#kimlikleri
Explore tagged Tumblr posts
aspaldiko · 7 months ago
Text
Duyguları tanımlayan sözcükler çok belirsiz, bunları kullanmaktan kaçınıp nesnelerin, insanların kendileriyle, yani olayların sadık betimlemeleriyle yetinmek lazım.
Büyük Defter, Agota Kristof
18 notes · View notes
kzlbyc · 2 years ago
Text
Tumblr media
Evet, bayım. Aldanmayın. Dudaklarım öpüştüklerimin ruhunu da çaldı Tuzda yol alan salyangoza döndüler, Kıvranışlarını izledim ölene dek . Sözcükleri sahte kimlikleri kördüğümdüler.
5 notes · View notes
endergelisenataklar · 9 months ago
Note
amina koydugumunun kürdü her seye bi fikrin var ulkesi olan konussun
kürt değilim ama zaza'yım, yani merak etme, türkiye'de bir insanı "öteki" yapabilecek tüm kimlikleri tek başına üzerimde taşıyorum. bütün mücadelem, tüm ötekileştirmelerin bittiği, "insan"ın kimliklerine bakılmaksızın değerli görüldüğü bir türkiye için. yol uzun ama yürümeye değer. hep söylediğim gibi bu ülkede bir kürt veya türk sorunu yok; ötekinin varlığına diline, kültürüne tahammülsüz bir ırkçılık problemi var. işte sen de, bu zümreden biri olan, ailenden, ırkından, dininden, kültüründen bağımsız, aşağılık kompleksli saf orospu çocuklarından birisin. günün birinde insanlığını sorgula, bu kafayla umarım değilsindir. senin insan olma ihtimalin fena hâlde ürkütüyor beni çünkü.
28 notes · View notes
yasamsallik · 10 months ago
Text
Tumblr media
Yüz yıllık dram.. Gurbetteki 56 şehit
İTİLAF devletlerinin Çanakkale Savaşı’ndan önce coğrafi konumu nedeniyle lojistik merkez olarak seçtikleri ve savaş hazırlıklarını yaptıkları Ege’deki Limni (Limnos) Adası yaklaşık 100 yıldır bilinmeyen bir sır gizliyor.
Çanakkale Savaşı sırasında hayatını kaybeden 56 Türk askeri Limni’de yatıyor. Türk askerleri için bir anıt da dikilmiş. Limni Adası’nda Çanakkale Savaşı’nda ölenler için 3 ayrı mezarlık bulunuyor. İlki 1’inci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı ile İtilaf Devletleri arasında mütarekenin imzalandığı (5 Ekim 1918) Mondros Limanı’nda.
“Mondros İttifak Mezarlığı”nda 148 Avustralyalı ve 76 Yeni Zellandalı asker yatıyor. Winston Churcill’in karargâhını kurduğu ve 2 ay kaldığı adanın Portianu sahil köyünde ise Çanakkale Savaşı’nda hayatlarını kaybedenler için iki ayrı mezarlık var.
İlki 352 müttefik kuvvetler askerinin yattığı mezarlık, ikincisi de Müslüman mezarlığı. İngiliz Ulusal Topluluğu Savaş Mezarlıkları Komisyonu’nca (CWGC) yapılan Müslüman mezarlığında granitten bir anıt da dikili. Anıtın üzerinde üç levha var. Biri Arapça harfler ile yazılı. Ada’nın kuzeyine bakan ikinci levhada İngilizce “170 Mısırlı asker bu noktaya yakın yerde gömülüdür”, güneye bakan üçüncü levhada ise yine İngilizce “56 Türk askeri bu noktaya yakın yerde gömülüdür” yazıyor.
Bir tarafı denize bakan mezarlığın etrafı kısa bir duvar ve küçük taşlarla çevrili. Burada yatan Türk askerlerinin kimlikleri bilinmiyor. Türk askerlerinin Çanakkale Savaşı sırasında esir düşerek Ada’ya getirildikleri ve 1917-1919 yılları arasında öldükleri tahmin ediliyor.
YERİNİ BÜYÜKELÇİ KEŞFETTİ
Limni’de Türk askerlerinin yattığı mezarlığı, yaklaşık 100 yıl sonra adayı ziyaret eden ilk Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Kerim Uras tespit etti.
Mondros Antlaşması’nı Agamemnon adlı Yunan zırhlı gemisinde imzalayan Hüseyin Rauf Orbay’dan sonra Ada’yı ziyaret eden ilk Türk diplomatı olan Uras, yerel yetkililerin, “Burada sizin askerler de gömülü” demesi üzerine mezarlığı görmek istedi.
Büyükelçi Uras, Ada’nın devlet ve yerel yetkilileri ile temaslarında “Türk askerlerinin yattıkları mezarlığın elden geçirilmesi, kimliklerin tespit edilmesi ve mezarlığın şehitlik statüsüne dönüştürülmesi” talebini iletti. Edinilen bilgilere göre, TC Atina Büyükelçiliği Askeri Ataşeliği vasıtasıyla, Limni’de yatan Türk askerleri ile ilgili Genelkurmay arşivlerinde inceleme başlatıldı. Milli Savunma Bakanlığı sitesinde “Yurtdışı şehitliklerimiz” bölümünde, Yunanistan için Pire şehri yanı sıra, Rodos ve Korfu (Kerkira) adalarındaki Türk şehitlikleri ile Sakız (Hios) Adası’ndaki Kara Ali Şehitliği hakkında bilgiler yer alıyor.
Kaynak: Hürriyet
27 notes · View notes
ahmet-34 · 3 months ago
Text
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi’nin TUSAŞ’ın Ankara Kahramankazan ilçesindeki yerleşkesine düzenlenen hain terör saldırısında şehit olanların kimlikleri belli oldu. Sivas’ın Divriği ilçesi Hıdırlık Köyü'nden kalite kontrol mühendisi Cengiz COŞKUN da şehitlerimiz arasında. Coşkun ailesinin uzun süredir Ankara’da ikamet ettiği öğrenildi. Evli olan şehidimizin Alaz isminde bir de çocuğu bulunuyor. Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Tumblr media
9 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 8 months ago
Text
Tumblr media
Cenk Kolçak /
Akşam Alacası
Akşam alacasında bir kent
kendi burgaçlarında boğulur.
Çiğ düşer üstüne çocuklarının
çatılarına akbabalar konar.
Yasaklar yağar, boş kovanlar
bir karartıdır kaplar ufkun yolunu.
Her annenin eline bir şiir
her ağacın gölgesine bir ekmek gizlenir.
