#istanbul taşınıyor
Explore tagged Tumblr posts
imarpanosu · 2 years ago
Link
#İstanbul'da 1.5 milyon riskli #konut taşınıyor! Önemli açıklamayı Bakan #MuratKurum yaptı: "Sadece Bakanlığımızın 94 bin bağımsız bölümden oluşan projeleri var. Riskli 1,5 milyon konutu dönüştüreceğimiz 2 rezerv alandaki hem Anadolu hem Avrupa yakasına taşıyacağız"... #Detay #haber için tıklayın...
0 notes
herkonular · 1 year ago
Text
EKSİOGLUNAKLİYAT - DEVASA+
Tumblr media
Ekşi Oğlu Nakliyat, İstanbul içinde güvenilir ve verimli evden eve nakliyat hizmetleri sunmaktadır. Taşımacılık ve lojistik sektöründeki 40 yıllık tecrübesiyle şirket, müşterilerine yüksek kaliteli hizmetler sunma konusunda güçlü bir itibar kazanmıştır. Evinizi veya ofisinizi İstanbul içinde yeni bir yere taşımanız gerekiyorsa Ekşi Oğlu Nakliyat tüm ulaşım ihtiyaçlarınızda size yardımcı olabilir. Asansörlü taşıma hizmeti veren firma, eşyalarınızın özenle taşınmasını ve yeni yerinize güvenli ve emniyetli bir şekilde teslim edilmesini sağlar. Ekşi Oğlu Nakliyat, İstanbul evden eve nakliyat hizmetinden yanı sıra Türkiye içinde şehirler arası nakliyat hizmeti de sunmaktadır. Şirketin şehirlerarası nakliye hizmetleri, eşyalarını yeni bir yere zamanında ve verimli bir şekilde taşımak isteyen kişi ve işletmelerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmıştır. Müşteri memnuniyeti odaklı çalışan Ekşi Oğlu Nakliyat, tüm eşyalarınızın güvenli ve emniyetli bir şekilde taşınmasını sağlayarak, tüm taşıma süreci boyunca gönül rahatlığı yaşamanızı sağlar. Ekşi Oğlu Nakliyat, Türkiye içinde şehirlerarası evden eve nakliyat ihtiyacı duyanlar için ihtiyaçlarınızı karşılayacak çeşitli hizmetler sunmaktadır. Eşyalarınızın yeni yerinize güvenli ve verimli bir şekilde taşınmasını sağlamak için parsiyel eşya taşımacılığı, paket taşımacılığı ve diğer lojistik çözümler sunmaktadır. Kurumsal sigorta ve sözleşmeler ile Ekşi Oğlu Nakliyat ile eşyalarınızın emin ellerde olduğundan emin olabilirsiniz. İster yeni bir şehre taşınıyor olun, ister parça eşya taşıma ihtiyacınız olsun, ister sadece eşyalarınızı yeni bir yere taşımanız gerekiyor olsun, Ekşi Oğlu Nakliyat tüm ulaşım ihtiyaçlarınızda size yardımcı olacak uzmanlığa ve deneyime sahiptir.
1K notes · View notes
pazaryerigundem · 17 days ago
Text
Ulu Önder İstanbul Bakırköy'de anıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/193136/ulu-onder-istanbul-bakirkoyde-anildi/
Ulu Önder İstanbul Bakırköy'de anıldı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86. yılında Bakırköy’de anma töreni düzenlendi.
İSTANBUL (İGFA) –  Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk anıtına çelenk sunan Bakırköy Belediye Başkanı Doç. Dr. Ayşegül Ovalıoğlu, ardından Kaymakamlığın düzenlediği anma programına ve İBB’nin Florya Kent Ormanı’nda düzenlediği ‘Ata’ya Saygı Yürüyüşü’ne katılarak ebedi anının yaşatılması için fidan dağıttı.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86. yılında Bakırköy’de birçok anma programı düzenlendi.
Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleşen anma törenine Bakırköy Kaymakamı Recai Karal, Bakırköy Belediye Başkanı Doç. Dr. Ayşegül Ovalıoğlu, siyasi parti temsilcileri, STK’lar ve vatandaşlar katıldı. Kaymakamlık, Belediye Başkanlığı ve Garnizon Komutanlığı adına Atatürk Anıtı’na çelenklerin sunulmasının ardından Ulu Önder Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu saat olan 09.05’te iki dakikalık saygı duruşu, İstiklâl Marşı’nın okunması ve bayrakların yarıya indirilmesiyle tören sona erdi. Çelenk sunma töreninin ardından Kaymakamlığın Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlediği programa katılan Bakırköy Belediye Başkanı Doç. Dr. Ayşegül Ovalıoğlu, Bakırköy Göksel Baktagir Güzel Sanatlar Lisesi’nin hazırladığı ‘Atatürk’ temalı resim sergisi ve müzik dinletisine katıldı.
İBB Kentsel Ekolojik Sistemler Müdürlüğü’nün Florya Atatürk Kent Ormanı’nda düzenlediği ‘Ata’ya Saygı Yürüyüşü’ne de katılan Başkan Ovalıoğlu, kent ormanında yetiştirilen fıstık çamı fidesini dağıtarak ebedi anının yaşatılması için katkıda bulundu.
