#kızlarla çıkmak
Explore tagged Tumblr posts
thisslily · 1 year ago
Text
Normal mi bilmiyorum ama içimden ağlamak bağırmak ama boş boş bakıyorum etrafa sonumun ne olacağını merakta etmiyorum napicam böyle ben . Sanki her şeyin üst üste gelmesi normal olmaya başladı ama bir yerdende sinirimi fazlasıyla bozuyor . İnsanları tanımak istemiyorum onlara tahammülüm yok naziyla oynamıyorum onlara sinirli davranıyorum onların kalbini kıracak gibi konuşuyorum aşırı aşırı boş bi şeye sinir olup sonra bu ne diye kendi kendime düşünüyorum kızlarla dışarı çıkmak istiyorum sonra kendimi eve hapis ediyorum .
Sonumun ne olacak acaba ....
11 notes · View notes
dilsel · 2 years ago
Text
şu sıralar 362636226 arkadaşım görüşelim diyo ama hiç dışarı çıkmak istemiyorum biri gel tiyatroya gidelim dedi diğeri yarın şu seans boş ona gidelim dedi biri kızlarla toplanıp dışarı çıkalım kafa dağıtalım dedi ama sorun şu ben hiçbir şey yapmak istemiyorum
13 notes · View notes
lovelyyfluff · 5 months ago
Text
Kaoru Hakaze
"Etrafa sevgiyi yayan bir esinti"
Tumblr media
Selam~ Ben UNDEAD'den Kaoru Hakaze. Rhythm Link'e ait olan bir grubuz, ayrıca Rei ile UNDEAD'in ilgi odağı sayılabiliriz. Eskiden her şeyi akışına bırakıp rahatlardım, ama artık işimi ciddiye alıyorum. Yani elimden geldiğince kızları... Hayır, bütün hayranlarımı gülümseteceğim. Sen de beni destekle, olur mu?♪
- Kaoru
Kızlar tarafında şımartılınca motive olan biri. Sörf yapmayı seviyor. Çapkın ve rahat kişiliği olsa da nazik ve şefkatli bir tarafı var. Etkileyici performansları eşliğinde yumuşak bir sesle şarkı söyler.
Kaoru, Rhythm Link'in altında çalışan UNDEAD'in bir üyesidir.
Karakterin tanıtımını kendi ağzından dinlemek için idol hikayesini okuyabilirsiniz.
Tumblr media
Yaş: 18-19
Mezun olduğu okul: Yumenosaki Özel Lisesi
Boy: 178 cm
Kilo: 63 kg
Doğum günü: 3 Kasım
Hoşlandığı şey: Dalga sesi
Hoşlanmadığı şey: Sürekli sızlanıp söylenen insanlar
Hobi: Kızlarla çıkmak, su sporları yapmak
Uzmanlık alanı: Kızları kokusundan tanımak
Aile: Babası, abisi, ablası
Diğer bazı bilgiler:
Tatlı yiyecekleri sever. En sevdiği ise pankek.
Temizlik yapma ve yemek pişirme gibi ev işlerinde iyidir.
Kızları daha iyi anlamak için shoujo mangalar okuyor.
Gitar çalmayı öğrenirken Koga ona yardımcı olmuştur.
0 notes
mutsuzluktananlamcikart · 4 years ago
Text
''Et satmak'' denilince aklıma ilk ''kasap'' gelen yıllarımı geri verin bana
Yediğiniz yemeğin gerçek tadı ne zaman gelir biliyor musunuz? -Bilmiyorsunuz. Hala bir umudunuz varsa, bu ne demektir biliyor musunuz?-Bilmiyorsunuz. Peki bunlar arasındaki çapraz bağı biliyor musunuz? -Bilmeyin. En iyisi bilmemek ama yazının sonunda söyleyeceğim, bekleyin. Başına gelen her kötü şey için savaşmak yerine alışmaya çalışmak nasıl bir şeydir bilir misin kuzen? Bilmiyorsun amına koyim. Neyi biliyoruz ki zaten, değil mi? Her şeyi bilip bilmezlikten gelmek mi cahillik, yoksa hiçbir şey bilmeyip her şey hakkında iki cümle kurmaya çalışacak kadar eksik hissetmek mi? Hangi sebep daha fazla yapıştırır seni bu hayata, hangi insan daha iyi sarılır acılarını unutmak için bir başkasına, ya da hangi amaç uğruna ölmek, seni tatmin eder yaşamaya devam etmek için... Hep boş kuzen. Ne yazarsam yazayım, ne söylersem söyleyeyim, asla iyi hissetmemi sağlamıyor. Geçen kafa dinlemek için köye gittim. Olmadı. Olmuyor. Kapanda hissedip de çıkmak yerine yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor gibiyim. Biriyle konuşmak iyi gelmiyor artık. Birilerine anlatmak hiç iyi gelmedi zaten. Evveliyatını siktiğimin dünyasına Hakan Günday'ın dediği gibi ''saplanmaya'' mı geldik gerçekten? Peki, ama neden bunca çaba. Hiç düşündün mü kardeşim teknolojinin neden geliştiğini? Ne için kendimizi yırtmaya çalışmamızın karşılığı? Aklımda o kadar çapraz ateşe alınmış soru var ki üç gün kalkmamam gerekir yazmaya çalışırsam. Eminim o zaman da bitmez. Tam bitti derken tekrardan başlıyor soru işaretleri. ''Allah olmasaydı ateistler de olmazdı'' diyen Ralp Waldo Emerson gibi düşünüyorum, eğer kurtuluş olmasaydı, içimdeki kapan ve kaos da olmazdı diyorum ben de. Gerçekten böyle düşünüyorum. Hiç yaşadın mı bilmiyorum, hani böyle heyecanla birilerine anlatmaya çalıştığın, içine sığmayan ve paylaşmak istediğin bir şey vardır ya, ama anlattığın kişinin zerre sikinde olmaz. Hatta ''ha - he- hımm - anladım'' gibi yarak kürek cümlelerle geçiştirilirsin üstüne bir de. Ha işte öyle duruma kaç kere dayanabilirsin, kaç kere görmezden gelebilirsin, kaç kere devam edebilirsin anlatmaya? Ben milyonlarca-kezinden sonra tam tersini yapıyorum artık. Kim olduğu, ne olduğu önemli değil, ''siktir git sana ne yarrağım'' diyebiliyorum gönül rahatlığıyla. Karakola gidip gözlerimle gördüğüm cinayeti anlattıktan ve devamında da karakol amirinin gözlerini pörtleterek dinledikten sonra ''nerede oldu bu olay?'' diye sormasının ve benim de ''içimde'' diye cevap verip, polis memurlarının zor bela karakoldan dışarı atmasının üzerinden sadece 2-3 saat geçti. İnsan, korkusu olmasa Allah'ı düşünmez miydi la harbiden? bunu düşünüyorum amına koyim kaç gündür. O anasını siktiğimin köyünde tek başımayken ve ''makat'' dedikleri o tahtadan yapılmış uzun oturağa sırtüstü yatıp, ayaklarımı duvara paralel uzatıp tavanı seyrederken sorduğum tek soru buydu; ''korkmasam sana ihtiyacım olur muydu?'' Harbiden nankör müyüz; Abese suresinin 17'nci ayetinde yazdığı gibi? Allah bizi bile bile neden böyle yapmış olabilir lan hiç düşündün mü, korkmanın ötesine zıplayıp? Sen de hacı hocaların siktiği götlerden biri misin yoksa! Albert Camus, Veba eserinde; ''eğer tanrı olmasaydı, insan bir aziz olabilir miydi; bu benim bildiğim tek samimi problemdir.'' demiş. Gerçekten bir amacı var mı dünyanın? Yani, amaçsızlığı seçmek için tüm amaçları görüp, yaşayıp, araştırıp, kafayı patlatıp, gerekirse doğrultuda ölmek mi gerekiyor? Amaçsızlığı seçsen bile ''bir amaç'' uğruna yaşamaktan mı ibaret hayat? Belki de öyle. Düşünsene moruk, amacın yok fakat götünü yırtıyorsun doğru şeyler yapmak için. Ne kadar saçma değil mi? Bunu görünce ''harbi la amaç yoksa neden düzgün yaşamaya çalıyoruz amuğa goyen'' deme, çünkü sen o amaçsızlardan daha sikindirik işler peşindesin anasını sikeyim. Ya ben cidden sıkıldım. Yani ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Allah'a dua edip, ona sığınıp topu ona mı atayım? Tıpkı Galatasaray teknik direktörü Hamza Hamzaoğlu'nun; ''İbrahimoviç çok iyi topçu, kim görmek istemez ki takımında, yani gelirse süper olur...'' deyip, topu kulüp başkanına attığı gibi. Ben bunu samimi görmüyorum lan. Samimi kelimesi buna çok uzak. Köyde amcamla biraz beyin fırtınası yaparken, elindeki bira şişesini kafasına dikip, ben de bir şeyi merak ediyorum aslında dedi. Ve aynen şöyle devam etti moruk; ''kitapta kadere iman diye bir şey var. Yani doğduğun, yaşadığın ve öldüğün her şey önceden bellidir. Buna inanmalısın. Bir de ahiret gününe iman var. Yani burada ne yaparsan yap, öldükten sonra yaptıklarının hesabı vardır. Eee şimdi baştan çelişki yok mu; elime senaryoyu vermişsin, sonra ben karışmam diyorsun... Boş amına koyim, fazla derine dalmamak lazım. Çünkü bunu sorduğum hiçbir hoca tatmin edici cevap vermedi bana...'' O an zaten kafamda filler sikişiyor, bir de amcam üstüne boşalttı bunu amına koyim. Yani kapanda olmaktan daha korkunç, buna alışmaya çalışmak lan. Bunu soran adam doktor lan. Anlıyor musun? Benim canımı, midemi bulandıracak kadar fazla sıkan tek şey aynen şu moruk; ''dinde zorlama yoktur, vazelin vardır'' düşüncesinin gerçeklik payının somut halini görmek ve yaşamak. Yani diyorum ki; Müjde Ar'ın, kafasını cama sıkıştıran Cemil ismindeki elemana; ''Cemil yapma, yapma Cemil, n'olur yapma...'' diye bağırmasından daha iğrenç değil mi; kendi rızanla domalıp da ''nolur sikme'' demek? Anla lütfen. 2+2'nin cevabını bilmeyen insan ne kadar eğitimsiz ise ben de o kadar geri zekalı hissediyorum Kuran-ı Kerim'i her okuduğumda. Abi ya anlamıyorum, ya da çok fazla anlam yüklediğim için beyin error veriyor. El alışkanlığımın da amına koyim. Error ney amın feryadı, hata demek çok mu zor! Senin de hayat damarlarını sikeyim Cihan. Hazır damar demişken, doktorlar yanlış damarı keserse ve bunun sonucunda da hasta hayatını kaybederse vicdan azabı çekerler. Bomba imha ekibi de bombayı etkisiz hale getirirken yanlış kabloyu keserse kendi hayatlarını kaybederler. Bu ikisi arasında seçim yapmam gerekirse bir gün, bomba imha ekibindeki parçalara ayrılan o adamı seçerim, hiç düşünmeden. Araya sıkıştırayım dedim, heheeh. Yalnızlığın boyutunun en alt tabakasını ölçecek bir tabir olmasa da en zirvesi için yapılabilecek tek tarif ''Allah kadar yalnız olmak'' cümlesidir. Neden mi? Çünkü biz yetinmiyoruz. Ya herro, ya merro sözünün doğrultusunda sadece hayatımızın amaç kısmı için ortalarda olamayı seçiyoruz, istemsizce. Bknz. Korku* Her neyse. Küçükken, okulda ''yalnızlık Allah'a mahsustur'' dediğinde öğretmen, bir arkadaşım kalkıp ''melekleri adamdan saymıyor mu örttmenimmm'' diye sormuştu. Öğretmen o kendini hiç bozmadan ''yani eşi ve benzeri yok evladım, ondan öyle denmiştir o söz'' demişti ve o soruyu soran çocuk da anlamış gibi ''heaaaa taaammmm'' deyip oturmuştu. Öğretmen de rahat bir nefes almıştı verdiği ''doğru'' cevap için. Ben de o gün aynen şunu yazıp odasının altından atmıştım içeri; ''Yalnızlık eşi ve benzerinin olmamasıysa nasıl oluyor da insanlar yalnızlığı tarif edebiliyor? Tarif edebilmek için görmek ve hissetmek gerekir. Ben tadına bakmadığım yemeği size nasıl anlatabilirim? Ya da bilmediğim yemeğin tarifini nasıl verebilirim? Bence bu kadar saçma cevaplar vermeyin'' Sonra aynı öğretmen benim okuldan ceza