#dinle neyden
Explore tagged Tumblr posts
hazerpare · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir kurumun fatihası hayırlı ise intihası da hayırlı olur.
20 notes · View notes
yavruceyln · 1 year ago
Text
2 notes · View notes
postakutusundakisair · 8 months ago
Text
Küflü konuşmaları raflara kaldırdım
Mutfaklarında deli aklın
Asılsız mehpareler seyrettim
Geceleri gün edecersine
Varlığım esmiyor zihninde
Ki olayım gözlerinde
Derbeder kaderleri boyadım
Kan çanağı rengine
Usulsüz yokluğun kapatır kapıları
Nedir senden üzerime dökülen ten
Aşkım tedavülden kaldırılan
Paçavralı sanrılar
Kimi kimden beni neyden
Sakınırsın bilmem
Avurtların göçmüş dünya türk��sü
Meleklerin hesabı kitabı olmaz
İnsanların insana kulluğu olur
Ben kul değilim senin
Teslim etme mağrurlarımı
Tanrı katındaki feveranlara
Koruluk sessizliğinde aşk
Cinayet sebebidir adaletim
Hiçliğin tapusu yoktur
Şu ahir dünyanda
Göçüp gitmişsin gözlerimden
Aşkı tanımamışsın
Anlamamış kaçmışsın
Yaşamamışsın kentimde
Durma koş yüreğine
Sebebsiz nasihatini dinle
Sela seldir şimdi gökte methiyeli
Yamacında kalır ayrılık
Girdapların soğuk hasretli
Sıcak unutmalardan muzdarip
Bir çocuk hüznüyle
Gözlerim
Gözlerinle
Gidişini..
Ξ.
'Çocuk Hüzünlü Bakışlar'
14 notes · View notes
mezardakicicekk · 6 months ago
Text
SÖYLENMESİ GEREKENLER
24/05/2024
Bir mektup gibi mi olmalı yoksa önceki yazılarım gibi direkt konuya mı girsem daha iyi olurdu bilemedim. Bu yüzden bildiğim yoldan gitmenin daha iyi olduğuna karar verdim. Bu yazıyı sen okumayacaksın ama ben seninle konuşuyor gibi yazıp sana hitap edeceğim Onsra. 1 ay önce sana konuşmamız gereken önemli bir konu olduğunu söylemiştim ve bunun için hep doğru zamanı bekledik. Fark ettim ki ben bu konuşmadan kaçmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum. O yüzden buraya yazmaya karar verdim. Sana sesli bir şekilde bu yazacaklarımı hiç söyleyemem sanırım. Artık bazı şeyleri öğrenmenin vakti geldi Onsra. Sana bilmediğin her şeyi anlatacağım. Sana yaptığım playlisti dinledin mi bilmem ama playlistin son şarkısında söylemem gereken milyonlarca kelime var diye bir söz geçiyor. Şimdi sana bu kelimeleri söyleyeceğim.
Konuya girmeden önce şuan ne hissettiğimden bahsetmek istiyorum. Kalbim deli gibi atıyor. Kalbime saplanan bir şeyler hissediyorum ve korkuyorum. Neden ve neyden korkuyorum bilmiyorum. Bu korku 1 aydır var bende. Sana bunları söyleyecek olmak beni neden korkutuyor bilmiyorum. Psikoloğum sana artık her şeyi söylemem gerektiğini söylediğinden beri kalbimde bir ağırlık var. Sakinleşmeliyim...
Psikoloğum en eskiden şuana gelip içimde tutmuş olduğum her şeyi serbest bırakmamı söyledi. O yüzden en eskilerden başlayıp şuana geleceğim. Her ne kadar çocuktuk diye geçiştirmiş olsanda bir yalana inanıp ilişkimize nokta koyuşumdaki pişmanlığımdan başlamak istiyorum. Gerçi bu konuda pişman olduğumu az çok biliyorsun ama ben içindeki o küçük Onsra'ya içimdeki küçük Pei'nin söylemek istediklerini aktarmak istiyorum. Merhaba yıllar önce hayatıma girmiş olan Onsra, ben sevgilinin gelecekteki haliyim. Belki sevgilin diye hitap etmem seni şuan sinirlendiriyor olabilir ama lütfen dinle beni. Küçük Pei'nin sana söylemek istediği şeyler var. Sonsuzum, her şeyi batırdığım için özür dilerim. Seni bekleyeceğimi söylememe rağmen bir anda başkasıyla ilişki yaşadığım için özür dilerim. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Beni kullandın sanıyordum, bana öyle söylediler. Bir kez olsun ilişkimiz varken sevginden şüphe etmedim. Gerçekten hiç şüphem yoktu. Beni sevdiğini tüm kalbimle hissediyordum. Arkadaşımın yalanına inanıp sana bu kötü duyguları yaşattığım için özür dilerim. Asla böyle bir sonu hak etmedin, etmedik. Umarım beni affedebilirsin.