Bakırköy Kaymakamlığı’nın düzenlediği programda konuşan Bakırköy Belediye Başkanı Doç. Dr. Ayşegül Ovalıoğlu, “Bugün ülkemizin dört bir yanında Atamızı özlem, minnet ve saygıyla anıyoruz. Onun aziz hatırasına duyduğumuz bu derin hisler, vefatından bugüne, nesilden nesle, kalpten kalbe taşınıyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki; Atatürk yalnızca bir devlet kurucusu değil bir medeniyet mimarıdır. Bu topraklarda aklın, bilimin ve özgür düşüncenin temellerini atan Atamız, karanlık bir dönemde aydınlanmanın meşalesini yaktığı için ona minnettarız. Türk milletinin zekâsına ve becerisine inanarak, daha güzel bir gelecek kurma yolunda bizlere sonsuz bir güven ve cesaret yüklediği için ona minnettarız. Ve en çok da eğitimi, sporu, kültür sanatı ve bilimi yarınlara ulaşmanın köşe taşları görüp, bu vizyonla cumhuriyeti gençlere emanet ettiği için ona minnettarız. Atamız, yeri doldurulamaz fikirleri, dünyanın örnek aldığı idealleriyle, gençlerimizin pırıl pırıl zihinlerinde güzel bir gelecek umudunu diri tutup ışık saçıyor ve bugün de yol gösteriyor” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
rayhaber · 2 months ago
Text
İstanbul’da Kültür ve Sanatın Büyüsü Her Köşeye Taşınıyor
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul Kültür Yolu Festivali’nin, kültür ve sanatın büyüsünü her köşeye taşımaya devam ederken, Atatürk Kültür Merkezi’nin şehrin ruhunu sanatsal dokunuşlarla yeniden şekillendirdiğini belirtti. Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, sanatın kalbinin İstanbul’da atmaya devam ettiğini bildirerek, “İstanbul Kültür Yolu Festivali’nin, kültür ve sanatın büyüsünü…
0 notes
seslimeram · 1 year ago
Text
12 Eylül Güncellenirken
Tumblr media
Bir hayat imgesi mahvediliyor. Bile isteye, her dönemeçte, biraz daha afaki bir biçimde ol yurt tahayyülünün sınırlamaları ile birlikte bir hayat mefhumu yok edilmenin eşiğine otuz iki kısım tekmili birden taşınıyor. Devletlinin suna geldiği her yönelim, seçenek diye var ettiği her hamlenin sonunda bir kere daha hayat imgesinde onarılması imkansız bir başka yara var ediliyor. Kesintisiz kılınmış olagelen tahakküm, denetim ve gözetimle beraberce şekillendirilirken normatif altüst edilmiş oluyor. Büsbütün cerahat üstünden ilerleyen bir yerde hayat imgesinin kapsamı / içeriği, sıradan insanlar için var ettiği ifade küflendirilip, çürümeye terk ediliyor. Bir koca asırdır sürdürüle duran bir tahayyülün, demokrasinin ta kendisini var etmek adına olmadığı her defasında biraz daha belirgin kılınıyor. Darbelerle birlikte yol / yön tayinine girişilmiş olagelen bir menzilde hayatın ehemmiyet verilebilen bir mefhum olmadığı zaten aşikardır. Gel gelelim bununla sınırlı kalmayıp, günümüzün kör karanlığının temellerinin her nasıl atıldığını da göstere gelen bir kırılma anı vardır. O 12 Eylül 1980’in sunduğu, var ettiği, önünü açtığı şey bütünüyle hayat imgesinin mahvını ihtiva eder.
1980’den başlayarak günümüze kadar sürgit yinelenen, devamlılığı sağlama alınmış olan her tahakküm çabasında bir kere daha yüzleşilmeyen geçmişin var ettiği bir mahva tanık oluruz. Düzeni muhafaza ettiğini bildiren Kenan Evren nam zibidinin devlet önceliğimiz diye sunduğu derin bir cerahat halini savunan, din, iman imal edip, pazarlayıp öte yandan da cürmü pişiren, aralıksız linci var eden bir sistematik yapılandırma günümüz ülkesinde de karşılığını bulur.
Bianet’ten aktaralım: “12 Eylül askeri darbesinin 43'üncü yıl dönümü dolayısıyla İstanbul ve Diyarbakır'da yapılan açıklamalarda, bir sivil anayasa ve Diyarbakır 5 No.'lu Cezaevi'nin "İnsan Hakları Müzesi'ne" dönüştürülmesi talebi yükseldi.
Mezopotamya Ajansı ayrıca, aralarında Dersim, Urfa, Hatay, Mersin'in de bulunduğu bir çok kentte darbede yitirilenleri anma ve darbe liderlerini lanetlemeye dönük toplantılar gerçekleştiğini bildirdi.
İstanbul
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Gümüşsuyu'daki eski TRT Radyosu binası önünde açıklama yaptı. Siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin katıldığı açıklamada, "12 Eylül'ün 43'üncü yılında ne darbe ne diktatörlük acil demokrasi acil insan hakları" pankartı taşındı.
Konuşanlardan, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, 12 Eylül'de yaşananları hatırlattı. Yeni darbelerin yaşanmaması için aralarında "Darbe kurumlarını kapatmak, hak ihlallerine neden olan yasaları tüm sonuçları ile ortadan kaldırmak, darbecileri ve darbe sürecinde işlenen suçları cezalandırmak, darbe nedeniyle doğan zararların giderini de kapsayacak şekilde onarıcı adaleti sağlamak, hak ve özgürlükleri evrensel ölçülerde genişletmek ve baskıdan kurtarmak, demokratik ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa yapılması, demokratikleşme yanında çatışma çözümü ve pozitif barışı sağlamak ve kurumsallaştırmak" da olan önlemler önerdi.
12 Eylül öncesi toplumsal hareketlerin başını çeken kuşağın adını taşıyan "78'liler Girişimi", Taksim Kazancı Yokuşu başında açıklama yaptı. 12 Eylül darbesini protesto eden dövizleri taşıyan katılımcılarla gerçekleştirilen açıklamaya, çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Konuşmalar sık sık, "Gün gelecek devran dönecek darbeciler halka hesap verecek" sloganlarıyla kesildi.
İnsan hakları savunucusu Nimet Tanrıkulu, Özgür Gündem gazetesi ile dayanıştığı gerekçesiyle hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezası verilen ve adli kontrol kararıyla serbet bırakılması gerekirken tutuklanan 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can'ın sağlık sorunlarını hatırlattı. Tanrıkulu, Can'ın serbest bırakılması için çağrı yaptı.
78'liler Girişimi üyelerinden İsmet Evren, "Türkiye'nin resmi muhalefetinin12 Eylül rejimi ile uzlaşmasının bedeli Erdoğancı tekçi rejim oldu" dedi. "Erdoğan['ın], darbeden 20 yıl sonra hazır bulduğu antidemokratik anayasayı ve yasaları kendi siyasi yükselişi için sonuna kadar kullandı[ğını]" öne süren Evren, "Gelinen noktada savaş ve çatışma ortamı toplumsal ayrıştırma, yoksullukla terbiye etme, kaygı ve korku iklimi eşliğinde, iktidarı sürdürme ve siyaset yapma biçimi olarak sürdürülüyor" dedi.
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk ise, tüm darbelere rağmen ülkede demokrasi ve barış arayışlarının sürdüğünü belirterek, darbe zihniyetine karşı mücadelenin sürdürülmesi çağrısında bulundu.
