#izafiyet
Explore tagged Tumblr posts
Text
youtube
Bir yandan da Sözler okumalarımız sürüyor. 14. Söz'de 2. dersimizi de yaptık. 6 günde yaratılışı düşündük. "Nasıl anlamak lazım?" diye sorduk. Bediüzzaman'dan güzel bir bakış açısı aldık. #RisaleiNur
0 notes
Text
Dilsel görecelik ve Türkçe
Giriş İnsanlığı yaşatan kültür ve kültürü insanlara aktaran dil arasında kuvvetli bir bağ mevcuttur. Dilbilim camiasında bu bağ çeşitli bakış açılarıyla tasvir edilmiştir. Kültürün dil üzerinde etkili olduğunu söyleyen birçok yorumcu vardır. Kültürlerin dillere yansıdığı, toplumların yaşam tarzının dilin yapısını ve söz varlığını etkilediği kabul edilen bir görüştür. Ne var ki dillerin…
View On WordPress
0 notes
Text
nitelikli kaybedenler korteji*
nereye gidersem gideyim buraya ait değilmişim hissi.
bir de bunun sen tarafı.
şairin bahsettiği fazla yakınlığın getirdiği uzaklıksın,
hiç olmadın.
kaybetmekten tutmaya fırsat bulamadığım siyasi partilerim.
benimle sürekli ilgilenen ekonomim.
çay ve kitaplarım.
ontolojik kaygılarım.
sırasında başını çektiğim marketin kasasının her daim bozuk oluşunun tesadüfi olmaması.
karşı kasanın karıncalar ile metafiziksel ilişkisi.
parasız yatılı olan,
ve bir o kadar da umrumda olmayan dünyam.
evet, umrumda değil artık; umurum, gece gündüz vogue dergisine bakanlar ve elbette bakanlar,
buna içişleri dahil, dışişleri hariç değil.
bütün kavgalarım,
varoluşsal saygılarım.
ve belirleyemediğim bitiş çizgimin diyanetle ilişkisi.
bunun yanında ölü sevicileri, hamili yakınımdır kartları,
danışıklı mülakatları, çalınan sorularla elde ettikleri makamları,
araçları, prestijleri, ödüllü konuşmaları, katsayıları,
teokratik makyajları, yapay gerçeklikleri, hükmettikleri realiteleri,
dezenformasyonlarla yapmış oldukları ajitasyonları.
ve elbette ötv indirimleri.
pırlantadan alınan dahil değil, hiç olmadı.
ölüm bile sınıfsaldı, farkında olan olmadı.
o sokaktan geçenlerin suçlu olmamalarına mazaret çakarlı arabalı çünkü etrafları.
oysa madenlerde görünmezdi hiç görünmeye ve görülmeye değer et rafları.
ocakları, martları bir de mayısları.
ölmeye doyamadığım on iki aylık haziranımsın.
çok fazlasın.
seninle birlikte yürümeye müktedir olmak eylemi,
ne izafiyet teorisine sığardı ne de ilahi komedyaya.
çünkü seninle kırılıp dökülmek bile şarabın yıllanmışlığının fransızcası.
ben ise hep konunun fransızı.
boyunduruğunda artık yarınlarımın görünmeye değer olmasının sen tarafı.
içimde hep sızı.
çünkü kanlı coğrafyada olan biten her şey dünün aynısı.
77 notes
·
View notes
Text
saat; konu edebiyat değil
hiç büyüyemedim, oyuncaklarımı kırdılar. sağlam kalanları da, en sevdiklerime dağıttım. elimde sadece bir tane kanlı kalem kaldı. ölümle yaşam arasında... sustum diye yazdım, yazdıkça sustum, sustum diye yazdım. ruhsal olarak sağlığımı tamamen yitirdim. ‘’yürüyorum dikenlerin üstünde’’, ayaklarım yara bere dolu. herkesin camını kırdım, ayaklarıma battı, herkesin canını yaktım, kalbime çok derinlere battı.... bir tane mona lisa’ya denk geldim, onun da üstüne benzin döktüm, onu da yaktım. kıyamam... fransız kadın beni artık sevmiyor. herkes bana o kadar tahammül etmek zorunda ki, bundan da yoruldum; kendi ruhumdan tasarruf etmeye başladım. gaza basmazsam yolda kalmam... kaldım da daha da kalmam. artık kendimi tanımlamıyorum, bütün yaralarımın kısa süre önce kabuklarını kopardım. tekrar kabuk bağlayacak, bir daha mı? asla... o kabuklar sonsuza kadar kalacak. ‘’karanlık bir gece, yol görünmüyor’’, kayboldum. beni kimse bulamaz artık... kafam da yerde, çoban yıldızına bakmam. benim her şeyi anlamam için tekrar tekrar ve tekrar yolumu kaybetmem gerekir. minimum elli yaşında yetim kalmalıydım, erken oldu. bana iyi gelecek kadınlara da hep geç kaldım. doğru personamla doğru zamanı hiçbir zaman denk getiremedim. burada artık ilahi ve galaktik bir şansa ihtiyacım var. her şey, aniden, hiçbir sebep yokken, çabasız bir şekilde beni bulmalı ya da her şey, aniden, hiçbir sebep yokken, çabasız bir şekilde son bulmalı. benim artık bir şeyler için çabalamaya gücüm kalmadı. ‘’kara çalı bana aman vermiyor’’. benim içimi, çok içimi, en içimi bir harfiyat alanına on tane, belki yüz tane, belki bin tane kamyonla dökmem lazım. tüzük baştan yazılmalı, yüküm benden alınmalı ya da ben tekrar doğmalıyım. ben bu ilk gelişimi beğenmedim, diğeri daha şık olmalı. artık daha fazla şiir yazmak istemiyorum, artık onlar da bir işe yaramıyor. bana neyin iyi geldiğini unuttum, önceden insanlara nasıl iyi geliyordum onu da unuttum. bir karadelik gibi bana yaklaşanı içime çekiyorum, zaman kavramını dahi yutuyorum insanların. beni seven herkes yaşlanıyor... içlerindeki bütün iyi şeyleri emiyorum. sanırım ben uzun boylu bir sülüğüm. o kadar mı sıkıcıyım? evet o kadar sıkıcıyım. çünkü ben paslı demir bir kıskacım. emre... uçurtmaların ipini bırakman lazım. seni değil gökyüzünü hak ediyorlar. artık senin hatırlanman gerek, izafiyet bunu söylüyor. dolanıklık teorisi iptal, entropi devrede...
