#ingilizce zamanlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
İngilizce zamanlar konu anlatımı mı arıyorsun? Senin için hazırladığımız İngilizce zamanlar tablosu ile bu konuyu kolayca anlayabilirsin.
0 notes
Text
İngilizce şimdiki zaman ve geniş zaman detaylı konu anlatımı
İngilizce'de şimdiki zaman ve geniş zaman ikisi bir arada öğrenilmeli. Haricen zaman kayması konusuyla harmanlanark üçü bir arada anlamayı tazelemek esastır. Bazı detaylar anlamanıza engel olan sivri blokajları temizler. Anlamanın ötesi iyi kavramaktır
ingilizce şimdiki zaman ve geniş zaman konusuna giriş ingilizce şimdiki zaman ve ardından geniş zaman genelde bir çok öğrenciye öncelikli olarak öğretilen iki zamandır. (Present continuous ve Present simple.) Çünkü bu iki zaman tüm dünya dillerinde insanların en çok kullandığı temel zamanlardır. Bu yazıda hem ingilizce şimdiki zaman hem de ingilizce geniş zaman konularını bir arada anlatıyorum.…

View On WordPress
#ingilizce şimdiki zaman örnekler#ingilizce geniş zaman örnekleri#ingilizce zamanlar#ingilizcede şimdiki zaman#ingilizcede geniş zaman#ingilizcede zaman kayması
0 notes
Photo
(İngilizce Could - Couldn’t Kullanımı gönderdi)
0 notes
Text
Merhaba Hasan bey ben Leman şuan 48 yaşımdayım. Oldukça güzel bir kadınım. Boyum kısa tek benim eksim boyum başka herşey 4*4 diyebilirim. Ben 122 cm uzunluğunda kumral yeşil gözlü beyaz tenli erkeklerin dediğine göre müthiş bir kadınım. Sizlere anlatacağım olay 15 yaşında paraya ve okuldan geçmek için yapabileceğim en son şeyi denemekti orta okul bitecekti ama ingilizce ve matematik çok sevmediğim ve başarısız olduğun 2 dersti okulun son 3 haftası gelip çatmış benim 2 dersim hariç bütün derslerim 8 ile 10 du babam yeni ölmüş ve paraya da çok ihtiyacım vardı bir arkadaşım hiçbir şey bulamazsan zengin erkeklere kendini satarsın demişti bende o zamanlar yeni yeni yayılan internet kafe lerden birinde msn açıp kendimi satıyor adı altında Facebook Twitter açtım kısa sürede yüzlerce erkek ekledi hepsine bakire olduğunu 15 yaşında olduğunu söyledim kimse geri dönmedi 1 kişi hariç girneli Hüseyin rumuzlu bir adam 45 yaşında olduğunu söyledi 7500 TL hesabıma 5000 TL seks sonrası elime verecek .
Okul çıkışı kuaföre gittim saçımı yaptırdım bankaya gidip hesabı kontrol ettim 7500 gelmişti. Bana verdiği adrese gittim dediği gibi anahtar saksının altındaydı kapıyı açtım girdim 5 dakika sonra biri zile bastı gidip Açtım karşımda ingilizce öğretmenim Zeki bey vardı utandım içeri girdi kucağına aldı öperek yatak odasına götürdü yatağa yatırdı hem soyunuyor hem beni emerek tüm elbiselerimi çıkarıyordu ben tuhaf duygular içinde zevk çığlıkları atıyordum artık bende karşılık veriyordum siki kocaman olmuş ağzıma verdi zor bela emmeye başladım Zeki hoca amımı emdikçe emiyor bırakmıyordu bende o zamanlar bilmiyorum meğerse orgazm oluyormuşum bir den bire beni kucaklayıp bacaklarımı omzuna aldı birden yüklendi hepsini soktu kan gelmiş bekliyordu. Komidinin üzerinde duran ıslak mendili aldı kanları sildi tekrar soktu hızlı hızlı girip çıkmaya başladı Zeki hoca hızlandıkça bende zevk çığlıkları atıyordum ikimizde aynı anda boşalmaya başladık yanıma uzandı öpüşmeye başladık ben artık rahattım hem İngilizceden geçmiştim hemde parayı bulmuştum. Zeki hoca ile 7 yıl canımız nerede isterse orada seks yaptık. şimdilerde zeki öldümü kaldımı bilmiyorum. Evlendim 2 kız 3 erkek çocuk var. Kocam aslında çok iyi bir sikici ama Zeki kadar iyi bir sikici arıyorum
32 notes
·
View notes
Text
Türkçe dahil 8 dil biliyordu;
Almanca, Fransızca,
Farsça, Bulgarca,
Rusça, İngilizce, Arapça.
