Tumgik
#hava o kadar güzel ki
uzaklarasavrulalim · 2 years
Text
Ters dönecek anahtarlar bir gün elbet çıkacaksın ışığa
1 note · View note
yakazakalb · 6 months
Text
yağmur yağarken ‘yağmur ne güzel yağıyor’ demekle 'ne güzel yağdırılıyor’ diye düşünmek arasında bile muazzam bir idrak farkı vardır.
Huzur-u daim sağlar.
.
48 notes · View notes
hypnogaja · 2 years
Text
ayyayayyaya 🧿
#sabah kalktım rahat rahat hazırlandım babam durağa kadar bıraktı beni hemen otobüs geldi peşine bindim bi yandan da podcast dinliyorum#neyse çorba içmeyi planladığım bölgenin yakınındaki durakta indim ama anksiyetem ağır bastı ve çorba içmeye gidemedim#okula doğru gitmeye başladım sonra okulun 15 20 metre uzağında bi lokanta gördüm minik bi yerdi yemekleri karıştıran yaşlı bi adam gördüm#ve çok samimi geldi saçları beyaz bi adam kibar kibar yemek koyuyor falan. neyse ilk başta yok yok gitmiyim falan diyordum ama bi şekilde#iç sesimi ikna ettim ve içeri girdim. dedim çorba var mı işkembeyle tavuk var dedi. tavuk alabilir miyim dedim. az mı dedi olur dedim.#neyse geçtim bi yere çorbayı getirdi küçük bi çocuk. arkada kısık sesle haberler açık hava çok soğuk ama içerisi sıcacık..#çorba güzel ortam samimi.. gözlüğüm buharlaştı çıkarıp koydum köşeye. 15 liraydı. mutlu çıktım. şoka gittim sonra. poşet çay aldım 20li#bi de 1.5 litrelik su aldım dedim melek bu şişe bitecek. okula gittim sonra. bizimkilerle sohbet ettik. teneffüste kek ve sıcak su aldım#çay içtim derste. öğle arası voleybol oynadık bi yandan da eski türkçe pop söyledik. bir öküz top atarak bardağımı kırdı#ama kendi kendime söylendim sadece mala bi şey anlatsan da anlamaz sonuçta#neyse gayet chill devam ediyordu. son derse girdik. öğretmenler kurs binasında yılbaşını kutlamak için pasta falan almışlar#bizimkiler de yalandan trip atıyor hocaya bizle neden yapmadınız yapabilirdiniz falan diye. hoca bi ara çıktı sınıftan. vicdan azabı#ile doldu bizimkiler. ya pasta almaya gitmişse diye. hoca beş dakika sonra geldi. derse başladı. biz dersin sonlarındayken de irfan abi#elinde bi kutuyla girdi içeri. ekler almış hoca bize 🥹🥹 sırayla döndürdük sınıfta herkese üç tane küçük düşüyordu. sona iki tane kaldı#bi tanesini aldım sonuncusunu da hocaya getiriyordum hoca dedi ki sen al ağzım doluydu ama ben aldım demeye çalıştım ve o an çok komikti#başladım gülmeye. yere oturdum en son. çiğneyemedim ağzımdakini nefessiz kalcam hani öyle gülüyorum hckwhdkwk ve tüm sınıf aynı şekil.#dedim hocam ben aldım dördüncüyü. sonra hoca da gülmeye başladı. sonuncusunu da o yedi. ay öyle iştee.#şakamatik gibi bir gün geçirdim bugün baya güldük. mutluydum da. diyom kesin haftanın kalanı bok gibi olacak#sınıf arkadaşlarım bardağın kırılmasını nazar çıktı olarak yorumladı. oladabilir idkk
10 notes · View notes
Text
Çok Hızlı! (7) (Orhan 36 Y., Bursa)
Evime varınca güzelce bir duş aldım, sanki heryerim bal kaymak olmuş gibi yapış yapıştım. Gelirken aldığım mezeleri açtım. 2 kadeh rakı doldurdum balkondaki masaya, fotoğrafını çekip, "İkinci kadeh senin! Evde kimse yok!" deyip Merve'ye yolladım whatsapdan. Az sonra Merve balkona çıkıp gülümseyerek, "Yarım saat sonra!" diye yazdı. Saate baktım 21:30'du. Hava yeni kararmıştı.
Yan komşum emekliydi, yazlığa Mayıs ayında gider Kasımda dönerdi. Yaz olduğu için herkes ya tatilde, ya köyünde, ya yazlığındaydı. Benim blokta tek ışık vardı, o da ikinci katta oturan 75 yaşındaki, gözleri görmeyen, kulakları duymayan teyzenin dairedeydi. Tüm siteye göz gezdirdim. Benim araba dahil 6 tane araç vardı otoparkta, oysa kışın araba koyacak yer kalmazdı. Tüm dairelere baktım, benim balkona doğru ışığı yanan 2 daire vardı. Karşıdaki bloğun ön yüzü, yani otoparka bakmayan yüzü geniş bir caddeye bakt��ğından çoğu kişi o taraftaki balkonlarını kullanıyordu. Yani biraz dikkatli davranırsak Merve'nin gelip gittiğini kimse göremezdi.
Yarım saat sonra Otoparktan başörtülü mantolu birisi geçti ve bizim binaya girdi, ama karanlıkta kim olduğunu seçemedim. Herhalde ikinci kattaki teyzenin kızı veya gelini dedim, birkaç kez görmüştüm gelip gittiklerini. Az sonra kapımdan tırmalanır gibi bir ses geldi. Kalkıp delikten baktım, başörtülü kadın sırtı dönük bizim kapıdaydı. Açtım kapıyı, buyrun diyemeden döndüğünde MERVE gülümsüyordu. İçeri girdi ve "Şaşırdın mı? Kamuflaj!" dedi. Sonra anlattı, meğer bizim doktor iç anadoludaki bir ilin bir kasabasındanmış. Çevresi mutaassıp, hatta sülalede açık kimse yokmuş, aralarında anlaşmışlar, Merve (ki 2 yılda bir falan bayramlarda gidip 1-2 gün kalırmış) oraya kapalı gider, kapalı dönermiş. "İlk kilometrenin sonunda çıkarıyorum!" dedi, gülüştük.
İçerdeki ışıkları da söndürüp onu balkona aldım. Kadehleri kaldırıp, "Bu harika güne!" dedim. "Harika adama!" dedi. Sonra usulca halıya uzanıp elimi uzattım. "Burda mı?" dedi. Görülürüz diye etrafına bakındı. O da kimselerin olmadığını görünce yanıma uzandı. "Bana bugün yaptığını tekrar yapar mısın?" dedi. "Sevdin mi?" dedim. "Bayıldım! O kısacık anda sayamadım, ama ardı ardına kaç kez orgazm oldum bir bilsen!" dedi. Onun bacaklarını dik ama kıvrık konuma getirdim. Gidip içeriden kirli sepetine baktım, bir çarşaf aldım. Getirip altına serdim.
Parmaklarımı daha amcığının dudaklarına değdirdiğimde bir anda kendini saldı. Daha yeni dokunmuş, parmaklarımı içine bile sokmamıştım bile, ama orgazm olduğuna yemin edebilirdim. Parmaklarım içinde piston gibi hareket ederken, diğer elimle ağzını kapatmama rağmen sesi balkonda yankılanıyordu. Öyle fışkırıyordu ki amının suları, parmaklarımı çekip bazen amının dudaklarını tokatlıyordum, daha da fazla fışkırtıyordu sularını. Bu kadar güzel bir kadının kölem gibi parmaklarımın ucunda kıvranışı kendime inanılmaz güvenmeme neden oluyordu. Eliyle elimi tutmaya çalışıyor, ama bunu hem bilinçsiz hem de tam olarak istemeden yapıyordu. Ki eli güçsüz ve amaçsız, sadece yeter der gibi sallanmasına rağmen, ağzından, "Öldürdün beni, ohhh aşkım, öldüm!" lafları dökülüyordu...
