#gün isimleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
İngilizce gün isimleri ile batı mitolojisi ve gezegenler arasında doğrudan bir bağ bulunur. Haftanın ilk günü için kullanılan “monday”, “moon day” yani Ay günü anlamına gelir. Cumartesinin karşılığı olan “saturday”, Satürn’den; pazarın karşılığı olan “sunday” ise Güneş anlamına gelen “sun”dan türemiş.
Salı anlamına gelen “tuesday” Tiw, çarşamba anlamına gelen “wednesday” Woden/Odin, perşembe anlamındaki “thursday” Thor, cumanın karşılığı olan friday ise Freya isimli mitolojik karakterlerle ilişkilidir.
#gustlr#gün isimleri#pazartesi#salı#çarşamba#perşembe#cuma#cumartesi#moon#sun#day#freya#thor#woden#iskandinav
6 notes
·
View notes
Text
Demek Ki Benim İçimde De Orospuluk Yatıyormuş
Sırayla 5 bayan, ayda bir, birimizde kahvaltı partisi yapardık. O gün 4 arkadaşımla beraber, Filiz ablaya kahvaltıya gitmiştik. Filiz ablamız 44 yaşında olduğundan yaşça hepimizden büyük, ama yaşını göstermeyen, daima güleryüzlü, tombul, genelde hep mutlu tanıdığımız ve çevresine mutluluk veren biriydi. Bazen kendisiyle bukadar barışık olan bu kadının mutluluk sırrını merak ederdim. Neyse, kahvaltıdan sonra, çaylar içildi, sohbet eşliğinde kahvelerimizi de içtikten sonra, benden hariç herkes gitmişti. Kocamın ve çocuklarımın eve gelmesine daha çok vardı, o yüzden ben biraz daha kalmıştım…
Filiz abla bana, “Necla sen TV‘ye takıl, ben masayı toplayım, sonra birer kahve daha içeriz!” dedi. Ben de kumandayı aldım elime, kanalları yoklarken yanlış uyduya girmişim, birden pørnø kanalı açıldı ve adamın birinin kadına tam sikini sokması koca ekrana gelmişti. Panikleyip, delice tuşlara basıyor, o uydudan çıkmak istiyordum, ama nafile, sanki uydu alıcısı kilitlenmişti. Tam o arada Filiz abla mutfaktan geldi. Benim perişan halimi görünce kahkayı bastı, “Bu kanalda işin ne kız? Yoksa sen de benim herif gibi böyle şeylere mi meraklısın?” dedi. “Ya abla sende yani, bilerek mi açtım sanki?” dedim, ama çok utanmıştım…
Filiz abla kumandayı alıp, ekranda sikişenlere son kez bakıp, “Adamınki de güzelmiş, aynı benim herifinkine benziyor!” dedi ve kanalı değiştirdi. Hakikatten adamın siki güzeldi, orta boy, kalın ve dimdikti. Utanmıştım, ama böyle bir filmi ilk gördüğüm için, aynı zamanda hoşumada gitmişti. “Aman abla, sende amma yaptın, Hıdır abim 48 yaşında, yoksa eski halinden mi bahsediyorsun?” dedim. “Olurmu kız, Hıdır eski halinden hiç taviz vermedi, tam tersine cinsel hayatımız dahada kaliteli olmaya başladı!” dedi. “Nasıl yani?” derken, aklımdan bizim evdeki halimiz aklıma geldi. Oğlumdan sonra 8 yıl önce kızımız dünyaya geldikten sonra, eşimin istek gücü bayağı zayıflamış, bazen 2 ay kardeş gibi yanyana yatardık, ben de artık bu duruma alışık olmuştum, hiç bir istekte bulunmuyordum…
Filiz abla anlatmaya devam ederek, “Eskiden yaptığımız hızlı ve kısa sevişmelerden daha ziyade, şimdi uzun uzun sevişip, ilişki arasında fantaziler kurup birbirimizi zirvelere taşıyoruz!” dediğinde ciddi olduğu belliydi. Ben yine sadece, “Nasıl yani?” diyebildim. “Bak mesela, bazen, tabi her seferinde değil, böyle bir toplantı gününden sonra, Hıdırla sevişirken, bana sorar kimler vardı diye, ben de isimleri sayarım. O da, (Hayırsız kadın, hepsini niye yolladın, birisini yatağımda bıraksaydın ya!) der!. Ben de kocamı tamamen çıldırtmak için, (Hepsini yollamadım, bak Vildanı sana bıraktım, şimdi Vildanı sikeceksin!) derim. O da hemen Vildan yataktaymış gibi bana, (Vildan hanım hoşgeldin, niye geldin?) der. Ben de Vildanmışım gibi, (Hıdır abi amım sikini çekti, sana siktirmeye geldim!) derim. O da, (Madem öyle, hemen amına takayım!) der. Sonra, (Amın çok güzel Vildan, sokuyorum bak dibine kadar girdim!) der. Ben de, (Sok Hıdır abi, sok!) derim. O da, (Dayanamıyorum Vildan, amına fışkırtacam!) der. (Fışkırt Hıdır abi, döllerini içime akıt!) derim, ve iştahla içime boşalır! İşte buna benzer çok fantaziler yaparız. Bazen de benim başka bir erkekle sikiştiğim fantaziler yaparız. Ama herşey yatakta kalır ve biter!” dedi.
Kulaklarıma inanamıyordum, böylesini ne duymuş, nede yaşamıştım. Ama muazzam tahrik olmuştum. Kaybettiğim sandığım istek duygusu birden içimi parçalamış, amım sulanmaya başlamıştı. Filiz ablanın, “Noldu kız, şok mu oldun? Yoksa aklın halen deminki sikte mi?” dedi ve yine kahkahayı bastı. Utanarak güldüm, “Gerçekten içimi kıpırtdattı abla!” dedim ve birazcık bizim yatak odasında olan bitenden bahsettim, yani daha doğrusu olmayanlardan. Bana, “Vah zavallım!” dedi, biraz durdu, sonra, “Aklıma birşey geldi kız, Hıdırıma süpriz yapmak istiyorum, sen şimdi gidip soyunup yatağa yatacaksın, birazdan o da gelir seninle ilgilenir!” dedi. İşte buna şok olmuştum, “Saçmalama abla! Söylediğin ne biçim bir laf öyle?” dedim, ama gerçekten kızmıştım…
“Bak güzelim, 32 yaşındasın, şimdiden hayata küsmüş gibisin, hem sen biraz zevk, heyecan ve kadınlığını yaşarsın, hem ben de Hıdırımın en büyük arzusunu, fantazisini gerçekleştirmiş olurum!” dedi. “Asla yapamam ve yapmam!” dediysem de, o ısrar ettikçe bu fikre yatkın oluyordum. O da ne yaptı etti, sonunda bana kabul ettirdi ve öocuk gibi sevinerek, “Yaşasın!!! Bakalım bizim Hıdır bey fantaziden ileri gidebilecek mi?” dedi…
Üst kata çıkıp, çırılçıplak soyunup, yatağa girmiştim. Tahminen ateşim 45 derece vardı. Yorganı kafama çektim. Tanrım, ben burda yabancı bir yatakta çırılçıplak neler yapıyordum? Yorganı tekrar indirdim, vazgeçmeyi kafaya koymuştum, tam giyinip gitmek isterken kapı açıldı, Hıdır abi içeri girdi. Beni öyle görünce afallayıp kaldı. Yaklaşık 1 dakika kadar taş kesilmiş heykel gibi odanın girişinde durdu, sonra toparlanıp, aşağıya seslendi, “Sürprizine bayıldım karıcığım, harikasın, seni çok seviyorum!” diye ve kapıyı kapattı. “Hoşgeldin Necla hanım!” deyip, gömleğini çıkartmaya basladığında, ben başımı yana çevirmiş, deminki ateşimin yerini soğukluk almış, resmen havale geçiriyordum…
Hıdır abi soyunmuş olmalı ki, yatağa geldi, bir eliyle elimi tutarken, diğerini de yorganın altına atıp, ayağımı okşadı. Biraz olsun yumuşamıştım, ama yine gergindim. “Pişman olmayacaksın güzelim!” deyip, yanağımı hafifden öperken, sıcak nefesini yüzümde hissediyordum. Hıdır abinin sakin konuşmaları ruhumu okşuyor, gittikçe rahatlıyordum. Demin elinin bulundugu ayak kısmına şimdi yüzünü getirmişti, ayaklarımdan başlayarak yukarıya doğru, süt beyaz tenimi öpe öpe, inceleye inceleye çıkıyordu. Şimdi baldırlarıma varmış, parmak uçlarını baldırlarımın iç kısmında gezdirirken, sanki o büyük elleriyle değil de, bir kuştüyü ile okşuyor gibiydi…
Deminki tedirginliğimin yerini zevk ve istek almış, bundan sonra olacakları sabırsızlıkla bekliyordum. Şimdi kafası baldırlarımın arasında, öperek bana ilk orgazmımı yaşatıyordu. Nihayet dudakları amıma kavuşmuş, diliyle klitorisime çok hafif değiyordu. Okadar ustaydı ki, bacaklarım açıldıkça açılmış, bale dansçısı gibi ayırmıştım onları. Kendimden geçmek üzereydim, iki elimle başını kavramış, bazen bastırıp bazen çekiyor, orgazmlarıma destek oluyordum. O bölgeden yalayarak göbeğime, sonradan memelerime gelip, susamış bebek gibi onları avuçlayıp, hoyratça emmeye başladı. Uçlarını ısırıp, acıyla zevk arasında oyunlar yapıyordu süt beyaz diri göğüslerime. Dekoltemden çıkıp boynuma, boğazıma yapışmış, tenimi yalarken, benim içimde fırtınalar kopmuştu…
Kendimi zevk seline kaptırmış gidiyorken, birden amcığımın içine kalın sikinin hiç zorlanmadan oturduğunu hissettim. Artık akıntıya kapılmış, şelaleye doğru sürükleniyordum. Bu dakikadan sonra seks ve sevişmek benim için yeni bir defter acmıştı hayatımda. Hıdır abi sikini köküne kadar içime sokmuş, bir müddet böyle durduktan sonra, çekip geri gömmüştü. Şimdi gelip giderken, “Harikasın Necla hanım, daracıksın, çok mutlu ettin beni!” deyip, hoş sözleri bir yandan, amıma vuruşları öbür yandan, zincirleme orgazmlar yaratıyordu bende. Yaklaşık 9-10 dakika beni böyle sikti…
Sonra birden değişmeye başladı, sanki Hıdır abi deminki narin ince ruhunu terketmiş, gittikce kabalaşıyordu. Hoyratca amıma çarparken, benden de tepki gelmeyince dahada vahşileşiyor, buda bana ayrı bir zevk veriyordu. Kullandığı kelimeler argolaşmış, ikimizi de inanılmaz senaryolara sürüklüyordu. “Yarrağım amında Necla, hoşuna gidiyormu?”. “Gidiyor abi, sok amıma, sok, sertçe sok!”. “Vay kaltak vaay! Demin utanırken şimdi yarrağım yetmez oldu haa?”. “Ohhhh, ahhhh, abi harika yarrağın var, vur amıma, kudurt kaltak Neclanı!”. “Al ozaman kaltak karı! Ayır amını, amına soktuğumun orospusu!”. “Öyle deme abi…”. “Sus orospu! Orospu! Orospu! Orospu! Sen adi bir orospusun! Utanmıyor musun arkadaşının kocasına amını dayamaya?”. “Utanmıyorum lan pezevenk! Senin o Filiz denen orospu karın istedi, ben de açtım amımı! Kapa çeneni de, amıma geçir pezevenk!”. “Geçiriyorum lan orospu, senin pezevengin olacam, satacam seni, siktirecem herkese, kaltak karı, adi fahişe seni!”. “Oohhh geçir koçum! Offf offff, sok, sok, daha hızlı, fışkırt içime, döllendir beni!”…
Ve ikimiz de çığlık atarak aynı anda boşaldık. Hıdır abi üstümde yığılıp kaldı. İkimiz de bitmiştik. 2 dakika sonra, “Neclacığım, güzelim, umarım demin söylediklerimden dolayı bana kızmadın?” dedi. Gülümseyerek, “Yok abi, neden kızayım? Bana hiç yaşamadığım harika şeyler yaşattın, demek ki benim de içimde orospuluk yatıyormuş!” dedim, gülüştük. Doğrulup yatakta oturduk. Hıdır abi bana sarılıp uzun müddet saçımı okşadı. Sonra kalkıp ıslak mendille biraz temizlenip giyindim. Hıdır abiye sarılırken sonsuz minnettardım ona. O sırada Filiz abla kapıyı tıklatıp, müsade isteyip içeri geldi. Hemen koşup ona da sarıldım, “İyi ki varsın ablacığım, seni çok seviyorum!” deyip, muhteşem çifti başbaşa bıraktım.