Düşün, sen şimdi "zamanım yok" diyorsun.
Adam 57 yıllık ömründe 11 savaşa katılıp, 10'dan fazla kitap yazıp, 4 bine yakın kitap okudu.
Edebiyattan anladı; şiir yazdı,
Müzikten anladı; şarkı soyledi, enstrümanlara isim verdi, sanatı destekledi.
Ata bindi,
yüzdü,
koştu..
Dans etti.
Kaç devlet adamı gördünüz dans ederken?
Vals de yaptı, Zeybek de oynadı.
Hayvanı da sevdi, ağacı da toprağı da..
Matematikten de anlıyordu, fenden de tarihten de.
24 madalya 7 nişan alırken matematiği yazdı, medeniyeti yazdı..
Sadece kendi ülkesinde degil bir zamanlar savaştıgı ülkelerde bile anıtı var.
Ve hatta düşmanını bile ölüm döşeğinden kaldırıp cenazesinde saygı duruşunda bulunduran bir adam.
O benim Ata'm.


59 notes
·
View notes
Text
Genel
Bu aralar yine bazı tedirginlikler ve kafa karışıklıkları artmaya başladı. Sanırım yan etkenler tahmin ettiğimden daha fazla etkiliyor beni. Ama bir şekilde kendimi toplamam lazım. Bir süredir bunlar yüzünden hiç bir şekilde Almanca felan çalışamıyorum. Bu yüzden kendimi kitap okumaya verdim. Bir kaç sevdiğim kitabı bitirdim. Ve dün uzun zamandır korktuğum bir yazara başladım. Korktuğum derken demek istediğim kitaplarının çok kalın olması ve seri şeklinde kitap yazması. Ama bir tane tek cilt olan bir kitabına başladım ve 700 küsür üzeri bir sayfaya sahip. Dün öğleden sonra başlamama rağmen kitaba aşırı tutuldum. Okudukça okumaya devam ediyorum ve bu beni eski zamanlarıma götürüyor. Eskiden durmadan kitap okuyan biriydim ama son yıllarda kitaplardan tamamen uzaklaşmıştım. Şimdi o zaman ki halime geri döndüm gibi hissediyorum. Ayrıca Katilbot Günlükleri kitabının 2ci kitabını da bitirdim. 3 ve 4 kitapları bende mevcut ama ara novella ve 5, 6 kitapları bende yok. Sanırım o kitapları orjinal dili olan İngilizce okumaya çalışacağım. Kitap biraz hafif bir kitap olduğundan okur ike fazla zorluk çekmem diye düşünüyorum.
Bu aralar fazla depresif duygular uğrar oldu bana. Ama artık eski ben olmadığım için mücadele etmek daha kolay oluyor. Bunu aşmak için farklı yöntemler kullanmaya çalışıyorum. Kitap okumak, sevdiğim şeyler izlemek yada sevdiğim bir uğraşla uğraşmak. Bunlar bana ve ruhuma iyi gelen şeyler. Bir süredir buraya da doğru dürüst bir şeyler yazmıyorum ve buda canımı sıkıyor ve canımı sıkmam da canımı sıkyor. Aslında çok saçma bir döngü içine girmiş oluyorum. Ama artık daha fazla zaman ayırmam gerektiğini düşünüyorum ve bunun hakikaten bana iyi geldiğini biliyorum. Kendimi zorlamasam da daha fazla zaman ayırmaya çalışacağım artık.
Ayrıca yarım bıraktığım bazı dizileri bitirdim. Daha doğrusu yeni sezonu gelmiş olup ama benim izlemediğim diziler. Ayrıca yeni başladığım dizilerde oldu ve şimdilik pişman olduğum bir dizi olmadı. Sürekli dizi ve film izleyen biri olarak son yıllarda her şey bana tek düze ve sıkıcı gelmeye başlamıştı. Ama sanırım bu olayıda aşmaya başladım ve artık bazı şeylerden zevk almaya başladım.
