#koşu müziği
Explore tagged Tumblr posts
Text
VİYANA
BELVEDERE SARAYI
Bu fotoğraf Belvedere Sarayı'nın bahçesine ait. Ne kadar güzel ve temiz olduğuna bakar mısınız? Viyana'ya geldiğim ilk sabah, otobüsten iner inmez saraya kadar yürüdüm. Yol boyunca koşuya çıkmış insanlara rastladım. Fakat o insanların sarayın bahçesinde bile koşu yapabiliyor olduklarını düşünmemiştim. Ne büyük lüks böyle güzel bir doğa içinde spor yapabiliyor olmak. Belvedere Sarayı, Avusturya halkı için büyük bir öneme sahip. II. Dünya Savaşından sonra 15 Mayıs 1955’te Avusturya'yı bağımsızlığına yeniden kavuşturan anlaşma bu sarayda imzalanmıştır. Aşağı ve Yukarı Belvedere Sarayı olmak üzere iki ana binadan oluşan bu saraylara giriş tabii ki ücretlidir. Gitmeden önce ücretlerin güncel halini ve saraya giriş saatlerini kontrol etmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Ben bir Erasmus öğrencisi olarak gezi boyunca ücretli yerlere girmemeyi tercih ettim. Özellikle, Avusturya'nın para birimi Euro olduğundan ve Viyana'nın turistik bir şehir olmasından dolayı Viyana benim için gerçekten pahalı diyebileceğim bir şehir oldu. Genel hatlarıyla şehrin tertemiz oluşu ve şehri esir almış mimarisi beni etkileyen başlıca maddelerdi. Peki Viyana gidip görmeye değer mi? Tabii ki de çok subjektif bir soru bu ama doğruyu söylemem gerekirse Viyana diğer ülkelerle karşılaştırınca çok ağır bir şehirdi. Prag ve Budapeşte kadar cıvıl cıvıl bir şehir değildi maalesef bana göre. Yine de yüzyıllardır sürdürdüğü zarafeti, cafeleri, operası ve her yerde kulağa gelen klasik müziği ile tabii ki de bir şans verilmeli. Viyana'ya giderseniz mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerin konumlarını sırasıyla beraber aşağıdaki linkte hazırlamış olduğum haritada bulabilirsiniz. Bu geziyi tek başıma yaptığımdan dolayı sıkı bir araştırma ve hazırlık yaptım. Eğer tek başınıza seyehat etmek istiyor fakat kaybolurum, yapamam korkusu yaşıyorsanız sizlere tavsiyem kesinlikle kendinize güvenmeniz. İnsan her istediğini başarabilir, yeter ki gerçekten istesin. Bir sırt çantası, bir bel çantası ve kendinize olan güveniniz size seyahatiniz boyunca yetecektir. Kendinize inanın ve Viyana'nın keyfini çıkarın.
#vienna#austria#wien#belvedere#palace#baroque#erasmus#student life#erasmuslife#university#travel#travel alone#viyana#avusturya
1 note
·
View note
Text
Tesadüf' 26.09.23
Bazı şeyleri tesadüf ettiğim güzelliklerle karşılaştığım bir gün oldu bugün. Onca hasta geçirdiğim günün ardından daha güzel günlerimin de geçmesi dileğimle kendime. En güzel yazılarınızı hep kendinize yazın, hayatta başrolü olduğunu bildiğiniz bir zaman geçirin. En çok kendinize verin o güzel değeri.. Yazı yazmalıyım dedim kendimce aklıma bir şarkı takılmıştı hani şu meşhur Delibal' filminin müziği; "Balmorhea - Remembrance" şarkıyı ayarlamak için açtığımda ne tesadüf ki en son ne zaman müzik dinlediğimi hatırlamadığım bir zamandan sonra karşılaştım kendisiyle. En son dinlediğimmiş meğer şarkı. Bıraktığı yerden başlamalı insan, yarım bırakmamalı yaptığını. Kendi kendimi tamamladığım bir dönemdeyim. Bunu yapmak zorundayım çünkü her kışın ardı bahar, her gecenin sonu gündüz, her yağmurun ardı güneş.. En çok kendime bu güzellikler. Sabır da güzel kavuşma anı da. Özlemek her şeye bedelken bazen kavuşamayabiliyor insan. Olsun diyorum kendime, vardır sebebi sen yeter ki sabret.. Çok sevdiğim bir cümle var unutmadığım; "Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir." güzel de söylemiş Şems-i Tebrizi.
Sabah okula giderken trenin sesi geldi taa uzaktan ve yetişmek zorunda olan bir koşu bitirdi o yolu, bazen yetişmek zorunda olduğun zamanların sesini böyle bariz duymaz insan. Kulağa değil de gönle gelir o his, duyarsın usuldan. Geç kalmamalısın yarına evet ama ya bugün, ya An? Yaşa anını doyasıya kıvırcığım. Sevmeyi bilmeyenlere inat çok güzel sev sen. Kaçırdığın zamanlar olduğunu düşünme elbet yetişeceğin bir başka zaman diliminde bilmediğin bir güzellik seninle olacağı içindir. Aklından çıkarma, sabret.
0 notes
Text
Beste Laufmusik Motivation 2021 🔥 Aggressive Running Mix 2021 🔥 Fitnessmusik 🔥 Koşu Müzikleri
Beste Laufmusik Motivation 2021 🔥 Aggressive Running Mix 2021 🔥 Fitnessmusik 🔥 Koşu Müzikleri
Beste Laufmusik Motivation 2021, Für mehr kostenlose Musik ABONNIEREN. VOLLSTÄNDIGES VIDEO / KEIN FOTO 🔥 4K Bestes Workout, Übung, Fitnessstudio, Sport, Training, Laufen, Motivation Musik Mix 🔥 4K En iyi Antrenman, Spor, Motivasyon, GYM, Fitness, Yaz, Yoga Müzikleri 🔥 Bestes EDM, Bass, Trap, Electro , Hip Hop, Dance, Techno, Chill *** VIDEO KEINE WERBUNG / REKLAMSIZ *** DANKE FÜRS ANSCHAUEN,…
View On WordPress
#2021#AGGRESSIVE#beste#bester Trainingsmix#Cardio-Musik#egzersiz#fitness music#Fitness Video#Fitness-Musik#Fitness-Müzikleri 2021#Fitnessmusik#Fitnessstudio müzikleri#hareketli müzikler#koşu#koşu müziği#Laufen#Laufende Musik#Laufmusik#Mix#motivasyon müzikleri#Motivation#música de entrenamiento#musica para hacer ejercicio#Musik für das Fitnessstudio#Musik im Fitnessstudio#musique d&039;entraînement#Müzikleri#Running#spor müzikleri#Trainingsmotivation
0 notes
Text
Yüksek Performans için Zihninizi Organize Edin
Şu anda birden fazla proje üzerinde çalışıyorum. Psikolojik ve fizyolojik parametrelerin yapısının, uygun şekilde değerlendirilmesinin verimli bir program sağlamanın anahtarı olduğunu düşünenlerdenim. Yapı olmadan, tam ve dengeli bir yaşam tarzından zevk alma şansınız önemli ölçüde azalır. Motivasyonunuz ve ruh haliniz saygı açısından zarar görür.
Hayatınızda ne kadar meşgul olursanız olun, bugün önereceğim program verimlilik sisteminize değer katacaktır. Leonardo Da Vinci, "Dolu bir günün kutsanmış uykuyu getirmesi gibi, iyi istihdam edilmiş bir yaşam kutsanmış bir ölüm getirir" demiş.
Dolu bir yaşam arayışında, Da Vinci'nin sözü, bana programımı daha yaratıcı, amaçlı ve eğlenceli hale getirmek için yeniden yaratmaya devam etmem konusunda ilham verdi. Bunun için bazı sorulara cevap arayışımızın gerçekçiliği önemli hale gelmeye başlar.
- Nasıl yaratıcı olunur ve günlük olarak akışa nasıl girilir?
- Kesintilerin akışınızı mahvetmesine nasıl izin verilmez?
- Ertelemeyi bırakıp işleri nasıl halledebilirim?
- Tükenmişlik yaşamadığınızdan nasıl emin olabilirsiniz?
- Yeterince sosyalleştiğinizden ve işi oyunla dengelediğinizden nasıl emin olabilirsiniz?
Bunun arkasındaki ana fikir, bol miktarda görevden bunalmadan programınızda kendinize yeterince akışkanlık sağlamaktır.
İşleyiş şekli şöyledir:
Bazı insanlar planlamanın haftanın ilk gününde başlaması gerektiğini öneriyor, böylece hafta sonundan sonra kendinize biraz zaman tanıyabilirsiniz. Bu bana göre yanlış. Planlama Pazar akşamı başlamalı. Çünkü Pazartesi sizin “derin dalış” gününüz olmalıdır. Pazartesiyi sabahın erken saatlerine denk olarak düşünün. Sabahları zihniniz dinlenir ve sağlayabileceği üretkenlikle sizi şaşırtabilir. Hafta için "erken saatleriniz" Pazartesi-Salı-Çarşambadır.
- Bu paralelden yararlanmak için görevlerinizi Pazar günü planlamanız gerekiyor.
- Her Pazar akşamı, belli bir saatte masanıza oturun, hafta sonunuzu düşünün, odaklanın ve haftanızı planlamaya başlayın.
- Planlama söz konusu olduğunda zor olan unsur önceliklendirmedir.
- Kendinize karşı çok dürüst olmanız, görevlerinizi ne kadar önemli olduklarına ve ne kadar derin çalışma gerektirdiklerine göre dikkatlice sınıflandırmanız gerekir.
Peki, haftalık ve günlük planınız kabaca nasıl görünmeli, bunu şu şekilde ayrıntılandıralım;
Öncelikle günlük plan için aşağıdaki kategorizasyonu kullanmamız gerekiyor:
- Derin Çalışma
- Yönetici Çalışması
- Toplantılar
- Spor / İyi Beslenme
- Ağ / Buluşmalar
- Sosyal Hayat
Derin çalışma, sert derin çalışma ve yumuşak derin çalışmayı içerir.
Derin çalışmaları bu iki kategoriye ayırmaya karar verdim çünkü derin çalışma bir yelpaze. Bu spektrum, her bireyin tercihlerine duyarlıdır. Örneğin, derin çalışma gerektiren iki faaliyetim var diyelim: Yazma ve programlama.
Örneklemek gerekirse, son zamanlarda programlamaya başladığınızı düşünün. Zorlu bir görev olmasına rağmen, analitik ve matematik odaklı doğanız nedeniyle bunu yazmaktan daha kolay buluyorsunuz. Bu nedenle, sizin için programlama yumuşak derin çalışma, yazma ise sert derin çalışma olarak görünür olabilir.
Temelde, bunun anlamı, derin iş görevlerinizi nasıl değerlendirdiğinize bağlı olarak, zorlu görevlerin Pazartesi’den Çarşamba’ya, yumuşak olanların Perşembe'den Cuma'ya gerçekleştirilmesi gerektiğidir.
Yönetici çalışması
Yönetici çalışması, e-posta, belge düzenleme, malzeme siparişi, toplantı planlama vb. gibi şeyleri içerir. Kısacası, kişisel bir asistan tarafından yapılabilecek her şeyi yeterli bütçeniz olmadığında, kendinizin tamamlaması gerekir.
Bu görevler çok önemlidir ve çoğu zaman beklenenden daha uzun sürebilir. Bu nedenle, deneme yanılma yoluyla bunları tamamlamak ve buna göre planlamak için gereken süreyi değerlendirmek önemli. Bunun için yönetici işlerini organize etmede önemli ölçüde yardımcı olan farklı araçlar ve uygulamalar işinizi kolaylaştırabilir.
Toplantılar
Bir şirkette çalışırken, toplantılar programınızın çok önemli bir unsurudur. Evet, önemlidirler, deneyimlerime göre, ekip oluşturma ve proje akışını kesinlikle iyileştirebilirler, ancak çoğu durumda zaman kaybı da olabilirler.
Bir toplantının derin iş akışınızı kesintiye uğratmamasını sağlamak için, toplantıların sabah erken veya öğleden sonra geç saatlerde planlanması gerekir. Bu saat 10'dan önce ve 3'den sonra gibi.
Erken aşama çalışanıysanız, bu süreç üzerinde kontrol sahibi olmak zordur. Deneyebileceğiniz şey, kesintisiz derin çalışmanın önemini yetkililerle tartışmak ve önerinizi benimsemelerine yardımcı olmaktır. Bir ekibi yönetiyorsanız, genellikle organizatör olduğunuz için bu alanda kesinlikle daha fazla esnekliğin tadını çıkarabilirsiniz.
Spor
Benim için fitness, koşu ve spor salonunu içerir. Neredeyse haftada 3–4 kez spor salonuna gidiyorum. Koşmak, birazdan bahsedeceğim sabah rutinime zaman zaman dahil edilmiştir. Spor salonu söz konusu olduğunda, akşam geç saatlerdeki yorgunluktan kaçınmak için işten hemen sonra egzersiz yapmayı seviyorum. Öğleden sonra 5 civarında bir şeyler yemeye özen gösteriyorum ve saat 18:30 gibi spor salonuna gidiyorum.
Ağ ve Buluşmalar
Haftada en az bir veya iki kez buluşmaları, diğer ağ oluşturma etkinliklerine katılmayı seviyorum. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum çünkü kendime meydan okumama, satış becerilerimi geliştirmeme, farklı düşünce yapılarını ve yaşam felsefelerini keşfetmeme yardımcı olmama izin veriyor.
Buluşmaların işle ilgili olması gerekmiyor. Bunlar felsefe buluşmaları, edebiyat buluşmaları ve hatta spor buluşmaları dahi olabilir. Bu yaklaşımın arkasındaki fikir, kendinize bağlı kalmanıza, sosyal erişiminizi artırmanıza ve aynı zamanda sosyalleşme ihtiyacınızı karşılamanıza izin vermenizdir.
Sosyalleşme
Bu, kafanızı dağıtabileceğiniz ve zevklere kendinizi kaptırabileceğiniz zamandır. Bu zevkler, Youtube videolarını izlemekten, video oyunları oynamaya ve arkadaşlarla içki içmeye kadar değişebilir.