almamı sağladı. Siz siz olun cut-up taktiğini deneyin böyle durumlarda. El yazım yüzünden aldığım cezanın da amına koyim, Meryem öğretmenin de. Amına koduğumun sistemi sizi sikmeye devam eder umarım. Orospu çocukları! Peki, mutlu muyuz? Nedir abi mutluluk? Ne işe yarar, ne kadarı zararlı, ne kadarı kafa yapar, ne kadar... anasını sikeyim ben daha yataktan kalkar kalkmaz mutluyum diyemiyorum. Hiç öyle uyanmadım. Yalnızım ama mutluyum, tek kolum yok ama mutluyum, bu amına koduğumun x ilacı olmadan yaşayamam ama mutluyum, kanserim ama mutluyum, kazık yiyorum ama mutluyum, annem öldü ama mutluyum, bla bla bla... insan değiliz lan. Bize yüklenen şeyleri deştikçe çıldırıyorum. Benim mutluluk anlayışım ile x kişinin mutluluk anlayışı asla aynı değil fakat bu çarkın içinde yine de birbirimize değmeden mutsuz olabiliyoruz. Seni ne mutsuz eder dersem, düşünürsün bir parça. Her kötülükte olduğu gibi. Abi mutluluk saniyelik olaysa, neden bundan bilmem kaç yıl sonra mutlu olmak için şu anın anasını sikiyoruz? Ya da vaatlerle yaşıyoruz lan! Kafayı sıyırmak üzere değil de sıyrılmış yerleri geri dolduruyormuş gibiyim. Oğlum, bundan 10 yıl önce köye gitmek mutluluğun zirvesiyken, şu an gitmek tam tersinin zirvesi. Anlayabiliyor musun? Hayatının en önemli parçasını kaybettiğinde bile kafanı meşgul edecek şeylerin olması ve onlarla ilgilenmek zorundaymış gibi hissettiğini bildiğin halde kendini durduramamak ne kadar orospu çocuğu bir durumdur bilir misin? Başını bilirsin orospu çocuğu. Sen en fazla sanalda gezmeyi, onun bunun sözünü çalmayı, kızlarla (erkeklerle) konuşmayı, otuzbir çekmeyi, duyarlı (davranıyormuş) gibi davranmayı, başkasının günahını hesaplamayı ve o üstte söylediğim şeyi fark etmeden yapmayı bilirsin en fazla. Asla fark edemeyeceksin. Asla! Bunun için senden de en az kendim kadar nefret ediyorum dalyarak. Tyler'ın; ''Mona Lisa bile dağılıyor'' sözünden yola çıkarak söylüyorum, bu dünyada çağ atladıkça yapılan her ''doğru'' şey lanetlenecektir. Emin olun böyle. Geçmişte ''güç'' olan her gösteriş, şimdinin insanlık dışı örneklerinden sadece bir tanesidir. Bak fark etmeni sağlayayım; 50 yaşındaki peygamberin, 9 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmesini, şu an herhangi bir insan için kullanırsan ''ahlak dışı'' olarak gösterilir. Fakat o zamanda buna kimse karşı çıkmamıştır. Ya da köle olarak satılan insanları getir gözünün önüne, hatta Osmanlı'daki haremi al eline. Fark ediyor musun? Maalesef yok olmuyoruz. Maalesef! Çünkü ''ölmek ya da ölememek'' bütün meselenin amına koyar. (üstteki sorunun cevabı. Her boku açıklamamı bekleme, biraz da sen yor kafanı.) Şu an ölsen ve Allah sana, bu blog'u neden okuduğunu sorarsa ne cevap vereceksin? Hadi okudun diyelim, buradan söz ayıkladığını sorarsa ne cevap vereceksin? Lan oğlum diyorum ki; öldükten sonra pişmanlık yasası çıksa ve dünyaya tekrar gelsen ne yapacaksın? Neyi değiştirmeye çalışacaksın? Peki, ya ölüp de geldiysen? He yarram he, ''Hz. İsa mısın pezevenk!'' demezler mi adama? Hadi siktir git. Bu kadar!
08.07.2020
2 notes · View notes
anxiousgrrrl · 5 years ago
Text
Sohbet Sitelerinde Kızlarla Nasıl İletişime Geçilebilir
Çevrimiçi olduğunuzda bir tarih ararken aslında orada binlerce ve binlerce kişi vardır. Her biri birkaç çevrimiçi sohbete maruz kalmış olabilir. Çoğu insan hat kurmayı gündelik bir ilişki olarak görür ve sevginin duygular ve hislerle ilgisi olduğu için sanal ilgiyi hızla kaybeder ve sanal dünyanın aşkı arayan bir kişiye sağlayacağı çok şey yoktur. Ama bir kadına bağlıysanız ve onunla çıkmak istiyorsanız, onu düşünmek ve bir tarihte sizinle buluşması için onu cezbetmek istersiniz. İşte on line bir tarih kazanmanıza yardımcı olacak bazı yönergeler.
 Halsiz olun: sadece günde 10 saat çevrimiçi olduğunuz ve genellikle işsiz olduğunuz için, şimdi kadınlara bir konuşma için ping atmaya devam etmemelisiniz. Sık sık sohbet etmek gerekli olabilir, ancak sohbet süresini bir saat kadar sınırlayın.
Mizah: Kızlar mizah sever. Sohbet içindeki mizah bölümünü getirerek heyecan verici geliyorsunuz. Ancak, bir şakacı gibi görünmekten kaçının ve sevgili olanlar hakkında şaka yapmaktan uzak durun.
Övgü: Dijital dünyada, en etkili fotoğrafları görürsünüz ve çok doğru videoları görmezsiniz. Öyleyse, kadını iltifatlarla bombalamaya devam etmeyin. Kulağa sahte geliyor.
Alışılmadık bir hobi ile bağlanın: düzenli olarak sohbet ettiğiniz için, konularınız bitebilir veya ek olarak ilgisini kolayca kaybedebilir. Daha düşük bir destek olarak, konuşacak bir şeyiniz olmadığında yaklaşık olarak ilginizi konuşabilmeniz için, ikinizi ilişki içinde daha önce bağlayan alışılmadık bir hobi bulmanız gerekir.
1 note · View note
videoandvideo-blog · 8 years ago
Text
ÇOCUKLUK AŞKIMI 19 YIL SONRA BULDUM! | (Geçmişe Yolculuk 2. Bölüm)
Yeni içerik yayınlandı hemen incele! https://www.videotabi.com/yasamvestil/cocukluk-askimi-19-yil-sonra-buldum-gecmise-yolculuk-2-bolum/
ÇOCUKLUK AŞKIMI 19 YIL SONRA BULDUM! | (Geçmişe Yolculuk 2. Bölüm)
youtube
0 notes
desireangelturkey · 6 years ago
Text
Hikayelerime olayların en başından başlarsam daha iyi olucak, Ben doğduğumda babam bir oğlu olduğu için çok sevinmiş herhalde daha sonra olucakları tahmin bile edemediğinden olsa gerek , 12 yaşına kadar bazı gariplikler ailemin dikkatini çeksede bu konuda konuşmamayı tercih etmişler. 0 sene çok önceden çalışmaya başlayan baskın hormonlarımın zirve yıllarının başlangıcıydı. O yaz birden göğüslerimdeki ve kalçamdaki değişiklikleri farketmeye başladım yavaş yavaş ama giderek büyüyorlardı. Erkeleri görünce garip bir şekilde kızarıyor utanıyor ve heyecanlanıyordum. Daha çok kızlarla daha rahat anlaşıyordum. tabi yazın sonuna doğru yavaş yavaş olan büyüme artık belirginleşmeye başlayınca ailem durumu hemen farkedip beni bir üniversite hastanesine götürdüler. Orda bir hafta süren psikolojik ve hormonel testler sonucunda kendi hakımdaki gerçekle tanışmış oldum.Aslında milyonda bir rastlanan bir durumdu bu yüzde on oranında erkek fiziği özellikleri taşıyan ama hormonel ve psikolojik doğası tamamen kadın olan biriydim ve zaten vücudumda cinsel bölgem hariç hiç bir yerde tüy olmaması vede cinsel organımın nerdeyse normalin onda biri kadar yok denecek olmasıda bunun kanıtıydı. Ailem ameliyat olup olamıycağımı sorduğunda yapılan testlerde anestezik duyarlılığım olduğu için bunun olamıyacağı söylendi. Doktorum aileme bu durumun dahada gelişerek devam ediceği ve en iyi yolun taşınarak başka bir şehirde artık bayan kimliğiyle yaşamamın olacağını söyledi vede biran önce bayan kıyafetleri giymeye başlamamın uygun olacağını ekledi. 17 yaşına gelince tekrar durumu değerlendiririz irtibatı şimdilik sürdürelim dedi. Böylece bu güzel harika şehir İstanbula taşındık, Aslında yeni yaşamıma alışmam benim için aileme oranla daha kolay oldu. Ergenliğe adım atan bir kız nasıl bir hayat yaşıyorsa öyle bir hayat yaşıyordum. Tabiki bazı konularda yalanlar söyleyerek diğer kızlar gibi adet görmüyordum bu konuyu açılınca yalanlarla geçiştiriyordum. 16 yaşıma kadar bu durum böylece sürdü ve yeni kimliğim esas doğam olduğu için uyum sağlamada hiç güçlük çekmedim., Üstelik artık afet diye tabir edilen gençkızlardan birine dönüşmüştüm. Siyah uzun saçlarım 175 cm boyum yeşil gözlerim bebek gibi yüzüm mükemmel dik göğüslerim vede jenniffer lopeze benzeyen kalçalarımla okulun en beğenilen kızlarının başında geliyordum üstelik aynı durum dışarıdada heryaştan erkeklerin olduğu ortamlarda geçerli olmaya başlamıştı. Erkekler gözlerini üzerimden alamıyordu ve bu durum benim çok hoşuma gidiyordu. Ama bu bakışlar arasında beni ençok heyecanlandıran matematik öğretmenimiz Hasan beyinkilerdi adamın bana bakarken ağzının bile sulandığını hissediyordum vede bu vahşi aç bakışlar beni acayip tahrik ediyordu. Hasan bey 38 yaşında 180 cm yakın boyda esmer biraz göbekli ve saçları hafif dökük biriydi normalde kadınların beğeniceği biri değildi ama nedense benim üzerimdeki etkisi farklıydı. Kendisi gibi öğretmen olan eşi karakuru tıknaz biriydi ve bizim okulda çalışıyordu. Okuldaki söylentiye göre eşi hasan beyin aşırı istekli olmasından diğer bayan öğretmenlere yakınıyormuş vede bir keresindede hasan beyin aletinin çok büyük olduğunu ve almakta zorlandığını istemeye istemeye kremleancak beraber olduklarını geneldede bir bahane uydurup ilişkiden kaçtığını söylemiş. Bu zavallı adamın durumunu açıklıyordu aslında çünkü genelde derslerde birden oldukça belirgin bir kabartı önünde belirirdi ve ses tonu değişirdi., Bense o günlerde bir arkadaşımın bana verdiği porno dergiye bakarak kendimi odamda parmaklıyarak tatmin etmeye başlamıştım. Bu azğınlığımı bir parçada olsa dindiriyordu ama yeterli gelmiyordu. Bazende hasan beyi hayal ediyordum.Hayallerimin yakın bir zamanda gerçeleşebileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti taki o güne kadar. Mayıs ayının ilk haftası çarşamba günüydü. Kızlar tuvaleti her zamanki gibi sigara içenler yüzünden baca gibi tütüyordu.Ben hayatımda içmedim vede düşünmemde ama ortam muhabbet yüzünden bende takılıyordum.Birden dışardan sesler gelmeye başladı at o elindekini sende hadi hemen sınıfınıza diye. Bu ses Hasan hocanın sesiydi normalde nihal hanım baskın yapardı ama o rahatsız olduğu için okula gelmemişti ve Hasan hocadan rica etmişti. Herkes birden çil yavrusu misali kaçışmaya dağılmaya başladı.Bende tuvaletimi yapıyım öyle derse giderim diyerek tuvalete girdim. Tam tuvaletten çıkmak üzereyken son bir telaşlı ayak sesleri ve  tamam hocam hemen gidiyorum sesi duydum sonrada garip ayak seleri bir erkeğe ait olduğu belliydi ve o tok sesi duydum başka kimse kaldımı diye kapıyı