#edebiyat inceleme
Explore tagged Tumblr posts
eszpek · 2 months ago
Text
türkçe'de perec'çe bir yenidenyazım denemesi | bir değerlendirme | 01
             “Potansiyel Edebiyat Atölyesi”nin şenlikli yazarı Bay Perec’in imkansıza yakın dil-deneylerinden birine daha hoşgeldiniz! Bu çetrefilli oyunun kuralları kabaca şöyle olacak:
144 harften oluşan bir metin yaz.
Bu metnin harflerini yatay satırlarda 12 birim, dikey sütunlarda da 12 birim olacak şekilde teker teker diz ve böylece bir matris oluştur.
ANCAK,
Bu metni öyle bir şekilde yazmalısın ki bu yöntemle dizildiğinde...
Her bir satırdaki 12 harfin 7’si sessiz, 5’i sesli olmak zorunda.
İlk satırda kullandığın 6 harf, sonraki 11 satırın her birinde tamamıyla tekrar yer almak zorunda.
Bu 6 harfin hepsi farklı harfler olmalı. Mümkünse dilin az kullanılan sessizleri de aralarında yer almalı.
6’sı haricinde 1 sessiz harf de her seferinde boşa düşmeli ki bu harfler § sembolüyle karşılanacaktır.
Bu matrise yerleştireceğin metin bir şiir olmalı. Dilbilimsel anlamda çıkışsız kelime ve harf öbeklerinden oluşamaz. Mümkünse kendi içinde az da olsa anlam barındıran, öğeleri tespit edilebilir cümlelerin ve kelimelerin şiirsel tertibinden oluşan, 144 harfe geldiğinde noktalanan bir edebi metin olmalı.
      Bu kurallar dahilinde kalıp bir metin üretmeye çalışırken; çok eklemli, jengavari upuzun bir bütün nesneyi dengede tutmaya çalışıyormuşsunuz hissi yaşıyorsunuz. Sıradan basit bir eklemede, ufacık bir fazla müdahalede bulunursanız bütün sistem gürültüyle ç��kebilir. Dilde, artta kalan ve önde olan zamanı imleyen bir tamlama eki kullanmak, bir parçayı ya da bütünü tanıtlayacak bir sıfat yahut zarf kullanmak bile sizi zaten bazı zaruretlere sürüklemekte. Metnin durmaksızın ve sırasızca önceye ve sonraya akan; suskuları, duraklamaları, kapanmaları, açılmaları, yükselmeleri, kırılmaları, kıvrılmaları olan korkunç labirentliğini; birtakım katı kurallar eşliğinde 144 harfe sığışmış kusursuz bir minyatür odada, temsilî bir görüntü üretecek nesnel laboratuvar ortamında deneyimlerken tüm bu matematik sizi ilginç bir şekilde ruha götürmüş oluyor.
      Edebi bir metni bir matrise hapsetmenin bir başka göndergesi daha var. Bilinir ki dilin içindeki her harfin özgül ağırlığı farklıdır. Her harfin metnin herhangi bir zamanına ve parçasına referans verme şekli, o alanla ilişkilenme yöntemi farklıdır. Dil içindeki her birim, akmakta olan içkin ve dışsal anlamlar silsilesinin maruzluğunda sürekli olarak değişken yoğunluklara erişir. Lakin matrise yerleştirilmiş, eşitlikçi ve nötr matematiğe sıkıştırılmış bir dilde bunun aksi bir gerilim söz konusudur. Bu mekanda dil öğeleri; yalnızca 1 birim değeri olan matamatiksel semboller, bütünün eşit ve temel parçaları haline gelirler. Mantıklı bir ortaklaşma zemini, genelgeçer bir iletişim kurabileceğini varsayarak kodladığımız dile bu örnekle dayatılan çatışkı; rasyonalite bağlamında insanlığın kültür tarihi boyunca yaşadığı çatışkının da mütevazı bir çağrıştıranıdır. Dilin nesneliğinin bu şekilde ortaya çıkışı “somut şiir” akımına da paralellik gösterir.   
Aşağıdaki yenidenyazımı Perec’in oyununun bütün kaidelerine uyarak uzun bir çalışma sonucu Türkçe’de gerçekleştirdim. Blogumda bulabileceğeiniz yazının 3.part'ında da Perec'in gerçekleştirdiklerinin çevirilerini ve yorumlamalarını, adaptasyonlarını bulabilirsiniz.
ÖNCÜL KOPMA
“Öncül Kopma”nın Eceli;
kapımda makûl celp.
