#merkez de olma sorunsalı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Evden fotoğraflar geldi gel artık diye
16 notes
·
View notes
Photo
DERİN DEVLETİ ÖZELLEŞTİRMEK
Osman Özarslan – (2016 Mart)
Resmi ideolojinin kendisi bir “ideoloji” değildir; bir “sevk ve idare zanaatı”dır. Sözlüğü yoktur; ama bir alfabesi mutlaka vardır, “anlamdan” çok “işareti” yeğler, bu nedenle ansiklopediktir, ve bu nedenle “derinlikten” çok “yaygınlık” endişesi taşır. Kendisini sosyolojiden çok, hukukta kurmaya çalışır. Karşısına ya da yanına aldığı güçleri kadavralaştırdığından tıbbidir-nekrofildir bir bakıma. Kavramların değil, nesnelerin düzeninin esas aldığından bürokratik bir tahakküm aygıtı olarak var olmasını kendisi de engelleyemez. Taşıyıcıları, her zaman “devşirme” usulüyle tedarik edilmiştir. Topluma ancak vesayet kurumuyla seslenebilir; benimsenmek ve sahiplenmek isteği, bu kurumun içerisinde şekillenir. Toplumsal görünürlüğü, ideolojik diğer bütün oluşumların aksine, içselleştirilmesinin gerçek aynasıdır. Hakikatı, kendisine ilişkin yalanın hakikat kelimesini işlevsiz bırakacak kadar yaygınlaşmasına; yalanı ise, kendi hakikatinin kısmiliğinin belirlenmemesine bağlıdır… Ahmet Çiğdem (2012:27-28)
-I-Yangın Olur Biz Yangına Gideriz
Mafya bir meslek ve yaşam tarzı olarak dünyanın değişik yerlerinde değişik biçimlerde ifa edildi. En Orijinal hali bu mesleğe adını veren İtalyan Sicilya’sında ortaya çıktı (Puzo, 1971) ve benzer dönemlerde, Japon Yakuzası (Hill, 2003), Amerikan Çeteleri (Taylor, 2016), Osmanlı külhanbeyleri (Kılıç, 2004) benzer işler yaptılar. Bu mesleği icra edenler elbette kaba kuvveti acımasızca kullanmalarıyla belli bir noktaya gelmişlerdi ama Mario Puzo’nun ölümsüz eseri Baba‘da da (Puzo, 1971) anlattığı üzere kabadayının mafya babasına dönüşmesi için kaba kuvvet ve cesaret yeterli olmadığı gibi kaba kuvvette ısrar etmek aptallıktır ve Aptallar Erken Ölür (Puzo, 1999). Dolayısıyla mafya dediğimiz meslek bireysel bir yaşam tarzı olmasının yanısıra içinde bürokratlardan siyasetçilere, işadamlarından sanatçılara kadar oldukça değişik kesimlerden mühim insanı barındıran büyük bir çıkar organizasyondur (Arlacchi, 2000).
Türkiye’de de bu mesele hep bu şekliyle yaşanmıştır ve herkesin bildiği bu sır, Susurluk skandalından sonra iyice ayyuka çıkmış ve Türkiye tarihinde ilk olarak[1], mafya-devlet-siyasetçi- sanatçı kişiler arasındaki organik bağlantılar ifşa edilmiştir (Savaş, 1997; Mumcu, 1997).
Tulumbacılar, yeniçeriler, zabitler, külhanbeyler, Teşkilat-ı Mahsusa, MAH, MİT, İnci Baba, Dündar Kılıç, Karagümrüklüler, Kasımpaşalılar, Alaattin Çakıcılar, Nurullah Tevfik Ağansoylar ve daha kimler (Kılıç, 2004)… Hepsi aslında bir çıkar örgütünü yöneten organizasyonun başındaki isimler ve BABA olarak bilinmelerine rağmen, kendilerine kamusal alanda, Reis ya da İşadamı olarak hitap edilmesini istiyorlar ve bu talebi haklı gösterecek kimi ticari iştirakleri de var. Çıktığı programlarda temiz GBT’sini ve sabıka kaydını göstermeyi adet edinen[2] ve kendisine mafya babası denilmesine genelde kızan, bazen de “organize suç örgütü lideri olduğumu farz edelim ”[3] diyerek konuşan son isim ise Sedat Peker.
Türkiye gibi zor bir coğrafyada Sedat Peker gibi tiplerin elbette toplumsal ve sosyal bir karşılığı her zaman vardı ve muhtemelen de var olmaya devam edecek. Bu yazının muradı öncelikle, Türkiye tarihinin bu noktasında Sedat Peker figürü ile üstelik yüksek siyasetin hamiliğinde, sıradan vatandaşların, bilhassa AKP’ye muhalif olanların, yüz göz olma mecburiyetini anlamaya çalışmak olacak. Bu kasıtla, önce AKP ile Sedat Peker’i aynı yolun yolcusu yapan tarihsel dönemeçlere, 28 Şubat sonrası Türkiye siyaseti üzerinden bakılmaya çalışılacak.
Ardından AKP’den ziyade Tayyip Erdoğan’ın siyasetinin geldiği güncel noktaya ve bu nokta içerisinde Sedat Peker’in nerede durduğuna, başka bir deyişle bu nokta içerisinde Sedat Peker’i oynadığı role memur eden amillere bakılmaya çalışılacak.
Bunu anlamak için ise öncelikle, Sedat Peker profilinin belirleyici özelliklerine, onun güncel siyasetin ihtiyaçlarına cevap veren yönlerinin neler olduğuna bakılacak. Ardından, onun kitaplarında ve internet sitesinde anlatısını kurduğu yerlerden birisi olan mağduriyet ve mağduriyete karşı mücadele eden kahramanlığın inşa edilme biçimine değinilecek. Peker’in mücadele içerisinde erginleşmiş bilgelik olarak servis ettiği çiğliğinin ve yardımseverlik görünümündeki maceracılığının, hegemonya oluşturacak bir raconla sergilenmesi ve zenginliğin Trumpvari bir şekilde performe edilmesinin ne anlama geldiği de bu çalışmanın bir başka sorunsalı. Son olarak da onun anlatısının bel kemiği olan tutarsız Türk-İslam muhafazakarlığının tüm bu hikayedeki mütekabiliyetinin ne olduğu değerlendirilecek.