Talepler
Kazancı Yokuşu başındaki buluşmada şu talepler sıralandı:
▶ 12 Eylül darbesinden bu yana hükumetlerin değişmesiyle birlikte kısmi değiştirmelerle sürdürülen 1980 Darbe Anayasasının kaldırılarak; demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve sosyal bir anayasanın toplumsal bir mutabakat ile yapılması
▶ Diyarbakır 5 No.'lu Askeri Cezaevi'nin her karesinde yaşanan gerçekliğe bağlı kalarak, büyük insanlık ve ülke için "İnsan Hakları Müzesi"ne dönüştürülmesi
▶ Toplumsal barışın, adaletin, kolektif ve bireysel hak ve özgürlüklerin sağlandığı, baskının ve şiddetin değil özgürlüğün ve eşitliğin olduğu Demokratik Cumhuriyette yaşamak
Hatay
İHD İskenderun Şubesi, deprem sonrası etkinliklerini sürdürdüğü konteynerde açıklama yaptı. İHD Hatay İl Eşbaşkanı Ayten Kılınç, 12 Eylül darbesinde yer alanlar hakkında etkili bir soruşturma başlatılmadığını ifade etti. Kılınç, yeni bir toplumsal sözleşme ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
İHD Hatay Şubesi de 12 Eylül darbesinin yıldönümü nedeniyle yazılı açıklama yaptı: "Militer değer yargılarına, hiyerarşik ilişkilere ve biat kültürüne karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. 12 Eylül bir milat değildir. Militarizm bu coğrafyanın maalesef ki siyasi geleneğinin özünü oluşturmaktadır. Bu nedenle insan hakları savunucuları olarak 12 Eylül askeri darbesinin yıldönümünde militarizme karşı olan tutumumuzu bir kez daha tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Mersin
Mersin Emek ve Demokrasi Platformu ve Mersin 78'liler Girişimi Derneği, Özgür Çocuk Parkı'nda açıklama yaptı. 78'liler Girişimi Derneği Başkanı Yeşim Dağgeçen, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasa talebinde bulundu. Dağgeçen, "Tüm cezaevlerinde yaşanan ve Diyarbakır 5 No.'lu Askeri Cezaevinin her karesinde yaşanan gerçekliğe bağlı kalarak, büyük insanlık için 'İnsan Hakları Müzesine' dönüştürülmesini talep ediyoruz" dedi.
Diyarbakır 5 No.'lu Cezaevi önünde açıklama
Amed 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği ve İHD, darbe döneminde işkence merkezlerinden biri olan 5 No.'lu Cezaevi önünde açıklama yaptı. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) milletvekilleri Adalet Kaya, Mehmet Kamaç ve Cengiz Çandar ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun yanı sıra çok sayıda kişi açıklamaya katıldı.
Açıklamanın Kürtçesini 78'liler Derneği üyesi Hüseyin Barış, Türkçesini ise İHD Şube Başkanı Ercan Yılmaz okudu. Açıklamada, darbenin var olan sorunları daha da derinleştirdiği ve günümüzdeki birçok sorun ve ağır hak ihlalinin nedeni olduğu vurgulandı. Açıklamada, "12 Eylül Askeri Darbesi sonrası Kürt halkının hafızasından asla silinmeyecek ağır insan hakları ihlallerine konu suçların işlendiği bir merkez haline gelen Diyarbakır 5 No.'lu Askeri Cezaevi'nin her karesinde yaşanan gerçekliğe bağlı kalınarak, büyük insanlık ve ülke için İnsan Hakları Müzesi'ne dönüştürülmesini talep ediyoruz" çağrısı yapıldı.
Tanrıkulu: 12 Eylül faşist darbeydi
CHP Diyarbakır Milletvekili ve avukat Sezgin Tanrıkulu, cezaevinin birçok işkence ve zalimliğe tanıklık ettiğini söyledi. Tanrıkulu, "Geçmişle hesaplaşmadan, yüzleşmeden bu travmaları aşamayız. 12 Eylül darbesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirdiği faşist darbeydi. Mutlaka mutlaka bu faşist darbeyi yapan zihniyetten gerçek anlamda hesap soracağız" dedi.
Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç, "Türkiye'de gerçekleşen bütün siyasi darbelerin temelinde çözümsüzlüğe mahkum edilmiş Kürt meselesi vardır. Kürt meselesi çözülmeden bu ülkede darbecilik son bulmaz. Bugün bu coğrafyada darbe rejimine dönüştürülmüş kayyım pratiğini görüyoruz. İnsanlar 80 darbesini arar hale geldi. Kürt meselesi başta olmak üzere demokratik yaşam inşası için geçmişle yüzleşilmesi gerekiyor." dedi.
Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya da, şiddetin 1980 darbesinden bu yana güncelleşerek devam ettiğini ifade etti. Kaya, "Burası tam bir hafıza mekânı. İnsan aklının alamayacağı şiddet yeri olarak burası utanç müzesi olarak kalmalıdır" dedi.
5 No.'lu cezaevinde tutuklu kalan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İl Eşbaşkanı Hayrettin Altun da, "Diyarbakır 5 No.'lu cezaevi İnsan Hakları Müzesi olsun." dedi.”
Birbiri içerisine geçmiş / devinimi sağlama alınmış, yıkıcılığı halen etken olagelen bir hal, bir durumu bildiriyor 12 Eylül 1980. Televizyon dizilerinde ucundan kıyısından var edilip ah vah ettirilenin gerçeklikte yanı başımızda durması mesel olunmasın isteniyor, hala ve hala. Düzen kendi bekasını, noktasına virgülüne o yıkıcı odaktan halen temin ederken tüm o hali savunmayı sürdürürken, yüzleşmekten inatla kaçınılan karanlık her gün yeniden bu sathı mahalli kuşatıyor. Ne demokrasi, ne adalet, ne hak, ne hürriyet! Hiçbirisinin izinin dahi kalmadığı, esamesinin okunmadığı bir karanlık tabloyu sindirin buyuruluyor. Bir de yaşayın. Bütünüyle, kendisinden saymadığına var ettiği yıkıcılığın faturaları günbegün ve anbean yeniden biçimlendirilirken cerahate esaretin yolunda yürünsün isteniyor. İtirazlara kulak kapatılan, sorgulamaların mümkün olmadığının zapturaptla, şiddetle bütünleş sunula geldiği bir zeminde yürüyor memleket. Bütünüyle aksettirilen her meselde, yaşana duran her vakada kendini görünür kılan bir tehdit döngüsünde, demokrasicilik oynanıyor o kenan zibidisinin suna geldiği perspektife dört elle sarılarak bir menzilin yaşatmama idesi güncelleniyor. On iki eylül biraz da budur. Bu hallerdir.
Derme çatma bir anayasa, her yerinden patlak vermeye hazır ve nazır olagelen bir demokrasi anlayışının da bu döngüye dahil olduğunu bildirmek elzemdir. Dini siyasi bir araç, entegrasyonun temeli olarak ele alan, hürriyeti, hakkaniyeti, elzem olagelen insanlık haklarının tamamını kendisince dönüştüren, kendi bildiği gibi çekip çeviren bir ikilimin ve yönetim anlayışının sundukları zaten başlı başına bir yazı konusudur. 12 Eylül 1980’in halen nerelerde var edilebiliyor olduğunu dizilerde değil sokakta, gündelik hayatın tam ol ortasındaki zapturapt altına almalarda görürüz. Bir gün, kayıp yakınlarının eylemlerindeki o kuşatma, daha sokağa adım atıldığında İstiklal Caddesinin açık mapushane kılınmasında görürüz mesela. Her hafta on / yirmi, otuz insanın derdest edilip gözaltına alınmasından.
