#koluna sarılmak
Explore tagged Tumblr posts
Text
#solumdansana#my post#couple#love#married#evli#koluna sarılmak#boynundan öpmek#öpmek#sarılmak#hug#özlemek#kocam#karım#lostonyoubabe#petrochemicals#petricorsworld#yamuluyorsanicmiycen#vodkaverinbana#solukmavipapatya#lilmakaron#kakaollusut#uykusuzlukbelirtisi#visnelimeybuzz#sarhoskedi#ayprensy#maviyenot#bugeceicelim#enisteyjia#ff
306 notes
·
View notes
Text
Yokluğundaki Gece
Sevda, sevgilim; cebinde kaç keşke, yokluğunda kaç acı biriktirdi, saymayı bıraktım; Sen, başka bir kalbin mutluluk zamanıyken, ben, sensizliğin şairi oldum. Şiirlerim doğdular yokluğunun her hevesine, acılarım büyüdüler hasretinin her zamansızlığına. Sen gittin, kelimelerin ikrarı misafir çocuğu oldu gönlümde; sana uyandım her gözyaşımda ve sana uyudum her susuşunda.
Yoksun. Hapisten çıkıp tahliye sevdalara koğuş arkadaşı olduğunu söylemiş gibi bana gönlün, onların hiçbirinde aynı ranzayı paylaşmamış mutluluk. Madem bana seni vermeyecekti kader; neden bu gönlün fırtınasında kaçak bir aşk oldun? Seni hâlâ... Yok, söylememeli bunu. Kader, çok sevene zulüm tezgahını açmış; aşka ayrılık cümlesi serpiştiriyor. Susmalı bu yüzden. Asla sevgilim, bir daha asla... Sana, seni çok sevdiğimi söylemem ama; seni ömrümün her anında çok sevmeye devam ederim. Sen, aldırma... Hakkın, pranga haramlı cehaletime vurulmuş; dövmüş beni hak etmemekle. Olsun... Sevgilim, gecenin son cümlesi vuruyor yağmurla birlikte cama. Son bir kez, sadece bir kez görebilseydim gözlerini; yaşamak vakti bir salise de olsa beni bulmuş olacaktı. Sen, olmamaların mührünü umuduma basan aşk zifiri; karanlıktan korkmam, sana sarılmak mümkün olabilse... Sevdiğim, hecelerin uyku vakti gelmiş; sana uyanacaklar sabah. Peki ben? Ben... yine sensiz ben... Gözüm, merhaba faslında sana hoş kalamayan veda eksikliğidir her kelimede. Sevmek, bir tenhanın bin devaya sıçrayan yok edişidir beni sende; tamam... Mutlu olduğun kalbin, mutlu ettiği güneşlerde açman dileğiyle. Şemsiyeyi aldım ben seni sevmeye, hep ıslanırım, hep üşürüm. Hayalinin ceketini kapının koluna astı kader; kokunun buram buram mesafe koktuğu sevgilim; Sen varsan hep yerde, hiçbir mesafe mesafe değil...
Dilara AKSOY
14 notes
·
View notes
Text
miniğim,yumusum,calim,sevgilim..
Ne desem nasıl başlasam bilmiyorum sevgilim o gözlerin beni hayata bağlamak için mi yoksa öldürmek için mi var bilmiyorum. Ben senin o gözlerinde öyle bir kayboluyorum ki bulamıyorum bir daha kendimi çok zor toparlanıyorum. Bu, bu çok farklı bir şey ben bunun adını bilmiyorum koyamıyorum adını. Çok güzel bir şey bu ama ne bulamıyorum her duyguyu tattırıyor varlığın resmen. Elimde olsa sesine sarılırım göz bebeklerini öperim şuan gelip canımı istesen veririm. Başkasının yanında nefes alsan yanındakini öldürmek istiyorum kimse görmesin seni istiyorum ama olmuyor işte. Ya ben seni bir başkasına gülerken görmeye tahammül edemiyorum bir başkasının sesini duymasını bile istemiyorum öyle seviyorum ki gülüşün güneşin doğuşu sanki sesin dünyanın en güzel sesi yüzün huzur. Baştan aşağı mutluluksun sen ya varlığın mutluluk senin. Ben çok aşığım sana çoookk. Her zerrrene muhtacım ben senin. Sen olmadan olmuyor ben ben olamıyorum. Bir gülüşünü görsem ömrüm boyunca karşına oturur izlerim seni öylece. Dedim ya bir elim sana deyse diğer elim kıskanır. Öyle seviyorum ki gözümden sakınıyorum seni. Gözlerimden sakınıyorum seni görüyorlar diye sana bakıyorlar diye. Ben seni aldığım nefese kattım öyle yaşıyorum. Elimde olsa saklarım seni kaburgalarımın içine öyle kal diye. Öyle birşey ki sanki hiç elimi bırakmamışsın gibi hep yanımdaymışsın gibi hiç gitmemiş gibi. Öyle birşey ki seni bıraksam kendimi de bırakırım. Gözlerine bakarken yeniden doğduğumu hissediyorum. Sığınacağın insan ben olmak istiyorum. Evin olmak istiyorum mutluluğun üzüntün kızgınlığın. Herşeyin olayım istiyorum. Çok bencil davranıyorum belki ama başka türlü yapamam. Senin aşkından kafayı yerim yoksa. Güleceksen birlikte ağlayacaksanda birlikte ağlayalım istiyorum. Ellerine gelelim. Tutmak ve hiç bırakmak istemediğim ellerin. Çizgilerine kadar ezberlemek istediğim ellerin. Çok güzeller be. Gözlerine hiç gelmiyim bence. Gördüğüm en güzel yeşil gözlerden daha mükemmel kahverengi gözlerin. Birşey var bakıslarında beni dinlendiren. Sanki kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin.. Kirpiklerinin gözlerinin üstündeki muhteşem sıralınışı. Anlatabiliyor muyum ? Ben sana mükemmelsin diyorum her hücrenle. Gülümseyince dünyanın en güzel adamı oluyorsun. Dayanamıyorum. Sen varya sanki kendini bir menekşenin rengine , bir gülüşe katıp ömrünü adamalık insansın. Benimsin. Benim ömrüm benim aşkım benim nefesim. Herşeyimsin. Sen muazzam bir hatasın ve ben bundan asla ders çıkaramayacağım. Kalbimin her ritmi seninle atıyor benim. Gülüşünle bakışınla sevişinle. Sonsuza kadar benim ol istiyorum. Dünya üzerinde yaşanacak iyi kötü her ne varsa seninle yaşamak istiyorum. Ayrıca boynun sevgilim gezegenin en güzel kuytusu. Ben sensizliği yalnızlık sayıyorum sevgilim kim olursa olsun yanımda. Sen yoksan ben tamam değilim bütün değilim. İnsan düşe kalka güclenirmiş ben sen ellerimden tutunca güçleniyorum. Sen ellerimden tuttuğun kadar güçlüyüm. Yutkunamadığım tek cümlesin sen benim. Hani kaç kere dedim ya şu kız sana dokundu koluna girdi sana baktı diye. Kıskanıyorum sevgilim. Ben ilk defa birini kıskanıyorum yemin ederim. Bakmasınlar dokunmasınlar sana öylesine bile dokunmasınlar. Sana çok aşığım sevgilim. Seni son nefesimle seviyorum.
sen geldin..
Mevsimlerin dörtten fazla olduğunu öğrendim.
Saatleri saymayı öğrendim, sana sarılmak için.
Şarkılara takılı kalmayı, insanlara dikkat etmeyip, ilk önce seni, sonra seni,
en son olarakta yine seni düşünmeyi öğrendim.
Bakışlarının fotoğrafını çekmeyi,
sonra o fotoğrafı içime asmayı öğrendim.
Sonra sen geldin.
Gelmenin bir insan için ne demek olduğunu da ögrendim.
Bir şehrin bir insan tarafından ne kadar güzelleşebileceğini senin yanında öğrendim.
ondan sonra dünyanın yarısının, yanaklarına sığdığını gördüm sen gülünce.
Dünya ele avuca sığıyormuş sevgilim, elini tutunca anladım.
Sonra sen geldin işte.
Geçmişte yaşadığım herşeyi unutmak istediğimi fark ettim. Sırf kalbim gibi aklım da sadece sen ol diye.
Hatta ve hatta baktığın bir insanı özlemenin ne demek olduğunu seninle ögrendim.
Yaşanılası en güzel duyguların seninle var olduğunu öğrendim..
“Ve benim gittiğim yollar,
Hep senin gözlerinin içine doğru.”
"çünkü sen geldin ve canladım yeniden :))"
9 notes
·
View notes
Text
Mo Dao Zu Shi - 119. Bölüm (Ekstra 6)
Mega // MangaTr
Dikkat dikkat. Yine +18 ve -18 olarak iki versiyonu yüklüyorum!!! +18 versiyon sadece Mega’da bulunuyor.
Açıkçası +18 kısımları çıkartınca geriye pek bir şey kalmadı, o yüzden -18 hali de +18 fena halde yakın oldu. Erişkin hayatınıza yetecek kadar çok (ve iyi) yaoi manga/novel yok! Okumakta acele etmeyin.
Tütsü Kabı – İkinci Kısım
İkinci sabah Wei WuXian nasılsa Lan WangJi’den erken uyanmıştı. Bacakları bütün gün boyunca titremişti.
Tapir tütsü kabı sönmüş ve uzun bir süre boyunca dikkatle incelenmişti. Wei WuXian parçalarına ayırmış, tekrar birleştirmiş ama yine de işin gizemini çözememişti. *Tapir: Arada sırada belgesellerde gördüğümüz ama adını bilmediğimiz bir hayvanmış, vallahi Türkçesi de buymuş. Şaşkınım. Googlelayın. Bu tapirler genelde mitolojilerde rüyalarla ilişkilendirilirmiş. Bknz: Pokemon’daki Hypno
Masada otururken Wei WuXian kafa yordu. “Eğer tütsüyle ilgili bir şey yoksa, işlevi sağlayan tütsü kabı olmalı. Harika bir şey. Empati bile bununla boy ölçüşemez. Köşk Kütüphanesinde tütsü kabına ait kayıt var mı?”
Lan WangJi başını iki yana salladı.