İlk konuyu böylelikle kapatıp birkaç sene sonrasına gideceğim. Bu biraz sorguya çekiyormuşum gibi görünebilir. Yıllardır kafamın içinde dönüp duran soruları soracağım sadece. Şuan bu soruları yazarken cevaplarını senden duyabilmeyi çok isterdim. Korkaklığımdan (?) kaynaklı bu şekilde sorabiliyorum işte. Muhtemelen cevap vermezsin. Yine kafamda cevaplanamadığı için dönüp durmaya devam edecek bu sorular. Neden yaptın Onsra? Neden bana birini sevmeye başladığını söylemedin? Senden duysam daha sakin karşılayabilirdim, biliyordun. Sevgilin var zannettiğimde -belkide gerçekten vardı ve yalan söyledin- sadece bir süre kimseyle konuşmak istemediğimi belirtip geri çekilmiştim. Gayet sakindim. Biliyorsun, gerçekten sakindim ve sen beni defalarca kez arayıp en son öyle bir şey olmadığını söyledin. Sana inanmayı seçtim ben. Sana güvenmeyi seçtim çünkü bana yalan söylemeyeceğine inanıyordum. Aylar geçti ve doğum günümde sevgilinin varlığından haberdar oldum. O gün çok öfkeliydim ve bence hakkım vardı çünkü sana her zaman bana öyle bir şey olursa haber vermeni söylemiştim. Neden yaptın? Doğum günümde öğrenmeyi hak ettim mi? Hadi bunu geçtim, günler sonra önerilenlerimde hesabınız çıktı önüme. Ortak hesap ve bioda tarih vardı. 4. ay olduğunu hatırlıyorum sadece ve benim doğum günüm 8. ay. Benden 4 ay neden sakladın? Sana olan duygularımı bildiğin halde ve sevgilin varken neden ben sabahlarken gece benimle konuşmak istedin? Bu konuda kendimden çok o kıza üzüldüm. Bu döneme ait bir şey daha sormak istiyorum. Konuşmadığımız dönem yaşadığım şehre geldiğinde neden bana ulaşmaya çalıştın? Sevgilin varken senden hoşlanan eski sevgilinle görüşmek istemen ne derece doğru? Neden o gün bana ulaşamadığın ve beni göremediğin için pişmansın? Aklıma benden hoşlanıp bunu kabullenemediğin ihtimalinden başka bir şey gelmediği için bu sorunun cevabına gerçekten ihtiyacım var. Belkide hâlâ kabullenemediğinden inkar edeceksin. Ne tuhaf, cevaba ihtiyacım var ama bu ihtimali yıllardır düşündüğümden başka bir cevap alsam inanamazmışım gibi hissettiriyor.
Sorgulamam bitti. Şuanki döneme rahatlıkla geçiş yapabilirim. Birazdan söyleyeceğim şeyleri sana itiraf etmemek için aylardır kendimi tutup duruyorum. Yıllar önce birine verdiğim sözü bile ezip geçtim. Zamanında birine duygularımı itiraf etmekten kaçınırken acı bir şekilde kaybetmiştim. O gün duygularımı bir daha ne olursa olsun ertelemeyeceğime söz verdim. Bu sözü ona verdim ve ben aylardır bu sözümü ezip geçiyorum. Daha fazla ertelemeyeceğim. Şimdi sana daha önce asla söylemediğim ve kendime dahi itiraf edemediğim bazı şeyleri söyleyeceğim. Şaşırabilirsin veya tahmin etmiştim diyebilirsin, bilemem. Şaşırmana şaşırmam ama, çünkü sana bu güne kadar hep tam tersini söylemiştim. Hatırlıyor musun sana hiç evlenmeyi düşünmediğimi söylemiştim. Yalandı. Bugüne dek ve bugünden sonra bile her zaman herkese şu cümleyi kurdum ve kuracağım: "Onsra olursa evlenirim ama o olmayacaksa evlenmem kimseyle." Tanrım... İlk kez bunu büyük bir ciddiyetle yazdım. Onsra, sana olan sevgimin basit bir hoşlantı veya geçici bir sevgi olmadığını ancak bu cümlemle kanıtlayabilirim. Evlilik bana göre değil ve muhtemelen sebebini soracaksın. Bilmiyorum, çevremde gördüğüm evliliklerden veya senden sonra yaşadığım ilişkilerden kaynaklı olabilir. Evlenmemek benim en büyük tabularımdan biri ve bunu uzak akrabalarım -5-6 yılda bir gördüklerim- bile bilir. Ben seni tabularımı yıkacak kadar çok seviyorum Onsra. Siktir bunu az önce sana cidden itiraf ettim... Bunu itiraf etmek kalbimi neden bu kadar zorluyor şimdi? Ah, doğru tabii. Sonucu bildiğim için itirafımın boşa gideceğini biliyorum. İşte bu yüzden aylarca sana söylememek için kaçıp durdum.