Öyle bir turna katarı şafakta
öyle bir sevda küllenir.
Savrulur bir sokağa isimleri
resmî kayıtlarda kaybolur.
Bulunur kahvehane masalarında
asılsız ve reşitsiz kimlikleri.
Bir soru düşer kuytusuna gecenin
bir soru meydanlarda örselenen.
Söyleyin bana ey duvarlar
hangi parkta vurulur çocuklar?
Sonra kurulur yürek yalazı
ayın şavkı vurur elvan elvan
yollara, kırlara ve dağlara…
Sorulur bu Haziran
bu yokluk sorulur.
Akşam alacasında bir kent
kendi çıkmazlarında vurulur.
8 notes · View notes
veganlogicdinamo · 9 months ago
Text
BEYOĞLU BELEDİYESİ’NDEKİ CEMAATÇİLER
16 Nisan’da Alucra Kalkınma ve Eğitim Vakfı’nın resmi sosyal medya hesaplarında Mütevelli Heyet üyesi Recep Yamak’ın Beyoğlu Belediye Başkan Yardımcılığı’na atandığı duyuruldu. Ayrıca vakfın önceki dönem Gençlik Kolları Başkanı Bilal Gülep’in de Beyoğlu Belediyesi başkan danışmanı olduğu açıklandı.
Şaşırtıcı olan, paylaştığım görsellerde görüldüğü üzere bu kişilerin siyasi kimlikleri. Recep Yamak, 18 Mayıs 2023’te Beyoğlu’nda Erdoğan’a verilen oyların azlığından “Erdoğan Gönüllüsü” olarak yakınan, 2013’teki paylaşımlarında “Ancak ve ancak İslam birliği, ümmet birliği, ehli sünnet ve cemaat birliği, başka yerde hayır yok kardeşler” yazan, İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı ile tanındığı söylenen bir cemaatçi ve Milli Görüşçü.
Saadet Partisi Alucra İlçe Başkanı Doğan Gülep’in oğlu olan Bilal Gülep ise sosyal medyada, “Tek Devletim, Tek Bayrağım, Tek Vatanım, Tek Cemaatim (İsmailağa) var, bir de Milli Görüş Elhamdülillah” yazacak kadar cemaatçi, 2018’de Erdoğan için “Adam kazandı, Rabbim güç kuvvet versin reis” yazacak kadar da reisçi.
Her ikisinin de sosyal medya hesapları bu paylaşımlar ortaya çıkınca kapatıldı.
Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’le konuşup bu atamaları sordum. Verdiği yanıt yazımın devamında.
6 notes · View notes
b12eksikligi · 2 months ago
Text
Bu tablo aslında zamanında propaganda amaçlı yapılmış.
Kurtuba’yı III. Fernando’ya teslim eden Müslümanlar”ı temsil ettiğini söyledi bize rehber. Tabloda Müslümanlar sarık ve cübbelerinden kimlikleri anlaşılamaz belki diye bir de sarıkları üzerine iliştirilen hilâller ile resmedilmiş. Diz çökmüş Müslümanların önünde III. Fernando’nun, Hıristiyan gururunun sembolü olarak görülmesi istenmiş.
Tumblr media
5 notes · View notes
bursatravestiiii · 2 years ago
Text
Bursa travestileri
Türkiye’nin en büyük 4. şehri olan Bursa, zengin tarihi ve farklı kültürüyle tanınır. Bununla birlikte, canlı bir travesti topluluğuna da ev sahipliği yapmaktadır. Bu kişiler, ayrımcılık ve yasal engeller de dahil olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıyadır. Bu zorluklara rağmen, Bursa’nın travesti topluluğu gelişmeye ve kabul ve görünürlük sağlamaya devam ediyor. Bu yazıda, Bursa'nın travesti topluluğunun benzersiz deneyimlerini ve zorluklarını üç üzerinden keşfedeceğiz.
Bursa travesti, canlı bir travesti topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Bu bireyler, LGBTQ+ topluluğunun bir parçasıdır ve genellikle kendilerini transgender veya cross-dresser olarak tanımlarlar. Bursa’daki travesti topluluğu, kendini erkek olarak tanımlayanlardan kadına, erkeğe ve ikili olmayanlara kadar uzanan çeşitli bir gruptur. Birçok travestinin sosyalleşmek ve kendilerini ifade etmek için bir araya geldiği Kent Meydanı da dahil olmak üzere şehrin çeşitli yerlerinde bulunabilirler.
Bursa’daki escort travestiler ayrımcılık ve yasal zorluklarla karşı karşıya. Türkiye’de travestilere yönelik ayrımcılık çok yaygın ve sıklıkla sözlü ve fiziksel tacize uğruyorlar. Hükümet ayrıca, resmi belgelerde cinsiyet kimliğini değiştirme yasağı gibi yasal engeller de getirmektedir. Sonuç olarak, travestiler sağlık, eğitim ve istihdam olanaklarına erişimde zorluklarla karşılaşmaktadır. Pek çok travesti Görülkle de seks işçiliğine zorlanıyor, bu da onları daha fazla şiddete ve sömürüye maruz bırakıyor.
Bu zorluklara rağmen, Bursa’nın escort travesti topluluğu gelişmeye ve kabul ve görünürlüğü artırmaya devam ediyor. Görükle’deki travesti topluluğunun güçlü bir destek sistemi var ve haklarını savunmak için birlikte çalışıyorlar. Bursa Altıparmak LGBTİ+ Derneği gibi birçok kuruluş travestilere kaynak ve destek sağlıyor. Bu organizasyonlar ayrıca farkındalığı artırmak ve LGBTQ+ topluluğunun kabulünü desteklemek için İstanbul Onur Yürüyüşü gibi etkinlikler de düzenliyor. Bu çabalar sayesinde, Bursa’nın Osmangazi Altıparmak ve Nilüfer'in Görükle semtlerindeki travesti topluluğu daha fazla kabul görme ve görünürlük yolunda ilerliyor.
Sonuç olarak, Bursa, ayrımcılık ve yasal zorluklarla karşı karşıya olan canlı bir travesti topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Bu engellere rağmen, gelişmeye ve kabul ve görünürlüğü teşvik etmeye devam ediyorlar. Bursa travestileri topluluğunun benzersiz deneyimlerini ve zorluklarını tanımak ve desteklemek esastır. Daha fazla farkındalık ve savunuculuk yoluyla, cinsiyet kimlikleri veya ifadeleri ne olursa olsun tüm bireyler için daha kapsayıcı ve kabul gören bir toplum yaratmaya çalışabiliriz.