Başını iki yana sallayan oysa, kesinlikle bir kayıt yok demekti. Wei WuXian. “Eh neyse. Tesiri artık geçti. Başka insanlar kazara etkisine maruz kalmasın diye bundan sonra onu düzgün bir şekilde saklamalıyız. Eğer ruhani araçlar konusunda uzman birisinin yolu buraya düşerse, gösterip sorabiliriz.”
Her ikisi de tütsü kabının etkisinin geçtiğini düşünüyorlardı, ancak yaşananlar tahminlerinin çok ötesindeydi.
Geceleyin, bir süre çarşafların arasında oyalandıktan sonra, Wei WuXian ve Lan WangJi yan yana uyuyakalmış, Jingshi’de yatıyorlardı.
Kısa bir süre sonra Wei WuXian tekrar gözlerini açtığında aniden Köşk Kütüphanesinin dışarısındaki manolya ağacının altında uzanmakta olduğunu fark etti. Çiçekli dalların arasından geçen güneş ışıkları yüzüne yansıyordu. Wei WuXian gözlerini kıstı ve elleriyle yüzünü kapattı. Yavaşça ayağa kalktı.
Bu kez, Lan WangJi yanında değildi.
Wei WuXian sağ elini ağzının yanına götürerek bağırdı. “Lan Zhan!”
Cevap yoktu. Wei WuXian meraklandı, görünüşe göre tütsü kabının etkisi henüz geçmemişti, Ama Lan Zhan nerede? Yoksa tütsü kabının arta kalan gücünden sadece ben mi etkilendim?
Manolya ağacının önünde beyaz çakıl taşlarından küçük bir yol vardı. Bir grup GusuLan Sekti genci beyaz kıyafetleri ve alın şeritleriyle, ellerinde birkaç kitapla yoldan geçiyorlardı, sabah dersine katılmaya gidermiş gibiydiler. Hiçbiri Wei WuXian’a bakmadı, onu göremiyorlardı. Wei WuXian Köşk Kütüphanesine gitti ve gizlice içeriye baktı. Lan WangJi içeride değildi, ne büyük olanı ne de küçük olanı. Bu yüzden tekrar aşağıya indi ve Bulut Kovuğunda amaçsızca dolaşmaya başladı.
Kısa bir süre sonra iki gencin konuşması belli belirsiz kulağına çalındı. Yaklaştı, yaklaştıkça seslerin oldukça tanıdık geldiğini fark etti. “…Daha önce kimse Bulut Kovuğunun içinde böyle bir şey tutmadı. Hiç duyulmadık bir şey bu.”
Bir anlık sessizlikten sonra diğer genç cevapladı, sesi karamsar geliyordu. “Biliyorum. Ama… çoktan söz verdim. Sözümden dönemem.”
Wei WuXian bu konuşmanın tamamını yakalamıştı. Gizlice bir bakış attı. Tahmin ettiği gibi yemyeşil çimenlerin üzerinde konuşanlar Lan XiChen ve Lan WangJi’ydi.
Yumuşak rüzgarlarla hareketlenen bir bahar günüydü. Genç kardeşler saf yeşim parçaları gibi görünüyor, birbirlerine çok benziyorlardı. Her ikisinin de kar beyazı, geniş kollu cübbeleri ve alın şeritleri rüzgarda çırpınıyordu, neredeyse bir tablo gibiydiler. Bu zamanki Lan WangJi on altı yaşlarında görünüyordu. Hafifçe kaşlarını çatmış, endişeli gibiydi. Kollarında pembe burnuyla durmadan koklayan beyaz bir tavşan vardı, ayaklarının yanında ise bir başkası, uzun kulaklarını dikmiş, yukarı tırmanmak istermiş gibi çizmelerine tutunmuştu.
Lan XiChen. “İki genç arasında öylesine söylenmiş kelimeler nasıl ciddi bir söz sayılabilir? Konu sahiden sadece bu mu?”
Lan WangJi gözlerini yere çevirdi ve hiçbir şey söylemedi.
Lan XiChen gülümsedi. “Tamam. Eğer Amcam soracak olursa, ona düzgün bir şekilde açıklama yapman gerek. Bu günlerde onlarla biraz fazla zaman geçirmeye başladın.”
Lan WangJi ciddiyetle başını salladı. “Teşekkürler Ağabey.” Bir an durduktan sonra ekledi. “…Çalışmalarımı etkilemeyecekler.”
Lan XiChen. “Biliyorum WangJi. Ancak Amcama onları kimin verdiğini kesinlikle söylememelisin. Yoksa, sinirinden, ne pahasına olursa olsun onları uzaklaştırır.”
Bunu duyunca sanki Lan WangJi kucağındaki tavşana daha sıkı sarılmıştı. Lan XiChen gülümsedi. Uzandı ve parmak ucuyla tavşanın burnuna dokundu, ardından sakin adımlarla uzaklaştı.
O gittikten sonra Lan WangJi bir süre olduğu yerde durarak düşünmeye devam etti. Kolundaki tavşan kulaklarını sallıyor, kollarında rahat bir şekilde dinleniyordu. Bacağındaki ise daha da hevesle tırmanmaya başlamıştı. Lan WangJi bir bakış attıktan sonra yerdekini de kucağına aldı. İki tavşanı da koluna almış nazikçe okşuyordu. Ellerindeki sevecenlikle yüz ifadesinin soğukluğu tam bir tezattı.
Sadece bu sahneyi görmek bile Wei WuXian’ın kalbini titretmişti. Ağacın arkasından çıktı ve genç Lan WangJi’ye biraz daha yaklaştı. Ancak tavşanlar Lan WangJi’nin kucağından düştü ve tavrı aniden değişmişti. Arkasını döndü. Kim olduğunu gördükten sonra delici bakışları anında bocaladı. “…Sen?!”
Şok olmuştu ancak Wei WuXian ondan daha beterdi. “Beni görebiliyor musun?”
Bu çok daha tuhaftı. Mantıken rüyanın içindekiler onu görememeliydi. Ama şu anda Lan WangJi doğrudan ona bakıyordu. “Tabi ki seni görüyorum. Sen… Wei Ying’sin?”
Karşısındaki genç adam yirmili yaşlarını geçmişe benziyordu, on beş yaşından büyük olduğu kesindi. Ancak yine de Wei WuXian’la aynı yüze sahipti. Lan WangJi davetsiz misafirin kimliğini tam olarak kavrayamıyordu bu yüzden son derece dikkatliydi. Eğer kılıcı üzerinde olsaydı, muhtemelen çoktan Bichen’i çekmiş olurdu.
Wei WuXian oldukça çabuk toparlamıştı. Anında yüz ifadesini düzeltti. “Evet benim!”
Bu cevabının ardından birkaç adım gerileyen Lan WangJi’nin yüzü daha da tedirgin görünmeye başlamıştı. Wei WuXian kırılmış bir ifade ve ses tonuyla konuştu. “Lan Zhan, geri dönüp seni bulmak için korkunç çileler çektim – nasıl bana böyle davranırsın?”
Lan WangJi. “Sen sahiden… Wei Ying misin?”
Wei WuXian. “Elbette.”
Lan WangJi. “O zaman neden farklı görünüyorsun?”
Wei WuXian. “Uzun hikaye. Kısaca şöyle: Ben sahiden Wei WuXian’ım, ama yedi sene sonraki Wei WuXian. Yedi sene sonra geçmişe gidebilmemi sağlayan güçlü bir alet keşfettim. Daha inceliyordum sadece ama yanlışlıkla dokudum – ve buradayım işte!”
Açıklaması o kadar absürttü ki küçük bir çocuk bile ona inanmazdı. Lan WangJi’nin sesi soğuktu. “Nasıl kanıtlayabilirsin?”
Wei WuXian. “Nasıl bir kanıt istersin? Senin hakkındaki her şeyi biliyorum. Sarıldığın ve ayağının yanındaki tavşanlar – onları sana ben verdim değil mi? Kabul ederken çok isteksiz görünüyordun, ama şimdi abin hayır dediği halde onları bırakmayı reddediyorsun. Aşık oldun değil mi?”
Bunu duyunca Lan WangJi’nin ifadesi hafifçe değişti. Sanki bir şey söyleyecekmiş gibiydi ama kendisini tuttu. “Ben…”
Wei WuXian birkaç adım yaklaştı, yüzünde geniş bir sırıtmayla kollarını açtı. “Sorun ne? Utandın mı?”
Hareketlerinin ne kadar tuhaf olduğunu görünce Lan WangJi’nin yüzü sanki düşmanla yüzleşirmiş gibi görünmeye başlamıştı, birkaç adım daha gerilerken oldukça tetikteydi. Wei WuXian uzun zamandır Lan WangJi’nin ona karşı böyle davrandığını görmemişti. Sahte bir kızgınlıkla karşılık verirken içten içe kahkahalar atıyordu. “Bu ne demek oluyor? Beni neden görmezden geliyorsun? Aferin Lan Zhan – on yıl sonra sen ve ben karı koca olacağız, beni bu kadar kolay mı unutuyorsun?”
Bu sözleriyle Lan WangJi’nin yakışıklı, buzdan yüzü anında paramparça oldu.
Çabaladı. “…On yıl? Sen… ve ben? …Karı koca?!”
Sadece yedi kelime söylemişti ancak tamamlaması bir sürü duraksamasıyla birlikte çok uzun bir zaman almıştı. Wei WuXian en sonunda bir şeylerin farkına varmış gibi göründü. “Ah sahi unuttum. Sen henüz bilmiyorsun. Zamanı düşünürsek, sanırım daha yeni tanıştık dimi? Bulut Kovuğundan yeni mi ayrıldım? Sıkıntı yok. Sana bir sır vereyim – sadece birkaç yıl sonra sen ve ben efsun eşi olacağız!”
Lan WangJi. “…Efsun eşi?”
Wei WuXian böbürlendi. “Aynen öyle! Hem de her gün birlikte efsun yapanlarından. Son derece düzgün, kuralına uygun bir evlilikti – diz bile çöktük.”
Lan WangJi o kadar sinirlenmişti ki derin bir nefes aldı. Bir an sonra dişlerinin arasından kelimeler zorla çıktı. “…Tamamıyla saçmalık!”