saat: edebiyat konu değil
7 notes
·
View notes
Text
Bazı anlar oluyor ki zaman bir nefes alış verişi gibi geçip gidiyor, bazen 1 dakika 1 saat oluyor. İzafiyet çalışıyor kafamın içinde, saate bakmaya gerek kalmıyor. Zaman denilen şey değişkenlik gösteriyor.
12 notes
·
View notes
Text
Bilime de bakılırsa hiç bir şey bilinemez bildiğimiz doğrular mutlak doğrular değildir izafiyet teorisinde olduğu gibi her şey kendine doğrudur nereden bakarsan diğer bakış yanlıştır
6 notes
·
View notes
Text
Amına kodum kertenkelesi şirkette tüm dedikoduları öğrenmiş ne çok şey biliyon olum dediğimde bilgi en büyük güçtür diyor bana hele hele izafiyet teorisini açıklıyor sanki andaval peşmerge suratlı orospu çocuğu
4 notes
·
View notes
Text
Taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
İnanç, korku ve aşk gibi olguları izafiyet teorisi ve belirsizlik ilkelerini anladığımız yollardan anlamaya zorlandık. Bu olgular, hayatlarımızın rotasını belirlerler. Bugün farklı bir yöne. Bugünkü yaptıklarımı dün yapmamın ihtimali dahi yoktu. Zamanı ve mekanı yeniden yapılandıran bu güçler daha biz doğmadan başlayacak ve öldükten sonra da devam edecek şekilde olmak istediğimiz kişiyi değiştirebilir ve şekillendirebilir. Tıpkı bir probleme yaklaşır gibi hayatımızın sınırlarını belirleyip her parametreden haberdar şekilde her yaptığımız eylemin bir amacı ya da bizlere bir fayda sağlaması gerektiği yanılgısıyla atıldık öne.
...Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış,bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık...
1 note
·
View note
Text
Uzayda olan her olayın görsel bir anlamı vardır. Bunları belirlemek için de rijit bir cisme gerek duyulur. Fizik bu konuda devreye girer ve iki doğru arasında rijit için bilgiler elde edilir. Euclide geometrisi bu konuda gerçeği yansıtır ve fizik ile beraber çalışır.
İzafiyet Teorisi
Albert Einstein
0 notes
Text
ZITLAR ALEMİ
ZITLIKLAR ÂLEMİNDE YAŞAM
Prof. Dr. 0. Cenap TEKİNŞEN
Giriş
Sınırlı olan akılla1anlaşılmasa/beş duyuyla fark edilmese bile, evrende her nesne ve olgu nicelik ve/veya nitelik bakımından rastgele oluşmamıştır. Birbirlerine de asla benzemezler. Her şey birbirinden farklıdır. Sözgelimi yeryüzünün tüm sahillerindeki çakılların hiçbiri şekil, renk, biçim veya ağırlıkları bakımında birbirinin aynı değildir. Niceliklerinin/niteliklerinin bir diğerinde varlığı ya da yokluğu dikkate alınarak anlamlandırılır. Var olan her şeyin anlam ve önemi ancak karşıtının bilinmesiyle mümkündür. Biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Gerçek zıtların mevcudiyetiyle anlaşılır.Zıt, nitelik/nicelik farkını belirtmek için kullanılır. Karşıtlık göreceli (izafi, rölatif) değerlendirmeye yardımcı olur. Örneğin soğuk su kaynayan suya göre soğuk, buza göre sıcaktır. Böylece varlıkların, nitelikleri ve nicelikleri karşılaştırılarak, farkına varılır, nitelikleri belirlenir. Bir şeyin karşıtı yoksa onun kendisi de yoktur. Çinli bilge Lao Tzu2 bir öğretisinde “ her şeyin (örn., iyi/kötü, güzel/çirkin, varlık/yokluk, dolu/boş vb.) bir karşıtıyla bir bütünlük içinde var olduğuna, birbirini tamamladığına/ yarattığına” değinir. Daha açık bir anlatımla zıtlardan biri olmazsa diğeri de olmaz, algılanmaz, farkında olunmaz. Diğerinin değeri bilinmez. Söz gelişi insan acıyı tattıkça şefkati daha çok arar. Zıddı olmayan herhangi bir şeyin anlamı yoktur. Bir şeyin değeri zıddının varlığıyla anlaşılır. Her şeyin kusursuz (mükemmel) olduğu ortamda kötü kavram olarak yoktur. Gerçek zıtlıklarda ortaya çıkar.
Zıtlardan hiç biri nicelik/nitelik bakımından tek yönlü ve sürekli değildir. Karşıtların hangisi fazla ise o gider diğeri gelir. Zıtların birliği işler. Diyalektik gelişme olur. Tek yönlü gelişen nicelik/nitelik kargaşaya yol açar, çürür. Bir anlam ifade etmez. Karşıtı da yok olur.