-II-Hegemonyanın İnşaası
28 Şubat 1997 darbesi, her ne kadar bütün gücüyle Refah Partisi ve periferisindeki siyasal islami hareketlere vurmaya çalıştıysa da, bunu parlamentoyu ve koalisyonları kilitleyerek yaptığı için Milli Güvenlik Komitesi ve Genel Kurmay ile aynı dümen suyunda hareket eden, merkez sağ denilen (DP-AP-ANAP-DYP) geleneksel siyaseti de sürdürülemez hale getirdi. Bu darbenin etkisiyle, siyasetçiler ve özellikle meslek liselerinde okuyan pek çok insan, bu dönemde insani mağduriyetler yaşadı (Karaca, 2012). Bir anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla başlayan 19 Şubat 2001 krizi, 99 Marmara depreminde iyice incelmiş olan sosyal fay hatlarını büyük bir sosyal patlamaya dönüştürdü (Bekaroğlu, 2009). Ardı arkasına yaşanan siyasal darbeler (İnsel, 1997), doğal afetler ve iktisadi krizler insanları, Türkiye’nin o zamana kadarki en büyük yoksullaştırma dalgalarından birisine maruz bıraktı. 2001 krizinden sonra Ecevit’in amir olduğu koalisyon hükümeti memleketi yönetemez hale geldi ve sonradan AKP olacak olan siyasi hareketin önü açılmış oldu (Bekaroğlu, 2009).
AKP işte 28 Şubat 97 muhtırasının yarattığı siyasi mağduriyetler, 99 Marmara depreminin yarattığı sosyal güvenliksizlik ve adaletsizlik duygusu ve 19 Şubat 2001 iktisadi krizinin yarattığı yoksullaşma dalgasının üzerine doğdu. Refah Partisi’nin halefi olan Saadet Partisi içerisinde o zaman gelenekçilik ve yenilikçilik olarak ifade edilen ve aslında, düzene entegrasyonun düzeyini ve limitlerini belirleyen[4] siyasi eğilimler arasındaki çarpışmada Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener gibi görece genç ve karizmatik isimlerin etrafındaki yenilikçi gençler, milli görüş gömleğini çıkardılar ve daha ihtiyar gelenekçileri de tasfiye ettiler. Akabinde 2001 yılının Ağustosunda, yenilikçi gençler, AKP’yi kurdular ve 2002’nin kasımında yapılan seçimlerde bu kadronun etrafında kenetlenen sağ muhafazakar blok iktidara yürüdü (Çakır, 2000; Sanay, 2006).
Pek çok kesim tarafından, AKP’nin kazandığı zafere sıradan bir seçim başarısının ötesinde anlamlar atfedildi ve bu başarı, AKP’nin mimli yöneticilerinin askeri vesayete ve onun etrafında yuvalanmış olan sivil-bürokratik zümreye karşı bir zaferi olarak görüldü. AKP’nin demokrasi söylemi, MGK’ya karşı yürüttüğü mücadele, AB ile yakınlaşma için kestiği açık çekler ve liberal demokratlardan solculara doğru geniş bir yelpazeyi hegemonyasının içine katabilecek söylemler geliştirmesi, sol içerisindeki eski tüfeklerden bazılarına bile, AKP’nin, bütün cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa burjuva demokrasisini tesis etmeye yeltendiğini düşündürttü (Pekdemir, 2004).
Bu dönemde, toplumun geniş kesimleri, AKP’nin yenilikçi söylemlerine büyük bir teveccüh göstermiş olduğundan, (AKP’nin ısrarla Millet İradesi dediği şey) AKP hegemonyasına da kimi ihtiyat şerhleriyle birlikte gönüllü olarak rıza vermekte bir beis görmediler. AKP’nin, özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel düşmanları olan Kürtler’e karşı “yumuşak tutumu” islamcılara ise devlet imkanlarını sonuna kadar açmış olması, yüzünü AB müktesebatına dönmesi, ve kimi solcuları göstermelik olarak vitrine yerleştirmesi AKP hükümetine oldukça geniş bir toplumsal mutabakat sağladı. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile eşzamanlı olarak Nokta dergisi ve hemen akabinde Taraf gazetesi yayın hayatına başlayınca, AKP üzerindeki sol liberal ve cemaatçi liberal mutabakat altın çağını yaşadı.
AKP bu toplumsal mutabakatı kurumsallaştırmak ve hegemonyasını borçlu olduğu rızayı derinleştirebilmek için Cumhuriyetin problemli olduğu ama AKP’nin muhafazakar siyasetinin uzlaşmakta bir hayli güçlük çektiği diğer toplumsal kesimlere doğru başka göstermelik açılımlar yapmaya çalıştı. Bu maksatla Alevilerin (Alevi Çalıştayı), romanların (ille de roman olsun), solcuların (Ahmet Kaya’ya övgü, Erdal Eren için gözyaşı), Kürtlerin ( TRT Şeş, Kürtçe eğitim için kimi düzenlemeler, Abdullah Öcalan’a 12 ulusal kanalı izleyebilmesi için verilen müsaade, Barış Görüşmeleri ve Habur) ağzına birer parmak bal çaldı.
AKP’nin bu dönemde yürüttüğü popülist ve söylemsel demokratlığın sınırları oldukça basit bir anlatı ile çizilmişti. CEHAPE zihniyetinin her daim gadrine uğramış olan Muhafazakar Liberal siyasetin önemli isimleri, AKP siyasal çizgisinin arketipi haline getirildi ve sınırları gene bu anlatı tarafından belirlenen mağduriyetin giderilmesi AKP demokratlığının nüfuz ve yayılma alanı olarak görüldü. Bu anlatı içerisinde Abdülhamit’ten Adnan Menderes’e kadar pek çok alakalı alakasız insan komploculukla çilecilik arasında salınan tuhaf ve tutarsız bir anlatının parçası haline getirildiler. Bu tutarsızlıkla hegemonya devşirmek o kadar keyfe keder bir şey haline geldi ki, Ulusalcı hareketin popüler kültürünün amiral gemisi olarak yayına başlayan Kurtlar Vadisi, Pusu lejantıyla ve havuz medyasının kimi ayak oyunlarıyla AKP çizgisine devşirildi. Diziyi Ergenekon çizgisinde tutan senarist Ömer Lütfi Topal tasfiye edildi ve Kadirilikleriyle meşhur Şaşmaz kardeşler, senaryoyu AKP söylemine oturtmakta çok da güçlük çekmediler. Böylelikle, AKP, hegemonyasını kurarken rızadan gaspa her an makas değiştirebileceğinin sinyallerini de vermiş oldu .
2009 Gerçekleşen Habur sınır kapısı olayı ile AKP ve Tayyip Erdoğan kendi demokratlıklarını statükonun limitlerine vardırdılar ve burada Türkiye gerçeği ile yüzleşmeyi bir kenara bırakıp, yakın zamana kadar eleştirdikleri kırmızı çizgilerden ve Türkiye gerçeklerinden bahsetmeye başladılar.
2012’deki seçimden sonra AKP ile Tayyip Erdoğan özdeşleşmeye başladı. AKP’nin ve cemaatle, Kürt siyasal hareketiyle ve liberal (sol)lerle ilişkileri gerildikçe, toplumsal yarılmalarda oluşan boşluk, bilhassa havuz medyasının kalemşörleri ve Ak-troller tarafından, Tayyip Erdoğan’ın kişisel karizması ile doldurulmaya başladı[5].