Wei WuXian. “Birazcık daha dinlersen saçmalık mıymış değil miymiş anlayacaksın. Uyuduğun zaman, bana sıkıca sarılmayı çok seviyorsun ve sarılmak zorundasın yoksa uyuyamıyorsun; beni her öptüğünde çok uzun sürüyor ve bittiği zaman dudaklarını ayırırken beni nazikçe ısırmayı seviyorsun; ah sahi, başka şeyler yaparken de beni ısırmayı seviyorsun, mesela vücudumdaki…”
‘Sıkıca sarılmak’ dediği andan itibaren Lan WangJi’nin yüz ifadesi buruşmaya başlamıştı. Dinledikçe tepkisi daha da açık bir hale geliyordu. Sanki bu müstehcen şeyleri duymamak için kulaklarını tıkamak ister gibiydi, saldırmaya hazır bir şekilde öne çıktı. “Saçmalık!”
Wei WuXian kenara çekildi. “Yine mi saçmalık? En azından kelimeni değiştir! Ve saçmaladığımı da nereden bileceksin? Söylediklerim doğru değil mi?”
Lan WangJi ancak kelime kelime konuşabildi. “Ben… daha önce… hiç öpüşmedim… nasıl bilebilirim… … ne… yaptığımı …!”
Wei WuXian bir süre düşündü. “Haksız değilsin. Bu yaştayken henüz kimseyi öpmemiştin bu yüzden tabi ki öpüşürken ne yaptığını bilmiyorsun. Şimdi denemek ister misin?”
“…” Lan WangJi o kadar sinirliydi ki bu tuhaf davetsiz misafiri yakalamaları için birilerini çağırmayı bile unutmuştu. Bir darbe üzerine diğeri geliyordu ve doğrudan bileğine hamle yapıyordu. Ancak henüz çok gençti. Wei WuXian ondan çok daha marifetliydi, saldırılarından kolayca kaçınıyordu. Bir açıklık gördüğü anda Lan WangJi’nin kolunun bir yerini çimdikledi ve Lan WangJi donakaldı. Bu fırsattan yararlanan Wei WuXian yanağına hafif bir öpücük kondurdu. *ÇN: Bilek bir akupunktur noktasıymış. Çok sayıda damar geçtiği için alınan darbe ölümcül olurmuş (olmaz).
“…”
Öpücüğün ardından Wei WuXian Lan WangJi’nin kolunu bıraktı.
Ama Lan WangJi çoktan buzdan bir heykeldi ve uzun bir süre boyunca öyle kaldı, donmuştu.
“Hahahahahhahaahahahhaahahaha…” Wei WuXian o kadar çok güldü ki rüyadan uyandı.
O kadar çok gülüyordu ki neredeyse yataktan yuvarlanacaktı. Şansına Lan WangJi’nin kolları her zaman beline sarılı olurdu. Kahkahayla birlikte, uyandığı anda tüm bedeni titremeye başlamıştı bu yüzden Lan WangJi’yi de uyandırmıştı. İkisi de doğruldular.
Lan WangJi başını eğdi ve bir eliyle şakaklarına masaj yaptı. “Biraz önce, ben…”
Wei WuXian. “Biraz önce rüyanda on beş yaşındayken yirmili yaşlarındaki benimle karşılaştığını gördün değil mi?”
“…” Lan WangJi ona baktı. “Tütsü kabı.”
Wei WuXian başını salladı. “Tütsü kabından arta kalanlar nedeniyle rüyaya girdiğimi sanmıştım ama, etkisinin çok daha güçlü olacağı hiç aklıma gelmezdi.”
Bu gece, öncekinden çok farklıydı. Biraz önce rüyadaki genç Lan Zhan, Lan WangJi’nin kendisiydi.
Rüya gören insan çoğu zaman rüyada olduğunu bilmezdi. Bu yüzden rüyadayken Lan WangJi sahiden on beş yaşında olduğunu sanmıştı. İlk başta normal bir rüyaydı – sabah dersleri, parşömenler, tavşanlarla ilgilenmesi. Ancak aniden rüyasına sızmış ve haylazlıklar planlayan Wei WuXian’la karşılaşmıştı. Bir kez yakalandıktan sonra, ardından her zaman muziplikler gelirdi.
Wei WuXian. “Dayanamıyorum Lan Zhan. O tavşanı tutup bırakmayı reddedişin, abinin ve amcanın onları beslemene izin vermemesinden ölümüne korkuyordun – seni çok seviyorum. Hahahaha…”
Lan WangJi nasıl karşılık vereceğini bilmiyordu. “…Çok geç oldu. Gülmen başkalarını rahatsız edebilir.”
Wei WuXian. “Her akşam sessiz olduğumuzu mu sanıyorsun? Hem neden bu kadar erken uyandın? Biraz daha geç uyansaydın, seni sektinin dağlarına sürükler ve orada sana kötü şeyler yapardım, genç Lan Er-Gege’nin hayattaki güzel şeylerden ilk yudumunu almasını sağlardım, hahahaha…”
Lan WangJi onun yuvarlanmasını izledi. Doğru sözleri hiç bulamadı. Bir süre öylece oturduktan sonra aniden uzandı ve Wei WuXian’ı yatağa bastırdı.
İkinci gece de geçtikten sonra tütsü kabının etkisinin çoktan tükenmiş olduğundan eminlerdi. Ancak üçüncü gece Wei WuXian tekrar Lan WangJi’nin rüyasında uyandı.
Siyah cübbesiyle, Bulut Kovuğunun beyaz çakıl taşlı patikalarında dolaştı, Chenqing’in kırmızı püskülü her adımında sallanıyordu. Kısa bir süre sonra kitap malzemelerini ezberden sayan bir ses kulaklarına ulaştı.
Ses doğrudan Lanshi’den geliyordu. Wei WuXian hemen oraya yöneldi. Tahmin ettiği gibi Lan Sektinin birkaç öğrencisi içeride akşam dersindeydiler. Lan QiRen görünürde yoktu. Çalışmaya devam etmelerini sağlayan kişi Lan WangJi’ydi.
Lan WangJi bu rüyada da gençti ama daha çok Wei WuXian’ın onu Xuanwu’nun mağarasında gördüğü zamankine benziyordu, on yedi belki on sekiz yaşında olmalıydı. Yüz hatları çoktan saygın bir efsuncunun zarafetine sahipti, ancak hala toy bir genç adamı da taşıyordu. Odada dikkatle oturuyordu. Birisinin sorusu olduğunda ve yanına gelip sorduğu zaman, hızla bir bakış atıp ardından anında cevap veriyordu, ciddi yüz ifadesi gençliğiyle büyük bir tezat yaratıyordu.
Wei WuXian Lanshi’nin dışındaki sütuna yaslandı. Bir süre izledikten sonra sessizce çatıya tırmandı ve Chenqing’i dudaklarına götürdü.
Lanshi’nin içindeki Lan WangJi hafifçe dondu. Gençlerden birisi sordu. “Genç Efendi, sorun nedir?”
Lan WangJi. “Böyle bir zamanda kim flüt çalıyor?”
Gençler bakıştılar. İçlerinden birisi hemen cevapladı. “Ben duymuyorum?”
Cevabın ardından Lan WangJi biraz kaşlarını çatmış gibiydi. Ayağa kalktı ve eli kılıcında kapıdan çıktı, Wei WuXian tam zamanında flütü kaldırmış ve hızla başka bir çatıya sıçramıştı.
Lan WangJi hareketi fark etti, kısık bir sesle emretti. “Kimsin?!”
Wei WuXian dilinin altından iki kıvrak ıslık çaldı. Ses çoktan metrelerce uzaklaşmıştı. Kahkaha attı. “Kocan!”
Sesi duyunca Lan WangJi’nin ifadesi değişti. Emin olamıyordu. “Wei Ying?”
Wei WuXian cevap vermedi. Lan WangJi Bichen’i sırtından çekti ve peşinden gitti. Birkaç sıçramanın ardından Wei WuXian çoktan Bulut Kovuğunun duvarlarının tepesine ulaşmıştı. Doğruldu, ayağı duvarın fayansındaydı. Lan WangJi de gelmişti, aralarında sadece birkaç metre vardı. Bichen’i tutarken, alın şeridi, kol yenleri ve cübbesinin alt etekleri gece rüzgarında savruluyor, neredeyse ilahi görünüyordu.
Wei WuXian ellerini arkasına attı, sırıtıyordu. “Ne kadar güzel hareketleri olan güzel bir adam. Böyle bir görüntüye bakarken güzel bir kavanoz İmparator’un Lütfu da olsa tadından yenmezdi.”
Lan WangJi ona bakıyordu. Bir an sonra konuştu. “Wei Ying, neden davet edilmediğin bir gecede Bulut Kovuğuna geldin?”
Wei WuXian. “Tahmin et?”
“…” Lan WangJi. “Gülünç!”
Bichen’in bıçağı savruldu, ancak Wei WuXian kolayca kaçınmıştı. Genç Lan WangJi çoktan kılıç konusunda ustalaşmıştı, ama şu anki Wei WuXian’a karşı pek bir tehdit oluşturamıyordu. Birkaç hamlenin ardından yine bir açıklık yakalayan Wei WuXian, Lan WangJi’nin göğsüne bir tılsım yapıştırmıştı. Lan WangJi’nin bedeni dondu, kımıldayamıyordu, Wei WuXian ise onu yakaladığı gibi Bulut Kovuğunun dağlarına doğru koşmaya başladı.
Wei WuXian yoğun bir çalılık buldu. Lan WangJi oraya bırakılmış, beyaz bir taşa sırtı yaslanmıştı. “Ne istiyorsun?”
Wei WuXian yanağını çimdikledi. “Tecavüz.”
Lan WangJi onun şaka yapıp yapmadığını bilmiyordu, yüzü solmaya başladı. “Wei Ying, sen… fevri bir şey yapmamalısın.”
Wei WuXian güldü. “Beni bilirsin. Fevri benim göbek adım.” Konuşurken Lan WangJi’nin kalın giysilerinin altına uzandı ve hassas bir bölgesini avucuyla sıktı.
Sıkması oldukça becerikli bir şekilde uygulanmıştı ne hafif ne fazla sertti. Lan WangJi’nin yüz ifadesi ise anında komik bir hale gelmişti.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırmış ağzının kenarı titriyordu, güç bela yüzünün kontrolünü tekrar ele aldığı zaman tekrar sakin bir ifadeye büründü. …Wei WuXian tüm kalbiyle övmeye başladı. “Sahiden gençliğinden beri epeyi hünerliymişsin HanGuang-Jun.”
