Tumgik
#kürsünün
metbuat · 2 years
Text
Gimnastlardan Latviyada qızıl medal
Gimnastlardan Latviyada qızıl medal
Azərbaycan gimnastları Nicat Mirzəyev və Ammar Baxşaliyev batut gimnastikası üzrə “Latvian Cup” beynəlxalq turnirində qızıl medal qazanıblar. Azərbaycan Gimnastika Federasiyasından Metbuat.org-a verilən məlumata görə, milli komandanın üzvləri fərdi proqramda fəxri kürsünün ən yüksək pilləsinə qalxıblar. Qeyd edək ki, turnir Latviyanın paytaxtı Riqada keçirilir. Metbuat.org
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sensedim1938 · 8 months
Text
Tumblr media
Profesör bir öğrenciyi kürsüye çağırıp;
-Anlat dersi, demiş.
Öğrenci başlamış anlatmaya.
-Şimdi kürsünün üstüne çık, devam et.
Öğrenci kürsüye çıkıp devam etmiş.
-Kürsünün üstüne bir sandalye koy, üstüne çık devam et.
Öğrenci denileni yapmış
-Şimdi sandalye üstüne tabureyi koy, devam et..
Öğrenci artık düşmemek için dengesini kontrol ederek konuştukça dediklerinde tutarsızlıklar başlamış.
Hoca dersi bitirmiş:" İnsan yükseldikçe dediklerinde tutarsızlıklar olur, çünkü artık beyin söyleneni değil, bulunan yerden düşmemeyi önceler "
40 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
🔸Kürsünün amacı dostumuzun ve düşmanımızın kim olduğunu açığa çıkarmaktır. Allah tarafından sorgulanacağız. Allah'ın düşmanına düşman mıyız? Allah'ın dostuna dost muyuz?
Seyyid Haşim Haydari🌹
3 notes · View notes
beymen41 · 1 month
Text
Tumblr media
DÜNYANIN EN GÜZEL KÜFÜR EDEN ADAMI; #CanYÜCEL
• Bir panelde üniversiteli öğrenci sorar; ‘’Neden okuduğumuz bütün şairler erkek, kadınlardan iyi şair çıkmaz mı?
Can Yücel; ‘’Biz şiiri s.kimizle mi yazıyoz ne bilim ben...’’
• Bir canlı yayında Duygu Asena, Nazım Hikmet için ‘’kartpostal şairi’’ der. Can Yücel’den jet gibi gelen cevap; ‘’Kart sensin postal da sana girsin’’ Olayın bu kısmı meşhurdur lakin bir de gerisi var; sonraki günlerde Can Yücel’den sözlerini geri alması istenir. Can Yücel lafı gediğine koyar;
‘’Kartı aldım, postal kalsın’’
• Bir gün rahatsız olan Can Yücel bir şiir dinletisine katılıyor, ricayı kıramadığı için kalkıp şiir okumaya başlıyor ve şiir boyunca sıkça öksürüyor.. Neyse.. Şiiri bitirince; ‘’Öksürükler şiire dahil değildir" diyor. Herkes gülerken bir yandan da ağzından küfür çıkmamasına şaşırıyorlar. Tam o sırada Can Baba geri dönüyor ve şunu diyor; ‘’Kafanızı s.ktiysem özür dilerim’’
• Bir gün TRT'den bayan bir muhabir Can Baba'yı arar;
+ İyi günler
- İyi günler güzelim.
+ Sizinle röportaj yapmak istiyorduk müsait misiniz?
- Bırak röportajı gel sevişelim
+ aa aşk olsun Can Bey
- Merak etme güzelim oda olur
• Yıllar önce ODTÜ'de yaptığı bir konuşma...
Üç bin kişilik mimarlık amfisi tıklım tıklım dolu, hatta onu dinlemek için ayakta kalan onlarca kişi var.. Can Yücel konuşmaya şöyle başlar;
- Biz hiç bi bok olamadık!
Salondakiler bir anda neye uğradıklarını şaşırırlar. Derin bir sessizlik kaplar ortalığı.. Salona gelmeden önce 3 bira ve yarım votka içmesine rağmen muhteşem bir konuşma yapar. Hiç şüphesiz bol küfürlü bir konuşma.. Söyleşinin soru-cevap kısmında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp Can Yücel'e şöyle sorar;
- Can bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz, size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?
Can Yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup;
- ‘’Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur.. Küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!..’’ deyince salonda müthiş bir alkış kopar.
• Can Yücel'e soruyorlar; "Zeki Müren'e niye paşa diyorlar?"
Cevap;
‘’Bu memlekete paşalara ibne denemediği için ibnelere paşa deniyor...’’
• Bir televizyon programında genç bir öğrenci soracak soru bulamadığından herhalde şunu sorar;
‘’Hangi takımı tutuyorsunuz?
Can Baba cevap verir;
‘’Eşim ve ben genellikle benim takımlarımı tutuyoruz...’’
• Can Yücel'e sorarlar;
‘’Efendim nedir bizim memleketteki bu sağcılık solculuk davaları?’’
Can Yücel;
‘’Bu ülkede sabah kalktığında malafat eğer sağ tarafa kaymışsa sağcısındır, yok eğer sol taraftaysa solcu’’
‘’Peki sizinki ne tarafta?’’
‘’İleride, daima ileride…’’
• Üstad bir gün devlet büyüklerine bir şiirinde isim vermeden "Hepiniz götsünüz" dediği için mahkemeye çıkarılır. Hakimin karşısına palas pandıras her zamanki haliyle gelir ve elindeki kalın TDK sözlüğünü açar..
‘’Hakim bey "p" harfine bakalım, Türkçe'de "popo" diye bir kelime var mı? yok.. Peki "k" harfine bakalım, "kıç" var mı? o da yok.. bir de "g" harfine bakalım, "göt" var mı?. Evet göt kelimesi TDK sözlüğünde var. ‘’Demek ki sayın hakim, bu memlekette göte göt deniyor’’ der.
• Can Yücel bir gün canlı yayında, konuklardan biri de Mhp’ li bir milletvekili. Konu dönüp dolaşıp Nazım Hikmet’e gelir. Mhp milletvekili, Nazım Hikmet’in solculuğu Yahya Kemal’e tepkiydi, sağcı biri olan Yahya Kemal, Nazım Hikmet’in annesiyle kırıştırdığı için Nazım Hikmet ona kızarak solculuğu seçip komünist olmuştur der. Can Yücel hemen cevabı yapıştırır;
‘’Senin ananı hangi solcu s.kti de sağcı oldun lan…’’
1 note · View note
arguntc · 2 months
Text
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları: Kaykay kadınlar sokak kategorisinde madalyalar sahiplerini buldu
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda kaykay branşı kadınlar sokak kategorisinde madalyalar sahiplerini buldu. La Concorde Meydanı’nda gerçekleştirilen müsabakalarda altın ve gümüş madalya Japon sporculara gitti. Coco Yoshizawa, toplamda 272.75 puanla kürsünün ilk sırasına yükselirken bir diğer Japon kaykaycı Liz Akama, 265.95’lik puanıyla gümüş madalya kazandı. Brezilyalı sporcu Rayssa Leal ise…
0 notes
mriya2014 · 2 months
Text
Donald Trump'a suikast girişimi: Eski başkanın durumu iyi, saldırgan öldürüldü
Video altyazısı,Trump’ın mitinginde silah sesleri 14 Temmuz 2024, 01:32 +03 Güncelleme 5 saat önce Eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı Donald Trump’ın, Pennsylvania eyaletinde yaptığı seçim mitingi sırasında suikast girişimi düzenlendi. Birkaç el silah sesinin duyulmasının ardından, Trump kürsünün arkasında eğilerek saklanmaya çalıştı ve gizli servis ajanları Trump’ı…
0 notes
incehareket · 4 months
Text
chl 3
çok eski hallerimi hatırlıyorum, bir zamanlar (hayatımın büyük bir kısmında) kınadığım, şikayet ettiğim, affetmediğim o kişilerden biri miydim ben de? öğrenmeye yeni yeni başlarken öğretmekle görevlendirilmiştim, ödüm kopuyordu yanlış bir şey demekten. bu sebepten kendimi sonsuz kaynaklardan beslemeye ve her bildiğimi ince ince işleyerek aktarmaya adamıştım. fakat şimdi düşündükçe mahcup oluyorum kendime: ya yanlış yönlendirmişsem ya çok yargılamışsam ya cehaletim paçalarımdan akıyorsa ve ben de kürsünün verdiği kibirle coşmuşsam diye... çünkü o karizmatik konum insanı konuşturuyor. söylediğim kanun değildi elbette ama benim ağzımdan çıkarken kanun değilken hiç bilmeyen birinin zihninde kanuna dönüşebiliyordu.