Son zamanlar da bolca bulut fotoları çektim ve hepsine baka baka bulutlara ve göklere yine aşık oldu. Bir gün sonra zamanlar da çektiğim fotoları da paylaşacağım buradan. Sonuçta burası benim günlüğüm ve bunlarda benim anılarımın bir parçası. Her çekilen fotoda farklı bir duygu yüzü mevcut ve bazen bunlar iyi hissettiriyor. Şimdilik bu kadar yeter diye düşünüyorum. Ama yakında okuduğum kitapları ve izlediklerimi paylaşacağım.
20.10.2024
11 notes
·
View notes
Text
Doğan Cüceloğlu Kimdir? "İnsan farkında olduğu kadar yaşar; yaşamın temeli farkında olmaktır."
“Gençliğimde gergin, stresli, mutsuz günlerim çok oldu. Kendimi suçlu hissettiğim, değersiz gördüğüm dönemler yaşadım. Şimdi hayatım anlamlı, coşkulu ve şükür duygusuyla dolu… Neden? İçinde yaşadığım koşulların iyileşmesinden mi? Geliştirdiğim farkındalıkların sonucundan mı?
-Doğan Cüceloğlu
11 çocuklu bir ailenin son çocuğu olan Doğan Cüceloğlu 1938 yılında Mersin, Silifke’de dünyaya geldi. İlkokul birinci sınıfta öğretmeni Mualla öğretmen sert ve disiplinli bir kadındı. Sınıfta yoklama alırken sıra Mehmet Doğan Cüceloğlu ismine geldi. Ancak çevresinde soyadını sürekli Cüceller olarak duyduğu için kendisi olduğundan emin olamadı ve sınıfta parmak kaldıran kimse olmayınca parmağını kaldırdı. Söylediğine göre adını bilmediği için hocası öyle bir bakış attı ki Doğan Hoca bu duruma çok gücendi ve bir daha okula gitmek istemedi.
Bu durumdan sonra sıtma hastalığı ile bir süre uğraşan Cüceloğlu’nun iğne olması gerektiği bir gün mahalledeki iğneci İsmail’i çağırdılar. İsmail alkolik biriydi ve alkol etkisindeyken iğneyi sinire yaptı. Bu üzücü durumun ardından bir süre his kaybı yaşasa da tekrar yürümeye başladıktan sonra bacağının 2.5 santim kısaldığını fark ettiler. Doğan hoca yaşarken vermiş olduğu röportajlara göre yaşam boyu bu durumun sıkıntısını çekti.
Tipik Anadolu annesinin şefkatine sahipti dediği annesini 10 yaşındayken kaybetti. Her ne kadar öldüğünü bilse de annesinin kaybını bir süre kabul edemedi. Ettiği noktadaysa bir röportajında kendini kimsesiz hissettiğini söylemişti bizlere Doğan hocamız.
Kendini hassas ve içe dönük biri olarak tanımlayan Cüceloğlu’nun babası oğlunun imam olmasını istiyordu. Ancak Doğan Hoca okumak istiyordu. Babasına bu durumu söylediğinde çok hoş karşılanmadı. Bu durum sonucunda Doğan Cüceloğlu Ankara’daki subay abisinin yanına gitti ve lise eğitimini orada sürdürdü. Bir süre adapte olmakta zorlansa da şehir hayatına uyum sağladı.
Lisede edebiyat öğretmeni olan Cahit Okurer’in yönlendirmesi ve danışmanlığında psikoloji alanında bir bilim insanı olmaya karar verdi. Bilim insanı olmak için sıkıca çalıştı ve bir senede İngilizce psikoloji kitaplarını okuyacak düzeye geldi. 1957 yılında İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümüne başladıktan sonra öğrenci asistanlığı yapmaya da başladı.
Seneler geçti Amerika’da Illinois Üniversitesi’nde bilişsel psikoloji alanında doktorasını gerçekleştirdi. İlk zamanlar dersler konusunda öyle zorlandı ki zaman zaman intihar etmeyi düşündü. Ancak daha sonra okuldan kovulacaksa bile kovulana kadar kendini geliştirmeye karar verdi. Sakinleştikten sonra çalışmalarına devam etti ve doktorasını başarıyla tamamladı. Orada geçirdiği sürede daha fazla düşünme ve gözlemleme imkânı buldu.