hafifçe açıp pardon hocam hemen gidiyorum dedim.Dur bir dakka deniz seninle konuşacaklarım var dedi.Ben titrek bir sesle buyrun hocam dedim.Bak deniz dedi ailen bana senin durumunu anlattı bendende sana burda göz kulak olmamı istediler sence daha dikkatli olman gerekmiyormu dedi. Ben hocam inanınki ben sigara içmiyordum dedim. Peki sana inanıyorum dedi.Bu arada inanılmaz bir elektrik oluşmuştu aramızda ikimizinde nefesi garip bie şekilde sıklaşmış ve sesi hafif kısılmıştı. Aklımdan olaylar geçiyordu durumumu biliyorsa derste ve dışarda bana o bakışları ve herseferinde tahrik olması beni iyice heyecanlandırmıştı aşağıya hafifçe baktığımda önünün tamamen kabardığını ve aletinin dışarı fırlamak için pantolonunu zorladığını farkettim tam dışarı çıkıp gidiyordumki birden dönüp elimi pantolonunun önüne atıp aletini avuçladım ve boynunu dudaklarımla sertçe öptüm. Müthiş bir biçimde boğuk bir sesle inledi fakat bir saniye öyle kaldıktan sonra ki o bir saniyede o kocaman aletin nasıl kasıldığınıpatlıyacakmış gibi zonkladığını hissettim dur yapma dedi ve beni hafif geriye çekti bende tahrik olmuştum ama böyle bir tepki gelince tam utancımdan biran önce kaçmak üzereydim bir el kolumu tutu ve beni kendine çekti. boynumu göğüslerimi her tarafımı yalıyor kalçalarımı hoyratça okşuyordu. Sonra ikielini omuzlarımın üstünde hissettim beni aşağı bastırarak dizlerimin üzerine çökerttiartık o muhteşem kabarıklığın tam önündeydim. kemerini ve pantolonunun düğmesini çözdü ve kiloduyla beraber dizlerinin altına kadar indirdi. Manzara gerçekten müthişti 19 cm boyunda olağanüstü kalın başı şövalye şapkası gibi ve büyük ve kobra yılanı gibi kıvrılan müthiş bir kokusu olan harika birşeydi başımı kendine çekerek ağzıma dayadı ama dudaklarımın temasına rağmen ağzıma sokamadım ve başını damarlı gövdesini yalamaya başladım. böylece kayganlaştı  ve başını doğrultup itince baş kısmı tamamen ağzıma girdi hafifçe inledim acaip tahrik olmuştum biraz böyle bekledikten sonra ileri itip tamamen ağzıma soktu ağzımda kocaman kalın bir şeyin varlığı beni deli etmişti daha sonra kafamı iki elinin arasına alıp ileri geri itmeye başladı son derece kalın bir aleti olduğu için dudaklarım ileri geri giderken doğal bir vakum yapıyordu vede sürtünmeden kan dolup şişmişlerdi. O da bu yüzden aşırı zevk alıyordu bunu ağzımdaki muhteşem şeyin damarlarının kasılmalarından anlayabiliyordum. ve üç dört dakika bu böyle sürdükten sonra birden kafamı sıkıca tutup geriye doğru çekmeye çalıştı ama ağzımdan birden çıkaramadığı için ağzımda ılık ve krema kıvamında iki tane patlama hissettim tam çıkarken ağzım kapanmadan üçüncüsü dışarıdan ağzımın içine fışkırdı ağzım tamaen dolmuştu  fakat kısa aralıklarla kasılmaya ve yüzümü göğüslerimi meni içersinde bırakmaya devam etti ağzımdakilerde ağzımdan taştığı için çenemden göğüslerime doğru süzülüyordu ağzımdakileri yutmamı söyledi ve bende öyle yaptım tadı müthişti doğrusu vedaha sonra onunkinin başını yalatarak temizletti bana bunlar olurken acaip homurtulu sesler çıkarıyordu.sonra doğruldu ve pantolonu ve kilodunu çekip ilikledi. Bana bakınca her tarafımın meni içinde kaldığını gördü bu şekilde dışarı çıkamazsın beni burda bekle dedi. Bana bedenimi sorduktan sonra beş dakka sonra temiz okul kıyafetleriyle geldi okul aile birliğinden yardıma muhtaç bir kız için deyip almış üstümü değiştim. tabiki kendisi aynı zamanda müdür yardımcısı olduğu için ders saatinde derse girmediğim için hastalık sebebiyle iki günlük izin kağıdı düzenledi.Doğrusu haklıydı ona hasta olmuştum ve artık onu düşünmeden yapamazdım. İki günlük izin ve haftasonunun ardından ki bütün hafta sonu boyunca onu hayal ederek kendimi vıcık vıcık olana kadar parmakladım pazartesi günü saçlarımı özel at kuyruğu yaptım en çarpıcı parfümümü sürdüm ve okulun izin verdiği ölçüdede olsa süper seksi bir hava katıcak makyaj yaptım. sütyen seçimim özellikle göğüs uçlarımı belirgin edecek şekilde şeffaftı ve gömleğimin iki düğmesinide havaları bahane ederek özellikle açmıştım. Üçüncü ve dördüncü dersimiz matematikti ilk iki derseten sonra üçüncü ders tenfüs arasından özellikle dönmeyip tuvalette kaldım. Artık davranışlarımın kontrolü benden çıkmıştı ne olursa olsun diyordum. Gamzeden tırnaklarımı bahane ederek vazelin almıştım ve deliğimin etrafına sürmüş ve parmaklayarak içime yaymıştım. Arkadaşlarımdan sonra öğrendiğime göre beni sormuş onlarda ilk iki derse girdi ama şimdi nerde bilmiyoruz enson tuvalette gördük demişler. Onlara uzun bir yazılı çalışma ödevi vermiş ve dersten çıkmış Ben tuvaletlerden birindeydim ve kapıyı kapamıştım. Beklediğim ses biraz sonra duyuldu dışkapı açıldı ve kapandı ve tanıdık bir ayak sesi duydum.Özellikle biraz tıkırtı çıkardım ayak sesleri benim bulunduğum kapının önüne gelince durdu ve kapıyı açtı. Karşışsında beni görünce kapıyı diğer eliyle itip hemen diğer elini belime dolayıp beni kendine çekti.Elleri ve dudakları her tarafımda hoyratça geziniyoru arada sertliği vücudumun çeşitli yerlerine çarparak beni tahrik ediyordu. Bu sefer o diz çöktü ve kilodumu indirip çıkardı hafifçe kokladı ve cebine koydu. Dudakları ve di,liyle önüme yapıştı acaip yalıyıp vakumluyordu. Hiç bu kadar küçük ve şirinini görmemiştim bu harika dedi bir yandanda elleri kalçalarımda dolaşırken parmakları deliğimi bulmuştu ve ordaki kayganlığı hissetmişti hem öünümü yalıyor hemde parmağıyla arka deliğimi partmaklayarak vıcık vıcık hale getiriyordu tamamen kendimden geçmiştim artık bana tamamen sahip olmasını istiyordum yap hadi yap lütfen diye hafif çığlık arası cümleler ağzımdan döküldü. Bir çırpıda kalkıp pantolonunu ve kilodunu çözüp indirdi görüntü muhteşemdi beni ani bir hareketle ters çevirdi ve tek ayağımı kapalı olan klozet kapağının üzerine koydu. Oan müthişti o kalın büyük alet arka deliğme dayanmıştı önce ileri geri sürterek badanalama yaptı artık isteğim dayanılmaz hale gelmişti sonra birden başı kadar kısmını tek hamelede soktu ama bunu yaparken elini ağzıma götürerek kapatmayı akıl etmişti iyiki bunu yapmıştı yoksa atıcağım çığlığı bütün okl duyabilirdi sanki içim dağlanmıştı bu parmakla kıyaslanmıyacak bir şeydi. Biraz öyle bekledikten sonra ki arka deliğim müthiş sızlıyordu tek hamlede geri kalanını boru sürer gibi deliğime sürdü artık tamamen bana sahip olmuştu yine acımıştı ama biraz önceki, gibi değil biraz öyle bekledi bu arada önümdeki minki şeylede oynuyor göğüs uçlarımı sıkıp boynumu emiyorsu sonra yavaş yavaş harekete geçmeye başladı ileri geri tamamen zevkten kendimden geçmeye başladım tüm vücudum titriyordu borusunu soktukça kalçalarıma çarpan baldırları ve deliğimden gelen vıcık vıcık sesler beni deli ediyordu yaklaşık beş dakka sonra arkamda titremeye başladı içimde hissediyordum aynı şeyi aletini çektiğinde onunla beraber birazda meni gelmişti içimi tamamen doldurmuştuarkamdan meni damlıyordu deliğimin kapanmasını bekledim ve kilodumu çektimonu sarılarak öptüm ve toparlanıp oradan çıkmadan önce bana izin ayarlarmısın kocacığım diyerek gülümseyerek sınıfa gittim ve çantamı kıyafetlerimi, alarak eve gittim. İşte benim ilk seferim
3 notes · View notes
1sairbisikletle · 6 years ago
Text
Düğün Dernek sth
Tumblr media
Son 25 yılın en düğünlü yazını dün itibariyle İstanbul’a dönerek sonlandırdım. Yaz boyu o düğünden bu düğüne, o şehirden bu şehire giderken helâk olma noktasına geldim. Çok şükür evime döndüğüm için şimdi hepsinden geriye güzel anılar kaldı. Anıların da anısı olsun diye kısaca özetleyecek olursak;
-Yazın ilk ve en sevgili düğünü biricik Büşracığımın düğünüydü. Düğün için doğal olarak Konya’ya gitmem gerekti. Öncesinde Ramazan için Maraş’a gitmiştim, bayramdan sonra seçmen kaydım burada olduğu için hemen İstanbul’a döndüm. Seçimin ertesi gününe de Konya yolculuğumu planlamıştım. Maalesef evin tesisatında sorun çıktığı için en az iki ay önceden hazırlığını yaptığım kınaya gidemedim. En üzücü kısmı bu olayın. İçimde kaldı öyle. Neyse ki düğüne ve hatta sınıfımızın yegane doktoru Meryem’in mezuniyetine yetişebildim. Biraz maceralı oldu ama olsun en azından gittim. Düğünün öncesinde ve sonrasında kızlarla gezdik, Konya’nın neredeyse her köşesine gittik. Yeni yemek mekanları keşfettik ki içlerinde en güzeli tiritçiydi ve tadı gerçek manada damağımda kaldı. Bol bol muhabbet ettik, her gün bir öncekinden güzel geçiyor dostlarımla hasret gideriyorum diye mutlu olurken bir yandan Konya’daki zamanım azalıyor diye üzüldüm. Her arkadaş düğününde bir kez daha hayıflandığım gibi, liseyi memleketinde okumamanın en kötü yanı bu. Arkadaşlarımı, dostlarımı çok özlüyorum. Neyse, velhasıl hiç evlenecek gibi durmayan, evlilik denince gözleri dolan sevgili dostum bir anda evlenip gitti. Hâlâ sindirebilmiş değilim. Düğünde ilkokuldaki iş eğitimi öğretmenimle karşılaşmış olmam da bu ziyaretin sürprizi oldu. 
-Konya’dan döndükten iki hafta sonrası için beni bekleyen düğün kuzenimin düğünüydü. Ne annemin ne de babamın tarafından bu zamana dek hiçbir torun evlenmemişti. Sevgili kuzenim nihayet zinciri kırdı ve temmuz ayı itibariyle ilk kez  kız verdik. Kınadan bir önceki akşam gece yarısı İzmir’e vardım, annemler de benden bir saat önce gelmişlerdi. Sofraya yetiştim ama baktım gece olmuş, herkesin feri sönmüş, yorgunluk basmış. E mecbur çay da içilecek. Dedim böyle olmaz, bir neşelenelim. En son sabaha karşı gülmekten yüzümüz acıyarak dağılıyorduk. İzmir’e en son amcamın düğünü için gelmiş olan ben bu sefer nerede kalacağımız konusunda sıkıntıdaydım. En küçük amcamla yaş aralığımız çok az olduğundan abim gibiydi, evlenmesini çok zor kabul etmiştim. Bu defa gidince onun evinde kaldık, o kadar rahat ettik ki iyi ki evlenmiş dedim. 