….Lan WangJi sanki sinirden ölecekmiş gibi görünmeye başlamıştı. Bu HanGuang-Jun’un kim olduğunu düşünmeye ayıracak enerjisi bile yoktu, sesi sertti. “Wei Ying!!!” *Unvanlar erişkin olunca (yaklaşık 20 yaşında) veriliyormuş. Bu yüzden Lan WangJi bu ‘HanGuang-Jun denilen herifin’ kim olduğunu hiç bilmiyor ve muhtemelen fena halde kıskanıyor.
Wei WuXian kıs kıs güldü. “İstediğin kadar bağır. Avazın çıktığı kadar bağırsan bile kimse seni kurtarmaya gelmeyecek.”
……………
….Ani göz temasıyla Lan WangJi’yi hazırlıksız yakalamıştı. Lan WangJi anında gözlerini kapattı.
Wei WuXian güldü. “Hey, Lan Zhan, ne yapıyorsun? İçinden Lan Sektinin kurallarını mı sayıyorsun?”
Doğru tahminiyle birlikte Lan WangJi’nin kirpikleri titredi. Gözlerini açmak istiyor gibiydi, ama kendisini tutmuştu.
Wei WuXian tembel bir şekilde devam etti. “Bana baksan olmaz mı? Neden korkuyorsun? Sana kötü bir şey yapacağım yok sonuçta.”
Sesi zaten çok hoştu. O kelimeleri söylerken ki tonu o kadar gevşek ve hoppaydı ki neredeyse küçük birer kanca gibiydiler. Ancak Lan WangJi bakmamaya, duymamaya, konuşmamaya ve ona hiçbir konuda dikkat etmemeye karar vermiş gibi etkilenmeyi reddediyordu. Wei WuXian. “Bana bakmayacak kadar acımasız mı davranacaksın sahiden?”
Birkaç tahrik edici kelimenin daha ardından Lan WangJi’nin gözlerini ne olursa olsun açmayacağını fark edince Wei WuXian tek kaşını kaldırdı. “Pekala, bu durumda, Bichen’i bir süreliğine ödünç almama izin ver. Sorun olmaz değil mi?”
Konuşurken sahiden uzanıp düşmüş olan Bichen’i almıştı.
Lan WangJi’nin gözleri anında açıldı, sert bir sesle. “Ne yapacaksın?!”
Wei WuXian. “Ne yapacağımı düşünüyorsun?”
Lan WangJi. “…Bilmiyorum!”
Wei WuXian. “Madem ne yapacağımı bilmiyorsun, neden bu kadar kaygılandın?”
Lan WangJi. “Ben! Ben…”
Wei WuXian yüzünde bir sırıtışla ona baktı. Bichen’i elinde döndürdükten sonra gözlerini aşağıya çevirerek Bichen’in kabzasına yumuşak bir öpücük bıraktı.
Bichen’in bıçağı sanki buz ve kardan yapılmış gibi neredeyse şeffaftı, ancak kabzası saf, arıtılmış bir gümüşten dövülmüştü. Oldukça ağırdı, üzerindeki işlemeler antik ve zarifti. Bu sahneyi izlerken Lan WangJi sanki üzülmüş gibi görünüyordu. “Bichen’i bırak!”
Wei WuXian. “Neden?”
Lan WangJi. “O benim kılıcım! Onu şey… şey için…”
Wei WuXian düşüncelere daldı. “Senin kılıcın olduğunu biliyorum. Oldukça beğendiğim bir kılıç ve bir süreliğine oynamak istiyorum. Ne yapacağımı düşünmüştün?”
“…” Lan WangJi ne diyeceğini bilmiyordu.
Wei WuXian kahkaha attı. “Hahahahahahaha, aklından neler geçiyor Lan Zhan?! Fazla açık saçık düşünmüyor musun?”
Wei WuXian’ın sadece inkar etmekle kalmayıp suçu onun üzerine atmaya çalışmasını izlerken Lan WangJi’nin yüz ifadesi görülmeye değerdi. Ona bir süre sataştıktan sonra Wei WuXian konuşmaya devam ederken oldukça tatmin olmuştu. “Eğer kılıcına dokunmamı istemiyorsan, onun yerine kendini verebilirsin. Ne dersin? Evet mi hayır mı?”
Lan WangJi ne evet diyebiliyordu ne de hayır. Sorusuna cevap veremiyordu. Wei WuXian sırtı dümdüz bir şekilde yere çömelerek dizleri ve elleri üzerinde ona doğru süründü, dil döküyordu. “Eğer ‘evet’ dersen kılıcını geri vereceğim ve seninle eğlenceli şeyler yapacağız. Evet mi hayır mı?”
Bir süre sonra Lan WangJi’nin sıkılmış dişleri arasından bir kelime çıktı. “…Hayır!”
Wei WuXian kaşlarını kaldırdı. “Hm. Söylediklerini unutma.” Lan WangJi’nin bedeninden geri çekildi ve önünde oturdu, sırıtırken bacaklarını ayırdı. “O zaman Bichen’le oynamamı izleyebilirsin.”
……………
Lan WangJi kaşlarını çatmış, yüzü kararmıştı ve Wei WuXian’ın kalçası yüksek, sert bir tokatla yandı. Ses gevrek bir şekilde yankılandı.
Wei WuXian şaplağın etkisiyle konuşamayacak kadar şaşkına dönmüştü.
Tüm hayatı boyunca, orasına hiç kimse vuramamıştı. Çocukken yaramazlık yaptığı zaman bile Madam Yu sadece sırtını veya ellerini kırbaçlardı, onu çok seven Jiang FengMian ve Jiang YanLi ise ona asla vurmazlardı. Diğer ailelerin çocuklarının pantolonlarını çıkartarak popolarına vurduklarını gördüğünde, bunu her yönüyle rezil bir şey olarak görüyordu, asla bu şekilde cezalandırılmadığı için övünüyordu sürekli. Ama şu anda, Lan WangJi onun bu çizgisini bozmuştu ve sadece o da değil… on yedi yaşındaki Lan WangJi bunu yapmıştı.
Bir anda Wei WuXian’ın yüzü kırmızıya ardından beyaza döndü. İlk defa yataktayken kontrol edilmez bir utanç hissi içinde yükselmişti.
Düşündükçe devam edemeyeceğinden emin oluyordu. Üstelik şaplak atılan yanı hala hafifçe sızlıyordu. Bağırdı. “Bu kadar yeter!” ve kenara yuvarlandı.
İki gevşek bacağı sürükleyerek sürünmeye çabaladı, pantolonunu arıyordu. Lan WangJi ise Wei WuXian tarafından uzun bir süre boyunca sıkıştırılmış, çimdiklenmiş, fiske atılmış, öpülmüş, dokunulmuş, tehdit edilmişti. Müthiş bir öfkeyle ağzına kadar doluydu. Wei WuXian’ın kalçasına vurulmasından korktuğunu bir anda keşfedince, nasıl böylece kaçmasına izin verebilirdi? Lan WangJi onu tutup arkasını çevirdi, bir eliyle bileklerini sırtına yapıştırdı ve diğeriyle kar beyazı tenine ağır bir şaplak daha attı.
Sesle birlikte Wei WuXian’ın tüm bedeni titredi. Feryat etti. “Acıdı!”
Aslında gerçekten acımamıştı. Sadece dayanamayacak kadar utanıyordu.
…………….
Ve sonrasında ikisi de uyandı.
Jingshi’deki ahşap yatağın üzerinde yatarken birkaç dakika boyunca birbirlerine baktılar. Lan WangJi Wei WuXian’ı tekrar kollarına aldı.
Kucaklamasında, Wei WuXian uzun bir süre boyunca öpüldü. Tatmin olmuştu, gözlerini kapattı. “Lan Zhan… Sana bir şey sormama izin ver. Bu kadar çok sevişmemizin nedeni minik bir Genç Efendi Lan taşıyacağımı umman mı?”
Rüyadayken Lan WangJi’ye sataşmış ve eline geçen tek şey kendi mezarını kazmak olmuştu, bu yüzden uyandığı zaman tekrar Lan WangJi’yi görünce yine saçmalamaktan kendini alamamıştı. Ama Lan WangJi önceki gibi kolayca etkilenmiyordu. Sadece soruyla karşılık verdi. “Nasıl olacak ki?”
Wei WuXian sızlayan kollarını kıvırarak başının altına koydu. “Arg, eğer yapabiliyor olsaydım, sürekli üzerimde olman da hesaba katılınca uzun zaman önce burası etrafta koşuşturan ufaklıklarla dolup taşardı.”
Lan WangJi böyle utanmaz sözleri dinlemeye asla dayanamıyordu. “…Kes şunu.”
Wei WuXian bir bacağını katladı, sırıtıyordu. “Yine mi utandın? Ben…” sözlerini bitiremeden aniden Lan WangJi’nin kalçasına yumuşak bir şekilde vurduğunu hissetti. Wei WuXian neredeyse yataktan düşecekti. “Ne yapıyorsun sen?!!”
Lan WangJi. “Bakmama izin ver.”
Wei WuXian hemen ayağa fırladı, titreyen bacaklarını görmezden geliyordu. “Hayır kalsın Lan Zhan, rüyanda bana yaptığın tüm harika şeyleri kesinlikle unutmadım. Daha önce hiç kimse bana böyle davranmadı!!! Bir daha da yapmana izin vermiyorum!!”
Lan WangJi onu tekrar yatağa çekti. “Tamam, yapmam.”
Söz verdiğini duyunca Wei WuXian rahatlamıştı. “HanGuang-Jun, söylediklerini unutma.”
Lan WangJi. “Mn.”
Üç gecelik yorgunlukla birlikte tükenmişlik yavaşça çöktü. Wei WuXian direnmeye devam edemiyordu. Lan WangJi’nin kollarına tekrar sokuldu ve mırıldandı. “Daha önce hiç kimse bana böyle davranmadı…”
Lan WangJi saçlarını okşadı ve alnını öptü. Başını sallarken gülümsüyordu.
