch’un Delilik Taşı adlı tablosu. Delilik taşı insanların beyinlerinin içinde olan ve akıl hastası olmasına sebep olan taş olarak bilinmektedir. Ve o dönemdeki insanlar eğer bu taşı çıkarırlarsa kişinin normal bir akıl sağlığına kavuşacağına inanıyor.(Karşılığında da çok değerli eşyalar talep ediyorlarmış..) Ama bu pek de kişinin hür iradesiyle olmuyor çünkü sokaktan ‘delileri’ yakalayıp oturtuyorlar o koltuğa. Neyse o dönemin sorunlarının yanında çok küçük meseleler bunlar.
Ben bu tablodaki sembollere biraz değinmek istiyorum. Mesela doktor rolündeki adamın hunisi yanı şarlatanın teki olması. Aynı zamanda da bir sahtekar çünkü taş yerine bir çiçek çıkarıyor. Bu adamla birlikte olaya eşlik eden kadın ve kafasındaki kutsal kitap, insan aptallığının tasviri olarak kabul edilmiştir. Resmin çerçeve kısmında da altınla bezenmiş bir yazı var: “Taşı kesip al usta. Ben Lubbert Das.” Bu da kim diyor olabilirsiniz ki ben de demiştim. Das 15.yy. hollanda edebiyatında geçen ve aptallıklarıyla insanların eğlence malzemesi olan bir kişi. Yani bu kişinin sözlerini taşıyacak bir eylemden ne beklenir ki zaten. Ben olayı şöyle bağlamak istiyorum bu koltuğa oturup da kafalarını deldiği her kişi bizim şuan teşhis koyabildiğimiz ruhsal bozuklukları olan insanlar değil. Boş yere çığlık atsalar, garip hareketler yapsalar, bir yerlerinde bir aksaklık olsa da onlar deli ve belalı olarak kabul ediyorlar. Ama asıl böyle düşünüp bu uygulamaya geçen kişilerin akli sağlığından şüphenilmeliydi bence. 
Tumblr media
8 notes · View notes
minikblogger · 11 months ago
Text
1 note · View note
beyazmantoluu · 4 months ago
Text
huzursuz beyin'in e-posta bültenini takip ediyorum. her hafta neye ihtiyacım varsa o konuda yazıyor sanki. bu yüzden kitabı çıkınca da almak istedim. (sonra yaşam koçluğu(?) yapmaya başladığını duyunca çok sinirlendim de neyse 🤦🏻‍♀️) kişisel gelişim kitapları okumayı sevmiyorum sadece bu alanda olan insanların kitaplarını okuyorum ama dediğim gibi bülten yazıları oldukça güzel. bu kitabında da çoğu yerinde kendimi gördüm. hatta ben mi yazmışım dediğim yerler bile oldu. mesela 9.sınıfta servis beklerken dinlediğim şarkının onun da üniversitenin ilk yılında en çok dinlediği şarkı olması, hissettiklerimizin ve düşündüklerimizin "aynısı ya aynısı" diyecek kadar benzemesi ve daha bir sürü şey. kitap çok dolu dolu fakat okuduğu her şeyi harmanlamasından mı, bir konuyu pek çok örnekle açıklaması mı bilmiyorum, bazı yerlerde sıkıldım. çoğu bildiğim şeylerdi. sonra düşündüm de kitap okumaktan bu kadar uzaklaşmamın nedeni "her şeyi biliyorum"culuk. bunun sebebi de instada gördüğüm, youtube'da izlediğim, podcastini dinlediğim kişiler benim ilgilendiğim alandan olan kişiler ve okumak istediğim tüm kitapları(!) okumuşlar ve anlattıkları şeylere bunları eklemişler normal olarak. bu yüzden kitap okumadan bütün bu bilgileri biliyorum düşüncesine kapılıyorum. okumak artık benim için ilgi çekici olmaktan, vakit harcayacağım bir şey olmaktan çıkıyor. sadece kitap okumak da değil, videolardan, podcastlerden vs de uzaklaşıyorum. aslında hiçbir şey bildiğim yok. sadece yanılsamadan ibaretim ve hepsi de bu hap bilgilerden kaynaklanıyor.
Tumblr media Tumblr media
neyse bu kitapla kitap okuma alışkanlığıma minik minik dönmeye çalışıyorum. bitmesi güzel oldu. şimdi çapraz okumayla iki kitabı okuma planım var. kendimi bulduğum şeyleri okumak şu an beni daha çok motive ediyor. o yüzden susan cain'in "sessiz" kitabını okuyacağım. bir de şeyi denemek istiyorum ingilizce bir roman okumak. daha önce okumadığım için darlanmamak adına günde 5-10 sayfa okuyacağım. bakalım.