Bu yalnızca size ve kişisel tercihlerinize bağlıdır, ancak deneyimlerim, planlamanın bu süreçten daha fazla keyif almanıza yardımcı olabileceğini göstermiştir.
Örneğin, hafta içi bazı arkadaşlarıma mesaj atmayı ve onlarla önceden görüşmeyi seviyorum. Ya da çarşamba akşamı bir film planlamayı. Farklı müzikler ve yeni diller öğrenmek gibi bazı hobilerimi uyguladığım belirli bir zaman planlamaları da bana göre.
Görev listesi, en güçlü üretkenlik aracıdır. Gerçekten üretkenliğin özünü özetler ve beyninizin dağınıklığını gidermenize yardımcı olur. Her gün, sabahları en önemli 5 görevinizi yazın ve bunları etkili bir şekilde sınıflandırın. Biri derin çalışmayı içermeli ve geri kalanı yönetici çalışma alanına ait olmalıdır.
Akış
Kendinizi kesintisiz derin çalışmaya daldırdığınızda akış oluşur. Oraya ulaşmanın bir püf noktası, zevk aldığınız müziği dinlemektir (tercihen beyin dalgalarının odaklanmaya yardımcı olabilecek bir ritimle) ve e-posta, telefon ve ilgisiz tarayıcı sekmeleri gibi tüm harici uyaranları kapatmaktır. Akışa girmek için 15 dakikaya ihtiyacınız var ve bu durumda dört saate kadar çalışabilirsiniz.
O zaman yukarıda yazdıklarımızı daha net cümlelerle, alışkanlıklar haline getirmek için bir sabah rutini oluşturalım:
Erken uyanın. Koşabilme imkanımız varsa 2-3 km koşun. Sonrasında soğuk bir duş alın. Cildinize önem vermeyi unutmayın. Kendinize sağlıklı bir kahvaltı hazırlayın. 30 dakika kitap okuyun. 20 dakika ilginizi çeken haberleri veya makaleleri okuyun. 10-15 dakika meditasyon yapın, işe gidin.
Bunları çoğu yerde okumuşsunuzdur, yazması kolay, yapması hiç kolay olmayan şeyler. Peki bunun için ne kadar irade ortaya koyuyorsunuz? Bence bu oran aldukça az!
Şu anda üç farklı projeyle ilgilenmem gerekiyor, bu yüzden zaman zaman hafta sonları da çalışıyorum. Ancak bu, kendimi tamamen kapattığım anlamına gelmez. Gelmemeli!
7-8 saatlik uyku önemli. Gözünüzü her açtığınız da, her zamanki sabah rutininizi tekrarlayarak uyanmak için yeterince güçlü müsünüz? Daha sonra sevdiğin faaliyetlere dalmak için zaman harcıyor musun?
Her durumda, hafta sonunuz her şeye izin verilen zamandır ve yaptığınız her şey stressiz olmalıdır.
Son düşünceler
Yapıyı haftalık ve günlük programınıza getirmek, kişisel alanınızı dağıtmaya benzer. Dağınıklığı ortadan kaldırdığınızda, zihniniz çevrenizi organize bir alan olarak algılar ve bu da kalıpları daha etkili bir şekilde analiz etmesine izin verir. Bu şekilde, etkili bir günlük programın tadını çıkarabilir ve doymuş bir şekilde yatağa gidebilirsiniz.
4 notes
·
View notes
Text
1
İnsan olmanın doğasındaki en büyük hata nedir?Kısıtlı akıllarına rağmen hemen anlamak isterler.Yaşanan olayları anlamak,hoşlandıkları insanları anlamak,çalıştıkları bir konuyu anlamak,yemeğin tuzunu anlamak.Aceleleri var gibi yaşarlar hep bir bakıma haksız sayılmazlar.Dünyaya geldiğimiz anda bir koşu bandına bırakılmışızdır sanki.Sürekli yorgun ve sürekli aynı yerdeyiz.Bazıları çıkıp insanları amacı olanlar ve olmayanlar olarak ayırmaya kalkıyor ama amacım var diyen insanın amaç sandığı şey nedir?İyi işler başarmak mı,kim için iyi ki bu işler ya da kimlerin umrunda?Ailesini gururlandırmak mı mesela,hayatını başkalarının mutluluğu üstüne kuran bi insandan ailesine hayır gelir mi?O zaman en önemlisi;bir hastalığın tedavisini bulanlar...Birgün geleceği kesin olan ölümü ertelemek bir ömüre değecek bir amaç mı gerçekten?
İnsan olmanın doğasındaki en büyük hata nedir?Sevgiyi unutur insanlar.İnsanları sevmeyi,hayvanları sevmeyi,kitapları,çikolatayı,müziği,kendilerini sevmeyi unuturlar.Duygu sandıkları birkaç değersiz şeyin ardına saklanıp gerçekten sevmeyi hissetmeyi es geçerler.Böyle yaptıkça hepsi içlerindeki boşluğu fark edilemez kılar ya da öyle sanarlar.Sevgi olmadan hiçbir şey olmaz ama hiçbir şey olmadan sevgi olur.Beleş olup dünyadaki en değerli şeydir sevgi.Emeksiz yemektir sevgi.Bir şeyi ya da birini sevmek istemeniz gerekir her şeyiyle sadece varlığı için sevmek ve işte o sevdiğiniz şey için bir şeyler yaptığınızda bir ömrün hak ettiği amaca ulaşmışsınız demektir.Demem o ki insanlar birçok yerde ayrılırlar ama insan olmanın sınırı sevmeyle başlar ve asla bitmez.
1 note
·
View note
Text
‘Haruki Murakami - Koşmasaydım Yazamazdım’dan Seçkiler
Bir şeyleri ciddi ciddi özümseyebilmek için çoğu durumda fiziksel acı gerekli oluyor.Aslına bakarsanız mümkün olduğunca kendi yüzümü halka açık yerlerde göstermek istemiyorum. Şehirde dolaşırken birilerinin bana seslenmesi hoşuma gitmiyor. Bu aynı zamanda insanların karşısına çıkmamamın da en büyük nedenidir. Bir süre su görmeden zaman geçirince sanki bir şeyleri yavaş yavaş kaybediyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. Bu müziği çok seven bir insanın bir vesileyle uzun süre müzikten uzaklaştığında hissettiklerine az çok benziyor olabilir. Sahilin hemen yakınında doğup büyümüş olmamın bunda etkisi vardır biraz belki. Bazı süreçler ne yapılırsa yapılsın değişikliği kaldırmaz. Ben bu düşüncedeyim. Eğer bu süreçle birlikte var olmaktan başka çaremiz yoksa bizim yapabileceğimiz şey inatçı bir azimle kendimizi değiştirmek (belki de dönüştürmek). Bu süreci kendi karakterimizin bir parçası haline getirmekten ibarettir. Şu işe bak.Kişisel bir noktaya değinecek olursam ben bugün koşmak istemiyorum diye düşündüğümde sürekli kendime şu soruyu sorarım: Sen artık roman yazarı olarak yaşamını sürdürüyorsun. İstediğin zaman kendi evinde tek başına işini yapabileceğine göre tıka basa dolu bir trende sarsıla sarsıla sabah akşam işe gidip gelmen gerekmiyor. Sıkıcı toplantılara katılman da gerekmiyor. Bunun iyi bir talih olduğunu düşünmüyor musun Evet düşünüyorum. Bununla karşılaştırıldığında evinin yakınlarında bir saat kadar koşmak hiç de zor olmasa gerek. Tıka basa dolu trenin ve o toplantıların manzarasını gözlerimin önüne getirince bir kez daha kendimi motive ederek koşu ayakkabılarımın bağını yeniden bağlayarak nispeten gönül rahatlığı içinde koşabiliyorum. Öyle ya bu kadarını yapmayacak olursam ilahi bir cezaya maruz kalırım diye düşünerek. Elbette günde ortalama bir saat koşmaktansa iş saatinde kalabalık trenlere binerek toplantılara katılmayı yeğleyecek insanların da sayısının çok olduğunu bilerek bunları söylüyorum gerçi.Her gün düzenli koşmaya başlamamın üzerinden çok uzun zaman geçti. Net olarak söylemek gerekirse 1982 yılının sonbaharıydı. Ben o sıralarda 33 yaşıma girmiştim. Bu tarihten kısa süre öncesine kadar Sendagaya İstasyonu yakınlarında caz bar tarzı bir yer işletiyordum.Benim yaşlarıma gelmiş bir insanın şimdi tutup da böyle şeyleri yazıya dökmesi çok saçma gelebilir ama işin gerçeğini açığa sermek gibi bir isteğim var; benim daha çok yalnızlığı seven bir karakterim vardır. Hayır biraz daha net ifade edecek olursam tek başına olmaktan pek bunalmayan bir karakterim vardır. Her gün bir iki saat hiç kimseyle konuşmadan koşsam da dört beş saat masa başında sessiz sessiz çalışsam da bu beni ne bunaltır ne de canım sıkılır. Gençlik yıllarımdan beri böyle bir eğilimim vardır. Birileriyle bir şeyler yapmaktansa tek başıma sessizce kitap okumayı kendimi vererek müzik dinlemeyi severim. Tek başına olduktan sonra yapacak bir şeyler bulmak konusunda sıkıntım yoktur. Buna rağmen genç yaşta (22 yaşımdaydım) evlendikten sonra biriyle birlikte yaşamaya yavaş yavaş alıştım. Üniversiteden çıktıktan sonra bar işletirken başkalarıyla ilişki kurmanın önemini de kavradım. Tek başına yaşamanın mümkün olmadığını ki gerçekte herkes bunu onaylayacaktır kendi deneyimlerimle öğrendim. Bunun sonucunda biraz tuhaf şekilde de olsa sosyallik diyebileceğim bir özelliği günden güne pekiştirdim. Şimdi düşünüyorum da yirmili yaşlarımdaki on yıl boyunca benim dünya görüşüm hiç de azımsanamayacak ölçüde değişti ve insan olarak belli bir ölçüde geliştim. Sert duvarlara toslaya toslaya başımda yumrular oluştukça hayatta kalabilmeyi sağlayan pratik püf noktalarını öğrendim işte. O on yıl boyunca çetin yaşam deneyimlerim olmasaydı sanırım roman yazmak gibi bir uğraşa girişmezdim hatta aklımdan bile geçirmezdim. Yine de insanın temel karakteri keskin değişimler göstermiyor. Tek başına kalma arzusu hiç değişmeden hep vardı içimde. O yüzden günde bir saat kadar koşup o süre boyunca kendime ait bir sessizlik zamanına sahip olabilmek ruh sağlığım açısından önemli bir anlam taşımaya başladı. En azından koşarken ne kimseyle konuşmam ne de başkalarının konuşmalarını dinlemem gerekiyordu. Yalnızca çevremdeki manzarayı izleyip kendimi bulmam yeterliydi. Bu hiçbir şeyle değiştirilmeyecek ölçüde değerli bir zaman dilimiydi. Koşarken neler düşündüğüm sık sık sorulur. Bu soruyu soranların kendileri çoğunlukla uzun mesafe koşma deneyimine sahip olmayan kişilerdir. Dahası bu tür sorular her sorulduğunda derin düşüncelere dalarım. Acaba koşarken ben neler düşünüyorum diye. Dürüst olmak gerekirse şimdiye kadar koşarken neler düşündüğümü doğru düzgün anımsayamıyorum. Koşarken çoğunlukla rock müziği dinlerim. Arada sırada caz dinlediğim de olur. Fakat koşu ritmine uygunluğu düşünülecek olursa sanırım koşuya eşlik edecek en iyi müzik rock müziğidir. Red Hot Chili Peppers Gorillas ya da Beck Creedence Clearwater Revival hatta Beach Boys gibi eski müzikler. Olabildiğince basit ritimleri severim. Şu günlerde çoğu koşucu ipod dinleyerek koşuyor ama ben kullanmaya alışkın olduğum MD çalarımı daha çok seviyorum. ipod ile karşılaştırıldığında cihaz çok daha büyük sığdırılabilecek veri miktarı kat kat az ama bana fazlasıyla yetiyor. Şu an için henüz müzikle bilgisayar teknolojisini birbirine bulaştırmak istemiyorum. Dostluk iş ve seksi birbirine kar��ştırmadığım gibi.
Mesafeyi sabırla artırdığım bir dönemde olduğumdan şu an için zaman önemli bir sorun değil. Yalnızca zamana yayarak sessizce koşuyorum. Hızlı koşmak istediğimde hızımı artırıyorum ama böyle zamanlarda daha kısa süre koşuyorum vücudumda yaşadığım o güzel hissi olduğu gibi ertesi güne taşımaya dikkat ediyorum. Tıpkı uzun romanlar yazdığım zamanlardaki gibi. Kendimi çok daha fazla yazabilecekmiş gibi hissettiğimde kararlı bir şekilde kalemi bir kenara bırakırım. Böyle yapınca ertesi günkü çalışmam daha rahat olur. Ernest Hemingway de buna benzer bir şeyler yazmıştı. Sürdürebilmek ritmi kesmemektir. Uzun soluklu çalışmalar için bu önemli. Ritim bir kez belirlendikten sonra gerisi bir şekilde hallolur. Fakat çark belirli bir hızda dönmeye başlayana kadar sürdürebilirlik üzerine iyice kafa yormak gerek.
Yaşamım hakkında düşündüğümde arada sırada kendimi sahile vuran bir ağaç parçasından farklı değilmişim gibi hissettiğim oluyor. Deniz feneri yönünden esen alize rüzgarları başımın üzerindeki okaliptüs dallarını hafif hafif oynatırken.