Nasip:
Kelimecinin lakap mecmuasını
cılk pamukla mıncırıp aklınca;
pimi çekilmiş can pikapını
mecalsiz kalp canıma
liman yapacak.
Ö N C Ü L K O P M A § I
N E C E L İ K A P I M §
A M A K U L C E § P N A
§ İ P K E L İ M E C İ N
İ N L A K A P M E C § U
A § I N I C I L K P A M
U K L A M I N C I § I P
A K L I N C A P İ M İ §
E K İ L M İ § C A N P İ
K A P I N I M E C A L §
İ § K A L P C A N I M A
L İ M A N § A P A C A K
0 notes
ceyflap · 12 days ago
Text
Annabel Lee
Poe, ne güzel anlatmış aşkını. Aynı zamanda da kaybını.
Zavallı Annabel Lee, üşüyüp hastalanıyor ve ölüyor. Deniz kenarında bir yere gömülüyor, Poe hergün onun yanına, mezarına gidiyor.. orada geceliyor, sabahlıyor. İşte böyle bir aşk!
Bir konuya daha değiniyor Poe aşkında, öylesine aşıklar ki cennette ki melekler bile kıskanıyor onları.. akıl almaz büyüklükte bir aşk bu. İşte bu yüzden, Tanrı kıskanıyor bu aşkı ve ayırıyor onları.
Seneler,seneler evveldi; Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz İsmi Annabel Lee; Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekden başka beni.
O çocuk ben çocuk,memleketimiz O deniz ülkesiydi, Sevdalı değil karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee; Göklerde uçan melekler bile Kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi, O deniz ülkesinde, Üşüdü rüzgarından bir bulutun Güzelim Annabel Lee; Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni, Mezarı ordadır şimdi, O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskandı bizi,_ Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes Ve o deniz ülkesi) Bir gece bulutun rüzgarından Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana ,kim olursa olsun, Yaşça başca ileri Geçemezlerdi bizi; Ne yedi kat gökdeki melekler, Ne deniz dibi cinleri, Hiçbiri ayıramaz beni senden Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır hayalin eşirir Güzelim Annabel Lee; Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar Güzelim Annabel Lee; Orda gecelerim,uzanır beklerim Sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim O azgın sahildeki, Yattığın yerde seni.
8 notes · View notes
raksh4sa · 4 months ago
Text
"Nasıl ki astroloji astronomiden doğmuşsa batıl inanç da dinden doğmuştur, tıpkı çok bilge annelerin çok çılgın kızları gibi."
"Just as astrology was born of astronomy, superstition was born of religion, like very wise mothers having very crazy daughters." - Voltaire, Hoşgörü Üzerine İnceleme, (Çev. Erkan Ataçay), Bigesu Yayıncılık, Ankara 2017, s. 114.
6 notes · View notes
marcoles · 8 months ago
Text
Tumblr media
ÇOK YAKINDA
17 notes · View notes
jupiterliyazar · 1 year ago
Text
Bunca hapis hayatından sonra gökyüzüne bakmadığım her gün için özür diledim gökyüzünden. Şimdi göremediğim zamanlarda gözlerimin önünde taşıyorum gökyüzünü. Doğaya farklı bakıyorum her seferinde ilk defa görmüş gibi ve ilk defa tanıyor gibi inceliyorum. İnceledikçe hatırlatıyor bana kalbimin toprağına gömüp büyüttüklerimi. Yeşertmek için sessizce gökyüzüne bakıyorum. Çokça şükrediyorum.
M.