Ne var ki demokrasi beklentisi içinde olan toplumsal kesimler, kendi hegemonya alanlarının bir karizmanın hafriyat sahasına dönüştürülmesine müsaade etmediler. 3 Çocuk, kürtaj, içki, sigara ve Topçu Kışlası tartışmalarıyla demokratik Tayyip Erdoğan profilinden, Uzun Adam kültüne doğru son viraj da alınmış oldu. Ne var ki, AKP özellikle Gezi sürecinden sonra kentlerde yaşayan orta sınıflar ile ve geçtiğimiz 7 Haziran seçimlerinden sonra da Kürtler ile deplasmanda top koşturamayacağını anladı. Böylelikle, rıza-hegemonya döneminden koloniyal-hegemonya dönemine geçilmiş oldu.
-III-Koloni
Kolonicilik üzerine kimi çalışmalar yapan Ania Loomba’ya göre, koloni sözcüğünün kendisi anayurtlarından ayrılıp mevcut yerleşim yerlerinde yeni bir yaşam kurmaya çalışan insanlar topluluğu anlamına geldiğinden (yani basit bir iskan sorunu olarak görüldüğünden), bütün fütühatçı çağrışımlardan azade kılınmıştır. Koloniciler için orada kendilerinden önce bir yaşam olduğu ve onlarla yerel halkın karşılaşmasının adaletsiz olabileceği fikri kolonici düşüncenin lügatinde yer almaz (Loomba, 2000: 19). Oryantalizmi, kolonyalizmin keşif kolu olarak gören Edward Said kolonicilik üzerine daha kritik bir müdahalede bulunur. Said’e göre, kolonicilik (ya da oryantalizm) epistemolojik ve ontolojik bir müdahale, bir adlandırma ve anlamlandırma setidir (Said, 2004: 53). Dolayısıyla, Amerika kıtasının tarihi beyaz adamın Amerika’ya ayak bastığı tarih olan 1492’de başladığı gibi, bütün tarih ve sosyoloji düzlemi kolonicinin adımında gizli olan milada göre tarihlenir ve anlamlandırılır.
Geride bıraktığımız cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren Tayyip Erdoğan ve AKP Türkiye tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar, siyasetini ve seçim kampanyalarını bu kolonici mantığın üzerine oturttular.
Özellikle MHP’nin nüfuz alanındaki Ülkü Ocakları’nın milliyetçiler üzerindeki hegemonyasını yarmak için yeşil zemine üç hilal işlenmiş amblemiyle, Osmanlı Ocakları namıyla maruf bir örgüt birden bire zuhur etti. Kurucuları, yöneticileri, fikirleri hatta varolup olmadıkları hakkında oldukça kısıtlı bilgilere sahip olduğumuz bu sembolizm terörü, Ülkücüleri ve Alperenleri tavlamak için üç hilalli Osmanlı Ocağı bayrağını, Tayyip Erdoğan’ın gittiği her yerde ve HDP’ye karşı gerçekleştirilen bütün provakasyonlarda dalgalandırdılar[6]. Gezi eylemleri sonrası yapılan Milli İradeye Saygı mitinglerinde Ankara mitinginde MHP ve Üç Hilal bayrakları, İstanbul mitinginde ise O dönem için oldukça popüler bir taraftar grubu olan Çarşı’ya ait bir pankart, Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu platformun hemen önünde sergilendi[7].
Tayyip Erdoğan tüm bu kolonici hamleleri yaparken en fazla kolonici beyaz adamın epistemolojik ve ontolojik müdahele yöntemini kullandı, Alevilik Ali’yi sevmekse, Kürt olmak Selahaddin Eyyubi olmaksa, Milliyetçi olmak yol yapmak demekse, Solcu olmak emekten yana olmaksa, Atatürkçü olmak muassır medeniyetler seviyesine çıkmaksa diye başlayıp tüm bu vasıfların AKP ve bizzat kendi şahsında tecessüm ettiğine, sosyal bilimlerin sabrının sınırlarını zorlayarak kamuoyunu ikna etmeye çalıştı.
Koloni siyasetinin asıl sertleştiği zaman Haziran seçimlerinden sonra yaşandı. 7 Haziran seçimlerinde asıl mücadele AKP ile HDP arasında geleneksel nüfuz alanlarını genişletme birbirlerinden alan kapma mücadelesi üzerinden gerçekleşti. HDP Kürt illerinde ciddi bir artış yakalamasının yanında hegemonyasını kimi batı kentlerine taşıdı. MHP’de beklendiği kadar olmasa da kimi kentlerde AKP’den milletvekilliği kapabildi ve böylelikle AKP 7 Haziran seçimlerinden birinci çıkmasına rağmen, yenik sayılmış oldu.
AKP 7 Haziran seçimlerinin ardından umduğunu bulamayınca, yeni seçimdeki stratejisini tümüyle HDP ve MHP’nin nüfuz alanlarının cebir ve gasp yoluyla kemirilmesi üzerine kurdu. HDP oylarının, özellikle batıda kemirilmesi stratejisi yani HDP, CHP, solcular ve sol sosyal demokratlar arasındaki kesişim kümesinin bağlantısının kopartılması için Suruç ve Ankara katliamlarıyla savaş tırmandırıldı. Ortaya çıkan vatan millet hassasiyeti ile Selahattin Demirtaş sempatisi üzerine kurulu HDP’nin eski seçim stratejisi çöktü ve Türkiye’nin genel siyasal yapısı böylelikle fabrika ayarlarına döndürülmüş oldu.
Bu süreçte AKP’nin asıl mahareti, vatan millet hassasiyetinin asıl sahibi olan MHP’nin oylarını, müsebbibi olduğu bir savaşın suçunu, CEHAPE ve HDP’ye yıkıp, oluşan umutsuzluk ve korku ortamını kendi lehine çevirebilmesiydi. HDP’ye karşı geliştirilen milliyetçi hassasiyeti örgütlemenin ve Bahçeli’ye karşı biriken öfkenin AKP’ye kanalize edilmesi ise Osmanlı Ocakları adıyla yapılandırılan teşkilat aracılığıyla gerçekleşti.
Hülasa, 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından, HDP ve etrafında kenetlenen sol blok ciddi bir başarıya imza atarak AKP ve Erdoğan’ın yenilmezlik serisini bozdu. Dolayısıyla, Türkiye’nin toplumsal hegemonya haritasını bir kez daha çıkartmak icap etti ve AKP kendisine yar olmayan alanları “ya benimsin ya toprağın” felsefesiyle (özellikle HDP’ye büyük destek veren Kürt şehirlerini) imha ve dizayn etmeye çalıştı çalışıyor. Son seçimlerde kilit bir rol oynayan ve önümüzdeki günlerde de kilit bir rol oynaması beklenen MHP ve MHP’nin ötesinde milliyetçi hassasiyetin dizayn edilmesi ise en azından HDP’ye ve HDP’yle ne yapılacağı meselesi kadar kritik ve karmaşık.