Evrende her şey hareketlidir. Hareketlilik zıtlığı oluşturur. Hareketliliğin, kısaca zıtlığın, olmadığı ortamda varlık yoktur, süreç yoktur. Hiçbir şeyin olmadığı ortamda hareketli olmak hareketsizlik zannedilir. Dengeyi sağlamak için biri diğerinin yerini alır. Zıtlar birlikte hareket eder, değişime uğrarlar. Çöğüncek (tahterevalli) gibidir. Ardıldır. Yaşamın özü dengede kalmaktır. İki zıt kutup değer bakımından birbirine eşittir. Mutlak iyi/kötüyoktur. Bir bütünün iki parçasıdır. Evren3 ve yaşam zıtların birlikteliği üzerine kuruludur. Birbirlerini yenemezler. İki zıt kutup (soyut/ somut) değer bakımından birbirini dengeler.
Evrende Zıtlık
Evren nurladoludur; enerji / madde (enerjinin değişik şekli)4 ve bilgiyle yüklüdür. Evrende her şey başka bir şeyle tanımlandığı için zıtlıkların uyumundan ortaya çıkmıştır. Zıtlıkları içinde barındırır. Her şey (gök cisimleri ve yeryüzündeki canlı/cansız nesneler) birbirlerine muhtaç olarak zıddıyla yaratılmıştır. Her şeybirbiri için zıttı(örn.,sıcak- soğuk, nefret- sevgi, iyilik- kötülük, fakirlik- zenginlik, dürüstlük- yalancılık, ilericilik- gericilik, bütünlük- bölünme, demokrasi-diktatörlük, devrim- karşı devrim, bencillik-özgecilik) ile vardır. Her şey zıddını kendi içinde taşır. Sistem zıtlık üzerine işler. Evrenin düzeni ve yaşam zıtlıkların gel-gitleri üzerine inşa edilmiştir. Evren varlığını sürdürdüğü sürece zıtlıklar da birbirlerini kovalayacaktır.
Evrendeki çokluğun mükemmel düzeni ve olağanüstü uyumu her şeyin5 zıddının mevcudiyetinin doğal sonucudur. Kimliğinin karşıtının olmasıyla açıklanır. Diğer bir anlatımla evren zıtlıklar âlemidir. Ve zıtlıkların uyumundan ortaya çıkmıştır. ABD’li bilim insanı Heinz R. Pagels’in (1939-1988) dediği gibi “Evren zıtların şaheser bir uyumudur”.
Zıtlığın var olduğu ortam görecelidir. Evrende mutlakıyet yoktur; izafiyet egemendir. Evrendeki ahengin yapısı göreceli olguların birbirini tamamlamasıyla fark edilir. Zıtlar birbiri için gereklidir, vardır. Biri olmazsa diğeri de olmaz. İç içe bir bütündür, birdir. Dolayısıyla her şey kimliğinin zıddıyla bulunur. Uyum oluşturur, kavranır. Yaratanın dışında her şey iki kutupludur. Bu da öbür âlemin varlığını zorunlu kılar.
Yaşamda Zıtlık
Yaşam dengeli zıtlıklarla doludur. Yaşamı etkileyen her sosyal ve biçimsel yapıda zıtlık gözlemlenir. Yaşamın döngüsü zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Her şeyin özü kendi zıttından oluşmuştur. Çünkü biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Çelişkili gibi görünen her şey birbirini betimler, tamamlar. Karşıtlardan biri varsa diğeri de vardır; diğerine göre anlam kazanır, algılanır ve uyum oluşturur. Sözgelimi, karanlık ışıkla, iyilik kötülükle, zorluk kolaylıkla anlam kazanır. Biri olmazsa (ortadan kalkarsa) diğeri anlamsız olur.İlişki nispi bağlamdadır. Her nimetin bir külfeti vardır. “Nimet için zahmet gerek, zahmetler nimet içindir” özdeyişinde olduğu gibi. Hayat zıddı olan ölüm gerçeğiyle anlamını bulur. Biri olmazsa diğeri de, yani zıddı da, yok olur. Çünkü var olan hiçbir şey ifade etmez. Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz.
Zıtlar ikiliklerine rağmen aynı şeydir; ”bir” in (örneğin bıçağın yan yüzleri; karanlığın en derin anından sonra ki güneş ışıltısı, ölümün hayatın arka yüzü olması gibi) ayrı yanlarıdır. Karşıtını gerekli kılar, beraberinde taşır. Biri yoksa diğeri hiçtir. Biri olmadan diğeri de olmaz Her ikisi de bir bütünü oluşturur. Ayrı değerlendirilemez. Parçalara ayrılamaz. Sözgelimi, kötülük olmazsa iyilik yok olur, anlamı kalmaz; tatlı acıyla, büyük küçükle, durağan hareketle, sevgi nefretle anlam kazanır. Birbirini takip eder. Zıtlıkların çatışmasını ve birliğini irdeleyen İyonyalı Filozof Herakleitos6 “Her şey karşıtların kavgasından doğar. Varlık yokluğu, yokluk varlığı meydana getirir. Varlık ve yokluk, olmak ve olmamak, yaşamak ve ölmek bir ve aynı şeydir. Eğer bunlar aynı şey olmasalardı, değişip birbirine dönüşmezlerdi. Çember içinde başlangıç ve son aynı noktada birleşir” der. “Zıtlıklar yararlıdır, en iyi uyum farklılıklardan çıkar” ilkesiyle de kendinden sonra gelenleri etkilemiş, yakın çağın önemli düşünürleri (örn., Goethe, Hegel, Nietzsche, Höderlin)ne örnek olmuştur. Bu bağlamda Goethe7 “Sevincin bir acı yanı, acının da bir sevinçli yanı olmalıdır” ve “ Geçirilmiş bir bela, bir servettir”; Hegel’e8 göre“her şey bir zaman çerçevesinde sürdüğünden geçici ve sınırlıdır ve her şey kendi zıttıyla kaimdir. Ne zaman bir güç kendi zıttına galip gelirse, o zaman değişiklik başlar. Değişim daire şeklinde değil sarmal şekildedir”. Nietzsche9 de “Yokluk büyük varlıktır azizim, yeter ki fark edebilesin”, ve “Acı mutluluk için fırsat veren koşuldur” der. Ayrıca Veysel Karani10 de “Hakk rızası zıtlıklardadır” diyerek zıtlıkların önemini vurgulamıştır. Eski yeniye anlam kazandırır.