27.08.2023
20:40
18 notes · View notes
hasanakbal19 · 1 year ago
Text
Deneme - Kitap İncelemesi
“Sol Ayağım” eserinin orijinal ismi “My Left Foot” dur. Aslında bizlere hayatımızdaki birçok üzüldüğümüz, sinirlendiğimiz, öfkelendiğimiz, streslendiğimiz ve hatta bazen isyan ettiğimiz birçok hadisenin geçici ve çözümü olduğu konusunda uyarıyor. Hayatımız ve yaşamımız boyunca geçici sorunlar için ani reaksiyonlar ve tepkiler göstermek yerine daha çok çözüm odaklı olmamız gerektiğini söylüyor.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 1 year ago
Text
Deneme - Kitap İncelemesi
“Sol Ayağım” eserinin orijinal ismi “My Left Foot” dur. Aslında bizlere hayatımızdaki birçok üzüldüğümüz, sinirlendiğimiz, öfkelendiğimiz, streslendiğimiz ve hatta bazen isyan ettiğimiz birçok hadisenin geçici ve çözümü olduğu konusunda uyarıyor. Hayatımız ve yaşamımız boyunca geçici sorunlar için ani reaksiyonlar ve tepkiler göstermek yerine daha çok çözüm odaklı olmamız gerektiğini söylüyor.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
shadelessmind · 2 years ago
Text
Adanmak - Ali Granit (inceleme)
Hayatında basketbolun bu kadar yer edindiği biri olarak Yalçın Granit’in sadece ismini (o da üstünkörü) biliyor olmak utanç veriyor bu kitabı okuduktan sonra. Tarih kitaplarına karşı biraz mesafeli dururum normalde. Biyografi kitaplarıyla haşır neşir olabilmem için ise yaşam öyküsünün çok iyi derlenmiş ve kitabın dilinin bir ustanın dokunuşlarıyla donatılmış olması gerekir. Diğer türlü sıkılır ve okuma eylemini kendi kendime eziyete dönüştürürüm. “Adanmak” hem bir biyografi hem de bir tarih kitabı. Bunu, kitabı okurken fark ettim. Türk basketbolunun tarihiyle Yalçın Granit’in bu kadar içli dışlı olduğunu, efsanenin aynı zamanda tarihin büyük kısmına doğrudan etki ettiğini, basketbolla yatıp basketbolla kalktığını, tek yaşam gayesinin her gün en azından birkaç genci daha basketbola kazandırmak olduğunu sayfalarda dolaşırken öğrendim. 
Tumblr media
50′li yıllarda şöyle posterler verebilen bir oyuncudan bahsediyoruz. Çıtayı çook çok yükseklere çeken bir basketbol insanından. 
Kitabın 2016’da basıldığını ve Granit’in 2020’de bu dünyadan göçtüğünü hesaba katarsak biraz da geç öğrendim sanırım. 
Türk basketbolunun yaklaşık 70 yılına doğrudan müdahil olan bir insandan bahsediyoruz. Oyuncuyken ülkenin durdurulamaz ismi, Avrupa’da nam salmış, bugün dibimizin düştüğü Yunan ekolü, Sırp ekolü, Yugoslav ekolü basketbol ülkelerinin sistemlerini bu ülkelerden önce Türkiye’de uygulamaya çalışmış, o ülkelerde bu sistemlerin nasıl çalıştığını göstere göstere örnek alınması için her yola başvurmuş, tüm imkanlarıyla sadece basketbolun yayılmasını ve yaygınlaşmasını görmeden göçüp gitmemek için çabalamış birisinden bahsediyoruz. Ayrıca bu dibimizin düştüğü ülkelerin efsane isimleri de hep Yalçın Granit'i işaret ediyor. Bizde yaygın değilken, bir sistemimiz yokken "o" vardı, onun adını sayıklardık diyor. 
“Basketbola dair o kadar kitap yazılmış mı” dedirtecek bir basketbol kitaplığına sahip, ülkede daha doğru düzgün televizyon yokken antrenmanları ve maçları VHS kasete kaydedip tekrar tekrar izleyecek ve oyunculara izletecek, Amerika’dan antrenman ve maç kasetleri getirtip her fırsatta oyuncu ve koç yetiştirmek için seminerler, konferanslar, eğitimler vermek için çabalayacak, maç önü motivasyon konuşmalarına 1 hafta kendi kendini kaydederek hazırlanacak, yıllarca gazetelerden ve dergilerden köşe yazılarını, makalelerini, çevirilerini eksik etmeyecek ve bunu 70’li yıllardan günümüze kadar sürdürecek denli vizyoner ve enerjik bir zihinden bahsediyoruz. Koca kitapta geçen övgüleri burada yineleme gereği duymuyorum ama bu büyük insana, onun basketbola kazandırdığı diğer büyük isimlere duyulması gereken saygıyı yeterince duymadığımızı, bu isimleri ve başarılarını yeterince zikretmediğimizi üzülerek fark ediyorum. Hadi ben neyse. Benden sonraki kuşaklar Ja Morant’i, Zion Williamson’ı, hatta Wembenyama’yı ezbere sayacak da Yalçın Granit’i, Hüseyin Alp’i, Nedret Uyguç’u, Efe Aydan’ı belki kulaklarının ucuyla duymuş olacaklar, belki de hiç duymamış olacaklar. 