Alta, yanına yatıp, hemen üstüme çektim. Sanki son yüz metreye girmiş Gazi koşusundaki jokey gibi üzerime zıplıyor, arkaya uzattığı eliyle taşaklarımı avuçluyor, "Offf, nerdeydin sen aşkım, nerdeydin!" diye orgazm olurken beni de boşaltmıştı. Kalkıp oturduk, karanlıkta kadehlerimizi elimize alıp içmeye devam ettik. 10 dakika geçmeden kapı çaldı. Tırsıp 'Sus!' işareti yaptım Merve'ye. Gidip delikten baktım. Kapının önünde bir kadın duruyordu. En fazla 25'lerindeydi. Tanıyamadım, ama tişört ve şortumla kapıyı açtım.
Kadın, "Merhaba!" dedikten sonra eşimin adını söyleyip, "Çağırır mısınız?" dedi. "Şu an müsait değil, banyoda!" dedim. "Ben ikici kattaki Hacer hanımın geliniyim, görümcemle dönüşümlü olarak anneme yemek yapmaya geliyoruz, bu akşam sıra bendeydi, ama sıvı yağ kalmamış, varsa biraz sıvı yağ isteyecektim." dedi. "Bir saniye..." dedim, gidip mutfaktan getirip verdim. Kadın teşekkür edip, "Peki, selam söyleyin eşinize!" dedi. "Kim diyeyim?" dedim. "Güzin ben, iyi akşamlar!" dedi ve gitti. İçeri geçip, soran gözlerle bakan Merve'ye omuzlarımı silkeledim. Kadeh bitince de, "Aşkım ben gideyim, çocuklar uyanır falan!" deyip öpücüğümü verip gitti. Balkon camını açıp, giden Merve'nin arkasından bakarken, gözüm ikinci kat balkonundan bir yukarı kaydı. Bir giden mantolu kadına, bir bana bakan Güzin ile gözgöze geldik...
Ertesi günü sadece mesajlarla geçirdik, ama Sevgi çok ihmal edildiğini söylüyordu, ki kesinlikle haklıydı. Akşam eşim harika bir yemek yapmış, direkt evdeydim. Yemekte bana, "Aşkım, akşam gelen giden oldu mu?" diye sorunca başımdan kaynar sular döküldü. "Yooo!" dedim, ama bir an aklıma geldi, "Hacer teyzenin gelini mi neymiş, bir kadın yağ istedi, onu verdim!" dedim. "Ben de onu sordum, bana mesaj attı, ışığı yanık görünce yağ kalmamış var mı diye sordu, ben de Orhan evdedir, ben annemdeyim dedim!" dedi.
Karımın evde olmadığını bile bile neden gelmişti ki bu kadın? Yoksa, gördüm sobe mi diyordu? Kadınların bu ayak oyunlarına alışmaya başlamış, her hareketin altında bir şey arar olmuştum. O gece karımla güzel bir sikiş yaşadım, hapsız :) O uykuya dalınca, bir kadeh rakı koyup balkona çıktım. Merve sabırsızca oturduğu koltukta bira şişesini havaya kaldırıp, 3 diye işaret etti parmağıyla. Sonra da hiddetli bakışlarla telefonu işaret etti. Baktım 20 tane mesaj vardı. Sevgi, Fatma ve Merve'den. Kendi kendime, Lan oğlum aldın başına belayı! dedim :)
Öyle bir düzene oturtum ki, haftanın her günü birini sikiyordum. 15 günde bir Hikmet, ben, Fatma ve Seygi 4'lü yapıyor, masalar kuruyorduk. Bazen gün içinde hapımı alıp, akşam üstü Merve ile başlayıp, Sevgi ile devam edip, Fatma ile final yapıp eve geliyor, duştan sonra bir tur da karımı sikiyordum...
Nerdeyse bir ay sonra yaza veda pikniği adı altında bir etkinlik düzenlememiz gerekti. Tam o sırada kaza yapan İK şefi vefat etti. Uzun görüşmeler sonunda benim İK şefi olmama, muhasebeye de başka fabrikadan birinin atanmasına karar verilip, bana teklif edildi. Kabul edip harika bir organizasyon yaptım. Pazar günü fabrika bahçesinde mangallar yanmış, masalar kurulmuş, bira fıçıları dolup dolup boşalırken herkes eşleri ve çocukları ile fabrika dolaşıyor, kadınlar ve erkekler eşleri ve çocuklarına gururla çalıştıkları mekanları ve işlerini, işlerinin önemini anlatıyordu. Herkes mutlu mesut dolaşırken, ben organizasyonun kusursuz olması için uğraşırken, arada birkaç yudum bira içip kağıt bardaklarımı sağa sola soteliyordum.
Her çalışanın getireceği kişi sayısı için listeler asmıştık ve liste serbestti, kişi sınırlaması yoktu. Sevgi listeye 4 kişi yazdırmıştı. Kızı hariç, Fatma da davetliydi. Artık yemek servisi bitmiş, alkol almayanlar aileleri ile yavaş yavaş gidiyor, davul zurna eşliğinde alkol alanlar ortada oynarken, kazan dairesinde çalışan Ümit yanında bir bayanla yanaştı. Kadını bir yerden gözüm ısırıyordu. Selamlaştık. Ümit, "Orhan bey, ben bilmiyordum eşim söyledi, annemin üst kat komşusuymuşsunuz..." dedi. Kadına elimi uzatsam mı, dedim ama ayak bileklerine kadar kapalı, başı da komple bağlıydı. Tokalaşmaz deyip vazgeçtim. Zaten Ümit, "Müsaade istiyoruz biz, güzel organizasyondu, alkol olmasayadı..." diye son kısmı alçaltarak söyledi.
Ama kapıma gece yarısı gelen kadın sanki bu değil gibiydi. O kadın sadece başı yaşmaklı, ama nerdeyse üzerine yapışmış kıyafetler giymiş biriydi. Bir bira alıp karımın yanına oturdum. Karım, "Aşkım, Hacer teyzenin oğlu da burda çalışıyormuş, az önce Güzin'i gördüm, hani geçen yağ almaya gelen komşu gelini!" dedi. O an Sevgi, Hikmet ve Fatma geldi masaya ve "Orhan bey muhteşem bir ortam, teşekkür ederiz!" dedi Hikmet başta, sonra diğerleri sırayla. Herşey bitip 22:00 civarı eve döndüğümüzde, karım, Sevgi ve Fatma'nın bakışlarını sevmediğini, Hikmet'in de kendisine derin derin baktığını söyleyip, "Salak mı, sapık mı anlamadım!" dedi. "Yat hayatım, yorgunum!" dedim, ama aklıma da yazdım.
Artık İK bana bağlıydı, Pazartesi sabahı ilk iş Ümit'in kişisel dosyasına bakmak oldu. Acil durumlarda aranacak kişi bölümünde, Eş: Güzin - 05** *** ** ** yazan numarayı aradım. Saat 10:00'du. "Efendim?" dedi Güzin. Nne diyeceğimi bilemeden telefonu kapadım. Numaramı gizlemiş olsam da tedirgindim. Aslında konuya nasıl girecektim ki, Yağ borcunuz var, ne zaman ödeyeceksiniz mi diyecektim? Bir yandan Sevgi'ye, Fatma'ya ve Merve'ye cevap yetiştirip, bir yandan Güzin'e nasıl ulaşırım diye düşünüyordum. Sonra Facede aradım, fotolarına baktım. Genelde aşırı kapalı fotolar, değişik camilerde fotolar falan. Arkadaşlık isteği göndermekten başka çarem yoktu. Yolladım, ne olursa olsun deyip. Saniyesinde kabul edildi.