Duvar tenisi -squash- sevdiğim bir spor ama biriyle mücadele etmem gerektiğinde yensem de yenilsem de kendimi diken üzerinde hissederim. Dövüş sporları da beceriksiz olduğum bir alan. Yanlış anlaşılmasın elbette ben de yenilmekten hoşlanmam. Fakat nedendir bilmem eskiden beri bir başkasına üstün gelmek ya da yenilmek pek umurumda olmadı. Bu özelliğim bir yetişkin olduktan sonra da değişmedi. Hangi konuda olursa olsun bir başkasını yenmeyi ya da ona karşı yenilmeyi kafama takmam. Daha ziyade aklım kendi koyduğum standartları sağlamaya odaklanır. Bu anlamda uzun mesafe koşmak benim düşünce tarzıma son derece uygun bir spor. Tam maraton koşucuları ne demek istediğimi çok iyi anlayacaktır; herhangi birine üstün gelmek ya da yenilmek koşucu için sorun değildir. Elbette yarış kazanmayı hedefleyen üst sınıf bir koşucu iseniz gözünüzün önündeki rakiplerinizi alt etmeniz önemli bir ödevdir ama halktan bir koşucu için bireysel galibiyet ve mağlubiyetler önemli bir konu değildir. O tipin arkasında kalamam gibi motivasyonlarla koşanlar olabilir ve bu antrenmanlarda ateşleyici olabilir. Fakat bir nedenle o belirli rakip yarışa katılamadığında motivasyon söner (hiç olmazsa yarıya iner) ve bu durumda koşu yaşamı da uzun sürmez. Sıradan bir koşucu Bugün şu zamanda koşuyu bitireyim diye hedeflerini önceden belirleyerek yarışa katılır. Hedeflediği zaman içerisinde koşabildiğinde bir şeyleri başardığını koşamadığında ise başaramadığını hisseder. O süre içerisinde koşamasa bile elinden geleni yaptığına dair bir doyum oluşuyorsa ve bir sonraki yanşa çıkabilecek olumlu duygular hissedebiliyorsa dahası yeni bir şeyler keşfettiğine inanabiliyorsa bu da bir başarıdır. Başka bir deyişle koştuktan sonra kendisiyle gurur (ya da ona benzer bir şeyler) duyabilmesi uzun mesafe koşucusu için önemli bir ölçüttür. Aynı şeyleri yaptığım iş için de söyleyebilirim. Yazarlık gibi bir meslekte -en azından benim için geçerli olduğunu söyleyebilirim- yenmek ya da yenilmek yoktur. Satış rakamları edebiyat ödülleri gelen eleştirilerin iyiliği ya da kötülüğü bir ölçüt olabilir ama temel bir sorun olduğunu söyleyemem. Yazdıklarımın kendi belirlediğim ölçütlere ulaşıp ulaşmadığı her şeyden önemlidir ve bunu bozacak bir bahane de kolayca üretilemez. Başkalarına karşı birçok açıklama getirebilirim. Fakat kendimi kandıramam. Temelde yaratan kişi dürtülerini kendi doğasından gelecek şekilde içinde taşır ve kendi dışında bir kalıp ya da ölçüt aramamalıdır. Koşmak benim için etkin bir egzersiz aynı zamanda etkin bir metafordur. Ben koşarken ya da bir yarıştan diğerine giderken ulaşmayı hedeflediğim ölçütün çıtasını azar azar yükselttim bu hedefleri başarmak yoluyla da kendimi yukarılara taşıdım. En azından yukarılara taşımaya niyet ettim bunun için de her gün çabaladım. Evet ben elbette büyük bir koşucu değilim. Fakat bu hiç de önemli bir sorun değil. Dünkü kendimi biraz olsun geçebilmek; önemli olan işte bu. Uzun mesafe koşularında geçmem gereken bir rakip varsa bu geçmişteki kendimden başka kimse olamaz çünkü.
(Ne mutlu ki sanatçıların zirvesi kişisine göre büyük farklılıklar gösterir. Sözgelimi Dostoyevski 60 yıllık yaşamının son yıllarında Ecinniler ve Karamazov Kardeşler gibi taşıdıkları anlamlar açısından en önemli yapıtlarını kaleme almıştır. Domenico Scarlatti ise yaşamı boyunca klavyeli çalgılara yönelik 555 sonat çıkartmışsa da bunların büyük kısmını yaşlan arasında yazmıştır.) Benim durumumda ise kırklı yaşlarımın ikinci yansında koşuculuk yaşamımda iniş başladı.
Benim yaşlarıma gelmiş bir insanın şimdi tutup da böyle şeyleri yazıya dökmesi çok saçma gelebilir ama işin gerçeğini açığa sermek gibi bir isteğim var; benim daha çok yalnızlığı seven bir karakterim vardır. Hayır biraz daha net ifade edecek olursam tek başına olmaktan pek bunalmayan bir karakterim vardır. Her gün bir iki saat hiç kimseyle konuşmadan koşsam da dört beş saat masa başında sessiz sessiz çalışsam da bu beni ne bunaltır ne de canım sıkılır. Gençlik yıllarımdan beri böyle bir eğilimim vardır. Birileriyle bir şeyler yapmaktansa tek başıma sessizce kitap okumayı kendimi vererek müzik dinlemeyi severim. Tek başına olduktan sonra yapacak bir şeyler bulmak konusunda sıkıntım yoktur. Buna rağmen genç yaşta (22 yaşımdaydım) evlendikten sonra biriyle birlikte yaşamaya yavaş yavaş alıştım. Üniversiteden çıktıktan sonra bar işletirken başkalarıyla ilişki kurmanın önemini de kavradım. Tek başına yaşamanın mümkün olmadığını ki gerçekte herkes bunu onaylayacaktır kendi deneyimlerimle öğrendim. Bunun sonucunda biraz tuhaf şekilde de olsa sosyallik diyebileceğim bir özelliği günden güne pekiştirdim. Şimdi düşünüyorum da yirmili yaşlarımdaki on yıl boyunca benim dünya görüşüm hiç de azımsanamayacak ölçüde değişti ve insan olarak belli bir ölçüde geliştim. Sert duvarlara toslaya toslaya başımda yumrular oluştukça hayatta kalabilmeyi sağlayan pratik püf noktalarını öğrendim işte. O on yıl boyunca çetin yaşam deneyimlerim olmasaydı sanırım roman yazmak gibi bir uğraşa girişmezdim hatta aklımdan bile geçirmezdim. Yine de insanın temel karakteri keskin değişimler göstermiyor. Tek başına kalma arzusu hiç değişmeden hep vardı içimde. O yüzden günde bir saat kadar koşup o süre boyunca kendime ait bir sessizlik zamanına sahip olabilmek ruh sağlığım açısından önemli bir anlam taşımaya başladı. En azından koşarken ne kimseyle konuşmam ne de başkalarının konuşmalarını dinlemem gerekiyordu. Yalnızca çevremdeki manzarayı izleyip kendimi bulmam yeterliydi. Bu hiçbir şeyle değiştirilmeyecek ölçüde değerli bir zaman dilimiydi. Koşarken neler düşündüğüm sık sık sorulur. Bu soruyu soranların kendileri çoğunlukla uzun mesafe koşma deneyimine sahip olmayan kişilerdir. Dahası bu tür sorular her sorulduğunda derin düşüncelere dalarım. Acaba koşarken ben neler düşünüyorum diye. Dürüst olmak gerekirse şimdiye kadar koşarken neler düşündüğümü doğru düzgün anımsayamıyorum.
Ben koşarken yalnızca koşarım. Bir boşluğun içerisinde koşarım. Ters yönden bir ifade kullanmak gerekirse boşluğu yakalayabilmek için koşuyorumdur belki de. Bu boşluğun içerisine bile kopuk kopuk düşünceler doğallıkla süzülüverir. Çok normal. İnsanın yüreğinde gerçek bir boşluk var olamaz. İnsanın ruhu mutlak bir boşluğu kaldıracak ölçüde güçlü olmadığı gibi tekdüze bir yapıya da sahip değildir. Yine de koşarken ruhuma süzülen bu tür düşünceler (ani fikirler) nihayetinde boşluğun yan ürünlerinden öteye geçmez. Bunlar içeriklerin çevresinde değil boşluk ekseninde oluşmuş düşüncelerdir. Koşarken aklıma gelen düşünceler gökyüzündeki bulutlara benzer. Farklı şekillerde farklı büyüklüklerde bulutlar. Bunlar bir yerlerden çıkıp gelir sonra uzaklaşıp bir yerlere gidiverir. Fakat gökyüzü aynı gökyüzüdür. Bulutlar anlık misafirler olmaktan öteye geçmez. Geçip giden sonra da tamamen kaybolan şeylerdir. Geriye yalnızca gökyüzü kalır. Gökyüzü deyince bir yandan vardır ama bir yandan da yoktur. Gerçek bir kütle olduğu gibi aynı zamanda gerçek bir kütlesi yoktur. Biz böylesi sınırlarını tartamadığımız bir kap içerisinde var olmayı öylece kabul eder buna boyun eğeriz.
Dahası bu noktada komik denebilecek bir şey kesinlikle var ve düşünce şekline göre sanırım kolayca bir tarafa fırlatılıp atılabilecek bir şey de değil Daha önce de bahsettiğim gibi günlük yaşamımda olsun iş alanında olsun başkalarıyla üstünlük mücadelesine girmek benim istediğim türden bir yaşam şekli değil. Can sıkıcı bir şekilde herkesin kabul edeceği bir genellemeye başvuracağım ama bin bir türlü insan var ve dünya da bu insanlardan oluşuyor. Başka insanların kendi dünya görüşleri buna paralel yaşam tarzları var. Benim de kendime göre bir dünya görüşüm ve buna paralel bir yaşam tarzım var. Bu farklılıklar günlük hayatta ufacık sapmaları doğuruyor ve bu sapmalar bir araya geldiğinde de büyük yanlış anlamalar haline gelebiliyor. Bunun sonucunda nedensiz eleştiriler de doğabiliyor. Çok doğal bir şey ama yanlış anlaşılmak eleştirilmek asla insana kendini iyi hissettiren bir şey değildir. Bu yüzden insanın yüreğinde derin yaralar açıldığı da olur. Bu da acı veren bir deneyimdir. Fakat yıllar üst üste yığıldıkça bu acı ve yaraların insan hayatında bir ölçü gerekli olduğuna dair bir algılama da geliştirdim. Şöyle bir düşününce insan başkalarından bir parça da olsa farklı olduğundan kendini ortaya çıkartabiliyor başkalarından bağımsız halde kalabiliyor. Kendi açımdan söyleyecek olursam ben böylece roman yazmaya devam edebiliyorum. Bir manzara içerisinde başkalarından farklı bir sapmayı görebiliyor başkalarından farklı şeyler hissediyor başkalarından farklı sözcükleri seçebiliyorum. İşte o yüzden de özgün anlatılar yazmayı sürdürebiliyorum. Dahası hiç de az sayıda olmayan bir insan kitlesinin yazdıklarımı eline alıp okuması gibi nadir karşılaşılan bir durum ortaya çıkıyor. Benim ben olmam başka biri olmamam benim için önemli bir servet. Yürekte açılan yaralar bir insanın bağımsızlığı karşılığında dünyaya ödemek zorunda olduğu çok doğal bir bedel. Ben temelde böyle düşünüyorum ve bugüne kadar bu düşünce paralelinde yaşadım. Kısmen ortaya çıkan sonuç açısından bakıldığında kendi arzumla yalnızlığı istemiş olabilirim. Özellikle benimki gibi bir iş yapan insanlar için farklı derecelerde olsa da kaçınılması güç bir rota bu. Fakat bu yalnızlık hissi bazen şişeden fışkıran asit gibi farkında olmadan insanın yüreğini kemiriyor eritiveriyor. Bu tehlikeyi kendimce (olasılıkla deneyimlere dayanarak) bildiğimi sanıyorum İşte o yüzden de bedenimi fiziksel olarak hareket ettirmeyi aralıksız sürdürmek bazı durumlarda son sınırlarına kadar zorlamak yoluyla içimde taşıdığım yalnızlığı ÇÜRÜTMEK göreceli hale getirmek zorundaydım. Bilinçli olarak yapmaktan ziyade önseziler yoluyla. Daha somut söyleyeyim. Birilerinin nedensiz (en azından ben bazen öyle düşünüyorum) eleştirilerine maruz kaldığımda ya da beni doğallıkla kabul edeceğini düşündüğüm biri tarafından kabul edilmediğimde her zamankinden biraz daha uzun mesafe koşarım. Her zamankinden daha uzun mesafe koşmak yoluyla o ölçüde kendimi fiziksel olarak tüketmiş olurum. Üstelik yeteneklerinin sınırlan olan güçsüz bir insan olduğumu bir kez daha idrak ederim. Bunu dibine kadar fiziksel olarak idrak ederim. Dahası her zamankinden daha uzun mesafe koşmak sayesinde kendi bedenimi de biraz daha güçlendirmiş olurum. Birilerine öfkelendiğimde o ölçüde kendimi zorlarım. İçime dert olan bir şeyler olduğunda o ölçüde kendimi törpülerim. Hep böyle yaparak yaşadım. Sessizce yutabileceğim şeyleri olduğu gibi yutar bunu (elimden geldiğince görüntüsünü büyük ölçüde değiştirerek) roman dediğimiz kabın içerisine koyar anlatının bir parçası olarak içimden atmaya çabalarım. Benimki gibi bir karakterin çoğu kişinin hoşuna gideceğini sanmıyorum. Karakterimden etkilenecek bazı kişiler (sanırım çok az) çıkabilir. Fakat hoşlanana ender rastlanır. Böylesine kendini öne çıkarma özelliğinden yoksun bir insana bir şey olunca hemen kozasına kapanıveren bir insana acaba kim sempati (ya da benzeri bir şey) besleyebilir ki Fakat düşünüyorum da zaten mesleki açıdan bir roman yazarının bililerinin hoşuna gitmesi prensipte mümkün müdür Bilemiyorum. Belki bu dünyanın bir yerlerinde mümkündür. Kolayca genelleme yapılamayacağı kanısındayım. Fakat en azından benim açımdan roman yazarı olarak uzun yıllar yazmaya devam edip de aynı zamanda binlerinin kişisel olarak hoşuna gitmiş olabileceğimi düşünemiyorum. Birilerinin nefretini öfkesini tiksintisini kazanmış olmanın çok daha normal olacağı düşüncesindeyim. Böyle olursa içim daha rahat eder gibi bir laf etmek niyetinde değilim. Nihayetinde ben de başkalarının nefretini kazanmaktan haz duyan biri değilim.