O yıllara dair birkaç görsel içerik bulabilir miyim acaba diye internetin karanlık dehlizlerini arayıp taramama rağmen bulabildiğim birkaç dakikalık birkaç videodan fazlası olmadı. TRT Arşiv’den ümitliydim ama orada bile bulamadım. Belki de ben bulamadım. Korkarım ki eskilerin hikayeleriyle yetinmeye devam edeceğiz ve biz de küçüklere anlatmadıkça yıllar içerisinde unutup gideceğiz. Keşke en azından Murat Murathanoğlu falan elini taşın altına koysa da Bir Zamanlar Amerika, Bu Zamanlar Amerika, Bir Zamanlar Avrupa serileri gibi bir de Bir Zamanlar Türkiye video serileri yapsa. Ne de olsa o daha çok kişiyi tanıyor, daha çok kaynağa erişimi var, daha eskiyi hatırlıyor. Biz de en azından onun ulaşabildiği kaynaklar doğrultusunda Türk basketbol tarihinde yer edinmiş efsaneleri bir kere daha dinleyebilsek, öğrenebilsek ve gençlere aktarabilsek. 
 En azından, neyse ki Yalçın abi gönül verdiği o spor kulüplerinin, Galatasaray'ın ve Darüşşafaka'nın hep gönlünden geçirdiği Avrupa başarılarını görebilecek denli uzun yaşadı.
Güncelleme: Yazarken değil de sonradan aklıma gelen bir husus daha var. Yalçın Granit'in esas tahsili jeoloji üzerine. Bu alanda üniversitede asistanlık da yapıyor hatta. Bu mükemmeliyetçiliğini ve iş ahlakını düşünürsek eğer sporcu değil de jeolog olarak kariyerine devam etseydi sanıyorum ki biz yine onun ismini bugün biliyor ve zikrediyor olurduk. Bu akademisyen yönüyle ve çoğunluğu basketbol özelinde olsa da yaptığı İngilizce-Türkçe çevirilerle dilimize çok doğru bir tabir de kazandırmış aslında: Tembelik Hududu. Comfort Zone söz öbeğini dümdüz, barzo gibi "konfor alanı" olarak çevirmekten çok daha doğru ve anlamı güçlendiren bir tercüme bence böylesi. Bundan sonra sık sık cümle içinde kullanacağım tembellik hududunu.
Tumblr media
https://1000kitap.com/gonderi/197568059?oku=1
0 notes
rayhaber · 7 days ago
Text
Dizi Kaosuna Neden Olan: ‘Halikarnas Balıkçısı’nın Torunlarından ‘Şakir Paşa Ailesi’ Dizisine Gelen Tepkiler
Halikarnas Balıkçısı: Edebiyat Dünyasında Bir İkon Cevat Şakir Kabaağaçlı, edebiyat dünyasında Halikarnas Balıkçısı adıyla tanınan, Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden biridir. Özellikle deniz, doğa ve insan ilişkisini derinlemesine işleyen eserleriyle, Türk edebiyatına katkıları yadsınamaz. Bu yazıda, Halikarnas Balıkçısı’nın hayatı, eserleri ve edebi kişiliği üzerine detaylı bir inceleme…
0 notes
haytaogluyunus · 12 days ago
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN 14 ARALIK (1978)
MİLLİYETÇİ-ÜLKÜCÜ CAMİANIN BÜYÜK ŞAİRİ
YETİK OZAN(TURGUT GÜNAY: BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ'İN KIZI UMAY GÜNAY'IN EŞİ)
VEFATININ YIL DÖNÜMÜ.
RAHMETLE ANIYORUM.
Şair, edebiyat araştırmacısı (D. 1942, Soma / Manisa – D. 1978, Ankara). Şiirlerinde Yetik Ozan ve Firkatî mahlaslarını kullandı. İlköğrenimini Aydın’a bağlı çeşitli bucaklarda, ortaöğrenimini Rize’de tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1966) mezunu. Bir süre Kütahya Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1967’de Atatürk Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne asistan olarak girdi. Doktorasını burada “Rize İli Ağızları” adlı tez çalışmasıyla (1972) tamamladı. 1975 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçti. Akademik çalışmaları yanı sıra TRT Halk Müziği ve Halk Oyunları dairelerinde yönetim kurulu üyeliği görevinde bulundu. Şiirleri ve makaleleri Töre, Hisar ve Türk Edebiyatı gibi dergilerde yayımlandı.
Kapatby ReklamStore
ESERLERİ:
ŞİİR: Atmaca Uçurumu (1973), Atmaca Uçurumu-Ülkü Bağı-Bütün Şiirleri (2002).
DERLEME-İNCELEME: Halk Şiirlerinde Atatürk (Saim Sakaoğlu ile, 1974), Balıkçıl ile Yengeç - Kelile ve Dimne’den Seçilmiş Hikâyeler (1977), Rize İli Ağızları - İnceleme-Metinler-Sözlük (1978).
HAKKINDA: Arslan Tekin / Edebiyatımızda İsimler ve Terimler (1999), Mehmet Çetin / Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri Antolojisi (2002).