-IV- Seherde Bir Bağa Girdim…[8]
İş adamı olarak görünen ama mafya babası olarak bilinen Sedat Peker’in (ya da tersi), sahneye çıkışı işte bu iki cephesi olan (HDP’nin intisabı ya da imhası ve milliyetçi hassasiyetin AKP ve Tayyip Erdoğan lehine yatkınlaştırılması) kritik operasyon ile yakından alakalı. Peker, Türkiye kamuoyunun da vakıf olduğu üzere, Rize mitinginde, Türkiye siyasal tarihinde daha önce örneğine hiç rastlanmayan bir biçimde AKP ve Tayyip Erdoğan’ın muhaliflerini tehdit etti. Ergenekon ve muadili davaların meşhur tutuklularından olan ve Ülkücü geçmişiyle bilinen Peker’in bu tavrı Bahçeli pasifizminden sıkılmış MHP’li seçmeni Uzun ve Ruhsuz[9] reislerin arkasında temaşaya ve maceraya davetten başka bir şey değildi ve bu daveti nerede olsa iyi tanıyan muhafazakar hassasiyet bu davete icabet etmekten elbette büyük keyif aldı.
Sedat Peker’in sosyal ve siyasal bir figür olarak yükselişi seçimlerden sonra da devam etti. Tahir Elçi’nin öldürüldüğü günden bir gün önce Türklük dünyasının hakanı olarak eski kültür bakanının eliyle kaftan giydi ve ödül aldı (T24, 2015). Türkmen Dağı’na lojistik destek sağlamanın yanında silahlı adamlarını oraya gönderdiğini bildirdi[10], her önemli toplumsal meselede kişisel internet sitesi ve sosyal medyadan fikrini beyan ederek bizi bilgilendirme teveccühünü gösterdi ve son olarak da 1128 akademisyenin imzaladığı bildirinin ardından, bir kez daha sahneye çıktı ve seçimlerden önce yaptığı tehdit dolu konuşmanın bir benzerini, bu kez internet sitesinden yazılı olarak ve daha sert üslupla bir kez daha yayınladı[11] ve böylelikle Türkiye siyasi tarihinde en azından mevcut konjonktürde, sıradan bir işadamı rolünün ötesinde rol oynamaya niyetli ve azimli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Dolayıs��yla, Gramsci’nin hegemonyanın oluşmasında başat olarak gördüğü rıza mefhumunu (Gramsci, 2000) Türkiye’de yaşayan değişik toplumsal kesimler Tayyip Erdoğan’dan esirgemeye başlayınca, koloni siyaseti ile tarihten ve tarihsel hegemonya alanlarından tahsilat yapacak ehil bir kişinin yollarının kesişmesi kaçınılmaz oldu. Böylelikle yalnızca AKP siyasetinin değil Türkiye tarihinin de en ilginç devşirme işlemlerinden[12] birisi de gerçekleşmiş oldu.
Sedat Peker’in siyaset sahnesine çıkışı da aynı kolonicilik zihniyeti üzerinden gerçekleşti. Herkes onun Rize mitinginde yapmış olduğu konuşmada, kanın oluk oluk akacak olmasına takılsa da, asıl mesaj ya da asıl hedef diyelim, Türkeş, Yazıcıoğlu ve Çatlı’nın oluşturduğu ülkücü geleneğin Devlet Bahçeli ve MHP tarafından artık daha fazla temsil edilemeyeceği üzerineydi ve konuşma boyunca sık sık bir elini bozkurt diğer elini Rabia yaparak bu iki geleneğin tecessüm ettiği beden olarak konuştu ve bütün ülkücüleri ve vatanseverleri gerçek milliyetçi ve vatansever reis Tayyip Erdoğan’ın arkasında toplanmaya davet etti.
Sedat Peker’in ülkücülüğü ve ülkücüleri AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’ın arkasında saf tutmaya davet etmeye ehliyeti olup olmadığı elbette tartışmalı bir konu. Bunun ötesinde, ülkücü hareketin popüler kültür ve yoksul gençlik ile asıl bağlantı noktasını oluşturan saf şiddet uygulayabilme fantezisinin tecessüm ettiği bu kişiliğin, tutarsız bir terminoloji ile ülkücü hareketin nüfuz alanlarına hiç olmadığı kadar büyük bir koloni seferini başlattığı tartışmasız bir gerçek.
Sedat Peker’in bu seferinin özellikle ülkücü-sağ muhafazakar kimseler arasında böylesine başarılı olmasının aslında çok da bilinmeyen bir sebebi var. Peker, belki de tarihin ilk interaktif kabadayısı. Kendisine ait bir sitesi var, sosyal medyayı çok yaygın bir şekilde kullanıyor ve hepsinden önemlisi kendisiyle yapılmış röportajlardan oluşan kitaplar, hala ülkü ocaklarının sağ set olarak gençliğine tavsiye ettiği okuma listesinin en yukarılarında. Aynı şekilde, Sedat Peker ile ilgili kitaplar cezaevlerinde de oldukça yaygın bir şekilde dağıtılıyor ve okutuluyor[13].
-V- Bir Erkeklik Anlatısı Olarak Ruhsuz Adam:
Sedat Peker’in bu koloni hareketinde önemli bir rol edinmesine sebep olan şey, elbette onun hakkında kitaplar yazılıyor ve okunuyor olması ya da onun interaktif bir şekilde taraftarlarıyla konuşabileceği bir sosyal medya ortamı kurmuş olması değil.
Sedat Peker interaktif organizasyonunu başarılı bir PR kampanyasıyla toplumun en alt kesimlerindeki insanların sempatisini toplayacak şekilde oluşturmayı biliyor. Bu PR çalışmasının bel kemiği aslında onun hikayesini bir anlatıya dönüştürebilmiş olması. Bu her ne kadar kişisel bir hikaye gibi görünse de, aslında hikayenin iki katmanı daha var, birincisi bu hikaye bir anlatıya dönüşürken belirli noktalardan (Kafkasyalı aile kökenleri ve göçler, yoksul bir geçmişe sahip bir ergenin Almanya’daki kriminal hayatı…) Türkiye tarihine ve Türkçü-Muhafazakar anlatıya eklemleniyor, ikinci katmanda da bu Türkçü-Muhafazakarlık anlatısı evrensel bir düzlemde hegemonik erkeklik anlatısına dönüşüyor.