Şu ana kadarki yaşantımı kendi çapımda yeterince diyemem ama keyfini çıkartarak yaşadım. Böbürlenme niyetim yok (zaten kim tutar da böyle bir şeyle böbürlenir) ama ben o kadar zeki bir insan değilim. Fiziksel olarak temas etmediğim elimle dokunamadığım sürece olguları net bir şekilde idrak edemeyen bir insanım. Hangi konuda olursa olsun olguları ancak gözle görülebilir bir şekilde yakaladığımda ikna oluyorum. Zekası ağır basmaktan ziyade fiziksel yaşayan bir insanım.
Her gün düzenli koşmaya başlamamın üzerinden çok uzun zaman geçti. Net olarak söylemek gerekirse 1982 yılının sonbaharıydı. Ben o sıralarda 33 yaşıma girmiştim. Bu tarihten kısa süre öncesine kadar Sendagaya İstasyonu yakınlarında caz bar tarzı bir yer işletiyordum. Çevremizdeki insanlar böylesi sınırlı zevklere hitap eden bir işletmenin uzun ömürlü olamayacağını düşünmüşlerdi bende işletme zekasının bulunmadığı kanısındaydılar ama bu öngörüleri büyük ölçüde boşa çıkmıştı. Dürüst olmak gerekirse işletme konusunda zeka sahibi olduğumu ben de düşünmüyorum. Sanırım başarısız olmam halinde bir şansım daha olmayacağı endişesiyle işe canla başla sarılmıştım. Disiplin sabır ve güçlü bir bünye benim eskiden beri sahip olduğum yegane şeyler. At örneği vermek gerekirse yarış atından ziyade yüke koşulan atlara yakınımdır. Ben maaşlı çalışan bir ailenin çocuğu olduğumdan ticaretten pek anlamıyordum ama karını ticaret yapan bir ailede doğmuştu ve onun ilahi sezileri diyebileceğim yanları fazlasıyla yardımcı oldu. Her ne kadar kaliteli bir yük atı olsam bile tek başına başaramazdım. İşin kendisi çok ağırdı. Sabahtan geceyarılarına kadar çalışıyordum ayakta duracak halim kalmıyordu. Birçok sıkıntıyla karşılaştım; başım ellerimin arasında kalakaldığım birçok kez hayal kırıklığına uğradığım da oldu. Fakat kendimden geçmişçesine çalışırken bir de baktım dengeli bir bütçeye ulaşmışım. Sonra yirmili yaşlarımın sonlarına doğru nihayet nefes alabilir hale geldim. Borç alabileceğim her yerden alabileceğim kadar borç almıştım; borçlarımı ödeyebilecek hale geldiğimde nihayet bir aşamayı da geçmiş oldum. O ana kadar yalnızca hayatta kalmaya başımı suyun üstünde tutmaya çalışıyor neredeyse başka hiçbir şey düşünmüyordum. Yaşamımın dik merdivenlerinden birini tırmanmayı başarıp da önümü görebileceğim bir düzlüğe çıkınca oraya vardığıma göre sonrasında yine sıkıntılar olsa bile üstesinden gelebileceğime dair bir özgüven doğmuştu içimde. Derin bir nefes alıp etrafıma kat ettiğim yola bakıp önümdeki ilerlemem gereken merdiven hakkında düşünmeye başladım. Otuzlu yaşlar hemen burnumun ucuna kadar gelmişti. Artık genç denilemeyecek yaşlara adım atmak üzereydim. Sonra hiç aklımın ucundan bile geçirmemiştim ama roman yazmayı düşündüm.
Bir yandan ban işletirken bütçe hesaplarını yapıp alışverişi kontrol ederek çalışanların günlük programlarını düzenliyor her gün bar bankosunun arkasına bizzat geçerek kokteyl ve yemekler yapıyordum; diğer yandan da barı geceyansı kapatıp eve döndükten sonra mutfak masasının başında uykum gelene kadar yazıyordum. Bu rutindeki yaşantımı üç yıl sürdürdüm. Belki de diyorum; o süre boyunca normal insanların iki katı bir ömür yaşadım. Elbette fiziksel olarak çok zorlandığım günlerdi. Karşınızda müşterilerin olduğu bir iş yapıyor olmak farklı türden eziyetlere yol açıyordu. Karşınızda müşterilerin olması demek o insanları kendi beğeninize göre seçemezsiniz demektir. Nasıl biri gelirse gelsin çok sefil biri olmadığı sürece neşeyle gülümseyerek başınızı eğip hoş geldiniz demek zorundasınızdır. Bu sayede çok sayıda tuhaf insanla karşılaştığım gibi hiç aklıma gelmeyen türden garip deneyimlerim de oldu. Bu yaşantım içerisinde birçok şeyi doğallığıyla ama iştahla özümsedim. Geneline bakarsak yaşantımın bu yeni hali ve ilk kez tattığım hazlar keyif vermeye başlamıştı.
Tam da bir roman yazarı olarak yaşamımı sürdürme şansını bulduğuma göre elimden geleni yapmak istiyordum. Kendim de elle tutulur diyebileceğim en azından bir roman olsun yazmak istiyordum. Bu iştah doğallıkla ortaya çıkan bir şeydi. Etki gücü daha yüksek bir eser yazabilmeliyim diye de içimden geçiriyordum. Üzerinde adamakıllı düşündükten sonra ban kapatarak belli bir süre roman yazmaya odaklanma kararı verdim. O sırada roman yazan olarak elde ettiğim gelirimle karşılaştırıldığında bardan elde ettiğim gelir çok daha yüksekti ama burada cesur bir karar vererek o gelirden vazgeçmem gerekiyordu. Çevremdeki insanların çoğu benim bu kararıma karşı şıktalar ya da güçlü tereddütlere kapıldılar. Bar rayına oturduğuna göre işletmeyi birilerine bırakarak kendin bir yerlerde keyfince roman yazsana diye öğüt veriyorlardı. Normalde insanlar açısından bakıldığında belki de en mantıklı düşünceydi. Dahası çoğu insan olasılıkla o sıralarda benim profesyonel roman yazarı olarak yaşamımı sürdürebileceğimi tahmin bile etmiyordu herhalde. Fakat bu uyarılara kulak asmadım. Bir şeyi ne pahasına olursa olsun yapmaya karar verdiğimde kendimi o işe tamamen vermeyince rahat edemeyen bir karaktere sahibim. Barı gelişigüzel birine bırakıp başka bir yerde roman yazarak yaşam sürdürmeyi beceremezdim. Tüm gücümü vererek işe girişmeli böylelikle işler yolunda gitmediğinde rahatlıkla vazgeçebilmeliydim. Eğer yarım yamalak bir şeyler yaparak başarısız olursam sonra pişmanlık duyacağım kesindi. O yüzden çevremdekilerin karşı çıkmasına aldırış etmeden barla ilgili haklarımı olduğu gibi devrettim. Elbette bunu yapmak çok içimden gelmiyordu ama roman yazarı gibi bir etiketi taşıyarak yaşamak kararındaydım. Hele bir iki yıl boyunca beni serbest bırakın. Eğer başarılı olamazsam yine bir yerlerde küçük bir bar açabilirim değil mi Henüz gencim ve her şeye sıfırdan başlayabilirim dedim karıma. Olur dedi o da. O sıralarda halen yüksek miktarda borcum vardı ama bir şekilde hallolur diye düşündüm. Bu 1981 yılındaydı. Elimden gelen her şeyi yapmak niyetindeydim.
Yapmak istemediğim bir şeyin yapmak istemediğim bir zamanda zorla yaptırılması eskiden beri sabrımı taşırır. Bunun yerine yapmak istediğim bir şeyi yapmak istediğim bir zamanda ve yapmak istediğim şekilde yapabildiğimde sıradan insanlardan çok daha fazla kendimi verebilirim.
Profesyonel yazarlığa başladıktan sonra beni en çok sevindiren şey erken yatıp erken kalkabilmek oldu. Bar işletirken çoğunlukla ancak gün ağarırken yatağa girebiliyordum. Saat gece 24:00te barı kapatıyor sonra ortalığı topluyor adisyonları kontrol ediyor gevşeyebilmek için biraz sohbet ediyor biraz da içki içiyordum. Tüm bunları yapınca saat hemen sabahın üçüne yaklaşıveriyordu. Hal böyle olunca günün ağarmasına da az kalmış oluyordu. Mutfak masası başında tek başıma müsveddelerimi yazmaya oturduğumda gökyüzünün doğu tarafının gitgide ağarmaya başladığını gördüğüm günler hiç de az değildi. Doğal olarak uyandığımda güneş artık gökyüzünün tam tepesindeki yerini almış oluyordu. Bar işletmeyi bırakıp da roman yazarı olarak yaşantıma başladığımda bizim yani ben ve karımın ilk yaptığımız şey yaşam kalıplarımızı tamamen yenilemek oldu. Güneşin yükselmeye başladığı sıralarda uyanarak karanlık bastırdığında ise olabildiğince erken yatmaya karar verdik. Bu bizim aklımıza gelen en doğal yaşamdı. Doğru düzgün yaşayan insanların yaşamı. Artık hizmet sektöründe çalışmayı bıraktığımıza göre bundan sonra yalnızca görüşmek istediğimiz insanlarla görüşebilir karşılaşmak istemediğimiz insanlarla mümkün olduğunca karşılaşmadan yaşayabilirdik. Böylesi küçük bir lükse en azından bir süreliğine izin verilebilir düşüncesindeydim. Tekrarlıyor olacağım ama ben aslında insanlarla iletişimi iyi olan birisi değilim. Bir yerlerde kendi özüme dönmem gerekiyordu. İşte böylelikle yedi yıl süren dışarıya açık yaşantımızdan kapalı yaşantımıza doğru büyük bir dönüşüm yaşamıştık. Hayatımın belli bir döneminde böyle dışarıya açık bir yaşantı sürdürmüş olmam sanırım iyi bir şeydi. Şimdi düşünüyorum da o dönemde birçok önemli şey öğrendim. O dönem benim için ömrümün genel öğrenim dönemi gibi bir şeydi. Benim için gerçek bir okuldu. Fakat öyle bir yaşantıyı sonsuza kadar da sürdüremezdim. Okul dediğimiz şeye gider bir şeyleri özümser sonra bırakıp yola devam edersiniz. İşte böyle sabah 05:00ten önce kalkıp akşam 22:00den önce yatmak şeklinde sade ve kurallı bir yaşam başladı. Bir gün içerisinde doğru düzgün bir şeyler yapabildiğim zaman dilimi kişisine göre değişir elbette ama benim için sabahın erken saatlerindeki birkaç saatti. Bu zaman içerisinde kendimi vererek önemli işlerimi bitirebiliyordum. Sonraki saatlerde ise spor yapıyor ev işlerini hallediyor zihnimi fazla odaklamamı gerektirmeyen işleri bitiriyordum. Gün karardıktan sonra rahatıma bakıyor artık hiçbir şey yapmıyordum. Kitap okuyor müzik dinliyor rahatlıyor olabildiğince erken saatte yatıyordum. Aşağı yukarı bu kalıbı koruyarak bugüne kadar hayatımı sürdürdüm. Bu sayede şu yirmi yıl boyunca yaptığım işi oldukça etkin bir şekilde sürdürebildiğimi sanıyorum. Ancak böyle bir yaşam sürünce gece yaşantısı diyebileceğimiz şey tamamen devreden çıkıyor insanlarla iletişim de kesinlikle kötüleşiyor. Bazen insanların sinirini bozduğum da oluyordu; bir yerlere gidelim bir yerlerde bir şey yapalım diye davet alsam bile hepsini reddediyordum çünkü. Fakat düşünüyorum da gerçekten genç olduğum dönemi istisna tutacak olursak insan ömrü için nedense böylesine öncelik sırası diyebileceğimiz bir unsur gerekli oluyor. Zaman ve enerjiyi ne şekilde dağıtabileceğimize dair bir sıralama gerekiyor. Belli bir yaşa kadar böylesi bir sistemi kendi içimizde oturtamadığımızda ömür denilen şey odağından yoksun amaçsız bir hale geliveriyor. Benim için çevremizdeki insanlarla somut iletişim ve eğlencelerden ziyade roman yazmaya odaklandığım sakin bir yaşam kesinlikle öncelik taşımaya başladı. Benim yaşamım açısından en önemli nokta insanlarla olan ilişkilerimi; belirli bir kişiyle kendi aramda olmasından ziyade belirsiz çok sayıdaki okurla aramda olacak şekilde inşa etmem gerektiğini anlamamdı.
Bar işletirken de aşağı yukarı aynı politikayı güdüyordum. Bara çok sayıda müşteri gelirdi. Onların arasında on kişiden biri Çok güzel bir bar. Hoşuma gitti. Yine geleyim derse yeterliydi. On kişiden biri müdavim haline gelirse işletme de sürekliliğini koruyabilirdi. Tersinden söylemek gerekirse on kişiden dokuzunun hoşuna gitmese bile hiç de sorun değildi. Böyle düşününce kendimi rahat hissedebiliyordum. Fakat o bir kişinin mutlak olarak hoşuna gitmesi gerekliliği vardı. Dahası bunun için de işletmeci net bir tavır ve felsefe benzeri bir şeyi bayraklaştırılmalıydı ve bu bayrağı sabırla yağmura ve fırtınaya direnerek hep ayakta tutmayı sürdürmek zorundaydı. Bunu barı işletirken doğrudan kendi deneyimlerimle öğrenmiştim.
Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir. Burası kesin. Fakat adaletsiz bir yerde olsanız bile orada bir tür adaleti bulabilme olasılığının varlığına inanıyorum. Bu zaman ve zahmet gerektirebilir. Belki de harcadığınız zaman ve zahmetin boşa gitmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz. Böylesi bir adalette arayışa girmeye yetecek değer bulabilmek elbette herkesin kendine kalmıştır. Her gün koşmaya devam ettiğimi söylediğimde bunu hayranlıkla karşılayanlar oluyor. Ne kadar da azimlisiniz diyorlar; bazen birilerinin beni övmesi elbette sevindirici. Aşağılanmaktan çok çok daha iyi. Fakat düşünüyorum da insan çok azimli diye her şeyi yapabilir gibi bir durum olmasa gerek. Yaşadığımız dünya o kadar basit bir yer değil. Dürüst olmak gerekirse her gün koşmaya devam etmekle kişinin azimli olması ya da olmaması arasında da pek bir ilişki olmadığı kanısındayım. Benim bu şekilde 20 yıldan uzun bir süredir koşmayı sürdürebilmiş olmam nihayetinde koşmanın karakterime uygun olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. En azından o kadar da sıkıntılı bir mesele değil o yüzden olsa gerek. İnsanoğlu dediğimiz varlık sevdiği şeyleri doğallıkla sürdürebilirken sevmediği şeyleri süreklilik içinde yapamayacak bir doğaya sahiptir. Azim ya da onun gibi bir şeyin minimum düzeyde de olsa bu durumla ilişkisi yoktur. Fakat insan ne kadar azimli ya da ne kadar yenilgiden nefret eden biri olsa da kendi düşüncelerine uygun düşmeyen bir şeyi uzun süre sürdüremez. Diyelim ki sürdürebildi. Bu vücudunun kötü etkilenmesine yol açabilir.
