#erkekler ne ister
Explore tagged Tumblr posts
Text
Erkek Çocuğunun Enkazı.
Toplumsal algılar vardır, bunların en yaygını erkek ve kadınlar için olanlardır. En az konuşulan erkeklerin üzerine giden algılardır. Erkekler oldukça sade yaşam tarzlarına rağmen kompleks bir yapıya sahipleridir. Her şey oldukça kolay gözükür onlar için dışardan, bir de içlerinde yaşadıkları fırtına vardır. Her zaman mental olarak baskılanan taraf olarak erkekler çoğu zaman büyümemiş varlıklar olarak çıkar karşımıza, sebebi ise toplum. Onları yeterince “güç” olarak büyütmüş olsa da ruhen büyütmemiştir. Ne kadar dile getirilmese bile onların doğasında çoğu zaman narinlik “bir hata, bir yanlış ve olmaması gereken” olarak algılanır, halbuki buna en çok ihtiyaç duyan cinsiyet de erkektir. Kadın, doğası gereği bunu fazlasıyla yaşıyabiliyor fakat erkek şanslıysa sadece bunun belli bir kısmına ulaşabiliyor. Erkek olup duygu beslemek ayıp olarak algılanıyor, halbuki neden? Güçlü olan yıkılamaz mı? Yorulamaz mı? Deniz gibi bir kayboluşa sahip olamaz mı? Onca yükün altında derinliğe boğulamaz mı? Kırılan sadece bir adam olmuyor onun içinde yaşayan o minicik erkek çocuğu da kırılıyor, azıcık bir sevgiyle hemen “çocuklaşan” erkekler vardır. Çocuklaşan onların o güçlü dirençli bedeni değil, içindeki o yaralı çocuk, hak eden her adam, ölmeden önce çiçek almayı hak ediyor, iltifat duymayı hak ediyor, duyguları olunca dinlenmeyi hak ediyor, üzülünce ağlicak bir omuzu hak ediyor, her yaptığı için “erkek adama yakışır mı?” denilmeden özgürce hareket etmeyi hak ediyor, bir şey yapmadan karşılıksız sevgi görmeyi hak ediyor, oynamayı hak ediyor, gülmeyi hak ediyor, yorulduğunda “bana lütfen yardım et” dediğinde bir güler yüzü hak ediyor. Erkekler zor varlıklardır ama insanlardır. Birazcık sevgiyle sana kalbini açan erkek çocuğu onun için çaba verdiğinde senin için dünyaları verecek kapasiteye gelebiliyor, çoğu erkek çoğu şeyi dile getirmez ama içtenlikle ister. “Kötü” erkek yok mu? Elbette. Her cinsiyette olduğu gibi. Ama pire için yorgan yakılır mı? Sevin, sevilin, kalbinizi bir yapın. Birini bile o boğulmak üzere olduğu denizden kurtardığınız an bir erkeğin içindeki o enkazı kaldırıyorsunuz, sizden bunu istemezler ama yapın, hak ediyorlar…
İyi geceler Deniz’im.
#aşk sevgi#edebiyat#sevgi#sevgili#sevmek#tumblr yazılı post#artists on tumblr#aşk acıtır#aşk ile#iyigecelerdeniz#gerçek aşk#erkek#erkek adam#tek erkek#mesafe aşkı#aşk şiiri#aşk sözleri#aşka dair#aşk acısı#aşk#aşk sözü#anlamlı sözler#tumblr art#art#sevgisizlik#sevme sanatı#gerçek sevgi#sevgi sözleri#edebi sözler#türk edebiyatı
196 notes
·
View notes
Text
Kadınlar bir çınara yaslanıp yaşlanmak ister.. Erkekler ise bir papatyaya sarılıp uslanmak ister. Adam kadına çınar, kadın adama papatya olduğu sürece Ne papatya incinir ne de çınar devrilir..
37 notes
·
View notes
Text
Erkekler ne ister >>>
22 notes
·
View notes
Text
Erkekler ne ister sorusunun cevabı ektedir.
65 notes
·
View notes
Text
Zarif Olmak Zayıf Olmak Mı Demek?
İletişim, her kültürde farklı şekillerde algılanabilir ve bazen bu farklar, insanların birbirlerini yanlış anlamalarına yol açar. Özellikle iş hayatında ve profesyonel ilişkilerde sıkça karşılaşılan bir durum var: Zarif ve samimi bir tavır, bazen zayıflık olarak algılanabiliyor. Yurt dışında birine içten yaklaşmak, ona samimi ve sıcak bir davranış sergilemek genellikle olumludur ve kişiyi güçsüz ya da yanlış anlaşılabilir biri olarak görmek nadiren söz konusudur. Fakat Türkiye’de, özellikle erkekler arasında, bir kadının samimi, nazik ve sıcak davranışları bazen "bana yürüyor" veya "bana asılıyor" şeklinde yanlış bir şekilde yorumlanabiliyor.
Bu durumun temelinde, toplumsal ve kültürel algıların büyük bir rolü var. Samimi bir tavır, birini hoşnut etmek, ona değer vermek ya da sadece sosyal bir bağ kurmak amacıyla gösterilebilir. Ancak Türkiye'de, bu tür davranışlar yanlış anlaşılabiliyor ve çoğu zaman bireyler, samimi bir yaklaşımı "flört" ya da "ilgi gösterme" olarak değerlendirebiliyorlar. Bu da, bazen sıcaklık ve zarafetin, zayıflık ya da güçsüzlükle ilişkilendirilmesine yol açabiliyor.
Samimiyet, bir kişinin kişiliğinin en önemli yansımasıdır. İçten ve zarif bir davranış sergileyen biri, aslında bir şey saklamaz; karşısındaki insanla güçlü bir bağ kurmak, güven inşa etmek ister. Samimi olmak, bu bağlamda bir zaaf değil, bir olgunluktur. Kendine güvenen bir kişi, çevresindekilere samimi, zarif ve insancıl bir yaklaşım sergileyebilir. İçtenlik, yalnızca kendini doğru ifade edebilme gücüdür ve bu gücü göstermek, insanların yanlış anlamasına yol açmamalıdır.