(bu arada, elbette at çöpe dediğim her şey çöpü hak ediyordu. bir zevki inşa etmek kolay mıdır? ilkin zevksizliği tanırsınız, zevkin tanımına güç katar bu. adiyi kenara ayırınca kalanlar arasından şahsi bir liste seçince de... zevk sahibi biri olursunuz, oluruz, olduk.)
cehalet korkusu: daha doğrusu ya ben de cahilsem ve bunu bilmeden konuşuyorsam tedirginliği, bildiğimden emin olmama, en basit bir kelimeyi dahi sözlüğe sorma, bilgiyi benim olana dek yazıp söylediğim aktardığım zamanları çoktan aştığımı düşünüp tekrara düşmemek adına bir daha anmamak ve sonsuza kadar kaybettiğimi zannetmek...
başkalarını yargılarken kendimizi yargılamayı geciktirebiliyoruz. (ya da nereden başlayacağımızı bilemediğimizden). başkalarını derken, sadece salak olanları... son zamanlarda yani şikayet etmeyi ve kınamayı bıraktığımdan beri böyle bir uyanış başladı içimde. ya da tam tersi, uyanışla beraber şikayetler, kınamalar durdu.
en büyük cehaleti dahi yargılamadan evvel anlamak gerekiyor: o saçma zihin yapısını ve sonucunda yaşanan salaklıkları anlayınca ne oluyor? durum düzeliyor mu? hayır, sadece bu benim karşıma neden çıktı sorusunun cevabını buluyoruz. demek ki bazı durumlarda benim kafamda da jelleşme olabilir diyoruz ve kendi aptallıklarımızı daha hiç ortaya çıkmadan imha edebiliyoruz. ha, bu bir kesin çözüm olmasa da yardımcı oluyor diyebiliriz.
bize ne lan, bir salağın zihnini de anlamayalım, eksik kalalım...
peki o salak olduğunu bilseydin kendine hakikaten bu kadar bigane kalır mıydın?
0 notes
pazaryerigundem · 5 months
Text
Salomon Çeşme Yarı Maratonu koşuldu
https://pazaryerigundem.com/haber/169086/salomon-cesme-yari-maratonu-kosuldu/
Salomon Çeşme Yarı Maratonu koşuldu
Tumblr media
Salomon isim sponsorluğunda düzenlenen Çeşme Yarı Maratonu, 21K ve 10K’lık parkurlarda koşuldu. Çeşme Kaymakamlığı desteğiyle Çeşme Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen yarışta 21K’lık parkurda erkeklerde birinci 1:09.33.07 derece elde eden Üzeyir Söylemez olurken kadınlarda 1:29.29.07 derecesiyle İpek Öztosun liderlik kürsüsünde yer adlı. 10 K’lık parkurda ise erkeklerde 0:34.31.81 derecesiyle Bedri Şimşek birinciliği elde ederken, kadınlarda 0:40.17.43 derece elde eden Özlem Işık kürsünün birinci sırasına adını yazdırdı.
İZMİR (İGFA) – Ege’nin incisi Çeşme’de tarih ve doğanın kucaklaştığı bir rotada bu sene 2’ncisi düzenlenen Salomon Çeşme Yarı Maratonu’nda 21 ülkeden bin 745 spor yer aldı.
 Çeşme, Ilıca ve Alaçatı’nın eşsiz güzelliklerindeki organizasyon, “Denizin Sesi, Adımların Ritmi: Çeşme’de Koş!” sloganı koşuldu. Garmin, Medicana Sağlık Grubu, Pınar Protein, BYD sponsorluğunda gerçekleşen yarış, Argeus Travel & Events tarafından organize edildi. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Atletizm Federasyonu, İzmir Valiliği, Çeşme Kaymakamlığı, Çeşme Belediyesi, Züber, Take34, PT Academy, D-Smart katkılarıyla gerçekleşecek Salomon Çeşme Yarı Maratonu, birbirinden önemli sporcuları bir araya getirdi. Çeşme, Ilıca ve Alaçatı’daki organizasyon, 21K ve 10K parkurlarıyla katılımcılara keyifli anlar yaşattı.
21 K’lık Yarı Maratonda; 380’i erkek, 93’ü kadın olmak üzere 473 sporcu yer aldı.
10 K’lık yarışa; 749’u erkek, 523’ü kadın olmak üzere bin 272 sporcu katılım sağladı.
Startları; Çeşme Kaymakamı Mehmet Maraşlı, Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, Ceşme İlçe Emniyet Müdürü Murat Dokumacı, Argeus Travel & Events Kurucu Ortağı Aydın Ayhan Güney, Salomon Türkiye Genel Müdürü Atilla Kuduoğlu, Çeşme Belediye Başkan Yardımcısı Onur Gülin, Çeşme Gençlik ve Spor İlçe Müdürü Nuri Büyükateş verdi.
Tumblr media
ÇEVRE DUYARLILIĞI İÇİN ELEKTRİKLİ ARAÇLAR GÖREV ALDI
Elektrikli otomobil devi BYD, Salomon Çeşme Yarı Maratonu’na elektrikli araçları ile destek verdi.
Bu sene ikincisi düzenlenen Salomon Çeşme Yarı Maratonu, çevre duyarlılığı anlamında da önemli bir adım attı. Daha çevreci bir etkinlik için yola çıkan Salomon Çeşme Yarı Maratonu’nda görevli araçlar, BYD elektrikli otomobiller tarafından sağlandı.
MEDYA SPONSORU D-SMART
D-Smart, Salomon Çeşme Yarı Maratonu’nu naklen yayınladı. Salomon Çeşme Yarı Maratonu, D-Smart’ın medya sponsorluğunda koşuldu. Çeşme, Ilıca ve Alaçatı’nın doğal güzelliklerinin arasındaki yarış, D-Smart 77. Kanal Spor Smart ve D-Smart GO’da izleyicileriyle buluştu.  
21K’DA  DERECEYE GİRENLER
Salomon Çeşme Yarı Maratonu’nun 21K’lık parkurunda dereceye giren isimler belli oldu. Erkeklerde; ÜzoRunning takımından 1:09.33.07 derece elde eden Üzeyir Söylemez birinci sıraya adını yazdırdı. İkinci Salomon Türkiye’den 1:13.27.47 derecesiyle Kamil İnak olurken, üçüncülü ise Manisa Büyükşehir Belediye Spor Kulübü’nden 1:16.31.10 derecesiyle Ahmet Bayram oldu. Kadınlarda; İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’nden 1:29.29.07 derecesiyle İpek Öztosun birinciliği elde etti. İkinci Salomon Türkiye’den 1:31.20.30 derece elde eden Beyza Güzel, üçüncü ise Bodrum Runnig Club’dan 1:33.02.48 derece elde eden Fatma Taş oldu.
  10K’DA DERECELER Yarışın bir diğer parkuru olan 10K’da ise erkeklerde; birinciliği Vestel RoadRunner Team’den 0:34.31.81 derecesiyle Bedri Şimşek elde etti. İkinci 0:35.24.12 derece elde eden Kaan Miyazaki Öztürk olurken, üçüncülük kürsüsüne Metropolis Runnes takımından 0:35.57.00 derecesiyle Osman Erkam Şafak yerleşti.
Kadınlarda; Manisa BBSK’dan 0:40.17.43 derece elde eden Özlem Işık, ikinci Gaziemir Belediye Spor Kulübü’nden 0:40.56.51 derecesiyle Elif Güldiken, üçüncü Salomon Türkiye’den 0:41.56.50 derece elde eden Aysel Yalaç Dolay elde etti.
SÜRPRİZ EVLİLİK TEKLİFİ
Salomon Çeşme Yarı Maratonu 10K parkurunda Alaçatı’dan verilen start sonrasında Çeşme Merkez’de sporcular finiş gördü. Yarış sonunda ise sürpriz evlilik teklifi gerçekleşti. Emre Sobacı, kız arkadaşı Özlem Dağcı’ya finişi geçtikten sonra evlilik teklifinde bulundu. Özlem Dağcı duygulu anlar yaşarken teklifi kabul etti. Sporu seven iki kişi olarak organizasyonda yer aldıklarını dile getiren çift, çok heyecanlı anlara yaşadıklarını belirtti. Diğer yarışçılar da Emre Sobacı-Özlem Dağcı çiftinin alkışlarla mutluluğuna ortak oldu.  
ÖDÜLLER VERİLDİ
Bu sene ikincisi düzenlenen Salomon Çeşme Yarı Maratonu’nda ödüller sahiplerini buldu. Çeşme Merkez’de dereceye giren sporculara ödüllerini; Çeşme Kaymakamı Mehmet Maraşlı, Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, Çeşme Belediye Başkan Yardımcısı Onur Gülin, Çeşme İlçe Emniyet Müdürü Murat Dokumacı, Salomon Türkiye Genel Müdürü Atilla Kuduoğlu, Salomon Türkiye Markalar Direktörü Orçun Kutluad, Çeşme Gençlik ve Spor Müdürü Nuri Büyükateş, Argeus Travel & Events Kurucu Ortağı Aydın Ayhan Güney takdim etti.
KAYMAKAM MARAŞLI: ÇEŞME’NİN HER ZAMAN TURİZM VE SPORLA ANILMASINI ARZU EDİYORUZ
Çeşme Kaymakamı Mehmet Maraşlı, “Güzel Çeşme’mizde Argeus Travel & Events’in bu sene ikincisini düzenlediği Salomon Çeşme Yarı Maratonu’na misafirperverlik etmenin mutluluğunu duyuyoruz. Çeşme’nin her zaman turizm ve sporla anılmasını arzu ettiğimiz için bu etkinlikleri destekliyoruz. Geçen hafta Cumhurbaşkanlığı  Bisiklet Turu’na start verdik. Bu hafta da Salomon Çeşme Yarı Maratonu koşuldu. Kazasız belasın yarış bitti. Bu tarz etkinliklerin bölgemizde artmasını ve dünya çapınca duyulmasını arzu ediyoruz” dedi.