Zıt olgular gerektiğinde/yeri geldikçe bir diğerinin yerine geçerek dengeyi (istikrarı, uyumu, adaleti) sağlar; örüntü sergiler. Bu bağlamda, Neyzen Tevfik (Kolaylı) 11 “En büyük keyif yokluktur, kıymetini bilene” der. Bir nedene bağımlı olarak varlıklarını (mevcudiyetlerini) sürdürürler, birbirinden ayrılmazlar. Gece gündüzün, hastalık sağlığın, şer hayrın, varlık yokluğun algılanmasını sağlar.
Yaşam iniş(ler) ve çıkış(lar) ile doludur. Hiçbir şey sürekli mutlak değildir. Sürekli kazanan/kaybeden de yoktur. Başka bir anlamla her kişinin kendi halince bir sevinci ya da derdi olur. Farklılıklar yaşama değer katar, renklendirir; gelişmeye, ilerlemeye uygun ortamı oluşturur. Yaşam süresindeki iyilikler/kötülükler, olumlu/olumsuz olgular insanın olgunlaşmasına, iyimser olmasına katkıda bulunur. Varoluşundan itibaren her insanın yaşamında olumlu ve olumsuz durumlar birbirini takip eder. Hayatına anlam katar. Her şey gelip geçicidir. “Şer (fenalık, kötülük)de hayır vardır”, “Bu da geçer ya Hu” “Her güçlüğün arkasında bir kolaylık/rahatlık vardır” özdeyişleri zıtların sürekli olamayacağını ifade eder. Kendini aşmanın, yenilemenin yolunu gösterir. Derdin insana şifa olduğunu, cefayı çekmeyenin şifanın kıymetini bilmeyeceğini Mevlana Celaleddin-i Rumi12 “Allah bir kulu sevdiği zaman ona bazı belalar ve sıkıntılar verir”, “Üzülme! Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir”, “iyiyi bilmedikce kötüyü bilemezsin” deyişleriyle anlamlandırır. Bu bağlamda Âşık Veysel (Şatıroğlu) 13 de bir şiirinde “Anlatamam derdimi dertsiz insana, dert çekmeyen dert kıymeti bilemez/ Derdim bana derman imiş bilemedim, hiçbir zaman gül dikensiz olmaz” der. Bir şeyin değerinin bilinmesi karşıtlarının algılanmasıyla mümkündür. Zıtlıklar olmazsa sağlıklı, objektif değerlendirilme yapılamaz. Çünkü insan, kendini özel kılan aklıyla ayırt etme yetisine sahip olduğundan, herhangi bir şeyin niteliğini (örn., kalite, başarım-performans vb.), sadece zıddını dikkate alarak/zihninde canlandırarak değerlendirir. Farkı belirler. Kategorize eder. Kötülük, günah, hastalık, gaddarlık, elem olmadan iyiliğin, sevabın, sağlığın, şefkatin, hazın kıymeti anlaşılmaz. Küfür (dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme) olmadan din olmaz. Çünkü din küfürü terk etmek esasına göre kurulmuştur. İnsan küfürü bırakırsa asıl olan imana kavuşabilir.Hak kavramı haksızlık olmasaydı bilinmez. Çirkinlik güzellik arayışına yol açar. Sağlığı hastalık hoş yapar. Zıtlıklar yaşamda boşluğu doldurarak anlamlı kılan farklılıklardır. Var oluşun (yaratılışın) en doğal yasasına göre “Her yeni eskimeye mahkûmdur”. Halk deyişiyle eskisi olmayanın yenisi olmaz. Dolayısıyla doğuma ölüm yakışır. Ölüm düşüncesi bile yaşama güç ve anlam verir.
Zıt olay ve nesneler arasında hem çelişki hem de ilişki vardır. İki zıt özellik karşıtına anlam kazandırır; etkisizleştirerek değer katar. Ağlamak ve gülmek sevginin belirtisidir. İnsan sevdiği ayrıldığında ağlar, sevdiğine kavuştuğunda sevinir. Kısaca aynı nedenle, sevdiğinle, hüzünlenir veya huzur bulur. Sözgelimi, Leonardo da Vinci14uzmanları, tanınmış resim eleştirmenleri tüm zamanların en ünlü ve muhteşem resmi Mona Lisa’nın 15 temel özelliğinin resimdeki yüz ifadesi, özellikle tebessümün gizeminde saklı olduğu konusunda hem fikirdir. Gizem ise Mona’nın gülümsemesindeki zıtlıkların (iyi ile kötünün, şefkat ile gaddarlığın, baştan çıkarıcılık ile masumiyetin) kesişmesine ve en iyi yansıtılmasına bağlanmaktadır.
