#hasankale
Explore tagged Tumblr posts
demircizademehmet · 1 year ago
Text
Sarıkamış Faciasını Şahidi Anlatıyor
Dünya Savaşı’nın üzerinden tam 100 yıl geçti. 600 yıllık bir çınarın gövdesinin paramparça edildiği bu büyük harpte, nice insanımız, evinden binlerce kilometre ötede can verdi. Niceleri anasından, babasından, eşinden ve çok sevdiği çocuklarından ayrılmak zorunda kaldı… Kimisi vatan uğrunda şehit oldu, kimisi esir düştü… Büyük savaşta Osmanlı’nın başına gelenler birçok eserde anlatılmışsa da, yaşanan felaketler dillendirilmişse de, dedelerimizin acıları ne yazık ki unutuldu.  Şimdi toprağa gömülüp giden o acılar hatırlanmayı bekliyor…
İrfanoğlu İsmail’in Esaret Hatırları
Dedelerimizin askerlik hatıraları maalesef gerektiği gibi kayıt altına alınmadı. Buna rağmen bir gayret var ki, takdire şayan… Sarıkamış cephesinde Ruslara esir düşen Molla İsmail Efendi’nin hatıraları oğlu Ahmed Rıza İrfanoğlu’nun kalemiyle yeniden hayat buldu. 14 yaşına kadar babasının dizinin dibinde harp ve esaret hatıralarını dinleyen Ahmed Rıza İrfanoğlu’nun “Allahüekber Dağları’ndan Sibirya’ya” isimli hatırat kitabı meraklılarını bekliyor.
Sarıkamış’ın kışından, Rus’un süngüsünden, Sibirya’daki 5,5 yıl süren esaretten kurtulan Molla İsmail, memleketi Rize’ye döndükten sonra yıllarca imamlık yapmış, 28 Ocak 1961 tarihinde de vefat etmiş. “Kirpiklerimi birbirine vurmazdım bile! O derecede dikkatle dinlerdim.” diyen oğul Ahmed Rıza, babasının hatıralarının yazılamaması hususunda şunları söylüyor: “1961 yılında ölümünden önce, hatıralarını yazdırmak için köyümüzde yazıcı aradığını duydum. Ben o zaman uzaklarda idim. Onun o niyetini, o zaman hafife aldığımı itiraf ederim. Sonra pişman oldum, hatıralarının yazılamayışına! Bir yandan da kendimi teselli ediyordum. Çünkü babamın esaret hatıraları aklımdaydı. Ve de kendime güveniyordum, onları yazabileceğime!..”
Bu düşüncelerle babası Molla İsmail Efendi’nin harp ve esaret hatıralarını kaleme alan Ahmed Rıza İrfanoğlu, yaşanan acıların, yoklukların, milletin başına gelen faciaların unutulmaması namına kalemi eline almış.
Cihan Harbi’ne Gönüllü Katıldı
1914 senesinin haziranında fitili ateşlenen dünya savaşı Osmanlı için ölüm kalım mücadelesinin de başlangıcı demekti. Memleketin dâhilinde ilan edilen umumi seferberlikle pek çok kişi silahaltına alınmıştı. Silahaltına alınan askerler evvela eğitim için belirli bölgelerde toplanıyordu.  İşte o günlerde Rize’nin köylerinden Beyazsu’da (Palodya) ikamet eden Molla İsmail Efendi, tahsilini İstanbul Beyazıd Medresesi’nde tamamlamıştı. 1914 senesinin Eylül ayında da Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katıldı.
Beyazsu Köyü’nden cepheye giden 27 kişi arasında yer alan Molla İsmail Efendi Of – Çaykara üzerinden Gümüşhane- Kelkit yolunu takip ederek Erzincan’a geldi. 22 gün süren bu yolculuktan sonra Erzincan’da başlayan askerî eğitim Molla İsmail Efendi’nin hayatının dönüm noktalarından birini teşkil ediyor. Harp talimlerinin ardından topçu batarya katibi olarak III. Ordu’ya katılan Molla İsmail,  Kasım 1914’te Ruslarla çarpışmak üzere Erzurum’a hareket etti. İlk çarpışmaya Hasankale-Hızardere mevkiinde katıldı, kahramanca vuruştu, pek çok kez ölümün kıyısına yaklaştı. Ancak Sarıkamış’ta verilen elim karar, o büyük hata, birçok Osmanlı askeri gibi Molla İsmail Efendi’nin de hayatını alt üst etti. Muhteris bir emirle yok edilen koca ordudaki binlerce askerin hikâyesi Allahüekber Dağları’nda nihayete erdi. Peki ya sağ kalanlara ne oldu?