"Merhaba!" yazdım. "Merhaba Orhan bey!" diye cevap yazdı. O gün akşama dek yazıştık. Saat 16.00'da çıkarken, Güzin bana, "O duyduğum sesleri ben de çıkarmak istiyorum!" diye yazdı. Meğer Merve'yi girerken görmüş, sonrasında eşime yağ ile ilgili mesaj çekmiş, sonra kimsenin olmadığını bildiğinden bizim kapıya kulağını dayayıp dinlemiş, sesler kesilince de kapıyı çalmış. Kendime, Orhan daha belanı mı istiyorsun, elindekiler varken? derken, sıraya Güzin girmişti. Ya bitkisel haptan ölecektim, ya da karıma yakalanıp infaz edilecektim :)
Güzin de whatsap listeme eklenmişti. Ama bu akşam sıra Merve'deydi. Her zamanki saatte onu işyerinden aldım, eve gittik. Merve her zamankinden temkinli girerken eve, elemanı okul arkadaşının hasta olup evde olduğunu söyledi. Sessizce odamıza geçtik, ama parmaklarım harekete geçince Merve sessiz olamıyordu. Onun çok sevdiği iki parmak her harekete geçtiğinde yeri göğü inletiyordu. Bir saat falan sonra sikişimiz bitip odadan çıktığımızda, mutfak tarafındaki harekete gözüm kaydı. İçeride muhteşem bir yaratık vardı: Sapsarı uzun dalgalı saçları sırtında, yemyeşil gözler, muhteşem bir yüz, taş gibi bir vücut. İnanılmaz güzel bir kadındı, burnunu çeker halde lavabo başında su içerek bize bakıyordu.
Merve farketmedi bile, ama ben orada kalıp ona çorbalar yapıp kendi elimle içirmek ister haldeydim :) Kadın yarı buruk, yarı gülümser halde baıyordu. Ama o anda yapacak bir şeyim yoktu, Merve ile birlikte çıktık. Güzin vardı daha, bu kadın da nerden çıktı diye düşündüm. Üstelik adını bile bilmiyordum. Benim kafa da, vücutta zıvanadan çıkmıştı artık :)
[Orhan]
59 notes · View notes
sertsiken0606 · 2 months
Text
Slm arkadaşlar biz Almanya dan 2 sevgiliyiz aslında 2 mizde evliyiz ben Ceyda 2011 yılında evlendim Almanya ya gelin olarak geldim kocam iş delisi para manyağı işten paradan başka hiçbir umrunda olmayan birisi şuan 47 yaşında ben 31 yaşımdayım aramızda 16 yaş fark var. Oldukça seksi bir kadınım dışarıda gören dönüp tekrar bakıyor o derece güzelim yani sevgilim aslında kocamın kuzeni aynı yaştayız 1 gün arayla doğmuşuz ben 14 kasım sevgilim cesur 15 kasım evlenip Almanya ya gittiğim günden beri cesur benimle birlikteydi eşim Almanya ya döner dönmez işe başladı o günden sonra cesur hep benim yanımda durdu bir yere gideceğim zaman cesur götürdü getirdi. Aradan geçen 5 yıl içinde kocamla en fazla 4 bilemedim 5 kez seks yapmıştım evlendiğimiz gece gerdekte 4 kez sikmişti ama gördüğüm göreceğim en uzun seks olmuştu cesur un bana ilgisini 7 . evlilik yıldönümümde anladım kaybolan kirli iç çamaşırımı cesurun ceketinin cebinde buldum o günden sonra cesuru düşünerek mastürbasyon yapıyordum bir kaç gün sonra cesura frikik verdim artık sikilmek istiyordum yanımda öküz gibi yatan bir koca istemiyordum . Günlerden cumaydı cesur abdest almış cuma namazı kılmaya gidecekti hava çok güzeldi Almanya da bu hava çok zor bulunur cesur cumadan sonra beni beni gezdir canım sıkılıyor dedim tamam dedi çıktı 1 saat sonra geldi ben iç çamaşırı giymeden mini minnacık bir etek ve üzerime dar bir bady giyindim cesur geldiğinde şok olmuştu bir süre dondu kaldı gülerek tokat attım hadi bakalım beni nereye götüreceksin dedim m50 dediği bir BMW arabası vardı siyah camlı lüks bir arabaydı arabaya binip yola çıktık gittiğimiz yer AVM ydi ben AVM de ne yapayım cesur şöyle güzel bir günde avmye mi gidilir diye kızdım hemen çıktık oradan 2 saat hiç konuşmadan yol gittik bu arada cesur a doğru dönüp bacaklarımı ikiye ayırıp çamaşır giymediğimi gösterdim elini uzattı amıma dokundu ormanlık alanın ortalarında arabayı durdurup el frenini çekti dudaklarıma yapıştı elleri boş durmuyor biriyle memelerimi okşuyor diğer eli amımı oynuyordu arka koltuğa geçirdi beni amımı yalamaya başladı ilk defa bir erkek amımı yalıyordu zevkten inliyordum bende cesur un sikini ağzıma aldım kocamın sikinden daha uzun daha kalındı kocam amımı hiç yalamadı ama sikini ağzıma çok soktu zorla emdirdi ama cesur un sikini kendi isteğimle aldım ağzıma o bana tatmadığım duyguları tattırıyordu ben daha önce orgazm olmadım nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum sizler belki yalan söylediğimi düşünürsünüz ama gerçekten hiç orgazm olmamıştım cesur emdikçe dilini bir yerime değdiriyor çok acayip bir haz veriyordu bana titreme geliyordu içimden cesur geliyorum yenge bırak sikimi yalama boşalacağım dedi . İlk regl dönemlerimde arkadaşım dilek abisinin porno dergilerini getirir oradaki anıları okurduk aklıma geldi sikini ağzımdan çıkartmadan saksoya devam ettim birden başımı tuttu boşalıyorum yut hepsini benim fahişe yengem yala yut hepsini diyerek bağırıyordu . Bütün döllerini yuttum tuzsuz tatsız jelatin gibi bir şeydi ufalmamıştı bacaklarımı koltukların üzerine koydu arasına girdi sikini amıma dayadı birden soktu sert bir şekilde girip çıkıyordu memelerimi badiden çıkarıp emmeye dişlemeye başladı ben kopmuştum zevk denizinde değil okyanusta kaybolmuştum tatmadığım ne kadar duygu varsa cesur bana bir bir tattırdı o gün ben ne kadar boşaldım bilmiyorum cesur beni eve götürdü banyoya soktu birlikte duşumuzu aldık giyindik artık evde rahmet rahat seks yapabilirdik mal bir kocam var çünkü sikemiyenin karısını sikerler o günden sonra cesur ile adet günlerimde anal ve sakso ile diğer günlerde normal seksimizi yapıyoruz mal kocamdan habersiz 3 kez bebek aldırdım artık çok mutluyum iyi ki cesur ile birlikte olmuşum . Hasan bey yayınlarsanız sevinirim isimler değiştirilmiştir merak etmeyin Türkiye ye geldiğimizde sizi tanımak isterim .
72 notes · View notes
veteranpatron · 5 months
Text
Tumblr Esra (Bölüm-1)
Size başımdan geçen gerçek olayları anlatmayı istiyorum. Sadece kişilerin isimleri değiştirilecektir. Kendimden bahsederek başlayayım adım Hakan ve o zamanlar 32 yasindaydim. 3 senelik bir iliskim yeni bitmisti ve kiz arkadasim cok muhafazakar oldugu icin dogru durust hicbirsey yasayamamistim. Bunun uzerine bende artik piç takılmaya karar vermiştim ve tumblr indirdim.