251 notes
·
View notes
Text
Cenabı Allah'ın bilinen 99 ismi vardır, bilinmeyen isimleri ise 4000'dir.
1000 tanesi İncilde, 1000 tanesi Tevrat'ta, 1000 tanesi de Zeburda, 1000 tanesi Kuranı Kerimdedir!
(Ahmedi Bican hazretlerinin eserinden)
Allah'ın en sevdiği gün Cuma hoş geldin 🫶🕋🫶
Cuma günümüz mübarek olsun feyzli olsun inşallah. 🤲☝️🌹
55 notes
·
View notes
Text
ERKEKSİZLİK BAŞA BELA 2
ilk bölüm linki fotoda
Kıbrıs macerası üzerinden aylar geçti. Orada yaşadıklarım plan dışı ve delice idi. Gelen telefon aramalarına cevap vermeyince bana inanılmaz bir hafta sonu geçiren erkekler de aramayı kestiler. Arada bir iki tane mesaj otel müdüründen geldi. Bir hafta sonu için iki erkek on bin teklif ediyorlar, yirmi bin teklif ediyorlar gibi mesajlar. Üç adam tarafından orospu gibi sikilmiştim gelen mesajlara kızsam da haklılık payları vardı. Ben bile kendime inanmakta uzun süre zorluk çekmişken adam beni niye orospu sanmasın. Bir erkek ile sevişir uzun süredir unuttuğum zevkleri yaşar, açlığımı gideririm derken, üç erkeğin oyuncağı olmuştum. Olmuştum da sonunda bundan hiç şikayetçi olmamıştım. Üzerinden zaman geçip düşününce kendimden utanıyordum ama o an siklerin üstünde zıplarken hadi daha fazla sikin beni durmayın diye bağıracak kadar kendimi kaptırmıştım. İçimde iki erkek varken bayılacak gibi bir boşalma yaşadığımı nasıl unuturum. Kendi sınırlarımı ke��fetmiştim. Orada üç erkeğin dölleri ile kaplı kadın bendim. Geceleri yalnız kaldığımda o gece artık birer uzak anı veya bir porno filmden akılda kalan bir sahne gibiydi. Gerçekte ise o porno filmin başrol oyuncusu ben olmuştum. Hiç bir sahnesinden de pişman değildim.
Hayatım ise aynı sıkıcılıkta devam ediyordu. Değil seks, düzgün bir erkek arkadaş bile yoktu İş, ev işleri, annemin yakın kontrolü altında günler geçiyordu. Arada annemin arkadaşlarının veya doğrudan annemin bulduğu damat adaylarının isimleri uçuşuyordu.
- Abla bari yarım bıraktığın yüksek lisansını tamamla diye erkek kardeşim akıl verdi bir gün.
- Vakit mi var?
- Neden olmasın üç kuruş para veriyorlar okuldan. Bas istifanı. Hazır bekarken bitir yüksek lisansını daha düzgün bir işe geç. Üniversitede dersler online değil mi zaten.
Hak verdim. Dersleri online dinler biraz da eve kapandım mı kış döneminde bile bitiririm bahara kalmaz. Ama daha ikinci haftada planladığım gibi gitmedi. Annem yine öğrenci mi oldun, hocaya gideceğine kocaya gitseydin demeye ve ev işlerine koşturmaya başladı. Kardeşim ve babam araya girdiler, annemi ikna ettiler. Biraz da evdeki bağırış azalsın diye kardeşimin önerisi ile hemen çözüm de buldular. Hafta sonu ailece yazlığa gidip temizledik, babam iki gün daha kalıp yıllardır açtırmadığı doğalgazı açtırdı. Hafta sonları biz de geliriz temiz hava alırız iyi olur kızım diyerek döndüler.
İyi de oldu. Umduğumdan daha verimli çalıştım. Gündüz dersler, akşama kadar ödevler derken tezimin bile ana hatları ortaya çıkmıştı. Sınıfın parlak öğrencisi olmuştum bir anda. Cuma sabahından annemler de geliyor pazar gecesi dönüyorlardı. Bu yeni hayatı sevmiştim de. Hafta içinde neredeyse hiç yemek yapmıyor annemin hazırladıkları ile idare ediyordum. Sabahları uzun yürüyüşler, sitedeki emekliler grubu ile kahvaltılar. Normalde yazın bir iki hafta kaldığım için pek samimi olmadığım komşu ekibi için de bir değişiklik olmuştu. Sitede yaz kış kalan dört beş aile birbirinden sıkılmış olmalı ki sık sık beni çaylara çağırıyordu. Hemen hemen hepsi Ankara veya İstanbul'daki işlerini devretmiş küçük kasabada bir iki gün takıldıkları bir muayene veya ofis tutmuş malları mülkleri yerinde tiplerdi. Tam emekli gözükmemek için yarı emekli olarak arada işe gidiyormuş görüntüsündeydiler.
Gündüzleri bitmez tükenmez bir huzur içindeydi. Geceleri ise en güzeli idi benim için. Boş, sıcak ve sessiz bir ev. Tezimi yazarken uyuyakalmamışsam site dışındaki marketten aldığım ve eve gizlediğim şarabımı açıyordum. Biraz netflix sonra biraz erotik sonra porno filmler. Bire bir duygusal sevişmeler olan pornolardı başta seyrettiklerim. Sonra git gide genç bir kadını siken birden fazla erkeğin olduğu filmlere merak sarmıştım. Annemin evindeki gibi sessiz değil rahat rahat yüksek sesli izliyordum filmleri. Parmaklarım içimdeydi. İki parmak amımda kalın bir yarak, ağzımda emdiğim baş parmağım da ağzıma patlayan bir sikti benim için. En güzeli de hiç toparlanmaya uğraşmadan o halde yatakta uyuyakalmak. Rüyamda Kıbrıs'taki otel odasına ziyaretler.
Küçük yaramazlıklarım ve sonra da içimdeki açlığa teslim olmaya başlamam da böyle bir gecenin sabahında oldu. Telefonun alarmı ikinci veya üçüncü tekrarında çaldığında panikle yataktan fırladım. Derse iki dakika kalmıştı. Üstümde bir gecelik vardı sadece. Dün amımı parmaklarken çamaşırlarımı kim bilir nereye fırlatmıştım. Üzerime bir penye geçirip saçlarımı topuz yapıp ekran karşısına oturdum.
Dersin yazışma kısmından dersin hocası hasta mısın diye mesaj atmış. Yok dedim hocam sabaha kadar teze takılmışım yeni kalkabildim. Alıştırdın bizi ışıl ışıl olmana böyle yorgun görünce tedirgin oldum. Ellili yaşlarda klasik akademisyen bir erkekti. Bu ufak iltifat bile hoşuma gitti. Demek derslerde bana dikkat ediyordu. Amımda dün geceden kalma bir karıncalanma devam ediyordu. Kendi mikrofonumu kapadım. Telefondan porno video aramaya başladım. Yaşlı hoca öğrencisini sikiyor araması içinde bulduklarımı eledim. Sikilen kadının bana en çok benzediği bir film bulup açtım. Bir yandan bilgisayarın sesinde hocanın ders anlatmasını dinlerken telefonumdaki görüntüde kır saçlı bir adam minik etekli bir öğrencisinin amını yalıyordu. Hocam ben biraz ekranımı kapatsam mı iyi değilim yazmama tamam kendine dikkat yarın yine ışıldamanı istiyorum yazmış. Fiziki ders ortamı olsa daha net asılır mıydı düşüncesi kapladı içimi. Kalktım bacaklarımı ayırarak dersi izlemeye bir yandan da telefon ekranındaki sikişi takip etmeye başladım. Amımda bir dil dolaşması ne güzel olurdu. Parmaklarımı iyice ıslatıp amımın üzerinde bir dil gibi dolaştırdım. Ah hocam tam orası diliniz orada kalsın diye inledim. Pornodaki kadının göğüsleri benimkinden bir beden küçüktü ve kır saçlı erkek o memeleri sikiyordu. Kalın siki amına sokmak için kadının bacaklarını havaya diktiğinde ben de aynısını yapıp daha dün gece parmakladığım amıma parmaklarımı tekrar soktum. Kulağımda hem pornodan gelen inlemeler hem de ekrandaki hocanın ders anlatma sesleri. Hocam hafta sonunda bir şekilde buraya gelmiş olsaydı diye düşündüm. Amına giren kalın sik için çığlıklar atan kadın gibi beni de böyle sikse hocam. Siktikçe nasıl renk geldi mi yüzüme ışıldıyor muyum desem. Evet dese yüz verdim sana sikiş dersinden. Siki güzel midir filmdeki adamınki gibi kalın mıdır? Şimdi kadının yaptığı gibi önüne diz çöksem, dersten A sözü alana kadar sikini emsem. Filmdeki adam döllerini kadının suratına attırmaya başlamıştı bile. Ben içimde isterdim hocamı içimi yaksın dölleri. İki parmağımı kullanma konusunda çok ustalaştım artık. Elimin içini bızırıma bastıra bastıra parmaklarım içimdeyken boşalmada çok iyiyim artık. Ders çoktan bitmişti. Ben belimi yukarı kaldıra kaldıra titreyerek boşaldığımda da bedenimdeki tüm enerji bitmişti.