0 notes
eszpek · 2 months ago
Text
türkçe'de perec'çe bir yeniden yazım denemesi | 02
*
Ayrım ! Söyle ona:
Yürümesin, klinik yaramla
-Siniyor mu salt anlam; yorumsamaya?
(Rastlanırsa) manayı;
‘yılların itmesiyle
sarıya nemli resimlerin
yaslı yardımına’     yor.
-sızlanma.
A Y R I M S Ö § L E O N
A Y Ü R Ü M E S İ N § L
İ N İ § Y A R A M L A S
İ N İ Y O R M U S A L §
A N L A M Y O R U § S A
M A Y A R A S § L A N I
R  S A  M A N A Y I § I L
L A R I N İ § M E S İ Y
L E S A R I Y A N E M §
İ R E S İ M L E § İ N Y
A S L I Y A R § I M I N
A Y O R S I § L A N M A
Yukarıdaki şiir Perec’in iş şu kaidelerine uyarak yazıldı:
144 harften oluşan bir metin yaz.
Bu metnin harflerini yatay satırlarda 12 birim, dikey sütunlarda da 12 birim olacak şekilde teker teker diz ve böylece bir matris oluştur.
ANCAK!
Bu metni öyle bir şekilde yazmalısın ki bu yöntemle dizildiğinde...
Her bir satırdaki 12 harfin 7’si sessiz, 5’i sesli olmak zorunda.
İlk satırda kullandığın 6 harf, sonraki 11 satırın her birinde tamamıyla tekrar yer almak zorunda.
Bu 6 harfin hepsi farklı harfler olmalı. Mümkünse dilin az kullanılan sessizleri de aralarında yer almalı.
6’sı haricinde 1 sessiz harf de her seferinde boşa düşmeli ki bu harfler § sembolüyle karşılanacaktır. (Müzikteki “füg”ü anımsatır)
Bu matrise yerleştireceğin metin bir şiir olmalı. Dilbilimsel anlamda çıkışsız kelime ve harf öbeklerinden oluşamaz. Mümkünse kendi içinde az da olsa anlam barındıran, öğeleri tespit edilebilir cümlelerin ve kelimelerin şiirsel tertibinden oluşan, 144 harfe geldiğinde noktalanan bir edebi metin olmalı.
Not: Yenidenyazımların ilki Peyniraltı Edebiyatı Perec sayısında, 144 harflik ikişer çeviri ve ikişer adaptasyonla birlikte yeraldı. Detaylı bilgi için blog'taki 01 numaralı işe bakınız.
0 notes
gundemarsivi · 23 days ago
Text
Tumblr media
Hayatımızı Güzelleyen Dostlar/Kitaplar
✍🏻 Hayrettin Geçkin
Niye Ahmet Özer, niye Yalçın Duman? Anlatacağım!
I
Boşuna demedim ona Günümüz Türk Şiiri’nin Yunus’u diye! Ahmet ağabey bir Yunus adamdır. Karda kıştaysanız ısıtır sizi dostluğuyla. Uzaktaki yakınınız… Kendinizi zorda hissedin ve aklınıza getirin onu, arkanızda duran koca bir dağ bulursunuz.
Bunalmışsanız sıcaktan, bir ikindi rüzgârı gibi düşünün onu, serinlersiniz. Ahmet ağabey öyledir: Nerde olursanız olun sarar sarmalar şiirleriyle sizi. Ağabeyliğini esiremez. Diyelim hastasınız, seslenmesi yeter ayağa kalkmanıza.
Ağır bir ameliyata gidiyordum. Yollardaydım… İçimde, yarım kalmış kitap dosyalarını tamamlayamamamın, yazmak istediklerimi yazamamanın derin kederi, başka bir sürü telaş… Kim nasıl bilebilir ki. Telefonum çaldı birden. Ahmet ağabey! Sesi, “Aklından kötü şeyler geçirme çocuk” dercesine söylediklerine. Oysa haberi yoktu neler yaşadığımdan, ne için, nerelere gittiğimden. Ahmet ağabey bu!
Örneğin bir resim çizer size konuşurken: Geçmişin devrimci birikiminde büyüttüğü ütopyası ile başka türlü bir gökyüzü, başka türlü bir dünya geçer karşınıza. Yaşanır kentler, adil, demokrat ve barış içinde ülkeler beliriverir duyarlıklarınızda. Kendinize yapışır kalırsınız telefon kapandıktan sonra da.