Not: Wei WuXian tecavüz fantezisinin en sonunda tümüyle gerçekleşmesiyle (Lan WangJi’ye tecavüz etti, şaplaklar sonrasında kısmen kendisine tecavüz edilmiş oldu. Lan WangJi’nin rüyasında Wei Ying’e tecavüz edilmesini zaten izlemişti) sanırım artık huzura erdi ve çoluk çocuğa karışıp daha sakin bir hayat sürmeye karar verdi.
Not 2: Geriye sadece 8 bölüm kaldı. Çevirmenin sınavları bitmiş midir, yoksa kafasını dağıtmak için fırsat bulup mu çevirdi bilmiyorum, Exiled Rebels Scanlation açıklama yapmadı. Beklemedeyiz yine.
41 notes
·
View notes
Text
Bre güzelim, canımın içi, yüreğimi ısıtan efendi
Seni nasıl özlüyorum ahh. Koluna sarılmak bile benim için devasa huzur demek. Bize ait bi yaşam en büyük emelim. Aramayıp sormadım seni iki gündür. Ben niye böyleyim bilmiyorum. Hasta olmuşsun. Hem de feci hasta olmuşsun. Aklımdan zaten çıkmıyorsun şimdi üzüntüyle beraber yanında olamamanın verdiği özlem benim aklımı dip bucak bulandırıyor. Aklım ah bu makul makine. Şükran mı duysam, sövgüler mi düzsem ona bilemiyorum. Keşke yanında olsam. Keşke yanında olsam. Benim kalbim buzdan bunu hissediyor musun? Niçin boğazların şişti acaba? Altında ruhsal bi sorun arıyorum. Şimdi kafam katiyen imtihana odaklanamaz daha da. Ah yüreğim, onu senin varlığınla hissettim. Sana bi şey olmasın. Bu özenli güçlü duruşum o kadar dayanıklı olmayabilir. Beni affet korkaklığımdan tamamen sıyrılmış değilim. Korkaklığım kalın ve katmanlı. Seninle soyunuyor. En sonunda acı var. Biliyorum. Beni üzeceğini daima söylüyor ve beni birtakım meçhul meselelere dair uyarıyorsun. Korkuyorum. Ama sen beni hiç incitecek şeyler yapmıyorsun. Yahut ben böyle görmek istemiyorum. Ve sonucunda seni üzen ben oluyorum. Başkası olsa alınganlığın luzümü yok şekerim der ve umursamaz idim. Ama senin bu üzülüşün tekrar tekrar kalbimi tırmalıyor. Sonra okşuyor, kalbim atacak hevesi senin varlığından alıyor. Bu yüzden sevmek bi uçurum. Ben de kıyıdayım. Temkinli ve katı. Sense dizlerimin bağını çözüyor, beni o kıyıdan uzak tutmaya çabalasan da, sen de hissedersin ki, düşmek gerek. Çünkü asıl varlığımız, ruhumuz, aşağıda kayaların dibinde irade bulacak. Çoktan kapılırdım ben sana, yalnız uzun sürsün istiyorum yolumuz. Geceyle gündüz gibiyi, seninle. Farklı. Sevmek neymiş canımın içi. Kırılmaya hazır olmak, kırma gücünü elinde bulundurmak ve onarmaya gücü olmakmış. Kendimi bu kadar zayıf hissetmeseydim seni şuracıkta severdim. Onarabileceğimi bir bilseydim o zaman seninle yanmak için dibine girerdim. Kırdığım yerlerini başkasının onarmasından sakınırım seni.
4 notes
·
View notes
Text
* Yüzmeyi ögrenmek * Su kaydırağından kaymak Güvenliksiz yüksek bir yere çıkmak * Asla yapmam dediğin bir şeyi yapmak Şişeye mektup yazıp denize fırlatmak * Kitap yazmak Tüple dalış yapmak * Aynı giyinmek * Çarpışan arabalarda yan vermek Hızlı trene binmek Yamaç paraşütü yapmak Uçaktan paraşütle atlamak * Karda yuvarlanmak * Saçını farklı bir renge boyamak * Dudakların yarılana kadar çekirdek çitlemek * Güneşin doğuşunu ve batışını izlemek Arabanın üzerinde baddaniyelerle oturup sabahlamak Sokaktaki insanlara snapchat filtresi yapmak *Fransada eiffele gitmek *Alışveriş arabasına binip yokuş aşağı kaymak * Aşık olmak *Fotoğraf makinesi almak * Ata binmek * Anıtkabire gitmek * Bir telefon almak * Yılbaşını olabildiğince çılgın geçirmek Huzurevlerini ziyaret etmek Papağanı koluna almak * Salıncakta ayakta sallanmak Timsahı yakından görmek Kaplan ile resim çekinmek Koalaları ziyaret etmek Pandalara sarılmak * Maça gitmek *Disneyland'a gitmek *Maç yapmak * Graffiti yapmak *Onunla uyumak * Onu öpmek * Ona sarılmak * Bilmediğin bir yerde kaybolmak Kız gecesi yapmak Film gecesi düzenlemek *Kendini rezil etmek Kamp yapmak *Yurtdışına çıkmak * Türkiyenin her yerini gezmek *Lise okumak *Sevdiklerinle yan yana olmak * Mutlu olmak * Kek veya pasta yapmak Aynı yerde her yıl resim çekinmek Çin seddini gezmek Yunusları öpmek *Okey oynamak Dönme dolaba binmek Dövme yaptırmak * Piercing yaptırmak *Aşkını ilan etmek * Vapura binmek * Uçağa binmek Yılanı eline almak * Bir evcil hayvan beslemek Ehliyet almak *Bisiklet sürmek * Kaykaya binmek * Odanın duvarını fotoğraflarla kaplamak *İlk öpücüğünü yaşamak *Ağaca tırmanmak Yemek yapmak * Hediye almak * Telefonla birini işletmek * Yıldız kaydığını görmek * Dilek tutmak Baykuş görmek *Bir ünlü ile tanışmak *Konsere gitmek Yılda 100 kitap okumak *Kendi gelinliğini tasarlamak Dilek feneri yakmak *Kız kulesinin önünde resim çekinmek *Galata kulesine çıkmak *Mektup yazmak *Piyano çalmak * Herşeyde iyi olmak *Deniz kabuğu koleksyonu yapmak İstediğin vücut ölçülerinde olmak *Ölmeden önce yapılacaklar listesi yazmak *Çizim yapmayı öğrenmek Sağlıklı beslenmek *Taksime gitmek Balık tutmak Üniversite okumak Düş kapanı almak *Duvarına hayallerinden birini yazmak Teleferiğe binmek Photo Booth'da resim çekinmek Polaroid bir fotoğraf makinesi almak Bir puzzle bitirmek Safariye gitmek *Buz pateni yapmak Kendi filmini çekmek Meksika'da Taco yemek *Yabancı dil öğrenmek Paintball savaşı yapmak Teleskopla gökyüzünü izlemek İtalyada Pizza yemek Çektiğin fotoğraflardan albüm oluşturmak Hollywood'da şöhret yolunda yürümek *Eskişehir'e gitmek Araba almak Kremlin Sarayı'na gitmek Müzeye gitmek *Su savaşı yapmak Haliboy festivaline katılmak *Yastık savaşı yapmak *Akvaryumu ziyaret etmek Taj Mahal'ı gezmek Dünyayı dolaşmak Hollywood yazısının önünde resim çekinmek Bowling oynamak Paristeki aşıklar köprüsüne kilit takmak Kitap fuarına gitmek *Perde asmak :d *Sinemaya gitmek *Hamburger Yemek *Hastanede kalmak *Ameliyat olmak *Gülümsemek. *Uzun ve güzel bir tatil yapmak *Nevşehire gidip peri bacalarında kalmak *Uçan balonları izlemek Uçan balonlara binmek *Kumsalda koşmak *Karadeniz turu yapmak *Rizede pazar kahvaltısı yapmak *İstanbulda balık ekmek yemek *Şarkı söylemek *Sevilmek *Saatlerce onu izlemek *Onunla beraber uyumak Büyük balkonlu ev Artemisi büyütmek İyi ebeveyn olmak Onunla evlenmek Onunla dünyayı gezmek (Başında yıldız olanlar yaptıklarım)
HEPSİNİ BOŞVER ONUNLA OLAYIM YETER.
9 notes
·
View notes
Text
Kadın aşık olursa
Tüm acılar daha katlanılabilir olur bir kadın için, aşık olduğunda. Işıklar daha loş, sokaklar daha kalabalık gelir sevdiği adam yanında olmadığında. Sevdiği adama dokunmak ister kadın. Onun koluna girmek ister. Bir kadının, bir erkeğin koluna girmesi birçok şey ifade eder kimi zaman. “seninle bütünleştim” demesidir kadının sessizce, kimi zaman sevdiği adamın koluna girmesi, kimi zaman çığlıklarla “senden ayrılmak istemiyorum” demesidir koluna sıkıca sarıldığı noktada… kol kola yürüyen iki insan bir birinle bütünleşmiş iki insan demektir, zorluklara-acılara bazen mutluluğa kısacası her şeye karşı tek bir vücut olduğunu anlatır kol kola girmek. Sevdiği adamla bütünleşmek ister kadın.
Kadın aşık olursa başını yaslar sevdiği erkeğe… Sevdiği adamın kalp atışlarını dinler. Sevdiği adamın kalp atışlarında kendini bulmak ister. Kendini arar… Sabaha kadar onun yanında kalmak sabaha kadar onun teninin sıcaklığınla başına yasladığı noktanın sıcaklığında uyumak ister… Onun kokusunu akciğerlerine sığdırmak, sevdiği adamın bedenini yanında hissetmek ister. Ona sarılmak ister. Başını sağ omzuna yaslayıp her şeyi unutmak ve derin bir rüyaya dalmak ister. Her şeyden uzaklaşmak sadece iki insana ve mutluluğa ait bir hayal dünyasında yaşamak ister.
