Text
ben artık bir zehirden bahsedebilirim, cenin pozisyonunda tanrıya dönükken. ahşap pencerenin köşesinden, kırılmış ışıklar giriyor odama. sessizliğim karnı yarılmış mutsuz bir kadavra. karaciğerim iyice afro amerikan. perdeleri de asmam lazım, anneme sözüm var.
içimde bir kumsal yaktım ben, üç gün sürdü dumanı içimde gezer hala.
çırpınıyorum çırpınıyorum çırpınıyorum kanatlarımdan çıkacak ıslık sesini duymayacaklar uçtuğumda.
ama üzülüyorum uçmadığımda.
anne, kadavralar da uçar perdeler de asılır perdeler de kapanır.
0 notes
Text
gel, tavanda kargaları izleyelim üstümüze düşecek birkaçı belki ben de kanatlanırım sabaha karşı.
yıldız kustum iki gündür, damarımda kan kalmadı.
kendimle tanışmaktan pişmanım.
gel tavanda kargaları izleyelim, kanatsız, umutsuz, yaşlı kargaları.
benim aklım evden taşındı, ruhumda hiç deniz kalmadı.
ölmüyorum ve yaşadığımı da iddia etmiyorum.
gel, kargaları izleyelim.
2 notes
·
View notes
Text
vardım evime, tanınmaz halde. kaç anahtar denedim yine deliğe?
benim yüküm taşar, çuvalımı neden yırtarım hasat bitince bahar gelince?
peki ben ne olacağım anne? bir tanım bulacağım mı kendime, yeryüzünde?
artık şiir bile yazmam kendime aklım ölür rayları izlerken turistler, hepsinin bavulunda şehir yapışkanları aklım ölür rayları izlerken ben, kendimden hiç gidemem, bir gün bile kendimi sevemem o yüzden sakallarımı aynasız keserim ya da aynayla keserim ya da aynayı. çok lunapark yıkıldı üstüme, kırılan birkaç oyuncak kalbime saplandı ölmek gibi değil işte bilmiyorsun, yaşamak zorunda olmak gibi.
ben hangi okyanusun ölmüş korsanıyım, ölecek korsanı? öksüremez mi insan boğazına oturmuş bir çocuk varken? çocuk kalk oradan, yıkık lunapark sokağına geldik, siyah pamuk şeker standı açılır şimdi. kirinle dokunma insana, bağışlanmaz, paklanmaz haldesin gece yarımdan beri. yoksa kim gözünü tavandan düşürür, dokuma halıya? yoksa kim düşer çarpacağı kum tepesine? kim anlasın ki beni, ruhumdaki bu tümörle?
1 note
·
View note
Text
hiç gelmeyecek bir geminin miçosuyum, süngerle dövdü beni kaptan, o kaptanın da ağzındaki piposuyum. bir dumanım sadece, hafiften esse yok olurum. hafiften esmez ama hep bir tornado. beynimin göbeğinde bir depresyon, beynimin göbeğinde bir pansiyon, göbeğimde bir son var.
ey yanlardan basık dünya, tavandan basık dünyam. benim beyaza haset siyahlığıma, gün batımınla bulaşma. ben ağlarım, içimdeki ölü çocukla selamlaşma.
çantasını çaldırmış bir bürokrat, devlet sırları açığa çıkmış.
ben seninle savaşamayacak kadar, sana acıkmıştım.