BAŞKAN DENİZLİ: ÇEŞME SPOR DOSTU BİR YER
Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, “Bin 700’ün üzerinde sporcunun katıldığı yarı maratonumuz gerçekten çok başarılı geçti. Kazasız belasız bol eğlence ile sağlıklı yaşamla geçti. Çeşme spor dostu bir yer. Daha da iyi olması için her sene üzerine katarak çalışmaya devam edeceğiz. Organizasyonda emeği olan herkese çok teşekkür ediyorum. Gerçekten bu tip organizasyonlar için canla başla çalışıyorlar. Bu da bölge turizmimize katkı sağlıyor” diye konuştu
AYDIN AYHAN GÜNEY: ORTA VADEDE HIZLA BÜYÜYECEK ORGANİZASYON Argeus Travel & Events Kurucu Ortağı Aydın Ayhan Güney, “Öncelikle her şey yolunda gittiği için çok mutluyuz. Biz organizatörler için en büyük stres kaynağı kaza belanın olması ki yarışımızda bir sıkıntı olmadı. Bin 745 kişi ile gerçekten güzel bir gün geçti. Sporcular da gördüğümüz kadarıyla çok memnun. Hem spor yapıyorlar hem de eğleniyorlar. Yerel desteklerimiz de örnek gösterilecek düzeyde. Orta vadede hızla büyüyecek organizasyon olarak görüyorum Çeşme’nin de güzelliği ile birlikte” şeklinde konuştu.
ATİLLA KUDUOĞLU: ÖNÜMÜZDEKİ YIL MARATONA ÇEVİRMEYİ PLANLIYORUZ
Salomon Türkiye Genel Müdürü Atilla Kuduoğlu, “Bu yıl ikincisini gerçekleştirdik Salomon Çeşme Yarı Maratonu’nun. Geçen yıl yaklaşık bin kişi katılmıştı bu sene sayıyı bin 745’e çıkardık. Ülkemizin nadide tatil beldelerinden Çeşme’de bu organizasyonu yapmaktan dolayı çok mutluyuz. Yarışı geliştiriyoruz. Yerel yönetimin ve devlet erkanının da atkıları oldu çok teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki yıl maratona da çevirmeyi planlıyoruz. Pistleri ölçüp ayarlayabilirsek önümüzdeki sene aynı dönemde yapacağız. Güzel bir organizasyonu tamamladık. Herkes de mutlu biz de mutluyuz” ifadelerini kullandı.
İPEK ÖZTOSUN: ÇOK KEYİFLİ BİR PARKUR İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’nden 1:29.29.07 derecesiyle İpek Öztosun kadınlar 21K’da birinciliği elde etti. Öztosun, Çok keyifli bir parkur. Ben de İzmir’de yaşıyorum o yüzden buraya antrenman için de sık sık geliyorum. Güzel bir atmosferde, güzel bir havada koştuk. Geçen sene de aynı şekilde 21K koşmuştum. Genel klasmanda ikinci olmuştum, bu sene birinciliğe yükseldim ayrıca mutlu etti beni” dedi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
hekayeler · 6 months
Text
Salam.Buraya yeni gəldim. Həvəskar yazıçıyam və sizinlə ilk hekayəmi paylaşmaq istəyirəm. Xoş oxumalar.
İlahi-ədalət
Hər kəs zala toplaşmışdı. Çünki bu gün yeni çıxmış bir kitabın təqdimat mərasimi və imza günü idi. Kitabın yazarını hələ heç kim tanımırdı. Bu səbəbdən də insanlar maraq içində idilər. Kimisi kitab haqqında danışıb fikir bildirirdi. Kimisi də yazarın kim olduğu haqqında təxminlər edirdi. Bəziləri artıq marağına güc gələ bilməyib elə oradaca kitabı oxumağa başlamışdı. Nəhayət ki, mərasim başlamış, redaksiya heyətinin rəhbəri Adil bəy sözə başlamaq üçün kürsüyə keçmişdi. Hər kəs diqqətini ona yönəltmiş, səbrsizliklə onun danışmasını gözləyirdilər. Nəhayət ki, Adil bəy tamaşaçıların ona zillənən maraq dolu baxışlarını görüb boğazını arıtlayaraq sözə başladı:
-Salam!Hər vaxtınız xeyir olsun!Hamınız xoş gəlmisiniz! Bu gün burada hamımız yeni çıxmış bir kitabın təqdimat mərasimi və imza günü münasibətilə toplaşmışıq. Bu kitabın yazarı hələ çox gənc olsa da, yazarlıq qabiliyyəti ilə illərə meydan oxuyan yazarlardan heç də geri qalmır. Yazı tərzi ilə özünü çox gözəl ifadə edir. Kitabı oxuyandan sonra özünüz də bunun şahidi olacaqsınız. Kitab onun ilk kitabı olsa da, çox maraqlıdır. Adının "İlahi-ədalət" olmasından görünür ki, yazar bu kitabda dünyada baş verən pis və yaxşı hadisələri özünəməxsus şəkildə qiymətləndirib və lazım olanı mükafatlandırıb. Lazım olanı isə cəzalandırıb. Bu cür kitabı nəşr etmək mənim üçün böyük şərəfdir. İndi isə alqışlarınızla gənc yazar Damla xanım Əliyevanı kürsüyə dəvət edir və onu sizin hüzurunuzda bir daha təbrik edirəm. Gələcək əsərlərində də uğurlar arzulayıram. Damla xanım, buyurun kürsüyə! Siz də öz ürək sözlərinizi deyin!
Adil bəy sözünü bitirib kürsünün yanında qoyulmuş masa arxasına keçib oturdu. Daha sonra Damla tamaşaçıların alqış sədaları altında kürsüyə qalxdı. Üzündəki gülümsəmə tamaşaçıların qəlbini isidirdi. Hər kəs ona heyranlıqla baxırdı. Əyninə geyindiyi sadə, üçkünc yaxa, qolsuz don ona çox yaraşırdı. Üzündə yox dərəcəsində, sadə makyaj var idi. Bəzi qadınlar tünd makyajla gözəlləşib dəyişsə də, Damla tam əksinə, sadələşdikcə gözəlləşirdi. Yaşı 25 olsa da, istər görüntü istərsə də xasiyyət baxımından sadə insan olduğu üçün çox insan ona 17-18 yaş verərdi. Bu Damlanı çox sevindirirdi. Çünki o, qocalmaq fikrini özünə yaxın buraxmırdı. Sanki yaşı artdıqca daha da gəncləşirdi. Çox gözəl və zərif bir xanım idi.
Onsuzda həyəcanlı olan Damla tamaşaçıların heyran baxışlarını görüb birazda özünü itirmişdi. Lakin mütləq ürək sözlərini deməli idi. Nəhayət, birtəhər özünü ələ alıb danışmağa başladı:
-Hər vaxtınız xeyir olsun! Hər biriniz xoş gəlmisiniz! Çox sağ olun ki, əziyyət çəkib mənim kitabımın təqdimat mərasimində iştirak edirsiniz. Yazarlıq fəaliyyətinə başlamaq mənim ağlıma gəlməyən bir şey idi. Uşaq vaxtından bəri ədəbiyyat oxumağa çox böyük marağım olub. Ədəbiyyat oxumağı, xüsusilə də hekayə və nağıl oxumağı çox sevmişəm. Buna görə də 5 il əvvəl sosial şəbəkələrdə hekayə səhifəsində və qruplarında hekayə oxumağa başladım. Üzv olduğum qrupların istifadəçiləri çox gözəl insanlardı. Real həyatda tanımasam da, onların hər birini çox sevirəm. Çox olub ki, hekayə oxuyub aqressiv rəy yazmışam. Qəlblərini qırdığım zamanlar da olub. Əlbəttə ki, sonradan üzr istəmişəm. Nə qədər aqressiv də davransam mənə həmişə anlayış göstəriblər. Çünki əmin olublar ki, nə varsa dilimdədir. Ürəyimdə heç nə yoxdur. Aqressiv davranışlarımın səbəbi də budur ki, özümü oxuduğum hekayələrin qəhrəmanı olan obrazların yerinə qoymuşam. Çox həssas və emosional insan olduğum üçün də onların çəkdiyi əzabları öz qəlbimdə, ruhumda hiss etmişəm. Buna görə də çox aqressiv və qəddarcasına yazdığım rəylər olun. Ancaq qrup üzvü olan xanımlar mənim bütün şıltaqlıqlarıma dözüb, anlayış göstəriblər. Heç tanımadığım bu insanlar mənə ana oldu, böyük bacı oldu, dost oldu. Allah hər birindən razı olsun. Yenə də bir gün qrupda hekayə oxuyurdum. Hekayədəki bir obraz məni dəhşətli dərəcədə əsəbləşirdi. Çünki həmin xarakteri həm də adı mənim olduqca nifrət etdiyim bir insanla eyni idi. Hər zaman olduğu kimi yenə aqressiv rəylər yazırdım. Daha sonra hekayənin yazarı və qrupun admini olan xanımla söhbət etdim
Söhbət əsnasında ona həmin insanın kim olduğunu və ondan niyə nifrət etdiyimi danışdım. Mənə məsləhət gördü ki, yazmağa başla.Yazmaq səni rahatladacaq, nifrətini azaldacaq. Bu fikir ağlıma batdı. Beləliklə, artıq sadəcə hekayə oxumaqla kifayətlənməyib eyni zamanda hekayə yazmağa da başladım. Həqiqətən də yazmaq mənə çox gözəl təsir edirdi. Nisbətən sakitləşmişdim. Özümü yaxşı hiss edirdim. Yazdığım hekayələri həmin iki qrupda paylaşırdım. Oxunduğunu və bəyənildiyini gördükcə çox sevinirdim. Belə-belə yazdıqca yazdım. Daha sonra yazdıqlarımı bu redaksiyaya gətirdim. Redaksiyanın rəhbəri Adil bəy çox bəyəndi və nəticədə budur, bu gün mənim ilk kitabım "İlahi-ədalət"in təqdimat mərasimidir. Çox sevincliyəm buna görə.Bu sevincimin səbəbkarı olan, məni yazarlığa həvəsləndirən o gözəl insanı-Sevinc Ağayevanı sizin alqışlarınızla kürsüyə dəvət edib ona bir daha sizin hüzurunuzda öz minnətdarlığımı bildirmək istəyirəm.