Birkaç sokak ötede İnsan Hakları Derneği önünde tutsak yakınlarının eylemlerinin daracık bir sokağa, bir kapı, iki metrekare alana sıkıştırılmasında görünür misal 12 Eylül 1980. Buraları bilmiyorsanız, Bakur Kürdistan’ının sokaklarında zırhlıların var ettiği şiddet / terörün ta kendisinden görebilirsiniz misal 12 Eylül 1980 hal ve bahsini. 30 Ağustos’ta Şirnex merkezinde zırhlı aracın çarptığı 12 yaşındaki Tajdin Adal’ın yaşadığı kafa travması, bir çocuğu dahi düşman görebilen zihniyetten okunabilir misal 12 Eylül 1980.
Hakların talan edildiği, görece gündelik yaşamın toptan / tek tip bir akıma dönüştürüldüğü, bununla boğuntuya konulduğu zeminde, terörörö dışında kalakalan hayatın da nasıl mahvına çalışıldığına dair belki de yetkin bir önerme olarak Türk Kadın Voleybol takımı için kullanılagelen uygunsuz tanımlar eklenebilir. En son Cuma günü bir İstanbul camisinde verilen vaazda kendilerinin hedef kılınması, Filenin sultanları tabirini hakir görmekten, kadına yönelik şiddeti olumlamaya, bunları dinden çıkış görüp inanarak bir kere daha ayrıştırmayı var ederek bir menzil bina olunmaya devam edilir. Daha gayri kabul addedilen Hristiyan halkların, ezel ebet öteki addedilen Ezidilerin, Alevilerin ve bir biçimde ötekisinin de ötekisi olagelen LGBTİ+ insanların başına getirilenlerle cümbür cinnet bir yurt tahayyülü zaten o 12 Eylül 1980’in her nereye evrildiğini, nerelerde başımıza dikildiğini de göstere gelir, geliyor da.
Bir hayat imgesi mahvediliyor. Toplumsal yaraların birbiri üstüne eklendiği, hiçbir zamanaşımının var edilemeyeceği afaki olan mesellere, olay ve olgulara müdahalelerle bir hayat imgesi çürümeye terk ediliyor. Bugün yaşadığımız raddede 12 Eylül 1980 ile yüzleşmek, o karanlığı bina eden temsilin adalet önündeki hesap sorulmasının akıbeti çoktan unutturuldu. Giden gitti, tüm o zorba takımına resmi törenler düzenlenip, isimleri yad edildi. Bir zamanların kötülük dolu temsilleri gibi kimilerinin halen hayranlık beslediği, bir odakta eylemlerini onamayı tercih edebildiği bir zeminde mutlak otokrasi, kalıcı bir zorbalık tahayyülü içerisinde hayat pratikleri paramparçadır. Bir habis döngü ki onca yıldır hayat her anlamda zehir edilendir. Öylesine bariz bir tahayyüldür ki hiç kimse ama hiç kimselerden saklanmadan ulu orta güncellenendir. Yeni Türkiye, yüzüncü yıl ve sair seslendirmelerin arasında bir hayalet, kötülüğün, beşeriye düşman olagelen bir aklın tezahürü / gölgesi güncellenmeye devam ediliyor. Yaralar artık ağırlığımızı da aşıyor her anlamda. Bir girdap halinin ortasında hayat imgesinin / kapsamının çürütülmesiyle tek bir iyi gün gelmeyeceği de bildiriliyor. İçinize siniyor mu böyle bir ülke, sahiden de...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Getty Images – BBC Türkçe Servisi
1 note · View note
dakikamagazin · 1 year ago
Link
Survivor Aleyna Kalaycıoğlu, deprem korkusundan dolayı Berlin'e taşınıyor
0 notes
Text
Tumblr media
İhtiyaç duyduğunuzda, eşyalarınızı ambar hizmetinden geri alabilirsiniz. Daha sonra yeni adrese taşıyabilirsiniz. Ambar hizmeti, eşyalarınızı geçici olarak depolama alanlarını sizlere sunar. Ankara istanbul ambarı hizmetleriyle eşyalarınız güvenilir ortamlara taşınıyor. Böylece ekstra masraflarla uğraşmıyorsunuz. Ambar hizmetlerinde aradığınız kaliteli çözümler şimdi sizleri bekliyor. Gönderileriniz ambar kargo hizmetleriyle her yere taşınabiliyor.
0 notes
antalyamemurlarcom · 2 years ago
Text
Taksim Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Çalışanlarından Cerrahpaşa Protestosu
Tumblr media
Riskli yapı olduğu gerekçesiyle boşaltılmasına karar verilen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin bir bölümünün Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne taşınacağının duyurulması üzerine, görev yerlerinin değiştirileceğinden endişe duyan hastane çalışanları eylem yaptı. Sağlık çalışanları, "Hepimizde 'yarın ne olacak, acaba ben de gönderilir miyim' kaygısı başladı. Elbette ki hastanelerimiz olası bir depreme karşı yenilensin, ama bu yapılırken o hastanelerin içerisinde çalışan bizlerin yaşamları, kurdukları düzenleri ve koşulları göz ardı edilmesin. Biz bu hastanenin sağlık emekçileri olarak, sürekli bir yerlere taşınmak, sürekli yeniden bir düzen kurmaktan yorulduk. Bizler yeniden başka bir hastaneye taşınmak istemiyoruz" dedi. Depreme dayanıklı olmadığı için tahliye kararı alınan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nin bölümleri farklı hastanelere taşınıyor. Bu çerçevede fakültenin bazı bölümleri de Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne taşınacağının duyuruldu. Bunun üzerine görev yerlerinin değiştirileceğini öne süren Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanları eylem yaptı. Hastane çalışanlarının örgütlü olduğu Sağlı ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası'nın (SES) öncülüğündeki eyleme, birçok sağlık örgütü temsilcisi de katıldı.   Eylemde hazırlanan ortak açıklamayı, SES Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Temsilcisi Muhsin Uysal yaptı "Bir hafta içerisinde bu ikinci basın açıklamamız, neden ihtiyaç duyduk bu açıklamanın tekrarını yapmaya? Çünkü burada olan olmayan bütün sağlık emekçileri adına sorduğumuz soruların hepsi havada, hepsi askıda kaldı. Her birimizde ayrı ayrı derin bir endişe ve üzüntüye neden olan gelişmeler için yine burada toplandık" diyen Uysal, şunları söyledi:   "HEPİMİZDE 'YARIN NE OLACAK, ACABA BEN DE GÖNDERİLİRMİYİM' KAYGISI BAŞLADI 6 Şubat’ta ülkemizi yasa boğan deprem felaketi üzerinden 1,5 ay geçti ve İstanbul’da başta kamu hastaneleri olmak üzere olası deprem ihtimaline karşı bir dizi önlemler alınmaya başlandı. Bu önlemler kapsamında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın basına yaptığı açıklama ile hastaneler arası birleştirme ve taşınmaların olacağını öğrenmemizle birlikte bu kapsamda adı geçen hastanelerde çalışan sağlık emekçileri olarak hepimizde 'Yarın ne olacak, acaba bende gönderilir miyim' kaygısı başladı. Bakan yaptığı açıklamada, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin çeşitli hastanelere bazı bölümlerinin de hastanemizde hizmete devam edeceğini ifade ederek, sözünü ortaya koymuş, devamını getirmediği gibi, muğlakta bıraktığı onca sorunun cevabını henüz kamuoyuyla paylaşmamıştır.   