Yurt dışındaki birçok iş ortamında, birinin sıcak ve samimi olması, o kişinin güvenilir ve güçlü bir insan olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilir. İnsanlar arasındaki bu tür doğal etkileşimler, ne iş ortamında ne de sosyal yaşamda olumsuz yorumlanır. Ancak Türkiye’de bu yaklaşım, bazen yanlış anlaşılır. Bir kadının sıcak ve samimi davranışları, çoğu zaman flört veya başka bir niyetle ilişkilendirilebilir. Bu, toplumsal algıların bir yansımasıdır ve maalesef, bu algının değişmesi zaman alacaktır.
Samimiyet ve zarafet, güçsüzlük ya da zayıflık değildir. Bir kadının veya bir erkeğin iş hayatında sıcak, içten ve nazik olması, onun profesyonel bir kimliğe sahip olduğunu, karşısındaki kişiye saygı duyduğunu ve güven oluşturmak istediğini gösterir. Bu, kişilik meselesidir ve hiçbir zaman bir zaaf değildir. Bu nedenle, samimi ve içten olmak, bir kişilik özelliği olarak kabul edilmeli, "bana yürüyor" şeklindeki yanlış algılardan kaçınılmalıdır.
Samimiyetin ve zarafetin yanlış anlaşılması, toplumun iletişim şekliyle ilgili bir sorundur. Ancak, bu algıların değişmesi mümkündür. Kendi kişiliğinizi ifade ederken, içten olmanın zayıflık değil, bir güç olduğunu unutmamak gerekir. Kendiniz olmaktan korkmayın, çünkü güçlü olmak, başkalarına içtenlikle yaklaşabilmektir.
#istanbul#iyiniyet#iş#insan#hayat#işlergüçler#hayatakarken#blog yazısı#blog yazarı#blog help#guest blogger#beauty blogger#girl blogger#blog#tumblr yazarları#tumblr girls#writers on tumblr#artists on tumblr#photographers on tumblr#tumblog#tumblelog#tumblr milestone#Halimecan
8 notes
·
View notes
Text
Kadın erkek algısından nefret ediyorum. Dışarıda geç saatte kadında görebilirsiniz! Bu gayet normal bir şey. Nasıl ki erkekler çıkıp istediği saatte istediği şeyi yapabiliyorsa aynı şey kadın içinde geçerli. Kadın ister güzel ister çirkin olsun,ister açık ister kapalı olsun,ister müslüman ister gayrimüslim olsun ne olursa olsun,bir kadın akşam geç saatte dışarı çıkarken korkmak zorunda değil. Aynı erkekler gibi korkmadan çıkabilmek onlarında hakkı. Siz yolda yürürken 2 dakikada bir arkanızı kontrol etmenin nasıl hissettirdiğini biliyor musunuz? Kulaklığı takıyorsun şarkını açıyorsun ama sonradan kapatıyorsun. Neden peki biliyor musun? Dur ben sana anlatayım çünkü çok iyi biliyorum. Çünkü ara sokağa girdin ve takip edilmekten korkuyorsun adım sesi duyarsın diye kapatıyorsun,kapatıyorsun çünkü akşam vakti,kapatıyorsun çünkü KADINSIN! Bu algı bitmek zorunda! Bitmeli değil bitmek zorunda. Yoldan geçen bir araba aniden durup laf at��cak diye korkmamalı kadınlar. Ara sokağa girdiğinde aniden biri önüne çıkıcak diye korkmamalı. Belki saçma bulacaksın ama ben ara sokağa girdiğimde orada biriyle karşılaşsam koşarak ne kadar dayanabilirim diye hesaplama yapıyorum. Saçma bulamazsın çünkü bunu bir tek ben değil çoğu kadın yapıyor. Aynı rahatsızlığı niçin erkekler hissetmiyor peki? Niçin kadınlar gidip erkekleri kaçırıp onlara türlü türlü iğrençlikler yapmıyor? Yapsın demiyorum,kimse yapmasın diyorum. Burda ki erkeklerden kastım da bütün erkekler değil. Genelleme yapmadım aslında ,öyle olmayanların üstüne alınmasına gerek yok. Sadece bu ayrım artık fazla can sıkıcı bir duruma dönüştü. Her yıl kaç tane kadın ölüyor farkında mısınız? Kaç tane kadın tecavüze uğruyor? Hiç bunlarıda araştırdınız mı? Aslında böyle şeyleri takip etmeyi bırak böyle şeylerin olmaması gerekiyor ama her sene yüzlerce kadın ölüyor. Ölüyorlar çünkü KADINLAR,ölüyorlar çünkü aynı erkekler gibi akşam geç saatte dışarı çıktılar, ölüyorlar çünkü istediği gibi giyindiler vs. Bir kadının nasıl giyindiğine de karışamazsınız! İsterse apaçık giyinir isterse tesettürlü giyinir bu kimseyi alâkadar etmez,edemez ya. Erkeklere açık giyindi diye kim taciz ediyor? Erkek geç saatte dışarı çıktı diye kim taciz edip öldürüyor? Hangi erkek yürürken defalarca etrafını kontrol ediyor? Hangi erkek toplu taşımaya binerken rahatsız edilmekten korkuyor? Söylesenize bir kadın;otobüs, minibüs vs. toplu taşımanın herhangi birinde tek kaldığı için korkmak zorunda mı? Allah aşkına aklınız alıyor mu ya!? Sürekli bir korkuyla yaşamak zorunda mıyız biz? Şu algıyı bitirin artık. Herkesin kendi hayatı. Kimse kimsenin hayatına,özeline karışamaz! Zihniyetsizseniz eğer aynı korkuyla yaşamanızı isterim.