1 note
·
View note
Text
kırışık bir yaz günü,
beklediğimden daha da kırmızı sokağın.
konuşulacaklar konuşulmuş,
dükkanlar kapanmış,
sevdiklerimizin ölmeyecekleri hususunda
feci halde yanılmışız.
bir kemik suyu çorbasından farksız,
bakıyorsun dünyaya.
neyi düzeltsen elinde kalıyor geceleri.
filmde görmüştük,
rol icabı ağlıyorlar geceleri.
sonra açılar değişiyor, acıları geçiyor.
kılıcını kuşanmış, bir atın üstünde,
kötü gününde yanında olmayanları kovalıyorsun.
iki kadeh bir şey içince,
duvarlara saldırıyorsun.
hala bir mezarlığın başında,
elinde yamuk bir plastik şişe,
toprağa su döküyorsun.
toprak ıslak,
ciğerin kuru.
yerleşik topluma geçilmeseydi keşke diyorsun,
ben bu kadar insana nasıl ‘’iyiyim’’ derim diye,
kendini yiyorsun.
seni de benim gibi kıyıda köşede kalmış,
aslında kendine düşman bir türkünün,
nakaratından seken kurşun yaralamış.
uzun uzun yürümüş,
evin yoluna kan sıçratmışsın.
beklediğimden daha da kırmızı sokağın.
parçaladığın kağıtlar boş,
parçaladığın kağıtlar boş.
içine yazacak tek bir cümlen kalmamış.
her şeyi defalarca söylemenin yorgunluğu üstünde.
hiç anlaşılmamak bir tür hastalıktır.
daha aşısı çıkmamış.
kurduğun o saat,
nedense çalmamış.
kendiliğinden uyanmış,
saati bir gece önce saldırdığın duvara fırlatmışsın.
çalmaya başlamış.
unutma dünya devasa bir zamanlama hatasıdır.
kaçırılmış bir sapaktır.
hastane avlusudur.
plastik bardakta kahvedir.
yanında tütün kuru.
ama toprak hala ıslak.
seni de gözünü sana dikmiş bir çocuğun
tebessümünden seken kurşun yaralamış.
uzun uzun yürümüş,
evin yoluna kan sıçratmışsın.
beklediğimden daha da kırmızı sokağın.
13 notes
·
View notes
Text
-de bağlacının ayrı yazıldığı şiirler ve insanlar
bir yerlerde de shostakovich çalıyor.
kesin.
pimi çeken dimitri de bilmiyor elindeki el bombası mı,
itfaiye tüpü mü?
şimdi biz yangın çıkarmaya mı geldik buraya?
yoksa söndürelim diye mi gönderdiler?
muallak.
fayansın biri de kırılmış,
ya da kırıldı kırılacak.
içimde de bir his;
içinde sekiz kişinin olduğu bir minibüsün tekerleği fırlıyor,
tekerlek sincaba çarpıyor,
minibüs üç tekerlekle yola devam ediyor.
dimitri farkında da değil bence,
yalanın hacminin ve kütlesinin olduğunun..
kırmızı saçlı kadınlara değinirsek de;
onlar kanun.
onlar mutlak.
bilinsin..
bir yerlerde de iki kuş uçuyor,
biri ölecek kesin.
75 notes
·
View notes
Text
Gecekondu mahallerinde, boncuk gözlü çocuklar yalın ayaktı.
Sütçü Taci, karısını kaybetmiş, yedisinde de kendi rahmetli olmuştu.
Neşet Ertaş bile ölmüştü.
Ben de seni unuttum.
Dünya siyaseti olası soykırımlara gebeydi.
Savaş çıkacak ümidiyle, kendi ile barışık kalan insanlar tanıyorduk günden güne.
Şehir metroları, evsizler içeride uyumasın diye, kapıları kapatıyordu gece yarımda.
Fikret’in de çocuğu olmuyordu, kendini alkole verdi manyak.
Ben de seni unuttum.
Sırtında çuval olan, kambur, kınalı bir teyze gördüm yolda.
Sadece sigara içerken tebessüm edebilen insanlar tanıyorduk günden güne.
Nurten de tacize uğramıştı konfeksiyonda.
Ben de seni unuttum.
Uçurumlar iskana açılmıştı, ‘intihar’ yeni bir şehir ismi olmuştu artık.
Morglar güzel kadınlarla doluydu.
Cemal Dayı’nın pabuçları su alıyordu.
Afrika bizden değildi.
Ben de seni unuttum.