PLANLAMA YAPILIRKEN HASTANE YÖNETİCİLERİNİN FİKRİ ALINMAMIŞTIR   Hepimizin bildiği üzere son 10 yıldır olası bir depreme dayanıksız olduğu bilinen çok sayıda hastane bugüne kadar hiçbir önlem alınmayıp, yaşadığımız deprem felaketi ile apar topar oldukça karmaşık bir taşınma, birleştirme sürecine girmiş olması ve bu sürecin karar vericilerinin konuya dair net bir açıklama yapmamış olmaları bu hastanelerde çalışan bizleri olduğu kadar bu hastanelerden hizmet alan hastalarımızı da oldukça endişelendirmiştir. Daha önce de belirttiğimiz üzere bu planlamalar yapılırken ne hastanemizin fiziki koşulları ne çalışan sayısı göz önünde bulundurulmayıp, hastane yöneticilerimizin dahi fikri alınmamıştır. Taksim Eğitim Araştırma Hastanesi, namı diğer Taksim İlk Yardım’ın, bölge halkı için önemi tartışmasızdır. Taksim İlk Yardım Hastanesi bu bölgenin önemli ölçüde sağlık ihtiyacını karşılamakta olup Etfal Hastanesi’nin taşınması ile de acil ve poliklinik ihtiyacı basta olmak üzere duyulan ihtiyaç ve önemi iki kat artmıştır.   BİZ ÇALIŞANLARIN YAŞAMLARI, ÖZGÜL KOŞULLARI GÖZ ARDI EDİLMESİN Cerrahpasa Tip Fakültesi’ninim buraya gelmesi demek aile sağlığı merkezinden sonraki basamak olan hastane ayağını ortadan kaldırmak demektir. Bizler için de iş yerimiz olmasının yanında büyük bir ailenin parçası olduğumuz hissiyatı her daim hissettiğimiz duygudur. Bunun içindir ki 2013 yılında buranın yıkımı esnasında geri gelmek için nasıl seferber olmuş isek, bugün de gitmemek için bütün sağlık emekçileri olarak seferber olmaya hazırız. Elbette ki hastanelerimiz olası bir depreme karşı yenilensin, yeniden inşa edilsin, güçlendirilsin ama bütün bu yenilenmeler yapılırken o hastanelerin içerisinde çalışan bizlerin yaşamları, kurdukları düzenleri ve koşulları göz ardı edilmesin. Burada bulunan her birimizin evleri, çocuklarımızın okulları, kısaca bütün koşulları çalıştığımız hastanemize göre planlanmış, buraya göre ayarlanmıştır.   SÜREKLİ BİR YERLERE TAŞINMAK, SÜREKLİ YENİDEN BİR DÜZEN KURMAKTAN YORULDUK Bin 59 kişinin hizmet verdiği bir hastaneyi anahtar teslim Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin kullanımına açmak, bu kadar emekçinin akıbetinin belirsizliği olacaktır. Biz bu hastanenin sağlık emekçileri olarak, sürekli bir yerlere taşınmak, sürekli yeniden bir düzen kurmaktan yorulduk. Artık kendi hastanemizde huzurla, motivasyonla hizmet vermeye, buraya göre şekillendirdiğimiz rutinimize devam etmek istiyoruz. Bizler Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yenilenirken ne orada hizmet veren sağlık emekçisi arkadaşlarımızın ne de bizim mağdur edilmesini istemiyoruz. Yapılırken yere göğe sığdırılamayan, adı şehir hastaneleri olsa da şehirlerin çok uzağında olan şehir ve acil durum hastaneleri bu sürecin neresinde yer almaktadır?   KARARLAR MASA BAŞINDA ALINMAMALI Hepimizin yaşamlarını doğrudan etkileyecek bu kararlar alınırken masa başında değil mutlaka alan gözlemleri, fiziki koşullar ve en önemlisi de orada sağlık hizmeti sunan bizlerin koşulları göz önünde bulundurulmasını istiyoruz. Olası deprem ihtimaline karşı planlanan bu yenilenmeler yapılırken, alanında uzman kişiler ile üzerinde çokça düşünülerek, artısı-eksisiyle olabildiğince geniş bir çerçevede değerlendirilme yapılmasını istiyoruz. Bugün bakan açıkladı, yarın başka bir açıklama ile alelacele verilecek bir kararın sonuçları biz sağlık emekçileri ve hizmet verdiğimiz hastalarımız için olumsuz sonuçlar doğurabilir.   HASTANEMİZ İLE İLGİLİ KARARLAR TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLSİN Sonuç olarak biz Taksim İlkyardım sağlık emekçileri olarak diyoruz ki, hastanemiz ile ilgili alınan bu kararlar tekrar gözden geçirilsin. Yeni bir karar alınırken her iki hastanenin mevcut yöneticileri ile ortak toplantılar yapılsın, karşılıklı protokoller oluşturulsun. Hastaneler yıkılıp yeniden inşa edilirken, öncelikli yaklaşım yerinde yenilenme üzerine planlansın. Alınan karar her ne olursa olsun çalışanların fikri alınarak ortaklaştırılsın. Ve alınan bütün kararlar kamuoyuyla paylaşılarak bilgi kirliliği önlensin. Bizler yeniden başka bir hastaneye taşınmak istemiyoruz. Bizler hastanemizde kalıp hastalarımıza burada hizmet vermeye devam etmek istiyoruz." Read the full article
0 notes
sektorellfirmalar · 2 years ago
Link
0 notes
betelgeus · 2 years ago
Text
biz yine istanbul yolcusu.. umarım bundan bir sonrakinde temelli taşınıyor olurum
9 notes · View notes
turkiyeokuyor · 5 years ago
Photo
Tumblr media
KOTO: TÜPRAŞ Genel Müdürlüğü’nün taşınması halinde büyük riskler taşıyan Kocaeli’nin maddi-manevi kayıpları vardır
http://xn--trkiyeokuyor-dlb.com/guncel/37141/
0 notes
imarpanosu · 2 years ago
Link
#İstanbul ve #Ankara Taşınma Endeksi açıklandı... #REIDIN #CEO’su #MustafaVardar'ın yorumuyla #detay #haber için tıklayın...
0 notes
otuzsekizinciparalel · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
93 Yazı (dir. Carla Simon) 2017
"sen neden ağlamıyorsun" sorusu ile başlayıp, kızın ağlaması ile biten film.
