#eskişehir temel lise
Explore tagged Tumblr posts
Link
0 notes
nevzatugur · 5 years ago
Text
Yücel’in Çiçekleri
‘Lafı çıktığı yere sokmaksa niyetin durma, bekleme, utanma! Kaleminiz ile savunamıyorsanız doğruları, boşa israf etmeyin kelamlarınızı.’
Tumblr media
O, bir baba.
O, bir öğretmen.
O, bir devlet bakanı.
O, her şeyden önce bir insan.
O, Hasan Ali YÜCEL.
Ve onun inanmış yol arkadaşı,
İsmail Hakkı TONGUÇ.
‘Paşam, gelecekteki irfan hayatımızda medresenin yeri ne olacaktır?’
2 Şubat 1923’de Mustafa Kemal Atatürk’e sorulan bu soru, 1946 yılına kadar sürecek olan eğitim mücadelesini sırtlanan Hasan Ali Bey’e aitti. Hasan Ali YÜCEL, aile geleneklerine sadık bir birey olarak yetişmiştir. Ailesinin de içinde bulunduğu Meslevi geleneğine merak salmış ve Yenikapı Mevlevihanesini birçok kez ziyaret etmiştir. Çocukluğunu bu gelenek ve okuduğu sayısız kitap ile harmanlayarak kendini geliştirdi. Kendini o kadar geliştirecekti ki, Mevlana ile Goethe’nin görüşlerini birleştirecekti. Bu güzide çocuk öğretmen olmak istiyordu ve hayallerinin peşinden de hiç durmadan, pes etmeden devam etti.
İsmail Hakkı TONGUÇ ise Bulgaristan’da doğmuş ve büyümüştü. Öğretmen olma isteği onunda içini yakıp kavuruyordu. Sonunda babasını ikna eden İsmail Bey, dönemin Maarif Bakanı Şükrü Bey sayesinde Kastamonu Erkek Yatılı Okulu’na gelip eğitimine başladı.
Bu iki güzel insanın, iki yol arkadaşının birbirlerine yakınlaşması ise Hasan Ali Bey’in Gazi Eğitim Enstitüsü müdürlüğü döneminde olacaktı.
Dönemimizde ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite çağlarında hala yeterince değer verilmeyen, hatta hiç üzerinde durulmayan, çoğu insanın ismini bile duymadığı Köy Enstitüleri…
Kurucularının bazen acıklı, bazen zor, bazen tehditkar geçen hayatlarını incelediğimiz zaman onların temel yeganesinin, Türk milletinin kalkınmasını tetikleyecek en önemli unsurun eğitim olmasını görmeleri ve buna dört elle sarılmalarıdır.
Hasan Ali Bey, İzmir’de öğrenimi bitirdiği tarihlerde hemen öğretmen olarak atanmaz bu yüzden bir süreliğine özel bir okulda paralı ders verir. Daha sonra ise İstanbul’a dönerek İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe bölümünü bitirerek öğretmen olarak göreve başlar.
İsmail Hakkı Bey ise öğrenimini bitirdikten sonra, devlet tarafından Almanya’ya 8 aylık bir eğitim programına gönderilir lakin zorunlu bir tebligatla tekrar memlekete dönen İsmail Bey ilk öğretmenliğini Eskişehir’de yapmıştır. Bir süre sonra Eskişehir işgal altında olduğu için Tonguç ve birçok kişi yarım kalan eğitim programları doğrultusunda tekrar Almanya’ya gönderilir.
İsmail Bey, eğitimini bitirip ülkesine döndüğü zaman birçok vilayette öğretmenlik yapacaktı. Bu görevler ona Anadolu insanı hakkında azımsanamayacak kadar deneyim katacaktı.
Hasan Ali Bey, 1927 yılının başlarında Maarif Bakanlığı’nda müfettiş olarak göreve getirilir. 5 senelik bir çalışmanın ardından, öğretim üyelerinin yurtdışında eğitim almış olduğu Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne müdür olarak atanır. Cumhuriyetin en büyük eğitim aydınlanması girişimi için hazırlıklar çoktan başlamıştı bile. Hasan Ali YÜCEL ve İsmail Hakkı TONGUÇ çoğu gün beraber zaman geçirip kafalarındaki eğitim planlamalarını hazırlamaktaydılar. Hasan Bey, bu görev süresince İsmail Hakkı Bey’in Anadolu insanı hakkındaki gözlemlerini büyük bir istek ve dikkatle dinlerdi.
Peki, cumhuriyetin ilk dönemlerinde eğitim nasıl bir durum içindeydi, sıkıntıları neydi, çözümleri var mıydı?
Hasan Ali Bey’in de dile getirdiği gibi ülke genelinde okur yazarlık oranını arttırmak için girişilmesi gerekilen bir proje vardı çünkü Anadolu halkının geniş bir kesimi okumaktan mahrum kalmaktaydı. Bunun içinde hızlı, planlı ve isabetli bir öğretmen kadrosu gerekmekteydi. Ancak bunlar gerçekleştiğinde Anadolu’nun küçük beyefendileri, hanımefendileri eğitim alabilecekti.
İsmail Bey ise gezdiği köylerde, vilayetlerde birçok izlenim kazanmıştı. Anadolu insanı her haliyle kötü bir vaziyetteydi. Ekonomik olarak çöküntü de, dönemin gelişmişliklerinde geride, hatta bir anısında anlattığı gibi temel ihtiyaçlarını gidermekte bile zorluk çekiyordu. İsmail Hakkı Bey, Anadolu insanın kesin ve nihai bir şekilde ülkeye kazandırılması gerektiğine inanıyordu.
‘Ali Bey, köyün canlandırılması tabi ki köy kaynaklarının da fışkırmasına neden olacak. Ve bizim milli kudretimizin özü orada saklı, bu kaynak fışkırmadıkça varlıklı, şen, mesut ve kuvvetli bir Türkiye yaratılamaz. Türk milletinin kültür oluşturabilmesi bu kaynaktan alacağı ilham ve kudrete bağlı.’
İsmail Hakkı Bey’in bu sözleri gerçekleştirilecek olan projenin özetiydi. Hasan Ali Bey, 28 Aralık 1938’de Saffet ARIKAN’ın yerine Maarif Vekili olur. Hasan Bey, İsmail Bey’i de ilköğretim genel müdürlüğüne getirir. Bu iki yol arkadaşı hayallerini gerçekleştirmek için gece gündüz çalışır.
Köy Enstitüleri’nin temeli 1937 yılında Eskişehir Çifteler’de atılmıştı. 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri yasası çıkarılarak Köy Enstitüleri hızlı ve pratik bir şekilde kurulmaya başlanır. Hasan Ali Bey, düzenli ve planlı bir şekilde yaklaşık 60 yıl sürecek olan öğretmen açığını 15 yılda kapatacağını ifade eder. Aslında haklıydı, 1944’ten sonra yılda ortalama 2000 öğretmen yetiştirmeye başlanmıştı. Ayrıca, bu köy okullarına görevli yetiştirmek için de Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü kurulur.
Hasan Ali Bey ve İsmail Hakkı Bey tohumlarını attıkları bu köyleri gezip, görüp eksiklerini gidermeye çalışırlar. Bir gezi esnasında ziyaret ettikleri Köy Enstitüsü’nde öğretmenin sorusuna cevap veremeyen çocuğu gören İsmail Hakkı Bey, görevli öğretmenden söz hakkı isteyip çok manidar olan bir konuşma gerçekleştirir.
‘Bu çocukları konuşturmalısınız öğretmenim. Bu çocuklar köylü çocukları, altı yüz yıldır susturulmuş ve baskı altında tutulmuş bir halkın çocukları. O sebeple bu güzel çocukları hep konuşturmalısınız. Onlar bizim geleceğimiz…’
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra mecliste sesler yükselmeye başlamıştı. En başından beri Köy Enstitülerine razı olmayan bazı büyük toprak sahipleri İsmet Paşa’dan çekindikleri için ses çıkartamıyorlardı lakin başta Adnan MENDERES, Fuat KÖPRÜLÜ, Emin SAZAK ve Celal BAYAR gibi milletvekillerinin bulunduğu bir grup artık açık bir dille Köy Enstitüleri’ni suçluyordu. Peki, bu suçlamalar neydi?
Hasan Ali YÜCEL, Milli Eğitim Bakanlığı’na komünizm görüşlü kişileri yerleştiriyor ve devlete sızdırmaya çalışıyordu. Tüm bunların yanında Kazım KARABEKİR’in sert bir dille Hasan Ali YÜCEL’i suçlaması, Nihal ATSIZ’ın kaleme aldığı yazılarla da ortalık tamamen karışmıştı. Tüm bu kargaşaların sonunda İsmet Paşa çok partili hayata geçilebileceğinin sinyallerini vermişti. İşte, Köy Enstitüsü’nün sonu hazırlanmıştı.
1946 seçimlerinden sonra 61 milletvekili çıkaran Demokrat Parti meclisteki yerini almıştı. Meclis başkanı seçilen Kazım KARABEKİR hem Hasan Ali YÜCEL’i hem de Köy Enstitülerini elinden geldiğince eleştirmeye ve kötülemeye devam etmekteydi. Hasan Ali Bey, bu işin böyle devam etmeyeceğini, Atatürkçü çizgide yapılan reformların bir grup feodaller tarafından duraklatılmaya çalışıldığını dile getirdi. Partisi tarafından da yalnız bırakılan Hasan Ali Bey, 1946 yılının ağustos ayında yedi yıl boyunca namuslu ve şerefli bir şekilde yaptığı görevinden istifa etti.