Petrol, Dünya’nın namusuydu ve namus cinayetleri hoş görülüyordu.
Şeytan onursal başkan olmuştu cehenneme.
Yaralarımız da çocukluktaki gibi kolay kapanmıyordu artık.
Ha bir de, Suphi’nin evine hacze geldiler.
Ben de seni unuttum.
38 notes
·
View notes
Text
Doldurulduğunda anlamını yitiren popüler boşluklar listesi,
Ve o günün de ertesi…
Yörüngesinden çıkmış yıldızlara, trafik ışıklarında mendil sattıracaklar.
Ne feci.
Haftanın altı günü alarmla işe,
Şans biraz yanında olanları ise, cumartesi günü dansa kaldıracaklar.
İki nota arasındaki alelade her melodiye de müzik demek, ne bileyim…
Trajediler karşısında keskin bir sessizliğe sahip olanlar, öncü birliklerdir.
Dönüş hızını hesaplayamayan balerinin düşüşü, ne feci…
Sükut içinde gösterisine devam etmesi ise estetiktir.
Belki de;
Yazlıkta emekliliğin tadının çıkarırken çekmemiz gereken acıyı,
Genç yaşta çekmemiz kaderimizdir.
Öncü birlikler geri çekilmeyin!
İki nokta arasındaki alelade her çizgiye de doğru demek, ne bileyim…
Katetmemiz gereken mesafeler ve güzergahın bizimle aynı fikirde olmaması,
Altı saat sonrası…
Yerimizde, hareketsiz, karşımızdaki duvarda başka kadınların gölgesi…
Ne feci.
Ruhumdaki hayat yahut ruhumdaki kadın, erişilmezdir.
Daha iyisi için, Tanrı’nın bile bir mucizeye gereksinim duyması muhtemeldir.
Hepsinin ve cümle içerisinde kullanmadığım her şeyin ortak noktası; var olmak.
Devasa bir kantarda uçsuz bir hafiflik…
Doldurulduğunda anlamını yitiren popüler boşluklar listesi,
Ve o günün de ertesi;
Doğan her insanın öldüğü gün, arkasından ‘’yaşamış’’ denmesi;
Ne bileyim…
60 notes
·
View notes
Text
saat; paralı yol.
gitmediğim yerler benim bedduam.
kalmak benim günahım.
bekçi kulübesinin demirine bağlanmış bir köpek gibi,
bekçinin merhametine muhtacım.
62 notes
·
View notes
Text
beni daha önce dile getirdiler.
söylendim.
duraklarda bekledim gemileri,
aynalardan düştüm.
şimdi ise baktığımda aynalara;
yıllar öncesiyim.
geçtim.
anka kuşunun sigarasından düşen
bir külüm.
daha da doğmam.
yeminliyim.
kendimi üçe böldüm.
herkese pay ettim.
92 notes
·
View notes
Text
arazi ortasında korkuluk, onun üstündeki kuzgun, birkaç halüsinojen kalıntı, tarihi geçmiş ama yapısı bozulmamış bir kuşku ve ben uyandık. yani günaydın...
herhangi bir şeyin yarımlığından bahsederken, yazmaya niyetlenmiş metin sahiplerinin tamamı, aşağı yukarı benzer kelimeleri ve benzetmeleri kullanacaktır. konunun ne olduğunun hiçbir önemi yok... dolaptaki yarım yoğurt, yarım kalmış yıkıcı bir hikaye, yarıda kesilmiş bir güney yolculuğu; tüketilen kısmı iyi anmak gerekir ve seni tüketen kısmı da unutmamak... yoğurttan zehirlendiysen, hikayeden zehirlendiysen, yoldan zehirlendiysen şükran duymak ve geri dönüş yolu için hazırlanmak gerekir. yarısı bana bunu yaptıysa, tamamı neyi sökerdi içimde diye... buradaki temel korku sökülmek değil, terzi lisanı ile devam etmek gerekirse; yama. temel korku yama... çünkü bir yara fizyolojik olarak kabuk bağlamalı sadece. varto idman yurdu antrenman formasından kesilmiş dört santimlik bir kumaş parçası ile, en son altı yıl önce mutfak tezgahında kullanılmış bir sarı bez ile, unuttuğun ve sana hatırlatılan o muhteşem şarkı ile ya da bir kadın ile yara kapanmaz.
bizim yaramızın kabuk dışında bir evi yok.
bir kaplumbağa gibi...