Dersteki kızlardan biri mesaj atmış dün gece zorlu geçti galiba diye sonuna gülücük koymuş. Yok dedim hastaydım toparlanamadım bir türlü. Kamerayı kapatman iyi oldu diye cevap yazmış, göğüs şov yapıyordun. Başımdan aşağı ter boşandı. Öyle ya sutyen de yoktu içimde göğüs uçlarım kim bilir nasıl fırladı ekrana. Açtım okulun sitesinden dersin tekrarını izledim. Acele ile topuz yapılmış saçlarım ve uçları ekrandaki ufak görüntümde bile belli göğüslerim ile üzerimden silindir geçmiş gibi görünüyordum. Hastadan çok sabaha kadar sikilmiş gibiydi görüntüm. Hele hoca ile konuşurken ekrandaki görüntüm büyüyünce göğüs uçlarım penyeyi delecek gibiydi. En dersi dinlemeyen erkeklerin bile bakışları ekrana kilitlenmişti. Utanmak için çok geçti. Eminim bu görüntüleri bir çok erkek tekrar seyredecekti. Büyük göğüs uçlarının bir diğer yan etkisi işte.
Serin bir öğleden sonra duşumu yapmış tezime bir iki cümle eklemişken karşıki evdeki Betül Abla kek yemeye çağırdı. Kocası Mustafa en az muhabbet ettiğim komşu idi, belki en yaşlıları olmasından belki de kısa boylu kel kafalı göbekli esnaf tipli olmasından. Tam kadro idiler yine her öğleden sonra ikindi çayı farklı bir evde idi. Dört emekli aile bir de karısı geçen sene vefat etmiş Caner Abi. Caner Abi'nin ve Yeşim Abla'nın eşi Sedat'ın daha ilk günden her yerimi süzüşleri hiç bir zaman rahatsız edici bir ısrar taşımıyordu. Göz ucu ile bir yoklama sadece. Caner Abi yoktu bugün ama Sedat Abi yine şöyle bir süzmüştü günlük kıyafetlerimi. Diğer erkekler spor, iç siyaset ve bulmaca derdindeyken bir onunla Netflix muhabbeti yapabiliyordum. Bir iki gün muayenesine giden bir diş doktoru idi, Caner abi ile altlı üstlü imiş muayeneleri.
- Akşam rakı var gelecek misin?
- Annemlere söylemezseniz tamam dedim.
İlk rakı teklifini daha geldiğim ikinci hafta almıştım. Haftada iki gün içiyorlardı Cuma ve Salı geceleri. Sadece bir aile o da babam ile aynı kafada olanı bu rakı masalarında yer almıyordu, Saime Teyze ve Bayram abi. Bayram abi en gençleri idi ama seneye bunların hepsini hacca götüreceğim diyordu her defasında, Badem bıyıklı, kumaş pantolon, kısa kol gömlek ve içine atlet giyen tam muhafazakar profil. Cuma akşamları annemler geldiği için davet edilmiyordum. İlk rakı akşamı güzel ve eğlenceli geçmişti. Sonlara doğru dört erkek, iki eş ve ben şarkılar türküler. Site içi olmasına rağmen kızı yalnız bırakmayın bekçinin köpeği geziyordur uyarısı ile Caner ve Mustafa ayaklanmış, Caner'in bariz dirseği ile Mustafa yerine oturunca Caner Abi beni evime kadar geçirmişti.
- Dersler bitince dışarda bir rakıya gidelim. Felekten bir gece çalarız demiş sonra da hoş bir sevecen komşu sarılması ile iyi geceler demişti. İşte ilk o gece, 50 yaşını geçmiş olsa bile aylar sonra bir erkeğe sarılmanın ve alkolün etkisi ile içimdeki parmağı Caner Abi'nin siki olarak düşünmüştüm. Babamın arkadaşı olmasa idi, kolundan içeri çekseydim. Bir yıldır kadınsız olan adamın kafasını amıma bastırsaydım. O bir doksanlık adam beni aniden çevirip domaltsa ve aylardır sik görmeyen amıma sokarken kalçalarımı sıksa. Duşun altında amıma ılık su tutup bızırımı okşarken içimdeki parmak Caner Abi'nin siki idi o gece.
Her çay saatinde veya aralardaki havuz başı kahve buluşmalarında ise seksi gerilim git gide yükseliyordu sanki veya ben yaşadığım açlık ve okul stresi ile hayaller kuruyordum. Caner Abi daha çok benimle konuşmaya özen gösteriyordu. Hava biraz açılırsa kıyafetlerim inceliyor erkeklerin bakışları da değişiyordu. ,Güneşli bir gün beş çayına giderken üzerimdeki hırkayı attım ve özenle giyindim. Bilerek uzun kollu dar penye giydiğim gündü unutmuyorum. İçimdeki ince sutyen ile göğüslerim buradayım diye bağırıyordu. Ben kadınlar ile yemek muhabbeti yaparken karşı köşeden Caner, Mustafa ve daima takım elbise kravat gezen emekli banka müdürü Salim Abi beni izleyerek kıkırdıyordu. Kadınlar salonun bir kenarında erkekler ellerinde sigara salona açılan balkon tarafında idi. Gözler hep üstümdeydi ve arada birbirlerini bir şeyler fısıldayıp yine bana bakıp gülüyorlardı. Kadınların muhabbeti yine yerli dizilere kayınca bir sigara içeyim sonra ders yapmaya kaçayım diye izin istedim.
Üç erkeğin karşında normal boydaki kot eteğim ve dar penyem ile otururken kaçamak gözlerini yakalamak çok zevkli idi.
- Akşam içiyoruz değil mi diye atladı Caner Abi
- Olur olur dedim ama ben fazla kalamam.
- Tamam o zaman dedi Mustafa Abi akşam yedide bizdesiniz, hanım doldurmuş yine dolabı..
- Sedat sekiz gibi gelecek diye seslendi Yeşim abla biz o saatte geliriz.
- Zorlu bir hastası var onun işi ancak biter deyince Caner Abi, diğerleri gevrek gevrek güldü.
- Bu yaştan sonra üst üste iki diş çekmek zor dinlene dinlene çekiyordur deyince Salim Abi, hepsi kahkahayı patlattı.
Bu kart çapkınların cinsel göndermelerini anlamıyormuş gibi evin yolunu tuttum. Diş çekmeyi filmlerdeki öpüşme sahneleri için annem kullanırdı. Bunların neyi ima ettikleri belli. Aklıma git gide bu adamların da karıların dışında bir cinsel hayatı olduğu kazınıyordu veya benim açlığım git gide aklımı ele geçiriyordu. O gece rakı sofrası kalkıp masada iki kadın üç erkek kaldığında konu önce eşimden ayrılmış olmama ne kadar üzüldüklerine ve sonrasındaki planlarıma gelmişti. Tecrübeliyim bu konuda. Hayatımda kimse yok dediğim anda bana koca bulmak için atılacak anne arkadaşlarından başım çok ağrıdı.
- Yüksek lisans bitsin aileler tanışacak diye hep kullandığım yalanımı salladım
- Ne şanslı bir adam getir de tanışalım diye atıldı Sedat Abi.
- Ne şansı ya dedi Caner Abi, bu kadar güzel bir kadının sevgilisi adam. Kızın yüzünü gördüğü yok. Ben kapısından ayrılmazdım
- Otuz sene önce idi onlar Canerciğim, şimdi erkenden alırsın ilaçlarını uyursun.
- Bizim kullandıklarımız uyku hapı kardeşim. Söyletme beni kimler ne için ne haplar kullanıyor diye. Yine kahkahalar patladı. Yanımdaki üç erkeğin de iri göğüslerime kaçan bakışları. 57 oldum diyen Mustafa Abi'nin gözlük takarak bakması, yine takım elbise kravat giymiş Salim Abinin çaktırmadan süzüşü, Caner Abi'nin her fırsatta yanıma oturması ufak ufak bacağıma koluma değmeye çalışması. Alkol arttıkça muhabbetlerdeki cinsel gönderme dozu artıyor. Kadın kadına otursak bile uzaktan üzerimde gezen erkek gözlerinden kaçamıyordum. O akşam eve yine Caner Abi bırakmıştı. Çok içmiştik ikimiz de.
- Yirmi yaş genç olsam seni o adama bırakmazdım valla demişti.
- Sana uygun biri de vardır Caner Abi, gençsin daha
- Senin gibisi varsa hemen tanıştır diye akşam sarılmasında rakı kokusuna karışık erkek parfümü kokusunu içime çektim iyice. O da göğüslerimi hissetmek ister gibi daha da sıkı sarıldı sanki.
- Sağol abi diye yavaşça ayrıldım kollarından. Geniş omuzları geniş bir gövdesi vardı. Elime değil bir erkeğin ağırlığı altında boşalmak istiyordum.
O gece de mastürbasyonunda aklıma Caner Abi gelmişti doğal olarak. Kendi gibi iri midir siki de? 52 yaşındaydı. İlaç dediği viagra türü şeyler olmalı. Kullanmıyormuş demek ki ihtiyacı yok. Ne kadar sikebilirdi ki beni? Kıbrıstaki sikilmem aklıma gelmişti. En ummadığım adam da en güzel yarak çıkmıştı. Ben de o koca yarağı zorlansam da almış sonra içimde hep kalsın istemiştim. Mustafa Abi en sevimsizi idi. Hayalimde Caner Abi bacaklarımı omzuma almışken Mustafa Abi'nin kalın uzun bir yarak çıkarıp ağzıma soktuğu gözümde canlandı. O çirkin adamda kocaman damarlı bir yarak olabilir miydi? O zaman gözüme daha mı yakışıklı görünürdü? İki parmağım içimde iken diğer elim göğüs uçlarımı sıktı. Gözlerimi kapadım, geçenlerde Sedat'ın bir kadını dinlene dinlene iki kere siktiğini ima etmeleri aklıma geldi. Üç erkeğin elleri ve sikleri üzerimde gezinirken nasıl ağlayarak patlamıştım Kıbrıs'ta. Parmaklarım bızırımı ezdi önce. Amım ıslanmaya hep hazır gibi bugünlerde. Tek parmak hiç yetmiyor. Tek parmak iyice ıslatırsam arka deliğim için ideal. İki parmağım amımda bir parmağım arka deliğimde iken bacaklarımı sıkıştırarak boşaldım. Parmaklarım boşalma kasılmalarım bitene kadar içimde kaldı.
O günden sonra sanki derslere kendimi fazla kaptırmış kılığıma kıyafetime önem vermiyormuş gibi davranmaya başlamıştım. Az evvel sevişmiş gibi dağınık saçlarıma bir topuz yapıyordum, altıma evde girmekten bollanmış kıçımın şeklini almış bir eşofman, üzerime göğüslerimi ortaya seren bir gömlek veya dar bir bluz. Sadece alt dudağıma ufak bir kalem çekip daha kalın gözükmesini sağlıyordum. Hava iyiyse kapının önündeki küçük terasta ders çalışırken, hepsi birer birer kendi kapılarının önüne dökülüyordu. Kıbrıs'ta üç aygırı idare etmiştim ben taşra emeklilerini parmağımda oynatmak ne ki.
