#geziparkı
Explore tagged Tumblr posts
Photo
Değerli dostlar, ŞAKA GİBİ !!! 58 kamu binası, 68 MOBESE kamerası, 337 işyerinin tahrip edildiği, 90 belediye otobüsü, 214 özel araç, 240 polis aracı ve 45 ambulansın kullanılamaz hale geldiği, 14 parti binasının zarar gördüğü.... 20 gün boyunca ülkeyi yakıp yıktılar, Ekonominin içine ettiler ve sonuç #GeziParkı davasında yargılanan herkes berat etti....... Neredeyse sözün bittiği yerdeyiz. Gezi Eylemleri ile ilgili Mahkemece verilen beraat kararını, ayrıca özellikle bazı üst düzey eski AK Parti yöneticilerinin de Gezi Eylemlerini öven konuşmalardan sonra emin olun aklım karıştı. Gezi. Eylemlerinin ne olduğunu ve perde arkasını az çok bilen ve yerinden ve yakından takip eden birisi olarak halk deyişi ile şoktayım. Bütün bu olaylardan sonra anladım ki Osmanlı'nın son zamanlarındaki gibi ezeli ve azılı düşmanlarımız ve onların emir ve güdümündek içimizdeki mankurtlaşmış ihanet ve fitne odakları , süreti Haktan gözükerek Milletimize, Devletimize, milli ve manevi değerlerimize her türlü kötülüğü yapmanın azgınlığındalar. Bence Devlet içinde de adeta azgınlaşmış terör örgütleri gibi örgütlenen benzeri ihanet ve fitne organizasyonlarının oluşmaya başladığı görüntüsü var. Bizler, her şeye rağmen Rabbimiz, hepimizi islah etsin ve hidayet nasip etsin Rabbimiz, milletçe bizleri tüm kötülüklerden korusun, Bizlere tüm iyilikleri nasipetsin. Amin inşaAllah. En içten dileklerimle. https://www.instagram.com/p/Co5ZkFzInMe/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Haziran devriminde duvarlara; “Bu dünyada aşıklardan çok acıkanlar var” diye yazmıştık.
5 notes
·
View notes
Text
🗳️ Yönetmek Sanattır
Halktan kopmuş iktidarlar, iktidarı bu sebeple kaybettiklerini anlayamazlar. İlle de ben yöneteceğim dayatmacı tutumları işi yokuşa sürmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Gezi eylemleri, ordumuza kumpas davaların savcısı olan siyasetçileri ve 15 Temmuz gibi toplumsal olayların geleceğimizi olumsuz etkileyecek darbelerin yaşanmasına sebep olan bu iktidarın hiçbir tuzağına bu toplum bundan sonra düşmeyecektir.
Gezi eylemleri sırasında eğer halkla inatlaşmak yerine gençlerin ne istedikleri sorulsa ve tamam sizi anladım ağaçlar kesilmeyecek denseydi hiçbir gencimiz hayatını kaybetmemiş olacaktı. Polise ateş edin emrini ben verdim diyenler de tarihe bu şekilde geçmeyebilirdi.
Yönetmek sanattır.
Politika sebep yaşadıklarımız sonuçtur.
15 Temmuz ile ilgili çarsambanın gelişi persembeden belli bir durumdu. İktidarı önce bu cemaat ile paylaştılar. Milli güvenlik açısından bu cemaatin faaliyetlerini önemsemediler. Sonra ne olduysa 17-25 Aralık operasyonunu cemaat başlattı. O zaman öküz öldü ortaklık bitti gibi yaptılar.
İktidar kendi darbesini yapmak için 15 Temmuz darbe girişimini fırsat olarak kullandı.
Bütün yetkiler tek bir kişiye daha hızlı karar almak bahanesiyle verildi. Bugün ekonomi batmış durumda, siyasi krizin ne olacağı belirsiz. Hayat pahalılığı halkı ezmeye devam ediyor.