23 notes · View notes
parantezdeki-adam · 5 months ago
Text
Sessizlik bir topluma düzenlenen suikasttir. Kendini bir belirsizlik olarak yasanın karşısına koyarsın. Bunu yaparsın, çünkü hakikatin ölümünün kol gezdiği bu özne-yıkıntıları arasında verilecek yegâne savaşın olmadığın tüm kişilik ve kimlikleri dünyanın yüzüne tükürmek olduğunu bilirsin.
2 notes · View notes
nefss-blog · 2 years ago
Text
Biz gibi toplumlarda çoğu kadın "hafif meşreb " algılanmamak için neşeli ve sosyal yönlerini gizlerken çoğu erkekde "yavşak ve sapık" algılanmamak için ortalamanın üstünde bir zariflik ve ilgilenmeye yönelmez.
Sonuçta ise herkesin çokça maskesi ve kimlikleri olur.
20 notes · View notes
nesepalamudu · 2 years ago
Text
nitel bir çalışma için başörtülü müslüman ve kendini queer community içerisinde gören (lgbtqi+), 18 yaşının üzerinde kadın katılımcılar arıyorum. kimlik belirleyici hiçbir soru içermeyen, sadece kendimizi tanımladığımız müslüman ve queer kimlikler üzerinden bu kimlikleri bir arada nasıl deneyimlediğimizi anlamaya yönelik bir çalışma. sohbet eder gibi ilerliyor. cevap vermek istemediğinizde soruyu geçebiliyorsunuz. görüşmeleri online olarak, zoom üzerinden yapıyoruz. kendini göstermek istemediği için çekinen varsa kamera açmak zorunda da değilsiniz, her ne kadar yüz yüze konuşmayı daha çok sevsem de herkesin bu konuda konuşurken çok rahat etmediğinin farkındayım.
bu postu rebloglamanızı istemiyorum. çok fazla kişiye yayıp ne kendimi ne katılımcılarımı ya da potansiyel katılımcılarımı nefret söylemine maruz bırakmak istemiyorum çünkü. bu özelliklere sahip tanıdığınız bildiğiniz kişiler varsa postu özel olarak onlarla paylaşabilirsiniz.
bu benim için çok anlam ifade eden bir çalışma. çok uzun olmayan araştırmacı yolculuğumda pek çok çalışma yaptım, çok farklı konular üzerine çalıştım, ama bu konu benim için çok özel. konuşmanın zor olduğunu bildiğimi söylemek istiyorum. ama biz de varız demenin bir yolunun da bu olduğunu düşünüyorum. biz varız ve yalnız ya da yanlış değiliz.
11 notes · View notes
panoptik · 2 years ago
Text
HİNT MİTOLOJİSİ - ÇOKTAN TANRILI ÇOK HİKAYE
-Bölgenin Geçmişi Hakkında
Hindistan bölgesinin tarihine baktığımızda bölgeyi derinden etkileyen Hint-Avrupalı göçlerinden önce de yani MÖ 1500’den önce de Hindistan’da insanların ve uygarlığın olduğunu görebiliyoruz. Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar geçmişte varolan kültürel geleneklerin Hinduizm ve Hint mitolojisini çarpıcı şekilde etkilediğini göstermektedir. Bunlara örnek olarak, MÖ 6000’e tarihlenen tanrıça gücünü ortaya koyan heykelcik kalıntıları gösterilebilir. Hindistan’daki bu ilk önemli kültür, Harappa kültürü olarak bilinir. Harappa, İndus vadisinde bulunan en önemli antik yerleşimlerden biridir.
Tumblr media Tumblr media
Bkz: Harappa, Indus Valley Hkk.
-Kutsal Metinler, Veda'lar Hakkında
Hindu mitolojisi olarak ifade edilen mitoloji esasen erken Hint-Avrupa kültüründen doğduğu için MÖ 2000-1000 arasındaki dönemde, yani “Vedalar” olarak bilinen kutsal metinlerle ortaya konur.  Veda bilgi demektir.
İlk dört veda Rig-Veda, Yajur-Veda, Samar-Veda ve Athar-Veda olarak adlandırılır. Bunlar hikayeleri, ilahileri, ayinleri içeren Sanskritçe şiirsel metinlerdir. Yazı olarak aktarılmamışlardır çünkü toplumda kutsal olarak kabul edilen, bu anlamda kabul gören kişilerin sözlü aktarımının yazılı aktarımlarına göre daha isabetli olduğuna inanılmıştır.  Hindular Veda’ların daima var olmuş olduğuna ve Manular diye bilinen bir dizi varlığın veya avatarın (Tanrı Vişnu’nun reenkarnesi) yardımıyla metnin ortaya çıkmış olduğuna inanırlar. Orijinal Vedalara, sonuç olarak eklenen çeşitli metin grupları da bulunmaktadır. Bunlar da mitolojilerinde olduça önemli yer tutmaktadır. Bunları  Brahmanalar, Puranalar Upanişadlar, Vedantalar ve Sutralar olarak ifade edebiliriz.
Vedalar’ın kendi içlerindeki mitoslar arasında bile çelişkiler olduğundan, bu mitlerin inananları için bile tam bir bağlılıkla ele alınması güçtür. Brahmanalar bahsettiğimiz dört orijinal vedalara dair sonradan eklenen yorumlamalardır. Özellikler ritüellerin doğru gerçekleştirilmesini hedefler ve Vedalar’dan kesinlikle daha dogmatiktirler. Upanişadlar ise daha çok bir dizi felsefi tartışmayı ortaya koyması bakımından Hindu teolojisinin felsefi altyapısını ortaya koyduğu söylenebilir. Aşağıda bu mitolojinin okuması, anlaması, derlemesi ne denli zor olduğunu görebilirsiniz.
Tumblr media
Çok detaylı yabancı kaynaklar var, onlardan birini buraya bırakıyorum.