Alqış sədaları altında kürsüyə gülər üzlü, hicablı, gözəl geyimli bir qadın yaxınlaşdı. Damlanı bağrına basıb öpdükdən sonra fəxrlə gülümsəyərək danışmağa başlayıb dedi:
-Mən də hər kəsi salamlayıram!Belə bir gündə burada olmaq çox gözəldir. Damla hər nə qədər bugünkü uğurunu mənə borclu olduğunu desə də, o bu uğuru özü qazandı. Mən sadəcə ona yol göstərdim. Özü istəməsə heç nə mümkün olmazdı. Mənə belə dəyər verdiyi üçün ona minnətdaram. İndi burada olmağım o deməkdir ki, Damla qədir-qiymət bilən, yaxşılıq itirməyən qızdı. Mənim bu cür hörmətimi saxlaması da bundan irəli gəlir. Əvvəllər aramızda mübahisələr də olub, düzdür. Amma Damlanın təmiz qəlbini gördükdən sonra ona əlimizdən gələn qədər anlayış göstərməyə çalışmışıq qrup üzvləri olaraq . O da sağ olsun bizə həmişə hörmət edib, dəyər verib. Damla, sənə bol-bol uğurlar arzulayıram. İnşallah daha gözəl əsərlər yazarsan və insanlar tərəfindən də, oxucular tərəfindən də hər zaman sevilərsən. Uğurların bol olsun.
Bunu deyib Sevinc Damlanı təkrar qucaqladı. Sonra Damla yenidən üzünü tamaşaçılara tutub dedi:
-"İlahi-ədalət" mənim ilk kitabımdır. Məni narahat edən,dünyada və cəmiyyətdə baş verən bütün pis hadisələri bu kitabda qeyd etmişəm. Pis şeyləri layiq olduğu kimi cəzalandırıb, yaxşı şeyləri isə çox gözəl mükafatlandırmışam.Arzum budur ki, bu kitabda olduğu kimi həyatda da hər zaman doğruluq və düzlük qalib gəlsin. Çox sevdiyim bir psixoloqun da dediyi kimi-Qaranlığı lənətləmək lazım deyil! Bacarırsansa, işıq yandırıb o qaranlığı aydınlığa qovuşdur! Mən də bu kitab vasitəsilə az da olsa qaranlığı aydınlığa çıxarmağa çalışdım. Ümid edirəm ki, bəyənərək və sevərək oxuyub lazım olan dərsi çıxarırsınız. Diqqətinizə görə təşəkkür edirəm.
Damla sözünü bitirib kürsüdən Sevinclə birlikdə düşdü. Daha sonra kitabın imza mərasimi başlamışdı. Damla kitabları imzalayarkən Sevinc yenə də yanında idi. Getmək istəsə də, Damla izn verməmişdi. O, bugünkü uğurunu Sevincə-onu yazarlığa həvəsləndirən bu gözəl qəlbli insana borclu idi. Ona görə də Sevincdən xahiş etdi ki, bu gün bitənə qədər onun yanında olsun. Damlanın təkidini görən Sevinc razılaşmışdı.
Təqdimat və imza mərasimi bitdikdən sonra bu gözəl gün restoranda davam edirdi. Ailəsi və yaxınları bu günün şərəfinə Damla üçün şənlik təşkil etmişdilər.Təbbi ki, sevimli qonaq qismində yenə də Sevinc iştirak edirdi. Hər kəs deyib-gülür, əylənirdi.
Qəfildən gələn səslə çalınan musiqi yarımçıq kəsildi. Hər kəs səs gələn tərəfə çevrilib nə baş verdiyini anlamağa çalışırdı. Gördükləri mənzərə qonaqları təəccübləndirmişdi.Ofisiant bir qadının qolundan tutub acıqla deyirdi:
-Ay xala! Bura girmək olmaz! Gəl çıx çölə! Müdir görsə mənə çox hirslənəcək! Tez ol! Çıx!
Bunu deyib ofisiant qadını az qala sürüyərək çölə çıxarmağa çalışır, eyni zamanda ona kobud sözlər deyirdi. Qadın isə getməmək üçün ofisianta müqavimət göstərir, onun əlindən çıxmağa çalışırdı.
Bu mənzərə Damlanı və eləcə də orada oturan hər kəsi məyus etmişdi. Ona görə də Damla dərhal ayağa qalxıb onlara yaxınlaşdı. Qadının qolundan tutub özünə tərəf çəkdi və bir qolu ilə qadını qucaqladı.
Ofisiant Damlanı görüb günahkar nəzərlərlə gözlərini ona zillədi. Üzünü Damlaya tutub narahatlıqla dilləndi:
-Üzr istəyirəm, Damla xanım! Çölə çıxarmaq istədim, əlimdən qaçıb bura girdi. Siz narahat olmayın. İndi bu dəqiqə onu çölə çıxaracam.
Bunu dedikdən sonra yenidən qadının qolundan tutmaq istəyəndə Damla qadını biraz da özünə sıxıb, ofisiantın əlini geri itələdi. Sərt şəkildə ona dedi:
-Siz nə edirsiniz belə?! Adam xanımla belə rəftar edər?! Heç utanırsan?! Anan yaşında qadındı. Adam belə edər?! Bəllidir ki, acdı. Nə olar ki, iki tikə bir şey versəniz?!
Ofisiant təəssüf və narahatlıqla cavab verdi:
-Damla xanım, Bunlardan gündə neçə dənəsi gəlir! Hamısına yemək versək, batarıq təmiz! Həm mənlik bir şey yoxdur. Müdirimiz tapşırıb ki, bunları içəri buraxmayaq. Xahiş edirəm, icazə verin onu çıxarım bayıra. Sonra müdirimiz mənə hirslənəcək.
Damla ofisianta etiraz olaraq qadının əlindən möhkəm tutub qəti şəkildə dedi:
-Bu qadın biz burdan çıxana qədər bizim yanımızda qalacaq! Yediyi-içdiyi hər şeyi mən ödəyəcəm! Lazım olsa əlavə ödəniş də edəcəm. Amma bu qadın heç yerə getməyəcək! Əgər bu qadını çölə çıxarsan, hamımız onunla birlikdə gedəcəyik! Elə edəcəm ki, bir də bu restorana heç kəs gəlməsin! Müdiriniz onda daha çox hirslənəcək, əmin olun!
Ofisiant həyəcan və narahatlıqla cavab verdi:
-Damla xanım, məni çətin vəziyyətdə qoyursunuz axı! Müdirimiz görsə, mənə çox acıqlanacaq! Başa düşürsünüz?! Mən işimi itirə bilərəm!
-Narahat olma! Lazım olsa, müdirlə özüm danışaram! Heç kim səni işdən azad edə bilməz. Məsuliyyət mənimdi. Əgər çıxarılsan, şəxsən özüm sənə iş tapacam! Söz verirəm! İndi isə gedə bilərsən!-deyə Damla fikrindən dönməyərək sərt şəkildə cavab verdi.
Ofisiant narazı halda başını yelləyib çölə çıxdı. O getdikdən sonra Damla qadını özü ilə bərabər masaya gətirdi. Stulu oturduqdan sonra qarşısındakı boşqaba yemək çəkib qadının qabağına qoydu. Mehribanlıqla gülümsəyərək dedi:
-Çəkinmə xala! Rahat-rahat yeməyini ye.Heç kim sənə zərər verə bilməz burda.
Qadın Damlaya baxmadan dərhal yeməyi yeməyə başladı. Uzun müddətdir ki, ac olduğu bilinirdi. Paltarları köhnə, üst-başı pərişan halda idi. Ruhi xəstə olduğu hər halından bəlli idi.Yeməyini bitirdikdən sonra qadın başını qaldırıb Damlanın üzünə baxdı və gülümsədi. Danışa bilmirdi. Ona görə də yəqin ki, öz aləmində Damlaya minnətdarlığını bildirirdi. Damla da qadına gülümsəmə ilə qarşılıq verdi.
Lakin birdən Damlanın üzü dəyişdi. Rəngi ağardı. Heyrətdən gözləri böyüdü. Sanki şok olmuşdu. İlahi, axı bu necə ola bilərdi ?! Bu, yuxu deyildi. Qarşısında dayanan qadını çox yaxşı tanıyırdı. Ancaq onu illər sonra bu vəziyyətdə görməyi ağlına belə gətirməzdi. Həm də bu gün! İlk kitabının çıxdığı gün! Bu təsadüf idi yoxsa qismət? Bu suala cavab vermək çox çətin idi.
Damlanın şok olduğunu görən anası Dilbər xanım və atası Fazil bəy narahat halda ayağa qalxıb ona yaxınlaşdılar. Anası qızının əlindən tutub soruşdu:
-Nə olub, Damla?! Əlin buz kimidi! Niyə bu vəziyyətə düşdün?!
Bunu deyib Dilbər xanım da diqqətlə qadına baxdı. Az sonra o da qızı kimi heyrətə gəldi. Fazil bəy də təəccüb və heyrət içində idi. Hər üçü şok vəziyyətdə bir-birinə baxır. Lakin heç biri ağzını açıb tək kəlmə danışa bilmirdi. Hər kəs diqqətlə onlara baxır, bir açıqlama gözləyirdilər. Nəhayət ki, Damlanın rəfiqəsi Nur yaranmış sükutu pozaraq dilləndi:
-Damla! Bir söz de görək! Nə oldu sizə? Tanıyırsan bu qadını? Kimdi bu qadın?