Kendi içinde ki cemaat üyeleri ile ilgili hiçbir yargı faaliyeti olmadı. Bunun yerine masum insanlar terör örgütü üyesi diye yaftalandı. Bu cemaatin bankasını kendileri açmıştı. Oraya para yatıranları kendileri suçladı.
Her yere sızan cemaat bir tek siyasetin içine sızmamış olduğuna hiç kimse inanmadı. Bugün de en büyük tehdittir. İktidar ve muhalefetin içinde mutlaka vardır.
On iki eylül sonrası siyasi partiler zaten cemaat ve tarikatlar partileri olarak devlete çullandılar.
Yarın emperyalizmin truva atları olarak yeniden sahneye çıkacaklardır.
İktidarın bu konuda samimi bir mücadele ettiğini söylemek mümkün değildir.
Yolsuzluğa, hukuksuzluğa ve halkı yoksulluğa mahkum eden bir iktidar darbe imalatçılarının en önemli aracıdır. Kazakistan ayaklanmasının sebebi bizim yaşadığımız sıkıntılar ile benzerdir.
Halktan yetki alıp sömürgeci güçlerin taşeronluğunu yapan onlarla işbirliği yaparak halkı unutan, sıkışınca halkı hatırlayan bir zihniyete halk sırtını döner.
Bu zor günlerde halk yararına devrim sözü veren, kamulaştırmalar ile kamucu ekonomiye geri döneceğini, borçlanmadan milli tasarruflar ile üretim ve ihracat yapılacağını halka cesurca söyleyen bir siyasi parti iktidar olur.
Önder KARAÇAY
#önderkaraçay#önder karaçay#mobbing bank#mobbingbank#yönetmek sanattır#gezieylemleri#geziparkı#15temmuz#darbe girişimi#askerlerimize kumpas kurulması#iktidar#işbirlikçi iktidar#muhalefet
3 notes
·
View notes
Photo
7 yıl önce bugün Taksim’de çekmiştim. Gezi Direnişi onurumuzdur. #GezideyizBiz #geziparkı (at Taksim Gezi Parkı) https://www.instagram.com/p/CAz-hlJAgc9/?igshid=1utjgo2vznfzw
1 note
·
View note
Photo
Gezi umuttur. Gezi hayattır. Gezi mizahtır. Gezi önyargıların yıkılışıdır. Gezi cinsiyetsizliktir. Gezi müziktir. Gezi ölümdür. Gezi dayanışmadır. Gezi özgürlüğün ülkemizde sadece bir kelimeden ibaret olduğunun göstergesidir. Gezi cumhuriyet adı altında diktatörlükle yönetildiğimizin kanıtıdır. Gezi ‘Orası güvenli değil, orada polis var.’dır. Gezi bütün türbanlılar akplidir düşüncesinin yıkılışıdır. Gezi devlete güveni kaybederken birbirimize güveni kazanmadır. Gezi sendir, bendir, bizdir. Gezi Türkiye’nin dirilişidir. Unutmayın, unutturmayın.. . #gezi #geziparkı #geziparkı6yaşında #direngeziparki #occupygezi #unutma #unutturma https://www.instagram.com/p/ByEnPtrAgZtYlpjhnaNd2xk7BCyVFcNyq1Yc2E0/?igshid=18alj34wdftvi
3 notes
·
View notes
Text
Bir Tayyip vardı, bir zamanlar...
Giriş;
Bu bölümü 1994 - 2002 arası olarak ele alıyorum.
Başörtüsü ülkenin en büyük sorunu, 28 Şubat’a giden yollar yavaştan döşeniyor, Kemal Alemdaroğlu, Nur Serter, bilumum Kemalist zinde güçler ve bir kısım medya oldukça etkin. Dindarların üzerine balyoz gibi gidilen yıllar.
İşte o yıllarda yavaş yavaş yıldızı parlayan, dindarların gözbebeği olan Tayyip Erdoğan yavaş yavaş ülkenin gündemini sarsacak şekilde siyaset sahnesinde yerini alıyordu.