-Rig Veda - Kutsal Bilgi
Hinduizmin kutsal kitaplarının ilki Rig Veda-Kutsal Bilgi 1028 adet ilahinin birleşiminden oluşur. Yukarıda ifade ettiğim gibi üç Veda daha (Sama, Yajur, Ahtarva ) yazılmıştır. Tüm bunlar M.Ö. yaklaşık 2000-1000 yılları arasında İran dağlarından Hindistan’a gelen savaşçı Aryanlar tarafından yazılmışıtır. Rig Veda olarak ifade ettiğimiz eserin erken dönemdeki kitaplarındaki teolojisi,  özünde çok tanrılı ve doğa odaklı olması bakımından bir ölçüde diğer Hint-Avrupa halklarınkine benzer.  Ancak şu noktada büyük bir fark bulunmaktadır: Diğer Hint-Avrupa gruplarının çok tanrılılığı, giderek bir tanrının panteonun başına geçtiği bir tür tek tanrıya evrilirken, Vedizm her ilahide belli bir tanrıyı üstün bir konuma yükseltir. Hatta birini seçip yükseltirken diğerlerinin özelliklerinin de bir diğerine karıştırıldığı görülür. Bunun sonucunda giderek tanrıların bireysel kimlikleri bulanıklaşır ve onların yerine, tek bir tanrısal prensibin değişik biçimlerde ifade edilmesi kavramı geçer.
Rig Veda’dakilerle başlayan birçok Hindu yaratılış miti vardır. Dolayısıyla örgün bir metin içerisinde tüm Hint yaratışı mitini ortaya koymak imkansızdır.  Buradan hareketle Hint mitolojisinin sürekli bir devinim içinde olduğunu ve tanrıların şekil, isim değiştirdiğini ifade etmek yanlış olmaz. Örneğin bazı metinler yaratılış için Brahma’nın kendi aklından oğullar meydana getirerek insanları yarattığını söylerken bu metinlerin Prajapati versiyonunda yaratıcının kendinden bir erkekle kadın yarattığını ifade edilir. Daha sonraları Şiva, Vişnu ve Devi tanrı üçlüsünün hakim olduğu “Purana” metinlerinde her tanrının evreni kendi içinde barındırdığını dolayısıyla fiilen yaratıcı olduğu aktarılır.
Birçok yandan farklılıkları olsa da Hindu yaratılış miti içinde önemli ortak ve tutarlı bir tema zaman kavramı Kalpa’dır. İnsan zamanına göre 1 kalpa 8,64 trilyon yıllık bir dönemken, Brahma’nın zamanına göre bir gündüz ve bir gecedir. Her kalpa’nın sonunda İskandinav mitindeki Ragnarok veya çağdaş sinemadan Matrix gibi yaratım yok edilir ve her yıkımı yeni bir yaratılış izler.
-Tanrıların Derlenmesi
Hindu panteonu zamanla değiştiğini yazı boyunca belirttim. Erken Vedalar döneminde Dyaus ile Prithvi Yunan mitlerindeki Uranos ve Gaia gibi ilk tanrılardır. Onların arkasında İndra’nın liderliğinde tanrıların ikinci nesli olan, devalar gelmektedir. İndra- Güneş tanrısı Surya(veya Mitra) ile ateş ve kurban tanrısı Agni ilk büyük Hindi üçlüsünü oluştururlar.
Tumblr media
İndra, düzen kurucu pozisyonda bir tanrıdır. Tanrıların yüce kralı ve ateşli savaşçı olan kaotik canavar Vritra’yı yenme şerefine sahip olsa da zamanla Şiva, Vişnu, Brahma ve Devi karşısında önemini kaybetmiştir. Önce yüce bir kralken sonra tanrıların kutsal içeceği Soma ile sarhoş olmuş bir kadın düşkünü olarak tasvirlenir.  Surya ise yaşama hükmeden güneş olarak betimlenir, aydınlatıcı ve yaratıcı olarak görülür o da yıllar içinde saygınlığını yitirir ve özellikleri başka tanrılarda görülmeye başlanır.  Agni ise Vedik üçlüsündeki kurbanın ateşi olarak tanımlanır. Hayvanlar, bitkiler ve insanlardaki tinsel ateş olarak yeryüzünün hükümdarıdır. Veda sonrası Hinduizm’in doğuşu esnasında o da önemini kaybetmiştir.
Tumblr media
-Yaratılışlar Hakkında
Rig-Veda’nın MÖ 1200 civarı yazıldığına inanılan onuncu kitabındaki bir ilahide tanrısal gücün tek bir tanrıda birleşmesi açıkça görülür.  Prajapati yani Altın Yumurta tüm tanrıların hayat kuvveti olarak anlatılır. Kaynağı hakkında belirsizlik olsa da onun da ateşe bile hayat veren ilksel sulardan doğduğuna inanılır. Prajapati de başka şeyleri meydana getirmiş fakat kendisi meydana gelmemiştir. Prajapati bir bakıma kendisinin babasıdır, çünkü sulara bakıp kurbanı, yani kendisini meydana getirmesini sağlayan kendisidir. Bundan sonra kainatı yaratır, doğaya ve tanrılara güçlerini verir ve bunun muhafazasını sağlar. Yaratıcı tanrının bir yumurta halinde karşımıza çıktığını gördük. Diğer mitlerle karşılaştırıldığında Fin ve Yunan mitlerindeki benzerliğine dikkat çekmek gerekir. Ancak onlarda olduğu gibi ilksel sulara biri tarafından bırakılmadığını, suların doğrudan kendisi tarafından -çalkalanmayla meydana getirildiğini görüyoruz.
Başlangıçta, Altın Yumurta oluştu: Doğduktan sonra tek Efendisiydi o tüm varlıkların; Tutarak gökyüzünü ve dünyayı ayakta Bu kurbanla hangi tanrının önünde saygıyla eğileceğiz?  Hayat (atman) verene, kuvvet verene, (Hindu Scriptures. Londra J.M. Dent, 1966, s. 10-11)
“Doğrusu, en başta bu evren suydu, bir su denizinden başka bir şey değildi. Sular şını arzu etti, “Nasıl üreyebiliriz?” Uğraştılar ve hararetle ibadet ettiler, ısındıklarında bir altın yumurta ortaya çıkt. Yıl, aslında, o zaman daha var olmamıştı. Bu altun yumurta bir yıllık bir aralık boyunca yüzdü. Bir yıl sonunda Pracapati ondan yaratıldı; bu yüzden kadın, inek ve kısrak da bir yılda doğurur; çünkü Pracapati bir yılda doğmuştur. “ Brahmanalar – Bir Yumurtadan Yaratılış
Dünyanın yaratılışına baktığımızdaysa yukarıdaki gibi kurban etkinliğinin yaratıcı bir etkinlik olarak burada önemiyle karşılaşıyoruz. İlk insan olarak adlandırılan Purusha'nın kurban edilip dünya olmasıyla yaratı vurgulanır.  -Bu noktada da İskandinav mitolojisine benzerliğini özellikle vurgulamak istiyorum. Purusha'nın çok büyük olarak tanımlanan gövdesinin dörtte üçü görünmez ve mutlak olarak tanımlanırken geriye kalan parçadan ise dünya, canlılar veya “meşhur” sınıfların ortaya çıktığına inanılır. Kurbanın yaratıcı durumuna olan inançtan ötürü aynı olayı taklit etmenin yeniden kutsallık sağlayacağına dair ümide bağlı kalarak birçok dinsel tören oluşmuştur.