Umutsuz olduğum sıralardaydı. Çok oldu. Rafta bir kitap geldi elime. Öyle rastgele. Onun, “Aşkın Taç Yaprağı”. Fazla değil bir şiir okudum içinden. Döküldü üstümden kara bulutlar o an. Baktım dışarıda bahar, baktım yaşanası bir dünya akıyor yanı başımda. Bitmemiş hiçbir şey. Bana hâlâ ihtiyaç var. O şiirde ne vardı, neden öyle düşündüm bilmiyorum. İçinde, ne zaman bir gül ıslık çalsa / sokakta olacağım, dizelerinin geçtiği şiirimi yazdım oturup. Sonra attım kendimi sokağa. Elimde bir kova olsa, inanın o gün bütün duvarlara “Yaşasın Aşk”! “Yaşasın devrim”! yazardım.
Ahmet ağabey insanı büyüleyen bir adam. Esinler durur insanlığı şiirleriyle, yazılarıyla… Müthiş bir anlatıcı aynı zamanda. Dünyaya karşı kadeh kaldırmayı geçirirsiniz içinizden onu dinlerken. İnsanı, doğayı ve kitapları sevdiğinizi hissedersiniz bir kez daha dinlerin en büyüğü ile: Aşkla…
II
Yalçın Duman benim kardeşim. Bir iki yaş küçük benden sadece. İnsan bazen kardeşleriyle yetmişine yakınken de tanışabilir. Hayat çünkü. İnsan, insan kardeşleriyle tanışmadan kendisiyle tanışamaz. Yeni kendisi olamaz.
Her şey adil olsun, kardeşçe olsun her şey, bir sevgili yakınlığı kurulsun doğayla aramızda örneğin… Bu dediğim düş, bu dediğim ütopya… İşte bu düşlerden, bu ütopyalardan kardeşiz Yalçın Duman’la.
Baktım ki Yalçın Duman’ı düşünürken bir hafıza tazelemesi yapıyorum elimde olmadan: Ortaokullu yıllarım! Param hiç olmazdı. Hafta sonu yirmi beş kilometrelik köyümden taşırdım sırtımda yiyeceğim ekmeği. Bir keresinde çarşıda karşılaştığım köylüm bir amca harçlık verdi bana. Ekmeğim bitmişti ve çok açtım o gün. Yalnızca bir ekmek alabildim fırından o harçlığın tamamıyla. Ekmek sıcacıktı. Şehir ekmeği ne güzel kokuyordu Tanrım! O günü hiç mi hiç unutmam. Hiç ama hiç! Bir de okulu bırakmaktan başka seçeneğimin kalmadığı sırada Enver Karagöz’ün devreye girmesini, Artvin Öğretmen Okulu’nda okurken… Bu iki olay hem kırılmadır öğrencilik hayatımda, hem de yeniden düğümlemedir hayata.
Yalçın Duman’la Facebook’tan ne zaman arkadaş olduğumuzu bilmiyorum. Ama, zaman zaman şiir ve denemeler paylaştığını fark eder okurdum. Beğenirdim de açıkçası. Yaklaşık iki yıl önce profilini inceleme gereği duydum. İnanılmayacak şey ama Artvinli olduğunu profiline bakınca öğrendim. “Hemi de Şavşatlı!” olduğunu… Zeynep de “Hemşerin benim meslektaşımmış, Ankara’da hukuk büroları varmış” diyerek artırdı Yalçın Duman’a dair farkındalığımı.
Altı yedi ay önce telefonumu istedi. Bildirdim. Mozaik Edebiyat Grubu adında bir okuma grupları varmış. “Siz, Toplumcu Gerçekçi Şiirimizin günümüzde önemli temsilcilerinden birisiniz” diyerek ZOOM üstünden arkadaşlarına bir sunum yapmamı istedi.
Geçtiğimiz 22 Ekim’de gerçekleşti bu sunum. Güzel insanlar tanıdım sayesinde. Birikimli mi birikimli her biri. Güzel insanlarla çevrelenmek ne güzel değil mi?