Tumblr media Tumblr media
11 notes · View notes
celinedianxia · 5 months ago
Text
minik bir giriş ve açıklama;
kitap yazma amacıyla kullandığım sitenin ban yemesinin ardından, instagram'a da erişim engeli getirildi. doğrusu, durum böyleyken kurgularımı yazmaya devam etmek içimden gelmiyor. bölümleri nereden duyuracağımı bilemiyorum. hangi platformu kullanmanın mantıklı olacağı konusunda da en ufak bir fikrim yok.
ancak, yıllardır yaptığım ve büyük bir zevk aldığım hobimi öylece bırakmak istemiyorum.
bu nedenle yeni bölümleri bu hesap üzerinden yayınlamaya, duyurularımı da buradan yapmaya karar verdim.
en azından önümüzdeki süreci atlatana kadar tumblr'ı kullanmaya devam edeceğim. desteğiniz ve kitaplarıma yaptığınız yorumlar için şimdiden teşekkür ederim.<3
sevgilerimle,
celine dianxia.
5 notes · View notes
sadecelere · 9 months ago
Note
Selam:) ben "blogun kitap alıntılarından oluşan minik bir dünya" diye yazan anonim :))
Sizden bir ricam olucaktı, benim arkadaşımın wp kanalı var kitap alıntıları paylaşıyor ve kanala katılmak isterseniz emin olun numara gibi özel bilgileriniz asla görünmüyo.
@kitaplarkelebekler bu arkadaşımın hesabı eğer katılmak isterseniz postlarında kanalın linki var. Katılsanız da katılmasanız da teşekkür ederim:)
Tabii katılırım
7 notes · View notes
bilmece · 1 month ago
Text
Dünüm çok güzel geçti genele bakınca, beklediğim gibi olmadı kimi şeyler ama bu iyi de oldu.
Güne kuru fırçalama, nemlendirici sürme ve yüz yogası üçlüsüyle güne bol bol kendimi elleyerek başladım heheh. Dışarı çıktım ve bir teyzemle kahve içtim. Kahveden sonra takılmak istediğim sahil tarafına gidip önce kendime bir yemek ısmarladım, yemekle biraz kitap okudum. Gün batmadan sahilde yürümek üzere kalktım restorandan, ne yapsam diye düşünürken düşünmemeye karar verdim. Yürüdüm, fotoğraf çektim, söğüt dallarını elledim, martıları izledim, dalgaları dinledim. Derken bir salıncak gördüm kumsalda, gittim biraz hızlı biraz yavaş bir süre sallandım. Sallanmaktan sıkılınca kalktım kumsalda yürümeye devam ettim, tam sahil yoluna çıkacakken kıyıya vurmuş bir odun parçası gördüm ve aklıma sahilden topladıklarıyla minik bir yelkenli yapanlar geldi (bknz örnek). Gördüğümde çok hoşuma gitmişti, tabana uyabilecek bir tahta bulunca hemen direk olabilecek bir parça aramaya koyuldum. Sonra tığ işi yapacağım yelkene minik deniz kabukları iliştirsem ne güzel olur diye düşünüp narin deniz kabukları toplamaya başladım. Pembe tonlu çok güzel buldum birkaç tane ve bu minik yelkenliyi kendime yeni yaş hediyesi (bitmedi kendime hediyelerim) olarak yapmaya karar verdim.
Eve gelince biraz dizi keyfi yaptım ardından yurtdışındaki arkadaşlarımla görüntülü sohbet ettim bir saat. Kanadalı arkadaşım düğününde nedime olmamızı istiyor -daha önce söylemişti bana bu sefer diğer arkadaşa da söyledi. Çok mutlu oldum yine. Gelinliğini gösterdi, sıradışı kendine uyan bir şey seçmiş çok hoşuma gitti prenses gibiydi fotoğrafta. Gitmek için elimden geleni yapacağım, heyecanlıyım.
Saçlarıma yağlar sürüp bakım yaptım ve sakin bir yoga seansı yaptım. Ardından bizimkiler geldi yoldan, bu haftasonu buradalar doğum günüm için, biraz sohbet muhabbetten sonra bu sabah erken kalkacağım için yattım.
Sabah çok zor kalktım ama duş alınca biraz kendime gelebildim, bizimkilerin bırakmasıyla işe varmam çok hızlı oldu mutlu oldum. Sonra pasta yaptırdığım kadın pastanın fotoğrafını gönderdi ve tek kelimeyle ba-yıl-dım! Nasıl yiyeceğiz bilmiyorum o derece hoşuma gitti heheh akşama atarım fotoğrafını da.