Brahman onun ağzıydı, Kolları Prens oldu, Kasıklarından sıradan insanlar, Ve ayaklarından köleler oldu. (Hindu Scriptures. Londra J.M. Dent, 1966, s. 8-10)
-İlk Veda'lar sonrası , değişimler
Yukarıda ilk yaratım ve insanın yaratılması mitlerinde farklılıklar olduğunu, Prajapati’nin zamanla bazı inanışlarda yerini Brahma’ya bıraktığını ifade etmiştim. Brahma’nın kendi aklından yaratımı gerçekleştirdiğini aktarmıştım. Buna dair inanış Manu’nun Kanun Kitabından gelmektedir. Burada suya bırakılan altın yumurta teması korunmaktadır. Fakat bu defa Brahman (Kendinden Var Olan) hem kaotik suları hem de onun içinde yumurtayı yaratır. Böylece açığa çıkarak o, yumurtadan Brahman olarak doğar.  Bu nedenle hem ilk ruhun oğlu Harayana, hem ilk inşan Purusha hem de yaratıcı tanrı rolünde Brahma’dır.
“ Kendinden Var olan kendi gövdesinden çeşitli varlıklar yapmak istedi ve önce bir düşünce ile sıları yaratarak tohumunu onun içine koyddu. O tohum güneşinkine eşit parlaklıkta bir altın yumurtaya dönüşü ve yumurtanın içinde, tüm dünyanın atası Brahman olarak o doğdu." – G.Buhler (çev.). The Laws of Manu. Sacred Books of the East. Cilt 25 Max Müller (ed.). Oxford, İngiltere: Calrendon Press, 1886, s.5.)
Hint mitolojisinin ilerleyen safhalarında bahsettiğimiz üzere Puranalar anlatısı ortaya çıkar. Hint mitolojisinin en büyük yazarı olduğu düşünülen efsanevi Vyasa’ya ait oldukları kabul edilir. Vyasa’nın bu görevi yerine getirebilmek için bin yıldan fazla yaşaması gerektiğini de bu aşamada belirtmeliyim Dolayısıyla aslında Vyasa, bir anlamda bir sınıfın temsilcisidir. Vyasa hakkında da efsaneler dolanmaktadır. Her kim olursa olsun mitlerin baş derleyicisi olarak onun ismi geçer.
Tumblr media
Vyasa Görseli
Puranalar’da görünüş ve gerçeklik arasındaki ayrımı basitleştirilme çabası vardır. Bu noktada Brahman dünyanın hem yaratıcısı hem de özü olarak ele alınır. Her şey birdir, Brahman’dır.  Oysa görünüş dünyasında şeyler birbirinden apayrıdır ve Brahma (yani Brahman’ın erkek formu) onların yaratıcısıdır.  Bu nedenle o bir erkek domuz biçimine girerek ilksel suların dibinden dünyayı dişleriyle kaldırır ve kainata düzen verir. Bu mit bu noktadan sonra öze geri döner ve Brahman’ın kurbanın esrarlı gücüyle özdeş olduğunu ortaya koyar.
Tumblr media
“Sen kurbanın bedenisin… Ağzın sunaktır… adın Vedaların ilahileridir. “ Brahma Hakkında
Upanişadlar döneminde karmaşık yaratıcı ilkeler, Prjaapati ve daha da karmaşık bir halde Brahman’da görülmeye başlanır. İlerleyen süreçte Brahma’nın yaratıcı, Vişnu’nun koruyucu ve Şiva’nın gerekli yok edici olduğu ikinci bir yüce üçlü veya “Trimurti” gelişir.  Başlıca figürlerin yanı sıra, aralarında Şiva ile Parvati’nin fil kafalı oğlu Ganeşa gibi birçok yan tanrı da bulunmaktadır.
Vedik üçlüsü olarak adlandırdığımız İndra, Agni, Surya üçlüsünün önem kaybı sonrası boşluğu dolduran Brahma, Vişnu, Surya üçlüsünde Brahma, yaratıcı tanrı olarak Pracapati’nin yerini alır fakat bu konumda bile, çoğunukla üçlüdeki kardeşlerinden çok aşağıda görülürdü. Aslında bu üçlüdeki konumu, bir biçimi Brahma’nın karısı Sarasvati olan Ulu Tanrıça Devi tarafından devralınmıştır.
Tumblr media
Brahma’nın dört yöne bakan dört kafası vardı, dolayısıyla gözleri daima Sarasvati’nin üzerinde olabilirdi.
Sarasvati Hakkında
Sarasvati, Vedalar döneminde beri kocası Brahma’yı önemini sürdürme açısından geride bırakan bilgi ve öğrenme tanrıçasıydı. Sarasvati, Purana’larda bazen ona ensest arzular esleyen Brahma’nın kızı olarak da görülmüştür. Bir süre Vişnu’nın karılarından bir olarak görülmüş ve eşleri arasındaki kavgalara sek için Vişnu tarafından Brahma’ya verildiği inanılmıştır.
Vişnu, erken Vedalar’da önemsiz bir figür olsa da Trimurti’de yaratılışın koruyucusu ve sürdürücüsüydü. Puranik dönemde Vişnu, yaratıcı Brahma’yı göbeğindeki lotustan çıkararak daha da güçlenmiş ve inananları için önem derecesinde Şiva’yı bile geride bırakmıştır. Vişnu’nın gücü, Süt Okyanusunun Çalkalanması mitinde oldukça belirgindir. Bu miti de daha sonra blogda paylaşıyor olurum. Vişnu’nın cildi koyu mavidir ve en az dört kolu bulunmaktadır. Ulaşım için güneş kartalı Garuda’ya biner. En önemli eşleri Sri ve Lakşmi’dir . Birçok dünyevi enkernasyonu ve avatarı vardır. Bunların en önemlileri Rama ve Krişnadır. Bazıları Buda’yı da Vişnu’nun bir avatarı sayarlar.
Şaivalar, Şaivism’e yani Şiva’ya adananlar, Şiva’nın tanrıların en yücesi olduğuna, Brahma’nın esas enkernasyonu olduğuna inanırlar. Daha belirgin bir biçimde, yaratıcı Brahma, koruyucu Vişnu ise bu üçlü bağlamında, Şiva yeni yaşamın içinden doğacağı kurbanı talep eden yok edicidir. Yaşamın kendisinin, yani evrenin bir ölüm ve yeniden doğuş süreci olduğunu temsil eder.