99 notes
·
View notes
Text
Genç aktifler 😍
50 yaşında evli bir adamım, karimla cinsel hayatimiz gayet iyi , iyi olmasina da , genç aktiflere deliğimi dolletmek bir başka güzel, 40 li yaslardan sonra internette dolanirken aktifler pasifler cd ler swingerler vs rastladikca , genç erkekler ne hikmetse ilgimi cekmeye basladi , 20 li yaslardaki erkeklerin yarraklarini gorunce emip icime alasim geliyordu , 20-25 yaş arasi birçok aktifle sohbet ettikten sonra kaynastigim 20 yasinda biri ile bulustum , ilk defa sikilmistim hemde 20 lik bi erkeğe, sikildikten sonra bukadar çok canimin isteyecegi aklima gelmezdi , o genç ile bir çok kez gorustuk , ama öyle bir hal olmustu ki bende , farkli farkli yarraklar yemek istiyordum , 23 yasinda bi arkadasini daha getirdi ikisi birlikte sikiyordu beni bazen biri bazen digeri bazen her ikisi , derken ben sonralarda netten baskalari ilede tanıştım şu son 8 senede 20 den fazla erkeğe verdim ve diyorum ki ben bunu daha genc yasta nasil farketmedim , aslinda arada canim ister gibi olsada hep inkar ermisim kendime... İşin özü şu ki o ilk yarragi yedikten sonra sikilmeyi sevdigimin farkina vardim...
10 notes
·
View notes
Note
twitter’ı sevmeme sebeplerimden biri de bu benim. onlyfans kullanıcıların yaygınlığı, sürekli cinsellik muhabbetinin dönmesi anladık herkesin de cinsel hayatı varmış ve bunu utanmadan sıkılmadan açık açık konuşulması da bir noktada rahatsız ediyor bence. gerçekten bilgi akışı sağlayabildiğimiz platformlar yok denecek kadar az
ben cinselligin utanilacak sikilinalacak bir konu oldugunu dusunmuyorum ama oradaki cinsel aktif ve bununla etkilesim ilgi alan kitlenin(kiz erkek farketmez) ozelini paylasarak piyasa yapanlarin gelecegi ve bunlarin karsisina cikabilecegini cok dusunmedigini dusunuyorum. he tabii ortamci takilanlarin da gelecekteki partnerleri kendileri gibi olmasi idealdir, gidip de keserim asarim muhafazakarim tipleriyle birlikte olmayacaklardir ama kacirdiklari nokta prim veya anlik etkilesim icin cok deger kaybediyor olmalari. sonra da yakisikli veya havali erkekler hep turbanli seviyo ya muhafazakarlarin pesindeler diye sitem ediyorlar. bas ortululer cok masum oldugu icin de degil bakire aradiklari icin de degil o is aslinda... sadece muhafazakar yapidaki insanlarin gecmis patternleri daha saglikli oluyor. cinsel olarak aktif olsalar dahi her sey ortaya dokulmemeli, hatalarla veya ne kadar azgin olunduguyla ovunulmemeli. cunku bu pattern gelecekte de kendisini tekrarlamaya mahkumdur. mesela siz, suna caktim buna gecirdim hamile karimi suna birakirim en sevdigim kalca tipi budur seklinde sosyal medya yazilari olan bi erkegi kocaniz yapmak ona ilgi sevgi zaman yatirimi yapmak ister misiniz ki? sonrasinda settle down olsa bile bu sagliksiz patternin devam edecegi suphesi her zaman kosede duracaktir
11 notes
·
View notes
Text
kadınlarla ilgili kendini nasıl hissedersin? (okuma süresi yaklaşık 2.5 dakika)
ben mesela şahsen kadınların karşısında kendimi bir miktar gerizekalı gibi hissediyorum. şu yaş oldu hala öyle. bir profesyonellik, bir ben bunların dilinden anlarım hali yok, bir kendine güven gelmedi. bu his kendini feminafobi olarak gösteriyor olabilir, kendi zekama güvenmediğin için kadın zekasından korkuyor olabilirim.
zaman içinde bu korkuyu belli etmemeye veya başka şekillerde belli etmeyi öğrendim. gerizekalı gibi değil de korkak gibi görünmeyi öğrendim. bazıları bunu kadınları suçlayarak geçiştirir. naşıma gelenler için başkalarını suçlama adetim yoktur. nu yüzden vardığım sonuç demek ki ben kadın cinsinden pek anlamıyorum noktasına ulaştı.
bir takım modeller var: işte redpill'ci kadın modeli var mesela, görsen bunların hipergami aşkıyla, kendi çekicilikleri yoluyla sosyal ve ekonomik ilerleme amacıyla didindiklerini düşünürsün. ben buna da yanlıştır diyemiyorum, hatta kadınların ekseriyeti için doğru da olabilir ama gördüğüm kadarıyla herkes için geçerli değil. bu kadın modeli zaten Batı tipi, cinsel özgürlüğüne ulaşmış kadınlar için geçerli olabilir. bizdeki meseleler daha farklı.
başka ne modeller var diye düşünüyorum. işte romantik bir takım laflar var, kadın ve erkek bir bütünün iki yarısıymış, sonra ayrılmışlar falan. Bu da pek inanılır gelmiyor. diğer yarımın varolduğuna inanmıyorum ama inansam bile onunla karşılaşmak ister miydim, emin değilim.
modern kadının kendini anlatırken kullandığı modeller var. bir erkeğin yaptığı her şeyi yapabilen ama işte nedense yine de erkeğe ihtiyaç duyan kadın. hem kariyer, hem çocuk, hem bilmemne...
bu benim de inandığım model erkekle cinsel tesisat dışında eşit. bu basit ve kolay geldiğinden hem, hem de öyle olduğundan. yani ben neysem, ona benzer bir canlı formu görmeyi, üzerimdeki tesiri ile gözümü kör eden birini görmeye tercih ederim. nunu söyleyince de pro-feminist oluyorsun ama sonradan farkettim ki aslında kadınların kendisi de ne oldukları konusunda bu kadar net değil. sorunca aldığın cevaba da güvenemiyorsun çünkü bir erkek olarak soruyorsun ve o anki konumun da cevabı etkiliyor. uzun uzun ne olduğunu gözleyecek kadar hem yakın, hem uzak kalmak da mümkün değil.
bence kadınların kendisi de tam olarak kadınları anlamıyor. erkekleri anlamak konusunda zaten ne hevesli, ne becerikliler ama kadınları da anlayabildiklerini söyleyemiyorum. bana efradını cami, ağyarına mani bir kadın modeli sunan birini göremedim şimdiye dek.
bu soruya cevap yazarken bile korktuğumu farkediyorum. primordial bir korku var kadınlara karşı. tam olarak şundan korkuyorum diyemeyeceğim bir korku. fobi bu oluyor herhalde.
kadın fobisi. kadın lobisi. kadın hobisi.
kadınlara iyi davranmamın arkasında bu korkunun olabileceğini sezdim. onlardan bir beklentim olduğundan değil, hiç görmeyeceğimi bildiğim birinden ne gibi bir beklentim olabilir? ancak korku, yani, uzak durmalıyım ve iyi davranmalıyım ve uzak durmalıyım korkusu buna sebep oluyor olabilir. bu soruya cevap yazdığım için de kendimi hala bir miktar gerizekalı gibi hissediyorum.