Damla özünü biraz toplayıb göz yaşları içində sözə başladı:
-Hər birinizə maraqlıdır ki, görəsən bu qadın kimdi? Burada nə işi var? Niyə bu vəziyyətdədi? Elə isə cavab verim. Niyə bu vəziyyətdə olduğunu mən də bilmirəm. Amma o cür xasiyyətlə bu vəziyyətə düşmək normaldır. Bu qadın mənim həyatımda silinməz izlər qoyan, qəlbimdə və ruhumda sağalmaz yaralar açan ibtidai sinif müəllimim Mətanət müəllimidir. Onu heç bir zaman bağışlamayacağımı demişdim. Amma həyat mənim yerimə ondan çox gözəl əvəz çıxıb. Çünki ağıl qədər dəyərli bir nemət yoxdur. Ağlını itirmək həyatını itirməkdən daha əzablıdır.Bu qadın hal-hazırda yaşamır ki. Sürünür. Çox ədalətli cəza olub həqiqətən də. Bu qadın hər zaman yaxşı oxuyan şagirdləri sevdi. Şagird zəif oxuyanda onu az qala vətən xaini elan edirdi. Onun aləmində oxumayan və ya oxuya bilməyən şagird nəfəs belə almayaydı gərək. Onlara həm fiziki həm də psixoloji cəhətdən işgəncə verərdi. Təəssüf ki, mən də çox yaxşı oxuyan şagird deyildim. Ona görə də o işgəncələrə mən də məruz qalmışam. Ehh... Bu qadının zülmləri saymaqla bitməz ki... Hansı birini deyim?! Xətti səliqəsiz olan uşaqların dəftərini iplə boynuna keçirib qonşu sinifləri gəzdirərək o uşaqları biabır etməsinimi?! Sinfin əlaçılarını qaldırıb dağ başına qoyub, zəif oxuyan uşaqları onların ayaqları altına atmasınımı?! Əlli qəpik pula görə məni hönkür-hönkür ağlatmasınımı? Dərsini zəif oxuyur deyə uşaqları vəhşicəsinə döyməsinimi?! Saymaqla bitməz bu qadının zülmləri, günahları! Şagird zəif oxuyursa, uzaqbaşı 2 yazarsan olar bitər. Ya da valideynlərinə deyərsən ki, uşaq yaxşı oxumur. Daha onu vəhşi kimi qalıb çubuqla döyüb, təhqir edib qürurunu sındırmaq nəyə lazımdı?! Amma yox, bu qadının dərdi bizim oxumağımız, yaxşılığımız deyildi ki! O özünü başqalarına göstərmək üçün bizdən istifadə edirdi! Biz onun üçün həm də "yarış atı" idik. O biri müəllimlərlə bizdən istifadə edərək yarışmaq bu qadının dərdi! " Atlar" yaxşı qaçmayanda bu qadın onlara işgəncə edirdi! Ancaq Allahın işinə baxın ki, bu gün həyat onu "sinfin qaymaqları" adlandırdığı vaxtilə əlaçı olan şagirdlərinin yox, həmişə yuxarıdan aşağı baxdığı qızın-mənim yanıma gətirdi. İlahi-ədalət bax, budur!
Damlanın göz yaşları içində dediyi bu sözlər hər kəsi çox təsirləndirmiş, göz yaşına boğmuşdu. Qadın ağlını itirsə də, ruhu bütün bu olanların fərqində idi. Xəcalət hissi ilə Damlaya baxaraq göz yaşı tökürdü. Baxışları ilə Damladan sanki bağışlanmaq diləyirdi. Birdən dizləri üzərinə çöküb Damlanın ayaqlarını qucaqladı və ürəkdağlayan bir hönkürtü ilə ağlamağa başladı. İllərin peşmançılığı, bağışlanmayan günahların nəticəsi idi bu hönkürtü, bu çarəsizlik.
Damla onun qollarından tutub ayağa qaldırdı. Qəzəb dolu baxışlarını qadının peşmançılıqla yaş axıdan gözlərinə tikib dedi:
-Mətanət "müəllim"! Sizi bəlkə 25 yaşlı Damla bağışlayar! Amma 50 qəpik pula görə lövhənin qarşısında göz yaşı tökdürdüyünüz, bəzən hətta günahsız yerə cəza verdiyiniz ,fındıq qabığını doldurmayan səbəblərlə döyməkdən çəkinmədiyiniz Damla heç vaxt sizi bağışlamaz! Hətta qəddarlığınız o yerə çatmışdı ki, ifadə yazanda ayın tarixini 2 dəqiqə gec yazdım deyə də məni döymək istəmişdiz! Necə keçsin o Damla sizin günahınızdan?! Hardadı indi məni günahsız olduğum halda üzr istəməyə məcbur etdiyiniz Aylin?! Niyə indi onun yox, mənim yanımdasınız?! Bilirsiniz niyə?! Çünki haqq və ədalət deyə bir şey var! Siz zamanında hər nə qədər bunu yaddan çıxarıb zülmlər etsəniz də, haqq və ədalət əvvəl-axır öz yerini tapır! Eynilə bu gün tapdığı kimi! Çətinliklə olsa uğur qazanmağı bacardım! Yazar oldum! Bu gün mənim ilk kitabım çıxdı! Sizin və həyatımdakı bir çox insanın etdiyi zülmlərə baxmayaraq mən bunu bacardım. Kitabımda olduğu kimi həyatımda da İlahi-ədalət gec də olsa öz yerini tapdı. Sizi bağışlamağımı istəyirsinizsə, onda mənə itirdiyim uşaqlıq zamanlarımı, əzab içərisində keçən məktəb vaxtlarımı geri verin! Verə bilmirsiniz?! Deməli, bağışlanmağı istəməyə də haqqınız yoxdur! Siz məni və sinfin digər zəif oxuyan uşaqlarını həmişə ayaqaltı etdiniz! Sonrakı illərdə ikiüzlü olmağı bacaranlar problem yaşamadı! Amma mənim vicdanım yol vermədi elə davranmağa! Buna görə də həmişə əzab çəkdim! Dəyərsiz oldum! Mənə həmişə sinfin əlaçıları ilə rəfiqə olmağı tapşırırdız! Amma onlara bir dəfə də olsun demədiniz ki, Damlanı incitməyin! O sizin kimi deyil! Çox həssasdı! Sizin üzünüzdən 11 illik məktəbli həyatım cəhənnəm əzabı kimi keçdi! Əslində xarakter olaraq mənə heç uyğun olmayan qızları gözümdə çox böyütdüm. Onlarla dost olmağa çalışdıqca da dəyərsiz oldum onların gözündə! Bunun tək səbəbkarı sizsiniz! Siz onları həmişə üstün tutdunuz! Beynimə yeritdiniz ki, onlar yüksəkdədi! Mən də daima o yüksəkliyə qalxmaq istədim! Amma alınmadı! Buna görə də çox əzab çəkdim! İllər sonra anladım ki, onlar yüksəkdə deyilmiş! Siz onları mənim gözümdə əlçatmaz etmisiniz! Özgüvənim olmadığı üçün də çox əzab çəkdim o qızlar üzündən! Madəm ki, mənim həyatımın ən gözəl günləri geri dönə bilməz, sizin də bağışlanmaq kimi bir şansınız yoxdur o zaman! Nə siz nə də başqa insanlar mənə acımadı! Amma mən nə olursa olsun mərhəmətimi itirmədim! Sırf sizin kimi olmaqdan qorxduğum üçün müəllim olmağı rədd etdim! Amma kaş ki, etməzdim. Bunun peşmançılığını ömür boyu çəkəcəm! Əslində bu iş üçün yarandığımı çox sonralar başa düşdüm! Amma sonrakı peşmançılıq fayda verməz təəssüf ki! Müəllim olub sizə əsl müəllim necə olur göstərə bilərdim! Sizi ömrümün sonuna qədər bağışlamaq fikrim yoxdur! İndi isə əyləşin! Şənlik bitdikdən sonra gəldiyiniz yerə gedə bilərsiniz!
Damla bunları deyib ağlayaraq çantasını da götürüb otaqdan çıxdı. Ardınca Dilbər xanım çıxsa da , ona biraz özünü toplayıb makyajını da düzəldib gələcəyini deyərək anasını otağa geri göndərdi. Ayaqyoluna gedib bir xeyli ağladıqdan sonra makyajını düzəltdi. Bu günü heç belə xəyal etməmişdi. Amma əslində yaxşı olmuşdu. Ürəyində artıq Mətanət müəllimə qarşı kin yox idi. Bütün ürək sözlərini demiş, ondan etdiklərinin hesabını soruşmuşdu. Sözsüz ki, onu bağışlamaq fikri yox idi. Amma içində qalan şeyləri demək onu olduqca rahatlatmışdı.
Damla özünü qaydaya salıb təkrar otağa qayıtdıqdan sonra hər kəsin diqqəti onun üzərində idi. Mətanət "müəllim" hələ də hönkürərək ağlamağa davam edirdi.
Gələn qonaqlar içində 15 yaşlı bir qız da var idi. Adı Zeynəb idi. Damla onu çox sevirdi. Damlanın yaş kompleksi yox idi. Ona görə də Zeynəblə yaxşı yola gedirdilər. Zeynəb də onu çox sevirdi. Damla lazım gələndə onun rəfiqəsi, lazım gələndə isə böyük bacısı ola bilirdi. Özü çox əzab çəkmişdi. Ona görə də özünə söz vermişdi ki, yaşı ondan az olanlara həmişə sevgi və şəfqətlə yanaşsın. Belə də edirdi. Azyaşlılar onu çox sevirdilər. Yaşını göstərmədiyi üçün çox vaxt onlardan seçilməzdi heç.