Tumblr media
Bu yeniden doğuş sürecini anlatan en iyi metinlerden biri Hint destanı Mahabrarata’dır. Homeros’un İlyada ve Odysseia’sının toplamının sekiz katı uzunluğunda olduğu söylenmektedir. Bu metinin yazarlığı yukarıda aktardığım Vyasa’ya isnat edilir. Vyasa’ya destanı dikte eden kişinin Şiva’nın fil kafalı oğlu Ganeşa olduğuna inanılır. Destanın büyük kısmı, MÖ 500. Yıllarda brahma rahipleri tarafından uyarlanmış ve MS 500’de ilaveler yapılmıştır. Destanın teolojik yaklaşımı yerküre şeklindeki tanrıçanın iblisler ve insanlar tarafından zulüm görmesidir. Refahın geri gelmesi için kurban gerekmektedir. Destan, güneş tanrısı Surya’nın oğlu Karna’dan kuzenleri ile Pandavalar arasında süren mücadeleyle ilgilidir. Aileler arasındaki savaş daha geniş teolojik bağlamda, bir çağı sonlandırıp yeni birini başlatacak olan temizleyici bir kurban ediştir. Yeryüzünün yükünü kaldıracaktır. Krişna’nın Bhagavadgita’da ( Rabbin Ezgisi-Şiir) açıklık getirdiği de bu konudur.
Kaynakça:
Keith, A. (2021). Hint Mitolojisi: efsaneler ve inançlar diyarı. Çev. İnönü. Leeming, D. A. (2017). A’dan Z’ye dünya mitolojisi. (N. Soysal, çev.) Say Yayınları. Öztürk, Ö. (2016). Dünya mitolojisi. Nika Yayınevi. Sproul, B. C. (2018). Yaratılış mitleri. (A. Bucak, çev.) Hil Yayın.
13 notes · View notes
musfika-hanim · 2 years ago
Text
Allah; burada kendini gizliden gizliye şu siyah gözlükler arkasından belli eden kötü kalpli, kötü niyetli, Allah korkusuz, kul hakkından zerre korkmayan, kendilerini anonim zanneden ama hak katında kimlikleri açık seçik beyan olacak nitelikte insanları gerçek hayatımızdan uzak tutsun. amin.
17 notes · View notes
seslimeram · 1 year ago
Text
Yarın İhtimali Kalır Mı?
Tumblr media
Zembereğinden boşalırcasına – kötülük temsili ile kuşatılıyor ülke. Erk, muktedir, iktidar siyasal istemi, figürünün tamamlayıcısı olagelen şiddet dozu günbegün arttırılırken nefret edimine kol kanat geren, ırkçı kümelenmesiyle birlikte bir kötülük temsili farazi değil ol marazi ülke gerçekliğini imliyor artık. Ekonomik, sosyal politik, güncel hayata doğrudan ve kesintisiz bir çökertme haline denek edilmiş insanların, o yoksunluk hallerinde bir de bütünüyle kimlikleri / inançlarına yönelik ayrımcılık ile kuşatılıyor olmasıdır meselesidir bu kötülük temsili. Genel geçer değil basbayağı tertipli bir düzen / nizam halinin içinde ol muktedirin aştık dediği ayrım, bir iktidar pratiğini somutlaştıran diğer kliklerin katkısıyla birlikte süreğen bir gerçekliğe / hakikate dönüştürülür. Cerahat nüfusu arttırıldıkça yıkımı peyderpey var edildikçe kötülük bir normatif kılınır. Tüm bu memleket profili yeniden ve yılmadan biçimlendirilirken kötülük bir sabit, nefret bir olgu, ayrımcılık merkez sağcılık için elzem bir tavra dönüştürülür. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız salgın güncesinden bu yana sürgit yeniden denenen bir pratik toplamında bu ülkenin ötekileri için hayat zindan kılınmaya çalışılır. Biyopolitik bir mezbaha haline dönüştürülen yerde öteki değil ol halk toplamının sahibi / vatanın gerçek sahibi olduğu söylenen kesimler de dahil hedefe açık bir halde konulur. Ne ki kimseler farkına varmaz.
Tümüyle kötülük sahiplenilirken ayrımcılığın kimleri nasıl kapsayacağından bahis hiç açılmaz. Lakin günbegün yaratılan iklimde bir gün o Türk, ertesi gün Suriyeli mülteci, bir başka gün Ermeni, beri gün Yahudi muhakkak ki o yıkıcı / kör karanlığı sabitleyici olan o nefrete yem edilir. Bunu iktidar söylemlerinin cafcaflı hallerindeki aştık / bitti bahsinin de tam da kıyısında biriken, faşist partinin pratikleriyle görebilmek zaten mümkündür. Hepsi bir, hep birden var edilen nefret söylemi o kötülük halini duraksamadan bir başkasına açık ve aleni ayrımcılığı imgeler. Aralıksız bir biçimde süre giden o hedefleme halinin başta ve kalıcı bir yıkıma önayak olmasının içler acısı pratikleriyle yaşam kuşatılır. Duraksama nedir bilinmeden imal edilen ayrımcılık hallerinin takvim yaprakları acıya çıkan bir ülke sınırlarında her günü nasıl da mahvettiği artık az çok belirginken halen bu inat, bu kör kör karanlıklara devam diyebilme cüretinin sorgulanması ne zamandır hangi zaman? Bitimsiz olagelen ayrıştırma, mamafih yenilenen ve sürgit devamlılığına çabalanan ötekileştirme hal ve istikametinde kime nasıl bir yer, nasıl bir yurt vaat edilebilir. Böyle bir sahnenin ol yurt olma ihtimali hala var mıdır?
Agos Gazetesinden aktaralım: “İstanbul Sarıyer Büyükdere'deki Santa Maria Kilisesi'ne pazar ayinine maskeli 2 saldırgan tarafından silahlı saldırı düzenlendi.
Saldırıdan hemen sonra ajanslara yansıyan bilgilere göre maskeli iki kişi ayin sırasında kiliseye girerek ateş açtı. Kilisede bulunanlar, kendilerini korumak içini kendini yere attı.
Saldırıda ayine katılanlar arasında bulunan C.T. adlı kişi hayatını kaybetti.
Bölgeye çok sayıda polis ve sağlık ekibi sevk edildi.