Annesini ve babasını kaybeden 6 yaşındaki Frida bir süre büyükannesiyle kaldıktan sonra taşrada yaşayan dayısı ile yengesinin yanına taşınıyor. Filmde Frida'nın alışma sürecini izliyoruz. Belli bir başı ve sonu olan kesin bir hikayeden çok, hayatın bir dönemini anlatıyor.
Büyükannesinin yanında yaşarken çok şımartılan ve ayakkabısını bile dedesinin bağladığı Frida, hem taşra hayatına hem yeni ailesine uyum sağlamaya çalışırken zorlanıyor.
"Katalan yönetmen Carla Simon’ın ilk filmi olan 93Yazı, seyircisini altı yaşlarındaki bir çocuğun hayat ile çok erken tanışan gözlerinden bundan sonraki yaşamını tamamen değiştirecek bir dönem ile verdiği mücadeleye şahit ediyor. Oldukça kişisel bir süreci ele alan film, kendi hayat hikayesine benzer kesitler taşıyan bu hikayenin aynı zamanda senaristliğini de üstlenen Simon’ın belirgin izlerini taşıyor.
Otobiyografi ve aile dramı türlerinin özelliklerini taşıyan film, dünya prömiyerini Şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Generation Kplus bölümünde yaparak En İyi İlk Film ödülünün, 36.İstanbul Film Festivali’nde ise Jüri Özel ödülünün sahibi oldu. Altı yaşlarında evlat edinilen Simon’ın hayatı ile benzer sahneler içeren filmin mekan olarak yine kendisinin gönderildiği yerde geçiyor olması ise dikkat çekici özellikleri arasında yer alıyor. İsmi gibi 1993 yılı yazında geçen film, Frida (Laia Artigas) isimli küçük bir kız çocuğunun hayatın getirdiği büyük değişime ayak uydurma sürecini ele alıyor. Film, bu kırılgan ve zor değişim sürecini ele alırken seyirciye zorlukları gösterirken mutlu anları da göstermekten kaçınmıyor, bu durumun hayatın akışının bir getirisi olduğunu, bir suçlusunun olmadığını seyircisine anlatıyor."
9 notes · View notes
pazaryerigundem · 24 days ago
Text
'Hain' filmi afişi görücüye çıktı
https://pazaryerigundem.com/haber/191475/hain-filmi-afisi-gorucuye-cikti/
'Hain' filmi afişi görücüye çıktı
Yapımcılığını Fix360’ın üstlendiği; Haldun Dormen, Mustafa Alabora, Meltem Beydilli, Erkan Petekkaya, Yurdaer Okur, Ali Düşen Kalkar gibi yıldızların rol aldığı “HAİN” filminin afişi yayınlandı.
İSTANBUL (İGFA) – Satranç oyununu andıran senaryosuyla “HAİN”, Türkiye’de ve dünyada kendini ‘seçilmiş’ sayan iktidar sahiplerinin entrikalarla dolu dünyasını ele alıyor.
Gücü elinde tutan bu grubun sarsılmaz sanılan düzeni, kadın kahramanlar tarafından yerle bir edilirken intikam dolu hikaye sinemanın büyüsüyle beyazperdeye taşınıyor. 13 Aralık Cuma günü vizyona girecek filmin afişi yayınlandı.
Senaryosunu fenomen dizi Behzat Ç.’den tanıdığımız Berke Üzrek’in yazıp yönettiği filmde, Haldun Dormen, Mustafa Alabora, Meltem Beydilli, Erkan Petekkaya, Itır Esen, Zeynep Şarlıgil,  Yurdaer Okur, Engin Benli, Ümit Çırak, Elif Bilgetekin ve Ali Düşenkalkar gibi değerli oyuncular rol alıyor.
Afişteki karakter konumlandırmaları, renk tonları ve görsel detaylar, izleyiciye filmin hikayesi ve temasına dair ipuçları sundu.
Birçok önemli filmin afişine de imza atan Volkan Topkaya tarafından tasarlanan görseldeki frekansı düşük renk tercihleri, seyirciyi filmdeki puslu evrene yakınlaştırıyor. Sis ve kıvılcım efektleri ise gizem, dram ve aksiyonu güçlü bir şekilde yansıtırken karakterlerin yaşayacağı çatışma ve şüphe duygularını ortaya koyuyor.  Filme ismini de veren hain yazısının büyük harflerle afişin alt kısımda yer alması, izleyiciyi her karakterin içinde bir ihanet potansiyeli olduğu düşüncesine yönlendirmeyi amaçlıyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
kays-el-ecer · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Adalet Taşınıyor #adalet #atlet #fanila #don #kazak #tekstil #politika #kays_el_ecer #streetphoto (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CKeK7LFgmpC/?igshid=39yacylajvl
1 note · View note
shadelessmind · 5 years ago
Text
En Çok Bilinen 7(?) Osmanlı Ressamı
Bizde yüzyıllarca resim günah sayıldığı için minyatür, nakış, hat, çini gibi ‘yan’ sanatlara yönelmiş sanatkarane ruhlu insanlar. Osmanlı’nın son dönemlerinde Tanzimat falan derken bu değişmeye başlamış. Bu yüzden 1800’lerin sonlarına gelene kadar hiç “Osmanlı ressamı” kavramı ile karşılaşmıyoruz. Sonra da zaten yüzbinlerce ressam yetiştirmiyoruz ama yine de çok bilinen, tanınan birkaç isme sahip olabiliyoruz. Bu isimleri hap bilgi şeklinde sıralayacağım zira anca bunu tüketiyoruz, kimse (en basit ve avam yöntem olan) her bir ismi Gogıla yazıp çıkan ilk 5 sonuç arasından başlığı hoşuna giden 3 siteyi açıp hızlıca göz gezdirip eserlerini inceleme zahmetine bile girmiyor çünkü. Ha şimdi diyeceksiniz ‘Sen yaptın da ne oldu?’ diye, bir şey olmadı. Ben serzenişlerin adamıyım. Bir de, resim çizemiyorum ama gözlerim var, bakabiliyorum. Bir de yazabiliyorum. 