İstenmeyen şeyler sevinmeyi gerektirecek kazanımlar sağlar. Sevgisizlik sevilmeye vesile olan olağanüstü bir duygu yumağını oluşturur. Doyumsuz özgürlüğün tadına özgür olmayanlar varabilir. Acıyı yok edersen haz, sıkıntıyı yok edersen mutluluk olmaz. Sefanın, sevincin, mutluluğun tadılması zorluğun olmasına bağlıdır. Zorluk olmazsa başarının sevinci, acı/sıkıntı/cefa çekmeden de mutluluk hissedilmez. Hüznü yaşamadan sevinç tarif edilemez. Her şey, kolay olmadan önce zordur.
Yaşam süresince tam ve sürekli mutluluk yoktur. Mutluluk veren şeyler kişiye ve ortama göre değişir ve farklı düzeyde algılanır. Diğer bir anlatımla bir anlık/kısa bir süre olan olumlu/olumsuz olma durumu kişiye göredir, bir başkası için daha etkili ve uzun süre algılanabilir. Sahip olduğunun tadını çıkaran mutludur. Bu da kişiye göre değişir. Her isteğine/arzusuna kavuşanın mutlu olduğu da söylenemez. Sahip olduğunda mutluluk duyacağı herhangi bir şey olmayacağından tam mutlu olamaz. Mutluluk, mutsuzluk olduğu süre bir anlam kazanır. Mutlu yaşadıkları düşünülenler, sürekli mutlu olsalardı, mutlu olmak onlara bir şey ifade etmezdi. Mutluluğa giden yol mutsuzluktan geçer. Açken yediğin yemekten, yorgunken uyumaktan alacağın haz gibi. Leonardo da Vinci “En büyük mutluluk mutsuzluğun sonucu olarak meydana gelir…” der. Mutluluğu aramayacak kadar mutlu, mutsuzluktan korkmayacak kadar mutsuz olursan yaşam bir anlam kazanır. Yaşamı anlamak insanın kendini tanımasıyla mümkündür. Bir insanın, olumsuz yönlerini fark etmeden iyi olması düşünülemez. Bu durumu Niyazi Mısri16, bir şiirinin
“Derman aradım derdime
Derdim bana derman imiş
Bürhan (kanıt) arardım aslıma
Aslım bana bürhan imiş”
mısralarında dile getirerek derdin derman olduğunu kısa ve etkili bir şekilde anlatır. Günah sevaba, keder sevince, yoksulluk varsıllığa, çirkinlik güzelliğe, nefret sevgiye, cimrilik cömertliğe, gizlilik açıklığa, siyah beyaza, yokluk varlığa anlam katar. Nietzsche bu bağlamda “Yaşamak acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır” der. Yokluk varlık olmadan belirtilemez. Yoklukta nitelik ve nicelik yoktur. Niteliği olan ama niceliği olmayan “sıfır” kavramıyla da ifade edilemez. Bu bakımdan yokluğa varlık anlam katar.
Sonuç
Evrende ve yaşamda ki tüm işlevler iki zıt (eksi ve artı) yükle/ etkileşimleriyle ilintilidir. Evrende soyut ve somut bütün olguların, parçacıkların (nesne) ve kavramların her zaman bir karşıtı vardır. Bunlar bir bütünün parçasıdır birbirine bağlıdır, birbirini takip eder.“Her gecenin bir gündüzü vardır” deyişinde olduğu gibi birbirini dengeler. Yaşam, -eşsiz güzelliğiyle evren gibi-, zıtlıkları bir denge ve uyum içinde barındırır. Yaşamın özü dengede saklıdır. Zıtlar sürekli değildir. Aradaki dengeyi korumak için er ya da geç kendini gösterir. Biri diğerinin yerini yaşam halkasında er ya da geç alır. Doğadaki afet olayları (örn., deprem, sel, tufan, kasırga, dev dalga/tsunami vb.) da yaşamın dizem (ritim)idir. Bir nedene bağımlı olarak işlevlerini sürdürürler. Bu denge içersinde karşıtların birbirine oranı, sözgelimi 1:1 veya herhangi bir sayının kendisine bölünmesiyle çıkan sayı gibi, sabittir. O da birdir.
Yaşam insana iyisiyle/kötüsüyle, eğrisiyle/doğrusuyla sunulan bir lütuftur. Zıtlıkların (örn., hayır/şer, gazap/rahmet) uyumundan dünya yaşam düzeni ortaya çıkmıştır. Benzer yüklerin (- veya +) birbirini itmesi gibi yaşamda da aynı olgular birbirini iter, zıttını çeker. Doğadaki ve yaşamdaki olgular doğrusal (linear) değildir. Kendini organize eden bir yapı gösterir. İnsan geçmiş ömrünü sorguladığında inişli çıkışlı olduğunu görür. Bu bağlamda divan şairi Yusuf Nabi17 “ Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz, Neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz” (Dünya bahçesinin hem hazanını hem baharını görmüşüz, Neşesini de kederini de rüzgârını görmüşüz) der.