Yeni Maarif Vekili Reşat Şemsettin SİRER sanki bilinçli olarak bu göreve getirilmişti, gelir gelmez Köy Enstitüsü programında değişikler yaptı ve İsmail Hakkı TONGUÇ’u da görevinden aldı.
Görevinden istifa eden Hasan Ali Bey’e suçlamalar devam etmekteydi. O, gururlu bir adamdı. Bu yüzden çocuklarına atılan her suçlamayla yüzleşiyor ve gerçekleri anlatıyordu. Davalarla geçen bir iki seneden sonra Hasan Ali Bey çok yıpranmıştı. 1950 yılının kasım ayında milletvekili olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa etti.
Peki, geride ne bıraktılar?
Köy Enstitülerinden 27615 kişi yetişti. 17341’i öğretmen, 1599’u sağlıkçı ve 8675’i eğitmendi. Bu kurum, yoksul köy çocukları ve özellikle kız çocukları için ‘pozitif ayrımcı’ eğitim kurumlarıydı. Köy Enstitüleri son olarak 1954 yılındaki isim değişikliği ile tarih sahnesindeki rolünü tamamlamıştı.
Tarihin ışığında dönemin zihniyeti bozuk insanları tarafından ortaya atılan bir söz vardır, bu söz Anadolu insanın unutmaması gereken ders alması gereken bir cümledir.
O güzel çocuklar, Yücel’in piçleri değil, Yücel’in solmayacak çiçekleridir.
Yazımı Hasan Ali YÜCEL’in bir sözüyle tamamlarken tüm okurlara teşekkür ederim.
‘Vatan dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız…’
Nevzat UĞUR
2 notes · View notes
bulancakajans-blog · 3 years ago
Text
Hemşerimiz Temel Gündoğdu’nun Büyük Başarıs
Hemşerimiz Temel Gündoğdu’nun Büyük Başarıs
Eskişehir Hacı Süleyman Çakır Kız Anadolu Lisesi, 2022 yılı TÜBİTAK 53. Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Yarışması finalinde hemşerimiz Temel Gündoğdu’nun danışmanlığını yaptığı Sosyoloji projesi Türkiye birincisi oldu. Aynı yarışmada yine Temel Gündoğdu’nun danışmanlığını yaptığı Tarih projesi teşvik ödülü kazandı.  Okulu Sosyoloji alanında Beyza Yaz, Bengüsu Yeniay ve Duygu Avcı’dan oluşan…
View On WordPress
0 notes
mehmetkali · 4 years ago
Text
Hava Trafik Kontrol Bölümü Özel Yetenek Sınavı Duyurusu https://ift.tt/3g49beR
Eskişehir Teknik Üniversitesi-Hava Trafik Kontrol Bölümü Özel Yetenek Sınavı Duyurusu
ESKİŞEHİR TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN HAVACILIK VE UZAY BİLİMLERİ FAKÜLTESİ HAVA TRAFİK KONTROL BÖLÜMÜNE ÖNKAYIT VE ÖZEL YETENEK SINAVIYLA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinin Hava Trafik Kontrol Bölümüne “Önkayıt ve Özel Yetenek Sınavı” ile 15 öğrenci alınacaktır. Özel Yetenek Sınavına; i) 2020 yılında Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS)’na girip, Temel Yeterlilik Testi (TYT)’nden Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) eklenmeden en az 300 puan almış lise veya dengi okul mezunları başvurabileceklerdir. ii) 2019 yılında ÖSYM tarafından yapılan YKS’e girip ÖSYM Başkanlığı tarafından dönüştürülen TYT puanı (2020-TYT nihai Sınav Puanı) OBP eklenmeden en az 300 olan lise veya dengi okul mezunları da başvurabileceklerdir. iii) 2020 veya daha öncesi YKS sonucunda bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilmiş olan adaylar, başvuru koşullarını yerine getirmeleri durumunda başvurabileceklerdir. Başvuru Koşulları 1) 2020 yılında ÖSYM tarafından yapılan YKS’ye girip TYT’den OBP eklenmeden en az 300 puan ve üzeri almış lise veya dengi okul mezunu olmak veya 2019 yılında ÖSYM tarafından yapılan YKS’e girip ÖSYM Başkanlığı tarafından dönüştürülen 2020-TYT nihai Sınav Puanında OBP eklenmeden en az 300 puan ve üzeri almış lise veya dengi okul mezunu olmak, 2) T.C. vatandaşı olmak, 3) 01/01/1999 tarihinde veya sonrasında doğmuş olmak (Yaş düzeltmesi kabul edilmeyecektir. Düzeltmeden önceki tarih esas alınacaktır.), 4) Herhangi bir fiziksel engele, konuşma bozukluğuna, dilde pelteklik ve gizli kekemeliğe, işitme kaybına, renk körlüğüne, vb. sahip olmamak, 5) Başka bir eğitim kurumundan disiplin suçu nedeniyle ilişiği kesilmemiş olmak, 2019 ÖSYS puanıyla bir yükseköğretim programına yerleştirilen veya “Özel Yetenek Sınavı” sonucu kaydolan adayların OBP’larıyla ilgili katsayıları yarıya düşürülecektir. Önkayıt  Önkayıtlar internet üzerinden başvuru yöntemiyle yapılacaktır (Şahsen veya posta yoluyla yapılan başvurular kabul edilmeyecektir). Başvuran tüm adaylar sistem üzerinden “Sınav Kılavuzu.pdf” dosyasına ulaşabileceklerdir.  Başvurular, internet üzerinden 18-24 Ağustos 2020 tarihleri arasında https://ift.tt/2E04xQD adresinden yapılacaktır.  Adayların başvuru esnasında sürekli kullandıkları cep telefonu numaralarını ve e-posta adreslerini sisteme tanımlamaları gerekmektedir.  Başvuru formundaki bilgileri yanlış veya eksik dolduran ya da fotoğrafı belirtilen standartlara uygun olmayan adayların başvurusu kabul edilmeyecektir.  İnternet üzerinden yapılan başvuruda, adayların adlarına düzenlenen “Sınav Giriş Belgesi” çıktısını almaları gerekmektedir.  Adayların sınavlara katılabilmeleri için yanlarında Sınav Giriş Belgesi ve fotoğraflı bir kimlik belgesini (Nüfus Cüzdanı/T.C. Kimlik Kartı/geçerli pasaport/ehliyet) bulundurmaları gerekmektedir. Belgeleri eksik olan adaylar sınava alınmayacaktır. Hava Trafik Kontrol Özel Yetenek Sınavına İlişkin Diğer Bilgiler  Belirtilen tarihlerde önkayıtlarını yaptıran adaylar “Hava Trafik Kontrolörlüğü” mesleğine uyumluluk testlerini kapsayan seçmelere alınacaklardır. Sınavlar, 26-27 Ağustos 2020 tarihleri arasında yapılacaktır (Tablo 1). Sınavların 2 gün süreceği ve kazanan asıl ve yedek adayların ICAO Annex-1, 3. sınıfa uygunluk kontrolü için sağlık muayenesine gitmeleri gerektiği göz önünde tutularak, il dışından Eskişehir’e gelecek adayların hazırlıklı olmaları gerekmektedir.  Bu programda uygulamaya yönelik bazı dersler ve stajlar özel ve resmî havacılık kuruluşlarının tesislerinde yapıldığından, programı kazanan öğrencilere güvenlik soruşturması yaptırılacaktır. Güvenlik soruşturması olumsuz olan veya bu kuruluşların düzen ve disiplinine uymayan öğrenciler, programa devam edemezler.  Hava Trafik Kontrol Bölümü ile ilgili her türlü bilgi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğrenci İşleri Biriminden (0222 3213550/6823) veya https://ift.tt/39l9fEj internet adresinden edinilebilir. Tablo 1. Hava Trafik Kontrol Bölümü 2020‒2021 Öğretim Yılı Özel Yetenek Sınavı Takvimi 18-24 Ağustos 2020 26 Ağustos 2020 Çarşamba 27 Ağustos 2020 Perşembe 28 Ağustos 2020 Cuma 31Ağustos-04 Eylül 2020 ÖNKAYIT BAŞVURULARI İnternet üzerinden Önkayıtlar 18 Ağustos 2020 Salı günü saat 9.30’da başlayıp, 24 Ağustos 2020 Peazartesi günü saat 15.00’da sona erecektir. Önkayıt başvurusu yapan adaylar “Sınav Giriş Belgesi” çıktısı almak zorundadır. SAYISAL YETENEK SINAVI BİLİŞSEL VE ALGISAL YETENEK SINAVI SONUÇLARIN İLANI SAĞLIK MUAYENESİ Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi İki Eylül Kampüsü Saat: 09:30 Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi İki Eylül Kampüsü Saat: 09:30 Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi İki Eylül Kampüsü Son değerlendirme sonucu belirlenen asıl adayların kayıt sırasında ICAO Ek-1
Sınıfına göre belirlenmiş sağlık kriterlerine uygun olduklarını belgeleyen sağlık raporunu teslim etmeleri gerekmektedir. Kayıt hakkı kazanan yedek adaylardan da aynı sağlık raporu kayıt sırasında istenecektir. Kazanacak aday sayısı: 60 Kazanacak aday sayısı:30 15 asıl ve 15 yedek aday ilan
Kaynak
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/3eV5iqR via IFTTT
0 notes
hasanyuk · 5 years ago
Photo
Tumblr media
İBRAHİM KARABAY (1969 -      )
Gazeteci, şair ve yazar İbrahim Karabay, 7 Eylül 1969 yılında Mustafa ve Huriye Karabay çiftinin beş çocuğundan üçüncüsü olarak yedi aylıkken Bünyan Bayramlı Mahallesinde doğdu. Nüfusa geç kaydettirildiği için 1970 doğumlu olarak görülmektedir.  İlkokula 1977 yılında Bünyan Namık Kemal İlkokulu’nda başladı. 1982 yılında Bünyan Ortaokulu’na devam etti. 1988-1989 öğretim yılında Bünyan Ticaret Lisesi’nden mezun oldu.  