Emniyet güçleri, saldırganları yakalamak için çalışma başlattı.
Saldırı anına ilişkin görüntüler medyaya yansıdı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya şu açıklamayı yaptı:
"Bugün Saat 11.40 sıralarında Sarıyer Büyükdere Mahallesinde bulunan Santa Maria Kilisesindeki ayin sırasında, ayine katılanlar içinde bulunan C.T. maskeli 2 kişi tarafından silahlı saldırıya uğramış ve maalesef hayatını kaybetmiştir.
Konuyla ilgi geniş çaplı soruşturma ve saldırganları yakalamak için çalışmalar başlatılmıştır.
Bu alçak saldırıyı şiddetle kınıyoruz."
Saldırıyı gerçekleştirdiği düşünülen kişilerin kameri görüntüler de basınla paylaşıldı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, saldırıyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığını belirterek "Olayın aydınlatılması için bir başsavcı vekili ve iki cumhuriyet savcısı görevlendirilmiştir" açıklamasında bulundu.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından "Ayin sırasında bir vatandaşımıza yönelik silahlı saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Güvenlik güçlerimiz konuyla ilgili geniş çaplı bir soruşturma yürütmektedir. Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğine kast edenler, asla emellerine ulaşamayacaktır. " açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "İstanbul Sarıyer’de Santa Maria Kilisesinde ayin sırasında bir şahsa yapılan silahlı saldırıyı en güçlü şekilde kınıyor, hayatını kaybeden şahsın ailesine başsağlığı diliyoruz. Güvenlik güçlerimiz olayın aydınlatılması ve faillerin adalet önünde hesap vermesi için geniş çaplı bir soruşturma yürütmektedir." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu "Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi'nde yapılan pazar ayinine yönelik silahlı saldırıyı kınıyorum. Şehrimizin inanç mekanlarına saldırarak birliğimizi ve huzurumuzu bozmaya çalışanlara asla izin vermeyeceğiz" dedi.
İstanbul Valisi Davut Gül ise "Saldırı tek kişiye oldu, yaralanan yok" açıklamasında bulundu.
Davut Gül, "Hepimizin başı sağ olsun. 52 yaşında bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Polisimizin savcılığımızın araştırması devam ediyor. Yaralı yok, tek bir kişiye saldırı olmuş. İçeri girilmiş ve vefat eden kişiye saldırıda bulunulmuş. İçişleri Bakanlığımızın açıklaması olayın çerçevesini çiziyor. Paylaşılan diğer bilgilere itibar etmeyelim. Olay çok yeni. Herkes görevini yapıyor. Failler yakalanıp yargılanacak. Cumhurbaşkanımız olayı takip ediyor." açıklamasında bulundu.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, saldırıyla ilgili Sarıyer Kaymakamı Ömer Kalaylı, Santa Maria İtalyan Kilisesi Rahibi Anton Bulai ve Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu Witold Lesniak ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Tüm cemaate başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ileten Erdoğan, faillerin en kısa sürede yakalanması için gereken adımların atılmakta olduğunu ifade etti.
İstanbul Valisi Davut Gül "Saldırı tek kişiye oldu, yaralanan yok" dedi.
Saldırı anına ilişkin görüntüler medyaya yansıdı.
Ölen Tuncer Murat Cihan’in yeğeni Çağın Cihan, Gazete Duvar'dan Ferhat Yaşar'a konuştu. Cihan “Kendisi amcam olur. Sadece oraya ziyarete geldi ve tesadüfen ona denk geldi. Sade masum biriydi ve kesinlikle masum bir kurbandı. Emekliydi, hafif zihinsel engelliydi. Son iki aydır da pazarları kiliseye gidip geliyordu" dedi.
Saldırıda ölen Cihan’ın dayısı Kazım Aydemir ise “Benimle birlikte kiliseye geliyordu. Cemaat tarafından çok sevilen biriydi. Boşu boşuna öldürdüler. Çok fazla üzgünüz” dedi”
Daha önce Bakırköy, Kuzguncuk Ermeni Kiliseleri’nde yaşatılanlarda olduğu gibi daha önce Gevriye Eğo’nun Merdin’de, Şimuni ve Hürmüz Diril’in kayıp / eksikli kılınan ol cinayetleri ve sonrasındaki muğlaklıktan haberdar olduğumuz bir tedirginlik haline yine esir edilir ülkedeki bir avuç Hristiyan yurttaş. Kötülüğü bir normatif kılanların aralıksız olarak nefreti yaygınlaştırma gayretine düşen, yazsak en az on parti, söylesek en azından milyonlarca insan tarafından desteklenen / yönlendirilen ocaklar, dernekler, siyasi denile gelirken bildiğiniz çeteleşmiş ari ırk sevdalısı zümreler vesaireler vesaireler etraflıca bu karanlığı yenilerken kim Tuncer Murat Cihan’ın hesabını verecektir sahi ama sahiden de! Düzeni var eden temsilin, bir yandan olayı gizlilik örtüsü ile kapatmaya teşne olması bir yandan da o salyalar saçarak nefretini kusmaya devam diyen yapıların üstün körü olayı, cinayeti (adı üstünde) geçiştirmeye çalıştığı zeminde kim güvende olabilir sahi ama sahi. Kolay lokma olarak tanımlanan, nasılsa kuşatıldıkları vakit teslim olacaklarına dair bir algı / olgu ekseninde hayatları gözetim ve denetime tabi kılınan insanların hakikatleri her ne olacaktır? İki zanlının kamu önüne alelacele çıkartılması sonrasında birliğimiz asla ve kata bozamayacaklar şablonu yeniden sakız edilirken o cinayetin faillerinin sırtları sahi ama sahiden de sıvazlanıp durulmamıştır diyebilir miyiz? Kolluk kuvvetinin bir var hep yok addedildiği bir sahneleme sonrasında kim nasıl güvende hissedebilir ki? Soruların ardılı sıra geldiği bir cinayet / tahakküm / yıkım girdabının ardından geriye kocaman bir boşluk kalıyor. İnsanların kimliklerinin, aidiyet ve inançlarının halen mesel teşkil edildiği bir yerde, hayatların biricikliği söz konusu edilmesin isteniyor. Kötülük temsili her yanı, her günü kuşatırken bunlar dert edilmesin isteniyor. Lafta değil doğrudan / sahiden bir yerin yaşamla bağları kopartılırken yarın her neyi getirecektir. Tümüyle bu girdap halinin içerisinde bir yarın ihtimali kalır mı? Bırakılmış mıdır.... Bir avuç kalakalan azınlıkların bu günlerdeki en büyük meselesi budur, bu kadardır. Bir yarın ihtimali söz konusu mudur.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Santa Maria Latin Katolik Kilisesi’nden – Dilara ŞENKAYA – Reuters
3 notes · View notes
onlinefirmam · 1 year ago
Text
Meyve Suyu Standı
Tumblr media
Taze Meyve Suyu Standı
Taze meyve suyu standı, sokaklarda, parklarda ve etkinliklerde karşımıza çıkan, doğal lezzetleriyle bizi çağıran birer cennet köşesidir. Bu stantlar, taze meyvelerin sağlıklı içeceklerle birleştiği, enerji verici ve ferahlatıcı bir deneyim sunan sevilen noktalardır. Taze meyve suyu stantları, sadece bir içecek sunma noktası olmanın ötesine geçerek, sağlık, lezzet ve canlılık dolu bir atmosfer yaratırlar.