Şüphesiz, AKP ve periferisindeki siyasi çekim alanı, yayına başladığı günden beri en fazla anakronik bir mağduriyet ve kof bir yiğitlik koçaklamasına yaslandı. Ermenilerin suikastine uğrayan Abdülhamit, Ordu ve CEHAPE zihniyeti tarafından asılan Menderes, zehirlenen Özal ve yedirtilmeyecek olan Tayyip Erdoğan (Buradan Korkmaz Yiğit ve Mehmet Metiner’e saygılar). Tüm bu isimlerin etrafında oluşturulan komplo teorisyenliğinin, efsane ile gerçeği birbirinin yerine ikame edebildiği sürreal bir ortam… Ordu ve periferisindeki siyasi zümrenin gadrine uğramış muhafazakarlar… Bu mağduriyet anlatısı, Sedat Peker’in, popüler bir “işadamı” olmaya çalışırken memleket hikayesine kendi anlatısını eklemeye ve müdahil olmaya çalıştığı alan. Yazılarında sürekli olarak zor bir çocukluk geçirdiğini, kriminal hayata yoksulluktan dolayı düştüğünü, hasımları tarafından haksızlıklara uğradığını ve hatta haksız yere hapis yatıp işkence gördüğünü iddia ediyor. Ki tam da bu yüzden kendisi adına hazırlanmış olan kitap “Hedefteki Adam Sedat Peker” ismiyle yayınlanıyor (Özdemir,…)[14] 12 Şubat 2016 tarihinde internet sitesinde yapmış olduğu duyuru ise şöyle: “Suriyeli iki mazlumun söyledikleri tarihe geçecek: 1-Ağlayan bir çocuk: “Allahım ölmek istiyorum. Ekmeğimiz yok. Bizi Cennetine al da yemek yiyelim.” 2- Son nefesini veren bir çocuk: “Her şeyi Allaha şikayet edeceğim.”[15]
Aslında Sedat Peker’in kişisel hikayesini anlatıya dönüştürme yöntemini erkeklik anlatısından ayrıştırmak pek mümkün değil. Lakin, onun Türkçü-Muhafazakar tutarsızlığa asıl bağlanma noktası, 17 yaşına kadar hedonist bir yaşam sürdüğünü ve sonrasında muhtedi olduğunu ima ettiği konuşmalar ve yazıları (Özdemir…) . Buralarda islamı ve islamcılığı Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları’nda koyduğuna benzer ahlaki bir yapıştırıcı (Parla, 2006) olarak kullanıyor ve kendi ihtidasından çıkardığı tecrübe ile bütün beyanatlarını konuşmasını batılıların güdümündeki terör olaylarına karşı mücadele eden Tayyip Erdoğan’ın siyasal olarak desteklenmesine, başkanlık rejiminin oluşturulmasına vb.. bağlıyor[16] .
Bu anlatının evrensel hegemonik erkek katmanında ise bir yiğitlik destanı ve erkeklik macerası, çileli bir yolda yürünmüş hasımlarının zulmüne dostlarının ihanetine uğramış bir erkeğin, erginleşme hikayesine ve erginleşmenin sonunda yoksullara karşı müşfik, zalimlere karşı acımasız hale gelmiş bir “İşadamı”nın öyküsüne rastlıyoruz.
Tasavvufi (ascetic) düşüncenin temel nosyonu çileciliktir. İster budizm olsun, ister brahmanizm isterseniz mevlevilik-cerrahilik dünya malından imtina eden bedenin gönül gözünün açılacağına ve gönül gözü açılan kişinin bilgeleşeceğine inanılır. Dinsel-siyasal ilahiyatların takipçileri bir yana, sıradan insanlar özellikle erkekler kimi dertler ile hemhal olduklarında, cezaevi ya da askerlikle sınandıklarında, kendilerinin de söz söyleme sırasının geldiğini kimi zaman ima kimi zaman da iddia ederler (Selek, 2008) . Tayyip Erdoğan’ın yıllardır CEHAPE zihniyetinin zulmüne maruz kalması, 28 Şubat sürecinde kimi koğuşturmalara hatta bir süre hapiste yatmış olması, hala konuşuyor olmasının en meşrulaştırıcı yönlerinden birisidir. Sedat Peker için de benzeri bir durum var: 13 yaşından beri kriminal bir hayat sürüyor olması, cezaevlerinde kalması, işkence görmesi hasebiyle dinsel bir erginliğe, insan-ı kamil mertebesine erdiğini düşünüyor. Bu bakımdan her vesile tıpkı Tayyip Erdoğan gibi malumatfuruşluk yapmaktan imtina etmiyor. Dahası, röportaj vererek yazdırdığı kitaplar, kendisi adına yazılmış kitaplar ve hepsinden önemlisi kendi sitesinde bir tavsiye edilen okuma listesi var (Bu liste belirli bir konuda literatür taraması ya da erginleşmeden uzak, daha ziyade, Ol’m ben Kapital’i de okudum Kavgam’ı da okudum diye yırtınan ergenlik seviyesinde).
Dünyanın değişik yerlerinde erkeklikler farklı farklı biçimlerde kurulur ve performe edilirler ama bu erkekliklerin tümünün ortak noktaları onların hegemonik olmasıdır. Türkiye’de hegemonik erkekliğin kurulma biçimi özellikle sağ muhafazakr-Türkçü anlatı üzerinden kurulan erkeklik biçimi, uzlaşmazlıktan uzaklık, agresiflik, dediğim dediklik ve her konuda her şeyi bilme iddiasıdır, ki eskiler buna malumatfuruşluk diyorlar.
-VI- Malûmatfuruşluk
Sedat Peker’de çile sonunda erginleşmenin çiğ bir testesteron kokusu olarak tezahür etmesi aforizmalar aracılığıyla oluyor. Kendisi için yazılmış kitapların lejantı bir altbaşlık değil genelde bir aforizma ile bitiyor “Eğer birgün eğildiğmi görürseniz, bilin ki birilerini kaldırmak için eğilmişimdir.” (Özdemir….) Mektupları ve duyuruları ise hatta 1128 Akademisyeni tehdit ettiği duyuru bile “Bir umuttur yaşamak” mısra-ı bercesti ile sonlandırılıyor. Derin tecrübeler ve çileli maceralar ile edinilmiş bilgece hikmet şarklı meselleriyle süslendikten sonra elbette sıra ahkam kesmeye de gelecektir.