Eşleştiğim kızlarla ilk bulusmada direkt öpüşme elleme gibi eylemler yaparak kızın ne kadar sikilebilir olduğunu anlamaya calisiyordum. Bir kac basarisiz tinder dateinden sonra Esra adında bir kızla eşleşmiştim. Tam olarak fantezilerime hitap ediyordu kızıl saçları etekli ve göğüs dekolteli pozları ile benim için biçilmiş kaftandı. 20 yaşında olduğu yazıyordu ve sağa kaydırdığımda ise eşleştik. Daha sonrasında whatsappdan biraz konuştuktan sonra bir buluşma ayarladım. Rezervasyon yaptigim yer lüks sayılabilecek bir yerdi. Esra yı sözleştiğimiz yerde almaya gittim ve gittigimde öyle bir manzara vardı ki karşımda kısaca belirtmek gerekirse üstünde bralet ve üstüne gömlek giymişti braleti çok seksi duruyordu ve göğüs dekoltesinin üstünden 2 ip olarak geçen bir braletti. Altında ise hafif diz üstünde olan bir etek giymiş hava çok sıcak olduğu için çorap giymemişti. Bu görüntü kızıl saçlarıyla birleşince sikimi kazık gibi yapmaya yetmişti. Arabaya biner binmez sarılıp yanaktan öpüştük ve restorana doğru giderken sohbet etmeye koyulduk.
H: gerçekten de çok güzel olmuşsun. Sana bakarken kaza yapıcam neredeyse.
E: hahaha teşekkür ederim sende çok tatlı olmuşsun. Ee söylesene nereye gidiyoruz?
H: sürpriz bozulmasın.
E: yalnız benim en geç 11 de tekrar yurtta olmam lazım maalesef
H: hadi ya tamam 11 e kadar seni tekrar birakmis olurum
E: araban da çok güzelmiş müzik açabilir miyim
H: tesekkür ederim tabiki gel telefonunu bağlayalım
Sonrasında restorana gittik ve
E: burası çok güzel bir yermiş Hakan
H: beğenmene sevindim güzelim gel içeri geçelim.
Yemekleri yedik sohbet ettik. Kalkmaya yakınken ben alkol almak istedim ve bunu Esra'ya söyledim o da başta tereddüt etti.
H: buranın çok güzel bir kokteyli var onu deneteyim sana.
E: ağır bir kokteyl mi ?
H: çok değil orta diyebilirim.
E: ya beni alkol çabuk çarpıyor ben almayayım o zaman.
Ben bunu duyar duymaz yüklenmeye başladım tabi
H: o kadar ağır değil ya hem o kadar ağır olsa bende almam sonuçta araba kullancam.
E: ya ama gerçekten çok zayıf alkole karşı bünyem
H: bu gece beni kırma hadi.
E: off tamam.
Ve kokteyller gelmişti.
E: Hakan bu çok ağır ya ben bunu nasil içicem
H: canım birsey yok sana öyle geliyor çok ağır değil tadı çok güzel değil mi?
E: evet ama tadı harika
Kokteylleri içtik hesabı ödedim ve kalktık yeniden arabaya yöneldik saat 10 a geliyordu fakat ben daha istediğim hiçbirşeyi alamamıştım arabada yakınlaşmaya karar verdim bu nedenle giderken birer bira alıp arabayı biraz daha tenha ve karanlık bir yere doğru götürmeye başladım.
E: nereye gidiyoruz böyle
H: daha zamanımız var canım seni yıldızları görebileceğimiz çok güzel bir yere götürüyorum.
Gittiğimizde arabayı durdurdum biraları açarak birini kendime aldım birini de Esraya verdim ve ona gökyüzünü göstermeye başladım gerçekten de yıldızlar şov yapıyordu adeta bende gösterme ayağıyla iyice sokuluyordum Esra'ya ve sonra dudaklarından öpmeye başladım. Esra da alkolün verdiği etkiyle olsa gerek karşılık vermeye başladı çok ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık adeta dillerimiz birbiriyle dans ediyordu. Ben ellerimi göğüslerine attım bu hareketimden sonra bi duraksayarak yüzüme baktı fakat konuşmasına izin vermeden tekrar dudaklarına yumuldum. Deli gibi öpüşüyorduk ve ben ellerimle Esra'nın hazinelerini keşfediyordum. Göğüsleri çok büyük değildi fakat dik ve yuvarlaktı portakal gibi diyebilirim. Braletini indirip göğüslerini yalamaya başladım Esra da saçlarımı okşayarak inliyordu. Ben göğüslerini yalarken ellerim de Esra'nın bacaklarında dolaşiyordu yavaş yavaş amına doğru çıkıyordum ki Esra beni durdurdu.Saati göstererek.
E: eğer vaktinde yurda dönmezsem aileme mesaj gider gitmeliyiz.
Saat çeyrek vardı ve şimdi yola koyulsak anca gidebilirdik gerçektende.
H: tamam aşkım o zaman gidelim mecbur.
Bende kazık gibi olmuş sikimle kalmıstım. Yolda bir elimle direksiyonu tutarken bir elimle de Esra'nın bacaklarını göğüslerini elliyordum. Kırmızı ışık yandığında yeniden Esra nın dudaklarına gömüldüm sanki kıtlıktan çıkmış gibi saldırıyordum azgınlıkla ellerini alıp sikimin üstüne koydum.
E: aşkım çok yaramazsın
H: seni çok beğendim canım ondan böyle.(artık benim için film kopmuştu) erkeğinin böyle gitmesine izin mi vereceksin?
Benim böyle sahiplenilmiş konuşmam Esra üzerinde pozitif etki yaratmıştı ve boynumdan öpmeye sikimi pantolonumun üzerinden okşamaya başlamıştı. Sanki benden adım bekliyordu bende pantolonumun düğmesini ve fermuarımı açıp ellerinin sikimle buluşmasını sağlamıstım. Sikim yaklaşik 19cm ve orta kalınlıkta. Esra eliyle bana 31 çekerken boynumu yalıyordu ben kendimi geriye doğru itip Esra'nın kafasını sikime doğru bastırmaya başlamıştım. Hiç bir itiraz göstermeden saksoya başlaması beni çok şaşırtmıştı gercekten de. Esra sakso çekiyor arada nefeslenirken ah diye ses çıkarıyordu. Yurda çok yaklaştığımızda bende boşalmaya çok yaklaşmıştım ve tam o ara sağa çekip arabayı durdurdum ve Esra'nın kafasını çekip onu deliler gibi öpmeye başladım biraz öpüştükten sonra kafasını tekrar sikime bastırdım ve sadece geliyorum diyerek Esra'nın ağzına oluk oluk boşalmaya başladım Esra çekilmeye çalışıyor ama ben izin vermiyordum. Hayatımın en uzun bosalmasını yaşamıştım ve sonra kafasını bıraktım. Esra kafasını kaldırmıştı ve bana bakıyordu fakat bakıslarında bi öfke kızgınlık yoktu.
Hoşuna gitmiş gibiydi. Beni dudaklarımdan öptü ve,
E: tadı çok güzelmiş
Dedi. Daha sonrasında arabayı tam yurdun önüne götürdüm ve indi. Ben de rahatlamış ve boşalmış bir şekilde eve doğru gitmeye başladım. Giderken de tüm olanları düşünmeye başladım bu kızı ilk gün sikme kıvamına getirmiş daha sonrasında hiç zorlanmadan sakso çektirip ağzına boşalmıştım. Bunları kafamda tartınca bu kızı sadece sikiş için kullanacağım kişisel porno yıldızım ve orospum olarak görmeye başlamıştım. Fakat Esra bizi sevgili sanıyordu bende onu sikebilmek icin bu oyuna devam edecektim.
95 notes · View notes
nesrin-c · 6 months
Text
hücredeki adalının hikayesi
Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler,
Helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
İnsanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
Ranzanın karşısında kafesli demir kapı,
Arkasında Mehmet.
Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
Mehmedim utanıyor, kahroluyor.
“Askerim ağam n'aparsın” diyor.
Aslında o’ da tutsak.
Ben hücre içinde, o hücre önünde.
Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye;
Yüzlerinde tecessüs.
“Çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
imparatorluğuna kafa tutan adalılar”
Ama yine de “çılgın adamın” karşısında
Bir eziklik duyuyorlar, o başka,
Gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
Zaman ve mekan özümlenmiş artık.
Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
Işık yirmi dört saat yanar.
Bir nefes, bir dumandır yoldaşım.