5 notes
·
View notes
Text
"Kadınlar ne ister?" veya "Erkekler ne ister?" Bu soruyu soranlar, öncelikle, kadın veya erkek cinsinin tüm üyelerinin ortaklaştığı en az bir isteği olduğundan emin (yani o aradıkları şey kesinlikle var ve onun da E = mc² gibi bir formülü var, bu fikre nereden varmışlar, hiçbir fikrim yok). İkinci olarak, o isteğin veya isteklerin ne olduğunu bilmeseler de (bilmeleri durumunda) onu isteyen kişiye kendilerinin sunabileceğinden eminler. Yani, sanki tek sorun o şeyin ne olduğunu bilmemeleriymiş, bilseler anında çözülecekmiş gibi... Bilmedikleri bir şey hakkında nasıl böyle bir fikre sahip olabiliyorlar, hiçbir fikrim yok.
2 notes
·
View notes
Text
ben seni severim sevmesine de, toplum buna hazır değil. nükleer denemeler, kyoto sözleşmesi, küresel ısınma falan. belki sen çok küçüksün, belki benim ruhum ölü. biraz nietzsche, biraz kant, kafan karışmış belki. parlıamanet’i de bozdular, tutunacak dalımız mı kaldı? pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı! kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir, derdi. iyi kitaplar okudum, bir boka yaramadı… ben seni severim aslında da, düzenim bozulur diye korkuyorum. durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar. sinemaya gitmeye, ele ele tutuşmaya falan kalkarız. işin yoksa hediye al, saç tara, parfüm sık. küsmesi, barışması, ayılması, bayılması... hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması. meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı! Yakışıklı erkekler insanın ömrünü uzatır, derdi. bir sürü yakışıklı erkek girdi hayatıma, hepsi ağzıma sıçtı… ben seni severim belki de, rabb'im buna hazır değil. her şeyin güzelini sever o, ideal birliktelikler ister. seninle benim yanyana oturacağımız çekyata, ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik… içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim. ben seni severim sevmesine de, iş çıkarmasana şimdi, ne gerek var canım.
4 notes
·
View notes
Text
BÖLÜM -1- Çarşaf ve Peçenin Öyküsü
Çarşaf sözcüğü dilimize Farsça “gece örtüsü” anlamına gelen çâder-şeb sözcüğünden geçmiştir. Peçe sözcüğünün ise Türkçe mi yoksa Farsça kaynaklı mı olduğu kesin değildir. Günümüzde birçok Müslüman, çarşaf ve peçenin İslamiyet’le birlikte ortaya çıkan ve Ahzap suresi 59. ayetinde sözü edilen “cilbab” olduğunu düşünürler. Oysa Arap toplumunda ne Cahiliye döneminde ne de Hz. Muhammed döneminde çarşaf giyildiğine ilişkin hiçbir tarihsel belge yoktur. Yine aynı şekilde fıkıh kitaplarında kadına nafaka olarak verilecek elbiseler teker teker belirtilirken hiçbirinde çarşafa rastlanmaz. Örtünme daha çok ferace adı verilen giysi ile yapılır. Kara çarşaf, Endülüs Emevileri döneminde İspanyol rahibelerinin giydiği bir elbise olarak Emeviler aracılığı ile İslam coğrafyasında görünmeye başlamıştır. Örtünme elbette İslamiyet öncesi Arap toplumlarında da vardı. Örneğin antik dönemlerin en önemli dini ve ticari merkezlerinden biri olan ve günümüzde Suriye sınırları içinde bulunan Palmira’da yapılan kazılarda bulunan tabletlerde, örtünmüş kadınların tasvirleri bulunur. Fakat bu örtünme biçimleri günümüzdeki çarşafa benzemekten oldukça uzaktır. Gerçekte çarşafın ve peçenin kökeni binlerce yıl öncesine, Sümerlere kadar uzanır. Pagan inanca sahip Sümer toplumunda kendilerini Tanrıya adayan tapınak kadınları, diğer kadınlardan ayırt edilebilmek için çarşaf ve peçe takarlardı. Yalnız yanlış anlaşılmaması için belirtmekte fayda var: O dönemde tapınak kadınlığı kutsal bir görev olarak görülürdü ve bu nedenle zaman zaman kralların kızları dahi kendilerini bu göreve adarlardı. Zaman içinde, özellikle tek tanrılı dinlerin doğmaya başladığı zamanlarda çarşafın ve peçenin amacı tam tersi yönde değişime uğradı. Fırat ve Dicle ırmakları arasında uygarlık kuran Asurlular döneminde özgür kadınların kölelerden ayırt edilebilmesi için örtünmesi yasa ile zorunlu tutuldu. Günümüzde Berlin Müzesi’nde bulunan Asurlular dönemine ait tabletlerde kadının örtünmesiyle ilgili 40. yasa şöyledir: “İster evli kadınlar, isterse dul kadınlar veya Asurlu kadınlar olsun, sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır. Fahişeler ve köleler örtülü değildir. Örtünen fahişeler tutuklanacaktır.” Asurlu kadınlar gibi Yahudi kadınların de başı açık olarak toplum içinde dolaşmaları yasaklandı. Eski Ahit’te kadınların başını örtmesi gerektiği, üç farklı pasajda belirtilmektedir. İşaya 3/20’de başa giyilen kıyafet demek olan “fara”, İşaya 3/23’te başörtüsü anlamındaki “tsnyafaah” ya da Tekvin 24/65-38/14.19’da yüzü kapatan örtü anlamında da “tsaayafa.” Ayrıca vücudun üst kısmını örten örtü anlamında “radod” sözcüğü kullanılmıştır. Fakat peçenin anlamı değişime uğramamıştı. Tevrat’ta Yaratılış Bölüm 38’de peçe, fahişelerin giydiği bir örtü olarak anlatılır: “Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü.”