26 gün boyunca dağlarda, esir düşmemek için, aç susuz hayatta kalma mücadelesi veren Molla İsmail ve birkaç düzine asker 1915 senesinin ocak ayında Ruslara esir düştü. Böylece İsmail Efendi, 46 günlük bir tren yolculuğundan sonra hayatının 5,5 yılını geçireceği, Asya’nın doğusundaki Rus esaret kampı Vladivostok’a götürüldü. Rus ellerinde geçirdiği sıkıntı ve hasret dolu yılların ardından, Ekim Devrimi’nin getirdiği boşluktan istifade edip memlekete dönmek üzere yola çıkan İsmail Efendi, Stalingrad’da Bolşevik kurşunlarından son anda kurtuldu.
İsmail Efendi, Stalingrad’dan güneye, Hazar Denizi’ne akan Volga suyunun kıyısında da ölümden döner, hayretler içinde kalır: “Hasankale’de, Hızardere’de, bu Rus milletinin askeri ile 5,5 sene evvel süngü muharebesine girdim. Bana bir şey olmadı. Narman’a kadar savaştık, üstümde kan lekesi görmedim. Bardız’ı alırken savaştık. Sarıkamış’ı almak için taarruza kalktık. Ordumuz kırıldı. Bana bir şey olmadı. Allahüekber Dağları’nda başıboş bir ay dolaştık. Kar, kış, soğuk, açlık, bit, tifüs, düşman ve her şeye rağmen sağ kaldım. Sonra esaret, Vladivostok. Bunca işten sonra kaçıp kurtulayım derken, birbirlerini yok etmeye çalışan Rusların iç savaşının ortasında kıl payı ile ölümden kurtulmuştum. Ne talihim varmış hayret! (…) 27 kişilik arkadaş grubundan sadece iki kişi kurtulmuştuk! Her tehlikeli anda, en son dakikada, gizli bir el beni korumuş ve kurtarmıştır. Beni koruyan ve kurtaran gizli elin farkındayım. Bu elin sahibine söz vermiştim, dualarım kabul olmuştu.”
Molla İsmail Efendi’nin Dilinden Sarıkamış Faciası
Her satırı enteresan bilgilerle dolu kitapta Molla İsmail Efendi, Sarıkamış’ın en çok merak edilenlenlerini şöyle anlatıyor:
“22 Aralık 1914 tarihinde kolordu olarak, Bardız Yaylası'ndan Sarıkamış’a doğru, yani dağları aşmak üzere taarruza başladık. O gün ikindi vaktine kadar düzlük araziden ilerledik. Rus’dan hiç ateş yok. Karşımızdaki dağlarda orman var. Akşama kadar ormana ulaşırsak başaracağız kısmen. Rus bizi görüyor. Rus ormanda gizlenmişti. İkindiye doğru askerimiz Rus ateş hattına girmiş oldu. İşte ne oldu ise bu anda oldu. Rus üç taraftan birden ateş etmeğe başladı. Sağdan, soldan ve önden müthiş bir ateş yağmuruna tutulduk. Şaşırıp kaldık. Toparlanıncaya kadar kırıldık. Toparlansak ne olacak sanki! Biz açıktayız. Açıkta yakalandık, Rus siperinde. Biz de ateş etmeye başladık amma, kırıldık, bittik. Açıkta yakalanan asker berbat oldu. Büyük kısmı şehit oldu. Arazide diz boyu kar var. Karın üzerinin kandan kızardığını gördüm. Kısaca fena vaziyette, pusuya düşürüldük. Şehit olmayanların da büyük kısmı yaralandı. Yaralanmayan çok az asker kaldı. Ben de yaralanmayanlar arasında idim. Akşamın geç saatlerine doğru askerimiz yok olmuştu artık.
"O gece müthiş bir don vardı. En küçük yarası olan bile karın üstüne düşmüş, beklemek zorunda. Kimsenin gidebileceği yer yok. Yaralıların hepsi o gece dondu. Sabaha kimse kalmadı.