Yalçın Duman’ın şair ve yazarlığının yanında iki ayrı özelliği daha dikkatimi çekti: Birincisi; bir aşkıya ve bir barış militanı gibi insanı insana taşımadaki becerisi ve zekiliğiyle birleştirdiği içten tutumu; ikincisi de insanın, insanın kurdu olduğu çağımızda ulu şair Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun beni büyüleyen bir dizesini ters yüz etmesi. Ki bu az iş değil. Her babayiğidin işi değil. Lafla hiç olmaz zaten: Evet Bedri Rahmi Eyüboğlun’nun “Kardeşin duymaz eloğlu duyar!” dizesiydi ters yüz ettiği. Evet, benim kardeşim! Beni duymuştu işte. Ben, bu toprakların soyundanım / Dirence karıştım gözelerde, derken ki çığlığımı duymuştu işte. Bu da benim hayatımda başka bir kırılma / başka bir düğümlenmem hayata…
Neden Ahmet Özer, Neden Yalçın Duman sorusuna gelince: Dün iki kargo birden geçti elime. Birincisinde, Ahmet ağabeyin deneme ve incelemelerden oluşan son kitabı vardı. Damara Dokunmak! Laf aramızda damara ve zülfüyâre dokunmayı sever Ahmet ağabey. Kitap daha yeni çıkmış Payda Yayıncılık’tan. Çok kitabı oldu Ahmet ağabeyin bende. İkinci kargo paketinde de Yalçın Duman’ın Zuzu Kitap’tan çıkan Sevdayı Yardan Uçurdum (şiir), 70’li Yıllar (öykü), Yaşam Bir Deneme Tahtası (Deneme) ve İzan Yayınları’ndan çıkan Geçmiş Zamana Ağıt (şiir), Arafta Kalan Hayatlar (78 Kuşağı Öyküleri), Edebiyata Dair Hayatlar (Deneme-Eleştiri) kitapları vardı… Tam altı kitap.
Evimiz şiir bahçesi ne, öykü dünyasına kesti birden… Diyeceğim bu sadece bir tesadüf değil. Olamaz! Bu iki insan, bu iki kargo bir tesadüf olamaz… Evet! Kargonun da bir bildiği vardır yola çıkarken. Ben aşka, kitaplara ve devrime inanırım çünkü.
III
Bilenler bilir; düş, düşünce ve şiir dünyamda büyük yer kaplayan iki değerli insanı, iki dünya insanını; Kemal Özer ve Enver Karagöz’ü, bir olay ve bu olay yüzünden kaleme aldığım bir yazıyla, ölümlerinden sonra bile olsa buluşturup tanıştırmıştım. Şimdi de bu iki insanı, benim güzel Ahmet ağabeyimle, kardeşim Yalçın Duman’ı sağlıklarında buluşturup, tanıştırıyorum işte; insanı insana taşımanın güzelliğiyle ve bu yazı aracılığıyla… Üstelik tanıştırma gerekçem de çok sağlam: Çünkü bu iki dünya insanı da kitaplara, dostluklara ve şiire tutunarak yol alırlar, renk düşürürler geleceğe.
IV
Yazıyı kaleme aldığım sırada bir haber ulaştı. O haberi bu yazıya iliştirmesem olmaz. Şair dostum A. Kadir Bilgin’in son şiir kitabı Giyotin Ziyareti bana doğru yola çıkmış. Eli kulağında. Belki de yarın sabaha, olmadı akşama…
V
Kötülüklerin arasında açar kırmızı gül gibi / hayatımızı güzelleyen dostluklar/ ve daha güzel bir gelecek özlemi.
Hayrettin Geçkin
0 notes
edebiyatiturk · 1 month ago
Text
Edebiyatın Korku Türündeki Yeri: Klasik ve Modern Eserler
Edebiyatın Korku Türündeki Yeri: Klasik ve Modern Eserler Edebiyatın korku türü, zaman içinde değişim ve evrim göstererek, hem klasik hem de modern eserlerde farklı şekillerde kendini göstermiştir. Bu yazı, korku türünün edebiyat içindeki yeri üzerine derinlemesine bir inceleme sunmakta, bu türün tarihsel gelişim sürecini, önemli yazarları, eserleri ve korkunun insan zihnindeki evrimini ele…
0 notes
sonmuzik · 2 months ago
Text
Hatice Hamarat’tan Yeni Şarkı “Manevra”
Tumblr media
Hatice Hamarat’tan Yeni Şarkı “Manevra”