Fazla hayal kurar kadın aşık olursa. İki kişilik dünyalarda inşa edilmiş sergüzeşt hayallerdir bunlar çoğu zaman. Sevdiği adama ait olmak ve sevdiği adamın ona ait olduğu hissini doruklarda yaşar kadın, gerçekten, aşık olursa. Daha çocukça, daha kırılgan, daha sempatik, daha masum bir kimlik kazanır. Kadın aşık olursa az uyur çok hayal kurar ve hep sevdiği adamı anımsar sabah kalktığında. Sevdiği adamdan belki bir günaydın telefonu belki bir blok nota düşülmüş basit bir günaydın yazısı ve altına iliştirilmiş basit bir kalp çizimi bekler. Her sabah birinin onu düşünerek uyandığını hissetmek ister kadın aşık olursa… ve sırf sevdiği erkekten gelmeyen iyi geceler mesajı yüzünden iyi geçmeyen geceler vardır. Daha kırılgan olur kadın aşık olursa ve çocuklaşır… biraz sevgi biraz ilgi ve biraz sarılmak ve belki de sık sık hatırlanmak ister kadın aşık olursa…
8 notes
·
View notes
Text
Dün yorgunluktan hiçbişey yazamadım. 3ledik demirle. Paramparça olduk. Ama aşkla sarıldık birbirimize. Acı hiç umrumda değil. Öyle güzeldi ki. Sana sarılmak. Beni öpmen. Gözlerini huzurla kapattığını görmek. Ter içinde kalman. Sesimiz kapı dışına ulaştı be :) çok güzeldi. 7 gün sabırla beni bekledin. Tuttun kendini. Sonra sıkıca sarıldın ya. Nefesimi tuttum işte ben orda. Tüm hengameden sonra yanına uzanıp uyudum ya. Ölseydim orda keşke. Bi ara başımı koluna koymuşum herhalde. Farketmedim uyku başında bir bebeği tutar gibi tuttun kafamı yere indirdin. Canın acıdı herhalde. Ama o yumuşak tutuşun. O sahiplenişin yokmu ya. Ölüyorum. Sana ölüyorum. Sadece sana aitim diyorsun ya. İçim acıyor orda da işte. Sadece bana ait değilsin işte. Sadece bana ait olsan herkes bilirdi. Ve hiç kimse hiçbi zaman bilmeyecek. Ben bir sır’ım. Ve öyle kalacağım. Senin sırrın olarak. Her zaman sana ait olarak. Seni çok seviyorum sahip.
0 notes
Text
Biz ve Amaç-Patron Bölüm II
- İsmin ne ?
- Hey sana diyorum ismin ne ?
+ Hakan.
- Sen niye geldin ki buraya? Annen ve baban'a bişey mi oldu ?
-Cevap versene lan?
-Hhhh neyse dikkat et kendine ben kaçtım!
Gözleri doluyor ciğerleri göğsüne sığmıyordu hakan'ın. Başına neler gelmişti bu garibin... 5 yıl önce babası boğarak öldürmüştü annesini onu aldattığı gerekçesiyle küçük hakan'ın gözleri önünde. Şiddet çok küçük yaşta dört bir yanını sarmıştı. Annesini öldürdükten sonra babası bir süre polisten kaçmıştı ve tabi hakanıda alıkoymuştu. Yağmurlu bir geceydi dağın eteklerinde genin karanlığı ve ormanın sık yeşil dokusuyla beraber iyice silikleşmiş kırmızı ve mavi ışıklar parlayıp sönüyordu ve babası ile hakan sağanak yağış altında bir çalının dibine yanaşmış enselerine damlayan ağır su damlaları ve ıslak elbiseler ile ortalığın yatışmasını bekliyorlardı. 25 dakika sonra polisler herhalde bu havada iz sürülemeyeceğini düşünmüş oldular ki arabalarına binip patikadaki su birikintilerini taşıra taşıra oradan ayrıldılar. Babası "hadi!" dedi ve Hakan'ı kolunun altına aldı yağmurdan korumak ve aynı zamanda kendine yakın tutmak için. Gözleri karanlığa alışalı bayağı olmuştu ki bir baraka göründü az ileride. İkisi beraber yardım istemek için yola koyuldular ayakkabıları su dolmuş, ağırlaşmış ve elbiseleri de buna ek olarak yapışmıştı iyice vücutlarına. Tek dilekleri sıcak bir yuva ve uyumaktı. Bu yorucu kaçışlar çok yormuştu hakan'ı. Barakaya varmışlardı ve son güçleri ile kapıyı çaldılar hemde defalarca. Babasının artık katlanacak gücü kalmamıştı kapıyı zorlamaya, bağırmaya kapıyı kırmaya çalışıyordu artık. Hakan'ın dikkatini ise başka bişey çekmişti kapı aslında açılıyor ama hemen kapanıyordu sanki arkada birileri kapıya dayanmış hem korkudan titriyor hemde kapıya yükleniyordu. Küçük adam bunu görsede ne onun anlatacak ne de babasının onu dinleyecek ve mantık yürütecek gücünün olduğuna inanmıyordu. Dakikalar sonra kapı menteşelerinden kırılarak yere büyük bir gürültü ile devrildi ama bir terslik vardı çünkü kapının altında bir şey vardı, kapı bir tümseğin üstünde gibiydi. Hakan'ın aklına o korkunç tablo geldi. Kapının arkasında küçük yalnız bir çocuk olabilirdi ve korkudan dizleri üstüne kapanmış kapı üstüne devrilince ise yatar pozisyona geçmişti. Bunu hayal eden küçük adam bağırdı babasına doğru ağlayarak:
-Baba ne olur onu öldürme!!!
Anlamamıştı babası zaten kafası darma dağın ne yaptığından haberi yoktu sadece "hıı?" dedi hakan'a.
- Baba o daha çocuk lütfen, bak nasıl korkmuş baba!
Daha sonra, hakan hemen kapıya akın etti. Kaldırmaya çalışıyor fakat gücü yetmiyordu o anda olayı tam olarak anlamamakla beraber babası da kapıya sarıldı kaldırdıklarında ise manzara onları bir başka çıkmaza sürükledi. Babası gözüne giren su damlalarına aldırış etmeyecek kadar kaskatı kesilmişti. Hakan'ın ise kan yüzünden çekilmişti dudakları her zamanki gibi ağlamaya yakın burkulmuş büzüşmüştü. Hemen barakanın ışığını açtı babası daha net bir tanıya varmak için ışığı açtığında ise ikinci darbeyi yedi Hakan. Kekelemeye başladı işaret etmeye çalışıyor fakat bedeni buna izin vermiyordu babasının arkasında ahşap sandalyede oturan biri vardı elinde daha son sigarasının izmariti, göğsünde 2 kurşun deliği yüzü çoktan kurumuştu gözleri açıktı. Sonuna kadar açılmış gözlerini o adamdan çevirdiğinde ise yerdeki yarı çıplak kadın bedeni tokatlıyordu korkularını ve daha fazla dayanamayarak başladı sessiz çığlıklarla ağlamaya. Babası mı? O duvara sürtünerek kaydı aşağıya dirseğini dizine başını koluna yasladı artık tamamen bitmişti psikolojik olarak, tükenmişti. Zavallı adam ağlamak istiyor fakat artık çok geç olduğunu biliyordu. Hakan'a destek olmak için sağına dönüp sarılmak istedi iki perişan olmuş şok üstüne şok yaşamış kaos ile yoğrulmuş iki yorgun bedene sarılmaktan iyisi varmıdır zaten. Bu niyet ise hakan-ın çığlıklarına neden oldu. "Onları sen öldürdün, tıpkı annem gibi sen yaptın babaa! Sen yaptın!" Babası ise zorla sarılıyordu kucağında hakan'ın sesini bastırırcasına ve o da tekrarlamaya başlamıştı "Ben yapmadım. Ben yapmadım! Ben yapmadım oğlum. Ben yapmadım" bir süre bu durum döngüye girdi bir süre daha sarıldılar birbirlerine...devam edecek.
0 notes
Text
Bazı kadınlar Bazı şiirleri Ağlayarak Yazar.. Hırkamın koluna silip Gözlerimdeki yaşı “ Sizin olsun her şey “ diye İçimi çekerek bağırmak Ve çarparak öfkeyle kapıyı Geri dönmek vardı çocukluğuma Sarılmak sımsıkı boynuna babamın Eğer bir oyun olsaydı şu yaşamak... Arzu Eşbah
5 notes
·
View notes
Text
Tüm acılar daha katlanılabilir olur bir kadın için, aşık olduğunda. Işıklar daha loş, sokaklar daha kalabalık gelir sevdiği adam yanında olmadığında. Sevdiği adama dokunmak ister kadın. Onun koluna girmek ister. Bir kadının, bir erkeğin koluna girmesi birçok şey ifade eder kimi zaman. "seninle bütünleştim" demesidir kadının sessizce, kimi zaman sevdiği adamın koluna girmesi, kimi zaman çığlıklarla "senden ayrılmak istemiyorum" demesidir koluna sıkıca sarıldığı noktada... kol kola yürüyen iki insan bir birinle bütünleşmiş iki insan demektir, zorluklara-acılara bazen mutluluğa kısacası her şeye karşı tek bir vücut olduğunu anlatır kol kola girmek. Sevdiği adamla bütünleşmek ister kadın. Sen Kadın aşık olursa başını yaslar sevdiği erkeğe... Sevdiği adamın kalp atışlarını dinler. Sevdiği adamın kalp atışlarında kendini bulmak ister. Kendini arar... Sabaha kadar onun yanında kalmak sabaha kadar onun teninin sıcaklığınla başına yasladığı noktanın sıcaklığında uyumak ister... Onun kokusunu akciğerlerine sığdırmak, sevdiği adamın bedenini yanında hissetmek ister. Ona sarılmak ister. Başını sağ omzuna yaslayıp her şeyi unutmak ve derin bir rüyaya dalmak ister. Her şeyden uzaklaşmak sadece iki insana ve mutluluğa ait bir hayal dünyasında yaşamak ister. Fazla hayal kurar kadın aşık olursa. İki kişilik dünyalarda inşa edilmiş sergüzeşt hayallerdir bunlar çoğu zaman. Sevdiği adama ait olmak ve sevdiği adamın ona ait olduğu hissini doruklarda yaşar kadın, gerçekten, aşık olursa. Daha çocukça, daha kırılgan, daha sempatik, daha masum bir kimlik kazanır. Kadın aşık olursa az uyur çok hayal kurar ve hep sevdiği adamı anımsar sabah kalktığında. Sevdiği adamdan belki bir günaydın telefonu belki bir blok nota düşülmüş basit bir günaydın yazısı ve altına iliştirilmiş basit bir kalp çizimi bekler. Her sabah birinin onu düşünerek uyandığını hissetmek ister kadın aşık olursa. ve sırf sevdiği erkekten gelmeyen iyi geceler mesajı yüzünden iyi geçmeyen geceler vardır. Daha kırılgan olur kadın aşık olursa ve çocuklaşır... biraz sevgi biraz ilgi ve biraz sarılmak ve belki de sık sık hatırlanmak ister kadın aşık olursa.