Cigaramı her çekişimde duman olur,
Uçar giderim, ta uzaklara,
Çoğu kere Ada'ma giderim,
Cigaramın dumanı, beni memleketime;
Ada'ma götürür.
Kahpe İstanbul'un, kahpe bir bölgesinde,
Bir evdeyim yoldaşlarımla beraber.
Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki…
Ev de değil ada, ada!
Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin
ve her çeşit
aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,
karanlık denizi'nin ortasında,
Güneşi batmayan bir ada.
Ben ne şuralıyım, ne buralı,
Adalıyım adalı,
Ada’m ormanlıktır.
Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı,
bütün Ada'mı kaplar.
Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı
Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
Ben Adalıyım ey kahpe hücre, Ada'lı
Doğru ya sen nereden bileceksin Ada'mı.
asırlık, feodal,
militarist, hücre.
Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin Adamı?
Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir Ada
yeryüzünde yoktur.
Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze?
Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho?
Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi?
Senin dediğin eşyanın değil,
karanlığın tabiatına aykırıdır.
Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler…
Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler…
Ada’m kalabalıktır hain hücre:
Elde mitralyözüyle,
Sierra Maestra'da, Falcon'da, Vietnam'da
Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde…
Özgürlüğün türküsünü söyleyenler.
Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı…
Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri,
“birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına
Kel dünya, Ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor,
güzelleşiyor artık.
İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
Seni yerle bir edecek Adalılar'ı iyi tanı.
Ada’m ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, o…punun dölü utanç duvarı
Evet Ada'mı karanlığın suları bastı.
Evet, benim gibi birçok Adalı çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, Ada’m batmaz, yok olmaz
Ada’m sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi.
Hepsi o kadar.
MAHİR ÇAYAN.
Tumblr media
82 notes · View notes
sexcxsblog · 1 year
Text
KAYNIM BENİ BOZDU
Ben Nurgül kaynım ile olan birlikteliğimizi anlatıcam. 20 yaşında görücü usulü ile Mithat ile evlendim. Ne ben istekliydim ne de o. Mithat daha önce evlilik yapmış. Karısını çok erken yaşta kaybetmişti. Ailesine eğer tekrardan evlenirse üstündeki bu buhrandan kurtulacağını düşünüp tekrar evlendirmişler. Kendisi benden 7 yaş büyüktü. Düğündü kınaydı derken evlendik. Ama Mithat benim yüzüme hiç bakmıyordu. Evde sanki hizmetçi gibiydim. Eli elime değmiyordu. Bende kaybı yüzünden pek üstüne gitmiyordum. Zamanla her şeyin düzeleceğini düşünerekten fazla kafa yormuyordum. Aylar geçti her şey aynıydı. Mithat sabah erken işe gider. Kendisi tır şoförüydü. Bazen birkaç gün bazen de bşr hafta sonra eve gelirdi. Her gelişinde sarhoş olur. Uyuyana kadar ağlardı. Bu duruma çok üzülüyordum. Ama elden bir şey gelmiyordu. Bu geç gelmeler artınca kadın başıma evde yalnız kalmama kayınpederim razı gelmedi. Mithatın abisini bizim eve yolladı. Kazım abi Mithat a göre daha güleryüzlü daha cana yakındı. Bazen samimiyetini aşacak el şakaları yapardı. Ben bazen rahatsız olsam da evde ses olduğu için gıkımı çıkarmazdım. Evleneli 2 ay geçmişti ama ben hala bakireydim. Bu durumu kimse bilmiyordu. Körpe bir gelindim. Kocam erkenden işe gider. Ben kazım abi ile yemek yer sohbet ederdik. Kazımın belirli bir işi yoktu gündelik işlere giderdi. Onun dışında hep beraberdik. Zamanla birlikte vakit geçirince kazımda daha rahat etmeye başladı. Küfürler,temaslar evin içinde boxerla gezmeler. Bazen boxerın önündeki o şişkinliği görünce ağzımın suyu akardı. O rahat olunca bende rahat davrandım tabi onun kadar değil. Evde sabahlığımla dolaşırdım. Göğüslerim belli olurdu. Kazım abi de gözlerini benden alamazdı. Onu tahrik etmek çok hoşuma gidiyordu. Arada sürtüşmeler oluyor acayip zevk alıyordum. Günlerden bir gün görümceme ziyarete gittik. Ev çok kalabalıktı ve bende aşırı bunalmıştım. Kazım abiye sıkıldığımı hava almak istediğimi söyledim. O da gel bşraz dolaşalım dedi. Tam çıkarken görümcem bebeğini bşraz gezdirmemizi söyledi. Aldık yanımıza arabayla geziyorduk. Ben ve görümcemin bebeği arka koltuktaydık. Biraz muhabbet ettikten sonra bebek ağlamaya başladı. Ben susturmaya çalışıyordum ama asla susmuyordu. Ordan kazım abi
-aç olmasın Yenge
-bilmem ki
-açtır açtır emzirsene
-abi bende süt yok ki
-olsun belki öyle susarda uyur
Giydiğim gömleğin düğmelerini açtım ve südyenimi aşağı çektim. Kazım abi aynadan Benim dolgun mememe bakıyordu. Bebek hemen yapıştı mememe.
-emiyor mu Nurgül
-evet abi
-şuna bak kimsenin dokunmadığı memelerime bir bebek açılış yaptı
-ne dedin yenge
Kahretsin sitem ederken bşraz sesli söylemiştim. Kaynım duymuştu. Ama haksız da sayılmazdım.
-valla şanslı kerata ya. Bebek olmak istedim şuan resmen
-süt gelmiyor ki
-süt için değil ki o güzelim memeler için
-ya abi deme öyle şeyler
-ne kızım doğruları söylüyorum valla benim senin gibi karım olucak ufff
Devamını getirmedi. Ben de aşırı heyecanlandım bu dediğinden.
-napalım abi kader işte ona böyle talih kuşu kondu ama acısından gözü hiçbir şey görmüyor
-sokayım onun acısına böyle bir karı bulmuş acı mı kalır
-ne sen sor ne de ben anlatayım abi. Kaç ay oldu eli elime değmedi. Üstüne de varmıyorum ama sizinkiler torun ister. Benim kusurlu olduğumu düşünürler hamile kalmazsam
-kocan asıl kusurlu olan benim güzel yengem. Şimdi kalkıp siksem seni 10 tane çocuk doğurursun evelallah. Bozma sen moralini
Bu cümlelerden sonra kazım abi daha da hoşuma gitmeye başladı. O sırada çocuk ağlayınca onu görümceme bıraktık eve döndük. Eve giderken de kazım abi bu konuyu tekrar konuşalım dedi.