Bir cuma günü idi yine her cuma olduğu gibi Bayram abi namaza, Sedat abinin büyük jeepine doldurduğu kadınları da kasabanın pazarına indirmişti. Bu cuma farklı idi. Dersim bittikten yarım saat sonra telefonum çaldı. Sedat abi idi arayan.
- Atla bize gel hemen, Caner çok güzel şaraplar getirmiş Fransa'dan, Mustafa da peynir tabağı yaptı.
Caner, Mustafa, Sedat ve Salim masayı kurmuş içmeye başlamışlardı bile. Üzerime yine önem vermemiş gibi geçirdiğim ince eşofman ve gömlek dört yaşlı adamın bakışlarını toplamıştı üzerimde. Sarı dar gömlek içine seçtiğim sadece bir ton koyu sutyen göğüslerimin şeklini anlamalarını sağlayacaktı. İkinci şişe dibine yaklaşırken
- Annemler gelecek akşam ben daha içmeyeyim kokmayayım bir de tezi kontrole göndermem gerek yarın dedim.
- Bitiyor mu yani gidecek misin diye ağlama numarası yapıp dizime kapandı Salim abi.
- Öyle valla geri dönme zamanı. Dizimdeki traşlı yüzünü okşadım. Gülümseyerek doğruldu doğrulurken bacağımı sıkıca tutup bıraktı.
- Hayatımıza renk katmıştın. Sensiz zorlanacağız.
- Caner yıkılacak diye güldü Sedat abi. Adam genç olsa babandan isteyecek nerede ise? Hepsi yine kahkahalar attı.
- Valla karılarınızdan korkmasanız hepiniz yakardınız abayı diye atıldı Mustafa abi. Böyle güzel bir kız girdi mi hiç hayatınıza.
- Sağol ya utandırdın beni Mustafa Abi diye güldüm
- Abi deme lazım olur deyince Mustafa Abi hepimiz güldük yine. Sonra tedirgin bir sessizlik oldu.
- Ben kalkayım deyince hepsi birden ayaklandı. Komik bir şekilde hep beraber benim kapıma kadar yürüdük.
- Valla kahveye çağıramayacağım dedim içeri girerken. Annemler gelene kadar ortalığı toplamam lazım.
- O zaman bu ekip başka bir akşam sana veda yemeği verelim ne dersin? Sofrayı biz kurarız sen uğraşmazsın, sofranın gülü ol yeter.
- Bakarız Mustafa abiiiiii dedim üstüne basarak tekrar güldüler.
Önce Caner abi veda sarılması yaptı, sonra hepsi teker teker. Hepsi ayrı parfümler mi sürmüşlerdi o gün? Kokuları aklıma kazındı. Eve girdim dışardaki fısıldaşmaları sürüyordu. Mutfak camından baktığımda hala bahçenin önünde dört erkek birbirlerine sarılarak gülüyordu. Kim bilir neler geçiyor akıllarından. Mustafa Abi en yaşı eli ile pantolonun önün düzeltti. Siki mi kalkmıştı? Neler geçiyor aklımdan. Uzun iri yarı Caner, kısa bodur göbekli Mustafa, ince uzun bankacı görünümlü Salim ve sarışın açık tenli renkli gözlü Sedat. Beni konuşuyorlardır kesin ve bana ne yapacaklarını. Gidip kapıyı açıp üst kata yürüsem peşim sıra gelir mi hepsi. Dört aslan bir ceylana saldırır mı? Hiç tecrübem yokken tecrübeli üç sikin önünde diz çöküp üçünü de titretmiştim ağzımda, dördünü de titretirim. Neler düşünüyorum böyle. Mutfak masasının kenarına bacaklarımı kaldırarak sandalyeye çöktüm, parmaklarım ile okşamam yeterli gelmedi. Am sularım koyu koyu. Parmaklarım birbirine yapışıyor. Sutyen göğüslerimi acıttı. Çıkartıp attım. Ağaç tokmak gözüme geldi. Bir sik gibi emdim. Amıma girmesinden korkarak girişine bastırdım. Diğer elim ile bızırımı hızlı hızlı ezdim. Amımda kalın bir baskı işimi hızlandırdı. Bu evde tek boşalmadığım yer mutfaktı. Bacaklarımı kasa kasa sandalyeden yere kaydım. Nefesim düzelene kadar bekledim, içimde erkek sıcaklığına ihtiyacım var artık.
Her rakı veya ikindi çayı sofrasında çevremdeki çember daralıyordu sanki. Aslanlar daireler çizerek daha çok yaklaşıyorlardı. Dokunmaları bedenime övgülerimi birer adım artıyordu her buluşmada. Ben de onlara daha fazla taze et gösteriyordum. Tayt giyerek yürüyüşe çıkıyordum. Sabah erkenden göğüslerimi sallaya sallaya site içinde koşuyordum. Pencere arkasında birer ikişer gölgeleri görünüyordu. Whatsapp gruplarında neler yazıyorlardır hakkımda? Yemeklerde alkol arttıkça ufak dokunuşlar uzun süreli bacak üstüne veya bele el koymalara dönüşmüştü. Benden çekinmeden cinsel imalar havada uçuyordu, beni de dahil ettikleri okey partilerindeki bekarken yapıldığını iddia ettikleri çapkınlık anıları. Çevremdeki çemberi onlar daralttıkça benim içimdeki kadınlık da çemberi kırmaya çalışıyordu. Kolu yakası bol gömlekler giyiyordum mesela, normal otururken hanım hanımcık olan. Kek tabağına eğilince kol altımdan sutyenin saramadığı göğüslerime kilitleniyordu yan taraftakiler. Okey taşı için uzanırken önden açılan dekolteme takılıyorlar kısa sessizlikler oluyordu aralarında. Sonra hepsi çaktırmadan bir şeyler yazıyorlardı telefonlarına. Büyük ihtimal neler gördüklerini, o gördüklerine neler yapacaklarını. Diz üstü kot eteğimi giyip karıları ile aynı masaya oturuyor, yan dönüp bacak bacak üstüne attığımda açılan yerlerimi görmek için birbirlerini itekliyorlardı. Ellili yaşlarda dört ergen gibiydiler. Bir Yeşim Abla fark etmişti bu salak hallerini.
- Adamlar senin yüzünden düzgün giyinir oldular. Sen gidince yine at cambazına dönerler.
- Niye öyle diyorsun abla, rahatsız oldum şimdi.
- Senlik bir şey yok kızım, erkek değil mi bunlar. Ahları gitmiş vahları kalmış hala kendilerini erkek sanıyorlar.
Artık geceleri hepsini yatağıma kabul ediyordum kendimi ellerken. Dört erkek de içimdeydi. Biri amımda biri götümde iki elimdeki iki siki sıra ile yalıyordum. Sonra seyrettiğim o filmlerdeki gibi dördü birden üzerime yanan döllerini akıtıyordu. Göğüslerim saçlarım yüzüm dölleri ile kaplanıyordu hayallerimde. Sabahları ise mutlaka birisi kapımda oluyordu, marketten bir şey lazım mı, aman ders çalış alışverişini biz yaparız yalanları ile. Önceleri kalın sabahlığımı veya uzun yeleğimi giyerek açıyordum kapıyı. Ama sanki yeni uyanmış farkında değilmişim gibi diz üstü gecelik veya önden birden fazla düğmesi açık pijama ile kapıyı açtığımda ise iki dakika geçmeden bir diğeri bir isteğim var mı diye kapıda oluyordu.
Tez savunmasını yapmak için İstanbul'a gidip gelirken annemlerde kaldım. Düzeltmeler için verilen iki haftalık süreyi değerlendirmek için geri geldiğim gece tüm aileler toplanarak bir kutlama yemeği verdiler. Geri gelmemin bir diğer önemli sebebi rahat rahat yaptığım mastürbasyonlarımı özlememdi. Yemekte Bayram abiler de olduğundan rakı şişesi çıkmadı birer kadeh viski yuvarladılar sadece. Beni ne kadar özlediklerini anlattı tüm erkekler. Sigara içmek için balkona çıktığımız anlarda karılarına fark etmeden ellerini belime koyarak konuşmaları alışkanlıktı artık. Kahvelerimizi içerken,
- Sana bir teklifimiz var dedi Betül abla ama ret etmek yok.
- Neymiş bu ret edilmeyecek teklif bakalım.
- Biz tüm kızlar üç yıldır Afyon'a kaplıcaya gidiyoruz her sene, masaj filan. Bu heriflersiz üç dört gün kafa dinliyoruz. Bu sene senin de gelmeni istiyoruz. Bizim misafirimizsin. Hayır demek yok.
- İşlerimi toparlarsam gelirim abla da yük olmayayım size
- Ne yükü Sedat'ın araba 7 kişilik rahat rahat sığarız, bunların da yüzünü görmeyiz üç beş gece kafa dinleriz. Bir de misafirimizsin dedik elini cebine atmak yok.
- Ya olur mu abla dedim ama dinlemediler. Yarım saat sürdü ısrarları.
Gece evime dönerken Caner abi eşlik etti yine.
- Afyon seyahatine seni de eklemek Salim'in fikriydi. Planlı zeki adamdır.
- Sağolsun
- Ama planı tezin dolayısıyla hayır demendi. Orada patladı salak.
- Hayır mı niye?
- Bayram sever kaplıca gibi muhafazakar yerleri. Karıları da genelde o götürür, biz de sen ve çocuklar kimseler yokken daha eğlenceli vakit geçiririz diye düşünmüştük.
Kapımın önüne gelmiştik. Yine gelenek olan iyi geceleri sarılmasını yaptı. Eli sırtımı sıvazladı daha çok okşadı gibi.
- Düşün yine. Bize kalacak her yer. Sabahlara kadar içeriz eğleniriz. Sabahlara kadar istediğimizi yaparız, kimse bize durun sessiz olun diyemez. Geçen sene ne yaramazlıklar yaptık bir bilsen. Yanağımı okşadı geri adım atmasam dudaklarıma eğileceği çok belli idi.
Kollarından sıyrılıp kapımı kapattım. Neler oluyor? Çember daraldı ip boynuma geçti artık. Kendimi bu kadar sergilersem aslanlar zincirlerini kıracağını düşünmemiştim. Karılarını gönderirlerse ceylana saldırmak için durun diyen olmayacak. Sitedeki on evin yarısı kış günü boş. Diğer yarısı da karılarını gönderip benim ile yalnız kalmayı planlamış. O planı yaparken neler hayal etmişlerdir kim bilir. Caner, Sedat, Mustafa ve hiç ummadığım Salim. Yüzünü dizlerime koyarken ki parlak bakımlı cildini düşünme sırası değil şimdi. Bayram abi bir de o var. O bunlara uymaz, o yüzden onu gönderiyorlar kadınlar ile. Bu kabus olmalı dört yaşlı erkek benim ile dört gece için planlar mı yaptılar? Niye kabus olsun ki üç ayı geçti buradayım. Onlarca gece ya birinin ya da ikisinin sikini düşünerek kendimi boşaltmadım mı? Evet bazen hepsini içimde istedim. Sadece sadece eğlence için de olabilir planları, rakı sofraları, okey masaları, gülmek eğlenmek.
Ertesi sabah Betül abla aradı.