Sene muhtemelen 94′dü, artık pek net hatırlamıyorum, ATV‘de Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda İstanbul Belediye başkan adaylarının katıldığı programda son söz ona verilince, “Biz bekleriz, sorun değil“ mealinde bir söz söylemişti. O sırada TV başında “Bu adam geleceğin başbakanı“ demiştik arkadaşlarla beraber. Öyle de oldu.
Belediye başkanı oldu, tamamlayamadan şiir okuduğu için hapis yattı ancak bu onu engellemedi. Daha da güçlendi. Kurduğu Ak Parti Nihayet 2002 seçimlerinde patlama yapınca, 1994′de TV’de izlediğimiz o sakin ve kendine güvenen kişinin Başbakan olduğunu o zaman gördük.
O zamanlar TV programlarına çıkar, kendisine sorulan en zor sorulara çatır çatır cevap verirdi. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin karşısına çıktığı 32. Gün hala akıllarda. Kendine güveni tam, haklı olduğunu biliyor. Moral üstünlüğü onda, dindarlarda.
Zinde Kemalist güçler tarafından eziliyoruz, hem de öyle böyle değil ama moral üstünlüğü bizde. Haklı olduğumuzu biliyoruz çünkü.
Erdoğan’ı karşı mahalledeki kişilerin dahi alkışladığı olay ise metro açılışına bir önceki İBB başkanı Nurettin Sözen’i çağırarak açılışı birlikte yapmalarıydı. Küçük ama o zamanlar önemli bir ayrıntıydı.
Bir çok kişi Erdoğan’ı bu durumda iken sevmiştik. Güçsüzdü, eziliyordu ama dindarların kalbinde çoktan taht kurmuştu.
Gelişme;
Gelişme bölümünü de 2002-2013 olarak ele alıyorum..
Herşey çok güzel başlamıştı. Ak Parti halen zinde güçler tarafından ezilmesine, dışlanmasına rağmen işler rayında gidiyordu. Bir yandan Kemalist zinde güçlerle mücadele edilirken, diğer bir yanda ekonomi alanında inanılması güç bir başarı grafiği çiziliyordu.
Gerçekten de 70 yılda yapılamayacak pek çok şey bu 11 yıla sığdı. Yapılan yatırımlar halk tarafından da görüldü ve takdir edildi, oya dönüştü.
Dış politikada Ortadoğu’nun parlayan yıldızıydı Türkiye. Batı basınında Erdoğan’ın başarılarını ve Türkiye’yi getirdiği noktayı yazan pek çok haber, makale yayınlanmaya başlamıştı. Demokrasisi, insan hakları konusunda yaptığı iyileştirmeler ile gerçekten de bu övgüyü hakediyordu.
O zamanlar henüz “dış güç” olarak düşmanlaştırılmayan Nytimes, Guardian, Times vb. yayın organlarında Türkiye’nin katettiği yolu anlatan makaleler artık sıradan görülmeye başlanmıştı.
Kemalist ve Ulusalcıların, AB ve ABD’yi şeytanlaştırıp “dış güçler“ olarak bize sunduğu yıllardı. Banu Avar ve Osman Pamukoğlu’nun sözleri paylaşılarak, ülkenin aslında nasıl bir parçalanmaya gittiğinin yine Kemalist’ler tarafından ispat edilmeye çalışıldığı yıllardı. Yani paranoyaklığın Kemalist kesimde olduğu yıllar.
AB Parlamentosunda Türkiye bayrakları dalgalandırılarak üyelik müzakerelerinin başlaması kararının teyid edilmesi, sanki çok uzak bir hatıra gibi duruyor bugünden bakınca.
90′lı yılların hiç bitmeyen gündemleri olan yolsuzluk, işkence, insan hakları ihlalleri vb. konularında gözle görülür bir ilerleme vardı ülkede.