Karabay Bünyan Ticaret Lisesi’nin son sınıfında okurken, o yıl Türkiye’de ilk defa sanat okullarında uygulama yapılması kararı alındı. Bu uygulama sırasında Karabay’da Bünyan Belediyesi’nde Yazı İşleri Müdürlüğü’nde staj gördü. Okulunu bitirdikten sonrada bu görevine devam etti. Rahmetli Hayri Eser döneminde başladığı bu görevi Ali Bayram döneminde de askerlik görev süresi başlayana kadar sürdürdü.  1990 yılında askerlik görevini ifa etmek üzere Kütahya Hava Eğitim Tugay Komutanlığına teslim oldu. Burada temel eğitimini tamamladıktan sonra Eskişehir Uçaksavar Tabur Komutanlığı’nda Tabur Yazıcısı olarak askerlik görevini tamamladı.
Askerlik görevini tamamladıktan sonra ilkokul sıralarında başlayan edebiyata olan merakından dolayı ilk olarak Anadolu Magazin Gazetesi’nde foto muhabiri olarak göreve başladı. İlk görevinde Kayseri Valisi Yüksel Çavuşoğlu’nun özel fotoğraflarını çekerek başarı ile kendisine verilmiş olan vazifeyi yerine getirdi. Burada foto muhabirliğinin yanı sıra politika ve ekonomi konusunda köşe yazarlığı yaptı. Bir yıl burada çalıştıktan sonra Kayseri Manşet Gazetesi’nden gelen teklif üzerine buraya geçti. Kayseri Manşet Gazetesi’nde çalışırken aynı zamanda Fotospor Gazetesi’nin de muhabirliğini yaptı. Burada bir yıl çalıştıktan sonra Bünsa muhasebe servisinde çalışmaya başladı.
1993 yılında Karakaya Köyü’nden İbrahim Çaylak’ın kızı Sevcan Çaylak ile hayatını birleştirdi. Evlendikten sonra Bünyan Esnaf ve Sanatkârlar Odasında Muhasebeci olarak çalışmaya başladı.   Burada çalışırken 1995 yılında Radyo Mega’nın genel yayın yönetmenliğine başladı. Ali Bayram’ın ikinci başkanlığı döneminde, belediye başkanının da öncülüğünde Ali Cengiz ve Seyit Burhanettin Akbaş ile birlikte Çağrı FM’i kurdular. Aynı dönemde gazeteci Mehmet Bekir Arslan ile birlikte Yeşil Bünyan’ın Sesi Gazetesi’ni çıkarttı. Radyo kapandıktan sonra çeşitli şirketlerde çalıştı.  Mehmet Özmen Belediye Başkanı seçildikten sonra Bünyan Belediyesi Basın Yayın Sorumlusu olarak göreve başladı. Basın yayın sorumlusu iken Bünyan Belediye Haber Gazetesini çıkardı. Aynı zamanda 4 yıl boyunca Mehmet Özmen’in Basın Danışmanlığı görevini yürüttü. Halen Bünyan Belediyesi’nde çalışmaktadır.
Karabay ilkokul yıllarında şiir yazmaya ve aynı zamanda resim çizmeye başladı. Cam üzerine yağlı boya resimler yaptı. Lise yıllarında Mehmet Yılmaz ve Mustafa Dilekmen hocalarının yönlendirmesi ile kendini şiire daha çok verdi. Edebiyata olan tutkusuyla şiirlerini günden güne geliştirdi. O günden bu güne 650 – 700’ e yakın şiir yazdı. Şiirlerinin bir kısmı yerel gazetelerde yayınlandı. Aşık Meydani Kültür ve Sanat Vakfı tarafından “Osmancık” adlı şiiri birincilik ödülü aldı.
Karabay iki kız bir oğlan sahibidir.  
Hasan Yüksel
0 notes
sevgililergunuhediyesi1 · 7 years ago
Text
New Post has been published on Eskişehir Medyası | Eskişehir Yerel Haber ve Emlak Portalı
New Post has been published on http://www.eskisehirmedyasi.com/roportaj/muhendislik-kimligini-gezginlikle-susleyen-muhammet-yilmaz-ile-keyifli-bir-soylesi/
Mühendislik kimliğini gezginlikle süsleyen Muhammet Yılmaz ile keyifli bir söyleşi…
Hepimiz günlük hayatın rutini içinde evden işe, işten eve derken bir noktada bunaldığımızı hissediyoruz. Hem seyahat edip hem çalışma fikri ne kadar cezbedici olsa da imkânsızmış gibi görünüyor. Aslında bunun kendimizle ilgili olduğunu unutuyoruz. Belki de tek yapmamız gereken meraklarımızın peşinden cesurca gidebilmek… O cesareti gösterebilenlerden, mühendis kimliğini gezginlikle süsleyen, sosyal medyanın aktif ismi Muhammet Yılmaz ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik…
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Muhammet Yılmaz kimdir? 
1989 yılında doğdum. İlk ve orta öğrenimimi İzmir’de tamamladıktan sonra 2008 yılında üniversite eğitimi için rotamı İstanbul’a çevirdim. Uçak Mühendisliği ve İşletme Bölümlerinden diploma aldım. Üniversite yıllarından itibaren çok çeşitli sektörlerde değişik pozisyonlarda iş tecrübeleri edindim. Şu anda ulusal bir medya grubuna bağlı televizyon kanalında haftalık havacılık programı, aynı grubun gazetesine de haftalık havacılık sayfası hazırlıyorum. Dünyaca ünlü bir havayolu şirketinin uçak içi dergisine aylık yazılar yazıyorum. Yani havacılık editörüyüm. Özel organizasyon ve törenlerde sunuculuk, moderatörlük gibi görevlerin yanı sıra bazı reklam ve televizyon programlarında seslendirme çalışmaları yapıyorum. Kendi kariyer yolculuğumdan örnekler ve dipnotları da içeren  “Havalı Bir Kariyer Herkesin Hakkı” ismini verdiğim seminerlerimi de davet aldığım üniversitelerde sergiliyor ve hayat yolculuğunun henüz başında bulunan lise/üniversite öğrencisi arkadaşlara kariyer planlaması konusunda bazı ipuçları vermeye çalışıyorum. Tüm bu işlerimin birer parçası olarak da bolca seyahat ediyorum. Yani işin gezginlik durumu buraya dayanıyor. Bütün bildiklerim, öğrendiklerim ve ilginç bulduklarımı da beni takip eden insanlar ile “@yilmazmuh” adlı İnstagram hesabımdan paylaşıyorum. Yeteneklerim ve yaptıklarım şimdilik bunlarla sınırlı.
Uçak mühendisi olmaya nasıl karar verdiniz? Aslında bize biraz uçak mühendislerinin iş tanımından da bahseder misiniz? 
Meslek seçimi olayı bizim ülkemizde çeşitli sistematik problemler yüzünden sancılı işleyen bir süreç. Zira ilkokula başladığı andan itibaren çocuk, kendini “Okumayı ilk kim sökecek?” temalı bir yarışın içinde buluyor. Sonrasında da eğitim hayatı boyunca en iyi notlara sahip olmak, en iyi liselere gidebilme, en iyi üniversitenin en yüksek puanlı bölümünü kazanabilmek için sınavdan sınava koşuyor. Adeta yarış atı misali sürekli bir yarışın içinde. Çevresel faktörler, aile baskısı, başarılı olamama kaygısı derken bu süreçte hayatı pas geçiyor. Böyle bir sistemin tam ortasından gelen biri olarak benim için de uçak mühendisi veya başka bir mesleğe sahip olma fikri çok eskilere dayan(a)mıyor maalesef. Çünkü yeteneklerimiz ve yapmak istediğimiz meslek ikileminde bunları bütünleştirecek olan meslek arayışımıza, sınavlara çalışmak ve bir şeylere yetişmek sebebiyle bir türlü vakit kalmıyor. Özetle madem iyi bir puan aldım, iyi bir üniversitede gelecek vadeden bir bölüm okumalıyım algısı ile kısa bir süre içinde verilmiş bir kararın ürünüdür benim için uçak mühendisi olmak.