- Kız TC kimlik numaranı söyle de otele kaydını yaptırayım.
- Abla bilemiyorum. Hem gelmek istiyorum hem de tez yetişmeyecek gibi.
- Orada yapamaz mısın? Acil bir şey olursa Sedat abin geri getirir seni.
Bu sene Sedat götürecek demek ki niye böyle bir değişiklik oldu ki. Belli ki beni tehlikeli dörtlü ile bırakmak istemediler. Bayram abi güvencem olur içim rahatladı biraz. Bir de ne olacak ki bir kaç gün üniversite günlerindeki gibi sabaha kadar içmenin nesi kötü olabilir ki?
- Yok ben rahat etmeyeceğim abla siz gidin seneye hep beraber kısmetse.
erken erişim için adres aşağıda :))
152 notes
·
View notes
Text
🎯 Muhalefet Türk Ulusunu Derin Emperyalist Planlar Gereği Bir Kez Daha Satmak İstiyor! Nasıl mı? Sorular Sorarak Anlatayım. 🎯
Cumhuriyet ve insanlık yolu yeniden bir çare olduğu için tek seçenek olamıyor ise sebebi derin devlet yapısı tarafından organize edilmiş engellere takılmış olması mıdır?
Yoksa kimsenin böyle bir talebi olmadığı için midir?
Ya da bu çareyi görmezden gelerek bertaraf etmiş olmak adına olmadık hileli ve yanlış yollara 2002 yılından bugüne ısrar edildiği gibi Türk ulusunu yanlıştan yanlışa satan muhalefet anlayışını yeniden dayatmak mıdır?
Muhalefetin işi sorunları ortadan kaldırmaya yönelik bir fikri ortaya koyarak toplumu o fikrin etrafında güç hâline getirmek yerine 2018 ve 2023 tarihinde olduğu gibi emperyalist planlara Türk ulusunu yeniden kişiler üzerinde bir kısır tartışma içinde bize bu kötülüğü layık görenlere bir kez daha satmak mıdır?
Eğer kişiler üzerinden bir çare mümkün olsaydı 2018 yılında ülke tek bir kişiye teslim edildiği için bu hallere düşmezdi. Bunun sebebi de muhalefettir.
Böyle bir muhalefet anlayışının olduğu bir ülkede ancak bu sonuç ve aynı yöntem yeniden bir çare gibi dayatma söz konusu olabilir.
Sorunun çözümü sorunun sebebi ile çözülmüş olsaydı kişi değişikliği yapma arayışı doğru olabilirdi.
Sorun ülke yönetme yönteminin demokrasi, adalet, ahlak ve etik kuralların dışına çıkarak toplumun ortak sözleşmesi Anayasanın bile askıya alınarak tanınmadan yirmi iki yıllık suçlara elbise olacak suçlarını hukuk kılıfı olacak bir bölünme parçalanma Anayasası yapmanın önünü açmaya hizmet etmektir.
Devlet Türk ulusu yararına yönetilmiyor hiç bir muhalefet partisi de devleti Türk ulusu yararına yönetmek için bir çaba göstermiyor.
Söz konusu vatanın ve ulusun geleceği konusu gün geçtikçe en büyük sorun olmaya başlıyor.
Tüm siyasi ve ve kitle imha silahı medya tarafından (derin yapı sermaye) dayatılan isimler gün geçtikçe Türk ulusunun desteğini kaybediyor.
Yaşanan gelişmelere bakıldığında ise Türkiye Cumhuriyeti Irak benzeri baas rejimi gibi parti devleti haline getirilmiş olması hiçbir muhalefet partisini derin yapının kontrol ettiği kimseyi rahatsız etmiyor.
Çözümsüz kişiler üzerinden mevcut sorun haline gelmiş rejimi sürdürülebilir yapmak emperyalizm dışında kimsenin işine yaramıyor ise tüm siyasi parti ve isimleri ülke yönetmek için tartışma konusu yapılan kişileri sahaya sürenler aynı yerdir.
Türk ulusu bu zokayı bir daha yutmayacaktır.
Engellerle karşılaştığım için tüm topluma bunu anlatamıyorum. Anlatan bir anlayışta görmüyorum.
Bir derin yapıdan bahsederek onların güçlü göstermek gibi bir söylem içimde olan ve o derin yapının her mahallede bir milyoner beslenmesi olan sermaye olduğunu bildiği halde söyleyemeyen ve mamaya satılarak bu kötülüğü bu topluma yapan tüm gazetecileri kınıyorum.
Amerikan derin devlet yapısı cfr'ye bağlı bilderberg cemaatinin temsilciliğini kimler yapıyor ise ülkemizde ki derin devlet yapısı onlardır. Kim olduklarını belgeleri ve ispatları ile çok yazdım yazmaya devam edeceğim.
İngiliz derin devlet yapısı chatham house kurumsal ortağı hangi holding ise derin devlet yapısı onlardır.
Bunların sahaya sürdüğü tüm siyasetçiler de bu yapının kontrolü altında Türk ulusunu aldatarak bunların çıkarına siyaset yapmak adına kitle imha silahı medyada tartışma konusu yine bu zihniyet tarafından yapılmıştır.
Her iki derin devlet yapısı kirli ilişkiler ağı ülkemiz aleyhine birer terör faaliyeti olarak kabul göreceği ve bunun hesabının sorulacağı güne kadar mücadele edeceğiz.
Nitekim odatv bu anlamda bu yapıya hizmet veren bir medya olarak nato ile ilgili bizi tehdit eden tüm gerçekleri açık açık yazmıştır.
Askeri ve sivil darbelerden, eğitimden vergiye, tüm siyasi gelişmelere biz karar veririz diye itiraf ettikten sonra başka bir adres aramak yeni bir ihanete ortak olmaktır.
Sermayenin ihanet gerçeğini bildiğim halde yazmadan bu gerçekleri ifşa etmeden yaşayamam.
Immanuel Kant'ın dediği gibi söylediklerimizden çok söyleyemediklerimize pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yoldur.
Pişman olmak istemeyen gerçekleri bir düşünce ile dile getiren bu çaba sorunu ortadan kaldıracak tek yoldur.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#muhalefet#iktidar#siyaset#derin emperyalist planlara satılmak#cfr#bilderberg cemaati#Amerikan derin devlet yapısı#chatham house#İngiliz derin devlet yapısı#kişiler üzerinden siyaset tartışması ihaneti#immanuel kant
11 notes
·
View notes
Text
ESKİDEN..........
Çember çevrilir, Su musluktan içilir, Ağaçlara tırmanılırdı...
Bebekler bezden, Silahlar tahtadan, Resimler kömür karasından yapılırdı...
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin İsimleri konulur, Saatli maarif okunurdu... Komşuda pişen Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi...
Geceler ayaz, Sokaklar karanlık, Yıldızlar parlak olurdu...
Turşu, salça, mantı Evde yapılır, Karpuz kuyuda soğutulurdu...
Erik ağacının çiçeği, Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi...
Kardan adam yapılır, Evlerde soba yakılır, Kış gecelerinde masal anlatılırdı...
Merdiven çıkılır, Aidat ödenmez, Yönetici seçilmezdi...
Evler badanalı, Sokaklar lambasız, Mahalleler bekçili olurdu...
Ajans radyodan dinlenir, Çizgi roman okunur, Defterlere kenar süsü yapılırdı...
Hayat, Arkası yarın gibiydi, Kesintisizdi...
Her gün yaşanacak bir şey vardı...
Herkes kendi düşünü kurar, Kendi hayatını oynardı...
ŞİMDİ..........
Şimdi, Herkes Yoğun, Yorgun Ve Tek başına...
133 notes
·
View notes
Text
en çok kendimle savaşırken kan kaybediyorum. kendisiyle savaşması da insanın nasıl bir şey bilmiyorum ama yenilgiler varsa ben varım. devrilmiş bir tren duruyor içimde, kapanmış bir tünel, trenin üstünde tüller, tünelin üstünde güller. anlatabiliyor muyum, deliriyorum. binlerce hayal kurdum. mükemmel şeyler, mükemmel hayatlar düşlemişimdir. şimdi çoğunu hatırlamıyorum bile. ama düşlediğim ölümlerin hiçbirini unutmuyorum tuhaf. etrafımda her gün yüzlerce insan ölürken aklım karışıyor. içimde bir şey beni kemirirken dışarıda hayatın dişleri arasındayım. bazen hissediyorsun acısından, onun azı dişler olduğunu. bazen küçük ısırıklarla yakıyorlar canımı. ama henüz dişleri çıkmamış bir bebek gibiydi bir süre hayat, güzeldi, ağzında bir elmayı ısıramayıp emişi gibi yaşadım bir süre. bekle demiştim. büyüyeceksin. bekle demiştim tadım çok daha güzel. sonuç değişmiyor zaten, en sonunda yutuyor seni. birinin ölümüne üzülüp ağlamak bu hayatın çok güzel olduğundan, bizi bırakıp gittiğinden değil de; onun, yarının güzel olacağına dair umutları var ya, onunla aynı şeye inandığımızdan işte. tanımadığı birinin ölümüne nasıl yapabiliyorlar dediğin için dilini hedefe koyuyorlar bu hayatta. kim kimle yakınsa, kim çoksa onlar birlik oluyor. onlar kazanıyor. biz ağlıyoruz ve biliyorum ağlamaya devam edilecek. ama ağlamazsam yeşermeyecek bir çiçek. yarın hiçbir şey olmasın varsın ama, olursa göremeyecek ya onlar, ondan işte, ondan durmayacak ağlamak. bir gece rakı masasında bundan sonra mutlu olacağız lan diyen bir arkadaşı ertesi gün öldürülünce insanların, mutlu şeylerden bahsedecekken dilinin ortasında bıçak gibi beliriyor isimleri. ondan işte kan kaybetmesi insanın. en çok ondan.
39 notes
·
View notes
Text
Ömür boyu bir araya gelmemiş iki insanın hikayesiydi anlatılan.
Birbirine uzak iki şehrin geceleri hep aynı sessizliğe kapatıyordu perdelerini
Ve her sabah aynı sese uyanıyordu iki yürek.
İmkansız bir sevdanın bütün olmazlarına tek bir çare kalmıştı.
Susmuştu ikisi de.
Kadın belinden sarkan saçlarda uzatıyordu hasretin ağrısını
Adam ellerinin nasırına işliyordu gün be gün .
Kurban olduğum diyordu ya adam.
Kadın biliyordu özlediğini.
Adam bu sözü duyduğunda kadının gözlerinden ırmaklar döküldüğünü görüyordu.
Ve her suskunluk inadına bir özlem büyütüyordu.
Sonra bir gün .
Bir kağıt getirdi postacı.
Adam yaşarken gelemediği o şehre ebediyen taşınmıştı.
Bir mektup bırakmıştı giderken.
Altında bir not.
Kıyam'ı benimle beklemek istersen eğer.
Sol yanımı sana ayırdım diye yazmıştı.
Düğün mü, cenaze mi?
Hiç kimsenin haberi
bile olmadı bundan.
İsimleri bir araya gelmedi hiç bir zaman
Çok sürmedi
Yanına ilişiverdi kadın sessiz sedasız.