Kişi başına milli gelir ~3000$’dan, ~11000$’a kadar gelmiş, ülke zenginleşmiş ve alım gücü oldukça artan bir Türkiye vardı karşımızda. Her ne kadar muhalifler kabul etmese de durum bu idi.
Ve üstüne üstlük bütün bunları yapan da kendilerini dindar olarak tanımlayan kişilerden oluşan bir hükümetti. Yurtdışından bakınca bu anlaşılması kolay bir görüntü değildi.
Ülkedeki statükoyu yıkan ve ülkeyi her alanda modernleştiren kişiler, dindarlardı. Kemalistler ise, 1930′lı yılların hayallerinde yüzen, modası geçmiş bir gruptan fazlası olarak görünmüyordu.
Ve sonra, ne olduysa oldu, herşey Gezi Park’ı olayları ile değişti.
Sonuç;
Bu dönemi de 2013 ve sonrası olarak ele alıyorum.
Bir çok kişi bu miladı daha önceye alabilir ancak kanımca tarih bu kırılımı Gezi Park’ı olayları ile kaydedecektir. Gezi Park’ı olayları Cuma akşamı patlak verdiğinde, ülke tam anlamıyla ikiye bölündü ve olaylar bittiğinde de kaybeden ülke oldu. Kemalist’i de kaybetti, dindarı da, muhafazakarı da.
Aslında olayların başlangıcı son derece normal ve demokratik bir istekle başlamıştı. Her geçen gün betona boğulan İstanbul’da, bir vaha olarak görünen Gezi Park’ının yıkılıp yerine Topçu Kışlası’nın yapılması istenmiyordu. Ve buna karşı olarak da Gezi Parkı’nda toplanan kişiler orayı terketmeme eylemi başlattı.
Normal, demokratik bir ülkede, bu istekler dikkate alınır, tekrar gözden geçireceğiz denirdi, denmesi lazımdı. Ama olmadı.
Üzerinden geçen 6 yılda Topçu Kışlası halen yapılmadı ve Gezi Parkı halen de orada? “İlla Topçu Kışlası’nı yapacağız” inadına gerek varmıydı? Kim ne kazandı, ne kaybetti, bence Ak Parti’lilerin ve yöneticilerinin oturup düşünmesi gerekir.
(Yanılmıyorsam) Cuma akşamı polislerin eylemci çadırlarını yakma görüntüleri sosyal medyaya ve TV’lere düşünce iş çok daha büyüdü.
Akl-ı selim davranış, Erdoğan’ın bir açıklama yapıp, Topçu Kışlası planlarını tekrar gözden geçireceğini duyurmasını gerektirirdi kanımca. Ama olmadı, Fatih Altaylı’nın programına çıkıp, daha sert sözlerle Topçu Kışlası’nın yapılacağını, eylemcilerin oradan atılacağını falan söyledi. En azından eylemcilerin ateşini alacak sözler söyleseydi, oraya katılan eylemcilerin çok büyük bir kısmını evlerine gönderebilirdi. Ama olmadı, o açıklamasıyla eylemlere katılımı daha da arttırdı.
Kişisel olarak ve yakınımdaki pek çok kişinin, o programda Erdoğan’ı dinlerken hayal kırıklığı yaşadığını söyleyebilirim. Benim bildiğim Erdoğan bu derece sert, empati yoksunu biri değildi.
Ama artık bundan sonra karşımızda bu Erdoğan’ın olacağını maalesef henüz o zamanlar bilmemize de imkan yoktu.
Bir yanda 11 senelik Ak Parti iktidarına karşı biriken Kemalist nefretin sokaklara dökülmesi, diğer yanda “surda gedik açtırmayız” diyen hükümet sayesinde ülke bölündü ve bir daha da rayına oturmadı.