Bahsedeceğim isimler ise sırasıyla: 
1- Osman Hamdi Bey
2- Şeker Ahmet Paşa
3- İbrahim Çallı
4- Mihri Müşfik Hanım
5- Ivan Ayvazovski
6- Hoca Ali Rıza
7- Ressam Halil Paşa
1- Osman Hamdi Bey (1842-1910)
Osmanlı resmi için bir Michelangelo adeta. Şaka şaka. Tamam bir Davut heykeli yapmamış ama Kaplumbağa Terbiyecisi’ni yapmış. Ona gelmeden önce şahsı hakkında birkaç bilgi de vereyim. Osman Hamdi Bey saray eşrafından (şaşırdık mı?), babası sadrazam İbrahim Ethem Paşa. Kardeşleri milletvekili ve belediye başkanı Halil Ethem Bey ile nümizmat İsmail Galip Bey. Bu insanların daha onlarca titri var ama oralara girersem yazının sonu gelmez, merak eden açsın Vikipedi’den okusun. Osman Hamdi Bey’in kendisinin de tek yetisi resim değil. Hatta bu en önemli yetisi bile değil görünüşe göre, öncü olması onu öne çıkarmış gibi. Resim sanatına gönül vermenin yanında asıl meşgalesi arkeoloji, müzecilik ve Kadıköy’e belediye başkanlığı etmek. Kadıköy’ün ilk belediye başkanıymış. Ayrıca da ilk Türk arkeolog kabul ediliyormuş. Birkaç tane de önemli kazı çalışması varmış. Bu çalışmalardan çıkan eserleri koruyan kanunu çıkarttırmış ve eserleri İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne koydurmuş. Demiştim, öncü adam. (Ek bilgi: Lübnan’daki Sayda Kral Mezarlığı kazısında İskender Lahdi’ni bulmuş. Bu lahit de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin en önemli eserlerinden kabul ediliyormuş.) 
Neyse, bu beyefendi Kaplumbağa Terbiyecisi ile tanınıyor demiştim. Paris’e okumaya gönderildiğinde dönemin önemli ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak kendini geliştirmiş. Kaplumbağa Terbiyecisi’ni yapmış. Hatta yetmemiş aynısından bir tane daha yapmış. Kaç tane yaptığı bilinmiyor ama söylediklerine göre zaten çoğu ressam yaptığı resmi aradan zaman geçince tekrar yapma yoluna gidiyormuş. Bir kopya olarak değil de sanırım aradan zaman geçince hem kendi tekniklerinin hem de resme bakış açılarının nasıl bir değişime uğradığını görmek ve göstermek için. Kaplumbağa Terbiyecisi en çok bilineni. 
Tumblr media
Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)
En pahalısı ise Türkiye'nin de en pahalı tablosu olan Kuran Okuyan Kız tablosu. 2019 Eylül’ünde 6.3 milyon sterline satılmış. British Museum’da sergileniyormuş. 
Tumblr media
Kuran Okuyan Kız (1880)
Bir diğer aşırı pahalı eseri ise İstanbul Hanımefendisi. Bu da 1.5 milyon Euroya satılmış, bir üsttekinden kısa bir süre sonra Viyana Dorotheum Sanat Galerisi’nde. Alan kişi kimliğini gizlemiş, bu da bir yerde sergilenmek yerine kapalı kapılar ardında gözlerden ırak (ya da belki de yalnızca bir grup ayrıcalıklı insanın gözlerine hitap etmek üzere) olarak ‘muhafaza edileceği’ anlamına geliyor.
Tumblr media
İstanbul Hanımefendisi (1881)
Gelelim sıradaki eserine: Yeşil Cami’de Kuran Dersi. Bu da üsttekiyle aynı gün, Londra’da satılmış. Bedeli ise 4.64 milyon Sterlinmiş. Sanat gibi sanat yani. İroninin ağır geldiği bünyeler için niçin böyle söylediğime sonda döneceğim. Yalnız bu tabloyla ilgili bir şey fark ettim. Yüzlerce haber sitesinde tablonun Osman Hamdi Bey’e ait olduğu yazıyor ama tabloyu Vikipedi’de sıralanan eserleri arasında bulamadım. Ayrıca tüm haber siteleri tablonun 129 yıllık olduğuna değinmiş ama yapıldığı yılı yazmamış. Tahmin edileceği üzere satılma haberinin yapıldığı 2019 yılından sonra konuya değinen başka haber sitesi de olmamış. Buradan yola çıkarak tablonun 1890’da yapıldığını düşündüm ama bunu teyit edemedim. Habercilik copy paste değildir pek sevgili haber siteleri. 
Tumblr media
Yeşil Cami’de Kuran Dersi (1890)
Ve son olarak, Okuyan Genç Emir tablosu. Genç emir sofaya uzanmış kitap keyfi yapıyor. Tablosunun ise 3-5 milyon Sterlin arasına alıcı bulması öngörülüyormuş. Bunu okuduğum haber 2019 senesinde yazılmış. Sonra tablonun akıbetini öğrenmek için yaptığım aramada gördüm ki aynı 3-5 milyon Sterlin beklentisi 2012 senesinde de varmış. Sanırım hala var ve sonuçlanmış değil. Birilerine emirin kitap keyfini Holosko artı yüklüce bir miktar paraya okutacaklar, kararlılar. 
Tumblr media
Okuyan Genç Emir (1910)
2- Şeker Ahmet Paşa (1841-1907)
Asıl adı Ahmet Ali imiş bu ressam, asker ve bürokratın. Tıp okumaya başlayıp yarım bırakıp asker olmuş. O sıralar da çizmeye başlamış. Sultan da adamdaki yeteneği görünce (yine) Paris’e resim eğitimine göndermiş. Sonra yurda dönünce Osmanlı'nın ilk resim sergisini açmış (1873). Daha çok peyzaj ve natürmort şeyleri çizmiş. Yaşadığı dönemde yaşanan siyasi ve sosyal olaylardan ziyade yüzünü kendi içine ve doğaya çevirmesini "tercih meselesi" olarak adlandıralım. Doğa ve meyve/sebze aşığıymış anlaşılan paşa. Eserleri daha çok İstanbul ve Ankara'daki Resim Heykel Müzeleri ile Sakıp Sabancı Müzesi'nde duruyormuş. Tabii özel koleksiyonlarda olanları da varmış. Bunlar hep genel bilgi. Dolanırken gördüğüm eserlerinden bazıları ise Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort, Vazoda Çiçekler, Manolya ve Meyveler falan. 
Tumblr media
Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort
Tumblr media
Vazoda Çiçekler
Tumblr media
Manolya ve Meyveler
----------
Daha ikinci ismi tamamlamışken bu noktada yazıyı sonlandırmak istiyorum çünkü büyük bir hata yaptığımı fark ettim. 
Bu ressamların isimlerine farklı kitaplarda denk gelmiş ve biriktirmiştim. Kendimce araştıracak ve resimlerine bakacaktım. Ama aklıma hiç Gogıla "Bilinen Türk Ressamları", "Az Bilinen Osmanlı Ressamları" veya "Az Bilinen Türk Ressamları" araması yapmak gelmemişti. Yazıya başlamak için yaklaşık 30 makaleyi tarayıp yazıyı yazmaya başladıktan sonra bu fikir geldi aklıma. Kelimeleri aceleyle doğru bile yazamadığım bir arama sonucunda karşıma bir sürü bu konuyu ele alan liste çıktı. Liste demek hap bilgi demek. Bazıları bir resim ve bir isim (belki bir cümle) içerirken bazıları da bu benim yapacağım listenin biraz daha özet haliyle birkaç resim ve kısa bir paragrafla bu işi noktalama yoluna gitmiş. Her halükarda önceden oluşturulmuş olan listelere göre daha kapsamlı bir liste oluşturabileceğimi biliyor olsam da biraz hevesim kırıldı. Hap bilgi arayan gider onları okur, detaylı ve akademik bilgi arayan da zaten aramaya Gogıl'dan başlarsa bile oranın bilgi çöplüğüne sıkışıp kalmaz. Ben de şimdi bu yazı bitince gidip onları okuyacağım. Çok merak ettiğim isimler olursa onlara ayrıca bakacağım. 