Dingin bir ikindi vakti .
Üzmeden.
Yormadan hiç kimseyi.
Uzattı saçlarını boylu boyunca
Elini uzattı.
Tuttu elinden adamın
Karıncalar kadının yüreğini taşıdı bir zaman adamın yüreğine.
Çiçekler iki yana uzattı köklerini
Arada duran mermer tuzla buz oldu bir gecede
İki mezar bir oldu aniden
Aynı gün aydınlığını hiç paylaşmamış iki yürek
En güzel ölümü paylaşmakta şimdi.
Ve en güzel bekleyişi...
18 notes
·
View notes
Text
🌷🌷🌷
Değerli kardeşimiz,
Allah’ın isimleriyle dua etmek şüphesiz çok sevaplıdır. Özellikle, bu iki duanın, ism-i a'zam hakikatine dair bir muhtevaya sahip olması, duanın makbuliyetini kat kat arttırır.
"Tercuman-ı İsm-i A'zam" duasında, Allah’ın değişik isimleri şefaatçi kılınarak cehennem ateşinden Rahman’a sığınmak vardır. Bu duanın sabah ve ikindi namazlarından sonra okunması ayrı bir tevafuk özelliğine sahiptir. Çünkü, Kur’an’da yer alan,
“Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: 'Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!' " (Mümin, 40/45-46)
mealindeki ayette, kabir/berzah aleminde kâfirlerin sabah ve akşam ateşe atıldıklarına işaret edilmektedir. Onun için bir Tercüma-ı İsm-i A'zam ile o vakitlerde dua edip ateşten Allah’a sığınmak, inanan insanlar için çok önemli bir münacattır.
🌷🌷🌷
İSM-İ Â'ZAM DUASI
Bismillâhirrahmânirrahiym.
"Yâ Cemîlu Yâ Allâh
Yâ Karîbu Yâ Allâh
Yâ Mücîbu Yâ Allâh
Yâ Habîbu Yâ Allâh"
"Yâ Raûfu Yâ Allâh
Yâ Atûfu Yâ Allâh
Yâ Ma’rûfu Yâ Allâh
Yâ Latîfü Yâ Allâh"
"Yâ Azîmü Yâ Allâh
Yâ Hannânü Yâ Allâh
Yâ Mennânü Yâ Allâh
Yâ Deyyânü Yâ Allâh"
"Yâ Subhânü Yâ Allâh
Yâ Emânü Yâ Allâh
Yâ Bürhânü Yâ Allâh
Yâ Sultânü Yâ Allâh"
"Yâ Müste'ânü Yâ Allâh
Yâ Muhsinü Yâ Allâh
Yâ Mütealü Yâ Allâh
Yâ Rahmânü Yâ Allâh"
"Yâ Rahîmü Yâ Allâh
Yâ Kerîmü Yâ Allâh
Yâ Mecîdü Yâ Allâh
Yâ Ferdü Yâ Allâh"
"Yâ Vitru Yâ Allâh
Yâ Ehadü Yâ Allâh
Yâ Samedü Yâ Allâh
Yâ Mahmûdu Yâ Allâh"
"Yâ Sadıka'l-va’di Yâ Allâh
Yâ Aliyyü Yâ Allâh
Yâ Ganiyyü Yâ Allâh
Yâ Şâfî Yâ Allâh"
"Yâ Kâfî Yâ Allâh
Yâ Muâfî Yâ Allâh
Yâ Bâkî Yâ Allâh
Yâ Hâdî Yâ Allâh"
"Yâ Kâdiru Yâ Allâh
Yâ Sâtiru Yâ Allâh
Yâ Kahhâru Yâ Allâh
Yâ Cebbâru Yâ Allâh"
"Yâ Gaffâru Yâ Allâh
Yâ Fettâhu Yâ Allâh"
(Eller açılır) Yâ rabbe's-semâvâti ve'l-ard, yâ zelcelâli ve'l-ikrâm. Es’elüke bi hakkı hâzihi'l-esmâi küllihâ en tüsâlliye alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, verham Muhammeden kemâ salleyte ve sellemte ve bârekte ve râhimte ve terahhamte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhime fil alemin. Rabbenâ inneke hamîdun mecid. Birâhmetike yâ erhâme'r-râhimin. Velhamdü lillâhi rabbi'l-âlemin." denir.
5 notes
·
View notes
Text
Birtakım değişiklikler
🌟 Yenilikler
Tumblr'da bir gün içinde 601+ gönderi gezerek kazanılan yeni bir rozetimiz var!
iOS etkinlik görünümünü, masaüstündekiyle aynı şekilde yeniden tasarladık.
Masaüstünde bazı kullanıcılarımıza, site gezinti düzeninin deneysel bir versiyonunu sunuyoruz. Büyük bir olay bu! Yapıcı geri bildirimlerini Destek Ekibine "Geri bildirim" şeklinde iletirsen seviniriz. Bu konuya ait geri bildirimlerin hepsini okuyoruz.
Masaüstü direkt ileti pencerelerinde de yeni bir tasarım deniyoruz. Bu konuda da geri bildirimin varsa paylaşmaktan çekinme.
Bir başka mesele de, bilindik bloglara nazaran pek ilgi görmeyen blogların görünürlük kazanmasına yardımcı olmak için, "Senin için" akışına yeni bir şeyler eklemeyi deniyoruz.
Artık anket içeren gönderileri düzenleyebiliyorsun ve istersen anketi kaldırabiliyorsun. Ancak gönderi oluşturulduktan sonra anket şıklarını düzenleyemezsin.
Artık gönderilere WebP resim yükleyebiliyorsun.
Masaüstündeki bir deneyimizde, etkinliklerle ilgili farklı görsel tasarımlar test ediyoruz.
iOS uygulamasına yeni bir üst gezinti çubuğu geldi. (Android uygulamasına zaten gelmişti.)
Artık anket içeren bir gönderiyi masaüstü gönderi düzenleyiciyle düzenlerken anketin gönderi içindeki konumunu değiştirebiliyorsun.
🛠 Düzeltmeler
Gönderi düzenleyici tek bir gönderi veya RB'ye birden fazla video dosyası yüklenmesine izin veriyordu. Bu da bazı hatalara, hatta gönderinin kaybolmasına yol açabiliyordu. Bu hatayı düzelttik.
Blog RSS akışlarında öğelere tek tek isim verilemiyordu, bu sorunu düzelttik.
Masaüstünde, gönderilerin altında yer alan RB simgesinin 1-2 piksel kaymasına yol açan hatayı giderdik.
Tüm platformlarda görülen bir hatadan dolayı, takipleşmediğin kullanıcıların özel olarak soru yanıtlamasıyla ilgili etkinlik öğelerinde "Takipleştiniz" yazısı çıkıyordu. Bu hatayı düzelttik.
"Rafa kaldırılmış" temalar, masaüstünde bir hatadan dolayı, oluşturan kişinin tema yönetim sayfasında görünmüyordu. Bu düzeltildi.
🚧 Üzerinde çalıştıklarımız
Bazı gönderilere hata sonucu "Yetişkinlere yönelik" içerik uyarısı konulmasından ve itiraz sürecinin sonuç getirmemesinden haberdarız. Problemi en kısa sürede, tekrar yaşanmayacak biçimde çözmek için çabalıyoruz. Yaşanan sıkıntıdan dolayı samimiyetle özür dileriz. Böyle bir yanlışlığa sebebiyet vermek hafife aldığımız bir şey değil.
Kazanılan bazı hediyeler Android uygulamasının çökmesine neden oluyor. Bu sorun, uygulamanın bir sonraki sürümüyle beraber çözülecek.
iOS uygulamasının etkinlik görünümünde, öğelerdeki blog isimleri çift görünüyor. Bu hatanın farkındayız ve yukarıdaki gibi bir sonraki sürümde çözeceğiz.
Masaüstü gezinti düzeniyle ilgili yürüttüğümüz deney devam ediyor. Geri bildirim toplayıp bunlara dayalı olarak kademeli iyileştirmeler yapmaya ve hata çözmeye devam ediyoruz.
Masaüstündeki bir başka deneyimiz olan direkt ileti yeniden tasarımı konusunda da, rapor edilen sorunları gidermeye devam ediyoruz.
🌱 Yakında sunulacaklar
Reklam rapor etme menüsüne, yanıp sönen ışıklar seçeneği getiriyoruz. Bunu ayrı bir seçenek olarak eklememiz, daha çabuk müdahale etmemize yardımcı olacak.
Tarayıcıda çözmeye çalıştığımız, kaydırma performansına dair farklı farklı sorunlara çözüm getirmeye çalışıyoruz. Şimdiye kadarki testlerimiz hafıza ve CPU kullanımında ciddi kazanımlara işaret ediyor (özellikle mobil tarayıcılarda).
Bir sorun mu yaşıyorsun? Destek Talebi gönder, en kısa sürede sana geri dönelim!
Geri bildirimini paylaşmak ister misin? Üzerinde Çalıştıklarımız bloguna göz at ve aklındakileri topluluğumuzla masaya yatır.
Bu gönderileri başka dillerde de takip etmek için diğer ülkelerin Ekip bloglarına göz at!
21 notes
·
View notes
Text
02.09.24 MAYHEM KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Evet, Eylül ayı konserleri bütün hızıyla devam ediyor. Bu hızlı maraton arasında geçen haftalarda katıldığım 40. Senesini deviren “Black Metal”in sansasyonel grubu efsanevi “Mayhem”den bahsetmesek olmaz. Eski, yeni ve hatta “Ölü” grup elemanlarıyla birlikte kalabalık bir şekilde tekrardan ülkemizde ağırladığımız “Mayhem” grubu 40. Yıl turneleri kapsamında bize unutulmaz anılar bıraktılar. Unutulmazdan kastım sadece laf olsun diye değil, emin olun aradan bir kırk sene daha geçse ve ben bilinç sahibi bir birey olarak hayatta olmaya devam etsem, bu günkü gibi yazarım, anarım, hatırlarım bu konseri. Bu etkinlik, ilk anından son anına kadar görselinden, grubun performansına, ışık şovlarından, ekipman güzelliğine inanılmaz bir konser olmasının yanı sıra dokümanter, belgesel niteliği taşıyabilecek anlara da şahitlik etti. Bu kısma zaten ilerleyen satırlarda bol bol deyineceğim. Konser duyurusu geçildiğinden beri sabırsızlık içindeydim, nihayet o gün gelmişti! Nerelerden başlasam inanın bilmiyorum. Her zaman olduğu gibi konser akşamının ilk saatlerinden itibaren adım atayım. Betondaki bir oyukta bir Metalci yaşardı, Beşiktaş’a doğru yola çıkardı. Gayet heyecanlıydı.