Kişisel bir noktaya değinecek olursam ben bugün koşmak istemiyorum diye düşündüğümde sürekli kendime şu soruyu sorarım: Sen artık roman yazarı olarak yaşamını sürdürüyorsun. İstediğin zaman kendi evinde tek başına işini yapabileceğine göre tıka basa dolu bir trende sarsıla sarsıla sabah akşam işe gidip gelmen gerekmiyor. Sıkıcı toplantılara katılman da gerekmiyor. Bunun iyi bir talih olduğunu düşünmüyor musun Evet düşünüyorum. Bununla karşılaştırıldığında evinin yakınlarında bir saat kadar koşmak hiç de zor olmasa gerek. Tıka basa dolu trenin ve o toplantıların manzarasını gözlerimin önüne getirince bir kez daha kendimi motive ederek koşu ayakkabılarımın bağını yeniden bağlayarak nispeten gönül rahatlığı içinde koşabiliyorum. Öyle ya bu kadarını yapmayacak olursam ilahi bir cezaya maruz kalırım diye düşünerek. Elbette günde ortalama bir saat koşmaktansa iş saatinde kalabalık trenlere binerek toplantılara katılmayı yeğleyecek insanların da sayısının çok olduğunu bilerek bunları söylüyorum gerçi.
Bazı süreçler ne yapılırsa yapılsın değişikliği kaldırmaz. Ben bu düşüncedeyim. Eğer bu süreçle birlikte var olmaktan başka çaremiz yoksa bizim yapabileceğimiz şey inatçı bir azimle kendimizi değiştirmek (belki de dönüştürmek). Bu süreci kendi karakterimizin bir parçası haline getirmekten ibarettir. Şu işe bak.
Deha dediğimiz şey bizim düşüncelerimizden bağımsız olarak fışkırmak istediğinde kendiliğinden fışkırıverir. Ortaya çıkarabileceği şeyleri çıkartıp kaynak kuruduktan sonra bir perde kapanmış olur. Schubert ve Mozartta olduğu gibi. Hatta bazı şairler ve rock şarkıcıları gibi saf dehalarını kısa süre içerisinde olabildiğince kullanıp bitirince dramatik bir şekilde genç yaşta ölerek hoş efsaneler haline gelmek şeklindeki bir hayat da gerçekten cazip olabilir ama çoğumuz açısından pek referans alınabilecek bir durum değildir. Dehadan başka roman yazarı için neyin önemli bir nitelik olduğu sorulacak olursa tereddütsüz odaklanma gücü derim. Sahip olduğunuz sınırlı dehayı gerekli bir noktaya odaklayarak ortaya serme yeteneği. Bu olmazsa hiçbir önemli iş başarılamaz. Dahası bu güç etkin bir şekilde kullanılacak olursa deha yetersizliği ve belirli bir alanla sınırlı kalma durumu bir ölçüde kapatılabilir. Ben normalde sabahları günde üç ila dört saat kendimi vererek işimi yaparım. Masanın başında zihnimi yalnızca yazmakta olduğum şeye odaklanın. Başka hiçbir şey düşünmem. Başka hiçbir şey görmem. Düşünüyorum da zengin bir dehası olsa bile ya da kafasının içinde ne kadar bir roman yaratacak fikirler dolup taşsa bile eğer (sözgelimi) çürük dişi feci şekilde sızlamaya devam ediyorsa o yazar herhalde hiçbir şey yazamaz. Odaklanma gücü şiddetli sızıyla engellenmiş olur. Odaklanma gücü olmazsa hiçbir şey başarılamaz dememin anlamı bu işte. Odaklanma gücünden sonra da sürdürebilme gücü gerekir. Günde üç ya da dört saat zihninizi odaklayarak yazabilseniz bile bir hafta boyunca devam edince yorgunluktan bitkin düşmek uzun bir eser yazmanıza engel olur. Her günkü odaklanmayı altı ay bir yıl hatta iki yıl devamlı olarak sürdürebilme gücü roman yazarı için en azından uzun roman yazmayı hedefleyen yazar için gereklidir. Nefes alma tarzından örnek verelim. Odaklanmayı sessizce ama derin bir nefes alarak içinde tutabilmeye benzetebiliriz. Sürdürebilme ise yine sakin bir şekilde nefes almak ve ciğerlerde havayı tutarken bir taraftan da nefes alıp verişe devam etmek gibidir. Bu iki nefes alış biçimi dengesi sağlansa bile uzun yıllar profesyonel olarak roman yazmayı sürdürebilmek zordur. Hem nefesinizi içinizde tutup hem de nefes almayı sürdürebilmek. Bu yetenek (odaklanma ve sürdürebilme gücü) ne mutlu ki dehadan farklı olarak antrenman yoluyla sonradan edinilebilir ve nitelikleri yükseltilebilir. Her gün masanın başına geçip zihninizi tek bir noktaya odaklama antrenmanını sürdürecek olursanız odaklanma gücünüz ve sürdürebilme gücünüz doğal bir parçanız haline geliverir. Bu daha önce bahsettiğim kasların eğitilmesi işlemine benzer. Her gün kesintiye uğratmadan yazmaya devam edip zihninizi odaklayarak işinizi yapmanın kendiniz olarak nitelendirdiğiniz insan için gerekli olduğu bilgisini vücut sistemine sürekli olarak göndermeniz bunun belleğinize iyice yerleşmesini sağlamanız gerekir. Sonra azar azar bunun sınır çizgisini ilerletirsiniz. Hissedilmeyecek ölçüde azar azar bu çizgiyi usulca ilerletirsiniz.
Bir süre su görmeden zaman geçirince sanki bir şeyleri yavaş yavaş kaybediyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. Bu müziği çok seven bir insanın bir vesileyle uzun süre müzikten uzaklaştığında hissettiklerine az çok benziyor olabilir. Sahilin hemen yakınında doğup büyümüş olmamın bunda etkisi vardır biraz belki.
Gerçekten sağlıksız olan şeylerle uğraşmak için insanlar mümkün olduğunca sağlıklı olmak zorundadır. Bu benim tezim. Yani sağlıksız bir ruh bile yine sağlıklı bir vücuda gereksinim duyar.
Aslına bakarsanız mümkün olduğunca kendi yüzümü halka açık yerlerde göstermek istemiyorum. Şehirde dolaşırken birilerinin bana seslenmesi hoşuma gitmiyor. Bu aynı zamanda insanların karşısına çıkmamamın da en büyük nedenidir.
Bir şeyleri ciddi ciddi özümseyebilmek için çoğu durumda fiziksel acı gerekli oluyor.
Scott Fitzgeraldın Muhteşem Gatsby eserindeki karakterlerden zengin ünlü polo oyuncusu Thomas Buchanan şöyle diyor: Şu dünyada ahırını restore ederek garaj haline getirenler çok ama garajını restore ederek ahır haline getiren bir ben varım. Övünüyor değilim ama ben de buna benzer bir şey yapıyorum. Yani CDde olan şarkıların yerine kaliteli LP bulduğum zaman hiç tereddüt etmeden CDsini satıp LPsini bırakıyorum. Aynı LP olsa bile sesi daha güzel orijinale yakın bir şey bulduğum zaman tereddüt etmeksizin yeni bulduğumla değiştiriyorum. Külfetli bir iş masrafı da hatırı sayılır ölçüde çok. Dünyadaki insanların çoğu böylesi şeyler yapan birini deli diye nitelendiriyor olabilir.
2 notes
·
View notes
Text
Yılbaşı Hediye Önerileri
Aile ve arkadaşlar için en iyi Noel hediyelerini bulmak büyük güne kadar koşarken stresli olabilir. Neyse ki, Noel Baba'nın Küçük Yardımcıları ekibimiz, sevdikleriniz için çok çeşitli Noel hediyeleri tedarik etti. O zaman arkanıza yaslanın, rahatlayın ve Prezzybox'ın size en gizli Secret Santa Presents'ı, özel Stocking Filler'lerini ve Noel'in en sevdiği Crème de la Crème'i bulmasını sağlayın. Senin iyilikleri seçin ve elfler gerisini halledecek!
Tüm dolu eğlenceliydi! Her yerde ofislerin çok sevilen veba salgısı olan Secret Santa, neredeyse yakınınızdaki bir çalışma alanına geliyor. Her kim olursa olsun, kimseye saldırı veya saldırı yapmadan nasıl yönlendirilir?
Listenizde sevilen her biri için Noel hediyeleri bulun. Noel neredeyse burada ve Noel alışverişinizde bir sıçrama yapmadıysanız, yardım etmek için buradayız! , tüm 2018 tatil hediye ihtiyaçlarınız için tek alışverişiniz. Kişiselleştirilmiş Noel hediyeleri koleksiyonumuz, komşular, arkadaşlar ve aile için benzersiz Noel hediyeleri içerir. Eğlenceli çorap doldurma hediyeleri, renkli Noel hediye sepetleri, çocuklar için oyuncaklar ve onları tahmin etmelerini sağlayacak benzersiz Noel hediyesi fikirleri bulun.
Tıpkı alışılmadık isminizle asla bulamayacağınız anahtarlık gibi, amcalar için özel olarak hazırlanmış hediyeler bulmak da gerçek bir meydan okuma olabilir. Her hediyenin etiketlenmesi gerekmese de, bazen amcalarımıza ne kadar önem verdiğimizi göstermek için biraz kişiselleştirmemiz iyi olur!
Yılbaşı Hediye
Bazı yönlerden, amcanız babanız kadar önemlidir. Odanızı temizlemek için size hiç bir zaman yalvarmayacaktır, size bir yemek ya da diğer eğlenceli bir maceraya alışacaksınız ve bir ziyaret için geldiğinde her zaman iyi bir zaman olacaktır. Bu tatil sezonunda, amcalarımız için en iyi 40 Noel hediyemizden biri olduğunu size göstermek için fırsat verin!
Yemek sevenler, tatların sevgisinden daha çok armağan vermek için daha iyi bir hediye. En sevdikleri yiyecekleri taze tutmak için bir tatil sepeti veya ürünleri ile yanlış gidemem!
Craft Beer Club - Bu zanaat bira kulübü üyeliği ile amcanıza lezzet hediye edin. Ülke çapındaki bira fabrikalarından bira üzerine odaklanan bu hediyenin, bu Noel'e ve aylar sürecek bir isme sahip olacağına emin olun! Brooklyn Brew Shop Everyday IPA Bira Yapım Takımı - Bu eğlenceli hediyede, evde mükemmel zanaat birası yapmak için tüm sarf malzemeleri bulunur. Birkaç farklı tat mevcuttur ve bu kit hacim birası ile 1 galon (9-10 12 oz. Şişe)% 6.8 alkol üretir. Kişiselleştirilmiş Aile Kurabiye Kavanozu - Foodie dayı için bir başka mükemmel hediye olan bu kişiselleştirilmiş kurabiye kavanozu eğlenceli bir mesaj veya aile adıyla yapılabilir. Aile üyesi karakterlerle bile özelleştirebilirsiniz! HANGRY Kit - En popüler 20 markanın atıştırmalıkları ile tamamlandı, bu paket etobur amca için her isteği karşıladı. Çeşitli protein seçenekleriyle, bu hediye seti her şeye sahiptir. Bir daha tavşan yemeğine başvurmak zorunda kalmayacak!
Yılbaşı hediye
Yılbaşı hediyeleri– Sağlık açısından bilinçli amca için belki de mükemmel bir hediye! Meyve ve sebze ürünlerinin ömrünü uzatmak için yapılan Yılbaşı hediye önerileri, amcanızı paraya bakkaliye koruyacak ve sağlıklı beslenirken bütçe bilincinde olmasına yardımcı olacak!
İki açık bira bardağı, herhangi bir içecek tutar ve hayatınızdaki o özel adam için “En İyi Amca” ile imzalanır. Onlar bulaşık makinesinde yıkanabilir ve kurşunsuzdur.
Altın Şarap Kulübü - Klas amca için, rahatlama ve tat armağanını getiriyoruz. Bu şarap kulübü, 2 veya 4 şişe kargo arasında seçim yapmanıza ve farklı beyazlar ve kırmızılar arasında seçim yapmanıza olanak tanır.
Zombi Cajun Sosu Hediye Seti - Baharat sevgilisi için bu paket 4 6 oz. sarımsak, acı biber, habanero ve jalapeno dahil olmak üzere gurme Louisiana Sıcak Soslar mükemmel bir hediye. Bir bonus olarak, “Zombie Cajun Chronicles” kitabının bir kopyası onunla birlikte gelir, böylece zombi efsanesi hakkında her şeyi öğrenebilir.
Chillsner - Yılbaşı hediye İyi bir içkinin ısınmasından daha kötü bir şey yoktur. Şişelenmiş içecekleri Chillerner ile güzel ve soğuk tutun! Bu ürün doğrudan şişeye yerleştirilir ve kuyruklama, partiler ve barbekü için mükemmeldir ve amcanızın içeceklerini korumak için harika bir yoldur!
Amcan seyahat etmeyi, yürüyüş yapmayı veya başka çılgın maceralara atlamayı sever mi? Güvenle seyahat etmesine ve maceralarını bu harika fikirlerle anmasına yardım et!
Erkeklerin Nem Esnekliği Keşif Kilosu Stretch Zip-T - Amcanızı soğukta sıcak tutmak için ne kadar akıllı! Yumuşak performans kumaşı, bu kış açık hava etkinlikleri için mükemmel bir seçimdir.
