#Hebros Kıyısı
Explore tagged Tumblr posts
Text
İskele
Şimdi seninle ben, tek bir devrik cümle olalım en orta sayfasında o klasik romanın. Sonra bir anaokulu kuralım kelimelerden, büyüttüğümüz cümlelerimizden kendi romanımızı yazalım.
Vapur gelsin binelim Beşiktaş’ta. Sen bulutlara şekil ver, ben dalgaları sayayım denizde. Bildiklerimizi anlatalım sonra birbirimize. Aya, yıldızlara, gezegenlere şaşıp, kaldırımda yatan köpeğe heyecanlanalım.
Sonda dilimiz dışarıda yürüyelim bir müddet yağmurda. Bir türkü tutuştur ağzıma, sonra “Gel gidelim buradan” de, “belli ki martılar gelecek.”
Gidelim kaldırımların renkli taşlarına basmamaya özen göstererek. Beşiktaş’tan kalkan o vapur, Karşıyaka iskelesine varıncaya dek...
3 notes
·
View notes
Text
Yağmur
Yağmur yağıyor gel… Seversin sen yağmurda yürümeyi, beni boş ver, yürüyelim gel. Sahi sevmem ki ben yağmurda ıslanmayı, ne bileyim huzursuz olurum. Şeker de değilim ama dedim ya işte ne bileyim. Sen dert etmezsin böyle şeyleri. Bıraksam yağmur altında saatlerce yürüyebilirdin benimle, değil mi? Sahi, yürür müsün? Bunu soracağım karşılaşırsak bir yerlerde ve yeri gelirse, hatırlat.
Senden sonra alıştım ben yağmura aksi gibi, senin sayende. Baktım erimiyormuşum, dedim ki hiç de fena değilmiş yani. Dedim de sen yoktun.
Yağmur yağıyor hadi gel… Kestane alırız hem Eminönü’nden, Karaköy’e yürüyerek geçeriz. Ben soyarım kestaneleri sen İstanbul’u izle. Tünel’le İstiklal’e mi çıkalım yoksa vapurla Kadıköy’e mi? Bizim bıraktığımız Beyoğlu’ndan eser yok şimdi. Kadıköy de ters kalır gerçi. Peki ya elimden tutup özgürlüğümüz için koşarken, hayatının ilk biber gazını yediğin Halaskargazi?
En iyisi şairin dediğidir belki
“Dönmeyeceğimiz bir yer beğen” iyisi mi… “Başka türlüsü güç.”
#yağmur#Turgut Uyar#Göğe Bakma Durağı#şiir#beyoğlu#kadıköy#karaköy#gezi#eminönü#istanbul#geziparkı#halaskargazi#kestane#kış#Hebros Kıyısı#ç
6 notes
·
View notes
Text
Anaokulu Bahçesi
Başıma bir iş gelse ilk sana koşarım gibi geliyor hala. İlk sana sarılırım sanki.
“Bana ihtiyacın olduğunu anlamak için illa bir felaket mi olması lazım” diyeceksin şimdi, bilirim ben seni ama öyle değil. Hiç öyle sandığın gibi değil!
Seni sevmeyi bırakmak için yeterli sebep bulamadım kendimde bunca zaman. Aynı köprünün altından geçmez mi sanırsın hiç aynı sular? Yağmuru bilmez gibi konuşma, inanmazsan olmaz!
İçimdeki çocuğu bilirdin. Oysa içim bir anaokulu bahçesinin hengamesi gibiydi. Fark etmeden koca bir nesli büyüttü senin sevgin.
Şimdi gelip söylesem olmaz ya, söylemesem de yazarım kağıda, bir şekilde denk gelirsin belki. Okumak kalır sana.
Kelimelerim diyorum yani, havadaki bulutlar. Hadi yakala…
1 note
·
View note
Text
Düğüm
“Beni seven her kadını hayatının bir evresinde delirtmeyi başardım ben” dedim, “istisnasız!” “Belki de hep deliler rast gelmiştir olamaz mı?” dedi. Durup bir kafamda o anda kurduğum listeye göz attım, fazla iyi niyetliydi. “Yani evet, cinleri olduğunu söyleyen bir tanesi vardı ama gerisi benim kabahatim” dedim. Ciddi olup olmadığımı sorgulayan gözlerle tarttı, ciddiydim. Yani en azından cinler konusunda…
“He bir de şu var, beni kendimden çok seven birini nasıl seveceğimi bilmiyorum ben.” Kafasını yana eğip dik dik baktı, “Laf! Ne var yani olduğu kadar sevsen? Sevebildiğin kadar sev sen de n’olmuş yani illa kaçman mı gerekiyor?” Heh! diye geçirdim içimden, ukala! Belliydi böyle olacağı. “Yok öyle değil de işte ne bileyim...” diyecek oldum. Daha bir çıkıştı. “Takıntılı dramlar uyduruyorsun kendine, yorucu değil mi bu, salsana sen biraz kendini ya!”