BÖLÜM *2*
Türklerde Örtünme Kültürü Osmanlı ile Başlar Türklerde örtünme kültürü ise İslamiyet’in kabulünden oldukça uzun zaman sonra başlar. İslamiyet öncesinde Türk kadınları tıpkı erkekler gibi deriden yapılmış giysiler giyiyor onlar gibi yaşıyorlardı. Yalnızca giydikleri şalvarlar, ata erkekler kadar sık binmedikleri için daha uzun ve baldırlara kadar uzanıyordu. Bu nedenle uzun konçlu çizme yerine daha fazla, etük, başmak gibi ayakkabılar giymektelerdi. Başlarında tıpkı erkekler gibi kalpaklar bulunsa da bu bir dini inanıştan ya da zorlamadan gelmiyordu. Göçebe uygarlığının hâlâ süren etkilerinin bir sonucuydu. Bedenini yabancı gözlerden saklamak gibi bir dertleri olmayan bu kadınlar 10.yy başlarında Arap gezgin İbni Fadlan’ı şaşkınlığa uğratmıştı. İbni Fadlan’ın şaşkınlığı, Bulgar Türklerinde kadınlarının erkeklerde birlikte nehirde birlikte yıkandıklarını gördüğünde iyice artmıştı. Abbasi Halifesi II. Melik döneminde çarşaf, İslamiyet’in yayılması amacıyla bir öge olarak kullanılmıştı. Yine yanlış anlaşılmaması için konuyu açmakta fayda var. II. Melik döneminde Bizans’ın bazı toprakları Abbasilerin egemenliği altına girmişti ve Bizanslı gayrimüslim kadınların bal rengi çarşaf giymesi zorunlu tutulmuştu. Bu kadınlar yalnızca iki koşulu yerine getirdikleri takdirde bu yasaktan kurtulabiliyordu: Müslümanlığı kabul etmek ya da Müslüman bir erkekle evlenmek… İslamiyet’le birlikte örtünmenin önemi giderek artınca, Selçuklular döneminden başlayarak kentlerde tesettüre uymak için, kadınlar sokakta bedenini saran yeni bir üstlük giymeye başladı. Yine de bu örtünme biçimi yalnızca kentlerde uygulanıyordu. Kırsal bölgelerde kadın ve erkeğin birlikte yaşaması ve çalışması geleneği ekonomik gerekçelerle değiştirilemediği için, bu kesimlerde sokağa çıkan kadının başına bir örtü alması örtünme için yeterli sayılıyordu. Kısacası Müslümanlığı kabul eden Türklerin 9. ve 11. yüzyıllarda yaşam biçimleri geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu. İslamiyet’in kabulünden 14. yüzyıla kadar Türk kadınları yüzlerini kapamamış, çarşaf ve peçe gibi örtüler kullanmamış ve toplantılara erkeklerle birlikte “başları ve yüzleri açık” olarak katılmışlardır. Türklerin Orta Asya’dan bu yana sürdürdükleri bu özgürlükçü anlayış Osmanlı döneminde Bizans’a ait topraklar ele geçirilmeye başlanıncaya kadar sürdü. Türklerde peçe giyilmesine ilişkin ilk tarihi kayıt I. Murat döneminde (1360-1389) dönemine aittir. Tarihçi Şikari, Karaman Tarihi adlı kitabında Türk kadınlarının peçe takmaya başlamasını günümüz Türkçesiyle şöyle anlatır:Yüz örtmek sonradan adet haline geldi. Karamanoğlu Ala��ddin Bey, Hamidoğlu İlyas diyarında katliam yaptığında üç kabile Osmanlı topraklarına firar etmişlerdi. O vakit bunları Murat Han görüp pek temiz ve efendi olduklarından kendi kentinde (Bursa’da) yerleştirmiş. İşte bu kabilenin kadınları oldukça güzel olduklarından herkes bunları seyretmeye dalınca, ulema bu kabilenin kadınlarına yüzlerini saklamasını emretti.
Ancak Halifeliğin Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlıya geçmesi ve Mısır’dan Arap Yarımadası’na kadar bölgenin Osmanlı sınırlarına katılması bir milat oldu. Yavuz'un halifeliğini kabul etmeyen arap aşiretlerini ikna edebilmek için Araplar içinde bile oldukça dar görüşlü kabul edilen ancak toplumda sözü geçen EŞARİ tarikatı mensupları anadoluya getirildi saray ve çevrsinde anadolunun çeşitli vilayetlerinde bunlara görevler verildi ve örgütlenmelerine ses çıkarılmadı..Yine de Meşrutiyet dönemine gelinceye kadar çarşaf, yaygın bir giyim biçimi halini alamadı. Çarşaf ilk başlarda baştan yere kadar uzanan, kolsuz, tek parçalı bir giysiydi. Meşrutiyet’in ardından çarşafta değişimler yaşandı. Başı ve omuzları örterek bele kadar uzanan bir pelerin ve belden aşık kemiklerine kadar inen bir etek olmak üzere çarşaf, iki parçalı bir dış giyim haline geldi. Fakat çarşaf giyen kadınların sayısı oldukça azdı. Çünkü çoğunluk tarafından çarşafa, Hristiyan kadınların giydiği bir elbise gözüyle bakılıyor ve Hristiyan adeti olduğu gerekçesiyle uzak duruluyordu. Hacdan dönenlerin İranlı kadınlardan görerek benimsemesiyle 19. yüzyılda Osmanlı’da çarşaf giyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaya başladı. Bu dönüşüm öylesine hızlı olmuştu ki, yazar Leyla Saz, 1878’de İstanbul’da kadınların ferace giydiğini, eşinin valiliğe tayini üzerine gittiği Trabzon’dan İstanbul’a dönüşünde kadınların çoğunun çarşaf giymeye başladığını görüp şaşırdığını anlatır. Gerçekten de çarşaf bu dönemde bir anda yaygınlaşmıştır; ta ki II. Abdülhamit tarafından yasaklanıncaya kadar. 15 Ağustos 1881 ve 27 Temmuz 1882 tarihli Levant Herald gazetesinde yayınlanan iki ayrı haber bu yasağa değinir:Şeyhülislamın başvurusu ve padişahın buyrukları üzerine Emniyet Müdürlüğü, Devlet Şurası’yla fikir birliği halinde Müslüman kadınların topluma açık yerlerde nasıl davranmaları gerektiği konusunda bir yasa çıkarmıştır. Bu kanuna göre, kadınların açık ve kalabalık yerlerde “çarşaf” giymeleri yasaktır. Ama bu örtüyü tenha sokaklarda ve misafirliklerde kullanabilirler. (15 Ağustos 1881) Yeni İzmit valisi çevre köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni yasaya uymaktansa, köylerinde kalmayı tercih ettiler. (27 Temmuz 1882) II. Abdülhamit’in yalnızca belirli bir alanda çarşafı yasaklayan bu kararı, 2 Nisan 1892 tarihinde Saray Başkâtibi Süreyya Bey’e bir ferman yazdırıp çarşaf giyilmesini tümüyle yasaklayana kadar sürer.