Hevesim kaçınca listeyi tamamlamama kararı aldım ama okuyucu eğer bahsettiğim listelere göz atarsa kendi yazacağım yazıyla ilgili olan sonuç kısmını daha iyi anlayabilir diye düşünüyorum. Evet, bu yarım bir yazı ama sonuçsuz bırakmayı içim el vermeyecek. Listeleri de lafı açılmışken buraya bırakayım hatta:
1- Onedio: https://onedio.com/haber/muhtemelen-bircogunu-bilmediginiz-ancak-bilmeniz-gereken-23-turk-ressam-ve-resimleri-714478 2-  Leblebitozu: http://www.leblebitozu.com/bilmeniz-gereken-16-turk-ressam-ve-tablolari/
Tüm bunları anlatırken aslında konuyu şuraya getirmeye çalışıyordum. Ben resim okumayı, sanat akımlarını falan pek bilmem, jargona da hakim olduğum söylenemez. Resme bakarken bana aktardığı hislere ve detaylara odaklanırım. Bakarken, incelerken beni içine çeken resim iyi resim bana göre. Detaylar ise en önemli husus oluyor bu açıdan. Bazı resimlerde detaylara bakarken onların içinde kaybolmak, boğulmak ihtimali söz konusu olurken; diğer resimlerde ise detaylar arasında seyahate çıkmak, dolaşmak, objeler arasındaki ilişkileri keşfetmeye çalışmak ve hatta asıl gösterilenin altında bir alt metin aramak, kendince anlamlar yüklemek mümkün oluyor ki öyle bir tabloya uzun uzun baktıktan sonra bile başka zamanlarda açıp tekrar bakma isteği ve hazzı duymak zannediyorum ki ressamların eserlerine kazandırabilmeyi amaçladıkları yegane özellik olsa gerek. Bir de üçüncü tür var ki, onları ben anlamıyorum çünkü içimde o kadar da fularlı bir entel yatmıyor. Bu yukarıda paylaştığım resimlere bakarken de benim okura önerebileceğim detaylara odaklanmak olur. Detaylara bakarken ressamın size ne anlatmaya çalıştığına değil de sizin bakarken neler hissettiğinize odaklanın. Arkadaki duvara bakın, insanların anatomik özelliklerine, yüzlerine, ellerine, kıyafetlerine, kıyafetlerin kumaşına, dikişlerine, ayakkabılara, meyvelere, bulutlara, masalara, duvarlardaki yazılara göz atın. Onları inceleyin. Sonra da benim genellikle yaptığım gibi "vay arkadaş bu kadar detayı taş çatlasa 1 metrekare kadar bir alana nasıl sığdırmış" diye hayranlıkla hayrete düşün. 
Yukarıda ressamların eserlerinden bahsederken bu özelliklere ve detaylara hiç değinmedim, onun yerine bu tabloların fiyat etiketlerine odaklandım. Ama aslında bunu ben yapmadım, haber siteleri yaptı. Bir resmin haber değeri taşıması için fiyat etiketinin biz fanilerin gözünde canlandıramayacağı meblağları işaret etmesi gerekiyor sanırım. Şimdiye kadar bu böyle olagelmiş. Aralarda tek tük müzayedede satılınca kendi kendini yarı yarıya kesen Banksy tablosu veya duvara duct tape ile (sağlam banttır, öneririm) bantlanmış muz gibi "sıra dışı" eserler de haberlere taşınıyor, ama onlarda da zaten daha ilk paragrafta veya daha yaygın olduğu üzere başlıkta eserlerin maddi değer bilgisine ulaşabiliyoruz. (Banksy 1.4 milyon dolar, duvardaki muz 120 bin dolar) Burada bir ikilik doğmuş oluyor ama. Bu sanat eserlerinin değerini fiyat etiketi mi belirliyor yoksa bizde yarattıkları duygu mu? Veya bilmem kaç milyon dolarlık bir resim bende bir duygu yaratmıyorsa onun değeri benim için de milyon dolar mı olmalı? Şimdi bu açıdan düşününce o eser bende yaratmadığı duyguları ona milyonları saydıran kişi üzerinde yaratmış olabilir. Olabilir mi? Yoksa kara para mı aklıyor bu müzayedeci? Bu tür sorular birbiri ardına kafamda ampuller yakmaya devam ederken ve basın dünyası eserlerin etiketlerinden daha fazlasıyla ilgilenmezken asıl noktadan uzaklaştığımızı fark ediyorum. Duygu, hisler ve fiyat derken Osmanlı ressamları araya kaynadı. Ama bu canhıraş düşünselinin sonunda şunu da belirtmeliyim ki bu değer biçme olayları sanatın öznelliğinin önüne geçiyor. Sanat bireyseldir bana kalırsa. Tamam, evet, sanatçı mesaj kaygısı da gütmelidir, topluma mesaj da vermeli, eleştiri de yapmalıdır. Ama en nihayetinde bize sunduğu şey bizim alabildiğimiz kadar sanat oluyor. Herkesin sanatı kendine. 
Osmanlı diyorduk. Osman Hamdi Bey belki de en çok tanınan ve öncü ressamımız. Onun eserlerine bakarken bile resimlerle ilgili detaylı bilgi bulamadığım gibi en basitinden çizildiği yıl bilgisinde bile netlik olmadığını gördüm. Buradan varın siz hesap edin diğer daha az tanınan ressamlarımızın resimlerindeki bilgi kirliliğini, veya bilgi eksikliğini. Belki de bize adı dahi hiç ulaşamayan ama keşfedilmiş olsa bir Da Vinci, bir Van Gogh değeri görecek kişiler de o keşmekeşte yok olup gitti, kim bilir? 
---------- Kaynakça kullanmayı gerektirecek kısım çok kısa olsa da yine de yazayım ne olur ne olmaz. 
Kaynakça: 
1 - https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Hamdi_Bey#Eserleri
2- https://www.ntv.com.tr/galeri/sanat/3-haftada-3-tablosu-rekor-fiyata-satilan-osman-hamdi-bey-hakkinda-bilmeniz-gereke,eQa8XVM_qE-wjyVD43jGUw/5pEusp1vLUKgOWVdSmmHlQ
3 - https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeker_Ahmet_Pa%C5%9Fa
4 - https://www.istanbulsanatevi.com/category/sanatcilar/soyadi-a/seker-ahmet-pasa/
1 note · View note