Bir kitap geldi aklıma, adam sevdiği kadına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan, kadınların nefesini genişletecek ve o nefesin rüzgarına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek tamir olmayız…” Hayatıma daima yön veren canım Ece* diye düşündüm.
“Velhasıl akışına bırak biraz olacakları,” diye masaya indirdi kitabın yazarına kafamın içinde kaldırdığım kadehi. “Dünya dönüyor…” “Evet” dedim, “devamlı aynı yörüngede…”
5 notes
·
View notes
Text
son melodi
Bana kattığı tek güzel şeyin o hüzünlü trompet solosu olan şarkı olduğunu düşündüm aynı şarkıyı bilmem kaçıncı kez başa sararken. Bazı şarkıları üst üste ikiden fazla dinlememek gerekir oysa deneyimlemiştim bunu önceden. Tam da onu hatırlamamam gerektiği gerçeği kadar hüzünlüydü…
İçmeyi çok önceden bıraktığım küllükte duran sigaradan çıkan dumanın şekline anlamlar yüklemeye çalışırken fark ettim penceredeki aksimi, o sırada sözlere girdi “When some unfamiliar faces…” Sevmiyor oluşu geldi aklıma sebepsiz.
Sigaradan arda kalan son nefesi içime çekip tuttum aradım, açtı. “Neden beni sevmedin?” dedim aniden. İlk aklıma gelen cümle buydu. Sevmediği için kızılır mı ki birine? Ben kızdım. “Öyle güzel sevdim ki ben seni, ben olsam işimi gücümü bırakır severdim…” Şaşırdığı sesindeki sekmelerden belliydi. “Sarhoş musun sen?” dedi “Evet” dedim, “Bunun için mi sevmedin? Ayıkken de sevmiştim oysa.” Kaçırmış o detayı galiba.
Söyleyecek başka bir şeyim kalmadığı için telefonu kapatırken düşündüm ki, bu hayatta birini uzun uzun sevebilmek için insana çok az zaman tanınıyor. Şarabın kalanını diktim, şarkının son nakaratı çalarken uyuyakaldım. Şarkıyı son bir kez dinlerken, sonunu kaçırmışım. Bazen bir şarkı, sonuna kadar dinlemek için fazla uzun olabiliyor…
4 notes
·
View notes
Text
Sol yan
“Şu an seni öpmemek için kendimi zor tutuyorum” dedim, yüzü avuçlarımdaydı. “Buna engel olan ne?” dedi. “Söylediğin ve söylemediğin her şey. Bazen tek bir bakışın, bazen çok uzaklara dalışın… Sebep çok ama sen sebeplere takılma onlar beni ilgilendiriyor…”
En iyi yaptığı şeyi yapıp cevap vermedi. Kafasında hangi tilkilerin dolaştığını anlayamadığım anlardan biri daha. Uzaklara dalıp giderken gözleri titriyordu yine. Gözleri titreyince ne yapacağımı bilemiyordum. “Neyse o zaman yarın görüşürüz…” dedim, sağ yanağını uzattı vedalaşmak için, sonra… “Farkında bile değilsin dimi?” dedim, “neyin?” dedi. Değildi işte...
Her vedalaşmamızda sağ yanağını yanağıma değdirirken dudağımın tam bittiği yerden öpüyordu solumdan, yer etmişti artık orada dudağı sanki. Bir santim daha soldan öpse bir şeyler kopup gidecekti de tutamayacaktık sanki, ya bir santim daha sağa… Her seferinde dudak çizgimin bittiği aynı yeri seçiyordu, her vedalaşmamızda sol yanım sızlıyordu dudaklarını ait hissettiği yerden öperken.
Farkında olmamasına yoruyordum ben de işte, öbür türlüsü daha kötüydü çünkü. Bile isteye bu kadar kötülük yapmaz gibime geliyordu…
2 notes
·
View notes