Akşam için heyecanlıyım!
16 notes · View notes
cayindibindekipiskevit · 11 days ago
Note
Ablişş kitap yılbaşı ağacının arkasındaki resim cok tatlı sen mi yaptın 😻😻😻 yanında bi tane daha var sanki de göremedim onu 😿😿 (ben de böyle minik tuvaller çiziyorum da hoşuma gitti )
ayy hayir ben yapmadiim erkek arkadasimm yaptiii 🥹🥹🥹🥹 evet cok tatlislar ben de baktikca icim kipir kipir oluyoo tesekur ederiizz
Tumblr media Tumblr media
digeri de buuu 🥹🥹🥹
2 notes · View notes
cesitkenar · 9 months ago
Text
ayrıca çantama sığsın diye yeni kitabımı görece kısa bir kitap olarak seçtim. resmen minik çantam hayatımı yönetiyor
10 notes · View notes
tarkankurdu · 2 years ago
Text
Bu deprem bir kez daha gösterdi. Bu iki kitap o kadar değerli o kadar değerli ki, minik kolyelerini yaptırıp boynuma asmak istiyorum. İkisinden de sadece birir söz paylaşayım..
Tumblr media Tumblr media
Hayvan Çiftliği : Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır. Özgürlük, değerli olduğu ölçüde kırılgandır da..
1984 : Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir..
73 notes · View notes
buzlaharmanlananyanardag · 3 months ago
Text
Bundan tam 4 yıl önceydi seni gördüğümde. Şimşek çakıyordu, yağmur damlaları sertçe yere iniyordu, sen ise yağmurun altında öylece dikilip müzik dinliyordun. Ben ise otobüs durağına sol kolumu yaslamış seni izliyordum. Küt kesilmiş ve uçları hafif kırmızıya çalan saçların rüzgârda uçuşuyor, kahkülün yağmurdan alnına yapışıyordu. Sana yaklaştım, annem kokuyordun. İşte o an anladım ki, sen benim aklımdan çıkamazdın. Güzel bebeğim, hani bizden bu kadarmış demiştim ya sana, hatta seni suçlu bulmuştum, hayır sen suçlu değildin. Ben vicdan azabımdan kurdum o cümleleri. Hani iki sene önce beni ağlayarak aramıştın; kokuna ihtiyacım var, demiştin; apar topar gelmiştim gecenin bir vakti de sen koynumda ağlamıştın ya. Gözyaşlarını silmiştim, gözümün önünde atak geçirirken ne yapacağımı bilmez hâlde sana sarılmıştım, acıyan her yerini öpmüştüm. İşte minik kadınım, ben bunun vicdan azabıyla kurdum o cümleleri. Sen benim yokluğumda tek bir adama dahi sarılmamışken ben, bir başkasına da o şekil iyi gelirim sanmıştım. Yerine koyamadım kimseyi dedin ya bana o akşam, hayır kelebeğim, ben yerine kimseyi koyamadım. Çünkü sen benim yerimi doldurmak istemedin, benim aksime. Saat şu an 03:03. Sana ilk yazdığım vakit, seninle ilk kitap okuduğum vakit, senin saçlarını ilk okşadığım vakit, gördüğün kabusu bana titreyerek anlattığın vakit, dünyada sana ve bana has olan o vakit. Bugün için ise senin için ağlayarak senden özür dilediğim vakit. Özür dilerim kusursuz evrenim, en çok senden özür dilerim. Şu an odamın en güzel köşesine -seninle beraber resim çizdiğimiz o yere- bakıyorum. Birbirimize ithafen okuduğumuz romanların dizildiği rafın üzerine yapıştırdığım fotoğraflarımıza bakıyorum. Acı çekiyorum, o anlarımızı hatırladıkça acı çekiyorum. Bütün renklerini özlüyorum. Daha da acı çekiyorum. Kutsalım, değerlim, nefesim, Arjin'im... Bebek saçlarını kokluyor, güzel gözlerinden öpüyorum. Bu şehirde nefes alamıyorum ama varlığın sayesinde ölümü seviyorum. Ben bu şehri seviyorum. Bir rivayete göre kelebekler masum insanların ruhlarıymış, o hâlde umarım masumumdur çünkü senin ruhumda olduğun düşüncesi bileğimdeki dikiş izini dahi sevdiriyor. Eğer beni affedebilirsen seninle ilk kez beraber yürüdüğümüz parka gel ve en küçük palamut ile en büyük palamutu bul. Eğer buysa evren, bırak yok olsun; eğer sensen evren, hep var ol.
3 notes · View notes