Hatice Hamarat yeni şarkısı “Manevra”yı, Riff’n Night Records etiketi ile yayımladı. Kendisi aynı zamanda edebiyatçı olan ve yayımlanmış kitapları bulunan müzisyen Hatice Hamarat, şarkının sözlerini de yazdı. “Manevra”nın bestesinde Hamarat ile birlikte Özgür Gezgin’in imzası bulunuyor. Ekip çalışmasının önemine inanan Hatice Hamarat’ın tüm şarkılarında olduğu gibi bu şarkısınında arenjesini yine Ahmet Kalabay üstlendi. Çıkardığı single çalışmaları kliplendiren Hatice Hamarat yeni şarkısını da kliplendirdi. Sanatçı Türker Alagözyaylası klibi yapay zeka çalışmaları ile oluşturdu. Fotoğraf sanatçısı Sezgin Aydın, müzisyen Enis Emre Yavaş’ın da katkıları ile proje müzikseverlere sunuldu. Hatice Hamarat şarkıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor: “Manevra, çıkış noktası itibari ile insanın anlam arayışını şehrin ruhu ile birleştiren bir parça. Parça, sözleri ve müzikal ritmini aldığı yerden insanın renkli dünyasına, şehrin sokaklarına ve kişisel yorgunluklarımıza uzanıyor. Bunu ruhun neşesini koruyarak, gecenin belirsiz havasını soluyan bir müzikle birleştirerek yapıyor. Manevra, tekinsizliğin parçası diyebiliriz. Şarkım hem dinamik bir müzik hem de ruhumu arıyorum diyenler için birebir. O halde; Tüm zarlar atıldı mı oyunda?..” Hatice Hamarat’ın  diğer bestelerinde olduğu gibi- bize yaşamın müphem noktalarından dokunduğu son şarkısı “Manevra”yı dijital platformlardan dinleyebilir; klibini YouTube’dan izleyebilirsiniz. Hatice Hamarat’tan Yeni Şarkı “Manevra” Hakkında Hatice Hamarat, 5 Ekim 1985 yılında Eskişehir'de doğmuştur. Küçük yaştan itibaren müzik ve edebiyat alanlarında eğitimler almıştır. Osmangazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü'nden mezun olduktan sonra çeşitli dergi ve gazetelerde köşe yazarlığı yapmıştır. Harper Collins ödüllü yazar Luset kohen Fins tarafından kurulmuş olan Öykü Fabrika'nda eğitim görmüştür.
Tumblr media
Erol Parlak – “Ay Dağlar” Edebiyatın güçlü kalemlerinden Jale Sancak ve Faruk Duman ile çalışmıştır. Çalışmaları interaktif ve matbu yayınlarda şiir, öykü, makale ve inceleme olarak yayımlanmıştır. 2019 yılında "Çavlan" kitabı, 2020 yılında "Mutlak Unutuluş" kitabı yayımlanmıştır. Müzik çalışmalarına küçük yaşlarda başlayan sanatçı, çeşitli müzik gruplarında bas gitarist ve vokal olarak yer almıştır. Müzik çalışmalarına söz yazarlığı ve besteci kimliği ile devam etmektedir.
Tumblr media
Spotify: Hatice Hamarat Sosyal Medya: Instagram I Twitter Söz: Hatice Hamarat Müzik: Özgür Gezgin- Hatice Hamarat Read the full article
0 notes
pazaryerigundem · 2 months ago
Text
Başkan Uysal'dan yeni kitabına imza günü
https://pazaryerigundem.com/haber/189998/baskan-uysaldan-yeni-kitabina-imza-gunu/
Başkan Uysal'dan yeni kitabına imza günü
Tumblr media Tumblr media
Antalya’da Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan ’21. Yüzyılda Yeniden Cumhuriyet’ isimli kitabının imza gününde okurlarıyla bir araya geldi.
ANTALYA (İGFA) – Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın edebiyat dünyasına adım attığı Lavinya’nın Aşkla İmtihanı isimli öykü kitabının ardından inceleme dalındaki yeni kitabı 21. Yüzyılda Yeniden Cumhuriyet, Cumhuriyet Kitapları’ndan çıktı.
Kitabında daha iyi bir hayatın olanaklarının 100 yıl önce ilan edilen Cumhuriyet’te saklı olduğunu ifade eden Başkan Uysal, yeni kitabının ikinci imza gününü AKM’de gerçekleştirdi.
İlgiyle karşılanan imza gününde uzun kuyruklar oluştu. Başkan Uysal’a kitabını imzalatanlar arasında kent sakinlerinin yanı sıra çok sayıda meclis üyesi, siyasetçi ve gazeteciler de yer aldı.
Gerçekleşen imza gününde her yıl Cumhuriyet Bayramı’nda torunlarına hediye aldığını söyleyen Hıfzı Yetgin bu yıl ise torunlarına hediye olarak Başkan Uysal’ın imzalı kitabını armağan edeceğini paylaştı. Torunlarına aldığı 4 adet kitabı Başkan Uysal’a imzalatan Yetgin, “Çocuklarımız, torunlarımız yıllarca saklayacakları, okuyacakları, Cumhuriyet bilincini pekiştirecekleri birer eser edinmiş olacaklar” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
dakikamagazin · 5 months ago
Link
Türk edebiyatının usta ismi Ferit Edgü, 88 yaşında hayatını kaybetti
0 notes