Türkiye’de uçak mühendislerinin sanılanın aksine çalışabileceği pek çok alan mevcut. Öncelikle başta Türk Hava Yolları olmak üzere çeşitli havayolu şirketlerinde uçak bakım onarımı konusunda çalışabiliyoruz. Hâlihazırda uçak imalatı gerçekleştirebilen bir ülke statüsünde olmadığımız için doğrudan uçakla temas ederek mesleğinizi icra edebileceğiniz alan bakım onarım oluyor. Bunun yanı sıra TAI, TEI, ASELSAN vb. savunma sanayi şirketlerinde hem üretim hem de AR-GE anlamında çok ciddi istihdam durumu mevcut. Uçak mühendisliği eğitimi büyük oranda makine mühendisliği ile benzerlik taşıyor ve pek çok dersi ortak. Bu sebeple başta havacılık sanayine katkıda bulunan irili ufaklı pek çok üretim tesisinde, fabrikada kısaca üretimin olduğu her yerde bir makine mühendisi gibi çalışabilmek mümkün. İlla havacılık ile bağlantısı olmasına gerek yok. Başta otomotiv olmak üzere pek çok farklı farklı sektörde bir makine mühendisinin yaptığı işi rahatlıkla yapabiliyorsunuz. İyi bir eğitim alır ve kendinizi yeterince donanımlı hale getirirseniz mühendislik formasyonunuzun size kattığı artılar ile geniş bir yelpazede iş hayatı sizi bekliyor.
“Zira yaptığım tüm işlerde gözettiğim tek şey mutlu olup olmadığımdı”
Uçak mühendisisiniz fakat aynı zamanda bir gezgin kimliğiniz de var. Bu ikisini nasıl bağdaştırıyorsunuz? Örneğin, farklı bir mesleğiniz olsa yine sürekli seyahat eder miydiniz?
Bir anlamda yolculukların başı benim için İzmir’den İstanbul’a gelmekti. Sadece o güne kadar yaşadığım şehri değiştirmekten ibaret bir karar değildi o. Gezegenimizin bambaşka yerlerinde neler olup bittiğini, insanların nasıl kültürlere ve yaşantılara sahip olduğunu öğrenme merakının da beni ciddi şekilde içine çektiği bir içsel yolculuğun da  başlangıcıydı adeta. Zira yaptığım tüm işlerde gözettiğim tek şey mutlu olup olmadığım oldu. Dolayısıyla içinde seyahat barındıran işleri  tercih etmeye başladım. Kariyerime böyle yön verdim. Elbette seyahatlerimin tümünü iş için yapmıyor arada kendime küçük fırsatlar yaratarak iş dışı seyahatler de yapmaya çalışıyorum. Sorunuzun cevabına gelirsek varsayımlar üzerine konuşmak ne derece doğru olur bilmem. Sonuçta her durumu kendisini oluşturan şartlar üzerinden değerlendirmek gerektiğine inananlardanım. Ancak bugünkü düşünce yapımla şunu söyleyebilirim ki; hangi mesleği yaparsam yapayım nerede olursam olayım içinde seyahat olan bir mesleği arayışım her daim sürerdi.
Seyahat etmenin işinize olumlu ya da olumsuz etkileri oluyor mu?
Seyahat etmek insanı yenileyen, mental olarak olumlu etkileyen bir şey. Her ne kadar fiziken bazı yorgunlukları oluyor olsa da; getirdikleri götürdüklerinin çok daha üzerinde ve  çok daha tolere edilebilir şeyler. Çünkü bambaşka bir yerde olmak başlı başına bir farklılık ve terapi gibi. Böylesine iyi hissettiren bir eylemin yalnızca iş hayatınıza değil yaşantınızın tümüne olumlu geri dönüşleri oluyor elbette. Seyahat dönüşleri yenilenmiş ve enerji dolmuş oluyorum. Bu da hayatımın her alanına pozitif yansımalar sunuyor.
“Paylaşıldıkça değerlidir felsefesi beni iyiden iyiye etkisi altına almaya başladı”
Mesleğinizle ilgili sosyal medyada yaptığınız paylaşımlar fazlaca ilgi görüyor. Mesleğinizi insanlara tanıtma fikrine nasıl karar verdiniz?
Esasında bu duruma ben de şaşkınım. Mesleğim gereği yakın çevremden uçaklar ile ilgili çeşitli sorular almaya alışkınım. Bu soruların sadece benim yakın çevremin ortak soruları değil de geneli yansıtan sorular olduğunu düşünmeye başladım önce. Elbette herkese ulaşma şansımın olabileceği tek yer sosyal medya idi. Başlarda küçük küçük bazı bilgilendirmeler yaptım. İnsanların bugün geldiğimiz noktaya gelecek kadar ilgi göstereceğini düşünmüyordum açıkçası. Olumlu dönüşler aldıkça, yeni sorular birbirini izledi. İnsanlara dokunmak, onların bilmediği ama hep merak ettiği temel şeyleri onlara nedenleri ile açıklamak çok çekici gelmeye başladı. Bilgi güçtü ve paylaşıldıkça değerlidir felsefesi beni iyiden iyiye etkisi altına almaya başladı. Kitle büyüdükçe olumlu geri dönüşler çok arttı ve bu da beni giderek motive etti. Olumlu dönüşler ile beraber yeni sorular da gelmeyi sürdürdü. Onu da açıkla, bu neden böyle derken etkileşimi yüksek olan bir bilgilendirme platformu ortaya çıktı. Çok memnunum. Bildiklerimi ve paylaşmaya değer bulduğum şeyleri aktarmayı sürdüreceğim.
Gezmeyi seven birisi olarak ekleyeceğiniz şeyler, vereceğiniz tavsiyeler var mı?
Bana birileri hayatım boyunca “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?” sorusunu sorduğunda; verdiğim cevap hep “Çok gezerken okuyan bilir.” oldu. Gezmeyi nasıl bir şekilde yaptığınız çok önemli. Sizi şu an alıp dünyanın öbür ucuna götürsem eğer içinizde buna dair bir heves ya da tutku yoksa bu büyük bir eziyete dönüşebilir. Gezmek, görmek, yaşamak, koklamak, hissetmek gibi durumlar için bir tutku olmalı içinizde. Ancak o zaman tadına varıyorsunuz seyahatlerin. Verebileceğim en büyük tavsiye yaşadığınız şehrin dışında o kadar farklı yerler o kadar farklı yaşamlar var ki bunları gidip yerinde görmek büyük bir şans. Ve buna değer. Merak edin ve bu merakınızın peşinden koşun. Gezegenimizde keşfetmeye değer bu kadar fazla şey olduğuna inanın çok şaşıracaksınız. Her gördüğünüz şey, öğrendiğiniz bilgi, dokunduğunuz yaşam, adım attığınız toprak sizde yenilerini keşfetme arzusu uyandıracak. Önce içinize doğru bir yolculuk yapın; meraklarınıza ulaşın. Sonra o meraklarınız doğrultusunda gerçek yolculuk deneyimlerini yaşamaya başlayın. Gitmek istediğiniz yeri belirledikten sonra oraya dair kim ne yazmış diye okuyun fikir sahibi olun; sonra gidip bizzat orayı görüp yaşadığınızda hissiyatınızı karşılıklı olarak yapın. En azından ben böyle yapıyorum. Çok keyifli olduğunu söyleyebilirim.