Doktora yaptıktan sonra Emily isimli kız arkadaşı ile evlendi. Çocukları olduktan sonra Türkiye’ye döndüler. Türkiye’de Hacettepe Üniversite’sinde bir süre çalıştıktan sonra tekrar Amerika’ya döndü. Çocukları ve eşini Amerika’da bıraktıktan sonra tekrar Türkiye’ye yerleşti ve dört yıl boyunca ailesinden ayrı kaldı. Bu dönemde çok acı çektiğini söyleyen Doğan Cüceloğlu tekrar Amerika’ya döndü ve yirmi beş sene orada kaldı.
Sosyal statülerden bağımsız olarak insanın insan ile olan iletişimine inanan Doğan Cüceloğlu ilk kitabı olan İnsan İnsana başta olmak üzere 21 adet kitap, kırkı aşkın sayıda makale yazdı.
Hayatı boyunca insanın özünden bağımsız olmaması gerektiğini, kültür robotu olmak yerine bireyin kendini keşfetmesi gerektiğini savundu. Kitaplarıyla, röportajlarıyla, fikirleriyle, gözlemleri ile birçok insanın kalbine ve hayatına dokundu.
16 Şubat 2021 tarihinde, Cüceloğlu evinde vefat etti. Mersin Silifke’de başlayan 83 yıllık hayata birçok hedef, başarı, umut, kırgınlık, deneyim, çalışma, kitap ve fikir sığdırdı.
Eğer Doğan Cüceloğlu hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz aşağıda linki bulunan sitesini inceleyebilirsiniz.
KAYNAK:
Doğan Cüceloğlu -Var mısın?
3 notes
·
View notes
Text
Az önce çok değişik bir ingilizce kelime öğrendim.Rusçadan geçmiş.”razbliuto”bir zamanlar aşık olunan ama artık olunmayan birini görünce oluşan tuhaf duyguya deniyormuş.
4 notes
·
View notes
Text
> junghaesin sordu: > eski gönderi düzenleyiciyi bir seçenek olarak bırakma şansınız var mı? içerik üreticiler olarak yeni gönderi düzenleyicinin gif/fotoğraf ve benzeri işlerimizi cidden mahvettiğini düşünüyoruz. ayrıca o kadar zaman harcayıp mükemmel görünsün diye uğraştığımız çalışmalar, sırf bu yeni düzenleyiciyi kullanmak zorunda kaldığımız için ziyan oluyor.
Selam! Öncelikle bize yazdığın için sana ve benzer yorumlar gönderen tüm kullanıcılara teşekkür ediyoruz.
Uzun lafın kısası, ufak bir özet geçelim: Bu, aslında blog temasından kaynaklanan bir sorun. Yani kullandığın blog teması, yeni düzenleyici üzerinden gönderilen görselleri istenen biçimde göstermiyor.
Eski veya yeni düzenleyici üzerinden Tumblr'a yüklenen GIF'ler, aslına bakarsan aynı işlemden geçiyor. Bit derinliği ya da çözünürlük anlamında hiçbir fark yok. Gönderilerini Tumblr panosunda görüntülediğinde sen de bunu fark edeceksin (ör. blogismin.tumblr.com/post/gönderi-numarası yerine tumblr.com/blogismin/gönderinumarası adresine git).
Görüntü kalitesindeki fark, eski blog temalarının yeni düzenleyiciyle oluşturulan gönderileri metin gönderisi olarak algılıyor olmasından kaynaklanıyor. Temalar, genelde metin gönderilerinin etrafına boşluk biçiminde bir pay ekliyor; bu ekstra paydan gönderi gövdesindeki resimler de etkileniyor. Kullandığın tema, gönderileri 540 piksel genişlikte gösteriyorsa, oluşturduğun metin gönderilerinde bu ek pay yüzünden resimlere 540 pikselden daha küçük bir alan kalıyor. Bunun sonucu olarak da tarayıcı, bu alana sığması için resimleri küçültüyor. Bu küçültme işlemi sonucu da resim kalitesinde düşüş oluşuyor.
Yeni gönderi düzenleyiciden gönderilen resim, eski bir blog temasında yukarıdaki şekilde görüntülenebiliyor. Görüldüğü gibi, tarayıcı resmi 500 piksel genişliğe küçültmüş çünkü içerik "metin gönderisi" olarak algılanmış. Bu tema, metin gönderilerinin yanlarında 20'şer piksellik pay bırakıyor; yani içeriğe kalan alan daralmış oluyor.