0 notes
Text
Kadın aşık olursa
Tüm acılar daha katlanılabilir olur bir kadın için, aşık olduğunda. Işıklar daha loş, sokaklar daha kalabalık gelir sevdiği adam yanında olmadığında. Sevdiği adama dokunmak ister kadın. Onun koluna girmek ister. Bir kadının, bir erkeğin koluna girmesi birçok şey ifade eder kimi zaman. “seninle bütünleştim” demesidir kadının sessizce, kimi zaman sevdiği adamın koluna girmesi, kimi zaman çığlıklarla “senden ayrılmak istemiyorum” demesidir koluna sıkıca sarıldığı noktada… kol kola yürüyen iki insan bir birinle bütünleşmiş iki insan demektir, zorluklara-acılara bazen mutluluğa kısacası her şeye karşı tek bir vücut olduğunu anlatır kol kola girmek. Sevdiği adamla bütünleşmek ister kadın.
Kadın aşık olursa başını yaslar sevdiği erkeğe… Sevdiği adamın kalp atışlarını dinler. Sevdiği adamın kalp atışlarında kendini bulmak ister. Kendini arar… Sabaha kadar onun yanında kalmak sabaha kadar onun teninin sıcaklığınla başına yasladığı noktanın sıcaklığında uyumak ister… Onun kokusunu akciğerlerine sığdırmak, sevdiği adamın bedenini yanında hissetmek ister. Ona sarılmak ister. Başını sağ omzuna yaslayıp her şeyi unutmak ve derin bir rüyaya dalmak ister. Her şeyden uzaklaşmak sadece iki insana ve mutluluğa ait bir hayal dünyasında yaşamak ister.
Fazla hayal kurar kadın aşık olursa. İki kişilik dünyalarda inşa edilmiş sergüzeşt hayallerdir bunlar çoğu zaman. Sevdiği adama ait olmak ve sevdiği adamın ona ait olduğu hissini doruklarda yaşar kadın, gerçekten, aşık olursa. Daha çocukça, daha kırılgan, daha sempatik, daha masum bir kimlik kazanır. Kadın aşık olursa az uyur çok hayal kurar ve hep sevdiği adamı anımsar sabah kalktığında. Sevdiği adamdan belki bir günaydın telefonu belki bir blok nota düşülmüş basit bir günaydın yazısı ve altına iliştirilmiş basit bir kalp çizimi bekler. Her sabah birinin onu düşünerek uyandığını hissetmek ister kadın aşık olursa… ve sırf sevdiği erkekten gelmeyen iyi geceler mesajı yüzünden iyi geçmeyen geceler vardır. Daha kırılgan olur kadın aşık olursa ve çocuklaşır… biraz sevgi biraz ilgi ve biraz sarılmak ve belki de sık sık hatırlanmak ister kadın aşık olursa…
0 notes
Text
Hareketlerine Dikkat Et Canısı
Geri geldi,gençlikte güzeldir ve görkemli bir erkeğin sözünü veriyordu.Sınır ömrünün vahşi İzmir Escortlar arasında nükleer başlıklı olanlarıda vardır başarılarından dolayı kendine has bir nitelik taşıyordu ve daha şimdiden mükemmelleşmeye başlamıştı.İzmir Ayağı filodi,amacı doğrudur,kaygısı çabuk,kalbi sevindirici ve yüksek; Ve Hint savaşının geri gelmesini bekleyen herkes Cyrus Bourne'u topraklarda gelecekteki lider olarak konuştu.Çocuk,babasının yanında derin ve sessiz bir güçle sanki kendi tabiatında iyi ve mutlu olan herif onun çocuğuna sevkedilmiş,onunla olan sevgisini taşımıştı.Dorcas bile,sevgi dolu ve sevilen olmakla birlikte onun için çok daha az sevgili idi; Çünkü Reuben'in İzmir gizli düşünceleri ve yalıtılmış duygular İzmir Escort giderek bencil bir adam yapmıştı,Ve kendi aklının bir yansıması veya benzeri olduğunu gördüğü veya hayal ettiğinin dışında derinden fazla sevemiyordu.Cyrus'ta,diğer günlerde kendisinin ne olduğunu fark etti; Ve o aralıklarla oğlanın ruhunu paylaşmaya ve taze ve mutlu bir hayatla canlanmaya başlamış görünüyordu.Reuben,bir kara alanını seçmek ve mutlaka ev tanrılarının kaldırılmasından önce gelen keresteyi yakıp yıkmak amacıyla sefere oğluyla birlikte gönderildi.İki ay boyunca sonbaharda işgal edildi ve ondan sonra Reuben Bourne ve genç avcısı son İzmir kışını yerleşim bölgelerinde geçirmeye döndüler.Reuben,bir kara alanını seçmek ve mutlaka ev tanrılarının kaldırılmasından önce gelen keresteyi yakıp yıkmak amacıyla sefere oğluyla birlikte gönderildi.
İzmir Escortlar arasında nükleer başlıklı olanlarıda vardır
İki ay boyunca sonbaharda işgal edildi ve ondan sonra Reuben Bourne ve genç avcısı son kışını yerleşim bölgelerinde geçirmeye döndüler.Reuben,bir kara alanını seçmek ve mutlaka İzmir Escort ev tanrılarının kaldırılmasından önce gelen keresteyi yakıp yıkmak amacıyla sefere oğluyla İzmir birlikte gönderildi.İki ay boyunca sonbaharda işgal edildi ve ondan sonra Reuben Bourne ve genç avcısı son kışını yerleşim bölgelerinde geçirmeye döndüler.Mayıs ayının başında küçük aile,cimri cisimlere sarılmak zorunda kaldıkları duyguları kaçırdıklarını ve servet karanlığında kendilerini arkadaşları olarak nitelendiren azınlığa veda ettiğini tespit etti.Ayrı anın üzüntüsü,her bir hac için,kendine özgü hafifleticilere sahipti.Ruhsuz bir adam olan Reuben,mutsuz olduğu için insancıltı,her zamanki kıçını ve göz kırbaçıyla gözünü dikti,az pişmanlık duyuyor ve herhangi bir şeyi kabullenmeyi küçümsüyordu.Dorcas,basit ve şefkatli doğasının her İzmir Escort şeye bağladığı kırık bağların üstünde ağlarken,en derin kalp sakinlerinin kendisiyle birlikte hareket ettiğini ve İzmir herkese nereye gidebileceğini hissediyordu.Ve oğlan gözlerinden bir gözyaşı döktü ve çürümüş ormanın maceralı zevklerini düşündü.Oh,kim bir hayalperestliğimin coşkusuyla,yazında vahşi doğada olan bir dünyada dolaştırılmasını istemeyen biri,adil ve nazikçe koluna hafifçe asılı duruyordu? Gençliğinde özgür ve eğlendirici basamağında bir engel olmadığını biliyordu,İzmir Escortlar arasında nükleer başlıklı olanlarıda vardır aksine yuvarlanan biri. Click to Post
0 notes
Text
Hareketlerine Dikkat Et Canısı
Hareketlerine Dikkat Et Canısı
Geri geldi,gençlikte güzeldir ve görkemli bir erkeğin sözünü veriyordu.Sınır ömrünün vahşi İzmir Escortlar arasında nükleer başlıklı olanlarıda vardır başarılarından dolayı kendine has bir nitelik taşıyordu ve daha şimdiden mükemmelleşmeye başlamıştı.İzmir Ayağı filodi,amacı doğrudur,kaygısı çabuk,kalbi sevindirici ve yüksek; Ve Hint savaşının geri gelmesini bekleyen herkes Cyrus Bourne’u topraklarda gelecekteki lider olarak konuştu.Çocuk,babasının yanında derin ve sessiz bir güçle sanki kendi tabiatında iyi ve mutlu olan herif onun çocuğuna sevkedilmiş,onunla olan sevgisini taşımıştı.Dorcas bile,sevgi dolu ve sevilen olmakla birlikte onun için çok daha az sevgili idi; Çünkü Reuben’in İzmir gizli düşünceleri ve yalıtılmış duygular İzmir Escort giderek bencil bir adam yapmıştı,Ve kendi aklının bir yansıması veya benzeri olduğunu gördüğü veya hayal ettiğinin dışında derinden fazla sevemiyordu.Cyrus’ta,diğer günlerde kendisinin ne olduğunu fark etti; Ve o aralıklarla oğlanın ruhunu paylaşmaya ve taze ve mutlu bir hayatla canlanmaya başlamış görünüyordu.Reuben,bir kara alanını seçmek ve mutlaka ev tanrılarının kaldırılmasından önce gelen keresteyi yakıp yıkmak amacıyla sefere oğluyla birlikte gönderildi.İki ay boyunca sonbaharda işgal edildi ve ondan sonra Reuben Bourne ve genç avcısı son İzmir kışını yerleşim bölgelerinde geçirmeye döndüler.Reuben,bir kara alanını seçmek ve mutlaka ev tanrılarının kaldırılmasından önce gelen keresteyi yakıp yıkmak amacıyla sefere oğluyla birlikte gönderildi.