7 notes
·
View notes
Text
Serkan Deniz Özdemir'in Blackpill manifestosu hakkında görüşlerim.
Twitter'da şans eseri karşıma çıkan bir manifestoydu. Merak ettim linki açtım 66 sayfalık bir şeyin içinde buldum kendimi. Biraz okuyayım dedim. Eğer okumak isterseniz linki bırakıyorum. https://www.docdroid.net/XFjQNUU/blackpill-manifestosu-3-pdf
Sevgili Serkan, sen ne eziksin ne de üstün zekalısın. Sadece sorgulayan ve genel gruba kendini dahil hissetmeyen birisin. Çoğu insan gibi.
Kadınlar konusunda söylediklerine verecek çok cevabım oldu ve hepsini de verdim. Bazı yerlerde çok zırvalamışsın. Hayata dair söylediğin diğer konuların bazılarında benzer düşünmüşüz. Bazılarında fazla ekstrem düşünmüşsün. Ama bi şey söyleyesim gelmedi.
Bu cevaba da denk gelir misin gelirsen ne işe yarar hiçbir fikrim yok. Sanırım içimde bir şeyler tetiklendi ve cevap vermek istedim.
''Şunu söylemeliyim ki bir erkek olarak her zaman harcanacak ilk insan sensindir. Savaşlarda erkekler savaşır, en zor fiziksel işleri erkekler yapar, en çok zorbalığa uğrayanlar erkeklerdir, çoğu zaman hiçbir konuda ayrıcalıklı olmazlar. (Geri kalmış yerler hariç.) (Bu dediğim son ifade tüm batı toplumları ve türkiye için kesinlikle geçerlidir.) Erkeklerin çoğunun bir karşı cinsten gerçek bir sevgi görmesi imkansızdır. Hayat erkek için çok zordur ve her gün bu zorluk artmaya devam edecektir. Toplum dejenereleştikçe, insanlar atomizeleştirildikçe, uyutuldukça ve köleleştirildikçe bu devam edecek. Kadınlar bir erkeğin hayatının ne kadar zor olduğunu hiçbir zaman anlamaz. Kadınların hayatlarındaki en büyük acılar regl sancıları ve doğum yapmaktır. Doğum ne kadar acı verici olsa da doğumdan sonra kadınlar doğum yaptıkları için hiç pişman olmaz çünkü doğaları buna izin vermez. Çünkü en büyük görevlerini gerçekleştirmişlerdir: Çocuk dünyaya getirmek. Bunun vereceği mutluluğu başka hiçbir şey bir kadına veremez. (Belki bir chadle birlikte olmak yaklaşabilir) Bu yüzden ne kadar acı verici olursa olsun doğum yapmak kadınlar için harika bir şeydir. Zaten doğum sancısı çok kısa süren bir olaydır.''
Erkekler zor işler yapar evet, ama biliyor musun artık kadınlar da fabrikalarda çalışıyor ve erkeklerin yaptığı ağır işleri yapıyor. Erkeklerin oranı çok daha yüksek olabilir evet ama emin ol kadınların da eli armut toplamıyor. Üstelik senin de dediğin gibi kadınla erkek eşit değildir. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapıyor, daha az maaş alıyor, daha az saygınlığı oluyor ve kadın olduğu için erkekten daha çok yoruluyor. Üstelik regl olduğu günler daha da çok zorlanıyor. Sonra o kadın eve geliyor. Yemek yemek istiyor çünkü çok yoruldu ve acıktı. Ama o kadın eve geldiğinde kimse ona yemek yapmıyor. Ya da kimse onunla birlikte yemek yapmıyor. Çoğu çalışan kadın evin sorumluluğunu tek başına üstleniyor. Çünkü çoğu erkek bir anneyi bırakıp diğer anneyle evleniyor.
Savaşlarda erkekler ön planda evet (bu yüzyılda savaş kalmadı ama yine de cevaplayayım) Kadın erkek savaştayken oturup keyfini sürmüyor, geride kalan çocuklarıyla yaşam mücadelesi veriyor, ayakta kalmaya ''aile''sini korumaya çalışıyor. Erkeklerin savaşa gitmesine saygı duyuyprum ve bu zorluğu anlıyorum fakat kadınların hiçbir şey çekmediğini sanmanı da düzeltiyorum. Çünkü öyle bir şey yok. Sen bunu ''sanıyorsun''
Kadınların acısını doğum yapmaya ve regl olmaya indirgemene geleyim. Regl basit bir şey olabilir buna indirge tamam. Kabul ettim. Ama doğum başlı başına büyük bir olay. İki acıdı geçti gibi bir şey değil. Bu da senin ''sandığın'' şeylerden bir diğeri. Üstelik çocuğun sorumluluğu da tamamen kadına ait. En başından beri. Erkeğin çocuk üzerinde doğru düzgün bir sorumluluğu yok bile.