Gece Görüş Gözlüğü - Bir süper kahraman sevgilisinin hayali hayata geldi! Kim karanlıkta görmek istemedi ki? Bununla, amcanız her koşulda herhangi bir yere gidebilir ve günü kadar net görebilir. Bu cihaz hem içeride hem dışarıda iyi çalışır.
CRKT Kalamar Bıçağı - Taktik dişliden esinlenerek katlanan bir bıçak olan bu kompakt cihaz, tüm kesme görevlerini üstlenebilir. Mükemmel bir tutuş için bir cep klipsi ve yivli bir bıçak ile birlikte gelir ve hatta güvenlik için bir çerçeve kilidi içerir. Amcanın bir sonraki gezisine mutlaka ihtiyacı olacak önemli bir araç!
Erkekler Siyah Tepeler Altın Gümüş Ayı Pırıltısı Yüzük - Maceraperest amcalar için bir başka harika hediye, ya da erişime bayılanlar için bu siyah tepeler altın yüzük, renkli yaprakları ile vurgulanmış antika ayı parçaları ile kazınmış bu tatil sezonunda bir açıklama yapmak için emin.
Fitsok ISW Trail Manşet Çorap - Yılbaşı hediye Genellikle çorap sıkıcı bir hediye olurdu, ama bunlar değil! Bu üçlü koşu bandı, optimum koku ve nem itici özelliği için bir merinos yünü karışımı sunmaktadır. Hafifçe yastıklıdır ve tüm kullanımlar için primo performans çoraplarıdır.
ThePhotoStick Mobile - Amcanız çok fazla fotoğraf çekerse, muhtemelen telefonunda, bilgisayarında veya hatta bulutta saklanır. Ama bir şeyler ters giderse ne olur? Maceraların binlerce hatırası sonsuza dek gitti. Artık değil! Bu cihaz, 60k fotoğrafa ve videoya hızlı ve kolay bir şekilde bağlanarak kolayca takılır. Bu değerli fotoğrafları tekrar kaybetmekten asla endişe duymaz.
YETI Rambler Vakum İzoleli Paslanmaz Çelik Şişe - Bu ünlü markadan içecekleri sadece doğru sıcaklıkta tutmakla kalmayıp aynı zamanda bir açıklama yapan bir tumbler Yılbaşı hediye geliyor.
Belki de bu ekstra kişisel dokunuşa sahip olan hediyeyi arıyorsun. Bu hediye fikirleri takıları, kahveleri veya ilginç eşyaları seven erkekler için mükemmel!
Kişiselleştirilmiş Siyah Paslanmaz Çelik Spinner Ring - Amcanızın her zaman taşıyabileceği mükemmel memento, bu zarif ve sofistike dönücü yüzük 5-14 boyutlarında oyularak satın alınabilir.
İmza Tarzı Kişiselleştirilmiş Kahve Kupa - 11 oz. ya da 15 oz. boyutu, bu özel kupa hayatınızda kahve seven ya da kakao için mükemmel!
Özel Bobblehead - Amcasının mümkün olduğu kadar ölümsüzleştirilmesi için bir fotoğrafını veya iki amcasını yükleyin. Herkes bundan gülecek ve sonsuza dek hazine edecek!
Özel Monogram Taş Altlıkları - Kişiselleştirme, amcanız için eşsiz bir hediye anahtarıdır! Bu güzel taş bardaklar, özel bir dokunuş eklemek için erkeğin adıyla tek renkle basılabilir ve basılabilir.
Erkeğin kullanabileceği daha pratik bir hediye arıyorsanız, bu fikirler sizin için mükemmel!
Momoday Bluetooth Müzik Yumuşak Sıcak Beanie Hat - Bu rahat açık gri bere bir kablosuz stereo kulaklık kulaklık içerir. Sıcak kalabilir, harika görünebilir ve en sevdiği müziği dinleyebilir veya telefonuna cevap verebilir - tüm eller serbest!
Özel Fotoğraf Kolajlı Battaniye - Amcanızı bu tatil mevsiminde bir anı battaniyesi ile sıcak tutun! Bu polar fotoğraf battaniyesi mükemmel bir atış ve daha da içten bir mesajla özelleştirilebilir.
Kendini Savunma için Taktik Kalem - Ekstra güç için CNC işlenmiş uçak sınıfı alüminyumdan yapılmış, bu kalem sadece yazmaktan daha fazlasını yapar. Bir el feneri, pencere kırıcı, çoklu alet, şişe açacağı ve Kubotan benzeri tasarımı ile kendini koruma acil durumlar için yaratılmış.
Kazınmış Gümüş Pocket Watch - Bu klasik saatin arka tarafında ön ve arkaya 5 satır bir tuğrası ekleyin.
Rothco Venturer Travel Portföy Çantası - Her şeyi tutabilecek küçük çanta! Gezgin için üretilen bu çanta, 7 ″ tablet dahil olmak üzere her boyutta ürün için çok sayıda cepe sahiptir, onsuz nasıl seyahat ettiğini merak eder!
Yüz Saç Makası (Yuvarlak Ucu) - Deri kasanın içine yerleştirilmiş bu özel hazırlanmış makası ile yüzdeki saçları kolayca ve güvenle düzeltin.
Karartma Bantları - Uçakta göz maskesi takmak isteyen var mı? Bu gözlük güneş gözlüklerine benziyor, ancak etrafınızdaki ışığın% 98'ini engelliyor, böylece gerçekten ihtiyaç duyulan bir miktar dinlenebiliyor. Eklenen UV korumasıyla, güneşte döşeme için de iyi çalışırlar!
Philips Norelco Multigroom 3100 - Bu uygun fiyatlı düzeltici, favorileri, sakalları, bıyıkları, kaşları, burnu ve kulak kıllarını kesmek için 5 ek parça ile birlikte gelir! % 100 suya dayanıklıdır ve 18 farklı uzunluk ayarı vardır. Yılbaşı hediyeleri için - 1996'dan sonra üretilen tüm araçlarda kullanılabilir, bu cihaz “çek motoru” lambasının yanmasıyla neyin yanlış olduğunu size söyler. Amcanın tamirci bile içermeyen bir makinistin teşhisinde yüzlerce harcamalarına izin vermeyin. Bunun yerine, arızanın ne olduğunu kendisi bulabilir. MindInsole - Ayakları üzerinde çalışan amcalar için mükemmel olan bu ürün, refleksolojinin eski sanatına her adımda ayaklarınızı masaj yapıyor. Mıknatıslanmış, ağrıyı hafifletmek, gerilimi azaltmak ve enerjiyi arttırmak için ayaklardaki basınç noktalarını uyarırlar.
Trend kategorisinde ilginizi çekecek diğer yazıları bulabilirsin.
Duygusal amcan için mükemmel bir hediye mi arıyorsunuz? Bu fikirler en sevdiği anılara kişisel bir dokunuş eklemenizi sağlar!
Özel İşlemeli Resim Çerçevesi - Bu özel oyulmuş ahşap çerçevede en sevdiğiniz anı amcanızla paylaşın. Bu duygusal hediye, gelecek yıllar boyunca geriye bakabileceği güzel bir hatırlatma olacak. Ahşap Kalp Özel Aile Süsleme - Bu ahşap aile süsleri, sevdiğiniz amcayı önemsediğinizi göstermek için yeğen ve yeğen isimlerini içten bir şekilde içerecek şekilde yapılabilir. “Sevdiğim nedenler…” Kişiselleştirilmiş Tişört ve Sweatshirt– Farklı renklerde ve boyutlarda, bu gömlekler bir karo veya isim ve 12'ye kadar aile üyesi karakterle kişiselleştirilebilir. Sadece amcalar için değil, diğer yetişkinler için de harika!
“Funcles” için Yılbaşı hediye
“Eğlence�� yi kim sevmez? Bu fikirler ilgi alanlarına uygun mükemmel hediyeler yapar ve o kadar iyi bir zaman olduğundan emin olabilirsiniz!
4 gitar gözlük seti - her gitar cam müzik bir dönemi temsil eder. Müzikseverlerin evlerinde kendi şöhretlerine sahip olmaları için harika bir seçim! Hem bayan hem erkek için “Funcle” T-Shirt - Birkaç renkte mevcut olan bu hafif, ince jarse gömlek, eğlenceli bir amcanın tanımını sergiliyor: “funcle - eğlenceli amca. Baban gibi, sadece daha serin. ” “Duyduğum Çılgın hediyecin” Premium 11 oz. Kahve Kupa Hediye Seti - Herkesin tam olarak neyi benzersiz kılan bir kupaya ihtiyacı var. Bu ürün, hayatınızdaki amca (lar) için akıllıca tasarlanmıştır. Daha iyi görülebilmesi için her iki tarafa da basılmış olan adam, bu özel kupada sabah joe'sini içmeyi sevecektir. Hatta bir hediye kutusunda geliyor! Sizi Öldürebilecek Şeylerin Tam El Kitabı: Hipokondriyaller için Kendi Kendine Teşhis Rehberi - Bu ciltli kitap, çok detaylı olarak, dünyanın semptomlarla organize ettiği en kötü hastalıkları özetlemektedir. Mizah duygusu ile meraklı amcalar için eşsiz bir hediye fikri! Blade 720 Drone - Bu drone, yeni başlayanlar için harika olanlardan bir tanesi. Katlanabilir ve hafiftir ve önceden programlanmış birkaç şekilde bağımsız olarak çalışır ve gittiğiniz her yerde sizi takip edecek komutları kabul eder. Çok eğlenceli! 100 Filmler Kazı-Kazanma Afiş - Bir daha asla amcanız evde izlemek için bir film aramak için saatler harcayacak! Bu kazı-kazan poster, tüm zamanların en ikonik gümüş ekran serüvenini 100 gösterir. New York Times Özel Ön Sayfa Yapboz - Spor hayranları için mükemmel bir seçim olan bu ön sayfa bulmaca, en sevdiği spor takımının en büyük galibiyetini gösteriyor!
https://birfinansci.com/
#Yılbaşı hediye#yılbaşı#noel#yılbaşı hediye önerileri#yılbaşı hediye fikirleri#yılbaşı hediyeleri#alınacak hediyeler#hediye önerileri#değişik yılbaşı hediyeleri#yılbaşı hediyesi bayan#öğrenci yılbaşı hediyesi#bir finansçı
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Koşu yaparken bu müziği dinlediğim doğrudur. 📿 🔗 ⛓️ 🔥
2 notes
·
View notes
Text
Virtüöz Ne Demek, Kimlere Denilir?
Virtüöz herhangi bir müzik aletini büyük bir ustalıkla çalan kişiye verilen isimdir. Virtüöz kelimesi dilimize İtalyanca virtuoso kelimesinden geçmiştir. Virtöz kelimesi müzik sektöründe kullanılsada aslında kelime becerikli, yetenekli anlamlarına gelir. Genel anlamda bir işi iyi yapan insanlar için kullanılan bir kelimedir. Önceden bu kelime futbolcu, mimar, ressam, yazar vb. gibi farklı meslekler için de kullanılıyordu. Ancak şu an yalnızca müzik sektöründe kullanılmaktadır. Her enstrümanı iyi çalan kişiye virtüöz demek doğru olmaz. Mutlaka bir ayrım olması gerekir. Hızlı çalmak bu ayrımlardan bir tanesidir.
Hızlı çalan kişiler bol miktarda pratik yapmalıdır. Pratik yapıldıkça kişinin parmak kasları gelişir ve hızlanır. Koşu yapan bir atlet düşünüldüğü zaman 100 metreyi daha hızlı koşması için düzenli olarak antrenman yapması ve bacak kaslarını güçlendirmesi gerekir. Virtüöz Ne Demek konusuna kısaca değindik. Şimdi detaylara geçiyoruz.
Virtüözler Duygulu Çalar
Virtüöz çalması duygulu olur. Duygulu çalmak için de etüt yapılması şarttır. Müziğe duygunun katılması için mutlaka kişinin kendinden bir şeyler vermesi gerekir. Düzenli pratik yapan kişiler için bunu yapmak zor olmayacaktır. Elbette bu işin içinde pratik yapmanın dışında yetenek de vardır. Virtüözler çaldıkları enstrümanla bütünleştikleri için usta olurlar. Geri kalan kısmını pratikle halledebilirler. Virtüözlerin eserlerine his katması için eserleri iyi bilmesi gerekir. Arif Sağ’ı ele alacak olursak, Sağ bir bağlama virtiözüdür. Bir eseri 100 kere bile çalsın dinleyenler her seferinde aynı eserde farklı bir yorum bulabilirler.
Virtüöz Ne Demek konusunu detaylıca anlatmaya devam ediyoruz.
Kimlere Virtüöz Denir?
Virtüöz denilen kişiler müzikle uğraşan insanlardır. Üstün yetenekli müzisyenler bu unvan ile anılırlar. Virtüöz kelimesi kişiler için bir iltifat olarak da kullanılabilir. Bu iltifatı almak için bir işin sadece iyi yapılması elbette yeterli olmaz. Virtüöz olarak anılan kişilerin belli kıstasları yerine getirmesi gerekir. Bir işi birden fazla insan yapabilir. Ancak bazı insanlar diğerlerinden bir adım öne çıkar. Yeteneklerini diğerlerinden bir adım öne çıkarak sergileyebilen bu insanlar virtüöz olarak adlandırılmaktadır. Dünya çapında virtüöz örnekleri bulunur. Dünya virtüözleri arasında akla ilk gele isimlerden bir tanesi, kemanı ağlatan adam olarak bilinen Farid Farjad’dır. Farjad klasik Batı müziğiyle kemanı birleştirmeyi başararak Fas müziğinin ilerlemesini sağlamıştır.
Piyano Virtüözleri Kimlerdir?