11 notes
·
View notes
Text
senin için tarttığım bütün meyvelerden özür dilerim. özellikle nardan.
yeleğimde sakladığım ekmek içiyle beslediğim o bütün kuşlardan.
ıslanmadığım her yağmurdan, atladığım her öğünden. hazirandan. dünden ve bugünden. özür dilerim.
pusulamı kaybettiğimde geceydi, hep böyle oldu; benim elmacık kemiğim ıslaktı ve fezada yıldız yoktu. yolumu bulamadıysam bundandır, güzergahımdan özür dilerim.
biletim yokken beklediğim otogardan, cam kenarından, buğudan ve o buğuya çizmediğim baş harfimden özür dilerim.
yok saydığım duvarımdan, onu tekrar örecek olan kadınlardan, elimdeki biradan, sabah vapurundan. özür dilerim.
bir de şey; en çok çocukluğumdan.
8 notes
·
View notes
Text
burası karanlık, ışığı açarken kullandığım parmağım bıçak tarafından kesilir sandviç yaparım o an, salamlı içimde bir persona, o benim komşum, damarlarımdan akmaya çalışır hepsi cuma günü köprüsü gibi tıkalı ben terk edilmiş bir köyün, ücra bir ağacıyım, gölgemle meşhurum, sevdiğim kadar sevilmemekle, bir de sensör tarafından fark edilmemekle. sen sor bana, gülerken dudak kenarının kaç dereceyle güneşe baktığını. hiç de merak etmiyorum yaşlılığımı. gerek de yok aslında. ölmek gazete küpüründe bir ütü reklamı, lafı olmaz yalnızlığın yanında. gömleğim kırışık, ruhum kırışık, bir meclise girsem ayıplanırım. insanların cık cık sesleri, bilmezler benim içimde cik cik sesleri. şimdi ötsem söylemiş olur muyum? suskunluğum çiğnenmiş olur mu? ben bir şarkının nakaratı olur muyum? ezberleneyim, olur mu? tabakadaki son sigaram, ismin sanki iki hece. burası karanlık, içim sana kesilir her gece.
1 note
·
View note
Text
otuzlarımda bir liman oldum, kaç dalgadan sağ çıktım ne bileyim? anne elli değmiş sana, bir kurabiye tarifi gibi. mektubumuz limon kokuyor, senden çıkan bir cümle, çıkan bir savaşın habercisi, ama postacımız da topal gibi. aksak.. şimdi biz denize giden yolu kime sorsak? bahçemde dikenli otlar var, ikna yöntemi ile mi yolsak? okumuş bir bahçıvan gibi. bir meydan ve sarhoş gitarcı çocuklar, damalı bir kaskete bozukluk atıyor vatandaş, duyduğum o şarkı, demiri büküyor, içimdeki sensiz fırın bin derece gibi. ben çiğ kaldım, senin aksi güzergahından emin değilim yeryüzünde yok olacağımdan, bu kadar yıldız varken. kaçı yaşayacak, kaçı kayacak tanrının salıncağından? denize giden yolu bulacağız, elbet güneş saçlarının üstünden mi batacak? batsın.. elimizde şarap varsa, bizi tanıyanlar üstümüze makul seviyede çocukluk atsın. ben sana rugan ayakkabı bulurum, sonrası telaş, sonrası vals. biz denize girdikten sonra, kururuz. yani ben kururum. ve ben deniz tarafındaki kanattan çok fazla atak yapıyorum, çok fazla muz orta, bu zeminin müsaitliği beni benden alıyor. çapraz bağlarımın kopma riskine rağmen, seni, senin sevdiğin her şeyi ve futbolu çok seviyorum.