"Şunu söylemeden geçemeyeceğim: Ben, o gece yarısına kadar, o yaylanın Kur’an sesi ile inlediğini çok iyi hatırlıyorum. Çünkü o günkü asker Kur’an okumasını biliyordu. Yasin-i Şerif’i bilmese de hemen herkes namaz surelerini biliyordu. Herkes ölmek üzere olduğunu biliyordu. Savaşta ölen ilk başta zaten ölmüştü. Yaralananlara gelince, onlar da gece sabaha sağ çıkamayacaklarını biliyorlardı. Kısaca herkes kendi Kur’an’ını kendisi okuyordu. Yani askerimizin henüz şehit olmayan yarısı Kur’an okuyordu. Bu ne demektir. Mahşer gibi. Ne var ki gece yarısından sonra Kur’an sesleri kesildi. Çünkü yaralıların hepsi öldü. Kolordu şehit oldu. Asker dondu. O manzarayı hatırlamak bile kanımı donduruyor. Üstelik ben o hali gördüm ve yaşadım.
“Sadece Kur’an okunuyor. Ağlamak yok. Çünkü ağlamak demek bir ümit beklemek, bir ışık beklemek demektir. Herkes öleceğini biliyor. Ne bekleyecekler. Niçin ağlasınlar. Nasıl asker silahaltına giderken azığı ile gelme hazırlığına girişmiş idi ise tıpkı onun gibi, şehadet kapısından geçmesi, kayıtsız, şartsız, kesinleşmiş, askerin de Rabbi’nin huzuruna çıkarken, onun kitabından birkaç sure okuma hazırlığı vardı, girişimi vardı. Ağlama yoktu ve ben duymadım. Sadece Kur’an sesi duydum. Ben de Yasin okudum. Gece yarısından sonra ses kesildi. Artık Kolordu’nun sustuğunu ben de anladım!...
“Ben yaralanmamıştım. O düzlükte, o karanlıkta yalnız kaldım. Nereye gidebilirdim. Soğuktan donabilirdim. Aklıma geldi ki yaralıların arasına gireyim. Yaralanmış asker de, bir başka askerin nefesine muhtaç oluyor. Böylece ister istemez yaralılar, sürüne sürüne, karın üstünde öbekleşiyorlar, kümeleniyor. İşte böyle bir yaralılar kümesinin içine girdim. Onların kümesinde, aşağı yukarı, yaralıların altına girdim demektir. Onların vücut sıcakları gece yarısına kadar beni donmaktan korumuştur. Yarı geceden sonra da şehitlerin vücutları soğuyunca, bazı şehitlerin kaputlarını alıp tekrar giyindim. Böylece birkaç kat giysinin içinde sabahı buldum. Kısaca gece ayazı her şeyi dondurdu. Sabah oldu, yerimden doğruldum, karın içinden ayağa kalktım. Elbisem hep kan olmuş. Şehitlerimizin mübarek kanları elbiseme damlamış ve beni de kızartmıştı. Çevreme baktım. Ses yok. Acaba sağ kalan kimse var mı? Yüksek sesle, bağırarak künyemi okudum. Kimse var mı diye bağırdım. 200 adım öteden bir kişi doğruldu karın içinden. Böylece 10 kişi daha karın içinden toplandık. Toplandık amma; acaba biz sağ mıyız, ölü müyüz diye epeyce tereddüt ettik! Bizim taburdan 10 kişi kadar sağ kalmışız! Belki kaybolup da başka yerde kalan olmuştu. Bir türlü, bu maddi âlemde olduğumuza kanaat getiremiyorduk. Çünkü binlerce kişi elbiseyle karın üstünde yatıyor. Belki onlar canlıdır da uyuyorlar! Belki biz şehit olmuşuz da ruhlar âleminden onlara bakıyoruz! Yavaş yavaş bu hayatta olduğumuza inandık.
“Bunları Bizzat Gözlerimle Gördüm”
“Karşıda çamlık var. Çamlığa girip ateş yaktık ısındık. Elbiselerimizi temizledik. Eksiklerimizi, silahımızı, cephanemizi tamamladık. Hadsiz hesapsız silah sahipsiz kalmıştı. Atlar da ölmüştü. Tek tük sağ kalmış at, katır var. Onlar da karın üzerinde yatan arkadaşlarının çevresinde duruyorlar. Her halde onlar da ölümü idrak edememişler, şaşırıp kalmışlar şu insanların işlerine! İnanıyorum ki bu muharebeyi bu atlar idare etmiş olsalardı bu acıklı hale düşmezdik.