“Mayhem” söz konusu olduğunda adamların 40 senelik müzikal kariyeri bir yana kendileri 60’larına dayanmış olsa da içimde çoğu zaman halihazırda taşıdığım “ergen heyecanım” nükseder. Bunun sebebi “Mayhem” grup elemanlarının Norveç’te ergenlik zamanlarında geçirdikleri ve yaşadıkları karanlık dönem, koskocaman bir tarzın kurucu unsurlarının başını çekerek son derece yenilikçi, enerjik, hızlı olmaları veya grubun şeytani derecede vahşi kökleri olabilir. Ya da sadece ergen nefretini, depresifliğini ve karanlığını en iyi yansıtan, aşırı uçlarla kafayı bozmuş bir grup adama zamanında beslediğim korku/heyecanla karışık hayranlıktandır. 16-17 yaşlarında ben ve o zamanki tayfam bütün yazlarımızı bulabildiğimiz en ekstrem Metal müzik gruplarını dinleyerek, (Bazen yapmaya çalışarak.) karanlık, izbe yerlerde bira içip dolaşarak, boş evlere girip korku filmleri izleyerek, duvarlara grup isimleri ve başka saçma şeyler kazıyarak, boyayarak geçirirdik. Otobüs duraklarında fotoğraf çekilirdik, vandallık ve primatlığın dibine vururduk. Tarih öncesi dönemleri yaşayan amatör neandertal Silivrili “Mayhem” gibiydik, hayatımız boyunca yaşayacağımız en güzel yazlarımızı geçirdiğimizin zerre farkında değildik. Rahmetli Lemmy amcanın dediği gibi, o yaz aylarını hatırlayamıyorum ama asla unutamıyorum...
Sadece “Gibiydik” tabi.. “Mayhem” grubunun sansasyonel kökleri, eski vokalistlerinin kendini tüfekle vurması, geri kalan grup üyelerinin kafatasının parçalarından kolye yapmaları, gruba o dönem yeni katılmış “Burzum” kurucusu Varg Vikernes’in orada burada kiliseleri yaktıktan sonra “Mayhem”in kurucu gitar/vokali Euronymous’u kendi evinde öldürmesi sonrasında yıllar boyunca hapis yatması “Mayhem”in geçirdiği tatlı süreçlerden sadece bazılarıydı. (“Nargaroth” grubunun bu hadise için bestelediği “The Day Burzum Kills Mayhem” adlı eseri es geçmemek gerekir.) Daha fazlası için grup hakkında yapılan belgesellere ve filmlere bakılabilir. Oyunculuk ve senaryo konusunda bazı zayıf noktaları olsada 2018 yılında gösterime girmiş olan, yukarıda bahsettiğim süreçleri kurgusal olarak anlatmaya çalışan “Lords Of Chaos” filmini “Mayhem” 101 olarak önerebilirim. Bu bilgiler ışığında tekrar düşündüğünüzde tam kadro gelen bir “Mayhem” konserine ergen heyecanıyla hoplaya zıplaya giden bendenizi belki daha fazla içselleştirebilirsiniz.
Beşiktaş IF’in önüne geldiğimde tahmin ettiğim kitleyle karşılaştım. Tırnak içinde büyümüş, yaşlanmış, grup formalarını üzerine geçirip sıraya girmiş bir sürü ergen. Belkide konserlerin en sevdiğim yanıdır bu manzara. Gerçekten rahat, kendim gibi olabildiğim, kendimi iyi hissettiğim, bu kadar bok püsür, olay, kriz arasında toplum ve kültür Jungle’ı içerisinde nefes alabildiğim yegane yer. Bu ortamdan görebildiğim bütün dostlarla merhabalaşıyorum, bira tokuşturuyorum, anlık olarak yirmi sene önce ki yazlara şöyle bir dönüp sonra malesef geri geliyorum. Nostaljik düşünceler eşliğinde içeriye biraz erken giriyorum. Konserde alt grup yok çünkü öyle bir süre yok. Grup neredeyse iki saat boyunca sahnede olacak. 40. Yıla özel uzun, bir “Black Metal” grubu için çok uzun bir “Setlist”leri var. “Mayhem” “Merch”leri efsane. Kendime göre bişeyler bakınıyorum hemen. (Bayrak falan şahaneydi gerçekten.) “Merch” kısmını tamamladıktan sonra sahneye dönüyorum ve bir daha gözlerimi buradan ayıramıyorum. Henüz daha grup ortada yokken bile sahne düzeni, sağlı sollu hoparlör yanlarına asılmış yıldızlı bayraklar ve ışıklandırma çok çok iyiydi. Bu sahne size nasıl bir şeyle karşılaşacağınız hakkında epey fikir veriyordu. Kısa süre sonra sahnede izleyeceğimiz şey, beklentilerin çok üzerindeydi.
Ben hala daha bayraklara bakarken seyircide ve sahnenin arkasında ki ekranda bir hareketlilik başladı. Ekranda 80’ler İskandinav bağımlılık belgeseli tadında “Mayhem” grubunun tarihi anlarından görüntüler izlemeye başladık. Bu görüntülere eşlik edilen müziği asla unutmayacağım. Sadece bu kullanılarak başlı başına “Dark Ambient” tarz bir albüm yapılabilir o derece.. “Mayhem”in kendini vuran solistleri “Dead” (Bu kadar temiz yüzlü, güzel bir adam kendine nasıl kıyar hala kahrediyorum. İskandivan depresifliği işte.. Orada yaşayan arkadaşlar daha iyi anlatır, değişik bir psikoloji..) öldürülen gitar vokal Euronymous ve kürkçü dükkanı, grupta halihazırda tek kurucu üye olarak kalan ve az sonra sahnede sarhoş olacak olan “Necrobutcher” davulcu “Hellhammer” uzun süredir “Mayhem” vokallerini üstlenen Atilla Csihar, eski, yeni bütün üyeler anlamsal kadrajların içerisine yedirilmiş halde bize tek tek gösteriliyor. (Necrobutcher’ın “A Headbanger’s Journey” belgeselinde yayınlanan konser röportajı beni hep güldürmüştür. Duygusal “Dead” görüntüleri üzerine iyi ayar çekti.) Tiyatro sahnesi tadında geçecek olan “Mayhem” sahnesi bize bir tanesi bile yetecekken o akşam 40. Yıl turnelerine özel olarak yeni, eski üyeleriyle birlikte toplam 3 setten oluşacaktı ve bu tarz belgesel görüntüleri zaman zaman şarkıların arasına girerek peşimizi asla bırakmayacaktı. Buradan arşivim için alabildiğim kadar kayıt aldım, instagram sayfasından paylaşırım.
1984’ten başlayıp günümüze gelene kadar geçen süreç tek tek “Mayhem” görüntüleriyle geri sayım şeklinde izletildikten sonra malumunuz “Mayhem” grubu “Malum” şarkısıyla bütün haşmetiyle sahneye çıktı ve unutulmaz geceye start verildi. Ekranda yüzünden kanlar damlayan bir kurukafa önünde lego gibi binlerce parçasıyla “Hellhammer”ın inşa ettiği davulu, kostümler, makyajlar, şeytani “Mayhem” “Sound”u… Bu atmosfer gerçekten görülmeye değerdi. “Bad Blood” “MILAB” “Psywar” yıldırım gibi üzerimizde çakarken Atilla Chisar’ın muhteşem sesi her saniye bizi daha da geriyor. “Illuminate Eliminate” ve “Chimera”da konserin başından itibaren başlamış olan “Mosh Pit”ler doruğa çıkıyor. “Hellhammer” tokmaklarını üzerimize salıyor. Bu gece “Mayhem” gazabından kurtuluş yok! “My Death” ve “Crystalized Pain In Deconstruction” şarkılarıyla devam eden ilk bölüm “View From Nil” ve “Ancient Skin” ile hız kesmeden bizi bu “Set”in son şarkısı olan “Symbols Of Bloodswords”e taşıyor.
İlk şoku üzerimizden atlatıyoruz, manik depresif şekilde geçen ilk “Set” sonrası “Dead” görüntüleri tekrar ekrana veriliyor. Çayır çimen üzerinde koşturan “Dead” gördüğüm için yine hafif duygusallaşıyorum.(Ağlayanların olduğu iddia ediliyor.) “We are not ordinary, We worship Death!” Sözleri sonrası “Hellhammer” bagetlerini havaya kaldırıyor, grup tekrardan sahneye çıkıyor. Kaftanlar giyilmiş, hazırlıklar tamamlanmış, Atilla Csihar sahnede Barış Manço hareketleri sergileyerek sanki bir orkestra şefi gibi bizleri mum etmiş. Ve işte böylece 2. “Set” Euronymous anısına, bağırışlar, çığlıklar, hezeyanlar içinde efsanevi albümden efsanevi “Mayhem” şarkısı “Freezing Moon” çalınırken başlıyor. Şarkının yarısına kadar seyirci çığlığından şarkıyı duymakta zorlanıyorum. “Life Eternal” ve “Buried By Time And Dust” eserleri sonrası zurnanın zart dediği yere geliyoruz. Albümle aynı ismi taşıyan güzide parça “De Mysteriis Dom Sathanas” Atmosfer o kadar iyi ki daha önce bolca bahsettiğim If’in güzel “Black Metal” “Sound”una değinmeye gerek bile yok. Albümlerden çok daha iyi bir ses kalitesini konserde canlı olarak dinleyebildik. “Mayhem” o gece hatasız, tavizsiz ve tarifsizdi!
Yeni bir dokümanter görüntü, yine sahnede “Dead” şarkı sözleri ve sinematik şekilde akan görüntüler. (Bunlardan en az bir düzine deneysel film/video çıkar benden söylemesi..) “Dead”in anıldığı yazılar sonrasında belki de konserin en duygusal, dramatik, şaşırtıcı, özel anları yaşanmaya başlıyor. “Mayhem”in “Funeral Fog” şarkısı “Dead” tarafından (Evet ne kadar ironik değilmi..) söylenmeye başlanıyor. Kendisi bu Dünyada değil ama ruhu hala aramızda! “Mayhem” üyeleri şarkıyı çalarken “Dead”in sesinden “Funeral Fog” dinliyoruz. Gerçekten unutulmaz dakikalar.. Bu unutulmaz anlar sonrası yine bir görsel şölen, ekran ve mekan kırmızıya boyanıyor, Necrobutcher 3. Şaşkınlık perdesini “Mayhem in eski vokali Messiah ve eski davulcusu Manheim’ı sahneye davet ederek açıyor! O ana kadar yeterince şok atlatmamışız gibi bu üyelerin sanki bir “Pentagram” konseri enerjisiyle sahneye çıkmaları kendi adıma son nokta oluyor. 1980’lerden “Mayhem” şarkıları dinleyeceğimiz bu bölümde artık arkalarda saklanmak yok! En öne koşturuyorum. Belki tekrardan Necrobutcher, Hellhammer falan görürüz ama bu Oldschool manyakları görürmüyüz? bilemiyorum! Bu noktada şaşırtıcı şeyler olmaya devam ediyor.