Yaşam gerçeklerin aynasıdır. Zıtlıklar pınarından beslenir. Sürekli mutluluk yoktur. Hiçbir şey olduğu biçimde kalmaz, karşılıklı ilişkiler yumağı içinde devinir. Her kişinin kendi halince bir derdi olur. Bu bağlamda Anton Pavloviç Çehov18 “Mutlak bir mutluluk yoktur. Her mutluluk kendi içinde bir zehir taşır ya da dışarıdan gelen bir zehirle zehirlenir” der. Bir anlamda iyiliğin özünde kötülük vardır. İyilik kötülüğü yok etmeyi planlar. Bu da bir çeşit kötülüktür. Kötülük iyiliği ortadan kaldırdığında düşmansız kalır. Kendisiyle çelişkiye düşer. Karşıtlar olduğu gibi kabullenilirse yaşamın farkına varılır, yaşam anlam kazanır. Bu bağlamda Nietzsche “Hayatın anlamını anlamak istiyorsan tehlikeli yaşayacaksın” der. Yani insan hayatını tam manasıyla yaşamak için acı çekmek riskini almalı ve bunu azletmeli. Zıtlar devinim halindedir, birbirlerine dönüşürler. Zıtların dönüşümüyle yaşam sürer. Zıtlıklar, farklılıklar oluşturarak yaşama değer katar. Zıtlar var olduğundan insan dinamiktir; hayır, şerre meyillidir.
Zıtlığın kavranması hayata bakışı değiştirir. Bir şeyin karşıtının olmasını aklıyla kabullenen ve normal karşılayan kimse, yaşamın gerçeklerini bilir. Yaşanan olguları daha iyi değerlendirir. İyimser olur, hayata olumlu bakar. Yaşamı anlamlı olur. Yaşanan olgulardan ibret almanın anahtarı, mutlu hayat yaşamanın özü zıtlıklarda gizlidir. Yaşamı anlamlı kılmak için arada sırada kederlenmek, azaba uğramak, zorluklara maruz kalmak hayatın doğasında vardır. Zıtlıklar ruhu besleyerek insanları kaynaştırır. Büyük Türk şairi ve mutasavvıfı (tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı'ya adayan) Yunus Emre19 bir şiirinde
“Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
……………………………”
der. Yaşamın anlamını bilmeyen mutlu olamaz. Yaşam kalitesi insanın kendini çok iyi tanımasına ve zıtları (olumlu/olumsuz olguları) törpüleme düzeyine bağlıdır. Duygu, davranış ve niteliklerini iradesiyle denetyebilen/ nefsine hakim olan kimse iradesiyle denetliyebildiği ölçüde mutluluk/ mutsuzluktan arınır. Nefsi eğitmek için mutluluk veren şeylere direnmek, sevilen dünya nimetlerine (örn., oyun eğlence vb) fazla dalmamak gerekir. Bu bağlamda irade sağlamlaştırılmalıdır. Özetle sab��rlı olma, özeleştiride bolonma, benlikten sıyrılma en etkili ve kapsamlısonuçlara ulaştırır.
İnsanoğlu sürekli mutluluğa/kazanıma sahip olmanın peşindedir. Heyhat, bilmiyor ki sürekli mutluluk/kazanım yaşamın doğasına aykırı. Âlemdeki zıtlıklar hayatı renklendirir. Herkesin bir hayatı vardır; herkes kendi hayatını kendi yapar ama Yüce Tanrı’nın düzeni içinde yaşamını sürdürür. Her şeyin zıddını kendi içinde taşıdığını kabul eden hayatın akışını doğru kavrar, daha huzurlu yaşar. Yaşamda istemeyen şeyler, kabullenilirse çıkar boşluğunu zıttı doldurur. Diğer bir ifadeyle mutsuz, mutlu olmazsan yaşamı değerlendiremez, hayattan ders alamaz ve tecrübe kazanamazsın. Gülümsemezsen ağlamazsan hayattan ders alamazsın. Gelişmeler zıtlıkların yaşanmasıyla kazanılır. Böylece deneyim artar, bilgi sahibi olunur.
1 Aklın sınırsız (örneğin, başlangıcı ve sonu olmayan kavramların zamansızlık ve mekânsızlık boyutunda değerlendirmesi) olanı kavrayıp algılaması ve zihninde canlandırması zordur. Çünkü bilinmeyende sınır yoktur.
2 Lao Tzu (Laozi)yaşlı usta/üstat lakabıyla tanınan filozof; Lao Tse, Lao Tze olarak da bilinir. Çin’de MÖ 4. Asırda (MÖ 320±80) yaşadığı kabul edilmektedir. Tao Te Ching (Dao De Jing) Yol/İlke ve erdem- (Yüce Aklın Erdemi) adlı bilgelik öğretilerini içeren 81 şiirli-meselden, özdeyişten oluşan klasik Çin metninin yazarıdır. Taoizmin kurucusudur.
3 Evren: Kainat, kozmos, galaksiler topluluğu, İslami deyimle âlem.
4 Madde (elektron-, proton+, nötron): Enerjinin yavaşlatılmış hali, enerji yumağı. Maddenin temel taşı yoktur. Temelinde enerji vardır. Algılanan/algılanmayan her şey bu temel enerjiden oluşur. Her şey enerjidir. Birbiriyle ilintilidir; bir bütünün (evrensel enerji) parçasıdır. Zıddı (karşıtı, ters ikizi) antimaddedir. Antimadde (pozitron+, proton+, nötron) 1933’de Nobel Fizik Ödülünü alan Paul Adrien Mauice Dirac’ın (Bristol 1902-1984) denklemiyle ortaya çıkarılmış ve sonraki gözlemlerle varlığı doğrulanmıştır.
5 Evrende her parçacığın kendisiyle tıpa tıp aynı ama yükü zıt bir parçacığı vardır. Örn., elektronun zıddı pozitrondur.
6 Efes’te MÖ 535-475 yıllarında yaşayan, batı felsefesinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk büyük düşünür.
7 Goethe, Johann Wolfgang Von. Alman (1749 Frankfurt-1832 Weimar) Dünya edebiyatının ünlü yazarlarından, eğitimci, doğa bilimci, filozof.