Gezi Park’ı olaylarının başlangıcında çadırları yakan polisleri o gün ölesiye savunan hükümet ve Ak Parti’liler, yıllar sonra o polislerin Fethullah’çı olduğu ortaya çıktığında arkalarından eleştirmeyi maharet saydılar. Halbuki sen doğru yerde durduğunda, adaletsizliği o gün eleştirip tavır aldığında, daha sonradan değişecek duruma göre tavrını güncelleme ihtimali de ortadan kalkıyor.
O gün o çadırları yakan polisleri Erdoğan eleştirse, “Bu yapılan yanlıştır, durumu araştırıyoruz” dese, doğru ve hakikatin yanında yer alacaktı. Ama olmadı, o fırsatlar hep birer birer kaçtı.
Sonrasında zaten Fethullah’çıların ülkeyi ne duruma getirdiğine, devlet kurumlarının içine nasıl sızdığına yaşayarak tanık olduk.
Ancak bu noktada da dindarların büyük bir kesimi, Erdoğan’ı farklı tutumlarından dolayı eleştirmesine rağmen, karşıda dev gibi bir ihanet çetesini gördüğü için Erdoğan’ı yine yalnız bırakmadı, bence doğru da yaptı.
Bir siyasi lider, hükümet, ne kadar kötü olursa olsun, niyetleri belli olmayan, herşeyi perde arkasından yapmaya alışmış bir cemaat yapılanmasından çok daha yeğdir.
Bu 3 senede Erdoğan’ın imajı artık Ortadoğu’nun parlayan yıldızından, klasik bir otoriter Ortadoğu lideri imajına doğru kaymaya çoktan başlamıştı.
“Diktatör” imajına, bir çok kişinin inandığı şekilde dış basından daha çok, kendi sözleri ve yaptıkları ile damga vurdu. Dış basına verdiği her mülakat, mitinglerde yaptığı her salvo, hem Türkiye’nin, hem dindarların, hem de kendisinin imajını yerle bir etti.
Dindarların büyük bir heyecanla başladığı, yurtdışında ve yurtiçinde pek çok kimsenin imrenerek izlediği, o muhteşem “dindar devrimi“, son yıllarda darma duman oldu ve ilginçtir, klasik bir Ortadoğu otoriter rejimi gibi, Erdoğan bu durumu ve imajı hiç önemsemedi. Düzeltmek istemedi.
Bu imajın ülkeyi ekonomik olarak nerelere götürebileceğini hesaplayamadı ya da hesaplamak istemedi.
AK Parti’nin ilk yıllarındaki o akl-ı selim, dünya ile entegre olma hali, son yıllarda adeta toplumsal bir “dış güçler“ histerisine bilinçli olarak dönüştürüldü.
Dünyaya açık, dünyayı anlamaya daha yatkın olan dindar kesim, döndü dolaştı yine kendisini 4 tarafı “dış güçlerle“ çevrili bir ülkede buldu.
youtube
Halbuki kimse demedi ki “Osmanlı’nın başlangıcından beri dış güçler var, her ülke, her devlet için bu olgu var, neden şu anki başarısızlıkları dış güçlere atıyoruz? Neden 10 sene önce dış güçler mesela bu ülkede o kadar konuşulmuyordu? Neden bu dış güçler ülkenin refahının artması adına ülkeye en çok yatırım yapan ülkelerden oluşuyordu?“
Ama medyanın bu zehirli dili, dindarları döndü dolaştırdı 10 sene önceki Banu Avar hizasına getirdi.
Peki ne oldu?
2016′dan sonra bahsettiğimiz o “devrim“ de kalmadı artık, sistem artık net bir şekilde “dindar Kemalizm“’e doğru kaymaya başladı.
Devrim artık çoktan kendi çocuklarını da yemeye başlamıştı. Gezi Olaylarından itibaren, Erdoğan’ı az da olsa eleştiren, “şu şöyle yapılsa daha doğru olabilir“ diyen herkes işsiz bırakıldı, uzaklaştırıldı.