Röportaj: Ceren Bala TEKE 
0 notes
bilgisitesi · 8 years ago
Text
mimarlık için gerekenler mimarlık okumak mimarlık iş imkanları
Her çeşit yapının, kullanıcıların ihtiyaçlarına ve olanaklarına göre tasarımını yapan ve yapımını denetleyen kişidir. Mimarın Görevi Mimarlık, insanın içinde yaşamını sürdüreceği yapıların estetik ve kullanışlılık ilkelerini göz önüne alarak tasarlama sanatıdır. Mimar bu amacı gerçekleştirmek için; - Yapılacak binanın şehir imar planına uygun olup olmadığını inceler, - Planlama kavramlarını binaya ve çizimleri tüm planlamaya dönüştürebilmek için gerekli endüstri, organizasyon, tüzük ve usuller doğrultusunda çalışır. - Yapıyı kullanacak kişilerin isteklerini, görüşlerini ve mali olanaklarını öğrenir, - Bir proje tasarısı için araştırma metotlarını kullanarak özet bilgi hazırlar, - Bina tasarımı ile ilgili yapısal tasarım, inşaata ait ve mühendislik ile ilgili problemleri çözümler, - Binanın planını çizer, - Yapıldığı zaman nasıl bir şekil alacağını gösteren maketler hazırlar, - Yapılacak binanın statik, sıhhi tesisat ve elektrikle ilgili işlemlerini inşaat, makine ve elektrik mühendisleri ile oluşturur ve yürütülmesini denetler, - Şantiyede kullanılacak olan ayrıntılı planı çizer, - Binanın plana uygun yapılıp yapılmadığını denetler, - Binalarda değişiklik veya onarım için plan yapar. Mimarların Kullandığı Aletler - Çalışma masası, - Aydınger kağıdı, - T Cetveli, gönye gibi diğer çizim aletleri, - Kırtasiye malzemeleri, - Maket yapmak için çeşitli malzemeler, - Bilgisayar vb.. Mimarın Özellikleri Mimar olmak isteyenlerin; - Şekil ve uzay ilişkilerini görebilme, - El ve gözü eşgüdümle kullanabilme yeteneklerine sahip, - Görsel sanatlara ilgili, - Yaratıcı, estetik görüş sahibi, - Başkalarını etkileyebilen, - Yeniliklere ve eleştiriye açık, - Dikkatli ve titiz, - Masraf kalemleri ve bina mevzuatı kısıtlamaları içerisinde binayı kullananların ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde tasarım becerisine sahip, - Mimari tasarımın kalitesini etkilemesi açısından güzel sanatlar bilgisine sahip, - Binaların içlerini iklim koşullarına karşı koruyabilme ve konforunu sağlayabilmek üzere binaların fiziksel sorunları, teknolojiler ve işlevleri konusunda yeterli bilgiye sahip, - Mimarlık mesleğini, mimarın toplum içerisindeki rolünü anlayabilmeleri ve toplumsal faktörleri dikkate alan özet bilgiler hazırlayabilme becerisine sahip kimseler olmaları gerekir. Mimarların çalışma alanları Mimarlar, bürolarda görev yaparlar, çalışma genellikle temiz ve iyi aydınlatılmış bir ortamda ayakta yürütülür. Etüd çalışmaları ve bina yapımının denetlenmesi aşamalarında ise ortam tozlu, gürültülü, sıcak veya soğuk olabilir. Çalışırken inşaat mühendisi, elektrik mühendisi, teknik ressam, şehir plancıları, bina inşaatı ve çevre düzenlemesiyle uğraşan diğer kişilerle iletişim halindedir. Mimarlık Okulları Mesleğin eğitimi aşağıdaki üniversitelere bağlı Mühendislik Fakülteleri, Mühendislik- Mimarlık fakülteleri ve Mimarlık Fakültelerinin Mimarlık bölümlerinde verilmektedir. - Abant İzzet Baysal Üniversitesi.Müh.Mimarlık Fakültesi. (Bolu) - Anadolu Üniversitesi Müh.Mimarlık Fakültesi. (Eskişehir) - Bahçeşehir Üniversitesi Müh.Mimarlık Fakültesi. (İstanbul) - Balıkesir Üniversitesi Müh.Mimarlık Fakültesi - Beykent Üniversitesi Müh.Mimarlık Fakültesi İstanbul) - Bozok Üniversitesi.Müh.Mimarlık Fakültesi. (Yozgat) - Çukurova Üniversitesi.Müh.Mimarlık Fakültesi. (Adana) - Dicle Üniversitesi.Müh.Mimarlık Fakültesi. (Diyarbakır) - Doğuş Üniversitesi .Müh.Mimarlık Fakültesi. (İstanbul) - Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi. (İzmir) - Erciyes Üniversitesi. Mimarlık Fakültesi.(Kayseri) - Eskişehir Osmangazi Üniversitesi.Müh.Mimarlık Fakültesi. - Gazi Üniversitesi.Müh.Mimarlık Fakültesi. (Ankara) - Gebze Yüksek Teknolojisi Enstitüsü - Haliç Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi. (İstanbul) - İstanbul Aydın Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi. - İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi. - İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi. - İzmir Ekonomi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, - İzmir Yüksek Teknolojisi Enstitüsü - Karabük Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi - Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, - Kocaeli Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi - Maltepe Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi - Mardin Artuklu Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi - Mersin Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi - Mimar Sinan Üniversitesi Güzel sanatlar Üniversitesi (İstanbul) - ODTÜ Mimarlık Fakültesi (Ankara) - Selçuk Üniversitesi Müh. Mimarlık Fakültesi (Konya), - Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, - Trakya Üniversitesi (Edirne) - Uludağ Üniversitesi (Bursa) - Yaşar Üniversitesi (İzmir) - Yeditepe Üniversitesi (İstanbul) - Yıldız Teknik Üniversitesi (İstanbul) Mimarlık okumak için Mesleğin eğitimine girebilmek için; - Lise veya dengi okul mezunu olmak, - Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı ’nda (LYS) “Mimarlık” lisans programı için yeterli “MF-4” puan almak. - Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Tercih Bildirim Formunda “ Mimarlık” lisans programı ile ilgili en az bir yüksek öğretim programını tercih etmek gerekmektedir. Bu yükseköğretim programında öğrenim görmek isteyen adaylar liselerin Fen, Fen Bilimleri, Klasik Fen, Matematik, Tabii Bilimler alanlarından mezun iseler YGS ve LYS sonuçlarına göre ÖSYM tarafından yapılan yerleştirme işleminde diğer alanlardan mezun olanlara göre daha yüksek bir ağırlıklı puan elde etmekte ve öncelikle yerleştirilmektedirler. Ancak kendi alan/kol/bölümleri dışında bir yükseköğretim programını tercih eden adayların yerleşme şansları azalmaktadır. Eser Koruma, İç Mekan Koruma ve Yenileme, Mermer Teknolojisi, Mermercilik, Doğal Taş Dekorasyonu, Mimari Restorasyon, Restorasyon, Restorasyon ve Konservasyon, Yapı Ressamlığı ön lisans programlarını başarı ile bitirenler de ÖSYM tarafından açılan Dikey Geçiş Sınavı’nda başarılı oldukları takdirde “Mimarlık” programına dikey geçiş yapabilirler. Mimarlık okulu kaç yıllıktır Eğitim süresi asgari 4 yıldır. Eğitimin ilk yılında genel matematik, bina fiziği, mimari çizime giriş gibi temel mimarlık dersleri verilir. Daha sonraki yıllarda ise temeli daha çok tasarıma, plan çizimine dayalı daha kapsamlı ve ileri düzeyde mimari bilgileri içeren dersler okutulur. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü ders programı aşağıda yer almaktadır. Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü ders programı ve ders içeriklerinin fotokopileri ektedir. Mimarlık eğitimi süresince bölüm öğrencilerine mimarlık tarihi ve teorileri, mimarlıkla ilgili sanat, teknolojiler ve beşeri bilimler, kentsel planlama ve planlama süreci hakkında yeterli bilgi ve becerilere sahip olmalarına yönelik dersler verilmektedir. ODTÜ LİSANS DERS PROGRAMI: Birinci Dönem: Temel Tasarım, Grafik Anlatım, Mimarlığa Giriş, Bina Bilgisine Giriş, Matematiğe Giriş, İngilizce, İkinci Dönem: Mimari Tasarıma Giriş, Grafik Anlatım, Mimarlığa Giriş, Mimari Röleve, Genel Matematik, İngilizce, Yapı ve Topografya Stajı, Üçüncü Dönem: Mimari Tasarım I, Mimarlık Tarihi I, Statik, Malzeme ve Yapı Bileşenleri, Çevre Etmenlerine Giriş, Peyzaj Tasarım, Dördüncü Dönem: Mimari Tasarım II, Mimarlık Tarihi II, Malzeme Mekaniği, Yapı Bileşenleri ve Kaplama Malzemeleri, Enerji Yetkin Bina Sistemler Tasarımı, Peyzaj Tasarımı, Şantiye veya Arkeolojik Kazı Stajı, Beşinci Dönem: Mimari Tasarım III, Kent Planlaması ve Kentsel Tasarım İlkeleri, Mimarlık Tarihi III, Strüktürlerin Davranış ve Analizi I, Detay Bilgisi, Çevre Kontrol Sistemleri I, Altıncı Dönem: Mimari Tasarım IV, Kent Planlaması Stüdyosu, Strüktürlerin Davranış ve Analizi II, Detay Bilgisi, Tesisat Bilgisi, Seçmeli Ders, Mimari Büro veya Arkeolojik Kazı Stajı, Yedinci Dönem: Mimari Tasarım V, Strüktürel Tasarım I, Seçmeli Ders, Sekizinci Dönem: Mimari Tasarım VI, Strüktürel Tasarım VI, Mesleki Uygulama Stüdyosu, Seçmeli Ders. Mimarlık Diploması Eğitimini başarı ile tamamlayanlara “Mimar” Lisans Diploması ve "Mimar" unvanı verilir. ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA OLANAKLARI - Meslek elemanları büyük çoğunlukla Milli Eğitim Bakanlığına bağlı meslek liselerinde ve meslek eğitim merkezlerinde İnşaat Teknolojisi alanının Mimari Yapı Teknik Ressamlığı, Statik Yapı Teknik Ressamlığı, Ahşap Doğrama ve Kaplamacılığı, PVC Doğrama İmalat ve Montacılığı, Betonarme Demir Kalıpçılık ve Çatıcılık, Yapı Yüzey kaplamacılığı, Yapı Dekorasyonculuğu, Yapı Yalıtımcılığı, Yapı Duvarcılığı, Restrasyon, İç Mekan Teknik Ressamlığı, Y Yapı Zemin ve Beton Laboratuvarcılığı, Çelik Yapı Teknik Ressamlığı Dallarının alan ortak ve dal derslerini vererek öğretmenlik yapabilirler. - Mimarlar, inşaat firmalarında, işletmelerin mühendislik mimarlık bürolarında çalışabilirler. Ayrıca, Bayındırlık Bakanlığı, İmar ve İskân Bakanlığı, İller Bankası, Belediyeler gibi kamu kuruluşları yanında özel şirketlerde de çalışabilir ve büro açabilirler. - Mimarlık alanında bilgisayar kullanımı ve teknolojik gelişmeler, çizim, fiyat belirleme ve hesaplama işlemlerini kolaylaştırsa da bu alanda yabancı dil bilen, bilgisayar kullanabilen elemanlara ihtiyaç vardır. - Ülkemizde mimarlık fakültelerini bitiren kişiler hemen mesleğe başlayıp, büro açabilmektedirler. Oysa çoğu Avrupa ülkesinde mezun olduktan sonra yetkili olarak çalışabilmek için tecrübeli bir kişinin yanında belirli bir süre çalışma şartı aranmaktadır. İleriki yıllarda böyle bir zorunluluk getirilebilir. - Piyasada her zaman için tecrübeli, nitelikli mimarlara ihtiyaç duyulmaktadır. BENZER MESLEKLER - İç Mimar, - Peyzaj Mimarı, - Şehir Plancısı. Kaynak: İşkur Mimar, Mimarlık, Mimar ne yapar, Mimarlık Mesleği, Mimarlık Mesleği, Mimarlık Mesleğinin Özellikleri, Mimarlık Mesleği Hakkında Bilgi, Mimar Mesleği, Mimar hakkında, Mimar ile ilgili bilgi,
0 notes
gozesabunkacti-blog · 8 years ago
Text
Gerçek Atatürkçülük
"Atatürk Döneminde 'Kemalizm' Yoktu" Yalanı ve Atatürkçülüğün İcadı Cehaletle İhanet Arasında Bir Kavram Kargaşası 20. yüzyılın en etkili asker ve devlet adamlarından biri hiç şüphesiz Atatürk’tür. Atatürk, 1911-1922 yılları arasında aralıksız 11 yıl savaşmış, neyi var neyi yok bu savaşlarda kaybetmiş bir ulusu önce emperyalizmin, sonra da bağnazlığın ve geri kalmışlığın her türlü baskısından kurtarmıştır. Atatürk’ün ulusal kurtuluş mücadelesi ve bu mücadele sırasındaki stratejileri hiç şüphesiz derin bir aklın ürünüdür. İşte bu akılla şekillen Türk devrimi, Atatürk’ün adından dolayı KEMALİZM olarak adlandırılmıştır. En yaygın Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri, Atatürk’ün sağlığında 'Kemalizm' kavramının kullanılmadığı biçimindedir. Örneğin Hasan Celal Güzel'in bir yazısının başlığı, "Atatürk Kemalist Değildi" şeklindedir. Güzel bu "iddialı" yazısında "Sevgili okuyucular, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal ATATÜRK, kendi adına atfen uydurulmuş suni bir doktrin olan 'Kemalizm'e karşıydı.(...)Efendim, 'Kemalizm', Atatürk döneminin değil, özellikle O’nun vefatından sonra kendi tahakkümlerini ve çıkarlarını gözeten 'Tek Parti Ekibi'nin üretimi olup, Atatürk İlke ve Devrimleri ile CHP’yi özdeşleştirerek Atatürk’ün düşüncelerini dogmatik ve dar kalıplarda dondurmasıyla ortaya çıkarılmıştır..." demiştir. Ne derin analizler ama!!! Oysaki, bırakın Kemalizm kavramının Atatürk döneminde kullanılmadığı yalanını, Atatürk sağlığında “Kemalizm’i”, Türkçe “kale” anlamında KAMALİZM olarak bizzat kullanmıştır. Atatürk, Cumhuriyeti emanet ettiği gençlere tarihlerini doğru bir şekilde öğretmek için bazı bölümlerini bizzat kaleme aldığı dört ciltlik lise tarih kitaplarında da “Kemalizm” kavramına yer vermiştir. İlk baskısı 1932, ikinci baskısı 1933’te yapılan bu kitapların 4. cildinde Atatürk’ün altı ilkesi açıklandıktan sonra şöyle bir değerlendirme yapılmıştır: “İşte yabancı yazarların Büyük Millet Reisi’nin adıyla ilişkili olarak Kemalizm dedikleri Türk devrim hareketinin temel prensipleri bunlardır. Bu prensiplere dayanan devlet sistemi Türk milletinin tarihine, ihtiyacına, toplumsal bünyesine ve ülküsüne en uygun olduğu kadar, bütün dünyadaki sistemler içinde de en sağlam ve en mükemmel olandır.” Ünlü Türkçülerden Tekinalp (Moiz Kohen), 1936 yılında Atatürk’ü ve Türk devrimini anlatan “Kemalizm” adlı bir kitap yazmıştır. Tekinalp kitabında Türk devriminden “Kemalist devrim” diye söz etmiştir: “Kemalist devrimin kesin bir gelişime kavuşmasını ve rejimin tam anlamıyla yerleşmesini beklemek gerekiyordu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1935 Mayısı’nda Ankara’da toplanan dördüncü kongresi dolayısıyla bunun gerçekleştiğini görmek olanağına erdik. Partinin en yetkili yöneticileri, Kemalist devrimin artık en tmel amacına ermiş bulunduğunu ve bundan sonra genel çizgileri artık bütünüyle ve kesin biçimde saptanan yükselişlerle dolu yolda ilerlemekten başka yapılacak bir şey kalmadığını, bu nedenle resmen açıkladılar. Gerçekten de geriye Kemalist rejimin şimdiye değin oluşturduğu yapıtlara bir göz atacak olursak, rejimin gerçek yüzünü, olayların, gerçekleştirilen yapıtların ve elde edilen sonuçların aydınlığı altında kolayca görür ve kavrarız.” 1936 yılında yayınlanan bu kitabı Atatürk’ün okumadığı veya en azından bu kitaptan haberdar olmadığı düşünülemez. Atatürk’ün en çok inanıp güvendiği kişilerden biri olan Mahmut Esat Bozkurt, ilk defa 1937’de basılan “Atatürk İhtilali” adlı kitabının “ek:15” adlı bölümünde “Kemalizm”den söz ederek, Kemalizm’i diğer akımlarla karşılaştırmıştır: “Kemalizm, Kemalizm ve Komünizm Arasında Ayrılık, Kemalizm ve Milli Sosaylizmin Ayrıldıkları, Birleştirkleri Noktalar, Kemalizm ve Faşizmin Ayrıldıkları Noktalar, Kominizmin Aksak Tarafları…” Mahmut Esat Bozkurt, dünyadaki bütün doktrinlerin en güzel yanları alınarak Kemalizm Doktrini’nin yaratıldığını belirtmiştir. “Kemalizm” kavramı, 9 Mayıs 1935’te toplanan CHP dördüncü genel kongresi programında da şu şekilde yer almıştır: “Yalnız birkaç yıl içinde değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır. Partinin güttüğü bu esaslar Kamalizm prensipleridir.” Görüldüğü gibi yeni rejim, açıkça “Kemalizm” olarak adlandırılmıştır. Kemalizm, böylece Türk ulusunun geleceğine egemen olan bir ideoloji durumuna gelmiştir. Atatürk’ün kendi el yazısıyla 1937’de yazdığı ve “CHP 1939 Program Çalışmaları” başlığıyla yayınlanan bir belgede, “…1935 Kurultayınca saptanan fikirler de bu programa alınmıştır. Partinin güttüğü bütün bu esaslar ‘Kemalizm Prensipleridir’…” ifadesi yer almaktadır. Kemalizm kavramı Atatürk döneminde çok yaygın olarak kullanılan bir kavramdır. Sadece Atatürk ve Atatürk’ün yakın çevresindekiler, gazeteciler, yazarlar değil, milletvekilleri de sıkça Kemalizm kavramını kullanmışlardır. Örneğin 1931 yılındaki Meclis oturumlarından birinde Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey (Kansu), demokrasiyi anlamada ‘Kemalizm Okulu’nun çocukları olduklarını, demokrasiyi memleketi mutluluğa ve vatandaşı esenliğe götüren ‘Kemalizm Demokrasisi’ olarak tanıdıklarını, Kemalizm basın özgürlüğünü kutsallaştırmakla beraber basın yoluyla vatandaşların öteki haklarına saldırmasını da hoş görmediğini… belirtmiştir. 