“Ey bu söylenenleri dinleyen insanlar! Zannetmeyiniz ki İsmail İrfanoğlu bunları kitap okuyarak bir yerden öğrendi! Zannetmeyiniz ki İrfanoğlu İsmail bu söylediklerini bir başkasından duyup da anlatmıştır. Asla ve haşa! Bunları bizzat gözlerimle gördüm, bizzat ben şahit oldum. Ne var ki ben onları tam göremedim, gördüklerimi de tam anlatamadım. Çünkü görme ve duyma kudretimizi kaybetmiştik!..
“Bizim taburdan 10 kişi sağ kalmıştık. Yani ordumuz kırıldı. Subay da kırıldı. Mekkâre de (at ve katırlar) öldü. Ben onlara da şehit diyorum. Her ne kadar şehitlik rütbesi insan için bir rütbe ise de bizim mekkâremiz de insan sınıfından sayılırdı. Savaş sonrası sağ kalan birkaç at-katırın şaşkınlığını görünce bu kanaate vardım. Yayla sahipsiz kaldı. Silah ve cephane ile her taraf doldu! Silah, cephane var, amma onu tutacak el, kol yok artık. Neye yarar o demir parçaları? Ordu yok oldu.
“Diğer taburlardan da bazı canlılar var tabii. Toplandık. Konuşuyoruz. Yine dedikodu devam ediyor. Kesin olmamakla beraber duyduğumuza göre: Enver Paşa, taarruz başladığında bizimle beraber imiş. Neticeyi görünce kaçmış. 400 atlı birliği varmış. 40 atlı ile kaçmış…
“O muharebede Sarıkamış'ı kurtarmak için uğraşırken 9, 10 ve 11. kolordular cephedeydi. Ben 9. Kolordu'da er idim. Bu kolorduların mevcudu 100 bin civarında olmalıydı. En çok 10 bin kişi kurtulabilmiştir. Yani 90 bin kişi yok olmuştur. Bir ordunun silah ve cephanesi de gitmiştir. Ayrıca geniş bir vatan parçası da düşman eline geçmiştir. Sırf saraya damat olmuş Enver'in kafasızlığından oldu bu felaket. Oysa Rus bizden zayıftı. Öyle ki Rus o zaferinden sonra Erzurum'u işgal etmemiş, Rize ve Trabzon'a girememiştir. Ancak 1916 yılının baharında buralara girebilmiştir.
“Hayatı Ciddiye Almıyorduk!”
“Yapabilecek tek iş var: Şehit yığınlarının arasından, kar içinden çıkıp en yakın ormana sığınmak, her canlının hiç düşünmeden, sevk-i tabii ile yapacağı iş budur. Sağ kalan atlar da öyle yaptılar. Ne yapsınlar, onlar da kader arkadaşımız. Yaktığımız ateş çevresinde atlarla beraber ısınıyoruz…
“Yavaş yavaş şaşkınlığı geride bırakan sağ askerler, toparlanmaya başladık. Gene sohbetler başladı. Çam altlarında manevî meseleler konuşuluyor, kerametler anlatılıyor. Bir asker şöyle anlatıyor: ‘Şehit bir askerin iyi bir tüfeği vardı. Şehit olmuş ama tüfeği elinden bırakmamış. Onun tüfeğini almak istediğim sırada ‘Alma tüfeğimi!’ diye bir ses geldi şehitten, tüfeği almadan korkup kaçtım.’
“Bir yandan kar yağıyor. Yoğun kar, şehitleri örtmeye başladı. Bir daha şehit cesetlerini göremez olduk. Artık karlar eriyince, nisan ayında cesetler meydana çıkacaktır. Rus, cesetlerle ilgilenmiyor. Sağ kalan küçük gruplarla uğraşıyor. Bu maksatla yer yer çatışmalar oluyor. Rus, bu tepeye gelince biz de karşı tepeye geçiyorduk. Artık Rus’u da ciddiye almıyorduk, hayatı ciddiye almadığımız gibi…”
Kaynak: İrfanoğlu İsmail Efendi’nin Esaret Yılları Hatıraları Allahüekber Dağları’ndan Sibirya’ya, Ahmed Rıza İrfanoğlu, Tebliğ Yayınları, İstanbul 2011.
 
Kutu1: “Babamın kitapları ambalaj kağıdı olarak satıldı!”