Aslında kimin kim olduğu ve kimlerin hangi işi nasıl yapıp nasıl yapamayacağına ilişkin ahkam kesmek Uzun Adam’ın en sevdiği mesele. Yıllar yılı Tayyip Erdoğan, meslek erbabına aslında o işin nasıl yapılacağını anlattı, sosyologlara sosyolojiyi ve hatta psikolojiyi[17], gazetecilere gazeteciliği, bilardoculara belden atışla 20’nin nasıl alınacağını[18] jokeylere at binmeyi[19] hatta kadınlara kaç tane ve nasıl doğuracaklarını… Ruhsuz adam da insan-ı kâmil değil ama kâmil adam olma yolunda Uzun Adam’ın izinden gidiyor. Gazetecilere meselenin aslında ne olduğunu anlatıyor[20], Alanyalılara muz yetiştirme emri veriyor (Özdemir, 123), ülkücülere Türkeş’i[21], Nurculara Said-i Nursi’yi[22] anlatıyor hatta Mihraç Ural ile giriştiği polemikte sosyalizmin ve devrimci mücadelenin tarifini yapmaya kadar vardırıyor işi:
Geçmişte Vietnamlı bir devrimcinin işkencelere çok uzun süreler dayanmış olduğunu öğrenince onun hatıralarını yazan kitabı getirterek dikkatlice okumuştum. Ayrıcada Che Guevara’nın, Fidel Castro’nun, Frank pais ve kardeşi josue pais’in de içinde yer aldığı dünyadaki epeyce devrimcinin hayatınıda okudum. Afrika’da ki sol hareketlerle ilgili çok fazla olmasada birkaç kitap karıştırabilme imkanım oldu. TÜRKİYE’deki devrimcilerinde (deniz gezmiş) başta olmak üzere birçoğunun hayatını okudum. Lütfen kusura bakmayın ama sizlerin tüm bu saydığım devrimcilere dair hiçbir benzerliğini bulamadım.
İstihbarat teşkilatlarına kas gücü olarak hizmet ederek solculuk yapamazsınız (Evrensel solculuk, devrimcilik mücadelesini mezhepsel bir mücadele haline çeviremezsiniz.). Bence geçmiş tarihlerde yaşanmış hatalı mezhep savaşlarındaki zulümleri yeni nesillere aktararak onları ölüme gidecek birer robota çeviren derebeyleri’nden başka hiçbir şey değilsiniz.
Gençliğimin ilk yıllarında Kadıköy’deki 18 Mart mahallesinin oralarda polisin bir hücre evine baskın yaptığını, baskın esnasında hücre evindeki militanların polislere “Evde ufak çocuk var. “diyerek önce çocuğu verdiklerini sonrasında ise çatışma boyunca marşlar söyleyerek öldüklerini, operasyona katılan bir polisten öğrenmiştim. Bu polisin onlar hakkında küfürlü konuşması sonucunda onunla tartışmış düşman olsa bile onurluca ölmüşler. Onlar bence daha iyi bir şekilde anılmayı hak ediyor demiştim (Taktir edersinizki o polis memuru ile bir daha aram hiç düzelmedi.).
Daha sonraki yıllarda o insanların Karacaahmet mezarlığında gömülü olduğunu öğrendim. Mezarlarını ziyaret ederek onlara dua ettiğimde yanımdaki arkadaşlarım bozuldular. Ben dua etmek için ısrar edince bu sefer birileri görür, rezil oluruz,diye dua etmemem için rica ettiler. Ancak ben büyük bir keyifle mezarlarında dua ettim [ Hatta mezar taşlarında (Öldüler ama yenilmediler.)tarzında bir yazı yazıyordu.].[23]
Hülasa, hem Tayyip Erdoğan hem de Sedat Peker, muhataplarına ontolojik tanımlarla yüklenir ve epistemolojik tariflerle kolonize edemediklerini tarihin dışına itmeye çalışırlarken, temel payandaları, hayat okulundan kazanılan alaylı tecrübe, namert düşmanlarının onlara çektirdiği çileden edindikleri bilgece derinlikten aldıkları, her konuda söz söyleme ve fikir sahibi olmaya ilişkin ehliyet.
Uzun Reis ile Ruhsuz Reis’in yollarının kesişmesinin sebebi elbette malumatfuruşlukta kendilerini yalnız hissetmek istememeleri değil. Peker’in siyasi ve kişisel hattı Tayyip Erdoğan’ın güncel siyaseti ile oldukça uyumludur. Onun kendisini sağ muhafazakar siyasetin bugün düşmüş olduğu buhranlar içerisinde Türk-İslam birliğinin taze kanı olarak sunmayı bilmesi, Kafkasyalı kökenleri ile AKP ve Tayyip Erdoğan için artık demokratik teamüllere tahammül sınırlarının tükenmiş olması, bu uyumun ilk bakışta göze çarpan yönleri. Fakat derinlerde başka bir kaç şey daha var.
-VII- İtibardan Tasarruf Olmaz
Sedat Peker’in arkasında duran din adamı görünümlü konu mankeni de, önünde yürüyen cepken giyinmiş koruma da, yanında her davete götürdüğü çok şık giyinen güzel hanımefendi de, VIP uçakta ayran içerken porselen dişleriyle gülümseyen pozu da aslında neden Sedat Peker sorusunun bir başka önemli yanıtı. Sedat Peker bir işadamı ya da Reis olmanın ötesinde her şeyden önce bir PR (halkla ilişkiler) projesi. Bu projede onun temsiliyet ve belagat performansı ise oldukça yüksek. Bu projeyi yürütürken Sedat Peker, insanlık tarihinin en kadim kurallarından birisi olan, egemen olmak istiyorsan harca, kuralını uyguluyor.
Marcell Mauss’un (1967) Potlaç üzerine yaptığı çalışmaları daha ileri bir seviyeye taşıyan George Bataille’a göre, egemenlik denilen şey geçimlikten ziyade bir fazlaya sahip olmak ve bu fazlayı da her vesilede törensel bir şekilde harcamaktır (Bataille, 1997). Peker’in halkla ilişkiler projesi olarak yürüttüğü asıl egemenlik mücadelesi fazlanın bir şekilde imal edilmesi ve bu fazlanın törensel bir şekilde harcanmasıdır. Burada yalnızca, maiyetindeki gençlere yaptığı cömert düğün bağışları ya da şehit ailelerine sunduğu hediyelerden ya da Bayırbucak Türkmenleri’ne iaşe, araç ve savaş teknolojisi gönderilmesinden bahsetmiyoruz. Bundan ziyade, Sedat Peker 1128 akademisyeni tehdit ederken de bu kadim kuralı cari kılıyor: öncelikle onları toplumun artığı ve fazlası olarak harcanması suç teşkil etmeyen kurbanlara dönüştürüyor ve onların kanını oluk oluk zayi edeceğini iddia ediyor ve ikinci bildirisinde de zayi etmekten imtina edip kanla duş almayı önererek fazlanın harcanmasını törenselleştiriyor.
-VIII- Özelleştirilen Derin Devlet CEO ve Güvenlik Amiri
Hülasa, Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Türkiye’nin olduğu kadarıyla demokratik kanallarını zorlayarak, iktidara gelmişler ve bu sınırlar içerisinde demokratik tutum aldıkları oranda halkın teveccühüne mazhar olmuşlardır. Ne var ki, zaten pamuk ipliğine bağlı demokratik teamüller, AKP’nin yöneticileri tarafından zorlandıkça ve Tayyip Erdoğan yalnızca halkın demokratik arzularını değil, dava arkadaşlarım dediği kişilerle olan hukukunu da çiğnedikçe, millet iradesini, yani Tayyip Erdoğan ve AKP’ye teslim ettiği rızasını geri çekti. Tayyip Erdoğan, sıkı sıkıya yapıştığı millet iradesi’ni terk etmemek için binbir türlü yöntem kullandı. Peker, Erdoğan ve Türkiye siyasetinin yolları işte bu kavşakta kesişti.