Yaşı geline en yakın kuzen ben olduğum için kına sabahı kuaföre gelinle birlikte ben gittim. Hayatımın ilk gelin kuaförü tecrübesi bu oldu. Sabahın erken saatinde kalkıp kuaföre gitmek ve akşama kadar yüz kiloluk gelinliği ve kalıp gibi makyajı taşımak gerçek bir çılgınlık. Bu cesarete sahip olanları tebrik ediyorum, olacak iş değil. Sanırım böyle düşündüğüm için kuaförü de ufaktan sinir ettim. Muhtemelen yaptığı makyaj hayatında yaptığı en hafif gelin makyajı oldu. Kuaför maceramızdan sonra ben kına programını hazırlamak üzere eve ablamın yanına giderken kuzenimi de Seferihisar’a gönderdim. Eve geldikten sonra Kepsut’ tan düğün için teyzemler geldi bir telaşeyle. meğer kaza yapmışlar ve suçsuz oldukları halde muhatap oldukları kişi yabancı plaka diye üste çıkmış. Arabanın arka kapısı paramparça olmuştu. Herkes ayrı ayrı şoka girdi. Akşama kadar ablamla program için kafa patlattıktan sonra salona gittik ve devasa bir sorunla karşılaştık. Salonun sahipleri doğrudan salonun içine bakan bir yazıhanede oturuyordu, yine içeride kurulmuş portatif bir büfede başka bir beyefendi satış yapıyordu. Ben “biz bu salonda hiç erkek kalmayacak dedik, bu nasıl iş” deyince “biz burada hep kapalılara kına yapıyoruz daha bundan şikayet eden olmadı” cevabını aldım. Oradan sonra kulaklarım uğuldamaya başladı diyebilirim. Böyle bir saçmalığı daha önce görmediğim için ufaktan şoka da girmiş olabilirim. Karşımdaki beyefendi baktı benimle baş edemeyecek, durdu dedi ki “benim muhatap olabileceğim bir erkek yok mu”. İşte bu final cümlesi oldu, kan beynime sıçradı. Çünkü bu cümlenin tek bir anlamı var o da para koparmak. Nitekim öyle de oldu, ekstra para istemeye kalktı. Neyse ki beni yıldırması mümkün olmadığından dediğime geldi, büfeyi kapattırdım, yazıhane boşaltıldı, servis için de kimse girmeyecek diye ayarlama yaptım. Böyle olunca pasta servisi de bize kaldı. Her şeyi ayarladık tamam derken baktık ki kapılar camekanlı ve salon sahipleriyle gelen davetlilierin beyleri kapının önüne sandalye atıp oturmuşlar. Kapıları masa örtüleriyle kapattık mecburen ama kimseyi o kapı önünden kaldıramadık. Bir erkek neden hanımlara mahsus bir gecede salonun kapısına oturur anlamıyorum. Bunca şeyden sonra programı yapmaya pek halimin kaldığı söylenemez tabii. Üstüne ses sisteminin berbatlığı ve kimsenin çocuğuna sahip çıkmayışı eklenince gerçek bir kabusa dönüştü. Mescit bulunmayışı ise apayrı bir rezaletti. Ayağımda çivi gibi topuklular, salonda İzmir sıcağının önlenemez ağırlığı, kesintisiz çocuk sesi eşliğinde altı saat geçirdim. Kuzenim bunlar olurken henüz salona gelmediği için hiçbirinden haberi olmadı. En azından onun mutluluğu gölgelenmedi, tek tesellim bu. Kınadan sonra tabii ki dinlenme fırsatımız olmadı, eve gittiğimizde bütün akrabaları bizi bekler vaziyette bulduk. O halde çay sofralarını kurduk, her şey hazır olunca nihayet oturabildik. Sonrası kına akşamının en güzel tarafı oldu. Kuzenimin babaannesiyle kah atışıp kah gülüşerek şenlendik, akrabalarla hasret giderdik. Beyler de yukarıda kendilerince eğlendiler sanıyorum. Yine sabaha karşı yatmak üzere ayrılırken sabah gelin almaya nasıl uyanacağımı düşünüyordum. 
Ertesi gün daha doğrusu birkaç saat sonra kahvaltı için uyanıp halama geçtik. Aile kahvaltılarını çok seviyorum,  muhabbeti başka hiçbir şeye benzemiyor. Kahvaltıdan sonra misafir akını başladı. O andan gelinin çıkacağı ana dek hiç oturmadık desem yeridir. Yemek servisi, çay servisi derken dur durak bilmedik.  Kuzenimin evden çıkma vakti yaklaştıkça eniştem yavaş yavaş huzursuzlandı. Şakaya vursa da kız verdiğini galiba tam olarak o anda idrak etti. Kardeşi kuşağını bağlarken, eniştem duvağını örterken çok hüzünlü oldu. Ben zaten arkadaşlarımın düğününde bile ağlayan bir insanım ama annemle halam daha fazla ağlamasın diye kendimi tutmam gerekti, çok fena bir sahneydi. Annem zaten bir saat falan ağladı, halam sustuktan sonra bile ağlamaya devam etti. Kapıya inip kuzenimi arabaya bindirdikten sonra dua vakti geldi, babamı ilk defa böyle dua ederken gördüm. Cümlelerin ortasında esler verdi, defalarca yutkundu, bazı cümlelerde tekrara düştü. Ağlamamak için çok çaba sarfetti yani. O esnada eniştem artık dayanma noktasını aşmıştı, erkek kardeşi gözlerini sıkıyordu, hanımlar cephesi zaten ufak göller oluşturmuştu çoktan. Dua biraz daha uzasa eve çıkmak mümkün olmayabilirdi. Kuzenimi yolcu ettikten sonra eve çıktık ama baktık kimse gitmemiş, önceki kadro aynen dönmüş eve. ben o esnada geniş aile olarak oturmayı, babamlara biraz türkü falan söyletmeyi planlıyordum. Hepsi iptal oldu. Öğlen olduğu gibi tekrar yemek ve çay verdik. Kendi memleketim ama gerçekten adetlerimiz çok ağır, bana böyle geliyorsa yabancıya nasıl geliyordur bilmiyorum. Bir de kız olmak çok zor. Herkes gitse de ailece kalsak diye beklerken akşam oldu. Yine kimse gitmedi. Baktım oluru yok, bir fırsatını bulup ablamı da aldım yukarı babamların yanına çıktım. Biraz amcalarım, eniştelerim ve kuzenlerimle oturduk da dinlenip muhabbet etmeye vaktimiz oldu. Zaten son gecemiz de o geceydi, sabah herkes hazırlandı babamlar Maraş’a döndü ben de Balıkesir’de bir gece mola verip İstanbul’a geçtim.
-İstanbul’da beni bekleyen bir makale teslimi ve üç düğün vardı. Sıcak desen ne dediğini bilmiyordu ama İzmir sıcağından sonra hiçbir sıcağa laf etmemeye karar verdiğim için gerekmedikçe evden çıkmayarak idare ettim. Bir yandan okuma atölyesi devam ettiği için haftada bir karşıya gidip geldim, Allahtan atölye verimli geçti de bu sıcakta o yolu boşa gitmemiş oldum. Cumaları da Erol Hoca’yla sicil atölyesi vardı ama maalesef hocamız rektör olduğu için atölyeye ara vermek zorunda kaldık. Yazın en en üzücü olayı bu desem yeridir. 
-Bu arada geçen sürede sevgili dostum Büşra Nur evlendi. Onun kınasına da fırtına çıktığı için gidemedim. Bu yaz resmen bütün kına planlarımı hava durumu sabote etti. Aşırı üzüldüğüm anlardan biri de bu oldu. Lise sonda birlikte yurtta kaldığımız günlerden beri hayalini kurduğumuz bir şeydi bu ve ben cânımın kınasına gidemedim resmen. Allahtan düğün İstanbul’daydı da gidip dostumu görebildim. Onu gelinlikle görmek hem mutluluk verici hem de çok hüzünlüydü. Ne desem eksik kalır. Dostlarımı evlendirmenin etkisini uzun süre atlatamıyorum.
-Balıkesir dönüşümden 2,5 hafta sonra kurban bayramı geldi. Yeni araba aldığımız için annemler arabayla Konya üzerinden geldiler. Bensiz her yere uğradıkları için aklım onlarda kaldı. Bu bayram eniştemler taşındığı için daha önceki bayramların aksine (onların ev sahibiyle ortak oluyorduk) bu sefer sadece aile olarak kestik. Dolayısıyla gece yarılarına kadar işimiz bitmedi. Hem biz hem eniştemler Kepsut’ta olduğumuz için misafir yoğunluğu da iki katına çıktı. Sadece bir defa kızlar olarak akşam Balıkesir’e gezmeye gidip geldik, onun dışında evden çıkmaya vaktimiz olmadı. 
-Bayram sonunda derslerimiz başladığı için herkes dinlenmeye çekilirken ben ve kardeşim İstanbul’a döndük. Haliyle biraz boynumuz büküldü. Diğer kuzenimin düğününe dek İstanbul’da geçireceğim bir haftam vardı ve tabii ki o da boş geçmedi. Babamın çok yakın bir arkadaşının kızının düğünü vardı. Aslında ben tek gidecektim düğüne ama aynı dönemde babamın yine üniversiteden çok sevdiği bir arkadaşının annesi vefat etti. İkisi bir araya gelince onlara da İstanbul yolu göründü. Düğün hepimiz için güzel geçti ama şüphesiz en çok babam için güzel geçti. Düğünün iki tarafı da bizim okuldan olunca babam hem çoktandır görmediği arkadaşları hem de hocalarıyla hasret giderdi. 
-Düğünden sonra hep birlikte Balıkesir’e döndük. Ben navigasyonu kullandığım için ön koltuk bendeydi, annem yol için her hazırlığı yapmıştı bu yüzden çok keyifli bir yolculuk oldu. Önce Bursa’ya uğradık, orada Nizip’te bizim olduğumuz dönemde görev yapan ve yan dairemizde kalan arkadaşımızın evine misafir olduk, diğer arkadaşımız da gelmişti güzel bir kavuşma oldu. Bu arada Tophane’nin dar sokaklarından nasibimizi aldık, bir yerde az daha arabayla kalıyorduk. O sokaklara bir el atılması lazım. Bursa’dan Bandırma’ya yeni taşınan teyzemlere hayırlı olsuna geçtik. Her dört yılda bir onlar taşındıkça biz de yeni bir yeri görmüş oluyoruz. Nasılsa ben daha önce hiç gitmemişim Bandırma’ya, bunu gidince fark ettim. Bandırma beklediğim kadar iyi olmasa da güzel bir yer. Oraya kadar gitmişken Erdek’te oturan amcamlara da kısa bir ziyarette bulunduk. Dönerken önce yağmura yakalandık, eve vardığımızda ise fırtına çıktı. O esnada Kepsut’ta ceviz büyüklüğünde dolu yağışı varmış ama haberimiz olmadı. Birkaç saat sonra anneannemlere ulaşabildiğimizde doludan geriye enkaz halinde bahçeler kalmıştı. Evin bodrumunu da su bastığından anneannemle dedem perişandı, o halde bile anneannem iyi ki hiçbiriniz yoktunuz arabalar o doluda haşat olurdu diye seviniyordu. Annelik böyle bir şey. Ertesi gün Kepsut’a döndüğümüzde bahçeyi haşat halde bulduk. Yol boyu ağaçlar devrilmiş, tarlalar dümdüz olmuştu. Eve vardığımızda çatıdaki güneş enerjisinin bahçeye uçtuğunu, eternitlerin parçalandığını ve ağaçlardaki tüm yaprakların yerlere ve evlerin duvarlarına yapışmış halde olduğunu gördük. Kahvaltı edip hemen işe koyulduk ve akşama kadar enkazı kaldırıp evin avlusunu ve bahçesini temizlemekle uğraştık. Doğal hayat da bir yere kadar güzel, böyle durumlarda aşırı zahmetli oluyor. Ertesi sabah düğün için tekrar yola çıkacağımızdan o yorgunlukla bir de valiz hazırladık.