Piyano virtüözleri denildiği zaman dünya çapında akla ilk gelen isim Sviatoslav Richter’dir. Richer daha 18 yaşındayken Odessa Opera binası gibi önemli bir yerde eşlikçi ve şef yardımcısı olarak çalışmıştır. Türkiye’de de önemli piyano virtüözleri bulunur. İdil Biret ve Fazıl Say bu isimler arasında yer alır. Fazıl Say, 21. Yüzyılın en önemli sanatçılarından bir tanesi olarak görülür. 1970 senesinde dünyaya gelen Say, aynı zamanda besteci ve müzisyendir. 2015 senesinde beri aktiftir. İlk defa 8 yaşında kendi bestesini çıkarmıştır. Yarışmalarda çeşitli birincilikler elde ederek Türkiye’de tanınmaya başlamıştır. 4 piyano konçertosu, Patara adlı bale müziği, Albert Einstein anısına orkestra eseri bestelemiştir. Say, kariyeri boyunca çok önemli orkestralar eşliğinde konserler vermiştir. Bu konserler arasında şunlar yer alıyor:
Çek Filarmoni,
İsrail Filarmoni,
Viyana Filarmoni,
Amsterdam Concertgebouw,
New York Filarmonu,
Tokyo Filarmoni’de yüz binlerce insan Say’ı izlemiştir.
Türk Virtüözler Kimlerdir?
Türk virtüözler bizleri gururlandırmaya devam etmektedir. Bağlama virtüözü olarak Neşet Ertaş örnek verilebilir. 2012 senesinde vefat eden Türk ozanı, Bozkırın Tezenesi olarak da adlandırılmıştır. Babası da kendisi gibi bağlama ustasıydı. İstanbul’a gelerek 1957 yılının sonunda ilk plağını çıkarmıştır. Babası Muharrem Ertaş’a ait olan bir türküyle ilk plağını çıkardıktan sonra plak büyük beğeni toplar. Süleyman Demirel döneminde Neşet Ertaş’a devlet sanatçısı ünvanı verilmiştir. Ertaş, herkesin devletin sanatçısı olduğunu söyleyerek bu ünvanı kabul etmemiştir.
Gitar virtüözü olarak Asım Can Gündüz yaptığı işleriyle büyük beğeni toplar. 2016 senesinde hayatını kayıp eden usta isim, kendine has tarzıyla dikkat çekiyordu. 11 yaşından beri müzikle ilgilenen Gündüz, ABD’ye gidip Türkiye’ye döndükten sonra İngilizce sözlü şarkılar çalmaya başlamıştır. Çok sayıda radyo ve TV programları yapmıştır. Zuhal Müzik’in ortaklarındandır. Gitar dersleri vermiştir.
Klarnet virtüözü olarak Mustafa Kandıralı ile Hüsnü Şenlendirici örnek verilebilir. 1976 yılında dünyaya gelen Şenlendirici, müzikle iç içe bir aileden gelmektedir. Küçük yaşlarda müzik eğitimi almıştır. Önemli müzik festivallerine katılarak profesyonel müzik yaşamını küçük yaşlarda başlatır. Önemli sanatçılara eşlik ederek albüm kayıtlarına çıkar. Bu sanatçılar arasında şunlar yer alır:
Bülent Ersoy,
Adnan Şenses,
Muazzez Abacı,
Özdemir Erdoğan,
Fatih Kısaparmak,
Kibariye,
Hande Yener,
Hasan Cihat Örter,
Mercan Dede ve daha niceleri bulunur.
Türkiye’nin Önemli Davul Virtüözü: Volkan Öktem
Volkan Öktem davulla tanıştığında henüz 7 yaşındaydı. 12 yaşına geldiğinde çeşitli orkestralarda davul çalmaya başlamıştır. 1970 doğumlu ola sanatçı, 1985 yılında Ankara’ya gelerek müzik hayatına başlamıştır. Fusion, Funk, Latin, Rock, Pop, Halk müziği gibi çok çeşitli türlerde müzikle uğraşmıştır. Bu türlerin yanı sıra Caz müziğiyle de ilgilenmiştir. Athena, Tarkan, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu gibi pek çok Türk sanatçının albüm çalışmalarına katılmıştır. Türkiye’de davul dendiği zaman akla ilk gelen isimler arasında yer alır. Katıldığı festivallerden önemli başarılar elde ederek Türk halkını gururlandırmayı başarmıştır.
Keman Virtüözü “Harika Çocuk” Suna Kan
Suna Kan yeteneği çok küçük yaşlarda tespit edildiği için ona “harika çocuk” da denmiştir. Türkiye’nin en iyi keman virtüözlerinden bir tanesidir. Uzun seneler boyunca Kan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda görev yapmıştır. 1971 senesinden beri devlet sanatçısı ünvanını taşır. Adana’da dünyaya gelen Kan, beş yaşında keman öğrenmeye başlamıştır. Hulusi Karsel’den keman dersleri alarak yeteneklerini geliştirmiştir. Ankara Devlet Konservaturaı sınavlarını kazanarak önemli işler yaptı. Liko Amar ile çağdaş müzik eserleri çalışmıştır. Uluslar arası katıldığı yarışmalarda birincilik madalyonu almaya hak kazanmıştır. Katıldığı yarışmalardan kazandığı ödüllerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:
Vitring yarışması ödülleri,
Temtobant yarışması ödülleri,
Müih yarışması ödülleri,
Cenevre yarışması ödülleri,
Viotti yarışması ödülleri,
Paris kenti ödülü.
Akordeon Virtüözü Ciguli
Ciguli asıl ismi Ahmet’tir. Hasköy’de dünyaya gelmiştir. 1998 yılından itibaren öldüğü sene olan 2014’e kadar müzik sektöründe aktiftir. Akordeonu çok hızlı ve kıvrak şekilde çalmaktadır. İsmini Bulgaristan’da çok popüler olan Ciguli isimli arabadan almaktadır. Ciguli müzik hayatına babasının vefat etmesinden dolayı düğünlerde çalgı çalarak başlamıştır. İstanbul’a geldiğinde küçük çapta tanınmaya başlanmıştır. Özellikle Binnaz isimli şarkısının çıkmasıyla beraber, Türkiye çapında tanınmaya başlar. Dizilerde, filmler ve reklamlarda rol almıştır. En iyi çıkış yapan erkek sanatçı ödülünün sahibidir. Oynadığı yapımlar arasında şunlar yer alır:
2015’te Limonata,
2014’te Olur Olur,
2012’de Bu Son Olsun,
2004’te Biz Boşanıyoruz,
2003’te Neredesin Firuze,
1998’de Bizim Sokak yapımları ile Ciguli farklı karakterlerde oynamıştır.
Virtüöz Ciguli’nin diskografisi arasında şunlar sıralanabilir:
Sensiz kaldım şimdi,
Ben akordiyonum,
Sabır yaaa sabır,
Horozum,
Binnaz eserleriyle Ciguli ününe ün katmayı başarmıştır.
Daha fazla ilginç bilgi için Kültür kategorimizi takip edin!
Virtüöz Ne Demek konusuyla ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı bekliyoruz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/virtuoz-ne-demek/
0 notes
Text
Her adımı takip etmek
Eğer hevesli bir koşucunuz varsa, sesli antrenörlü bir çift kablosuz kulaklık, koşularınızı iyileştirir ve hatta yaralanmayı en aza indirir mi? Soul, Run Free Pro Bio koşu kulaklıklarının, yürüyüşünüzü izleyen ve antrenmanınızı ve duruşunuzu düzelten, yerleşik bir ses antrenörü ile çekebileceğini düşünüyor. 149 dolar, son bir saatte yaklaşık 9 saat dayanırlar ve IPX5 suya dayanıklı oldukları için su spreylerine ve insan terlerine dayanabilirler.
Çılgınca isimlendirmeyi bir kenara bırakarak, Run Free kulaklıkları, ses koçluğunun ne kadar bilgilendirici olduğumla beni gerçekten şaşırttı. Bununla birlikte, bu koçluk özelliği de sizi rahatsız edebilir ve müzik dinleme deneyimi için bir hiledir.
İYI ŞEYLER
Sesli antrenör… işe yarıyor!
Koşu ve koşu duruşunuz hakkında detaylı istatistikler
Sağlam ses kalitesi
KÖTÜ ŞEYLER
Sesli antrenör sürekli müziği kesintiye uğratır
Ucuz, plastik bir hisleri var.
App bazen buggy
Sol tomurcuk, batarya ile tartılır
Bunlar test ettiğim en iyi görünümlü (veya en iyi yerleşik) kulaklıklardan uzak. Bu başlık, Soul kulaklıklardan daha iyi ergonomi ve stil sahibi Jabra Sport Coach’a giderdi. En sevdiğim renk olan kırmızı – şeker renginin yanısıra, sadece kulaklıklarda değil – Soul ayrıca Run Free Pro Bio’yu sessiz gri tonda da satıyor.
BU BEYAZ ŞERITLER ASLINDA YANSITICIDIR
Renklere bakılmaksızın, kulaklık telinin her iki tarafında akşam veya gece görünürlüğün artırılması için yansıtıcı bir şerit bulunmaktadır. Daha fazla güvenlik için hoş bir dokunuş, ancak Soul’un bir adım daha ileri giderek ve tam bir LED fenerini (aynı zamanda bataryayı da içerecek şekilde) sol tarafa tutması beni şaşırtmıştı .
Hantal, sol kulaklığın ağırlığındadır ve kaldırılamaz, ancak en azından uygulamanın ayarları arasında kapatılabilir. Bununla birlikte, ben sadece orada değildi çünkü aksi takdirde ince bir profili mahveder.
Soul Run Free Pro Bio’nun kulakiçi kulaklıklarına yakından baktığınızda kulak tırnağınız için bir sürü dolgu malzemesi bulacaksınız. Bu sayısız nedenden ötürü işe yarar. Çünkü, kaldırımlarda, koşu bandında veya merdivenlerden yukarı çıkarken kulakiçi kulaklıkların kulaklarınızdan düşmemesini sağlıyor.
Soul kredisi vereceğim bir şey varsa, bu kulaklıkların her zaman rahat ve rahat bir şekilde oturması gerçektir. Varsayılan boyutları kulaklarınıza uymuyorsa, değişen boyutlarda altı çift yedek tomurcuk vardır.
ALIŞMAK İÇİN SIKI BİR MÜHÜR VAR
Tamam, onlar ergonomik bu harika ama ne? 149 $ ‘lık koşu kulaklıkları için, ayrıca büyük bir ses yalıtımı olmalı, böylece neyin oynadığını ve iyi bir ses kalitesinden daha iyi olduğunu duyabilirsiniz; İyi hissetmek ve dinlemek için iyi hissetmek zorundadır. Egzersiz yaparken, dinlediğiniz her şey, kendinizi motive edebilmeniz için yumrulu, enerjik, ama net ve kolayca fark edilebilir bir sese sahip olmalıdır.
Soul Run Free Pro Bio, çalışan kulaklıklardaki ses kalitesi için tüm kutuları işaretler. En sevdiğim parçalara adalet yaptılar – on yılın ilk yarısından itibaren EDM, hip-hop ve K-pop sadece işiterek sizi enerjilendiriyor – ortalıkta net bir ses reprodüksiyonu ile tonlarca hissedebileceğin yumruk bas, ama yine de gürültülü bir sesle karşılaşma. Bu gerçekten önemli ve bu kısmı doğru aldıklarına sevindim.
Açıkçası, bunlar müzik dinlemek için tasarlanmış kulaklıklardır, ancak büyük farklılaştırıcıları sesli koçluk özelliğidir. Soul, Free Run Pro Bio’nun sadece yürüyüşünüzü (yürüyüş tarzınızı) izleyemediğini, aynı zamanda koşarken sizi sesli olarak koyabileceğini iddia ediyor.
Sesli koçu etkinleştirmek için Soul’un mobil uygulamasında bir hesap oluşturmanız ve uygulamanızın Android sürümünde bunu yapmanın bazı sorunlarıyla karşılaştım. Bir güncelleme sonunda sorunu çözdü; İOS sürümünü kullanarak sorun yaşamadım.
UYGULAMANIN BİR GÜNCELLEMEDE DÜZELTİLMİŞ GİRİŞ SORUNLARI VARDI
Ruh, sesli koçluk özelliğini “Beflex BiomechEngine” olarak adlandırır. Temel olarak, aşağıdaki koşu değişkenleri üzerinde sizi izler ve koçluk yapar: baş açısı, her bir ayağın dikey salınımları, kadans, adım genişliği, simetri ve şok.
Testimi başlatarak başladım, sonra kısa bir koşuya çıktım ve hemen kulaklarımdaki ses antrenörü tarafından azarlandı. “Çok fazla şok” dedi. Görünüşe göre, adımlarım çok ağırdı ve dizlerimi etkiliyordu, böylece adımı yumuşattıktan sonra ses koçu düzeltmeyi tamamladı. Ancak BiomechEngine ses antrenörü henüz benimle yapılmadı.
İki blok çalıştırdıktan sonra, ses antrenörü sağ bacağımın çok yüksek olduğunu, adımın çok geniş olduğunu ve kadansımın çok hızlı olduğunu kaydetti.
Hemen hemen bir sorun olduğunu anladım: Sesli koç sürekli çalmakta olduğunuz müzikten bahsediyor. Tüm izleme yeteneklerinin en çılgın kısmı … işe yarıyor ! Ama aynı zamanda rahatsız edici.
Koşu duruşumda düzeltmeler yaptıktan sonra durdum ve tekrar yola çıktım – “çok fazla şok” – tamam o zaman. Her adımda aklımdaki tüm düzeltmelerle çalışmamı üçüncü kez başlatmaya karar verdim. Hiç bir kesinti yapmadım, bunun yerine ses antrenöründen, şimdiki duruşumla çalışmaya devam etmemi isteyen bir iltifat almadım.
ALDIĞINIZ HER ADIMIN AÇISINI, ÇARPMASINI VE SALINIMINI İZLER.
Tüm bunların bana söylediği şey, Ruh’un benim adımlarımı doğrulukla izleyecek ve düzeltmeler sağlayacak yetkili bir koça sahip olmasıdır. Bunu kandırmak için yapılan girişimlerle aldatılmayacak kadar akıllıca: büyük bir adım attığımda, ayağımı yere yavaşça koyduğumda, “sağda yüksek salınım” olduğu söylendi.
Bununla birlikte, konu müzik dinliyor ve aynı anda ses antrenörüne sahip oluyor – koçunuz her zaman müziğinizden daha yüksek, kesintiye uğruyor ve bir ritime koşuyorsanız yapabileceğiniz herhangi bir momentum olacaktır.