Yeni düzenleyiciden gönderilen bir resim, yeni bir temada (Vision) bu şekilde görüntüleniyor. Bu tema, yalnızca metin gönderilerinin kenarlarına pay ekliyor; yani resimler gönderinin tam genişliğini kullanmış oluyor.
Çözüm: Vision ya da Stereo gibi daha modern, güncellemesi yapılmış bir temaya geçiş yap. Tema geliştiricisi @eggdesign da yeni gönderilerle düzgün çalışan bir tema şablonu oluşturdu (İngilizce); bu şablonu kullanarak kendi temanı inşa edebilirsin. Bu modern temalar, yalnızca metin bloklarının kenarına pay eklediğinden resim blokları hiç pay almayıp tıpkı panonda olduğu gibi 540 pikselin tamamını kullanmaya devam ediyor. Gördüğümüz kadarıyla bu, GIF kalitesindeki bahsi geçen düşüş sorununu ortadan kaldırmış oluyor.
Evet haklısın; kaç senelik teman sonuçta, değiştirmek zor iş. Yakın gelecekte, bu geçiş sürecini, Tema Bahçesinde yer alan temalardan hangilerinin yeni gönderilerle uyumlu olduğunu rahatça belirleyebilmene yardımcı olarak daha pürüzsüz hale getirmek istiyoruz. Tek bir gerçek var ki yeni gönderiler, bundan böyle standardımız; zira yeni gönderilerde kullanılan format, geleceğe dönük olarak çok çeşitli olanakları da beraberinde getiriyor.
Yeni düzenleyiciden gelen gönderilere gönderi türü eklemesi yapamıyor musunuz? Yeni gönderileri metin gönderisi değil de fotoğraf gönderisi olarak yayımlasanız?
Yeni gönderi düzenleyicide yepyeni bir gönderi biçimi olan NPF (tam adıyla Neue Post Format) kullanılıyor. NPF, gönderilere ne tür içerik eklenebileceği noktasında bize inanılmaz bir esneklik sağladı. Belki hatırlarsın, bir zamanlar RB'lediğin bir gönderiye resim eklemek imkansızdı. Ya da eski sohbet ve alıntı gönderilerinde, beklenmedik biçimde gönderen bilgisi değişiyordu (bu bağlantıdaki yazışmalar İngilizce). NPF, işte bu iki büyük sorunu birden çözmemizi sağladı. Sınırlanırmalar ortadan kalmış oldu; tabii ki gönderi türleri de. Artık gönderiler, birden fazla türde içerik barındırabiliyor.
Ancak eski temaların da bu gönderileri görüntüleyebilmesi gerekiyor. Zira eski gönderi türlerinde son derece sabit bir medya yapısı varken NPF gönderilerinde, gönderi gövdesinin herhangi bir yerinde medya olabiliyor. Bu yüzden biz de NPF gönderilerini, en az sınırlandırma uygulanan tür olan metin türü olarak kategorize etmeye karar verdik. Eski temalarda sorun çıkarmaması açısından, geçmişe dönük uyumluluk sağlamaya yönelik olarak bulduğumuz en uygun çözüm şimdilik bu.
Gönderi türleri yerine ise eski temaların kullanabileceği türde bir NPF tema değişkeni ekledik. HTML çıkışında tam denetim sağlamak adına bu yeni veri türünden faydalanbilmek için tema geliştiricilerinin temalarını güncellemeleri gerekiyor.
21 notes
·
View notes
Photo
(İngilizce Would - Wouldn’t Kullanımı gönderdi)
0 notes
Text
selam! duolingo deneyimim soruldu o yüzden here we go
duolingoyu aktif bir şekilde kullanmaya başladığım dönem üniversiteye başladığım dönemdi, hazırlık okuyordum, ve ingilizce haricinde ispanyolca'ya bir merak sarma durumum vardı o yüzden hem ingilizce hem ispanyolca için düzenli bir şekilde kullanmaya başlamıştım. benim için bu "zinciri kırma" olayı baya önemli, o yüzden günde iki dakika dahi olsa sırf serimi korumak için girdiğim bir şey oldu çoğunlukla. ha elbette benim de serimin bozulduğu zamanlar olmadı mı, oldu, ki insanın motivasyonunu baltalayan bi durum, ama yine de neyi ne için yaptığımız önemli bu noktada sanırım. günde 5 dakika 10 dakika 15 dakika hiçbir şey değil.