-İzmir yolu boyunca babamla arka koltukta bir makale üzerinde çalıştık. Sesli çalıştığımız için açık oturum gibi geçti yol. Düğün için İzmir’e vardığımızda şehir içinde felaket bir trafik karşıladı bizi. Kuzenim trafiğe takılmayalım diye otobana yönlendirdi ama orada bile akmıyordu trafik, meğer fuarda açılış varmış. Neredeyse Balıkesir-İzmir arasında geçen süre kadarını da şehir içi trafiğinde kaybettik. Böyle olunca ikindi namazları riske girdi. Etrafta bir tane bile cami yok, trafik ne dediğini bilmiyor, yola serip kılalım desek İzmir’de böyle bir hareket protesto gibi algılanır, ne yapacağımızı şaşırdık. Uygun bir yerde arabayı sağa çektik babam bir çare bulmak için indi, iki dk sonra seccadeyi alıp gelin dedi. Oradaki bir yazıhane sahibi kendi namaz tahtasını bize vermiş ve dükkanı bırakıp yan tarafa geçmiş meğer. Orada namazları kıldık, adama da bolca dua edip arabaya döndük. O esnada kuzenim yetişti ve önümüze düşüp bizi eve götürdü. 
Doğruca düğün evine gittik, baklava ve börek yapımı bitmiş, sarma için bizi bekliyorlarmış. Zaten halam bir gün önce telefon edip anneme “yenge sarmaya sizi bekliyorum, sen gelmeden işler düzene girmez” demişti. O vaziyette herkesle görüştük sonra sarma sofrasını kurduk başına oturduk, o arada bize sofra hazırlandı diğer tarafa geçtik yerken biraz dinlendik. Eniştem de bizi görmek için odaya gelmişti, bana “sen sarma sarabiliyor musun” diye takıldı. Ben de “kalem erbabıyız diye beceriksiz mi sandın, aşkolsun enişte” diye mukabele ettim. Eniştem “Senin işin başka sarmayı herkes sarar” deyince halam da “olsun ikisini de bilecek” dedi. Eniştem de “çok kızsam sarmayı ben de sararım ne var, Erva işini yapacak ki memleket ilerlesin” dedi. Halam da dediki “bir kız da sar Allah için”. :D. Bu arada bir sarmadan sırtıma memleketin yükünü de yükledi sağolsun. Yemekten geceye kadar sarmaydı çaydı diye vakit geçti. Yine geç vakit amcama döndük, halam anneme ihtyiaç olduğu için onu bizimle göndermedi. Orada da biraz hasret giderelim derken vakit yine sabahı buldu. Zaten İzmir’de tam bir gece uykusu uyuduğumuz vaki mi bilmiyorum. 
Ertesi gün düğün evinde annem olduğu için biz hem iş halletmek hem de amcamın çocuklarını gezdirmek için onlarla Kemeraltı’na indik. Çarşıyı aşırı karmaşık ve düzensiz buldum. Sanki ülkenin bütün köyleri yanyana dizilmiş gibi bir hal. İzmir’in şehir olmakla uzaktan yakından ilgisi yokmuş gibi geliyor bana. Çarşıda sadece bir kapalı otopark vardı galiba, onda da zor yer bulduk. Binanın eskiliği, asansör ve merdivenlerin tuhaflığı da cabası. Üstelik park ücretleri gerçekten çok yüksek. İstanbul’u beğenmeyenleri bir haftalığına İzmir’e davet ediyorum, muhtemelen şükredip dönecekler. Çarşıda işimiz btince İnciraltı’na geçtik. İzmir Özdilek beklediğimden daha genişmiş, beni şaşırttı. Haliyle orada epey vakit geçti, oradan sahile geçip günbatımını izledik ve eve döndük. Bittabii düğün evinde bekleniyorduk, ertesi gün düğün olduğundan misafir gelmişti. Yine rutin çay-sofra işleri oldu. İki arada bir derede beni aşağı daireye yani yeni gelinin evine çağırdılar. Meğer dini nikah kıyılacakmış. Evlenen kuzenim hepimizden küçük ve biz birbirimizle uğraşmayı severiz. Öyle olunca biraz gırgırlı şamatalı geçti, nikah kıyılınca da bir miktar duygulanmadık desem yalan olur. Gelinimiz sağolsun çok tatlı, çok hanım ama benden 7 yaş küçük. Öyle olunca bizi ablası bildi sağolsun. Gelinlere abla diyen tarafken ne ara gelinlerin ablası oldum bilmiyorum, so sad. Gecenin geri kalanını çok hatırlamıyorum, biraz iş biraz muhabbet derken saati iki edip dağıldık. 
Düğün günü kalktık, ütüydü, hazırlanmaktı derken daha düğün evine gitmeden biraz yorulduk. Fakat asıl mesele düğün evinde hayatta kalmaktı. Evde ablam ve benden başka genç kız olmadığı için annemlerle birlikte bir saniye bile oturmadan yemek ve çay servisi yapmamız gerekti. Kaç sofra kurduk kaldırdık bilmiyorum. Ben mutfak ekibinin en küçüğü olduğumdan üst kata da servise çıkıp indim durmadan. Bizimle birlikte küçük kuzenim de iki kat arasınd in-çık yapmaktan bitap düştü. Ben zaten ferace ve şalımla bütünleşmiş vaziyetteydim. Herkesin servisi bittikten sonra iki dk oturmak için salona geldiğimde ufaklıklar etrafımı sardı, saçları yapılacakmış. Hepsine ayrı model baş yaptıktan sonra çabucak hazırlandım ve konvoy için aşağı indim. O telaşede gelinin daha inmediğini fark etmemişim ama bir daha yukarı çıkamayacak kadar yorgundum. Beklerken biraz eniştemle biraz kuzenlerimle muhabbet ettik, iyi oldu. Konvoy vakti gelince babam dedi ki arabaya yengelerin binsin bize seninle servise binelim. Ablam İzmir trafiğinde çok rahat edemiyor, yanında ben olunca daha rahat ediyor diye gönülsüzdüm ama mecbur babamın peşine düştüm. On dk kadar gitmiştik ki servis kenara çekti, bir baktık yolda kaza var arabanın içinden inen de ablam. Bir araba yolda kayıp bize vurmuş meğer. Servisten nasıl indim, ablama koşup nasıl su verdim hatırlamıyorum. Mevzu açıklığa kavuşunca mecbur servise döndük büyük halamın eşi ve kuzenlerim ablamın yanında kaldılar, evlenen kuzenim de olayı haber alıp konvoydan bir arabayı yönlendirmiş. Bize çarpan adam yabancı plakayız diye üste çıkacakken abimleri vs. görünce geri çekilip suçunu kabul etmek zorunda kalmış. Hal böyle olunca konvoyun bir kısmı düğüne de geç kalmış oldu. Ben öncen giden ekipten olduğum için aile masalarını bulmak üzere girişimde bulundum. Bir baktım hiç rezerve masa yok. Kır bahçesinin sahibinden rezerve kartı istemeye gittim ve böyle bir hizmetimiz yok cevabını aldım. İnsanımız da sağolsun hiç böyle şeyleri düşünmez, en öndeki masalar hızla doluyor, biraz daha beklersem aile olarak en arkadaki masaya falan kalacağız. Dedim bana a4 bulun o zaman. Baktım garsonlardan biri beş dk sonra elinde rezerve yazdığı a4′lerle çıkıp geldi. Giderken diğer garson ruh hastası diye söyleniyordu sjsjsj. Gelin odasına beni çağırdıklarında bu mevzuyu anlattım, kuzenim de “sen burayı İstanbul mu sandın” diye dalgasını geçti. Ne yapalım böyle böyle öğreteceğiz. Velhasıl düğün başlayana dek oradan oraya koşturdum. Düğün başlayınca ben de oturup nefes alma imkanı buldum. Düğünlerin en güzel yanı kısa kısa herkesle görüşme imkanının olması. Çoktandır görmediğimiz akrabalarımızla görüşmek, daha önce tanışmadığımız akrabalarımızla tanışmak, kendi masamızda ailece muhabbet etmek güzel oldu. Biz uzakta olduğumuzdan ancak böyle vesilelerle bir araya gelebiliyoruz, bu yüzden de ayrıca kıymetli oluyor bu ortamlar. Düğünün sonuna doğru kalabalık da hafifleyince ortam daha güzel oldu, kuzenler olarak oturduk, çoktandır görüşmediğimiz için bunu fırsat bildik, muhabbet ettik. Aile çok büyük bir nimet, bir kez daha teyit ettik. Düğünden sonra tekrar düğün evine döndük ve bir kez daha sofra kurduk. Gerçekten bu adeti bitirmemiz lazım, halam perişan oldu çünkü. Düğünü atlattım artık dinlenirim bile diyemedi kadıncağız. Yine sabaha karşı eve döndük, vakit çok daraldığı için namazı bekleyelim riske girmesin dedik ama benden başka herkes uyudu bir köşede, mecbur sabaha dek bekledim herkesi kaldırdım sonra uyudum. 
Sabah ortanca amcama kahvaltıya gittik. Küçük amcam semineri olduğu için kahvaltıdan erken kalkacaktı, arkadaşım Müberra’nın onunla aynı okulda seminer alacağını da akşamdan öğrenmiştim, onunla birlikte kalktım okula gittim. Müberra’yla buluştuk, biraz özlem giderdik derken ablam büyük halamın oğlunun bizi almak için geldiğini haber verdi. Ders devam ederken vedalaşıp eve döndüm. Eve döndüm ama esasında ilk defa gittiğim bir yoldu. Amcam kaybolurum diye çok endişelenmiş ama buldum çok şükür. Gittiğimde evde kimse yoktu, meğer amcamdan çıkamamışlar. Sonra abim geldi birlikte babamları bekledik mecbur. Eve gir, hazırlan derken ikindi olacaktı neredeyse. Bizim araba kazadan dolayı serviste olduğu için abimin arabasına tüm eşyamızı toplayıp halama geçtik. Şu yaşıma geldim, halamın evine gitmeye ilk defa fırsat buldum. Çünkü İzmir’e hep kısıtlı zamanlarda geliyoruz ve düğün işleri olduğu için halam da bizim olduğumuz yerde oluyor, ona bir türlü gitme fırsatı bulamıyorduk. Daha doğrusu bu benim gittiğim zamanlar için geçerli. Öğrenci olunca ancak düğün vs. olunca gidebiliyorum, annemler daha sık gittiğinden her yere gidiyorlar :(. Ama bu sefer hem halamla eniştem, hem de kuzenlerim ayrı ayrı davet ettikleri için es geçmek olmazdı, seyahati bir gün daha uzatıp halama gitmiş olduk. Neyse, halamın evini ilk kez görmüş oldum böylece. Bu seferki İzmir ziyaretimizin en keyifli dilimlerinden biri oldu çünkü evde kendi kendimizeydik sjsjs. Misafir geldi yine ama yabancı değillerdi, kuzenlerim de bize yardım ettiler sağolsunlar, pek sıkıntı olmadı. Akşam yemekten sonra biz gezmek istediğimiz için sadece gençler olarak Seyir Tepe’ye gittik. İlk gidişimiz olduğu için bir tahminimiz yoktu ama güzelmiş. Hatta ben “İzmir’i de güzel gösteren bir yer varmış meğer” dedim. Mekanın mescidinin olması da +5 puan oldu, çünkü İzmir’de bu epeyce sorun oluyor. Manzaranın tadını çıkarıp eve döndük, biz gelene dek misafirler de gelmiş oldu. Misafirler gittikten sonra eniştem molla olan dedesinden kalan eski kitapları getirdi. Çoğu matbaa-i amire’nin ilk baskılarından olan bir sürü kıymetli eser, görünce define bulmuşa döndüm. Eniştem kendisi okuyamadığı için babam bakıp isimlerini yazarlarını tespit etsin diye çıkarmış meydana. Fakat tabii babamın yanında ben ve ilahiyatçı kuzenim de olunca hepimizin gündemi oldu kitaplar. Birlikte tespit ettik, kaydettik, üstüne konuştuk, yeni kitaplar öğrendik. Çok faydalı bir iş ortaya çıktı böylece. Muhabbet etmeye devam edebilelim diye bir gece kahvesi harekatı yaptık ama o da bizi bir saat daha idare etti, baktık olmuyor gece ikide odalarımıza dağıldık. Düğünden sonra o kadar ayakta kalmamız bile mucize sayılırdı zaten. 