İzmir Escortlar arasında nükleer başlıklı olanlarıda vardır
İki ay boyunca sonbaharda işgal edildi ve ondan sonra Reuben Bourne ve genç avcısı son kışını yerleşim bölgelerinde geçirmeye döndüler.Reuben,bir kara alanını seçmek ve mutlaka İzmir Escort ev tanrılarının kaldırılmasından önce gelen keresteyi yakıp yıkmak amacıyla sefere oğluyla İzmir birlikte gönderildi.İki ay boyunca sonbaharda işgal edildi ve ondan sonra Reuben Bourne ve genç avcısı son kışını yerleşim bölgelerinde geçirmeye döndüler.Mayıs ayının başında küçük aile,cimri cisimlere sarılmak zorunda kaldıkları duyguları kaçırdıklarını ve servet karanlığında kendilerini arkadaşları olarak nitelendiren azınlığa veda ettiğini tespit etti.Ayrı anın üzüntüsü,her bir hac için,kendine özgü hafifleticilere sahipti.Ruhsuz bir adam olan Reuben,mutsuz olduğu için insancıltı,her zamanki kıçını ve göz kırbaçıyla gözünü dikti,az pişmanlık duyuyor ve herhangi bir şeyi kabullenmeyi küçümsüyordu.Dorcas,basit ve şefkatli doğasının her İzmir Escort şeye bağladığı kırık bağların üstünde ağlarken,en derin kalp sakinlerinin kendisiyle birlikte hareket ettiğini ve İzmir herkese nereye gidebileceğini hissediyordu.Ve oğlan gözlerinden bir gözyaşı döktü ve çürümüş ormanın maceralı zevklerini düşündü.Oh,kim bir hayalperestliğimin coşkusuyla,yazında vahşi doğada olan bir dünyada dolaştırılmasını istemeyen biri,adil ve nazikçe koluna hafifçe asılı duruyordu? Gençliğinde özgür ve eğlendirici basamağında bir engel olmadığını biliyordu,İzmir Escortlar arasında nükleer başlıklı olanlarıda vardır aksine yuvarlanan biri.
http://cncizmir.com/hareketlerine-dikkat-et-canisi/
0 notes
Text
İkinci buluşmamızda beni Seğmenler’e davet etti. ‘Gel’ dedi ‘kahve alır sonra da çıkarız yukarı.’ Kabul ettim elbette. Hava çok güzel ne soğuk ne de sıcak tam kahve ve çimlerde uzanma havas��. Atladım metroya. Kulaklığımı yanıma almayı unuttuğum için hayal kurmaya başladım. Ben aslında az az sevmeye başlamıştım bu çocuğu, çok sıcaktı ve bana karşı çok samimiydi. Kızılay’da indim otobüse bineceğim bir heyecan kapladı içimi, kıpır kıpır oldum, sabırsızlandım, mutlu oldum, bir an önce gideyim de vakit geçirelim istedim. Ne oluyor yani daha ikinci buluşma. Kendi kendime ‘hayırdır’ çekmedim değil. Ama içimdeki güzel hislere engel olamıyordum enerjisi farklıydı ben de kendimi teslim ettim bir bakıma. Aslında bu iyi cesaret bir düşününce. Tanımıyorum, sadece güzel hissediyorum ve kendimi hislere bıraktım, düşünmedim. Düşünmek istemedim. İçim sonbahar gibiyken güneş açmaya kelebekler uçmaya başlamıştı bile buna neden karşı koyacaktım ki? O’na belli etmediğim sürece kendi içimde yaşadıklarımın ikimiz içinde bir sorun olacağını düşünmüyordum. Olmazdı da.
İndim otobüsten, önceden gelmiş oturmuş beni bekliyor. Elindeki sigaraya bakacak olursak zamanlamayı tutturmuş sadece 5 dakika önceden gelmiş oturmuş. Heyecanlıydı o da, hissettirdi heyecanını. Bana karşı yakın olmak istiyor ama benim koyduğum mesafeden dolayı yeterince yakın olamıyor, belki koluna girmemi istiyor ama aynı nedenden dolayı teklif edemiyor. Farkındayım bunların ama içimdeki kelebeklere rağmen koyduğum mesafenin yarattığı durum da hoşuma gidiyor inceden.
Önce kahveleri aldık sonra yukarı parka doğru yürümeye başladık. O ara muhabbet ederken dediklerimi inceliyor, dikkatli dinliyor ve hoşlandığım şeyleri belirliyordu. Bunu bana sorduğu renk sorusundan anladım elbette. Geldik parka, yeri seçtik, oturduk. Müzik açtı hemen. Bu arada söylemeden geçemem müzik listesi epey bir geniş ve oldukça da güzel. Aldı mı benden bir puan daha.
Kahveyi sohbet ede ede müzik dinleye dinleye içtik derken bir baktım uzandı çimlere. Ben hala yarı oturuyorum tabii. Sonra ben de uzandım, kafa kafa verdik müzik dinliyoruz. Arada kafamı kaldırıp bakıyorum ona, izliyorum sonra geri gökyüzüne bakıyorum. O farketmedi tabii kafasını oynatmadı hiç. Dalmış gitmiş gökyüzüne. O an sarılmak istedim ona. Çok içimden geldi gerçekten kalbimdeki duyguları hissettirmek istercesine bir sarılmak istedim ona. Söylemek yerine davranayım dedim, sonra vazgeçtim ‘neyse, daha zamanı var’ dedim kendi kendime. Yüzümden tebessüm eksik olmuyor içimin kıpırtısı bitmiyor bir türlü. 1 saat geçti, 2 saat geçti derken acıktım. O da acıkmış benden önce sordu acıktın mı diye. Evet dedim. Bir şey söyleyecek şimdi bekliyorum ama arada kaldı bir süre. ‘İstersen aşağı inip yiyebiliriz ama cebimde sadece 5 lira kaldı, evimde hemen şurada tavuk ve makarnam var.’ Bunu söylerken çekindi, ben de sanki karşımdaki yıllardır arkadaşımmış gibi bir psikolojiye girdim o sırada. Tabii kahveleri o aldı ben de hiç düşünmedim parası var mı yok mu. ‘olur, çıkalım size’ dedim. Kabul etmemde uzun sürmedi. İşin bana ilginç gelen tarafı daha hiç sevgilimin evine gitmemişken flört aşamasında olan birinin evine gitmeyi direk kabul ettim. Ama dedim ya, çocuk bana çok güzel, farklı hissettiriyor nedenini bilmiyorum.
Girdik eve. Ben salona koltuğa geçtim o da mutfağa geçti tavuğu hazırlamak için. Ben de o ara evinin ne kadar sevimli olduğunu düşünüyorum. Her yerde kitaplık var ve bütün raflar dolu. O dakikalarda dedim ki ‘evet be, oluruz biz bu çocukla.’ Ama neye dayanarak? İnanın ki somut olan hiçbir şeye. Ama bazen kalple alınan kararlar beyinle alınan kararlardan daha doğru ve kesin kararlar oluyor. Bu da onlardan bir tanesiydi. Geldi mutfaktan tavuğun haşlanmasını beklerken diğer kanepeye oturdu. Hatta yattı. Baya bildiğimiz attı kendini sürekli geliyormuşum gibi. Sohbet etmeye devam ediyoruz o ara. Sonra gitti sofrayı kurdu, tavukları ve makarnayı ayrı ayrı tabaklara koydu, su getirdi ve en son beni çağırdı gel hadi hazır diye. Onu sofra falan hazırlarken izlemek de ayrı bir keyifti doğrusu. Yahu her hareketi çekiyor beni. Direnmesi zor, ama direnmekte istemiyorum sırf temkinli davranmaktan bunlar. Yedik içtik, kaldırmasına yardım ettim, geçtik oturduk salona. Bu sefer ben onun yanına oturdum, pardon ayağının ucuna o yine yatıyor çünkü. Adamın sülalesi mi rahat yoksa çok heyecanlı da o yüzden rahatlamak amacıyla mı bu şekilde onu düşünüyorum kendi kendime bir yandan da. O ara bana ‘bizden sevgili olur mu?’ diye sordu. Evet diye atlayacaktım ve oradan sevgilisi olarak ayrılacaktım aslında, kafamdan bunlar geçiyor ama onun haberi yok tabii. ‘Bırakalım bir okul açılsın, şuanda çok güzel gidiyor, olacaksa kendiliğinden olsun biz başlatmayalım.’ dedim. Ulan beee var ya erkek olsam askerde kamuflaj ustası olurum. Desene evet olur, çok da güzel olur hatta gel hemen başlayalım diye. Ama demedim tabii ki. Bunun üstüne biraz daha muhabbet ettik, hak verdi, kabul etti, mantıklı geldiğini söyledi falan filan dedim ki içimden ‘çok konuşuyorsun arkadaş sarılacam içimde kaldı bir susar mısın’. Lafını bir miktar kestim ve ‘izin verirsen gün bitmeden yapmak istediğim bir şey var.’ Anlam vermeye çalışarak bakıyor, gözlerinden soru işaretleri geçiyor. 10 saniye baktıktan sonra sarıldım göğüsüne. O yatıyor bende yanında oturmuş göğüsüne sarılıyorum. İki sebebi var. Birincisi, ona sarılmanın bana keyif verip vermeyeceğini merak ettim; ikincisi, sarıldığım zaman onun tepkisi ne olacak. Sarılınca aldığım keyif başkaydı, sevgililerim oldu ama hiçbirine sarılmaktan haz duymamıştım, bu sefer başkaydı. Sonra kalbinin atışını duydum. Hızlandı, nefesini de tuttu bir kaç saniye. O an biz zaten olmuştuk aslında. Bilinçaltımız bunu biliyor ama ikimizde farkında değiliz henüz. Kalktım sonra, zamanım geldi gideyim ben diye. ‘Kal’ dedi, ‘ben mutluydum halimden.’ Gitmeliyim yolum uzun falan diyorken, ‘biraz daha kal, bir kahvelik zamanın yok mu’ diye sordu. Kıramadım. Mutfağa kahve yapmaya girdi. -Bu arada kahvenin özel demliği var, içtiğim en güzel kahve olabilir, dışarda içtiklerim bok yesin- Bende arkasından gittim kapıda durdum, izliyorum onu. Dayanamadım gittim arkasından sarıldım. Bu ona yaşattığım ikinci şok, kalbini kusmadı ama iyi dayandı o kadar çarpmaya.
Aldık kahveleri balkona çıktık, günün son kahve sigarasını yaptım onunla.
O gün, benim içimdeki sonbaharın nihayet ilkbahara geçiş yapacağı gündü. O gün içimde besleyecek olduğum sevginin ilk gerçek günüydü. Lares ise direk yaza geçiş yapmak üzereydi belkide. Beni anlayamadığı bakışlarından belliydi, beni çözemiyor olması onun için biraz karmaşık bir durum yaratıyor olabilirdi ancak o göz parıltıları hiç yalan söylemedi bana. Gözlerindeki parıltı onun içine mutluluk tohumlarını attığımın işaretiydi.
1 note
·
View note