peki hiç canımızın o dili çalışmak istemediği günler de olmayacak mı? elbette olacak. burada benim "hadi şu dile de bi göz atalım" perilerim devreye giriyor. hiç alakanız olmayan bir dilin ilk dersini çalışabilirsiniz. ben bunu bazen çok abartıp duo'da olmayan filipinceyi öğrenmek için filipinliler için verilen ingilizce dersini falan bile denemiştim. bir de eğer çok fazla dil görünmesini istemiyorsanız baktığınız ama çok sevmediğiniz dillere ait ilerlemenizi bilgisayardan duolingo'ya girdiğinizde silebilirsiniz. benim güncel hali şöyle:

ya da bazen, hiç ama hiç yeni bir şey öğrenecek durumda olamayabiliyoruz. özellikle şu aralar çince'de yeni bir dersi öğrenmek bana çok zor geliyor çünkü yepyeni kelimeler ya da yepyeni bir cümle yapısı vs öğrenmek için mental olarak da kendimizi hazırlamak gerekiyor. e bu noktada da eski dersleri tekrar edebilme imkanımız var. yeni bir derse başlamak zorunda değiliz, açıp eski bir şeylerin tekrarını pratiğini yapabiliriz.
yine keyifli şeylerden birisi, alfabesi farklı olan diller için harfleri öğrendiğiniz bir kısım var duolingo'da. korece ve arapça'da var mesela, açıp sadece harflere çalışabiliyorsunuz.

farklı dillerde farklı özellikler olabiliyor, o yüzden farklı dillere bakmayı kesinlikle tavsiye ederim.
son olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim. herhangi bir dile çalışmak için, hangi dil olduğunun önemi yok, sadece duolingo yeterli değil. duolingo tabii ki bi şeyler öğretiyor ve aslında dille olan bağımızı koparmamak için çok faydalı ama duolingo başlı başına yeterli bir dil uygulaması değil, diğer her dil uygulaması gibi artıları ve eksileri var, bunu unutmamak gerekiyor
17 notes
·
View notes
Text
HAYALET AĞRI
Burada benden çok daha uzun zaman geçirmiş bir arkadaşım var. Geçenlerde hepimize memleket hasreti basmışken öyle oturaklı bir laf etti ki neye uğradığımı şaşırdım. "Türkiye, hayalet kol gibi bir şeydir," dedi, "kendisi ortada olmasa da ağrımaya devam eder."
Hayalet (fantom) ağrı diye bir şey var, duymuşsunuzdur. Fantom ağrı, kesilen bir uzvun sanki yerinde duruyormuş gibi hissedilmesine deniyor. Bu durum, genellikle kol veya bacak kesilmesinden sonra ortaya çıkıyor. Uzvunu kaybeden hasta, onun yerinde olduğu hissiyle yaşıyor ve gerçek bir organ ne tür hisler yaşatıyorsa eli kolu varmış gibi bunları birer birer tecrübe ediyor.
Bu benzetme beni çok sarstı. Kendi kısacık tecrübemi bir tarafa bırakıp uzun süre memleketten uzak kalmış olanları düşündüm. Sürgünde olanlar, değişik sebeplerle ülkeye dönemeyenler ya da Türkiye'de olmasina rağmen yabancı muamelesi görenler.
Geçenlerde bir konferans için Los Angeles'a gittik. Orada bizi bir Ermeni arkadaşımızın babası karşıladı. Aile, bir zamanlar Maraş' ta yaşıyormuş. 1915 'te mezalim başlayınca Kudüs'e sığınmışlar. Oraya doğru giderken yolda kundaktaki bebeklerini, soğuktan donan parmaklarını ve umutlarının büyük bir kısmını bırakmışlar. Ama çileleri bununla bitmemiş, İsrail kurulduktan sonra, oradan da Beyrut'a sürülmüşler. Beyrut karıştıktan sonra da Marsilya'ya göç etmişler. Los Angeles son durakları gibi görünüyor. Yine de bilinmez tabii.
Amcamız bir rahip. Almanya'da ilahiyat okumuş. Ermenice, Arapça, Fransızca ve İngilizce biliyor. Ama bizimle anlaşmak için Türkçeyi tercih ediyor. Babasından duyarak öğrendiği kırık dökük bir Maraş şivesiyle konuşuyor. Lafları ağzında şeker gibi gibi yuvarlayarak söylüyor. Hiç Türkiye' de yaşamamış. Ama Türkiye' den "vatanım" diye bahsediyor. O böyle dedikçe, ne diyeceğimizi bilemiyor başımızı önümüze eğiyoruz.