254 notes · View notes
sonvapurdakacti · 9 months
Text
"ağrı kesici bitmiş, üni sınavı var, mezun senem bir yıl daha kaybedemem, psikoloğa tekrar mı gitsem ama yeni birine en baştan tekrar anlatmak istemiyorum, neden böyle söyledim ki, ödevim yetişmeyecek, dur müzik açayım, uyuyamıyorum, uyanamıyorum, sorsam mı acaba ama ya istemediği hâlde cevap vermek zorunda hissederse, yine çok uzun konuştum, çok sessiz kaldım, annem ben küçükken beni dövdüğü için pişman mıdır, nasıl kendimi anlatabilirim, zaten anlamayacaklar daha çok üzüleceğim, yorgunluğum hiç geçmiyor, düşüncelerimi susturmak zorundayım, odaklanamıyorum, hava mı alsam biraz, gün içinde tek başıma o kadar da kötü hissetmiyorum eve gelmesinler, hadi artık gelsinler çok sıkıldım, ailemle çok güzel zamanlar geçiriyorum, keşke başka şehirde Nilay'la yaşasam, kimseyle konuşmak istemiyorum, boş boş tüm günümü anlatmak istiyorum, yalan söylüyor, kimseyle tanışmak istemiyorum, hayatıma yeni arkadaşlar alsam çok güzel olur, bizimkiler sinirli evde yokmuşum gibi davranmalıyım, kulaklığım nerede, su içmeliyim çok halsiz hissediyorum ama kusmak istemiyorum, yemek yemeyi unutmuşum, çok fazla yedim bugün, gece uyursam kabus görürüm gün içinde uyumalıyım, depremde bunları giymiştim tekrar giyemem, zihnimde çığlık sesleri var, gözümün önünden gördüğüm cesetler gitmiyor, ders çalışmam lazım ama odaklanamıyorum, uyursam gerçeklikten soyutlanırım uyumalıyım, resim çizmeye ilham kalmadı, boşvermiş gibi davran, kendimi kandırmaktan sıkıldım, ne hissettiğimi ben de anlayamıyorum, boşluktayım, sadece Nilay'la konuşabiliyorum ama çözemiyoruz, keşke kendimin ablası veya kardeşi olsaydım, değerimi anlamıyorlar, ailem ablam ve kardeşime gösterdiği anlayışı keşke bana da gösterse, alttan alıyorum diye daha çok üstüme geliyorlar, babama anlatsam beni anlar ama birilerine bir şeyleri nasıl anlatırım bilmiyorum, evden çıkmak istemiyorum, eve dönmek istemiyorum, Nilay bize gelsin, kahve içmeliyim, bunaldım, umutluyum geleceğimden, yarın sabah uyanmak istemiyorum..
50 notes · View notes
uzaklarasavrulalim · 2 years
Text
Günaydın
1 note · View note
semantin · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Köy günlükleri vol 2;
Ben onların kültürünü öğrenirken onlarada kendi kültürümü öğretmek istedim. Sütlaç bizim oralarda bayramda olmazsa olmazıdır. Mutlaka herkes yapar burada da sütten ve inekten çok başka bir şey olmadığı için iyi hadi deyip girdim işin içine. Az buz değil burada kızlar günlük 4 ton süt veriyor maşallah. E bende Boğa burcuyum durur muyum yerimde Hahah yani benim bu hallerimi napacağız bilmiyorum. Bazen cidden kendime şaşırıyorum. Ananem sen nasıl çıktın o işin içinden dedi. Pekte sevdi kutladı. Yani basit gelebilir belki ama bence çok sağlam bir cesaret işi. Allah'a şükür de güzel oldu. Hatta bu zamana kadar yaptığım en iyi sütlaçtı. Bu kadar sütlacı fırına vermekle uğraşamadım hava bilmem kaç inanılmaz sıcaktı zor yaptım zaten. Neyse ki güzel oldu herkese afiyet olduuuu
33 notes · View notes
yurekferahligi · 4 months
Text
Kampa gidecektik görümcemlerle birlikte bir vefat haberinden dolayı iptal oldu biz de eşim hazır izin almışken Sakarya’ya gidelim dedik ufak bi plan yaptık köye geldik yürüyüş yaptık hava o kadar serin o kadar güzel ki kendimi çok hafif hissediyorum yarın da güzel bi kahvaltı yapacağız.
20 notes · View notes
japonyamesken · 4 months
Text
O kadar iyi arkadaşlarım var ki... İyi, dürüst, çalışkan, hoşsohbet, komik... Tam altı saat hiç durmadan konuşmuşuz ve çok mutluyum. Bütün dertlerime rağmen, mutluyum. O anın akışı, kahkahalarımız, fısıltılarımız, birinin bıraktığı yerden diğerinin devam etmesi...
Dostlarımız da dünyadaki nasibimize dahil ve sık sık çok şanslı olduğumu düşünüyorum bu konuda.
Anneannemin "Allah iyi insanlarla karşılaştırsın" duasının karşılıkları resmen 🥲Ve ben çok yargılayıcı ve saçma standartları olan bi insanım, (insandım diyelim, sözün gücü, working on it) buna rağmen hepsi harika geliyor gözüme.
Bir de farklı backgroundlardan bir çevre oluşturmak çok güzel.
Hava çok güzel, Mayıs çok güzel, bahar çok güzel.
İtiraf ediyorum doğum günüm olduğu için Ekim'e iltimas geçip en güzel ay olduğunu düşünüyordum ama Mayıs... Mayıs bu dünyada cennete en yakın olduğumuz zaman dilimi olabilir bence. Mayısta doğanları da cennet çocukları ilan ediyorum, hadi bakalım 🌸
Ve sevgili Ankaralılar, bugün trafikte şarkı söyleyip dans eden bi kız görüp de "ne dertsiz insanlar var" diye düşündüyseniz (öyle bakışlara denk geldim kırmızı ışıkta çünküglflffl) keşke bilseniz derdimi ve neden burada olduğumu ve tüm bunlara rağmen küçük anları güzelleştirmeye nasıl çabaladığımı.
Ve eve gelip çay içerken bu satırları yazmak da çok güzel sevgili jurnal 🐨
Ankara da çok güzel, yuva yapabildiğimiz her yer çok güzel 🏡
20 notes · View notes
kahrolasi · 2 months
Text
Tumblr media
Öl oğlum bu gece, en kıyağından dayak
yedin sen, ağzını burnunu, bütün
heveslerini kırıldı senin. Sen artık yolda
yürürken bile bir kişi eksiksin. Patlayan
dudağın değil lan, genişleyen damarlarını
tıka. Tıka ki akmasın damarlarındaki kadın. Düşün bir kere yapabilir misin, sen şimdi
aldığın hava ciğerlerine batıyorken, nefes
almak gırtlağını kanatıyorken
etrafındakiler gibi güle eğlene yaşayabilir
misin. Üzerinde bulunduğun yoldan değil,
senin üzerinden geçecek taksiler bundan sonra. Çiçeğe böceğe şiir yazma lan, kadın
sikti belanı. Ayakta duramıyorsun, yemek
yiyemiyorsun, su içemiyorsun,
Sevilmiyorsun oğlum sen, kamburun
kalbinde öleceksin. Ot iç, alkol al, kendini
dibe vur. Saf acı oğlum bu tadını çıkar, anneni arama, sesinden anlar. Kimseyle
konuşma, kötü şeyler yap aklını kır,
mantığını kır, kalbini. Kalbini, Denize at
alma da bir daha. Ne bok yediğinden
habersiz yaşa bir süre, bu bir süreyi kendi
tarihinde öldüğün anla bitir. Öyle "geçer, zaman ilaçtır" edebiyatına hiç girme,
kendini kandırmak o kadar ucuz değil. Bak
oğlum, insan, tercihleriyle yaşar da deme
artık, insan kendisini tercih edenle yaşar.
Sen bir tercih değilsin, sen Prens değilsin,
sen peder değilsin zaten bu da müzikal değil. Kendine gelme bir süre, şarap al iç
gizli gizli canını acıtan aklına gelirse
"pardon", yerine kalbime dön lütfen, de"
Bak oğlum senin mevzun devrime denk
geldi, senin olayın demokratik eylemlerin
ortasına isabet etti. Yani senden daha önemli şeyler var hayatta ve onun
hayatında senin önemsizliğinden bile
önemli şeyler var hayatta kendini bir sik
sanma. Şimdi düşün biraz, hatta
düşünme, yaşadığın güzel şeyleri unutma
onlar "siz"siniz zaten biliyorsun hayatta bir "yaşadıkların vardır bir de
yaşamadıkların" Sen şimdi yaşadıklarını
yanağından öp ve aklında sakla.
Yaşayacağın boktan şeyler onlara
değmesin, tamam mı?
Dinle lan beni, insan hayatında bir kere aşık olur.
Bu o'muydu. Tamam oydu.
Tamam, ellerini tutmak hayatında yaptığın
en romantik şeydi.
Tamam onu öpmek sadece öpmek değil,
bir yıldızı öpmekti. Tamam onunla dans etmek yer yüzündeki
en özgür eylemdi.
-o bir adamın kokusunda sonsuz olacağı
kadındı.