Bildiğim sonuç ne mi? Bana bir daha o duyguları beslemeyeceğini çok iyi biliyorum. Her zaman senin için iyi bir arkadaş olarak kalacağımı çok iyi biliyorum. Bunu bile bile seviyorum seni. Artık bir beklentim olmadığı için seni sevmek beni eskisi gibi yıpratmıyor. Ben hep bazı şeylerken kaçmak için sana sığındım. Sen hayatımda varkende yokkende... Bir ilişkiyi evliliğe kadar yürütemeyeceğimi bildiğimden ve seninle bir daha ilişki yaşayamayacağımı bildiğimden bu cümleyi kurdum hep. Onsrayla evleneceksem evlenirim, o olmayacaksa kimseyle evlenmem... Peki kaçmak için bunu söylediysem nasıl olurda seni bu evlilik tabumu yıkacak kadar sevebilirim? Bunu sorguluyorsundur şuan. Cevabını vereyim sana.
Bana telefonda gelecekte kuracağın ailen için çabaladığını söylediğinde bu kurmuş olduğum cümle tokat gibi çarptı bana. "Peki şimdi kaçabilecek misin bu cümleyle?" dedi zihnim aylarca. Bu yüzden hep dengesizdim, bu yüzden sana bir yazıp bir yazmıyordum. Çok özür dilerim. İçimde, kalbimde başlayan o kaos beni ele geçirmişti ve bana ihtiyacın olduğunu fark edememiştim. Aylarca zihnimin bu sorusu üzerine düşündüm. Gerçekten hâlâ kaçabilecek miydim? Bunu anlamamın tek bir yolu vardı. Bu cümleyi arkadaşlarımdan başka kimse duymamıştı ve tabumu en iyi ailem bilirdi. Ailemden biri veya birilerine bunu söylersem bunu kaçmak için değil tabularımı yıkacak kadar seni sevdiğimden söylediğimi bilecektim. Bir gece teyzemde otururken evlilik meselesinden konu açıldı. Anaannemin klasik ne zaman evleneceksin sorusu sayesindeydi. Teyzemse bu sorudan bıkıp "Bırak kız okuyacak işte. Taktın sende evliliğe ha. Daha genç zaten üf." dedi. Tam o an aniden "Zaten aklımda biri var. Eğer o olursa evlenirim ama o olmazsa evlenmem." dedim. Teyzem o esnada elma yiyordu ve elma boğazında kaldı. Yaşadığı şoku tarif edemem. Anaannemin yüz ifadesini anlatmaya kelimeler bile yetmez. Artık annem dışında seni bilen 2 kişi daha var ailemde.
Peki tüm bunlardan sonra kabullenebildim mi bazı şeyleri? Evet. Sana olan duygularımı fark ettiğim gün ben ben değildim. Saatlerce ağlardım, saatlerce acı çektim. Seni sevmek istemediğimi söyleyip durdum kendime. Ben daha önce kimseyi bu kadar çok sevmedim. Ne yapacağımı bilemedim. "Gerizekalı mısın kızım? Sana bir daha o gözle bakmayacak ki." dedim kendime defalarca. Haftalar sürdü kendime gelmem. Seninle konuşurken "Hiç evlenmeyi düşünmedim ama ola ki..." diyip devamını getiremediğimde sana seni, sen sen olduğunu anlamadan nasıl anlatabilirim diye düşündüm. O an bana kendini örnek verdiğinde yaşadığım şoku biliyorsun zaten. O an geçiştirmiş gibi yapsamda o cümlenin devamına zaten senden başkası gelemezdi.