8 Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 Stuttgard-1881 Berlin) "diyalektik mantık"ın kurucusu, filozof.
9 Nietzsche, Friedrich W. Alman (1844 Röcken-1900 Weimar) filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci.
10 Yemen’in Karn Köyünde doğan MS. 657’de Sıffin Muharebesinde şehit olan, tasavvuf ehli.
11 24.03.1879 (Bodrum) – 28.01.1953 (İstanbul) yılları arasında yaşayan Samsunlu ( Bafra’nın Kolaylı nahiyesi) şair, besteci, yazar. Çağımızın önemli fikir adamı, yergi (hiciv) ustası.
12 1207 (Behl) – 1270 (Konya) yılları arasında yaşayan mutasavvıf, şair, fakih (bir konuyu iyi bilen, anlayan; derin bilgi sahibi), âlim, düşünce adamı.
13 25. Ekim.1894 – 21. Mart. 1973 yılları arasında yaşayan Sivaslı (Sivrialan köyü, Şarkışla) aşık geleneğinin ünlü temsilcilerinden, çağımızın efsane halk ozanı.
14 Leonardo Piero da Vinci, 15 Nisan1452 (İtalya, Floransa’nın Vinci kasabası)- 2 Mayıs 1519 (Fransa, Amboise şehri) yılları arasında yaşayan, elimizde bazıları tamamlanmamış onyedi resmi bulunan dahi- sanatcı (ressam, mimar, heykeltıraş), mucit, askeri mühendis, bilim (anatomi, botanik, jeoloji-fizik) insanı.
15 Mona Lisa, Floransalı Francesco del Giocondo’nun 3. karısı Madonna Elizebetta’nın takma adı. Mona Lisa tablosu 1503/1504 yılında yapılmaya başlanmış tamamlanması dört yıl sürmüştür.
16 1618 (Soğanlı köyü, Malatya)- 1693 (Limni Adası) tarihleri arasında yaşamış sofi ve tasavvuf edebiyatı ustası.
17 Yusuf Nabi ( 1642 Urfa- 10 Nisan 1712 İstanbul) devlet, toplum ve sosyal hayatı eleştiren divan edebiyatının tefekkür (düşünce) şairi.
18 1860-1904 yılları arasında yaşayan, 1887 Puşkin ödüllü, modern kısa öykünün öncüsü ve oyun yazarı, Rus hekim.
19 İç Anadolu’da 1238-1321 yılları arasında yaşayan Türkçe şiirin öncüsü, halk şairi, mutasavvıf.
[email protected] Prof. Dr. O. Cenap Tekinşen
1 note
·
View note
Note
Günaydın ve iyi uykular.
Sevmekten bahset bugün bize, olur mu?
Yarım kalmalardan, yarım bırakmalardan.
Onların ötesinde bir şey var, bazen sevip sevmediğini bilmemek gibi. Yıllarca sevdiğin en yakın arkadaşından, annenden, kardeşinden şüphe ettiren bir his. Sevmek nasıl hissettiriyor ve ben acaba sevmeyi mi öğrenemedim hissi. Sevmek öğrenilen bir şey mi ki? Bunca zaman hiç durup sormadım incittim fakat bu onu sevmediğimden mi?
Yahut sevdiysem neden fark etmedim?
Yahut sevmek izafisi bana mı bahşedilmedi?
İzafi diye ben mi anlamadım?
sen sevgiyi faaliyette iki veya daha çok tasavvur arasında kurulan bir bağlantı sanıyorsun. bir başka şeyle bağlantılı olarak kavranan şeye sevgi mi denir? sevgi bilinmez. 2x=y ise, 4x=2y diyebilirsin. ama sevgiyi bir formülle sınırlandıramazsın. sevginin formülü yok, bulamazsın. birinin seni sevdiğini bilemezsin, inanırsın. izafi, izafiyet, metafizik ne dersen de, sevginin metaforunu bulamazsın. sevgi histir, ötesi isim, ötesi mecaz. ötesi kaf dağı, anka kuşu. ötesi yok.
6 notes
·
View notes
Text
ülserimde arabesk, belimde kasatura. istikbali teğet geçtim, gökyüzünü yırtacağız.. ben çuvalları taşırım, açamam ama. tükendiğim gün gel, seninle düşen yıldızları toplayacağız. körebe, duvarda yüzüm. yüze kadar sayacağız. herkes saklanınca, başlayacak sinema… kınalı bir teyzeye erzak, bıyığı sarı herhangi birine tekel iki bin. boncuklar, cikletler, balonlar dağıtacağız çocuklara. herkes saklanınca başlayacak sinema. alcatraz’ı yakacağız, guantanamo bize lunapark. kamuran’a bir tane bağlama, selami’ye kehribar. neriman’a çiçek alacağız. limana yanaşmış bir gemi, sen seversin… ona da çifte izbarço atacağız. herkes saklanınca başlayacak sinema. tümden gelip, tüme varalım. bir tane kesirli sayı bulup, onu küsüratından kurtaralım. şimdi biz senle pi’yi üç alsak, bize kimse kızmaz. seninle kaçarsak adadan, yattığım gün yaşadığımdan daha az. varisimde kuantum, gözlerinde izafiyet. hükmettikçe yaşayacağız. herkes saklanınca başlayacak sinema. santralden kumandan ulaştı, şiir bölündü. ayın dördüydü, dinamo operasyonunun yıldönümü. dunkirk’te savaşacağız, monaco’da sevişeceğiz. bilmediğimiz bir dilde zafer kutlayacağız. kaldırımlara ve şaraplara barış getireceğiz. herkes saklanınca başlayacak sinema. elini ver, göğüs kafesime koy. o kafes yükseldiğinde çok uzakta olacağız… o kafes, basit olarak turuncu bir anı. bendeki bülbül sesi, bendeki dolanıklık teorisi. her şeyden bağımsız; fazla protonun var mı? herkes saklanınca başlayacak sinema.