2 notes
·
View notes
Text
saçlarını para lastiğiyle topuz yapmış, elinde bir silah kağıda bir şeyler karalıyordu. bizim yolculuk dediğimiz şeye, o yaşamak diyordu. çantasından bir kalem çıkardı, masaya bir tomar para koydu; ‘’beni doğur.’’ dedi. para sarı bir saç tokası ile bağlanmıştı.
iki bin parçalı bir puzzle düşün; bütün parçalara bir şekilde yer bulmuşsun, puzzle bir şekilde bitmiş, dışarda parça kalmamış. ama ortaya herhangi bir resim çıkmamış, ya ama puzzle bitmiş anlıyor musun? sırf ortaya bir resim çıkmadı diye, baştan başlar mısın? iki bin parça?
saçlarını sarı bir toka ile topuz yapmıştı, elinde bir kalem kağıda bir şeyler karalıyordu. bizim yaşamak dediğimiz şeye, o yolculuk diyordu. çantasından bir silah çıkardı, masaya bir tomar para koydu; ‘’beni öldür.’’ dedi. para lastiğiyle bağlanmıştı bir tomar para.
baştan başlar mısın? iki bin parça?
331 notes
·
View notes
Text
o basamağı kemirdi tahtakurusu,
oraya basma çocuk.
bu dünya bir kuşku,
bu dünya bir dışkı,
ne karın ağrısı geçecek, ne bitecek sorusu.
göğe çıkıyorum sanıyorsun,
o merdiven senin değil,
ayrıca orası gökyüzü değil, zifiri boşluk.
ayağında ıslak bir pabuç,
senin sevmen illegal,
senin sevmen nafile,
senin sevmen suç.
tekrar düşme çocuk.
4 notes
·
View notes
Text
sonra aynaya bakarsın;
soğuk bir istasyon gecesi,
gidince geçecekmiş gibi geldi.
dönünce de geçecekmiş gibi gelir hep.
gidince de geçmedi.
dönünce de.
sonra ortada kaldım.
geçmeyen şeyin ta kendisi; ortada kalmışlık.
ben görseydim beni on-iki yaşında falan;
büyüme derdim delikanlı.
gün gelecek kendinden nefret edeceksin.
ve o nefret ölene dek sürecek.
ve delikanlı sevme derdim;
senin kadar kimse sevmeyecek.
sonra körebe oynardım
on-iki yaşındaki benle, körebe.
zifiride.
bir ara konuşmaktan vazgeçersin,
bir karanlık çağ gelir senin yakın tarihinde,
susarsın.
kendine soykırım,
kendine iç savaş,
kendine ambargo,
kendine işgal,
kendini kana bularsın.
ama dışarıya susarsın
bakarsın ahaliye sikik bir tebessümle
sonra bir sigara yakarsın.
bir de bahse girersin, böbreğine.
yaşasın tam çalışan böbrekler!
yaşasın organ bütünlüğü!
tutunduğun bir dal vardır.
babadır o.
herkes bir dala tutunur.
babadır.
o dal kırılmasın diye dua edersin.
düşmekten değil, yalnız çakılmaktan korkarsın.
baba.
dal kırılır.
düşersin.
sonra dileklerinin tutmadığını anladığın o gün gelir.
işler böyle yürümüyormuş delikanlı;
dilek önce gerçekleşse, sonra bir yıldız kayar mı?
yazmaktan bile bıkarsın.
bu kadar kelime niye,
neyin çabası?
bir virgül daha...
bir cümle daha...
ne değişir?
gözde görmediklerini sözde mi görecekler?
sonra aynaya bakarsın;
bir zemin insanın ayağının altından kaç kere kayar?
24 notes
·
View notes