Onun devşirilmesi, onun operasyonel bilgisi ile alakalı değil yalnızca. Türk-İslam anlatısını, AKP seçmenin anlayacağı dilde bir mağduriyet ve muhafazakarlık söylemiyle birlikte kullanıyor, zenginliğini savurganca değil cömertçe sergiliyor ve dahası interaktif bir “işadamı”. Elbette, çile çekmiş, yol görmüş, cemiyette pişmiş bir erkek olarak evrensel erkeklik anlatısında da yeri var… Fakat onu, muadillerinden ayıran asıl alamet-i farika, onun, devletin elinde kalan son Kamu İktisadi Teşekkülü olan Derin Devlet’in ihalesini almış olması.
AKP hükümetleri dönemlerinde yavaştan talim edilen hukuku ve mahkeme kararlarını askıya alma uygulamaları Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığıyla birlikte artık nakarat haline geldi. Agamben’in (2006) Schmitt’ten ödünç alarak söylediği gibi egemenlik olağanüstü hal ilan etme yetkisidir. Özellikle Türkiye gibi olağanüstü halin adıyla sanıyla bir hukuki norm ya da hukuk dışına çıkmanın mazereti olduğu ülkelerde bu tanım önemli. Zira Benjamin’in (2010)dediği gibi şiddet bu hukuk dışı ortamda bizzat (gayri) nizami bir hukuk oluşturucu olarak her zaman faaliyette. Fakat bu normun oluşturulmasında AKP ve Tayyip Erdoğan dönemiyle birlikte küçük ama önemli bir değişikliğe gidildi. İttihat Terakki, Erken Cumhuriyet, Menderes, 12 Mart ve 12 Eylül günlerinde, derin devlet temelleri Teşkilat-ı Mahsusa’da atılmış bir Kamu İktisadi Teşekkülü olarak devlet için istisna halleri, şiddet, terör ve egemenlik üretti.
Görünen o ki, derin devlet denilen operasyonel aygıtta artık özelleştirmeye tabi tutulmuştur. Özelleştirmenin temel öğeleri esnek çalışma, neo-liberal dünya ile entegrasyon, kâr hırsı, sosyal devletin tasfiyesi ve hukuksuzluk denilebilir. Tasfiye edilen Ülkü Ocakları aslında derin devlette bürokrasinin tasfiyesini temsil ediyor gibidir, 365 gün Ülkü Ocakları açmak yerine sadece seçimlerde ya da gerilimli gündemlerde boy gösteren Osmanlı Ocakları esnek çalışmayı karlılığa dönüştürmenin mükemmel bir örneğidir; Ordu mensuplarının ardından da Gülen Cemaatinin derdest edilmesi aslında derin devlette sosyal refah döneminin sona ermesinin işaretidir. Bu bakımdan Ruhsuz Adam, işadamı değilse bile mafyada da değildir, o Uzun Adam’ın CEO olduğu holdingte, güvenlik amiridir hepsi bu.
Bu Yazı 2016 yılında Birikim Dergisinde yayınlanmıştır. https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-323-mart-2016-323-mart-2016/7551
Bibliyografya :
Agamben, Giorgio. (2006) İstisna Hali. İstanbul: Otonom Yayıncılık
Arlacchi, Pino. (2000) Mafya Ahlakı: Kapitalizmin Ruhu. İstanbul: İletişim Yayınları
Bataille, George. (1997). The Notion of Expenditure. in The Bataille Reader Botting Fred and Wilson Scott (Eds.) Oxford: Blackwell Publish ltd.
Bekaroğlu, Mehmet. (2009) “AKP’yi Kim Yarattı?” Yeni Harman Dergisi . Nisan 2009
Benjamin, Walter. (2010) Şiddetin Eleştirisi. İstanbul: Metis Yayınları
Çakır, Ruşen. (2000) “Demokrasi Virüsü FP’ye de Sızdı” Birikim Dergisi, Sayı 134-135
Çiğdem, Ahmet. (2102) Taşra Epiği: Türk İdeolojileri ve İslamcılık. İstanbul: İletişim Yayınları
Gramsci, Antonio. (2000) The Gramsci Reader-Selected Writings 1916-1935. Ed.D.Forgacs, Newyork: Newyork University Press
Hill, Peter B.E. (2003) The Japanese Mafia: Yakuza Law and the State. Oxford: Oxford University Press
İnsel, Ahmet. (1997) “MGK Hükümetleri ve Kesintisiz Darbe Rejimi” Birikim Dergisi, Sayı 96.
Karaca, Ekin. (2012) “28 Şubat’ın Sonucu AKP’dir”. http://bianet.org/bianet/siyaset/136525-28-subat-in-sonucu-akp-dir
Kılıç, Ecevit. (2004) Konuşan Mafya: Mafya Sözlüğü. İstanbul: Bilge Karınca Yayınları
Mauss, Marcell.(1967). The Gift: Forms and Functions of Exchange in Archaic Societies. London:Norton Library.
MİT Müsteşarlığı. (1997) Susurluk Raporu. http://akgul.bilkent.edu.tr/Dava/susurluk/mit/
Mumcu, Uğur. (1997) Papa Mafya Ağca. Ankara: UMAG Yayınları
Özdemir, Mehmet. (…) Hedefteki Adam Sedat Peker. İstanbul: Kriminal Kitaplar
Parla, Taha. (2006) Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korperatizm. İstanbul: İletişim Yayınları.
Pekdemir, Melih. (2004) “Zor Dostum Zor” Birgün Gazetesi, 25 Ekim 2004
Puzo, Mario. (1971) Baba. İstanbul: E Yayınevi
Puzo, Mario. (1999) Aptallar Erken Ölür. İstanbul: E Yayınevi
Said, Edward. (2004) Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları. İstanbul: Metis Yayınları
Sanay, Eyyüp. (2006) “AKP’ye Giden Yolu Asiltürk ve Kazan Açtı” Aksiyon Dergisi
Savaş, Kutlu. (1997) Susurluk Raporu.http://candundar.com.tr/_v3/index.php#!#Did=4384
Selek, Pınar. (2008) Sürüne Sürüne Erkek Olmak. İstanbul: İletişim Yayınları
T24. (2015) “Sedat Peker’e Dünya Türklüğü Hakanı Ünvanı Verildi” http://t24.com.tr/haber/sedat-pekere-dunya-turklugu-hakani-unvani-verildi,318574
Taylor, Robert. (2016) “Gang History” Re-Evolution of American Street Gangs. Ed. Mohammad Katibloo, Gregario Estevanee, Dale June. London&Newyork: Taylor&Franciss Group Publish
[1] Bu konuda Uğur Mumcu’nun çalışmaları da oldukça önemlidir, burada bilhassa Papa Mafya Ağca kitabını zikretmek gerekir. Mumcu oldukça titiz belgelerle bir takım bağlantıları ifşa etmiş olsa da, Susurluk’ta yalnızca Başbakanlık Teftiş Kurulu adına çalışma yapan Kutlu Savaş’ın raporunda değil, aynı zamanda MİT’in raporunda da bu bağlantılar kabul edilmek durumunda kalmıştır.