4 notes
·
View notes
Text
Dün,bugün,yarın
Her an, sen
Einstein izafiyet teorisini bulurken
Farkında değildi
Başı ile sonu birleşmesinde
Aşkın tüm zamanı kapsadığını
Yılmaz Karagöl
14.02.2024
0 notes
Note
İzafiyet teorisi ile kuantim mekaniği nasıl çelişir Anıl?
Soruyu yanlış sordun izafiyet ile değil Genel Görelilik Kuramı ile çelişir. Dash'in içinden geçmeyelim diye buraya bir spoiler atıyorum.
Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı, Evren’deki büyük cisimlerin nasıl davrandığını açıklar. Bu kurama göre, kütleçekim, uzay-zamanın eğriliğiyle ilgili bir şeydir. Uzay-zaman, Evren’deki uzay ve zamanın birleşik bir kavramıdır. Kütleli cisimler, uzay-zamanı bükerek, diğer cisimlerin üzerine çekerler. Örneğin, Dünya, uzay-zamanı eğerek, üzerindeki canlıları ve uydusu Ay’ı kendine bağlar. Bu, kütleçekiminin geometrik bir açıklamasıdır. Kuantum Mekaniği ise, Evren’deki çok küçük parçacıkların nasıl davrandığını açıklar. Bu kurama göre, atom altı parçacıklar, belirsizlik ilkesine göre davranırlar. Bu, parçacıkların konumunu ve hızını aynı anda kesin olarak bilemeyeceğimiz anlamına gelir. Parçacıklar, olasılıklara göre farklı durumlarda bulunabilirler. Bu, kuantum mekaniğinin istatistiksel bir açıklamasıdır. Bu iki kuram, her ne kadar tek tek sağlam olsa da, uzay-zamanın temel doğası konusunda çatışıyor. Kuantum mekaniği, uzay-zamanı sabit bir sahne olarak ele alırken, genel görelilik, uzay-zamanın, kütlenin varlığına göre değişkenlik gösteren, dinamik bir yapı olduğu konusunda ısrar eder. Bu yüzden, bu iki kuram bir araya gelince, matematiksel tutarsızlıklar ortaya çıkar. Fizikçiler, bu sorunu çözmek için, kütleçekimi ve kuantum mekaniği arasında bir uyum sağlayacak bir “her şeyin teorisi” arıyorlar. Bu sorunun nedeni, kuantum mekaniğinin kütleçekimi kuvvetini açıklayamamasıdır. Kuantum mekaniği, elektromanyetik, güçlü ve zayıf kuvvetleri, kuantum alan kuramı adı verilen bir çerçevede açıklar. Bu kurama göre, her kuvvet, temel parçacıklar arasında değiş tokuş edilen kuvvet taşıyıcıları ile aktarılır. Örneğin, elektromanyetik kuvvet, foton adı verilen kuvvet taşıyıcıları ile iletir. Ancak, kütleçekimi kuvveti için böyle bir kuvvet taşıyıcısı bulunamamıştır. Bazı fizikçiler, kütleçekimi kuvvetinin, graviton adı verilen varsayımsal bir parçacık ile aktarıldığını öne sürerler. Ancak, gravitonun varlığı henüz deneysel olarak kanıtlanamamıştır. Bazı fizikçiler, kütleçekimi ve kuantum mekaniği arasındaki uyumsuzluğu çözmek için farklı yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Bunlardan biri, süpersicim kuramıdır. Bu kuram, temel parçacıkları noktasal olarak değil, bir boyutlu sicimler olarak modeller. Bu sicimler, farklı titreşim modlarına sahiptir ve bunlar, farklı parçacıklara karşılık gelir. Süpersicim kuramı, kütleçekimi kuvvetini de kuantum alan kuramı ile uyumlu bir şekilde açıklar. Ancak, bu kuramın da bazı sorunları vardır. Örneğin, bu kuram, Evren’in 10 veya 11 boyutlu olduğunu varsayar. Bu ekstra boyutlar, neden gözlemlenemedikleri sorusunu gündeme getirir. Başka bir yaklaşım ise, kuantum çekim kuramıdır. Bu kuram, uzay-zamanın atomik ölçekte nasıl davrandığını açıklamaya çalışır. Bu kurama göre, uzay-zaman, Planck uzunluğu adı verilen çok küçük bir ölçekte, kuantum köpüğü olarak adlandırılan bir yapıya sahiptir. Bu yapı, sürekli olarak oluşup yok olan kara deliklerden ve solucan deliklerinden oluşur. Bu kuram, kütleçekimi kuvvetini, uzay-zamanın kuantum dalgalanmaları olarak yorumlar. Ancak, bu kuramın da henüz deneysel bir kanıtı yoktur. Bu iki yaklaşımın yanı sıra, daha birçok farklı teori ve model önerilmiştir. Ancak, hiçbiri henüz genel kabul görmemiştir. Kütleçekimi ve kuantum mekaniği arasındaki uyumsuzluğu çözecek bir “her şeyin teorisi” bulmak, fizikçilerin en büyük hedeflerinden biridir. Bu teori, Evren’in nasıl işlediğini anlamamızı sağlayacak ve yeni keşiflere yol açacaktır. Daha ayrıntılı dinlemek istersen iletini bekliyorum.
0 notes