Babamın hatıralarını belgeleyen bazı kitaplar, mektuplar ve kendi notları köyümüzde, evimizin yanındaki mısır ambarında (nalya) saklanmaktaydı. Bunlar eskimez yazıyla yazılmıştı. 1944-45 yıllarında ortaokul öğrencisiyken nalyada yatıyordum. O zamanlar onları okuyordum. O zamanlar notlarını okumuş, zihnime kazımıştım… O belgeler maalesef yok edildi. Köyümüzdeki okula öğretmen olarak gelen Ali Kafkasyalı, okul çocuklarını eski eserleri toplayıp getirmeleri hususunda teşvik ve tahrik ettiğinden çocuklar bizim ambarın kapısını kırarak içerideki her şeyi okulun önüne getirip meydana döktüler. Ali Kafkasyalı, kendine yarayan her belgeyi alıp götürmüş ve diğer vesikalar da ambalaj kâğıdı olarak bakkallara satılmıştır.
O bakımdan bu hatıralar kitabına bazı belgeleri eklemek mümkün değil!
YEDİKITA
77. Sayı Ocak 2015
10 notes · View notes
taniadme · 6 years ago
Photo
Tumblr media
@hasankale08 .... butterfly ..... #art #artdesign #hasankale #instagram #instaart #micro #microart #miniature #picoftheday #instagood #instacool #butterfly #butterflies #butterflylove #instabutterfly #nature #animallovers #artoftheday #artofinstagram #artsy #cheff #animal #naturelovers #amazing #crazy #handmakertop (at Белоруссия, Минск) https://www.instagram.com/p/BrGW19ej9Dg/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=sfyk4k71xyny
12 notes · View notes
hasankaleliler · 2 years ago
Text
Tumblr media
youtube
0 notes
historyontheorientexpress · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Depremde zarar gören halk ile beraber, Hasankale (Pasinler)
Erzurum, 2 Ekim 1924.
57 notes · View notes
algeyapi · 3 years ago
Text
"Sözde Ermeni Soykırımı savlarına belgelerle yanıt..."
“Sözde Ermeni Soykırımı savlarına belgelerle yanıt…”
Bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir derler. Ama bunlar Dünya’ya bedel. (more…)
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
avesta-asiwa · 7 years ago
Video
I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed: At first there is a gentle breeze And the leaves on the trees Softly sway; Out there, far away, The bells of water-carriers unceasingly ring; I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed; Then suddenly birds fly by, Flocks of birds, high up, with a hue and cry, While the nets are drawn in the fishing grounds And a woman’s feet begin to dabble in the water. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. The Grand Bazaar’s serene and cool, An uproar at the hub of the Market, Mosque yards are full of pigeons. While hammers bang and clang at the docks Spirng winds bear the smell of sweat; I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed; Still giddy from the revelries of the past, A seaside mansion with dingy boathouses is fast asleep. Amid the din and drone of southern winds, reposed, I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. A pretty girl walks by on the sidewalk: Four-letter words, whistles and songs, rude remarks; Something falls out of her hand – It is a rose, I guess. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed. A bird flutters round your skirt; On your brow, is there sweet? Or not ? I know. Are your lips wet? Or not? I know. A silver moon rises beyond the pine trees: I can sense it all in your heart’s throbbing. I am listening to İstanbul, intent, my eyes closed.... From Orhan Veli Kanik #weloveistanbul #orhanvelikanik #istanbul #capitalofculture #marmara #sevanbicakci #slideshow #istanbuludinliyorumgozlerlerimkapali #fatihcetinkaya #hasankale #seahorse #babel #babilon #ishtar #flower #grandbazaar #butterfly #seagull #ayasofya follow @sevanbicakcijewellery
2 notes · View notes
wingriot · 5 years ago
Photo
Tumblr media