Ertesi gün kahvaltımızı edip Balıkesir’e yola çıktık, yolda da ertesi sabah için İstanbul biletimi aldım. Dün sabah erkenden hazırlanıp yola çıktım, vakitlice yerime ulaşmayı umarken otobüs bozuldu, 1,5 saat yolda kaldım. Bütün planlarım iptal oldu, o kadar saat ayakta bekleyip üstüne yol gitmekten haşat oldum ve eve bir enkaz olarak vardım. Ama en azından eve ulaştım. Çok şükür dönecek bir evim var, bu büyük bir nimet. Böylece bu yaz tatilini 7 farklı şehir ve 9 farklı düğün ziyaretiyle noktalamış oldum. Fena halde yorgunum falat güzel anılar biriktirmiş olmanın tesellisi var üzerimde. Yeni eğitim-öğretim yılına bu yorgunlukla başlamak tüm seneyi etkileyecek muhtemelen ama ziyanı yok. Çünkü aile ve dostların gönlünü yapmanın, hatrını gözetmenin yerini hiçbir şey tutamaz. İnşallah bunu sonuna kadar okuyan olmaz, çünkü anısı kalsın diye yazayım derken çok uzattım. Size de yazıktır, atlayarak okuyun. :)
7 notes · View notes
violeetwells · 2 years ago
Text
ah o cocuk denizdeki,altında sarı siyah deniz şortu vardi yüksek bir yere çıkmıştı herkes ordan atılıyordu yanına 2 tane de arkadaşı dubalarda durumus yatıyorlar ben de ilerledim denizden çok korkarım onların yanında doğru gittik yanımda 2 kiz büyükler akraba baktim o tarafa o da bana bakıyor ufak bir gülümseme sürekli saçlarıyla oynuyor bakınıyor denizin tam ortasındayız yan tarafta yangınlar var ağaçlar yanıyor onu izliyoruz arkadaşları espriler şakalar yapıyor cok guzel gülüşü var insani etkiliyor hep bana bakıyor gülüyor eğleniyor bende ona bakınıyorum güzelce sonra yanımdaki büyük kızlar laf atıyor "can annen nerde" ah ismi canmis canımınici guzel bakislim can olduğunu öğreniyorum konuşuyorum kızlarla antalyadan bahsediyorum cocuk bana bakıyor ve dinliyor hep bakıyor saçıyla oynuyor suya atladı gülerek hep atlıyor derken benim ismimle sürekli soyleniyorlar ismimi öğreniyorlar bende artık sudan çıkmak istiyorum çıkıyorum peşimden bakıyor bi süre durup çıkıyor çıktıktan sonra 2 kere bakışıyoruz ve gidiyor sonra biz teyzelerimizin yanına giderken can in annesini görüyoruz yani öyle diyorlar sarışın bakımlı çok güzel bir kadın yanında bir de bebek canın kardeşi çok tatlı sinek isirmis sonra öğreniyorum can denizlide yaşıyormuş tatile geliyormuş bende antalyadan gelmiştim zaten aydın akbuke onu bulmaya çalışacağım umarım bulurum
0 notes
adulthikayeler · 7 years ago
Text
Kankam Meltemle Sikiştiğimizde Çok Sarhoştuk
Selamlar. Ben Ankaradan Eray. 18 yaşındayım. Size kardeşim gibi gördüğüm, kanka dediğim Meltemi nasıl siktiğimi anlatmak istiyorum. Meltem benim çok yakın arkadaşımdır. Kendisi orta boylu, ancak her görenin sikini kaldıracak kadar güzel bacakları ve götü olan taş gibi bir kız. Haliyle oldukça fazla çıkmak isteyen oluyor. Ben de arkadaşlık vazifemi yaparak ona taktikler veriyordum. Ben de çapkın sayılırım, oldukça güzel kızlarla çıkıyorum. Ancak o güne kadar seks konusunda en büyük deneyimim çıktığım kız arkadaşımın bana evde sakso çekmesiydi. Götten istediysem de vermemişti, birbirimize sadece oral seks yapmış, zaten bir hafta sonra da ayrılmıştık. Meltem de o sıralar biriyle çıkıyordu. Kulağıma çıktığı çocuğun Meltemi götten siktiği söylentileri gelmişse de, bu dedikoduyu duyduğumu Melteme belli etmemiştim.
İkimiz de birkaç ay önce sevgililerimizden ayrılmış, arayış içindeydik. Birgün, öyle çok yakından tanımadığım, sadece Meltemden dolayı konuştuğum bir kız beni partiye çağırdı. Ama gitmek istemiyordum, çünkü sap gibi tek başıma partilere gitmekten nefret ederim. Meltem, “Hadi gel, birlikte gidelim, ikimize de değişiklik olur!” deyince gitmek zorunda kalmıştım. Meltemle bütün parti boyunca birlikte takıldık, içtik içtik dans ettik. Partinin ilerleyen saatlerinde Meltemin eski sevgilisi gelince ortamın neşesi kaçmıştı. Meltem bana, “Götür beni burdan!” deyince (babamdan zar zor aldığım arabayla) Meltemi evine götürdüm. O kafayla ne cesaret araba kullandığımı düşündükçe halen tüylerim diken diken oluyor, ikimiz de aşırı alkollüydük, yolda kaza bile yapabilirdim.
Meltemlerin oturduğu yer bahçeli müstakil bir ev. Annesi babası tatildeydi, Meltem evde yalnızdı. Evin önüne geldiğimizde, “Evde babamın Vodkaları var, içelim mi?” dedi. “İçelim anasını satayım!” deyip girdik. Zaten sarhoştuk, evde de 2-3 kadeh Vodka içince ikimizin de kafası duman olmuştu. Meltemin durumu benden daha berbattı, arda sırada konuşurken bana ‘Aşkım’ ‘Canım’ falan diyordu. Bir ara tuvalete gitmek için kalktığında sendeliyordu. Mecburen tuvalete gitmesine yardım ettim, hatta kemerini ve fermuarını bile ben açmak zorunda kaldım. Çişi bitince, “Başım çok dönüyor, yatmak istiyorum!” dedi. Zar zor yatak odasına çıkardım onu. Yatağa yatırdım. “Üfff çok sıcak oldu, ateş bastı!” diyerek soyunmak istedi. Ama gömleğinin düğmelerini bile açamıyordu. Gömleğini ve pantolonunu çıkardığımda sadece sütyen ve tanga ile kalmış ve yorganı üstüne örttürmemişti. Birkaç saniye ayakta dikilip güzelliğini izlemeye başladım. Meltem gerçekten harika bir kızdı. Aklımdan alkolün de etkisiyle kötü kötü şeyler geçmeye başlamıştı, “Ben en iyisi gideyim!” dedim.
“Yaaaa gitme! Hadi soyun yanıma yat!” dedi. Meltemin bu isteğine çok şaşırmakla birlikte pantolonumu ve gömleğimi çıkardım, üzerimde sadece Boxerımla Meltemin yanına uzandım. Ama beni asıl şaşırtan Meltemin yaptığıydı. Meltem elini direkt Boxerıma attı, “Deliriyorum senin için!” diyerek Boxerımı bir çırpıda indirdi. Çok şaşkındım, “Meltem biz arkadaşız, yapma böyle!” dedim. Meltemin, “Ne yani, sikmeyecekmisin beni bu gece?” deyip sikimi sıvazlamasıyla bende kayış koptu. Dudaklarımı direkt dudaklarıyla birleştirdim, öpmüyor somuruyordum resmen. Dillerimiz birbirinin ağzının içinde dans ediyordu. Meltem o kafayla harika öpüşüyordu. Yavaşça sütyenini ve tangasını çıkardım. Kılsız, kaymak gibi amını görünce dayanamadım, hemen elimi attım. Amı sımsıcaktı, yanıyordu. Kafamı göğüslerine gömdüm, memeuçlarını ısırıyor, dilimle oynuyor, elimle de vücudunu keşfediyordum. Meltem ise kollarını geriye atmış, gözlerini kapamış o anın keyfini çıkarıyordu.
Tüm vücudunu yalayarak amına kadar geldim. Bu kız muhteşemdi, sikim patlamak üzereydi ama amının tadına iyice bakmak istiyordum. Klitorisini emmeye, amının dudaklarını ağzıma alıp, amının içine dil darbeleri atmaya başlayınca Meltem kendinden geçmiş, inlemeye başlamıştı. Önceki kızarkadaşımın yaladığım amına hiç benzemiyordu, çok farklıydı bu kızın amı, çok daha güzel ve daha tatlıydı. Meltem adımı sayıklayarak ağzıma boşalmaya başladı. Amının tüm sıvılarını yuttuktan sonra Meltemi yüzükoyun çevirip karnının altına yastığı koyarak göt deliğini açığa çıkardım. Dilimle götünün yanaklarında daireler çizdikten sonra götünün deliğini yalamaya başladım. Bunu ilk kez yapıyordum ve o kadar hoşuma gidiyordu ki. Tam bir seks Tanrıçasıydı bu fahişe. Dilimi götünün deliğine sokup çıkarmaya başlayınca artık zevkten çığlıklar atıyor, “Keşke ilk sana siktirseymişim! Sik artık götümü!” diye inliyordu.
Ben de fazla bekleyemedim ve salyalarımla ıslattığım götüne sikimi dayadığım gibi şlak diye tamamını birden soktum. Meltem kısa bir çığlık attıkttan sonra bir an nefessiz kaldı. Taşaklarıma kadar abanıp içinde bir süre beklettim. Götü sıcacık olmasına rağmen önceden siktirdiği için çok dar değildi. Yine de ilk kez göt siktiğim için tarif edilmez güzellikte bir duyguydu benim için. Kulağına, “Muhteşem götün var aşkım, sıcacık, yakıyor sikimi!” diye fısıldayarak yavaş yavaş sokup çıkarmaya başladım. Meltem çarşafı tırmalıyor, kendinden geçmiş bir şekilde Ahlayıp Ohluyor, altımda götünü yükseltip alçaltıyordu. Meltemin götüne boşalmamak için zor tutuyordum kendimi ve biraz yorulmuştum. Yan yatırıp götünü sikmeye öyle devam ettim. Meltemin amına elimi attığımda çığlıkları yükselmişti, ama müstakil ev olduğu için rahattık. Amıyla oynarken büzüğünü sıkıp gevşetmesi beni daha çabuk doyuma ulaştırdı ve Meltem amından orgazm olurken ben de götünün içine boşaldım…
Sikimin ucundan damlayan döllerimi ise ağzına verdim, öyle bir somuruyordu ki yarağımı, koparacak sandım. Sonra yanına yatıp, “Ne harika birşeysin sen, seni sabaha kadar sikecem, tatlı orospu!” gibi laflar kullanıyordum. Meltem de, “Mmmhhhh, sik aşkım, ye beni, bitir beni, sadece senin orospun olmak istiyorum!” gibi şeyler mırıldanıyordu. Onun o sexy vücudunu gördükçe iyice kendimden geçiyordum, dudaklarına yeniden yumuldum. Bu sefer daha ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık. Elim amına kaydı tekrar, “Bakire misin?” dedim. Kısık bir sesle, “Evet aşkım!” dedi. Kendimi kaybetmiştim, onun o bakire amını sikecektim, artık hiç birşey umrumda değildi. Bu arada sikim de bakire am sikme düşüncesinden yeniden kazık gibi olmuş, zonkluyordu. Zaten vıcık vıcık olan amını yalayıp iyice hazır olmasını sağladım…
Sonra bacaklarını iyice ayırıp sikimi amına doğrulttum, üzerine şinav çeker gibi uzandım. Sikimin başı kendiliğinden amının dudaklarını ayıra ayıra o kaygan, sulu, vıcık vıcık amına doğru girmeye başladı. Sikimi fırına sokuyor gibiydim ve girdikçe daha da ısınıyordu. Yarısına kadar girdikten sonra biraz zorlandım, kızlık zarına dokunmuştum galiba. Meltem heyecanla nefesini tutmuş ve kıpırdamadan olacakları bekliyordu. “Devam edeyim mi aşkım?” dedim. Meltem hiç düşünmeden, “Et!” dedi. Biraz daha güçlü yüklenip geri kalanı da soktuğumda Meltemin ağzından sadece, “Aşkıııımmmm!” çıktı ve sustu. Sonunda bekareti bozulmuştu. İçinde biraz bekletip sikimi çıkardım. Kanlı sikimle birlikte Meltemin kanlı amını selpakla sildim ve “Artık karımsın!” dedim. Meltem de, “Kızlığım feda olsun sana aşkım benim!” dedi. Tekrar amına sokup ileri geri yapmaya başladım, ama bu sefer delirmiş gibi sikiyordum…
Temposunu iyice ayarlamıştım, bazen yavaşlıyor, onun o kısık sesiyle inlemesini duyuyor, sonra iyice hızlanıyordum. Sürekli pozisyon değiştiriyordum. Meltemi evire çevire, katlaya katlaya siktim. İlk seferi götüne boşalmış olduğum için, ikinciye boşalmam yaklaşık yarım saat, 45 dakika falan sürdü. Meltem orgazm olmaktan ve inlemekten bir hal olmuştu. Ben de yorulmuştum. En sonunda amından çıkıp göğüslerinin üzerinde boşaldım. Göğüsleri, ağzı, yüzü döl içindeydi. Döllerimle o güzel göğüslerine masaj yaptıktan sonra, yorgun argın yanına yattım. Anında uyumuşuz!