[2] Sedat Peker’in canlı yayında temiz kağıdını gösterdiği program sonradan Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yapacak olan Akif Beki’nin Kanal 7’de yayınlanan Kırmızı Işık programı. Peker o dönemde Ergenekon konseptine yakın bir insandır ve çıktığı televizyonlarda Che Guevara’yı filan övmektedir. 6 Aralık 2006 Tarihli Sabah gazetesi ise o tarihte hasım olduğu Sedat Peker’in Sabıkası yoktur belgesinin aslı olmadığını, doğum tarihiyle oynayarak bu belgeye hileli bir şekilde eriştiğini ifşa etmektedir. http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/06/gnd126.html
[3] https://www.youtube.com/watch?v=W-DCXmctQSI
[4] AKP’nin içinden çıktığı, Erbakan’ın Milli Görüş siyaseti hiç bir dönemde radikal islamcı bir hareket ve radikal bir muhalefet olmadı. Bununla birlikte, özellikle 12 Eylül’e kadar İslamcılık Kemalist rejimin önemli hasımlarından sayıldığından, Milli Görüş siyasetinin söylemsel çerçevesi bile mevcut müesses düzeni rahatsız etmeye yetti. Tayyip Erdoğan ve Yenilikçi kanat bu söylemsel çerçeveyi de bir kenara bırakıp, neo-liberal dünya sistemine dahil ve aktör olacaklarını her vesile dile getirdiler ve bunu da “Milli Görüş gömleğini çıkarttık” deyişiyle formüle ettiler.
[5] AKP kurulduğunda, Erdoğan önde gelen kurucular arasında bir tür primus inter pares gibiydi. Ne var ki bu denge her seçimden ve tarihsel dönemeçten sonra (örneğin one minute show) biraz daha Tayyip Erdoğan’ın ağırlık kazanmasıyla bozuldu ve Tayyip Erdoğan’ın kendisi bizzat kült haline getirilmeye başlandı. Bu meselenin en traji komik hayat buluşu herhalde 2014 Yerel Seçimlerinde, Tayyip Erdoğan’ın Binali Yıldırım’ı desteklemek için Hologram formunda İzmir’de sahne almasıdır. https://www.youtube.com/watch?v=2SoJuaM8img
[6] Osmanlı Ocakları pek çok bakımdan ele alınmayı bekleyen bir konu. Kurucusu Kadir Canpolat, Papa Benedictus’un Türkiye ziyaretinde suikast şüphesiyle gözaltına alınıp bırakılmış, Alperen Ocaklarındaki yakınlıklarının ise Hrant Dink cinayeti ile yakınlıkları var. Sitenin resmi sayfasını ziyaret ettiğimizde büyük oranda Kadir Canpolat ve Tayyip Erdoğan’ın görselleriyle karşılaşıyoruz, kuruluş hakkında kısıtlı bir tanıtıcı yazı var. Ocak hakkındaki en önemli bilgiler, Hürriyet gazetesinin Kadir Canpolat ile yapmış olduğu bir röportajda var: http://www.hurriyet.com.tr/kim-bu-osmanli-ocaklari-30039635
[7] Milli İradeye Saygı mitinginin, Beyaz TV’de yeralan görüntüleri için: https://www.youtube.com/watch?v=QhWNv0RlgPU
[8] Reha Muhtar’ın iddiasına göre, Hrant Dink cinayetinin ardından, BBP ve Alperen Ocakları’nın kimi önemli kişilerinin bu cinayetin failleri arasında ismi geçmeye başlayınca, Muhsin Yazıcıoğlu ölümünden bir süre önce, bir yemekte Muhtar’a, “Birileri bizim tarlayı sürmüşler…” demiştir. http://www.gazetevatan.com/reha-muhtar-401670-yazar-yazisi-helikopter-kazasi-mi–cinayet-mi—-muhsin-yazicioglu–bizim-tarlayi-surmusler–diyordu/
[9] Sedat Peker’in “nickname”i Ruhsuz Adamdır. Bkz. www.sedatpeker.com etiket bulutu.
[10] http://www.yeniakit.com.tr/haber/sedat-pekerden-turkmenlere-tirlarla-yardim-108028.html
[11] http://sedatpeker.com/-552.htm
[12] Ahmet Çiğdem’in en başta kullandığımız epigrafı, Türkiye siyasetini anlamak için sonuna kadar kullanışlı bir metindir. Türkiye’de bilhassa sağ muhafazakar siyasetler devşirme yöntemiyle hegemonya kurmuşlardır. Abdülkadir Aksu ve Cemil Çiçek son 35 yıl Türkiye siyasetine değişik partilere devşirme olarak gitmişler ve hizmet vermişlerdir. Orhan Miroğlu, Muhsin Kızılkaya, Kemal Burkay, Korkmaz Yiğit ve Mehmet Metiner ise yakın dönemin devşirmeleridir.
[13] Kriminal Yayınları tarafından hazırlanan ve Ülkü Ocaklarında tavsiye edilen okuma listelerinden olan sağ setin içerisinde bulunan kitaplar şunlar: Ülkücülük Tarihi, Gizli Servisler, Zihin Kontrol, Türklerin Tarihi, Cem Ersever, Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, MİT, Mehmet Ali Ağca, Sedat Peker, Kod Adım Yeşil, Korkut Eken, Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Türkçülüğün Esasları. http://www.ucuzkitapal.com/kriminal-kitaplar-sag-set-16-kitap.html
[14] Mehmet Özdemir, tarafından yazılan bu kitabın yayın yılı kitabın künyesinde yazılmamış. İnternet taramasında da herhangi bir bilgiye ulaşılamadı.
[15] http://sedatpeker.com/-564.htm
[16] http://sedatpeker.com/-485.htm
[17] http://www.haberler.com/basbakan-kizdi-ve-toplantiyi-terketti-4732741-haberi/
[18] http://galeri.uludagsozluk.com/r/oylar%C4%B1n%C4%B1z%C4%B1n-hastas%C4%B1y%C4%B1m-bilardonun-ustas%C4%B1y%C4%B1m-461909/
[19] https://www.youtube.com/watch?v=zqoGCamwttc
[20] https://www.youtube.com/watch?v=Enc0e9ChIYs
[21] http://www.milliyet.com.tr/sedat-peker-alparslan-turkes-e-gundem-2007907/
[22] http://www.risalehaber.com/gencken-bediuzzamanin-da-etkisinde-kaldim-104374h.htm
[23] http://sedatpeker.com/-554.htm
4 notes
·
View notes