1936’da CHP Genel Sekreteri Recep Peker, görevden ayrılırken yayınladığı bildiride, “…Hepimiz için en büyük şeref son nefese kadar Kemalizm eserinin sadık hizmetçisi kalmaktır…” demiştir. Celal Bayar, 1 Kasım 1937 tarihli Meclis konuşmasında birkaç yerde “Kemalist Rejim” ifadesini kullanmıştır: “Kemalist rejim, mülkiyeti, kişisel çalışmayı, çalışma değerini ekonomik politikasının esası olarak almaktadır. Kemalist rejim ekonomiyi bir teknik diye kabul etmektedir. Fakat Kemalist rejim ulusal çıkara uymayan sürekli bir kişisel çıkarı da kabul etmemektedir ve etmeyecektir… Kemalist rejim karakteri yapıcı ve yaptırıcı olmaktır.” 1930’larda Nuri Genç, Hatay’da “Kemalist Hatay” adlı bir gazete çıkarmıştır. Görüldüğü gibi Atatürk döneminde hem Atatürk, hem de başkaları KEMALİZM kavramını kullanmıştır. Atatürk’ün ölümünün hemen ardından Kasım 1938’de yapılan ilk Meclis toplantısında birçok milletvekili Atatürk’ten ve eserinden söz ederken “Kemalizm” kavramını kullanmıştır. Örneğin, Konya Milletvekili Fuat Gökbudak, “…İki Mustafa Kemal vardır. Biri herkes gibi vücudu olan bir Mustafa Kemal’dir. Öbürü Türk tarihini sonsuzluğa kadar sürdürecek olan ‘Kemalizm’in Mustafa Kemali’dir. Kemalizm yolu, hasta ve yenik uluslara can veren bir hayat suyudur…” sözleriyle aynı zamanda Kemalizm’in en güzel tanımlarından birini yapmıştır. Aynı toplantıda Kütahya Milletvekili Neşit Hakkı Uluğ, Kemalizm’den, “…Halk topluluklarını kölelikten kurtaran, şeref ve haysiyete ve erdeme dayanan Cumhuriyet ile Doğu dünyasında vicdanların özgürlüklerine ve özgür düşüncelere dayanan Kemalizm, sonsuzluğa kadar yaşayacaktır…” diye söz etmiştir. Eskişehir Milletvekili İstimat Özdamar ise, “… Yaşasın Türklük, yaşasın Kemalizm ideali.” demiştir. Aynı toplantıda Celal Bayar bu sefer “Kemalizm”den şöyle söz etmiştir: “…Milletimiz on beş yıldan beri denenen Kemalizm rejiminin kendisine verdiği huzur ve sessizlik içerisinde çalışmak ve kuvvetlenmek istiyor. Ulusal sınırları içinde mutlu olmak isteğindedir…” Bütün bu örneklerden de açıkça görüldüğü gibi 1930’lu yıllarda genç Cumhuriyet rejiminin adı “Kemalist rejim”dir. Peki Ama Kemalizm Nedir? Kemalizm, Türk devrimidir. Tam bağımsızlıktır. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, Halkçılık ve Devrimciliktir. Akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda çağdaşlaşmaktır. Kendi tarihinden beslenmek, kendi diline sahip çıkmaktır. İnsan sevgisi, doğa dostluğu ve barış severliktir. Ulusal kültürle evrensel uygarlığa katkı sunabilmektir. Atatürk'ün ifadesiyle, "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme başkaldırabilmektir" Kemalizm... Kemalizm tabiri ilk olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiltere ve Fransa gibi emperyalist ülkeler tarafından kullanılmıştır. 1918’den itibaren Anadolu’yu işgal eden İngiltere ve Fransa, Anadolu’da MUSTAFA KEMAL önderliğinde gelişen Türk Kurtuluş Savaşı’ndan “Kemalist hareket”, bu harekette Mustafa Kemal’in yanında yer alanlardan da “Kemalistler” olarak söz etmiştir. Bu bakımdan KEMALİZM, her şeyden önce antiemperyalistleri, ulusal direnişçileri anlatan bir kavramdır. Bu nedenle “Kemalist olmak”, her şeyden önce antiemperyalist ve tam bağımsızlıktan yana olmak demektir. Örneğin aşağıdaki fotoğrafta Kurtuluş Savaşı sırasında İzmit’te İngilizler tarafından kurşuna dizilen bir Müslüman Türk görülmektedir. Bu fotoğrafın arkasında İngilizce aynen şu cümle yazılıdır: "Execution of a Kemalist Turk at İzmid" yani "İzmit'te bir Kemalist Türk'ün idamı" Doğan Avcıoğlu, “Kemalizmi İyi Anlamak Gerek” başlıklı yazısında şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Kemalizm her şeyden önce bazılarının ‘Batılılaşma’ adını verdikleri Tanzimat’la birlikte başlayan uydulaşma ve sömürgeleşme sürecine karşı milliyetçi bir tepkidir. Bu tepki daha Namık Kemal günlerinde ‘Avrupa neden üstün? Türkiye Avrupa gibi üstün duruma nasıl gelebilir?’ sorusuna cevap arama biçiminde ortaya çıkmıştır. Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi vatansever düşünürler, bu soruyu cevaplandırmaya çalışmışlardır. Namık Kemal, kurtuluş yolu olarak ‘İçerde şeriat düzeninden ayrılmayalım, Avrupa’nın demiryolunu, buhar makinesini alalım’ görüşünü ileri sürmüştür. Ziya Gökalp, harsa (kültüre) bağlı kalma, medeniyeti ithal etme formülüyle bu düşünceyi geliştirmiştir. Fakat her iki milliyetçi düşünürün de, emperyalizmin boyunduruğu altında ‘açık pazar’ haline getirilmiş ülkede medeniyet ithalinin nasıl mümkün olacağı hususunda açık bir fikri yoktur. Emperyalizm, sömürgeleştirdiği bir ülkenin medeniyet ithaline, yani sanayileşmesine ve kalkınmasına elbette müsaade etmeyecektir. Medeniyeti getirebilmek için, her şeyden önce emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmak gereklidir. Bugün için de geçerli olan bu gerçek, ilk kez Atatürk tarafından tam bağımsızlık ilkesiyle ortaya atılmıştır. Tam bağımsızlık, duygusal bir milliyetçi talep değil, kalkınmanın ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın vazgeçilmez ön şartıdır. (…) Pekala bağımsızlık elde edilince kalkınma nasıl gerçekleşecektir?” Alt ve üst yapısıyla feodal olan bir düzen üzerine, buhar makinesi ve lokomotifiyle medeniyeti ithal edip yerleştirmek mümkün müydü? Namık Kemal ve Ziya Gökalp bunun mümkün olabileceğini düşünmüşlerdir. “İlk kez Atatürk, feodal yapı üzerine sanayi uygarlığı aşılanamaz. Uygarlığa giden yol, içeride düzen değişikliğini gerektirir’ tezini açıkça ortaya koymuştur.” “Kemalist tez kısaca şundan ibarettir: Bağımsızlık içinde, devrim yoluyla düzen değişikliğini gerçekleştirmek ve kısa sürede çağdaş uygarlığa ulaşmak…” Kemalizm bir “doktrin” midir, bir ideolojimidir? tartışması hep devam etmiştir. Nitekim, “Partinin bir doktrini olsun” diyen Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na Atatürk, “Donarız çocuk…” demiştir. Atatürk’ün bu yanıtından hareket edenler, Kemalizm’in bir doktrin olmadığını, hatta Atatürk'ün Kemalizm'e karşı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysaki Atatürk bu sözleriyle Kemalizm'e değil,Kemalizm'in dogamtikleştirilmesine karşı olduğunu ifade etmek istemiştir. Kemalizm’in temel ilkeleri hiç tartışmasız Atatürk’ün altı ilkesidir. Kemalizm’in en temel ilkesi ise “sürekli değişim” olarak tanımlanabilecek olan Devrimciliktir. Bu nedenle Kemalizm asla “dogmatik” ve “değişime” kapalı bir anlayış değildir. Atatürk, bu gerçeği Kasım 1937’deki Meclis konuşmasında şöyle ifade etmiştir: “Dünyaca malum olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve görünmez dünyadan değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır.” Kadrocular, Kemalizm’i tanımlamak istemişlerdir. Ama Kemalizm’in sosyo-kültürel boyutunu neredeyse hiç dikkate almamışlar, konuya sadece ekonomik açıdan bakmışlardır. Kemalizm, genellikle altı ilkeye hapsedilmiştir. Kemalizm’in en doğru tanımlarından birini 1960’ta Prof. Dr. Bedia Akarsu yapmıştır: Akarsu, Kemalizm’in “Türk aydınlanması” olduğunu açıklamıştır. Prof. Suat Sinanoğlu, “Türk Hümanizması” kitabında Kemalizm’in Türk aydınlanması olduğu tezini ayrıntılandırmıştır. 1983’te, Prof. Dr. Macit Gökberk’in “Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk” yazısı bu tezi daha da geliştirmiştir. 1994’te Özer Ozankaya, “Cumhuriyet Çınarı” adlı kitabında Kemalizm’in soyo-kültürel boyutuna vurgu yaparak Kemalizm’in aydınlanma hareketi olduğunu ileri sürmüştür. 1969’da Doğan Avcıoğlu, “Kemalizm’i İyi Anlamak Gerek” adlı yazılarında Kemalizm’in “anti emperyalizm ve çağdaşlaşma” hareketi olduğunu belirtmiştir. Uğur Mumcu da 1980’lerde Cumhuriyet gazetesindeki yazılarında Kemalizm’in “anti emperyalist ve çağdaşlaşmacı” yönüne sıkça vurgu yapmıştır. 