Sabah uyandığımda Meltem uyuyordu, üstüne yorganı iyice çekmişti. Doğruldum ve Meltemin tatlı yüzünü, dudaklarını seyrediyordum. Başım çatlıyordu, ama dün gece olanları en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum ve uyanınca Meltemin de hatırlaması için dua ediyordum. Nitekim öyle oldu. Uyanınca, “Günaydın kocacığım!” diyerek tebessüm etti. “Günaydın aşkım!” diyerek dudaklarından öptüm. Kahvaltı etmeden önce bir kez daha siktim Meltemin o daracık amını!
115 notes · View notes
bilemembelki · 3 years ago
Text
Tumblr media
Bugün ne öğrendim
Bugün yaşanan olayları sonra yazıcam tarihle adana haberlerini aratırsanız ne olduğunu anlarsınız.
Yolda olmak ve yoldan çıkmak arasında kalmamak lazım.nazım demiş ya bir sincap ciddiyetinde yaşamak diye .bunu öğrendim.
Kafamın içinde laf lafı açtığından insanlar arası sosyal kalmanın aslında kafamın şçinden daha basit olduğunu ama pek de gerek olmadığını öğrendim.
Yolda kalmaksa mevzu spor yaparak kalmak lazım nitekim herşeye yetişirken kondisyon şart.bizim camianın kızlarında bu durum fazlaca ihmal ettirilmiş durumda ki bunun hem kızlarla hem kazanılan parayla hem de yoğun çalışma saatleri ile alakası var.bir sincap gibi her gün o parkurda olmalıyım .
Ah dingin kalabilmek .bunu gerçekten yapmak lazım.kafana estiği gibi yapılan şeyler birçok kitleyi etkileyebiliyor.
Soft ihtiyacım olan softluk soft olana evrilebilmem gerek.
Acıdan ve travmadan kendimi korumam lazım .benim güvenlik açığım sorumluk alarak sonucunda acı çekmek tğm kaçışlar bu yüzden bunu anladım .
Ve dünya bir günlük.çok sevip çok öpmek lazım .herşeyi o ana sığdırmak ve sevginin bölünerek çoğaldığını görmek lazım.
Ah be
Ana odaklanmak ve anın her açısını görmek ve o anda gözlerini kapatıp istediğin ihtimali çekmek lazım.
Dudaklarını özlediğim adanadan kaçmak istediğim bir gündeyim.haftaya herşey çok güzel olacak .
Biz kanatlanacağız .sonu olmayan bir günde ne yarına ne de düne ait olmadan bir Güne ait olacağız.
Hayallerim ve ben soldaki ben
0 notes
duygusuzuz · 6 years ago
Note
50
Sevgilim varken çevremdeki kızlarla arama mesafe koymak ve instagramdan takipten çıkmak büyük pişmanlık benceAyrıldıktan sonra giden tek şey sevgilin değil de çevren ortamların oluyor :))
1 note · View note
apartopar · 3 years ago
Text
Yasin ise hep uzak diyarların hayalini kurardı. Sıcak yaz günlerinde evlerinin damında Hasan’la uzanır yıldızları seyrederlerdi. O anlarda Yasin gözlerini kapatıp büyük şehirde yaşadığı zamanların hayalini kurardı. Hasan da hayal kurardı. Ancak onunki çok başka hayallerdi. Genelde lise zamanlarından kalma anıları kafasında bütünleştirip müthiş bir kız hayali kurardı. Hayatında çok nadir de olsa kızlarla öpüşmüşlüğü olmuştu. Hasan’ın bu konularda hayal gücü gerçekten sınırsızdı. Onun için uygun bir yer ve zaman olması yeterliydi. Artık kendini öyle bir şartlamıştı ki, hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. 
Aşağışehire indikleri zamanlarda başka arkadaşlara rastlarlarsa akşam olana kadar kahvede batak atarlardı. Hava kararıp geceyi ettikleri zaman dönüş yolu her zaman meçhul olurdu. Bir şekilde dönerlerdi her zaman. Genelde tek dert, yolda çakal köpek neyin çıkması ve onlara saldırmasıydı. Zamanla tüm köpekleri tanır olmuşlardı. Bazı yabancı köpekler çıkarsa Hasan “bu olsa olsa öte köyün piçidir, hayvanın tipinde meymenet yok” derdi. Her nedense Hasan öte köye karşı bir nefret duyardı. Sebebini kimse hiçbir zaman bilemezdi. Kahvede başka kimse bulamazlarsa iki el pişpirik atıp eve erken dönerlerdi. Hasan yolda türlü konular konuşmaktan pek hoşlanırdı. Yasin ise Hasan’a göre sessiz bir tipti. Aslında çok sessiz biri değildi ancak Hasan gerçekten ona göre çok konuşkandı. Aksine, Hasan sessiz anlardan daha fazla hoşlanır, bu anlarda çevresini gözlemlemeyi pek severdi. Haftada en az iki kere geçtikleri yollar bile olsa yolda mutlaka daha önce fark etmediği bir şeylere rastlardı. 
Dönüş yolu tepe yukarı, yamaçların arasında kalan bir vadi içerisindendi. Buna yol demek bile çok doğru sayılmazdı, çünkü sadece basıla basıla kendini yol etmiş bir toprak parçasıydı. Kuru toprak parçası içinde çokça taş ve dikenli ot bulundururdu. Aşağışehirden tepeye giden yol hafif meyilli fakat uzundu. Bu sebeple merkep sırtında çıkmak her zaman tercih sebebiydi. Zavallı hayvanlar ine çıka bu yollara iyi alışmış, ancak yine de bazen kendilerini salıverirlerdi. Genelde hayvanlara fazla yük yaratmamak için gereksiz öteberiden uzak dururlardı. Evleri biraz merkezden uzak olsa da civar evlerde ihtiyaç duydukları şeyleri bulabilirlerdi. Bu yüzden genelde çevrede bulamayacakları şeyleri yüklerlerdi: Patates, soğan, çay...
Tek mesele kışın çok kar yağdığı zamanlardı. Böyle zamanlarda ambarda ne varsa onunla idare eder, aşağışehire inebilmek için ise araba bulmak zorunda kalırlardı. Yasin’in babası Kenan çevresine pek minneti olmayan biriydi. “Milletin arabasına bizim ihtiyacımız yok. Merkebin sırtı neyimize yetmiyor.” derdi. Ancak kışın kar çok bastırdıysa kismenin başka çaresi kalmazdı. Utana sıkıla “Hacı Bakkal Dayı’dan rica et, sizi şehire kadar götürüversin. Bu havada ne olacağı bilinmez derdi.” Oğluna kıyamıyordu. Ona hiç söylemese de onu çok severdi ve onun çok hayırlı bir evlat olduğunu düşünürdü. 
0 notes
oyasumifiratat · 3 years ago
Text
oha neler oldu bilsen
Sözlerime nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Bırakın eski gönderilerimdeki tonu yeniden tutturmayı, yeniden blog yazmaya dönebilir miyim ondan bile emin değilim. Olsun, denemekten bir zarar gelmez ama önce şu gönderiyi bir atlatalım. 
Tumblr media
En son 2019 Şubat ayında gönderi attığım için öncelikle o zamandan bu yana olan şeylere, geçen zamanı birkaç parçaya ayırarak kısa bir özet geçelim.
2019-2020 Geçiş dönemi
Üniversitemdeki dağcılık kulübünde başkan yardımcısı olarak görev aldığım, maddi açıdan sorunlarımın olmadığı bir dönem. Sürekli hayalini kurduğum o normal hayatı yaşıyordum açıkçası. Dünyanın en iyi en mutlu insanı olduğunu söyleyemem ama en azından vaktimin çoğu dışarıda geçiyordu. COVID henüz ülkemize uğramamıştı fakat ülkenin ekonomisinin gidişatı, politik çalkantılar gibi durumlar beni huzursuz etmişti. Buna karşı bir strateji geliştirmek üzere kararlar aldım.
Bu dönemde sosyal olarak aktif bir hayatım vardı ve çeşitli iş alanlarında çalışıyor, kızlarla geziyor, underground bar ve gecekulüplerinde takılıyordum. İnternette çeşitli community’ler kurup yönettim. Çoğunlukla sanat-sanatçı odaklı yapılanmalardı.
T.R.T Örgütlenmesi
Oluşturduğum community’lerin başarısı ait olduğum internet alt-kültür gruplarında güzel etkiler gösterdi. Erişim ağım fazla genişledi ve ilgimi çeken birkaç insanla tanıştım. Büyük ihtimalle bir daha burası dışında hiçbir yerde bahsedilmeyecek gizli bir örgütlenmenin lideri oldum. Gerçi örgütlenmeden öte bir tür arkadaş grubuydu fakat bir sistem dahilinde hareket ediyorduk. 
Eski yakın arkadaşım ve eski ev arkadaşım ile beraber bu örgütlenmenin merkezinde bir iç halka oluşturduk. Beraber hareket ederek hayatın karşımıza çıkardığı türlü engellere beraber karşı koyduk. 
Kimera Projesi
T.R.T örgütünün faaliyetlerinden en önemlisi 2020 sonlarında başlattığımız dışarı açılma hareketiydi. Bunun için çevreye haber saldık. Belli özelliklerdeki insanları bir araya topladığımız ve network oluşturmak üzere kaynaştırdığımız bir platform yarattık. Başlangıçta her şey iyi gidiyorduysa da üyelerimizden biri bir discord tarikatına katıldı, eski yakın arkadaşım tarafından satıldım, eski ev arkadaşım ingilterede mahsur kaldı, diğer üyelerimiz de günlük hayatın zorlukları nedeniyle eski katılımlarını sağlayamadılar. Bunun üzerine lider olarak projeyi ve örgütlenmeyi sonlandırarak bütün ilişkilerimi kestim.  
Son kez bastırmak
Yıllar içinde kendimi geliştirerek ortaya çıkardığım skill-set ile yeni bir iş alanına giriş yaptım. Tanıştığım bir yönetmenle beraber ekipleşerek yüksek yerleri hedef alan çalışmalar yürüttük. Fakat kendisinin düşük iradesi ve karakterindeki zayıflıklar yüzünden elimizdeki bütün potansiyeli yaklaşık 5 aylık bir çalışma sürecinin sonunda kaybettik. Son vakitlerde kendisiyle kalmamın sebebi üzerinde çalıştığımız bir projenin onay alıp almamasına bağlıydı. Projenin reddi sonucunda ekibin geri kalanıyla beraber toplu istifa ederek kendisinin yanından ayrıldık. Çıkmaz bir sokakta daha fazla vaktimizi harcayarak kendimizi heba edemezdik. 