Damla masaya yaxınlaşıb Zeynəbin əlindən tutdu və özü ilə bərabər Mətanət "müəllim"in yanına gətirdi. Üzünü Zeynəbə tutub dedi:
-Zeynəb, mən sənin həm rəfiqən həm də böyük bacınam, düzdür?
Zeynəb başını razılıq əlaməti olaraq yelləyib dedi:
-Əlbəttə ki, eləsən bacı. Nə olub ki? Niyə soruşursan?
-Mənə düzünü de! Sən hələ də ibtidai sinif müəllimi olmaq istəyirsənmi? -deyə Damla soruşdu.
-Əlbəttə ki, istəyirəm.-deyə Zeynəb cavab verdi.
Damla dərindən nəfəs alaraq hər iki əli ilə Zeynəbin çiyinlərindən tutdu və gözlərinə baxaraq dedi:
-Elə isə bacına söz ver! Söz ver ki, ilk öncə əxlaqlı və gözəl ürəyə sahib insan olacaqsan! Şagirdlərinə hər şeydən əvvəl insan olmağı öyrədəcəksən! Savadlı şagirdlərdən əvvəl sinfin dəcəl, sözəbaxmayan, zəif oxuyan uşaqlarını sevəcəksən! Onlara iki qat artıq sevgi və şəfqət göstərəcəksən! Onların təkcə müəllimi yox, həm də mənəvi anası olacaqsan. Söz verirsənmi?
Zeynəb gülümsəyərək Damlanın əlindən tutub dedi:
-Söz verirəm, bacı! Söz verirəm ki, əvvəl çox yaxşı insan sonra da çox yaxşı müəllim olacağam. Şagirlərimi çox sevəcəm.
-Bax!-Damla Mətanət müəllimi göstərib dedi - əgər onun kimi olub şagirdlərinə zülm edəcəksənsə xahiş edirəm, olma müəllim!Olma ki, mənim kimi şagirdlər əzab çəkməsin!
Bunları deyib Damla yenə ağlamağa başladı. Zeynəb onun göz yaşlarını silib dedi:
-Yox, bacı! Olmayacam! Söz verirəm! Mən şagirdlərimi incitməyəcəm! Onların çox sevəcəm. Görəcəksən!
Zeynəb bunu dedikdən sonra Damla onu bağrına basıb öpdü. Daha sonra üzünü orada otaqdakı hər kəsə tutub dedi:
-İnsanın həyatında üç nəfər çox önəmli rol oynayır: Ana, ata və müəllim! Əgər həyatınızdakı ibtidai sinif müəllimi yaxşı olarsa, gələcəyiniz çox parlaq olar. Yox, əgər Mətanət "müəllim" kimi olarsa, ortaya mənim kimi məktəb vaxtları əzab içərisində keçmiş insanlar çıxar. Müəllimlik çətin olsa da, çox şərəfli peşədir. Bu peşə ilə oyun olmaz. Çünki müəllim gələcək və cəmiyyət üçün bir insan yetişdirir. Allaha şükür ki, mən gec də olsa özümü bu həyatda təsdiq etdim. Uğur qazandım. Ancaq yaşanması mümkün ikən yaşaya bilmədiyim xoşbəxtliklər içimə dərd olub. Əgər bir gün onları yaşaya bilsəm, bu həyatda əsl xoşbəxtliyi dadmış olacağam. Çox xahiş edirəm ki, müəllimlik sənətinə hər kəs ciddi yanaşsın. Müəllimlər şagirdlərini hər şeydən öncə insan kimi sevsin, hörmət etsin, dəyər versin. Yalnız bunu etməyi bacaran insanlar müəllim olsa , heç bir şagird mənim kimi əzab çəkməz.
Damla sözünü bitirib yerinə əyləşdi. Şənlik bitdikdən sonra restorana təcili yardım çağırdılar. Onlarla birlikdə polislər də gəlmişdi. Sorğu-sual nəticəsində məlum oldu ki, Mətanət müəllim iki gün əvvəl Psixiatriya Mərkəzindən qaçıb. Yaxınları polisə xəbər verib. İki gündür ki, axtarışda imiş. Təcili yardım həkimləri və bir neçə yaxını zorla da olsa onu maşına mindnirib xəstəxanaya apardılar.
SON
1 note · View note
barkoturktv · 7 months
Link
0 notes
musispoedmacarsiv · 1 year
Text
2023 FIBA Basketbol Dünya Kupası Kapanış
Giriş: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/726666606827192320/2023-fiba-basketbol-d%C3%BCnya-kupas%C4%B1
Birinci Tur Grup Aşaması: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/726667292537225216/2023-fiba-basketbol-d%C3%BCnya-kupas%C4%B1-grup-a%C5%9Famas%C4%B1
İkinci Tur Grup Aşaması ve 17.-32. Klasmanı: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/727105427795476480/2023-fiba-basketbol-d%C3%BCnya-kupas%C4%B1-i-kinci-tur-grup
Çeyrek Final: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/727571274266722304/2023-fiba-basketbol-d%C3%BCnya-kupas%C4%B1-%C3%A7eyrek-final
Yarı Final ve 5.-8. Klasmanı: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/728456050099044352/2023-fiba-basketbol-d%C3%BCnya-kupas%C4%B1-yar%C4%B1-final-ve
Üçüncülük Maçı ve Final: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/728464971885903872/2023-fiba-basketbol-d%C3%BCnya-kupas%C4%B1-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BCl%C3%BCk-ma%C3%A7%C4%B1-ve
--------------------------------------------------
*Finalde Sırbistan önünde 83-77 kazanan Almanya'nın şampiyonluğu ile neticelenen organizasyon. Almanya'da Dennis Schröder 28, Franz Wagner 19 sayı ile oynadı. Sırbistan'da ise Aleksa Avramovic 21, Bogdan Bogdanovic 17 sayı üretti.
-Almanya-
*Tarihindeki ilk şampiyonluğu.
*İlk final deneyiminde bu başarıya ulaştı.
*1993 EuroBasket şampiyonluğundan sonra tarihindeki ikinci uluslararası zafer.
*8 maçını da kazanarak namağlup şampiyon oldu.
*FIBA Dünya Kupası'nda daha önceki en iyi derecesi 2002'deki üçüncülüktü.
*Karşılaşmada 19 sayı, 7 ribaund, 2 asist ve 3 top çalma ile 19 verimlilik puanı üreten Franz Wagner maçın oyuncusu seçildi.
-Sırbistan-
*2014'ten sonra bir kez daha finalde kaybetti.
//
*Üçüncülük Maçı'nda Kanada, ABD'yi 127-118'lik galibiyetle geçti. Kanada'da Dillon Brooks 39 sayıyla takımını sürükledi. Shai Gilgeous-Alexander 31 sayı - 12 asistlik ikili çiftesiyle damgasını vuran diğer isimdi. ABD'de ise Anthony Edwards 24, Austin Reaves 23 sayı kaydetti.
-Kanada-
*İlk kez Dünya Kupası'nda madalya sevinci yaşadı.
-ABD-
*Üst üste 2. turnuvada kürsünün dışında kaldı.
*1963 ve 1967'den sonra üçüncü kez dördüncü basamağa yerleşti.
*Sonuncusu 2014 olmak üzere 5 şampiyonlukla en başarılı ekip.
//
**Ödüller**
En değerli oyuncu: Dennis Schröder - Almanya
Yükselen Yıldız: Josh Giddey - Avustralya
En iyi savunma oyuncusu: Dillon Brooks - Kanada
En iyi koç: Luca Banchi - Letonya
En iyi takım:
Dennis Schröder - Almanya
Shai Gilgeous-Alexander - Kanada
Anthony Edwards - ABD
Bogdan Bogdanovic - Sırbistan
Luka Doncic - Slovenya
En iyi ikinci takım:
Arturs Zagars - Letonya
Simone Fontecchio - İtalya
Jonas Valanciunas - Litvanya
Nikola Milutinov - Sırbistan
Franz Wagner - Almanya
//
**Final Sıralaması**
1.Almanya (2024 Paris Olimpiyatları)
2.Sırbistan (2024 Paris Olimpiyatları)
3.Kanada (2024 Paris Olimpiyatları)
4.ABD (2024 Paris Olimpiyatları)
5.Letonya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
6.Litvanya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
7.Slovenya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
8.İtalya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
9.İspanya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
10.Avustralya (2024 Paris Olimpiyatları)
11.Karadağ (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
12.Porto Riko (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
13.Brezilya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
14.Dominik Cumhuriyeti (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
15.Yunanistan (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
16.Gürcistan (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
17.Güney Sudan (2024 Paris Olimpiyatları)
18.Fransa (2024 Paris Olimpiyatları) (Ev Sahibi)
19.Japonya (2024 Paris Olimpiyatları)
20.Mısır (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
21.Finlandiya (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
22.Yeni Zelanda (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
23.Lübnan (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
24.Filipinler (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
25.Meksika (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
26.Angola (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
27.Fildişi Sahili (Olimpiyat Eleme Turnuvası)
28.Yeşil Burun Adaları
29.Çin
30.Venezuela
31.İran
32.Ürdün
1 note · View note
yemisenlioglu · 1 year
Text
Tumblr media
___☀️🇹🇷cCc T. C. cCc___
Güzel Bir Pazar Günü Geçirmenizi
Dilerim…
BEN OKUDUM ATATÜRK TEFSİR ETTİ...
Başlıktaki bu cümle, tüm Beykozluların ve rahmetlik babamın çok sevdiği, Beykoz’da yaşamış Medineli Hafız Hacı Osman Akfırat’a ait.
Prof.Dr. Haydar Baş hocamız Hoşgeldin Atatürk eserinde kendisini “Beykoz camii imamı” olarak anlatıyor.