1981’de Attila İlhan, “Hangi Atatürk” adlı kitabında Kemalizm’in “antiemperyalist” yönüne dikkat çekmiştir. Kemalizm, emperyalizme karşı “tam bağımsızlık” ilkesiyle ulusal mücadeleyi, geri kalmışlığa karşı “akıl” ve “bilim” ile çağdaşlaşmayı amaçlayan bir ideolojidir. Kemalizm, ulusal bağımsızlığı ve ulusal kalkınmayı amaçlayan evrensel bir ideolojidir. Emperyalizmin olanca şiddetiyle geri kalmış ulusları ezdiği bugünün dünyasında tüm ezilen ulusların tek kurtuluş reçetesi Kemalizm’dir. 1954’ten beri duyduğumuz “Kemalizm devrini tamamlamıştır!”,“Kemalizm öldü!”, “Kemalizm çağdışıdır!” gibi “yobaz”, “liboş” değerlendirmelerinin hiçbir bilimsel değeri yoktur. Çünkü Kemalizm’in iki temel özelliği “antiemperyalizm” ve “çağdaşlaşma”, hiçbir dönemde etkisini yitirecek gibi görünmemektedir. Doğan Avcıoğlu, Kemalizm’in henüz tamamlanamadığını şöyle ifade etmiştir: “Türkiye politik bağımsızlığını, ekonomik bağımsızlık temeline oturtarak, tam bağımsızlığını gerçekleştirmiş, feodalizmin ülke çapında alt ve üst yapılardaki etkilerini kesinlikle silmiş, geniş kitleleri ekonomik özgürlüklerine kavuşturmuş ve kalkınmasını tamamlamış bulunsaydı, bu eleştiriler bir ölçüde geçerli sayılabilirdi. Oysa bağımsız, kalkınmış, uygar ve gerçekten demokratik bir Türkiye dün olduğu gibi bugün de bütün halkçı ve ulusçu güçlerin ortak özlemini teşkil etmektedir. Kemalizm bu ortak özlemin ifadesidir. O halde Kemalist devrim daha tamamlanmış değildir. Devrimcilerin baş görevi, ulusçu ve halkçı güçlerin bu ortak özlemini biran önce hayata geçirmeye çalışmak olmalıdır.” Kemalizm Yerine Atatürkçülük Nasıl İcat Edildi? “Kemalizm” kavramı birilerini hep rahatsız etmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci emperyalistleri ve işbirlikçi İstanbul hükümetlerini, Kurtuluş Savaşı sonrasında gerici, yobaz Cumhuriyet düşmanlarını, bugün ise karşı devrimci II. Cumhuriyetçileri korkutan bir kavramdır Kemalizm. Attila İlhan bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “Onlar ‘Kemalist’e özellikle içerliyorlar; çünkü o Atatürkçü’den farklıdır: Adını 20’li yılların (ateş, barut ve kan) emperyalist öfkesinden almıştı. O Müdafaa-i Hukuk mücahididir ki, aynı zamanda ‘Türkçü’ ve ‘antiemperyalist’, ‘Bolşevikler’le de dosttur. Onlara ecnebi ajanslar, ‘Kemalist’ diyor. ‘Kemal’in adamları’ anlamına! ‘Atatürkçü’ deyimi bir kere Gazi Mustafa Kemal Paşa, ‘Atatürk’ olduktan, daha ilginci, ebediyete intikal ettikten sonra ortaya atılmıştır. Daha çok ‘İnönü Cumhuriyeti’nin sosyal ve siyasal tavrına ve tutumuna yakıştırdığı bir ‘etiket’ bu: Antiemperyalizm s geçilmiştir. Türkçülüğün yerini Yunan/Latin söylemi alır. Bolşevik Rusya ile kara gün dostluğu sona eriyor. (…)‘Kemalizm’ ve ‘Kemalist’ kavramları üzerinde spekülasyona kalkışan acemi takımı kimseyi kandıramaz: ‘Kemalist’ aynen Mustafa Kemal Paşa gibi ‘Türkçü’, ‘Antiemperyalist’ ve ‘solcu’dur. ‘Atatürkçü’ ise Batıcı, komprador/kapitalist ve liberaldir (Yoksa kestirmeden Tanzimatçı mı demeliydim?) Anadolu İhtilali’ni yaşamış olanlar ‘Kemalistler’ idi. Onu ilkel, tek yönlü bir irtica düşmanı laikliğe indirgeyenler ‘Atatürkçü’lerdir.Yani Gazi’nin söylemini de, eylemini de sürekli tahrif eden, unutturan ve yozlaştıranlar…” Gerçekten de “Kemalizm korkusu”, zaman içinde Kemalizm’in yerine yeni bir kavram icat edilmesine yol açmıştır. İlk kez 1954 yılında gündeme gelen bu kavramın adı Atatürkçülük’tür. Irkçı bir antikomünist olan Arın Engin, 1954 seçimlerinden önce “Atatürkçülük, Moskofluk ve Türklük Savaşları” ve 1954 seçimlerinden sonra “Atatürkçülük’te Dil ve Din” adlı kitaplarını yazmıştır. Her iki kitap da Atatürk’ü tipik bir Amerikan propagandasına oturtan kitaplardır. Her iki kitapta da Atatürkçülük, “Antikomünizm” ve “Batılılaşma” olarak tanımlanmıştır. Atatürk’ün sağlığında hiçbir zaman kullanılmayan “Atatürkçülük” kavramı, 1954’ten itibaren kullanılmaya başlanmış, bu kullanım zaman içinde Kemalistlerce de benimsenmiştir. Örneğin, Atatürk’ün partisi CHP, 1954’deki 10. Büyük Kurultay’ında “Kemalizm” yerine “Atatürk Yolu” kavramını kullanmaya karar vermiştir. Böylece CHP de Kemalizm’den vazgeçmiştir. Atatürk’ün bir “dogma” haline getirmemeye çalıştığı ve “Kemalizm” diye adlandırdığı sistem, 1954’ten sonra “Atatürkçülük” adı altında dogma haline getirilmiştir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bu “dogmalaştırılmış Atatürkçülük” bir de resmi ideoloji haline getirilmiştir. 1980’lerde “Kemalizm” yerine Atatürkçülük, Kemalizm’in en temel özelliği olan “Devrimcilik” yerine de İnkılapçılık kavramları kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin küçük Amerika olma yoluna girdiği Özal döneminde Atatürkçülük, “Batılılaşma”, “serbest piyasa düzeni”, “komünizm düşmanlığı” olarak tanımlanmış, Kemalizm’in “anti emperyalizm”, akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda “çağdaşlaşma” olduğu gerçeği adeta toplumdan gizlenmeye çalışılmıştır. Bu süreçte Kemalizm’den söz eden Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınlar ise öldürülmüştür. Kemalizm kavramından rahatsız olanların icat ettiği “Atatürkçülük” kavramı, asker-sivil (Kenan Evren-Turgut Özal) 12 Eylülcülerin tasarladıkları Amerikan etkisindeki yeni Türkiye’ye zarar vermeyecek şekilde içi doldurularak okullarda zorunlu “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersi olarak okutulmuştur. 1980’lerde Atatürk karşıtlarının yarattığı Atatürk dogmasına, 1990’larda yine Atatürk karşıtları saldırmaya başlamıştır. Gerçek Kemalistler ise bir köşede bu kukla tiyatrosunu seyretmiştir içleri yanarak… Artık bu kukla tiyatrosuna seyirci kalma zamanı çoktan geçmiştir! Artık eyleme geçme, gerçekleri kamuoyuyla paylaşma zamanıdır!... Atatürk düşüncesine vurulmuş ilk ve en büyük darbe, 50 yıl önce bir kavram operasyonuyla "Kemalizm" yerine "Aatürkçülük" kavramının getirilmesidir. Böylece zaman içinde Türkiye'de Kemalizm!'den Korkan Atatürkçüler ortaya çıkmıştır. Örneğin bugün ülkemizde Kemalist olmayı "modası geçmiş" bir anlayış sanan Atatürkçü'lerimiz var! Örneğin ünlü sanatçı Metin Akpınar bir konuşmasında, gururla, "Ben bir Atatürkçüyüm ama Kemalist değilim." diyerek aklınca "Kemalizm'in kötülüklerini" bir bir saymıştır!... Gerçek şu ki: ATATÜRK'ÜN SAĞLIĞINDA ATATÜRKÇÜLÜK KAVRAMI YOKTU, KEMALİZM VARDI. Atatürk'ten sonra birileri "tam bağımsızlık", "anti emperyalizm" gibi anlamları olan Kemalizm'den kurtulmak için, "batılılaşma" ve "din karşıtlığı" anlamını yükledikleri Atatürkçülük kavramını icat etmişlerdir. Bu süreçte Kemalizm kavramının içini de "Atatürk'e tapınmak" olarak doldurmuşlardır. Bu yazımı, "Atatürk Kemalist değildi?" diyen Hasan Celal Güzel'in ve "Ben Kemalist değil, Atatürkçüyüm" diyen Metin Akpınar'ın şahsında bu konuda kafa karışıklığı yaşayan ve bu kafa karışıklığıyla başkalarına Kemalizm ve Atatürkçülük dersi vermeye kalkan "sözde aydınlarımıza" ithaf ediyorum! Onlardan isteğim, Allah aşkına bu konuları iyice araştırıp öğrenmeden kulaktan dolma bilgilerle ahkam kesmesinler. Böylece hem cehaletlerini göstermemiş, hem de kamuoyunu yanlış yönlendirmemiş olurlar... Kendinizi KEMALİST veya ATATÜRKÇÜ olarak tanımlayabilirsiniz! Ancak Atatürk'ün izinden yürdüğünüzü iddia ediyorsanız herşeyden önce "tam bağımsızlıktan yana", "anti emperyalist" ve "akılcı" olmalısınız...
0 notes
sehirokullari-blog · 8 years ago
Link
Tumblr media
0 notes
Text
Genç Ufuk Lisesi’nde Galibiyet Coşkusu
Genç Ufuk Lisesi, Bölgesel Basketbol Ligi’nde pek çok galibiyete imza attı. Erkekler Bölgesel Basketbol Ligi’nde birden çok rakiple karşılaşan Genç Ufuk Spor Kulübü, lig boyunca iddiasını sürdürüyor.
8 Ocak 2017’de Anadolu Üniversitesi ile ligin önemli derbilerinden birini gerçekleştiren Genç Ufuk Lisesi, rakip takımı 65-55 yenip 13 puana yükselmeyi başardı.
Genç Ufuk Lisesi, Sakarya Büyükşehir Belediyesi karşılaşmasından önce kazanmış olduğu galibiyet ile moral depoladı.
0 notes