𝒽𝒶𝓈𝒶𝓃𝓀𝒶𝓁𝑒_𝓂𝒾𝒸𝓇𝑜𝒶𝓃𝑔𝑒𝓁𝑜 . . . . . _________________________________ ... kobe bryant... #kobe #kobebryant #nba #nbabasketball #lakers #basketball #basketballlovers #basketball🏀 #instagram #instaart #picoftheday #hasankale #instagood #legend #micro #microart #rip #ripkobe #ripkobebryant #inkjoust2016☄️ (at Auckland CBD) https://www.instagram.com/p/B70W5DfJ828/?igshid=ssmlc738n7em
0 notes
Photo
Tumblr media
Amazing tiny painting by HasanKale
12 notes · View notes
mediarubic · 7 years ago
Photo
Tumblr media
@hasankale08 bir başka adam! #hasankale #videoiçerik #videomarketing #art #videoart #videopazarlama #mediarubic www.mediarubic.com Video Pazarlama Ajansı
0 notes
esrakanat · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Değerli micro-art sanatçımız Hasan Kale, 8 ve 9 Eylül'de sohbet etmeye, kahvemizi içmeye İzmir'e geliyor. Belki çiğdem de çitlersiniz 😃 Kendisine @hasankale08 Instagram hesabından ya da kendi adıyla Facebook'tan ulaşabilirsiniz. #microart #hasankale #izmir #çiğdem #aşk #sanat #hayat #hayatısevdirenşeyler#sendegel #paylaş #saatkulesi #tarih #kahve #senveben #madeinizmir ❤☕
0 notes
shulmansays · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Here’s bit of mind-blowing #WearableProzac, for your nerves – #Istanbul’s @SevanBicakciJewellery’s #GodOfUsGoldsmiths / #BirthOfAthena pendant. Featuring #Diamonds, #Rubies, #Amethyst, #Pearls, and paintings by #HasanKale, set on a #Figural #Axe of #SterlingSilver and #24KGold; is it any wonder that one of the things to which I most eagerly look forward, at @By_Couture, each year, is reuniting with my friends from #TeamSevanBicakci – Sevan, Emre, Herman, and Arman – and the team at @ViewPointNYC? #GetIntoIt #SevanBicakci #ViewPointNYC #ThisIsCOUTURE #COUTURE2017 #Vegas (at Wynn Las Vegas)
0 notes
erzurumwebtv · 8 years ago
Photo
Tumblr media
BÜTÜN İLÇELERİMİZE SELAM OLSUN.. #erzurumwebtv #erzurum #ilceler #oltu #tortum #şenkaya #uzundere #hınıs #hasankale
0 notes
hasanakbal19 · 3 years ago
Text
Hasankale'de 23 Nisan coşkusuna yoğun ilgi
Hasankale’de 23 Nisan coşkusuna yoğun ilgi
Devrim AKTÜRK – Zehranur KARABULUT – Davut TANAS Hasankale’de bürokrat, siyasetçi ve vatandaşların da yoğun katılım gösterdiği 23 Nisan coşkusu sona erdi. Erzurum’a bağlı olan Pasinler İlçesi’nim Hasankale mevkiinde Pasinler Belediye Başkanı Ahmet Dölekli de olmak üzere çok sayıda bürokrat, siyasetçi katıldığı ve vatandaşın da katıldığı 23 Nisan coşkusu sona erdi. Program kapsamında çocuklar…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hasankaleliler · 2 years ago
Text
Hasankale'nin Güzellikleri/Kamping ve Mesire Yerleri
Tumblr media
Hasankale (Pasinler) deniz seviyesinden 1869 metre yükseklikte, yeşillikler içinde şirin ve turistik bir ilçedir. Güneyinde uzanan her mevsim tepelerinde karı eksik olmayan dağların  eteklerine yayılmış büyük yemyeşil bir denizi andıran ovanın kenarında yer almaktadır. Şifalı, kaplıcaları, Hasankalelilerin "bahçeler" adını verdikleri mesire ve kamping alanlarıyla özellikle yaz mevsiminde Erzurum'un en gözde tatil beldelerinden biri olarak önemini korumaktadır.
0 notes
kunyekultursanat · 3 years ago
Text
Hasankale'de 23 Nisan coşkusuna yoğun ilgi
Hasankale’de 23 Nisan coşkusuna yoğun ilgi
Devrim AKTÜRK – Zehranur KARABULUT – Davut TANAS Hasankale’de bürokrat, siyasetçi ve vatandaşların da yoğun katılım gösterdiği 23 Nisan coşkusu sona erdi. Erzurum’a bağlı olan Pasinler İlçesi’nim Hasankale mevkiinde Pasinler Belediye Başkanı Ahmet Dölekli de olmak üzere çok sayıda bürokrat, siyasetçi katıldığı ve vatandaşın da katıldığı 23 Nisan coşkusu sona erdi. Program kapsamında çocuklar…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
avesta-asiwa · 7 years ago
Photo
Tumblr media
#art #motherandson #love #classic #oldeurope #renaissance #contemporaryart #sevanbicakci #hasankale #istanbul #earrings #miniature #view #minimalism #craftsmanship #illustration #illumination #oilpainting
1 note · View note