28 Şubat’ta dahi yazabilmiş Ahmet Taşgetiren köşesini kaybetti, uzaklaştırıldı.
28 Şubat’ın en hararetli günlerinde bu hareketi desteklemiş Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan tamamen dışlandı, düşmanlaştırıldı.
Mustafa Akyol, Yıldıray Oğur, Mustafa Karaalioğlu, İbrahim Kiras vb gazeteciler köşe bucak kovuldu, işsiz bırakıldı.
İslami hareketin en önemli gazetecilerinden Hakan Albayrak’ın kurduğu gazeteye ambargo uygulanıp kapatılması sağlandı. Yazmaması için uğraş verildi.
“Dindarlar artık bu kadarını da yapmamalı” diyeceğimiz şekilde şehirler betona boğuldu, şehircilik katledildi. İstanbul’un tabutuna son çiviyi maalesef Erdoğan çaktı.
Ülke tekrar kendini popülist milliyetçilik ile Kemalizm arasında bir yerde buldu.
Biz Erdoğan’ı 28 Şubat’ın o en karanlık günlerinde ezilirken, dışlanırken sevmiştik. Siyaset Meydanı’nda en son söz ona verildiğinde sevmiştik.
Geldiğimiz noktada güç Erdoğan’ı değiştirdi, dünün ezileni bugünün muktediri oldu. Erdoğan’a karşı dindar camiadan yapılabilecek bir eleştirinin artık müeyyidesi var. İşini kaybedip çok rahat dışlanabilir.
Sonuç olarak islami hareketin ve ülkenin geldiği nokta açısından, diyebileceğim tek şey, çok yazık oldu.
12 notes
·
View notes
Text
Geziparkını kadınlar girmesin diye kapatmışlar. Sembolism e örnek olarak tarihe geçsin.
0 notes
Photo
#gezi #geziparkı #geziyisavunuyoruz #gezidirenişi #taksimgezi #ankaragezi #gezionurumuzdur https://www.instagram.com/p/CeJ2oR1rCV1/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note
·
View note
Photo
Kısa bir İstanbul turu.#beşiktaş #sarıyer #bahçeköy #atatürkarboretumu #belgratormanı #galatatower #istanbultaksim #geziparkı #ortaköy #kuruçeşme #arnavutköy #bebek #emirgan #fatihsultanmehmetköprüsü #çekmeköy #ümraniye #sonbahar #güzmevsimi (Atatürk Arboretum) https://www.instagram.com/p/CUQWnfGoowmVBEVoeWGT8x53zhf385CQE5lXSs0/?utm_medium=tumblr
#beşiktaş#sarıyer#bahçeköy#atatürkarboretumu#belgratormanı#galatatower#istanbultaksim#geziparkı#ortaköy#kuruçeşme#arnavutköy#bebek#emirgan#fatihsultanmehmetköprüsü#çekmeköy#ümraniye#sonbahar#güzmevsimi
0 notes
Photo
"Güzel canlı ne varsa bizimledir. İnsanın yurdu bir kat daha kendinin olur, toprağına, suyuna karıştıkça kanı. Yaşamış sayılmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen!" #şairlerimiznet #grupyorum #geziparkı #gezidirenişi https://www.instagram.com/p/CPaPR6nAezs/?utm_medium=tumblr
1 note
·
View note
Text
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
6 notes
·
View notes
Photo
🔖 Kahpeliğin Kurşunları
Nazım Hikmet Ran der ki?
Söyle Vera; Çocuklara sıkılan hangi kurşun kahpe değildir?
Sadece çocuklara sıkılan kurşunlar mı kahpe?
Asıl kahpelik kurşun ve silah üretmektir.
Gezi parkında ağaçlara sahip çıkan gençlerin arasında kurşunlar ne geziyordu?