Kadınlar nüfuzlu güçlü erkek ister diyorsun aslında bu doğamız gereği böyle. Erkek nasıl çok eşliliğe eğilimliyse bunun belirli evrimsel sebepleri varsa, kadınların güçlü erkek istemesinin de sebepleri var. Kadın güçlü ona ve çocuğuna bakabilecek bir erkek tarafından döllenmek istiyor. Döllenmek de neyse :D
İstatistiksel olarak erkek daha başarılı falan demişsin yüzyıllardan örnekler vermişsin. Ya kadınla erkek eşit haklara sahip olmaya daha yeni başladı farkındaysan? Kusura bakma 100 yıl içinde tüm insanlık tarihindeki erkekler kadar başarılı olamadığımız için. Bu istatistikte nasıl geri kalırız ya tüm şartlarımız eşitti halbuki biz erkekler kadar başarılı nasıl olamamışız hayret.
Bu ülkede ''Baba beni okula gönder.'' diye kampanya yapıldı. Kız çocukları okusun diye. Level bu yani.
Kadınların aradığı erkek tiplerinden bahsetmişsin. Bence baya güzel kriterler vardı geniş omuz kas para falan. Kim istemez? Herkes ister. Sen de istersin. Ama tüm bu materyallerin yanında karşılıklı oturup konuşabildiğin, hayata benzer pencerelerden bakabildiğin, seni anlayan ve senin de anladığın, birlikte bir yol yürüdüğün, birlikte daha iyi insanlar olabildiğiniz, hoş vakit geçirebildiğiniz biri olmadığı sürece bunlar sadece materyal. Ve sen de bu materyallere takılıp kalan bir kadınla olamayacak birisin. O yüzden o kadınları ele ve önüne bak. Çünkü tüm kadınlar öyle değil. Sen bunu ''sanıyorsun''
Tüm kadınlar senin kriterlerine uyamaz, tüm erkekler de benim kriterlerime uyamaz. Hatta uyabilen bir tanesini bulursan kendini şanslı say.
Kadınların dikkatini hep sorunlu erkeklerin çektiğini söylemişsin ve kendi halinde erkeklerin kadınların dikkatini çekmediğini söylemişsin. Kötü çocuklardan bahsetmişsin.
Bunları seven bir kadın grubu var evet ve bu grubun ergenlikte özellikle çok fazla olduğunu düşünüyorum. Ama bunun yanında daha sakin yapıda olup sürekli yavşak erkeklerin dadandığı, o yavşak erkeklerden sıyrılıp bir türlü kafasına göre birini bulmayan kadın da çok.
Kendimden örnek vereyim. Benim beş yıldır bir sevgilim var. Çok kendi halinde sessiz sakin biri. Çok efendi biri. O bahseddiğin chadlerden de değil incellerden falan da. Dümdüz insan. Ben de aynı şekilde. Ama o da ben de birbirimizi bulana kadar çok saçma sapan insanlar tanıdık. Kimisi çok ''bad boy''du kimisi çok kekoydu kimisi çok ''pick me girl''dü kimisi çok kezoydu. Ama sonunda iki aklı başında insan birbirini bulabildi. Bunu herkes yapabilir demiyorum. Ama arayan bulur. Eğer insanları bu kadar iyi tandığını iddia ediyorsan sen de bulabilirsin.
Kadınlar hayatı minecraftta peaceful oynamak bilmem ne demişsin. Dostum sen tam olarak ne zırvalıyorsun? Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bi ülkede sence bir kız peaceful yetişebilir mi aq? Ben sırf kadın olduğum için ne kadar çok baskı yedim haberin var mı? Benden daha fenalarını ne kada çok kadın yedi farkında mısın? Bu bizim çocukluğumuzda başlıyor. Erkek çocuğu erkek çocuğu olduğu için it gibi dışarı salınıyor. Kız çocuğu da kız olduğu için itler ısırmasın diye fanusun içine koyuluyor. Katı kurallar çerçevesinde boğuluyor. Bazı hard level müslüman ailelerde kızlar kapatılıyor, izole yaşamaları isteniyor. Üstte de dedim. Bu ülkede ''Baba beni okula gönder.'' diye kampanya yapıldı. Level bu. Kız çocuklarının doğurdukları, babası yaşında adamla evlendirildikleri bi ülkede yaşıyorsun. Farkına var bunun. Sen sol gerici cihangir tayfaya fazla bilenmişsin. Türkiye gerçekleri sadece o gruptan ibaret değil. Bunu hatırlamanı tavsiye ederim.
Sevgiler.
2 notes
·
View notes
Text
Inisherin'in Bansheeleri (İng. The Banshees of Inisherin), Martin McDonagh'ın yazıp yönettiği izlenmeye değer bir film. Film İrlanda'ya yakın Inisherin adasında iki adamın hikayesini anlatıyor. Colm adada keman çalan bir adamdır Pádraic ise kız kardeşi ile yaşayan bir çiftçidir. Colm bir gün Pádraic ile olan arkadaşlığını sonlandırır adada kimse buna bir anlam veremez. Pádraic bunu araştırmaya başlar ve işler gittikçe karışır. Geniş mekan çekimleriyle harika müzikleriyle muhteşem bir atmosfer yakalamış film. Son yılların izlenmeye değen en iyi filmlerinden birisi. Mutlaka izleyin. (Bundan sonrası spoiler içerir). Film erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine bir bakış atıyor. Colm'un Pádraic ile arkadaşlığını kesmesinin sebebi gelecekte hatırlanacak besteler yapmak istemesi ve dolayısıyla bu arkadaşlığa vakit ayırmak istememesi. Colm, Pádraic'i sıkıcı bulmaktadır. Pádraic bunları anlayamaz gelecekte hatırlanmak istenmek, ölümsüz olmak gibi meseleler ona saçma gelir zaten sıkıcı olan adada en güzel şey arkadaşlarla iki sohbet edebilmektir ona göre. Pádraic bugünde yaşar ve bugünü yaşamak ister. Fakat Pádraic bu arkadaşlıkta ısrar ettikçe Colm iyice zıvanadan çıkar ve bir oğlan çocuğu inadıyla kendine zarar vermeye parmaklarını kesmeye başlar. Pádraic bu arkadaşlık arzusunun kendisine ve çevresinde çok sevdiği şeylere (çok sevdiği minik eşeğine mesela) zarar verdiğini gördükçe Colm'dan nefret etmeye başlar. Aslında sadece kendi istediği olmasını isteyen iki inatçı herifin sınırları ne kadar zorlayabileceklerini izliyoruz film boyunca.