1. Sağlık ve Doğallık: Taze meyve suyu stantları, sağlık bilincinin arttığı günümüzde insanlara doğal ve besleyici bir içecek seçeneği sunar. Burada kullanılan meyveler genellikle taze sıkılmıştır, böylece içeceğin içeriği korunur ve doğanın sunduğu besin değerlerini tam olarak alabilirsiniz.
2. Renkli ve Göz Alıcı Çeşitlilik: Meyve suyu stantları, meyve çeşitliliğiyle adeta bir görsel şölen sunar. Yemyeşil nane, canlı turuncu portakal, kırmızı çilek ve daha birçok renk, sizi içeceğinizi seçmeye teşvik eder. Bu renk cümbüşü, içtiğiniz içeceği bir festival havasına dönüştürür.
3. Serinletici Lezzet: Sıcak yaz günlerinde veya yorucu bir günün ardından taze meyve suyu içmek, gerçek bir serinlik ve rahatlama sağlar. stantlarda genellikle buz ile servis edilen meyve suları, ferahlatıcı bir içim deneyimi sunar ve vücuda anında enerji verir.
4. Etkileşim ve Sosyal Bağlar: Taze meyve suyu stantları, insanları bir araya getiren sosyal bir platform oluşturur. Arkadaşlar, aileler ve hatta tanımadığınız insanlar, standın etrafında buluşup güzel bir sohbet eşliğinde sağlıklı içeceklerini yudumlarlar. Bu, sosyal bağların güçlenmesine katkıda bulunan güzel bir yan etkidir.
5. Çevresel Duyarlılık: Birçoğu geri dönüştürülebilir materyaller kullanarak ve meyveleri yerel çiftçilerden temin ederek çevresel sorumluluklarını yerine getirir. Bu durum, sadece sağlığınız için değil, aynı zamanda doğanın sürdürülebilirliği için de bir adım atıldığını gösterir.
Taze meyve suyu stantları, doğanın tazeli��i, renkliliği ve enerjisiyle dolu olanaklar sunar. Sağlıklı içecek seçenekleri, çeşitlilik, sosyal etkileşim ve çevresel duyarlılık, taze meyve suyu stantlarını sadece bir içecek satış noktası olmaktan çıkararak bir yaşam tarzı haline getirir. Bu stantlar, bir yudumda doğanın tüm zenginliğini ve lezzetini sizlere sunar, adeta bir taze meyve rüyasının kapılarını aralar.
Tumblr media
Karçığ Soğutma Meyve Suyu Standı İmalatı
Karçığ Soğutma Meyve Suyu Standı İmalatı, sağlıklı ve taze meyve sularını sunduğu stantlarıyla sektörde öne çıkan bir liderdir. İmalat süreçlerinde kalite, yenilikçilik, ve müşteri memnuniyetini ön planda tutan Karçığ, meyve suyu deneyimini bir üst seviyeye taşıyan estetik ve teknoloji dolu stantlarıyla adından sıkça söz ettirmektedir.
1. Yenilikçi Tasarım ve Teknoloji:
Karçığ, meyve suyu stantları için geliştirdiği yenilikçi tasarımları ve son teknoloji ürünü soğutma sistemleri ile öne çıkar. stantlar, kullanıcı dostu tasarımları ve içerisindeki yüksek performanslı soğutma sistemleriyle meyve sularını taze, lezzetli ve serin tutar.
2. Kalite ve Güvenilirlik:
Karçığ, üretim aşamalarında kalite ve güvenilirlik ilkesinden ödün vermez. Kullandığı malzemelerin seçiminde titizlikle hareket eder, her aşamada kalite kontrolünden geçen stantları müşterilere sunar. Bu sayede Karçığ, müşterilerine yüksek standartlarda ürünler sunmanın gururunu yaşar.
3. Enerji Verimliliği ve Çevre Dostu Üretim:
Karçığ, üretim süreçlerinde enerji verimliliği ve çevre dostu yaklaşımlara büyük önem verir. Stantların tasarımında enerji tasarrufu sağlayan özelliklere yer verir, aynı zamanda geri dönüştürülebilir materyaller kullanarak çevresel etkisini minimize eder.
4. Müşteri Odaklı Çözümler:
Her müşterinin ihtiyacı farklıdır, bu bilinçle Karçığ, stantları kişiselleştirilebilir ve özelleştirilebilir özelliklerle üretir. Bu, müşterilerin stantlarını kendi marka kimlikleri ve taleplerine uygun olarak tasarlamalarına olanak tanır.
Tumblr media
5. Eğitim ve Destek Hizmetleri:
Karçığ, müşterilerine sadece ürün sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kullanım, bakım ve servis konularında eğitim ve destek hizmetleri sunar. Bu, müşterilerin stantları en etkili şekilde kullanmalarını ve sorunsuz bir işletme süreci geçirmelerini sağlar.
Karçığ Soğutma Meyve Suyu Standı İmalatı, müşteri memnuniyetini ve kalite standartlarını ön planda tutarak sektörde lider bir konumda yer alır. Yenilikçi tasarımlar, teknolojiyle entegre soğutma sistemleri, çevre dostu üretim ve müşteri odaklı çözümleriyle Karçığ, meyve suyu stantları konusunda güvenilir bir iş ortağı olmayı sürdürmektedir. Karçığ stantları, lezzet ve teknolojinin mükemmel bir birleşimini temsil eder, her damla meyve suyu bir ayrıcalıktır.
#meyvesuyustandı #meyvesuyu #stand #avmstand #taze #tazemeyvesuyu #atom #tezgah #istanbul #tezgahimalati #karçığ #karcigsogutma
2 notes · View notes