Utanmamız boşuna değil. Bizi uzun süredir görmedikleri akrabaları gibi karşılıyorlar. Ne ikram edeceklerini, neleri göstereceklerini bilemiyorlar. Bütün gece konuşuyoruz. Durup durup Los Angeles'ın güzel bir yer olduğunu ama insan ilişkilerindeki mesafeye, donukluğa bir türlü alışamadıklarını söylüyorlar. Oysa senelerdir orada yaşıyorlar. Üç çocuklarından biri Amerika' da doğmuş, yaşamlarının büyük bir kısmını bu ülkede geçirmişler. Yemeklerden, adetlerden, şarkılardan bahsediyoruz. Hassas meselelere dokunmamaya çalışıyoruz ama olmuyor. Gecenin sonuna doğru soruyorum, İstanbul'a bizi görmeye gelecekler mi? Amcamız acı acı gülüyor. O gelmiş zaten. Sadece İstanbul' a mı? Maraş' a kadar gitmiş. Köylerini görmeye. Belki yine gidecek. Ama karısını ikna edebileceğimizi sanmıyor.
Karısı, ninesinin yanında büyümüş. "Ninem ömrü boyunca her gün ağladı," diyor bana, "gördükleri yakasını hiç bırakmadı çünkü." Konuşmakta zorlansa da, yutkuna yutkuna anlatmaya devam ediyor: "Hep eve dönmekten bahsederdi ama bir türlü olmadı. Türkiye'den getirdiği çiçekleri otları doldurduğu bir kesesi vardı, onu koklar dururdu. Öldüğünde o keseyi de yanına gömdük." Bu hikayeyi duyunca gözyaşlarımı tutamiyorum. "Benim içinse durum farklı," diyor teselli etmek ister gibi. "Evim olmadı ki özleyeyim!" · Bunun ardından bir süre sessizce oturuyoruz. Söylenecek pek bir şey yok gibi. İkimiz de biliyoruz ki, insan en çok sahip olamadıklarının ağrısını çeker. Koparılmış bir kolu parmak uçlarına kadar hissedenler en fenasıdır. Onlar acıların en beterini yaşar. Kimse olmayan bir şeyin ağrısını dindiremez çünkü. O zaman, arkadaşımın da dediği gibi, Türkiye böyle bir hayalet ağrıdır. Kayıp bir kolun ağrısı.
Yerinden yurdundan edilmiş tüm Ermeniler için.
Meltem Gürle , Kırmızı Kazak
4 notes
·
View notes
Text
Hastalık
Bir kaç gündür aşırı kötü hastalandım. Dünden beri durumum iyice kötüleşti ama toplamaya çalışıyorum. Bir kaç gündür hafif halsilikle başladı ama dün grip yüzünden aşırı zor zamanlar geçirdim. Beynim akıyor gibi hissediyordum. Sürekli hapşırma, gözlerin yanması ve yaşarması ve burun akıntısı beni öldürdü. Bir ara sinirden delirdim bile. Ama bugün burun akıntısı biraz dinmiş gibi ama diğer şeyler devam ediyor. Ve üstüne bugün daha fazla halsizim ve aşırı üşütüyorum. Kafam dumanlı gibi ve hafızam 5 saniyeye indi. Sürekli bir şey unutuyorum ve kafam baya gitti.
Ben sanırım son 10 yıldır felan bu kadar kötü hasta olmadım. Daha doğrusu ben pek grip, soğuk algınlığı yada ateşlenme olmam. Vücudum o bakımdan güçlü ve ayakta hiç bir sorun olmadan atlatırım hep. Ama şimdi ki durum çok çok farklı.
Ayrıca 2 haftalığına kardeşimin evine gitmem gerekiyorum. Çünkü eşi talimde olacak ve evde tek kalmasınlar diye yanlarına gideceğim. Ve buna biraz iyi gelir diye düşünüyorum. Yanım da okunacak kitap ve bazı yazmak için malzemeler götüreceğim. Bir mekan değişikliği yaptığım zaman, çok fazla ders çalışma isteğim geliyor ve bende bunu avantaja çevireceğim. Daha çok kitap okuma, daha çok Almanca ve İngilizce çalışma ve daha çok deneme yazma demek oluyor bu değişiklik benim için.