Tabii ki, kolay bir düzeltme sadece müzik çalmamak, sesli koçu etkinleştirmek ve çalışmaya devam etmektir. Ama bunlar dinleme ikisi için tasarlanmış kulaklıkları çalıştıran ve olmayan birini veya diğerini – koçluk. Yine de, koçluğun yoğunluğunu veya sıklığını özel olarak kontrol etme seçeneği yoktur. Bu bir serseri. Yürüyüşünüz sürekli olarak doğru olmadıkça, sesli koç sizi rahatsız etmekten veya müziğinizi kesintiye uğratmayacaktır.
Koşu kulaklıklarında para harcamak istiyorsanız, koşularınızdan istatistikleri gözden geçirmenin bir yolu olmalı. Soul Run uygulaması, karşılaştığım en çekici fitness uygulaması değil, ancak antrenmanınızdan istatistiklerin açık ve düzenli bir görünümünü sunuyor.
Söylemem gerekse de, sesli koçluğun ne kadar doğru olduğu büyüleyici. Şimdi, gerçek bir koşu antrenörünün kabul edip etmeyeceği başka bir çalışma için bir argümandır.
Soul Run Free Pro Bio incelemesi: kulaklıklarınızda koşu antrenörü Her adımı takip etmek Eğer hevesli bir koşucunuz varsa, sesli antrenörlü bir çift kablosuz kulaklık, koşularınızı iyileştirir ve hatta yaralanmayı en aza indirir mi?
0 notes
Text
Müzik Formları Ebook
Müzik Formları Ülkemizde müzik formları üzerine bugüne dek yayımlanmış pek az kitap var. Onların da birçoğu tükenmiş ve yeniden basılmamış. Nurhan Cangal, bu boşluğu doldurma amacıyla, 40 yıllık deneyim ve birikimlerinden yararlanarak yazdı Müzik Formları’nı.
Müzik formları bir bestecilik bilgisidir. Müzik yapan kimselerin eserin formunu iyi bilmesi zorunludur. Müzik öğretmeni müzik formlarını okullarda kısa da olsa öğreteceği için, bu bilgileri etraflıca bilmesi gerekmektedir. Bestecilerin eserleri üzerine yapılacak araştırmalar da formu bilmekle mümkündür ancak. Eserlerin kuruluşunu ve biçimini çözümleyerek ve bilerek dinlemek daha iyi anlaşılmasını sağlayacağı için, bir dinleyici olarak da müzik formlarını bilmenin büyük yararı vardır.
Müzik Formları’nda tarihsel bir özetle birlikte bu formların tanımları sade ve anlaşılır bir şekilde veriliyor, yapıları incelenerek açıklanıyor. Müzik formlarının motif, figür, koşu, cümle, dönem ve tema gibi öğeleri kitabın başında tanıtılıyor, ardından şarkı formları, rondo formları, sonat formu ve füg formu ayrı bölümler halinde ayrıntısıyla inceleniyor. Tüm bu anlatıma tanınmış bestecilerden seçilmiş örnekler eşlik ediyor.
Müzik Formları’nın müziği öğretenlere, müzik öğrencilerimize ve tüm müzikseverlere yararlı olması dileğiyle!
Müzik Formları Ebook
#Müzik Formları ebook#Müzik Formları ebook indir#Müzik Formları ebook oku#Müzik Formları kitabı ebook#Müzik Formları kitabı ebook indir#Müzik Formları kitabı ebook oku
0 notes
Text
Aggressive Fitnessmusik 2022 | Falle & Rap | Übung & Trainingsmotivation
🎧 4K Beste Trainingsmusik | Übungsmusik | Fitness-Musik | Fitness-Musik | Sportmusik | Trainingsmusik | Laufende Musik | Boxmusik | Motivation Music Mix 🎧 Der Ort für alle, die eine andere und beeindruckende Sportmusik in 4K-Qualität suchen, keine Fotos, sondern alle Videoinhalte: 🔥 EAC 🔥 DANKE FÜRS ZUSCHAUEN, BITTE ABONNIEREN, GENIESSEN !!! Abonnieren Sie, damit Sie keine neuen Videos verpassen…
View On WordPress
#AGGRESSIVE#Antrenman Müziği#beste Trainingsmischung#Cardio-Musik#draußen#egzersiz#Falle#fitness music#Fitness Video#Fitness-Musik#Fitness-Müzikleri 2021#Fitnessmusik#gaza getiren şarkılar#gym müzikleri#hareketli müzikler#Herz#Januar 2021#koşu#Mai 2021#motivasyon müzikleri#música de gimnasio#musica per esercizi#Musik im Fitnessstudio#Musik trainieren#Rap#spor müziği#spor müzikleri#spor salonu müzikleri#Trainingsmotivation#Trainingsmusik 2021
0 notes
Text
Müzik Formları
Müzik Formları
Müzik Formları Ülkemizde müzik formları üzerine bugüne dek yayımlanmış pek az kitap var. Onların da birçoğu tükenmiş ve yeniden basılmamış. Nurhan Cangal, bu boşluğu doldurma amacıyla, 40 yıllık deneyim ve birikimlerinden yararlanarak yazdı Müzik Formları’nı.
Müzik formları bir bestecilik bilgisidir. Müzik yapan kimselerin eserin formunu iyi bilmesi zorunludur. Müzik öğretmeni müzik formlarını okullarda kısa da olsa öğreteceği için, bu bilgileri etraflıca bilmesi gerekmektedir. Bestecilerin eserleri üzerine yapılacak araştırmalar da formu bilmekle mümkündür ancak. Eserlerin kuruluşunu ve biçimini çözümleyerek ve bilerek dinlemek daha iyi anlaşılmasını sağlayacağı için, bir dinleyici olarak da müzik formlarını bilmenin büyük yararı vardır.
Müzik Formları’nda tarihsel bir özetle birlikte bu formların tanımları sade ve anlaşılır bir şekilde veriliyor, yapıları incelenerek açıklanıyor. Müzik formlarının motif, figür, koşu, cümle, dönem ve tema gibi öğeleri kitabın başında tanıtılıyor, ardından şarkı formları, rondo formları, sonat formu ve füg formu ayrı bölümler halinde ayrıntısıyla inceleniyor. Tüm bu anlatıma tanınmış bestecilerden seçilmiş örnekler eşlik ediyor.
Müzik Formları’nın müziği öğretenlere, müzik öğrencilerimize ve tüm müzikseverlere yararlı olması dileğiyle!
Müzik Formları
#Müzik Formları ebook indir#Müzik Formları kitabı indir#Müzik Formları oku#Müzik Formları pdf#Müzik Formları pdf indir#Müzik Formları pdf oku
0 notes
Text
Müzik Formları
Müzik Formları Ülkemizde müzik formları üzerine bugüne dek yayımlanmış pek az kitap var. Onların da birçoğu tükenmiş ve yeniden basılmamış. Nurhan Cangal, bu boşluğu doldurma amacıyla, 40 yıllık deneyim ve birikimlerinden yararlanarak yazdı Müzik Formları’nı.
Müzik formları bir bestecilik bilgisidir. Müzik yapan kimselerin eserin formunu iyi bilmesi zorunludur. Müzik öğretmeni müzik formlarını okullarda kısa da olsa öğreteceği için, bu bilgileri etraflıca bilmesi gerekmektedir. Bestecilerin eserleri üzerine yapılacak araştırmalar da formu bilmekle mümkündür ancak. Eserlerin kuruluşunu ve biçimini çözümleyerek ve bilerek dinlemek daha iyi anlaşılmasını sağlayacağı için, bir dinleyici olarak da müzik formlarını bilmenin büyük yararı vardır.
Müzik Formları’nda tarihsel bir özetle birlikte bu formların tanımları sade ve anlaşılır bir şekilde veriliyor, yapıları incelenerek açıklanıyor. Müzik formlarının motif, figür, koşu, cümle, dönem ve tema gibi öğeleri kitabın başında tanıtılıyor, ardından şarkı formları, rondo formları, sonat formu ve füg formu ayrı bölümler halinde ayrıntısıyla inceleniyor. Tüm bu anlatıma tanınmış bestecilerden seçilmiş örnekler eşlik ediyor.
Müzik Formları’nın müziği öğretenlere, müzik öğrencilerimize ve tüm müzikseverlere yararlı olması dileğiyle!
Müzik Formları
#Müzik Formları ac#Müzik Formları ebook#Müzik Formları indir#Müzik Formları kitabı pdf#Müzik Formları pdf#Müzik Formları pdf indir#Müzik Formları pdf oku
0 notes
Text
‘Tüm Mermilerim Tükenmedi’dir
Yazık olur, dedi.
Günlerdir gördüğüm rüyayı hatırladım. Aynı yüzler, aynı cümleler, aynı gökyüzü, aynı koşu, aynı yerinde uyandığım aynı rüya. Yıldız sandığım belirtilerin kuşlara dönüşüp uzaklaşması. Okul bahçesinde kıpırdamadan aynı şarkıyı söyleyen çocuklar. Bazı şeyler tekrarlandıkça daha ağır geliyor gibi. Alışmak bunun neresinde?
Hep aynı his. Ağzına kadar dolu bir konser salonunda herkes ritme kafa sallarken müziği duyamamak gibi ya da sağır olurcasına yüksekten almak. Etraftakilerin danslarına ayak uydurmak isterken adımları yakalayamamak. Her şeyi hafiften: aşkı, yorgunluğu, pes edişi, kaybetmeyi, her şeyi hafiften almak ama kafanın içindeki seslere karşı gelecek bir ses bulunca en yüksekten. Ses bir nevi direniş, bir nevi varoluş, bir nevi ‘tüm mermilerim tükenmedi’dir hayata karşı. Çoğu zamandan kolayca geçmeni sağlar ama bazı nota ve titreşimlerin birleşmesi beynin kalbe yakın tarafına sancılar yollar. Bunu çoğu zaman anlamazsın. Bir anda yakalar. En kötüsü de normalleştirdiğin o acına bir anda yabancılaşman ve kontrol edememe korkusunun saçlarında karıncalanması. Sen yürürken, konuşurken, merdivenleri çıkarken, televizyonu açarken, konsere giderken, yemek hazırlarken, dolapta ne var ne yok kontrol ederken, uzanır elleri saçlarına, usulca rahatsız eder. Soğuk bir hisle sarsılırsın. An gelir ki sadece oturmak istersin. Birkaç dakika. Fazlası fazla. Fazlasına katlanamamak korkusu. Ne oldu anlam veremediğin o anda tek düşündüğün mezarlıkların üzerinde biten kuru otlar olur. Sonra parçalarına ayrılmış bir şeyler canlanır gözünde. Eve yürürken gördüğün kirli kavşaklara yorarsın o görüntüleri. Aldığın düzensiz nefesler seni telefona götürür, yazık olur. Sonra ailen gelir aklına, arkadaşların, yazık olur. Sevdiğin, canlı dinleyemediğin gruplar, yazık olur. Görmeyi ertelediğin şehirler var, yazık. Üşendiğinden pişirmediğin yemekler, yazık. Anneni kaç bin kırıp bir kez onarmaya çalışmadığın, yazık. Derler ki kötü anıları ağaç kovuğuna fısıldamak gerekir atlatmak için. Derler ki kötü rüyaları suya anlatmak gerekir unutmak için. -İnsan- dinlemez di mi bizi? Bizim o birkaç dakikalarımız var ya; kötü bir anı değil, kötü bir rüya değil. Daha çok, evin en kendine has noktasında duran bir dolap gibi. Uzansan dokunabilirsin. Ağaç, su, anı, rüya. Ah her şey yine ressamının adını ezberlememizin imkansız olduğu bir tabloya dönüştü. Benim mi bu acı? Beynimin kalbime en yakın tarafında oluşan şu ağırlık yeni mi? E ama çabaladım ya ben, bir süre uyudum güzel, uyandım güzel. E hani konuşmak, daha fazla konuşmak, daha fazla insanla, okumak daha fazla okumak, daha yeni yazarları, görmek daha fazla yeni şehirleri, sarılmak sana sarılana, dinlemek sana anlatanı, aralarına karışmak hani?
Yazık oldu, dedi. Hem de çoktan. Aç kollarını. Kollarını aç ve bırak büyüyen otları. O parçalanmış sandığın parçaladığındır. O bitmez sandığın tükettiğindir. O gelmez sandığın gönderdiğindir, o soğuk his senden bir parça. Sen kendi içinde büyüttüğün o yabancısın, her şeye burun kıvıran. Aç kollarını yazık olana. Başka yolu yok.
Yazık oldu, dedi Cevher Abi. İzmariti kül tabağına bastırırken gözleri rüzgarla sallanan kapıdaydı. Duyduğumuz gıcırtılar ruhumuzu biliyordu akşam güneşinde.
Ne zaman onun sesini duysam aynı zamana denk düşerim, çocukluğuma. Evimde, çok da bütün olmayan bir hisle koştururum. Korkuluğu olmayan bir balkonda gibi bir koşmak. Salonda babam. Çok uzak düşüyorum kendimden. Kopan bir parça var ve ben onu hiç bulamadım ama bu his, bu eksiklik, o parçanın yokluğunun gelip karşımda etli kemikli oturması. O parçanın yokluğu varlığından daha ağır, net, burada. Ben o balkondayım her içim sıkıldığında ve düzensiz aldığım nefesler çoğaldıkça, kendimi iyice küçük, kendimi iyice çocuk...
Kendi sıkıntımla elimdeki kağıdı parçalarına bölerken Cevher Abi araya karıştı: 19 yıl oldu sarılmadım ben, ondan başkasına, ama bana gelen sıkıntıya eyvallah, hasrete, kapımı aşındıran yaşanmış günlere eyvallah. Gece yarısı beni uyandırıp biraz güç almak için pencereyi aralamamı sağlayan o sıkıntıya. Hepsine açık kollarım, ama bir his var, çok uzak düşüyoruz kendimizden, yazık.
Aç kollarını. Yazık olan da senin olmayan da.
Cevher Abi yürüdü.
Parmaklıkları olmayan o balkonda kollarım açık. Rüyamda çocukların kıpırdamadan okudukları o şarkının ritmiyle, kucakladım benden arta kalanları. Yazık olan da benim, olmayan da. Yıldızlardan kuşlara.
0 notes