3 notes
·
View notes
Note
Günaydın Celil. Son 3-4 aydır arkadaşça konuştuğum biri vardı. Sohbet etmesi vakit geçirmesi keyifliydi. Dün galiba benden hoşlanmaya başladığını ve benim de ona karşı boş olmadığıma karşı bir şeyler söyledi. Bunu derken şey etraftan bizim aramızdaki konuşmaları vs. bilen insanlar bu kız da senden hoşlanıyor tarzında bir şeyler diyorlarmış ki dün bir araya geldiğimizde de sık sık gittiğimiz yerdeki çalışanlar bunları dediler. Uzun zamandır yalnızım, birine karşı da bir şeyler hissetmeyeli çok uzun zaman oldu. Onun için ne hissettiğimi, ne hissetmem gerektiğini şaşırdım gerçekten. Birini sevip sevmediğini ya da en azından hoşlanıp hoşlanmadığını nasıl anlayabilirsin?
Küçük bir not eklemek istedim. Hayatıma az sayıda insan alırım. Az insan öz insan kafasındayım. Uzun zaman sonra da bir erkekle bu kadar yakın olduğumu ve verdiğim değeri fazlasıyla hissettirdiğimden yola çıktığını söyledi. Değer veriyor muyum evet aynı şekilde o da bana değer veriyor. Ama hoşlantı mı olur bu?
merhaba, ingiltere'de yapılan bir araştırmaya göre en yakın arkadaşlar arasında yapılan evlilikler diğerlerine göre daha sağlam temellere dayanıyormuş. buradan yola çıkarak birbirini iyi tanıyan iki insanın arasında ki bir ilişki bence mutluluk verebilir tabi bu karaktere de bağlıdır. bir ilişkiye ihtiyacın var mı? önemli olan bu biraz. bunu gerçekten ister misin? sevilmek iyi gelecek mi çünkü bir insan ile sevgili olmadan önce onu kaybetme ihtimali göze alinmalidir. bu arada elemanın kendinden emin şekilde konuşmas�� hoşuma gitmedi işte ben senden hoslandım sende benden hoslanıyorsun cümlesi beni mutlu etmedi.
2 notes
·
View notes
Text
Pijamalarım ve ben sevgililer gününün içindeyiz… çıkışında bu şekili alırız
Neden mi?
SEVGİLİLER GÜNÜ İNDEPENDENCE DAY 14 ŞUBAT
standart miladi yılın standart bi günü.. o günün dünden ( yani bugün) ya da yarından (15 Şubat) bi farkı olmayacak… kapitalizm size sol omuzunuzdan -al al al al şeklinde seslenmiyorsa standart bi şekilde geçirilmesi tavsiye edilir. bilinenin tersine tanrıya bakire kurban etme günü filan da degildir. Zaten bu gibi günlerin bi kutsiyeti eksik ama illa kurban edildiyse de derileri Türk Hava Kurumuna verilmesi milli menfaatimiz icabıdır…
Evlenince hayata bakış açım her daim bu gğn gibi olduğu için 😁 karşılıklı hediye vb aktiviteler yıla yayıldığı için benim için bşr anlamda, gün özelinde INDEPENDENCE DAY dir…
ticari bi patlamadır o gün… ülkelerdeki gül ve müzik kutusu stokları hızla azaltılırken, gül fiyatlarının 5 kat artması da hiç şaşırtıcı değildir. nedense sevgililer sevgilerini o güne endekslerler sanki, gidip gül yada fender gitar alıp, "bunu sana aldım" diye gelenlere diğer günlerde pek rastlanmaz… demek ki insanı "sevgi günü" için bile şartlandırmak ve iteklemek gereklidir.
çoğu kişi sevgisini, sevdiğine itiraf etmek için illa da bu günü bekler ve fakat, o gün geldiğinde de sevdiği, bi başkasını sevdiğini itiraf etmiş olar da vardır. Abazya eyaletinin belediye başkanlığına aday olsa alacak potansiyele sahip erkekler arasında da "abii sevgililer günün kutlu olsun.. ühü..ühü" muabbeti çevirilirken, sevgilisini kaybetmiş kızlar arasında da yine benzer şekilde "sevgililer günün kutlu olsun helbüke, 3000 yıl önce sevdiğin bi çocuk wardı, onu aradın mı" gibi geyikler döner.
bazı kişilerin ise, sevgililer gününde bir sürü kişiye hediye verip, o bi sürü kişiyi seviyormuş gözükmesi de genelde holdinglerin yapmacık yöneticileri arasında meşhur bşr davranıştır
“ulan maaşa zam vermedik neyse al hepsine bir Gül ya koklarlar ya da koklarlar bide Güler yüz bu seneyi böyle atlatalım”
Bazısı da çiçeğini alır sevgilisi sandığı kişiyi arar -eee ben bu günü seninle geçirmeyi planlıyorsum ama… +bilmem ki başkasına sözüm var..
işte bu kaosun içinden çıkamayan ve hediyeleri elinde patlayan o kimseler artık normal değildir ve sokaktaki tüm sevgililere gıcık olur.. kedi katilleride böyle tiplerdir ha…
günlere anlam yüklemek güzel bi hadisedir.. gönül ister ki hiç bi gün anlamsız olmasın…sevgililer gününde birileri kesinlikle "her gün sevgililer günü olsa keşke" teması kurmaya çalışırken aynı imâ diğer önemli gün ve haftalarda da sarfedilir…olsun, anlamlıdır…“herkesi anlamınızdan öperim…”
Öte yandan, hediye aldı mı ? almadı mı?aldıysa ne aldı? Yoksa unuttu mu? Aldığı şey ya ucuzsa! Seveceğim bişey mi? Gibi gereksiz kaygılar kıskançlıklarla sevgilileri birbirine düşürebilen bir gün de olabilir.sevdiğin bugün mü aklina geldi bre dangalak evladım.Buluşmaların bir kısmı da İşte bu merak nedeniyledir.yani kendisine alınan hediyeyi merak eder..arkadaşına alınan hediyeyle kıyaslar ve sonra kıyas sevgilisinin sevgisine gelir
bana bunu mu layık gördün 🥴 +😳 aslında hayır ama dükkan kapalıydı🤥
( yazım yanlışları düzeltilmemiştir )
6 notes
·
View notes