Yaşananların ardından
COVID sebepli olarak sekteye uğramış sosyal hayatımı dating ve çeşitli sosyal medya appleri ile hayatta tutmaya çalışıyordum. Kimera Projesi’nin sonlandırıldığı vakit civarı tanışıp kendisiyle çıkmaya başladığım kız arkadaşımdan ayrılmam ve T.R.T örgütü üyeleriyle iletişimi kesmemle beraber bu applerden de uzaklaştım. İş hayatımı da sonlandırdığım için evden çıkmak için sebep yaratmakta zorlanıyordum. Bütün bu yolculuğum boyunca bir tek sporu aksata aksata bile olsa devam ettirdim. Şu anda da fitness ve savunma sanatları kariyerim için iki ayrı spor salonunda sağlıklı yaşam için mücadeleme devam ediyorum. Dağcılığa COVID başladığından beridir ara vermek zorunda kaldım. Solo devam edecek tecrübem ve maddi gücüm olmadığından şimdilik askıya aldım diyebilirim. 
Tumblr media
Bloguma geri dönüşümü tetikleyen şey geçen gün aldığım karar oldu. Eskiden beridir hikikomori olarak yaşamaktan kaçıyorum. Artık bununla barışığım. Kendimi topluma kazandırmak ve normal bir hayat yaşamak istemiyorum ama hayattan vazgeçmiş değilim. Kendimi odama kapatarak izole etsem bile zihnim hala özgür. Şimdi kendimi kapattığım odamda sigara ve kola-zero ile besleyerek hikayeler yazacağım ve uzun zamandır üzerine çalıştığım çizgiroman serimi çizmeye başlayacağım. Bunları nerede yayınlayacağıma dair bir fikrim yok açıkçası. Bunları para kazanmak ya da ünlü olmak için yapmak istemiyorum çünkü. Tüketilecek bir içerik üretmektense yaptığım şeylerin sanatsal bir değeri olsun istiyorum. Bu yüzden pazarlama ya da popülerite kaygısı olmadan, bunların hikayelerime etki etmesine izin vermeden elimden geleni yapacağım. 
Kişisel blogumu okuduğunuz için teşekkürler. Bu sıkıcı ve yoğun yazıyı bir kilometre taşı olarak buraya bırakıyorum. Yarının postunda daha hafif bir vibela görüşmek üzere.
0 notes
mizemediaagency · 4 years ago
Text
İş Dünyasında Kadınları Sınırlayan 3 Ortak Düşünce ve Onlardan Nasıl Kaçınılır?
İş Dünyasında Kadınları Sınırlayan 3 Ortak Düşünce ve Onlardan Nasıl Kaçınılır?
Tumblr media
Aşağıdaki düşünme tarzlarından herhangi birinden suçlu musunuz? Öyleyse, ilerleme yeteneğinizi sınırlıyorsunuz demektir. Şimdi buna nasıl son vereceğinizi öğrenin. Doktora için araştırma sırasında. Doktora tezinde bir kadın bana şöyle dedi: “Ben golfçüyüm, ama golf gibi konularda kadınlarla erkekler arasında gerçekten büyük bir fark var . Erkekler berbat olsalar bile iş golfüne gidecek. Kadınlar sadece iş golf oynarlarsa” Oldukça iyisin çünkü utanmak istemiyorlar. Ve bu dramatik, fark bu. Çok sayıda erkeğin [kimlerin] korkunç olduğu golf gezilerinde oynadım. Ve hiçbir zaman [kim] kadın yok korkunç çünkü daveti reddedecekler. ”
Bu gözlem, kadınların tavuk ve yumurta sorununu özetliyor: Güven, yetkinlikten gelir, ancak kendimizi uygulamadan gerçek yeterliliği elde edemeyiz ve meydan okumayı kabul etmeden kendimizi gerçekten uygulayamayız. . . ki yeteneklerimize güvenene kadar yapmak istemiyoruz.
Pek çok kadın uzun yoldan gider: Yavaş yavaş, başka bir sorumluluk dizisini kabul edecek kadar kendine güvenene kadar ezici bir yeterlilik kazanır.
Bunun bir cinsiyet olarak gerçekten kendimize haksızlık yaptığımız alanlardan biri olduğuna inanıyorum . Gitmek istediğiniz yere ulaşmanın daha hızlı yolu, kafanızdaki güven eksikliğiniz hakkında çığlık atan sesi görmezden gelmektir. Yeteneklerinizi geliştirin ve meydan okumaya ilk adım atın. Daha sonra güven bulma konusunda endişelenebilirsiniz. Belirsizlikle rahat olmanız gerekir.
Doktora araştırması katılımcılarımın engelleri aşmanın anahtarı olduğunu söylediği en önemli iki şey (cinsiyet önyargısı ve kendi kendine empoze edilen engeller gibi) yeterlilik ve zihniyetti.
Ama onları nasıl elde edersiniz? İş hayatında kadınları sınırlayan en yaygın zihniyetlerden bazılarından bahsedelim .
Sahtekar sendromu: beyninizdeki 800 kiloluk goril
Sahtekarlık sendromu, konuştuğum ve koçluk yaptığım kadınların yaşadığı en yaygın özelliktir. Bir nebze başarı elde eden her kadın, bir gün birinin ne yaptığını bilmediğini anlayacağından endişe eder. Duyduğum ortak nakarat: “Korkarım onlar bir sahtekar olduğumu anlarlar!” Newsflash: Herkes onu kanatlandırıyor.
“Yeterince iyi değil” inancının devam ettiği ve deneyimin kabiliyetin algılanan tek göstergesi olduğu güvene odaklanma, yetkinlikle değiştirilmelidir. Yeterlilik, sahtekârlık sendromunu doğrudan ele alarak ortadan kaldırır. “En iyisi” olmasalar bile bir şeyleri çözme yeteneğine sahip olduklarını anlayan kadınlar, odada ve masada bir yer kazandıklarını bilirler.
Odadaki tek kadın olduğunuzda farkında olun
Nihayet fark etmem için feminist liderlik teorisi üzerine bir ders aldım: Apaçık olana nasıl bu kadar kör oldum ?! Odadaki neredeyse her zaman tek kadın olduğumu nasıl anlayamadım !? Fark yaratır. Erkek meslektaşlarımdan daha iyi hazırlanmalı ve yetkinliğimi ve kabiliyetimi göstermek için daha fazlasını yapmalıyım. Yapmamalıyım; bu düpedüz cinsiyetçilik . Ama yine de gerçek bu.
Bana bir çeşitlilik şefinin hala bilinçsiz önyargılarla mücadele ettiğini itiraf ettiği zamanı hatırlatıyor. Grönland üzerinden uçarken , dünyanın en büyük yolcu uçağı olan Airbus A380 bir türbülansla karşılaştı. Kadın olan kaptan güven verici bir açıklama yaptı.
Çeşitlilik görevlisinin ilk tepkisi, keşke bir erkek olsaydı. Umarım bunu yapabilir.
Daha sonra, korkusunun ne kadar saçma olduğunu anladı – sanki kaptanın uçağı fiziksel olarak havada taşıması gerekiyormuş gibi. Bir erkeğin türbülansla başa çıkmak için bir kadından daha nitelikli olmasının mantıklı bir nedeni yoktur. Ve onun amacı buydu: Bu mantıksız duygulara uyum sağlayan biri bile, hala bilinçsiz önyargı yaşıyor. Farkına vardığınızda, bilinçsiz önyargınız bilinçli hale gelir. Önyargınız, desteksiz bulunursa, sonunda kendisini beyninizden yok eder – ancak yalnızca karar verme ve mantığınız bir an için gerçek bir netlik için kesintiye uğrarsa.
Başkalarının senden daha fazlasını bildiğini varsayma
Fortune 500 CEO’larının yüzde kaçı Ivy League okullarına gitti? Cevabınızı düşünürken, brüt karı GSYİH’den daha büyük olan AT&T, GE, JPMorgan Chase, Boeing, Intel, Pfizer, Dow ve benzeri diğer şirketlerin yönetimindeki seçkin yöneticilerden bahsettiğimizi unutmayın. bir çok ülke.
Birisi bu soruyu ilk kez sorduğunda, kışkırtıcı bir şekilde düşük tahmin edeceğimi düşündüm: “Yarım mı?” Hayır! Neredeyse üçte bir. Bu, neredeyse üçte ikisinin Texas A&M, Tennessee Üniversitesi ve Arkansas Üniversitesi gibi daha mütevazı okullara gittiği anlamına geliyor. Başkalarının sizden daha fazla yetenek veya eğitime sahip olduğunu varsaymayın.
Ve izlediğiniz yolun sizi tanımlamasına izin vermeyin. Nasıl tanımlanacağını siz seçersiniz. Rotamı yüksek öğrenime götür. Gezegendeki en iyi kolej ve üniversitelerin bazılarına kabul edilecek pirzola olmasına rağmen, bu fırsattan yararlanamadım. Annemle babamın maaşları “Üzgünüm, burayı karşılayacak kadar kazanmıyorsun” ve “Üzgünüm, maddi yardıma hak kazanmak için çok fazla para kazanıyorsun” arasında bir yerde. Daha küçük ama daha uygun fiyatlı bir üniversiteye kaydolmam gerekiyordu.
MBA programım için evliydim ve çalışıyordum, bu yüzden Chris ve ben Richmond Üniversitesi’nin Londra’daki prestijli İşletme Okulu’na gidebiliyorduk. Ancak doktora yapma zamanı geldiğinde işimi bırakamadım. O sırada Chris kızlarla evdeydi ve tek gelir kaynağı benimki idi. Üstelik yoğun bir şekilde seyahat etmem gerekiyordu. Bu, esnek, çevrimiçi bir lisans programı gerektiriyordu. Koşullarıma uyan tek kişi çevrimiçi Phoenix Üniversitesi idi.
Bir Ivy League’den bir derece alabildikleri zaman, çevrimiçi derecemle alay eden insanlar için endişelenirdim. Ancak bugün, profesyonel çalışmalarım ve doktora araştırmalarım kendileri adına konuşuyor ve eksik olduğum akademik şecereyi gölgede bırakıyor. Yüksek öğrenimimin kaynağı konusundaki önceki çekingenliğimin neler yapabileceğimi tanımlamasına izin vermiyorum. Yolum geleneksel olmayabilir, ancak önümdeki yolu belirlemesine asla izin vermedim.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
hanargelisim · 5 years ago
Photo
Tumblr media
KIZLAR VE HİYERARŞİK SİSTEM . . Düzeni kurulu bir toplumda hiyerarşik sistemin düzenlenmesinin bir çok yöntemi olabilir. Bunlardan biri kızlarla evliliklerdir. Eğer bir erkekseniz ve size talip ilk veya ilk birkaç kızdan biriyle evlenmezsek bu oradaki kurulu sisteme büyük bir başkaldırı olarak devreye giriyor. Kendi konumuna yönelik gerçekleşen bu tehdidi oradaki en zengin, en nüfuzlu, en itibarlı, en büyük ailenin reisi, ne olursa olsun fark etmez, ahlak ve hakaret gibi nedenleri öne sürerek kendi yolunda ilerleyen kişiye karşı ambargo uygulamaya başlıyor. Kızlar yerleşik hayatın merkezi ve hiyerarşik sistemin bilince işlemiş cismani halleri oldukları için, kız toplumda bir toplum olmak adına kullanılan bir yapıştırıcı parçadır. Yani toplumun parçalanmasını engelleyen yapıştırıcı. Ve kısmet genelde onunla birlikte gelir. Çünkü uygarlık birikimi bu şekilde toplumsal alanda ve zaman çizgisinde yayılır. Toplumdan çıkmak şeklinde pozisyon alanlar veya Toplumun hiyerarşik düzenine karşı olanlar veya öyle oldukları farz edilenler Toplumun bizzat kendisi tarafından dışlamaya maruz bırakılarak kişiyi ya toplumsal yapının en alt basamağına iter, yada kabul yoluyla kişiyi tekrar topluma çeker. . . HaNAR DEVELOPMENT . . #thehanardevelopnent #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #physcology #религия #final #future #theroad #architecture #birey #kişiselanayasadenemeleri #kişiselanayasa #hukuk #humanbeings #final #future #philosophy #science #God #now #newworld #naturel #bakışaçısı #10000questions #dive #time #tasarım #religionofnewworldpeace #религиюмира (kurtderesi mahallesi) https://www.instagram.com/p/B0bAZlAgxyN/?igshid=1mnqxfwassfpv
0 notes