Tamam onun saçlarını bulutlar bir araya
gelerek ensesine dökmüştü. -dudağının kenarına yayılan o gülüşün
aynısı bir de yeni doğmuş bebeklerin
kokusunda vardı.
Tamam hiç bir şarkı onun sarhoş sesinden
daha güzel olamazdı.
Tamam hiç bir intihar onu özlemenden daha sükseli değildi.
Tamam onunla dans etmek ortaklaşa
İsrail'e savaş açıp kazanmak gibiydi.
Tamam lan tamam, boynu Prag
meydanlarındaki kuğulardan hediyeydi.
Tamam yeryüzünde sevilebilecek en muhteşem şeydi..
Tamam köprücük kemiği tarihin en
sanatsal eylemiydi..
- bütün sokaklara onun ismi verilmeliydi..
Tamam okyanus olmaya son derece
elverişliydi.. Tamam kalbin seni göğsünde onun avuç
içlerindeydi.
Tamam iki şişe şarap ile "belki" diye
beklemek bariz yenilgiydi..
Tamam, senin kaburgaların sevgiden kafes
onun kanatları özgürlük derdindeydi. Tamam, oğlum sen öl bu gece,
Bu sana en çok sevdiğin şeyden hediyeydi.
Unutma...
15 notes · View notes
efsungeradam · 5 months
Text
⚘️Tebessüm Ettiren Yürüyüş
Bugün hava temiz ve güzeldi. Dedim kulaklığımı takıp yürüyüş yapmaya gideyim. Anahtarımı aldım, telefonumu da cebime atarak evden çıktım. Parka gittim, kulağımda kulaklık biraz müzik, biraz poadcast vari takılıyorum. Son turumu da atarken motorlu bir genç oğlan ile arkasında genç bir kız gül bahçesi olan evin yanına yanaştılar. Bahçede de işlenen bir amca vardı. Oğlan amcadan kız için gül rica etti. Amca izin verdi ve bahçesinden bir gül kopararak kıza uzattı, kız o kadar mutlu oldu ki adeta sevinçten zıplıyordu. Oğlan amcaya teşekkür etti ve motora binip gittiler. Onları öyle mutlu görünce insan da mutlu oluyor tabii, keşke her gün böyle güzel şeyler de haber olsa.
Yürüyüşümün sonuna geldim ve evin yolunu tuttum. Evin merdivenine doğru yönelirken bir de ne göreyim? Su kaplarından bir kedicik usul usul su yudumluyor. Normalde oradan geçmem gerekir, fakat bunu yaparsam kedicik korkacak. Bu yüzden suyunu bitirmesini izledim. Suyunu bitirdi ve teşekkür edercesine bir bakış ataraktan bana yol verdi.
Yaptığım yürüyüşlerin herhalde en tebessümlüsü bugün olmuştu.
Gününüz güzel geçsin🤍
21 notes · View notes
beyefendiastolfo · 9 days
Text
Anlatılmamış Hikayeler Part 1: Carl
Carl her gün yaptığı gibi erkenden uyandı ve 1 haftadır bitirmeye kıyamadığı ekmekten küçük bir parça aldı. Çayın yanında diz çöktü ve ekmeğini ıslattı, bu sayede yarı çıplak ayaklarından bile daha sert olan ekmeği yiyebildi. Carl fakir bir insandı, ayağında yırtık pırtık bir çarığı ve üstünde kirli kıyafetleri vardı. Artık orta yaşlarına gelmiş, yavaştan saçları dökülmeye başlamıştı. Bir deri bir kemik denecek kadar olmasa tüm gün güneşin altında tarla sürmekten zayıflamıştı ve biraz da kızarmıştı. Carl her sabah tarlaya çalışmaya giderdi. Evi biraz uzaktı ama bedavaya kaldığı için sorun etmiyordu, zaten sorun etse de kimsenin umrunda olmazdı. Bu ev şehre taşınan amcasından kalmıştı. Amcası bu evi depo olarak kullanıyordu ve içerisi dardı. Işığın içeriye girmesi için bir tanecik pencere olmasına karşın tahtalarla kapatılmıştı. Bunun nedeni Carl'ın gece yürüyen olması değildi. Yeni gelen pencere vergisini vermek istemeyen amcasının pencereleri kapamasıydı. Carl yemeğini bitirdi ve güçlükle ayağa kalktı. Sırtı çok ağrıyordu ama oturarak ekmek parası kazanılmazdı değil mi? Carl gıcırdayan kapısını açtı ve tarlanın yolunu tuttu.
Carl yürümeye devam etti ve tarlaya ulaştı. Diğer herkes çalışmaya yeni başlamış gibiydi. Carl bunu nereden mi anlamıştı? Kimse uflayıp puflamıyordu. Ayrıca onlara bekçilik yapan herif bağırıp çağırmıyordu, büyük ihtimalle onun da uykusu vardı. İlk başlarda işler rahat gider çünkü bekçi uyuklar, işçiler uyuklar, çoğunlukla herkes daha hava açmadan gelmenin işlevsiz ve saçma olduğu hakkında hemfikirdir. Bir zaman sonra bekçi uyuklayan işçilere bağırır ve derin uykuda olanlara birer tokat atar. Bu herkes için bir uyarı işaretidir ve çalışmaya koyulurlar. Nadiren çiftliğin sahibi gelir ve tüküre tüküre bir şeyler anlatır. Açıkçası Carl onun ne dediğini anlamaz çünkü farklı bir dilde konuşur. Galiba şehirde bu dil konuşuluyor, Carl emin değil ama çok umrunda da değil. Carl şehre yaklaşamaz bile, girmeyi ise rüyasında bile göremez. Aslında pek rüya da göremez, çoğunlukla yorgunluktan kendini yatağına atar ve ne zaman uyduğunu bile bilmeden uyanır. Kısaca carl şehre gidemez, iyi yanından bakarsak şehir hasreti de çekmez. Bu yaşına kadar şehire gitmeden yaşadıysa, bu yaşından sonrada yaşar. Carl çok düşünen biri değildir, düşünmeyi sevmez zaten. Düşünürsen soru sormak istersin, soru sorarsan bekçi sana "Ağzını çalıştırıcağına elini çalıştır hergele!" diye bağırır. 
Carl her zaman ki gibi işine yapmaya devam eder. Büyük ihtimalle hayatının sonuna kadar yapacağı işi yapmaya devam eder. O gün şansızlığı tutar ve çiftiliğin sahibi gelir. Gene ne olduğu anlaşılmayan şeyler söyleyip bir sigara yakar. Garip bir şekilde bu gün işçilerle ilgili konuşuyorlar gibidir. Normalde işçiler yokmuş gibi davranırlar. Çiftliğin sahibi, ona kısaca patron derler, işçelere doğru bakar ve "Siz beş para etmez heriflerden hanginiz biraz para kazanmak ister?" diye sorar. İlk başta herkes afallar ama birkaç kişi el kaldırır. 
-Güzel. El kaldıranlar gidip beni atların orada beklesin, eliniz değmişken onlara yemekte verin. Eğer bir atımın bile huysuzlandığını görürsem derinizi yüzüp eğer yaparım. Anladınız mı beni?!
Bu cevap bekleyen bir soru değildi, Patron işçilerin cevaplarıyla ilgilenmezdi. Onlar düşünceleri önem arz eden insanlar değillerdi. Carl bir anda bir şey fark etti, keşke daha erken fark etseydim diye içinden sövdü. Birkaç kişi el kaldırınca istemsizce elini kaldırmıştı. Şimdi vaz geçtiğini söylemek demek güzel bir dayaktı. Carl'ın bu gün dayak yiyesi yoktu, aslında onun hiç bir zaman dayak yiyesi yoktu. Carl istemeye istemeye 4 kişi ile birlikte atların olduğu ahıra gitti. Elinden geldiğince beslediler atları. O sırada içeriye Patron girdi. Herkesin sesi kesildi. 