Son zamanlar da yine o eski çalışma tempomdan aşırı koptum ve günlük sadece dil çalışmak için 1 ve 3 arasında kısa zamanlar ayırıyorum. İlk yıllarım da 6 saat ve 11 saat arası bir tempoyu tutturmuş ve 2 yıldan çok 6 saat'in altına inmedim. Ama son 1 yıldır aşırı inişli çıkışlı zamanlarım oldu bu bakımdan. Ama yeni yıl için çok düzenli bir planlama taktiği ile gittiğim için toparlanmaya çalışıyorum.
Ayrıca Türkiyeden arkadaşlarım Burak, Bahri ve Pardi'nin israrları aklımı çeliyor ve aşırı şekilde onların yanına gitmek istiyorum. Sanırım 1 yıldır hiç evden çıkmıyorum ve bu benim için de çok iyi olacak. Şuan gitmek için tüm şansları deniyorum.
Almanyadan beklediğim cevap artık 4 aydan uzun sğredir bir sonuca bağlanmadı. Bu çok canımı sıkıyordum ama şimdilik kendimi biraz teselli edebiliyorum. Sanırım doğru zaman yaranınca hepsi yoluna girecek diye düşünüyorum.
Bu yıl yine yıllık burçları okuyarak geçirdim ve ayrıca Çin burçlarına da baktım. Çin burç sistemine diğerinden daha çok inanıyorum. Şimdilik çoğu yer benim için yeni bir ben kuracağım yıl olacağını söylüyor. Beklenen haberlere ulaşma, tamamen ortam değişikliği ve bununla gelen yeni bir beni yaratacaksın. Genel olarak pozitif bir yorumlarda bulunuyorlar. Gerçi yılın ilk günlerini hastalıkla geçiriyorum ama yinede umutluyum. Şuan beklediğim şeyleri duymak bir nebzede olsa beni sakinleştiriyor. Burçları hayatımın anlamı olarak görmüyorum ama kendimi yetersiz yada mutsuz hissettiğim zamanlarda Burçlar bana bir bakıma arkadaş desteği gibi geliyor. Ve dayan her şey çok iyi olacak ve sen bunu yapmaya kadir bir insansın der.
07.01.2025
4 notes
·
View notes
Text
Aklıma şey geldi burayı aktif kullandığım zamanlar ingilizcem gelişsin diye burada blog yazıyordum ingilizce ve o aralar psikolojik olarak da şu anki halimden 100 kat daha kötüydüm yazdıklarım çok şeydi... Neyse sonra birisi bir postuma kendimi öldürmek istiyorum sanırım bunu yapıcam gibi bir şey yazmıştı ve ben bunu 3-4 saat sonra görmüştüm... Baya her gün yaşıyor musun nasılsın fln yazmıştım 1 yıl boyunca ama cevap alamamıştım... İntihar üzerine çok fazla anım var maalesef ki. Ve ben hepsinde geç kaldım. Hiçbir şeye tam zamanında yetişemiyorum. Bu yüzden daha da nefret ediyorum kendimden.
4 notes
·
View notes
Text
bir ara hayatımı minimalizm üzerine yaşayabileceğimi düşünüyordum. üniversitede bu konuda çok özenli olduğum zamanlar da oldu ama atanınca hayatimdaki her şey değiştiği gibi bu da değişti 🥲 eve giderken o kadar cilt bakımı ürünü aldım ki yanıma ve seçebildiklerim yani bu kadarı.. gece gece gelen bu hayatı toparlamalıyım perileri ile baş başayım şu an cilt serumlarına bakarak 🤦♀️ günüm kötü baslayıp öyle devam etse de şu an içimde keyifli bi enerji var, bence köklenme meditasyonunu daha sık yapmalıyım. köklenip yerleşmeliyim ki yeşereyim. geçen bir arkadaşım şey demişti en yay burcu özelliğin ingilizce öğretmeni olman dmsjd ama bence en yay burcu özelliğim yaşama onulmaz bi istekle sarılmam... neyse hazırlandım, toparlandım, uzun süre gitmek istemiyorum dediğim ankaraya gidiyorum bu sefer mecburiyetten. bazı acılar kendini gösterecek, bunu da kaldırabilirim. çünkü ben ne yangınlar gördüm.
inşallah her şey güzel bi şekilde yolunu bulur. inşallah gönlümüz hep çiçeklerle bezenir. inşallah.
neyse minimalizm falan işte...
4 notes
·
View notes