Açıkçası kıymetli hocamızın eserini okuyana kadar bu önemli olayı bilmiyordum. Eserde bahsedilen imam efendinin de Hacı Osman Efendi olduğunu da sağolsunlar Beykozdaki yaşlılarımız bize söylediler.
Doğrusu Prof.Dr.Haydar Baş hocamızdan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hafız olduğunu öğrenmiştik ama onun “müfessir” derecesinde ilim sahibi olduğunu bilmiyorduk.
Hacı Osman Efendi’nin Atatürk hakkında aşağıda anlattıklarını okuyunca, bir kısım cenahın geçmişte yaşanan bu önemli olayı neden gizlediğini ve gizleyenlerin “dinsiz Atatürk” algısı üzerine çalışan batı uşağı ajanlar olduğunu bir kez daha anladık aslında..
Uzatmayayım, olay aynen şöyle;
Beykoz camii imamı Hafız Hacı Osman Efendi, Atatürk'ün Beykoz'a gelişini ve kendisine sorduğu ilginç soruyu anlatıyor:
-Sıra gelmişken sizlere bütün ömrümce unutamayacağım bir hatıramı anlatayım da dinleyiniz.
Büyük inkılapların birbirini takip ettiği günlerdi. Ben o zaman Beykoz Camii'nde imamlık yapıyordum. Sarıkların yalnız vazife başında sarılacağı bildirildiği için camiden çıkınca şapka giyiyorduk.
Bir ikindi vakti iskelenin yanındaki kahvede oturuyordum. Bir an kahvenin önünde birkaç otomobil birden durdu. En önde duran otomobilden, o zamana kadar karşılaşmamış olduğum fakat görür görmez tanıdığım Atatürk çıktı. Sevincimden şaşkına dönmüştüm. Onun geldiği haberi o kadar çabuk yayılmıştı ki, bütün Beykozlular bir an içinde etrafını sardılar. Ben de kendimi toplayarak kalabalığın arasına karıştım. Onu çok yakından görebilmek için çok yakınlarına kadar yanaştım. Halkın sevinç nidaları uğultu halinde yükseliyor ve herkes biraz daha ileriye yaklaşmaya çalışıyordu. Atatürk, etrafına baktıktan ve halkı sükunete davet ettikten sonra şöyle dedi;
-Beykoz imamı burada mı, gelsin de konuşalım.
Zaten tam karşısındaydım. Kalabalıktan ayrılarak ileriye çıktım ve şöyle dedim;
-Buyur Paşam, konuşalım.
Atatürk, sol avucunda duran üzümleri bana göstererek şöyle sordu:
-Hoca, bu helal de bunun suyu niçin haram, bize anlatsana?
Şaşırmıştım. Bu güç suale ben nereden cevap bulacaktım. Bir müddet düşündüm, aklıma bir şey gelmiyordu. Allah'tan imdat bekliyordum. Bir ara nasıl oldu bilmem, aklıma gelen bir cümle dudaklarımdan döküldü:
-Paşam, karın sana helal de kızın niçin haram?
Atatürk, bu sözümü işitince hafifçe gülümseyerek yüzüme baktı başını sallayarak şöyle dedi:
-Hoca, sen alimsin, ben softaları arıyorum. Yarın saraya gel de seninle konuşalım..
Ertesi günü saraya gittim. Beni karşısına oturttu, saatlerce bana Kur'an'dan ayetler okutarak kendisi tefsir etti..
(Hacı Osman Efendi burada, “o çok büyük adamdı, Allah rahmet eylesin” diye mırıldanıyor, gözlerinden dökülen yaşlar, beyaz top sakalından süzülüyordu).
AFERİN HAFIZIM, ÇOK GÜZEL YAPMIŞSIN
Devam ediyor Hacı Osman Efendi:
Çanakkale zaferinin Mustafa Kemal Paşa için ayrı bir önemi olduğu malumdur.
Hani Mustafa Kemal'e "dinsiz, inanmaz" diyorlar ya, onun Çanakkale'de şehit olanlar için her yıl Mevlid okuttuğuna ne diyecekler? Bu mevlitlerden birinde 1932 yılında bana görev tevdi edildi ve Veladet Bahri'ni okumam istendi.
Kürsüye çıktım, başladım okumaya, "Bir acep nur kim güneş pervanesi" mısrama gelince bir fırtına koptu.
Her taraf toz duman içinde kaldı.
Zaten epeydir kara bulutlarla kapalı gök, bütün bütün karardı. Arkasından bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı.
Kürsünün etrafında ilahi ve teşvih okuyan hafızlar koşarak çardak altlarına sığındılar. Meydanda kimse kalmadı, fakat ben mevlide devam ettim. Sırılsıklam olduğum halde kıpırdamadım.
Beş dakika sonra yağmur dindi, hava açıldı. Her taraf güneş içinde idi.
O zümrüt yeşil ovada şehitlerimizin kokuları esmeye başladı. Mevlid de hitama erdi.
Hatm-i şerifler kıraat edildikten sonra İstanbul Müftüsü Hafız Fehmi Efendi tarafından yapılan beliğ ve veciz bir dua ile merasim hitam buldu.
Bundan sonra şehitlerimizin kabirleri ziyaret edildi ve nutuklar irad olundu.
Tahsis edilen otomobillere binilerek Gelibolu'ya geldik. Motorla Çanakkale açıklarında hazır bulunan Gülcemal vapuruna binerek akşam üstüne doğru İstanbul'a döndük.
Ertesi akşam Dolmabahçe Sarayına gittim. Atamın huzurlarına kabul edildim.
Çanakkale merasiminin tafsilatını verirken bu fırtına bahsine gelince, Atatürk o yağmura ve rüzgara rağmen mevlide devam edişime o kadar mütehassis oldu ki hiç unutmam.
Elini tekrar tekrar masaya vurarak,
“Aferin hafızım, çok güzel yapmışsın, vazife başında iken taş yağsa insan yerinden kıpırdamaz" diye iltifatta bulundular..
Kaynaklar:
- Prof.Dr. Haydar Baş - Hoşgeldin Atatürk, s.600-603
- Nafız KÜLÜNK, Atatürk’e ait Hatıralar, s. 121-122
- Hilmi YÜCEBAŞ, Atatürk’ün N. F. Hatıraları, s. 124
- Sadi BORAK, Atatürk ve Din, s. 66-67
- İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, s. 55-52
🇹🇷Laik CUMHURİYET Fazilettir….
🇹🇷Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene….
☣️☀️🇹🇷cCc @yemisenlioğlu cCc
0 notes
antalyamemurlarcom · 1 year
Text
Azerbaycan'da ilk gün beş kürsü
Tumblr media
İlk gün piste çıkan sporcularımızdan Orçun Ünalan 100m de 1065 lik derecesi ile ikinciilik kürsüsünde yer alırken, Oğuz Akgül 400m 'de 48.56'lik derecesi ile kürsünün birincilik basamağında yer aldı.Gizem Akgöz . Üç adım atlamada 13.41m derece birinci, Nuh Bolat gülle atmada18.45m derecesi ille birinci, yine Mesut bülbül üç adım atlamada 15.65m atlayarak birincilik kürsüsünde yer almıştır Read the full article
0 notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
Kürsünün amacı dostumuzun ve düşmanımızın kim olduğunu açığa çıkarmaktır. Allah tarafından sorgulanacağız. Allah'ın düşmanına düşman mıyız? Allah'ın dostuna dost muyuz?