-Siz kuş beyinliler bu vericeğim görevin ne olduğunu anlamayabilirsiniz ama eksiksiz bir şekilde halledilmesini istiyorum. Bunun karşılığında hepinize 10 demir para vericem. Aranızda bölüşün, beni ilgilendirmez. Bu görev için gizli olmanız önemli, ayrıca şu kokuşuk kıyafetlerinizi de değiştireceksiniz. Bir yerlerden ucuza bulurum. Sizden yan köyün sakinleriymişsiniz gibi bizim köye saldırmanızı istiyorum. Sizi biraz hırpalıyacaz, yakalayıp sorguluyacaz ve kaçmışsınız gibi göstericez. Bundan sonra bir süre köye gelmeyin, geldiğinizi görürsem yemin olsun ki hepinizin kafasını kendi ellerimle keserim! Anlaşıldı mı?
Bu soru cevap bekliyordu anlaşılan, çünkü arkasını dönüp gitmemişti. "Anlaşıldı efendim" dedi herkes hep bir ağızdan. Kıyafetler alındı, plan hazırlandı. Biraz etraf yıkılacaktı ve askerler gelip biraz dayak atacaktı. Sonra sorgulanmak için herkes sırasıyla alınacak, herkes "Loockwood köyündenim. Siz piçler bizi kazıkladınız, bunu ödetmeye geldik." diyecek ve hapse girilecekti. En sonunda da Patron ile anlaşmış bir gardiyan herkesi çıkarıcak ve kaçacaklardı. Carl bu planın nedenini anlamamıştı ama 10 demir para için iki dayak yemeyi göze alırdı, canını bile verirdi 10 demir para için. Carl'ın canını verdikten sonra parayı kullanamayacağı aklına gelmedi, Carl düşünmeyi pek sevmezdi. Patron dinlenmeleri için o gün izin verdi. Bir şişe şarap ve biraz ekmek verdi. Dört adam aralarında paylaştılar. O gün Carl'ın en iyi günüydü, en son ne zaman şarap içtiğini bile hatırlamıyordu. 
Akşam geldi çattı. Güneş battı ve dört adam planı uygulamak için köyün dışına çıktı. Kıyafetlerini değiştirdiler ve ellerine birer kör kılıç verildi. Bu kılıçlar yerine büyükçene bir sopa daha yararlı olurdu ama Carl ağzını açmadı, zaten dayak yiyeceklerdi bunu erkene çekmeye gerek yoktu. Dört adamda koşa koşa köye girdiler. Evlerin kapılarını kırıp ordaki insanlara demir çubuklarıyla vurmaya başladılar. Erkekleri öldürdüler, kadınların ırzına geçtiler, yiyebilecekleri ne varsa yediler. Belki de bu Carl'ın düşündüğünden daha da güzel olucaktı. Belki biraz sonra dayak yiyeceklerdi ama bunu o zaman düşünürdü, belki de düşünmezdi Carl düşünmeyi pek sevmezdi.
En sonunda askerler geldi. Ellerinde sivri mızraklar vardı. Adamlardan biri kendini role o kadar kaptırmıştı ki "Loockwood köyündenim. Siz piçler bizi kazıkladınız, bunu ödetmeye geldik!" diye bağırdı ve askerlerin üzerine koştu. Askerlerden birinin kafasına kör kılıcıyla vurdu ama karşılarında köylüler yoktu. Kılıç adamın kafasına sopa gibi çarptı ve sekti. Açık veren adama iki adet mızrak saplandı. Adam çığlık atmaya başladı ama artık çok geçti. Mızraklar göğsünden çıkarıldığı gibi adam öldü. Askerler kanlı mızraklarını Carl ve yanındakilere doğrulttular. Hepsi birden kaçmaya başladı. Askerlerin üzerinde ağır zırh yoktu ama mızraklar tabiki de ağırdı. Ormana kaçmayı başardılar. Askerler meşalelerle onları arıyordu. Carl bunun hayatının sonu olduğunu düşündü, demek ki düşünmesi için hayatının tehlikeye girmesi gerekiyordu. Üç adam saklanmaya karar verdiler ve tepenin üstünde duran bir ağacın arkasına sığınarak geceyi geçirdiler. Yarın sabah askerlerin onları bulacağı korkusuyla yerlerinden kıpırdamadılar, konuşmadılar, hatta nefesleri bile sessizleşti. Öğlene doğru içlerinden biri biraz daha uzaklaşmayı teklif etti ve kabul ettiler. Yavaş yavaş köyden uzaklaştılar. Akşam olunca ateş yaktılar ve vahşi hayvanlar onları bulmasın diye dua ettiler. Carl vahşi hayvan saldırısının mı askerlerin onları bulmasının mi daha korkunç olduğuna karar veremiyordu. Carl iki şey arasında kolay karar verebilen biri değildi, genelde ona söyleneni yapardı. 
Yaşananların üzerinden 2 hafta geçti ve köye dönme kararı aldılar. Yavaşça köyün yolunu tuttular ve herkes orda dağıldı. Carl kendi evine döndü ve güzelce dinlendi. Yarını tarlanın yolunu tuttu. Bekçi Carl'ı görünce şaşkına döndü. Patrona haber vermesi için birine emir verdi. Patron çok kısa bir sürede tarlaya ulaştı ve bağırmaya başladı "Siz serseriler neden kaçtınız!? Ben size teslim olun demedim mi be aptallar!?" Carl afallamıştı, patronun öyle bir şey dediğini hatırlamıyorudu ama Carl hafızası güçlü veya tartışmalarda galip gelen biri değildi. Özür dilemekle yetindi. Patron sakinleşti ve diğerlerinin nerde olduğunu sordu, Carl cevapladı. Patron diğerlerini çağırıp ambara gelmesini söyledi. Carl denileni yaptı. Üç kişi ambarda patronu beklemeye koyuldular. En sonunda patron geldi ama ne yapıcaktı ki? Patronun arkasından beş tane asker gelmesi işleri ele vermeliydi, ki diğer iki adam için verdi, ama Carl pek parlak değildi. Diğer iki adam kaçmaya çalışınca Carl peşlerinden koştu. Bunu yapması için bir nedeni yoktu ama iki hafta ormanda kaldığı arkadaşları yapıyorsa bir sebebi olucağını varsayıyordu.
Carl arkadaşlarının arkasından koştu, koştu ve en sonunda birlikte büyük bir ambara geldiler. Askerler de arkalarından koşmuştu. Carl ve arkadaşları hemen samanların arasına saklandı. Samanlar her zamanki gibi batıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi. Ama askerlere yakalanma düşüncesi daha da rahatsız ediciydi. Beş asker dağılıp ambarı aramaya başladılar. Mızraklarıyla samanları dürtüyor, kaçakların yerini bulmaya çalışıyorlardı. Askerlerden biri Carl'ın arkadaşına çok yaklaşınca adam bir anda samanların arasından fırlayıp kaçmaya başladı ama asker mızrağını çevik bir hamleyle adamın sırtına saplamayı başardı. Sırtından aldığı darbeyle yere düşen adam acı içinde inledi. Mızrağının ucu kana bulanmış asker mızrağını son bir kez havaya kaldırdı ve adamın boynuna sapladı. Yerde acı içinde kıvranan adamın sesi kesilmiş, hareket edemez hale gelmişti. Bu sahneye gören Carl neler olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Neden Patron onları öldürtmeye çalışıyordu? Teslim olmadıkları için mi? Ama askerler içlerinden birini öldürmüştü. Başka ne yapabilirlerdi ki o durumda? Bunlar Carl'ın aklından geçerken bir mızrak Carl'ın kaburgasına girdi. Askerler sonunda Carl'ın yerini bulmuştu. Carl acı içinde bir çığlık attı ama çığlığı askerin mızrağının kafasına girmesiyle yarıda kesildi. Son anlarında ne kadar tembel olduğunu, daha fazlası için çalışsa şu an bu durumda olmayacağını düşünemedi bile. Zaten düşünmezdi de, Carl düşünmeyi pek sevmezdi.
Tumblr media
12 notes · View notes