Manheim gayet mütevazi bir şekilde davulun başına geçerken, Messiah kırmızı tişörtü, kel kafası, koca göbüşüyle mikrofonun başına dikiliyor. Necrobutcher kolay vedalaşamadığı bira şişesini bir kenara bırakıyor ve ayin tüm hızıyla devam ediyor. Messiah! Abi sende ne ses var be! Ben kendi adıma bu adama hayran kaldım, gözlerimi hipnotik bakışlarından ayıramadım! Kendimi bu saatten sonra “Order” “Fan”ı ilan ediyorum! Manheim’a söylenecek söz yok. Gerçekten profesyonel müzisyenler. “Deathcrush”, “Necrolust” hele “Chainsaw Gutsfuck” bize biraz nefes aldır. 1 konser diye geldik 3. Konserimizdeyiz! “The True Mayhem” “Carnage” ile üstümüzden geçmeye devam ederken ruhumuzu “Pure Fucking Armegeddon”da artık sonunda teslim ediyoruz… Manheim tarafından “Weird” çalınırken biz kopan parçalarımızı toplamaya çalışıyoruz, savaş gibi konser geçirdik. “Mayhem” grubu seyirciyle uzun uzun vedalaşıyor ve bir daha geri gelmemek üzere “Beşiktaş If” sahnesinden bu konserlik ayrılıyor.
Ben yine dağılmış vaziyette çıkışa doğru yolumu bulmaya çalışıyorum. Konser sadece bir konser olmadığı, aynı zamanda bir tiyatro belki bir sinema niteliği taşıdığı için görmek ve götüntü almak için oradan oraya koşturmuşum fakat kesinlikle değmiş. Çıkışta beni bekleyen rüya gibi, muhteşem bir sürpriz var. Biraz dışarıda soluklandıktan sonra IF’in kapısının önünde dikilen iki tane tip görüyorum. Kim mi bunlar? Manheim ve Messiah! Gözlerime inanmasam da hemen yanlarına ilişiyorum. “Merhaba” “Harikaydınız” “Çok memnun oldum” hezeyanlarından sonra hemen konumuza dönelim “Bir fotoğraf çekineydik”… Acayip mütevazi adamlar tabiki diyor ve ben “Mayhem”in efsanevi üyeleriyle tanışma, fotoğraf çekilme fırsatı bulduğum için inanılmaz mutlu oluyorum. Herkes grubun geri kalanını beklerken bu zavallılarım ekipten ayrı düşmüş orada masumca bekliyor. E kurt kapıyor tabi onları hiç affetmem. Ne kadar beklenirse beklensin “Mayhem”in geri kalan üyelerini yakalama süreci bir sonuç vermiyor, adamlar ışık hızıyla kapılardan geçip minibüslerine atlıyor. (Eski günlerim olsa onları da yakalardım ben peeh.) Herşey bittikten sonra aşırı güzel anılar, fotoğraflar ve hikayelerle birlikte evimin yolunu tutuyorum. “Mayhem” konseri “Unutulmaz” oluyor. Konser yoğunluğu yüzünden yazılar yetişmiyor kusura bakmayın dostlar. Yarın bir çok grubun sahne alacağı çok iyi bir festival var “Bosphorus Metal Fest” Güzel, Metal dolu bir hafta sonu geçirmek için orada olacağız. Gelin hep beraber festival kafası yaşayalım, biraları tokuşturalım! Sonrada anılarımızı yazalım, paylaşalım! Görüşmek üzere, herkese Metal Müzik dolu bir haftasonu dilerim!
2 notes
·
View notes
Text
Çok ilginç ilginç sayfa isimleri görüyorum
Kalp Sızım
Sevda_Sızım
Günah_Sızım
Yürek Sızım
Akıl sizim
Bende yeni hesap açdim
İnsalah hayırlı olur
Bu yukarıdaki saydiklarimi merek etmiyorlarda beni kişisel hesbimi neden merak edersiniz 🤗
Neysem konuşuruz bunu şimdiden kafayı yakmayın
Gün:)Aydınnnn..🦋☕��
23 notes
·
View notes
Text
tek tek düşüyor bütün güzel tablolar. zaten ondan sonra o duvarları fark ediyoruz.
birbirine benzeyen cümlelerden, insalardan, filimlerden, evlerden, şarkılardan, ölümlerden.. yasaklamalardan, tiyatroların kapatılmasından, parkların boş, kafelerin ağzına kadar dolu olmasından.. dizilerden, durmadan aynı şeyi anlatan kitaplardan, zevk vermeyen futbol maçlarından.. hep aynı şeyi, aynı siyaseti, aynı adamları, aynı kadınları, aynı tartışmaları, dinlemekten. kalbimin yumuşaklığından, teninin sertliğinden, kanın asit gibi dolaşmasından, öldürülmekten, öldürülmekten, öldürülmekten, öldürülmekten, öldürülmekten. çok.. yoldum.. gidememekten. bazen hâlâ yaşaması kendine hakaret etmesidir insanın. en çok da kendime hakeret etmekten.. güzel günlere inanmayı bıraktım da, artık koskoca bir günün içinde güzel şeyler bile olmuyor. ben her gece kahrolarak uyumaktan, hatta bazen uyuyabilmekten bile utanıyorum. en çok kendimle savaşırken kan kaybediyorum. kendisiyle savaşması da insanın nasıl bir şey bilmiyorum ama yenilgiler varsa ben varım. devrilmiş bir tren duruyor içimde, kapanmış bir tünel,trenin üstünde tüneller, tünelleri üstünde güller. anlatabiliyor muyum, deliriyorum. günlerce hayal kurdum. mükemmel şeyler, mükemmel hayatlar düşlemişimdir. şimdi çoğunu hatırlamıyorum bile. ama düşlediğim ölümlerin hiçbirini unutmuyorum tuhaf. etrafında her gün yüzlerce insan ölürken aklım karışıyor. içimde bir şey beni kemirirken dışarıda hayatın dişleri arasındayım. bazen hissediyorsun acısından, onun azı dişler olduğunu. bazen küçük ısırıklarla yakıyorlar canımı. ama henüz dişleri çıkmamış bir bebek gibiydi bir süre hayat, güzeldi, ağzınde bir elmayı ısırmayıp emişi gibi yaşadım bir süre. bekle demiştim. büyüyeceksin. bekle demiştim. tadım çok daha güzel. sonuç değişmiyor zaten, en sonunda yutuyor seni. birinin ölümüne üzülüp ağlamak bu hayatın çok güzel olduğundan, bizi bırakıp gittiğinden değil de;onun yarının güzel olacağına dair umutları var ya, onunla aynı şeye inandığımızdan işte. tanımadığı birinin ölümüne nasıl yapabiliyor dediğin için birini hedefe koyuyorlar bu hayatta. kim kimle yakınsa, kim çoksa onlar birlik oluyor. onlar kazanıyor. biz ağlıyoruz ve biliyorum ağlamaya devam edecek. ama ağlamazsam yeşermeyecek bir çiçek. yarın hiçbir şey olmasın varsın ama, olursa göremeyecek ya onlar, ondan işte, ondan durmayacak ağlamak. bir gece rakı masasında bundan sonra mutlu olacağız lan diyen bir arkadaşı ertesi gün öldürülünce insanların mutlu şeylerden bahsedecekken dilinin ortasında bir bıçak gibi beliriyor isimleri. ondan işte kan kaybetmesi insanın en çok ondan.
ayakları kırılmış atları daha fazla acı çekmesin diye öldürdüler.ama aslında tekrar yarıştıramayacakları için.
3 notes
·
View notes
Text
KURŞUNKALEMLE ÇİZİLMİŞ BİR KAPIYDI BİZİM OLAN TEK ŞEY
(Kimseye söyleme sarıldığımızı, sarılmak ölmüş bir ressamın en ünlü resmidir, görürlerse satılığa çıkartırlar.)
yağmur henüz icat edilmemişti yukarıda gökkuşağı bulutu aşağıda papatya ölüleri birbirlerini ağlatıp yıkıyorlardı yeryüzünü yine de temizlenmiyordu irin akan kanallar
bir ara utanmıştı bundan insan çiçek isimleri verildi sokaklara sesi çıkmayan esrarengiz duygular ve alacakaranlığa yollanan dilsiz yürekler dönüp cesaretle akın etmişti sokaklara mutluluğa benzer şeyler yaşanmıştı bir ara
sonra ayağa kalktı içindeki karşı konulmaz kötülük ikinci kez yenildi insan uzun sürmedi utancı gözyaşıyla yönetilen ülkeler kurdu başta birkaç kişiyken demir ve baruttan ve hırs denen o en katı elementten imparatorluklara dönüştüler ellerinde geveze kılıçlar koşturdu tarih boyunca anlamın cellatları
yükseldi yukarıya tanrıyı öper gibi içinde duygu olmayan bayraklar düşünceye sıkılan yasal mermiler o bayraklar için ölenler sonra ölülerin isimleri verildi sokaklara mezarlık kokusuyla doldu sokaklar din kadar tapınıldı yüce kan çok sonra fark edildi üstünlüğün kan değil merhamet olduğu göğü kaplayan şeyin krallık değil geçicilik olduğu
mürekkebi hiç bitmez tarihin sesi kısılmaz ne isterse onu yazdı tarih ne isterse onu yazar tarih
yaşlılık kanatlarını çırpıp kırışmış yüzüne kondu insanın kafasında mevsim sonu şapkası tükenmek üzereydi organları ağlıyordu boşluğa bakarak ayrılacağı için dünyadan yaşamın gizine biraz daha tutunmak için değil biraz daha hırs için ağlıyordu
yine de durmadı insan çiçek hikâyeleri anlatıcılarının katliamcısı oldu uçtu kötülüğün gümüş kanatlarıyla ovadan ovaya ihbar etti hep düş kurmaya adanmış birkaç iyiyi
durmadı insan sayısız bina kurdu şehirlerin içinde tınnnn! diye metalik bir ses yükseldi yukarıya tanrıyı öper gibi öpücük: perdenin arkasındaki sevimli banknot!
sayısız kerhane kurdu insanların içinde sayısız makam odası sayısız kan, sayısız çölden oda sayısız yenilgi
kurşunkalemle çizilmiş bir kapıydı bizim olan tek şey o kapıdan giriyorum içeri her gün sen ortalığa saçılmış başıboş harflerle sarılmayı onaran mektuplar yazıyorsun saatlerce sarılıyoruz o mektuplara saatlerce o büyük aldatmacanın dışında kalıyoruz
(Görsel: Thomasz Kopera)
6 notes
·
View notes
Text
Bu yaz anneannem, annem, ben, karnımdaki ve teyzem ile böyle bir gün yaşanmış. Teyzemle denizden çıkıp gelip annemin yaptığı gözlemelere abanmışız. Kabak bizden, zeytinyağı bizden, un bizden, yoğurt bizden... Ailemin nurlu* kadınları 🌿
* İsimleri Aynur, Nur, Nursel şeklinde.
** Üç kuşak kadından bahsetmişken İBB Şehir Tiyatrolarının "Sen İstanbul'dan Daha Güzelsin" oyununu tavsiye edeyim ya. Hâlâ oynuyorsa... Muhteşem muhteşem.
18 notes
·
View notes
Text
tamam hafızam çok kötü ama bu kadarı da olmaz ya. daha yeni sesli kitap bitirdim 3 gün geçmedi üstünden. yaklaşık 12 saat aynı kişiyi dinledim yani. tamam sesi unutabilirim. tamam isimleri unutmak normal. ama kız mıydı erkek miydi onu hatırlamıyorum abi.
3 notes
·
View notes