Berkin Elvan 14 yaşında vuruldu 15 yaşına hastanede girdi 16 kiloya düştüğünde öldü
Cenazesi en büyük mitinge döndü
Bir başka kahpelik savunmasız insanlara kurşun sıkmaktı
Annesine ekmek almak için sokağa çıkmıştı
Kahpeliğin kurşunları ölümün adresini Berkin Elvan'a sordu
Ölüm emrini kim verdi?
Devleti yöneten polise ateş edin emrini ben verdim dedi!
[] Önder KARAÇAY []
#önderkaraçay #mobbingbank #kahpeliğin #kurşunları #silah #mermi #üretmek #öldürmek #gezieylemleri #geziparkı #berkinelvan #nazımhikmet #çocuklar https://www.instagram.com/p/CYXk9QFIvJQ/?utm_medium=tumblr
#önderkaraçay#mobbingbank#kahpeliğin#kurşunları#silah#mermi#üretmek#öldürmek#gezieylemleri#geziparkı#berkinelvan#nazımhikmet#çocuklar
2 notes
·
View notes
Text
Osman Kavala kimdir? Osman Kavala neden hapiste? #YönetimKurulu #OsmanKavala #GeziParkı #toplum #Gündem #imamoğluistifa #dykvekurslaraçıkkalsın #bilenkazaanirgoogleplayde #butcedencsbye2000insaatmuh
İş insanı Osman Kavala, babasının vefatının ardından Kavala Grubu şirketlerinin yönetimine geçti. 1983 yılında İletişim Yayınlarının kuruluşunda yer aldı. Peki Osman Kavala kimdir? Osman Kavala Gezi davası ve daha fazlası haberimizde.
Osman Kavala nereli? Gezi Eylemlerine ilişkin açılan dava ile gündeme gelen Osman Kavala, 99 depremi sonrası aktif iş hayatına son vererek sivil toplum kuruluşları…
View On WordPress
0 notes
Text
Yağmur
Yağmur yağıyor gel… Seversin sen yağmurda yürümeyi, beni boş ver, yürüyelim gel. Sahi sevmem ki ben yağmurda ıslanmayı, ne bileyim huzursuz olurum. Şeker de değilim ama dedim ya işte ne bileyim. Sen dert etmezsin böyle şeyleri. Bıraksam yağmur altında saatlerce yürüyebilirdin benimle, değil mi? Sahi, yürür müsün? Bunu soracağım karşılaşırsak bir yerlerde ve yeri gelirse, hatırlat.
Senden sonra alıştım ben yağmura aksi gibi, senin sayende. Baktım erimiyormuşum, dedim ki hiç de fena değilmiş yani. Dedim de sen yoktun.
Yağmur yağıyor hadi gel… Kestane alırız hem Eminönü’nden, Karaköy’e yürüyerek geçeriz. Ben soyarım kestaneleri sen İstanbul’u izle. Tünel’le İstiklal’e mi çıkalım yoksa vapurla Kadıköy’e mi? Bizim bıraktığımız Beyoğlu’ndan eser yok şimdi. Kadıköy de ters kalır gerçi. Peki ya elimden tutup özgürlüğümüz için koşarken, hayatının ilk biber gazını yediğin Halaskargazi?
En iyisi şairin dediğidir belki
“Dönmeyeceğimiz bir yer beğen” iyisi mi… “Başka türlüsü güç.”
#yağmur#Turgut Uyar#Göğe Bakma Durağı#şiir#beyoğlu#kadıköy#karaköy#gezi#eminönü#istanbul#geziparkı#halaskargazi#kestane#kış#Hebros Kıyısı#ç
6 notes
·
View notes
Photo
Ailesinin ve tüm sevenlerinin acısını paylaşıyoruz. #GeziParkı #ZekiÖzhoroz https://www.instagram.com/p/CDLXESoDUkp/?igshid=rt1d0cu95jei
0 notes
Photo
#aliismailkorkmaz #ölümyıldönümü #geziparkı https://www.instagram.com/p/CCcCuApAmX4/?igshid=t4ao3kxmobba
0 notes