SEYYİD HAŞİM EL HAYDARİ
2 notes · View notes
srdnm · 1 year
Text
Muzaffer İzgü Anısına
“Babam bir ev yapmış bize, tahta parçalarından… Adana’ya yapılan ilk gecekonduydu. Ondan önce gecekondu bilinmiyordu. Dam çinkoydu, babam eskiciden almış, üstünü çamurla sıvamış, tek oda… Yatak odası, yemek odası, oturma odası, misafir odası, mutfak, hatta banyo, hepsi o oda… Annem bizi leğende yıkardı, kendileri de aynı leğende yıkanırdı, hiç unutmuyorum, annem bir kova su getirir, bir de maşrapa, ben leğene otururdum, annem su dökerdi kafama, bütün içtenliğimle söylüyorum, havlu yoktu, annem eski fanilaları birbirine dikip bir şey yapmıştı, onunla bizi kurutur, köşeye oturturdu. Yer yatağına, yere sıralanır yatardık, en başa babam, yanına annem, yanına ablam, yanına öteki ablam, yanına ağabeyim, en uca ben, üç kişiye bir yorgan düşerdi, Tekir vardı, kedimiz, kim çok üşüyorsa, annem Tekir’i onun üzerine koyardı, Tekir ısıtırdı sabaha kadar… Gece yarısı yağmur yağarsa, tıp tıp tıp, yağmur damlası tam da benim burnumu bulurdu. Şubatta odun kömür biterdi bizde. Ama hepimiz birbirimizi çok severdik, annem babamı çok sever, babam annemi çok sever, kardeşler birbirini çok severdi, böyle bir evden çıktım ben.” “Babam okulda hademeydi. Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına… Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira… Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı, etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur… Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi, Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. Seyhan’ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu. Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur… Ama dedim ya, sevgi öylesine çoktu ki evde, sevgi karnımızı doyuruyordu.” “Annem de babam da Atatürk ve Cumhuriyet tutkunu insanlardı.” “29 Ekim 1933, Cumhuriyet Bayramı, Cumhuriyet’in 10’uncu yılı… Gündüz resmigeçit olurdu, Atatürk Parkı’nın orada yapılırdı, annem gündüz törene gidiyor, izliyor, alkışlıyor. Annem okuma yazma bilmezdi, ama nasıl bir Cumhuriyetçi kadındı… Gece fener alayı var. Annem illa ‘ben fener alayına gideceğim’ diyor. Bana dokuz aylık hamile… Babam yalvarıyor, ‘yahu hanım gündüz gittin, karnın burnunda, orada sancın filan tutmasın’ diyor. Annem dinlemiyor, ‘yok ben gideceğim’ diyor. Babam ne desin, peki diyor. Karşı komşumuz Nazmiye Hanım teyze var. Onunla birlikte gidiyorlar. Adana Saathane’nin orası, mahşeri kalabalık, Yağ Cami’nin oradan bando çala çala geliyor. Annemin sancısı başlıyor! Nazmiye Hanım teyze polise koşuyor, ‘çok kalabalık çıkamıyoruz’ diyor, polis çare buluyor, ‘bandonun arkasına takılın, ilk boşluktan çıkın’ diyor. Önde bando, arkasında annem, karnında ben, arkamızda fener alayı… Eve geliyor, doğuyorum. Bando mızıka takımı “çıktık açık alınla” dedikçe, ben de annemin karnından çıkmak için bağırıp duruyormuşum. Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde Onuncu Yıl Marşı eşliğinde doğuyorum, var mı daha büyük mutluluk.” “Beş yaşındayım. Babam o zamanlar Saathane’nin oralarda bir kahvede garson olarak çalışıyor. Patronuna ‘yarın Atatürk gelecek, çocuklarımı götüreceğim, büyük insanı yakından görsünler’ diyor. Patron itiraz ediyor, ‘sen gidersen çayı kim taşıyacak?’ diyor. Babam ‘istersen işime son ver, ben yarın çocuklarımı Atatürk’e götüreceğim’ diyor. Ertesi gün, annemin elinde bir kara torba, babamın elinde bir testi, yola düştük, Atatürk istasyon alanına gelecekmiş, kürsünün 20 metre kadar uzağındayız, yer tutmak için erken gittik, kara torbada zeytin ekmek, karnımızı doyurduk, suyumuzu içtik, bir gürültü bir ses, Atatürk geldi… Herkes ayağa kalktı, ben de kalktım ama nerede göreceğim, boyum yetmiyor, alkışlar, Atatürk çok yaşa sesleri, babam beni omzuna oturttu, ben de alkışlıyorum aklım sıra, az daha arkam üstü düşüyordum, babam son anda yakaladı, o sırada gördüm o güzel insanı, bir heyecanlandım, ‘bak baba Atatürk baba’ filan diye bağırıyorum, son sözleri hâlâ aklımda, ‘çok çalışacağız arkadaşlar’ lafını hiç unutmuyorum, belki de ömrüm boyunca bu denli çalışmamın sebebi budur, ‘çok çalışacağız arkadaşlar’ dedi, beynime kazındı, kürsüden indi, gitti. 1938’di. Babam hem sevinçliydi, hem üzgündü, ‘hasta hasta Adana’ya geldi’ demişti, ‘niye baba?’ diye sordum, ‘seni görmeye geldi oğlum’ dedi, ben bir şiştim, bir sevindim, çocuk aklı işte, Atatürk beni görmeye gelmiş… İşte böyle bir ana babadan, böyle bir evden çıktı Muzaffer İzgü.” “Atatürk öldüğünde, biz dört arkadaşım, elektrik direğinin dibinde ağlamaya başladık. Ağlıyorum ama, neye ağladığımı bilmiyorum tabii, ‘Atatürk ölmüş’ dediler, ağlamaya başladılar, ben de ağladım, gözyaşlarımızı bir havuza toplar gibi ağladık arkadaşlarımla… Koştum sonra, eve gittim. ‘Anne Atatürk ölmüş’ dedim, ağlıyordu annem… Nuri amca diye bir akrabamız vardı, yakınlarda götürüp toprağa koymuştuk, ‘Nuri amca gibi mi oldu?’ dedim, annem ‘he oğlum’ dedi, benim bir gidişim var arkadaşlarımın yanına, nasıl ağlıyorum, Atatürk ölmez çünkü, beynimde öyle bir insan o, ışıklar içinde yatsın, büyük insanım o benim, çok büyük insanım o benim.” Muzaffer İzgü, Muzaffer İzgü’yü işte böyle anlatırdı. Mübarek adamdı. Onuncu Yıl Marşı’yla geldi. Zafer Bayramı’yla veda etti. Eğilmeden, bükülmeden, biat etmeden, nasıl başladıysa öyle bitirdi. Mustafa Kemal’in askeriydi. Henüz ilkokul sıralarımda tanıştığım, zihin dünyamızın şekillenmesini sağlayan, yolumuzu aydınlatan meşaleydi. Zorluklar karşısında hayata gülümseyerek bakmamızı… “Kindar nesil” olmak yerine, daima “insan nesil” kalmayı öğretti. Değerli öğretmenim, güle güle… Ülkeyi yönettiğini zanneden bademler, iddia ediyorum, eğer bir kitabınızı bile okumuş olsalardı, bugün çok başka olurdu Türkiye. YILMAZ ÖZDİL
1 note · View note
piyasahaberleri · 1 year
Link
— Twitter/@PTIofficialİslamabad Yüksek Mahkemesi (IHC) Perşembe günü, Pakistan Tehreek-e-Insaf (PTI) Başkanı Imran Khan'ın yedi terör davasında geçici kefalet süresinin uzatılması talebiyle ilgili kararını saklı tuttu.Eski başbakan, Baş Yargıç Aamer Farooq başkanlığındaki iki üyeli kürsünün talimatlarında sıkı güvenlik önlemleri altında bugün IHC huzuruna çıktı. 18 Nisan'da IHC, sekiz davada Khan'ın kefaletini 3 Mayıs'a kadar uzattı. Khan, Çarşamba günü görünmedi. Dokuz davada kefalet talebini dinleyen IHC, mahkemeye çıkması için ona bir günlük süre vermiş ve bunu yapmaması halinde kefalet talebinin reddedileceği mevzusunda onu uyarmıştı.Duruşmanın bir noktasında, PTI başkanı kürsüye geldi ve Lahor Yüksek Mahkemesindeki beş üyeli heyeti kendisine zarar verebilecek şahıs hakkında bilgilendirdiğini deklare etti."Adını alırsam, hiçbir gazete bunu yayınlamaz" diyerek, kişiyi geçici hükümeti yönetmekle suçladı.Khan, iki üyeli heyetin mahkeme salonundan ayrılmasının peşinden gayri resmi bir sohbette, bir gazetecinin Amerikalı diplomatlarla görüşmelere ilişkin sorusunu yanıtladı. Beraberce iyi ilişkiler oluşturmak istiyoruz” dedi.Onun sözleri, PTI Kıdemli Başkan Yardımcısı Fawad Chaudhry'nin ABD'nin Pakistan Büyükelçisi Donald Blome ile görüşmesinden günler sonrasında geldi.Görüşme esnasında Dışişleri Bakanı Bilawald Butto-Zardari'nin Hindistan gezisini de kınadı. 'Acıya, şişliğe karşın mahkemeye çıkacak'Bugün erken saatlerde, PTI başkanı bacağındaki "ağrı ve şişliğe" karşın "mahkemeye saygı duyduğu" için mahkemeye çıkacağını söylemiş oldu. İslamabad'a gitmeden ilkin otomobile bindirilmek suretiyle tekerlekli sandalyede oturan Khan, toplumsal medyada gösterilen kısa bir video açıklamasında şunları söylemiş oldu: "[We] mahkemelere saygı gösterin, öyleki görünecek [before the court] Bacaktaki ağrı ve şişliğe karşın."bu PTI şefi lehte karar almadıkları takdirde "hakimler aleyhine propaganda yapanlar" benzer biçimde olmadığını da sözlerine ekledi.Khan, yapmış olduğu açıklamada, Lahor Yüksek Mahkemesine (LHC) kendisine suikast girişiminde bulunulduğunu bildirdiğini de iddia etti."Bir kez Wazirabad'da ve ikinci kez 18 Mart'ta Yargı Kompleksi'nde" diye ekledi.Güvenlik sıkılaştırıldıKhan, önceki duruşmada eski başbakanı mahkemede devamlı yokluğu sebebiyle kefaletin iptali mevzusunda uyaran iki üyeli bir heyetin huzuruna çıktı. Dokuz değişik davada geçici kefalet sağlamak için federal başkente yapmış olduğu ziyaret öncesinde, mahkeme etrafındaki güvenlik artırıldı ve ağır bir polis birliği konuşlandırıldı. Bölgede asayişi sağlamak için dikenli teller ve konteynerler de yerleştiriliyor.Polis, ilgisiz kişilerin ESK'ye girişini de yasakladı.Khan'ın güvenliğini sağlamak için bölge yönetimi sıkı güvenlik önlemleri alırken, avukatlar ve gazetecilerin hususi bir geçişle 1 numaralı mahkeme salonuna girmelerine izin verilecek.Khan'a mahkemede yalnız 15 avukatın eşlik etmesine izin verilecek ve duruşmaya başsavcılık ve başsavcılıktan 10 avukatın katılmasına izin verilecek.CJP ile dayanışmaEk olarak PTI başkanı videosunda Pakistan Başyargıcı (CJP) Umar Ata Bandial ile dayanışma göstermek için insanları sokaklara çıkmaya çağırdı."Mafya, başyargıya karşı hiddetlidir" diyerek, "mafyanın" Yüksek Mahkeme'yi (SC) böldüğünü ve Anayasa'yı hiçe saydığını da sözlerine ekledi.Ek olarak, görevdeki hükümeti meclislerin feshedilmesinden sonraki 90 gün içinde yapılması ihtiyaç duyulan "seçimlerden kaçmakla" suçladı.
0 notes