Peki ya temas? Gördüğüm tedavi? Bu konuda yalan var mıydı? Yalan yoktu ama eksikler vardı. Evet, bir gün sana sarılabilmek için tedavi gördüğümü söyledim ama mevzu bundan çok daha derin. Sadece sarılmak değil hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirebilmek için de tedavi görüyorum. O çok sevdiğim minik gamzelerine dokunabilmek için. Şimdi bir şey diyeceğim ama muhtemelen kızacaksın. Olsun, söyleyeceğim. Umarım senden önce son nefesimi vermiş olurum ve beni o çok sevdiğim gamzelerine gömerler.
Peki sadece sana sarılmak ve gamzelerine dokunmak için mi tedavi görüyorum? Hayır. Olmayacağını bilsemde bir gün başkasıyla değil benimle aile kurmak istersen temas problemimin aramızda bir sorun oluşturmaması için tedavi görüyorum. Psikoloğuma direkt olarak "Benim için sorun değil ama ileride Onsrayla bir geleceğim varsa bu sorunu aşmak istiyorum." dedim. Ortada bir şey yokken bunu niye yaptığımı soracaksın muhtemelen. Madem her şeyden bu kadar eminim, madem seninle ilişkim olmayacağından eminim... Neden? Çünkü söylediğim gibi, sana sarılamadan bu dünyadan gidersem en büyük pişmanlığım bu olur.
Şuan ağlamıyor olmalıydım... Onsra, sonsuzum... Sana söylemek istediğim her şey bunlardı. Sana bunları itiraf etmenin beni ağlatacağını bildiğimden yazarak kurtulmak istemiştim. Gözünün önünde ağlamamak için bunu denemiştim ama yine engel olamadım kendime. Bana aşık olmak zorunda değilsin. Beni sevmek zorunda değilsin. Umarım gelecekte aile kuracağın kişi sana gerçekten çok değer veren biri olur. Çünkü sen sevginin en güzelini hak ediyorsun. Ben mi? Beni düşünme. Bana bu güzel duyguları yaşattığın için hep minnettar olacağım.
1 note · View note
mavinursan · 7 months ago
Text
Beni anla nursan
Neyden kaçtığımı bilemezsin
Beni anla
İçimdeki çaresizliği dinle
Bir râyiha nursan
Bir râyiha
Neden kaçtığımı bilemezsin
0 notes
a-y-i-s-i-g-i · 7 months ago
Text
Niçin akıl sahiplerine öğüt verelim?
Gelin aşktan söz edelim.
Bütün ibadetlerimiz alışkanlıktır
Ah, alışkansızlığa alışabilesem
Ne olur her namazdan sonra
Bir çiçek için iki rekât kılalım
Niyet ederken namaza
Gelincik çiçeğine yakınlık dileyelim
Tumblr media
Ne olur her kunut duasında
Biraz da “dinle neyden” söz edelim
Ne olur aynalarda
Allah’ın güzelliğini ziyaret edelim
Ayrı mı yoksa dalga denizden
Niçin “tek”e “çok” hükmü verelim?
Çokluğun sonucudur dağınıklık
Gelin birlik alıştırması yapalım
Tıpkı “mahiyet” gibidir senin “varlık”ın
Niçin yeniden “asalet”ten söz edelim?
Eğer bizzat aşksa asıl sebep
Niçin “sebep olan” ile “sebep”i tartışalım?
Gel, duygu ve düşüncenin cebini
Sevgi ve şefkat çereziyle dolduralım
Gülşen-i Raz’la, Akl-i Sorh’le
Kimya-yı Saadet’le dolduralım
Geliniz, tıpkı Aynu’l-Kuzat gibi
Akıl ile din arasında hakemlik edelim
Onun geleneği ise yenilikçilik
Geleneğe yeniden göz atalım
Eskidi deme, “elest” ahdi
Geliniz, biatimizi yenileyelim
Kardeş, ne oldu kardeşlik geleneğine
Gel, kardeşlik ahdini yâd edelim
Kafiye zayıftır ya da hatalıdır de
Yeter bize, gel sade sohbet edelim
Allah’ım aydınlık bir gönül ver ki
Çiçek bahçelerini muhafaza edelim
Riayet et şöyle diyen aşığa:
“Gel, âşıklığa riayet edelim”
Kayser Eminpur
1 note · View note
hececiler · 2 years ago
Link
0 notes
merhim71 · 4 years ago
Text
Gülü bülbülden dinle
Bülbülü gülden
Mumu alevden
Alevi pervaneden dinle
Sedefi inciden
İnciyi denizden dinle
Ayrılığı neyden
Neyi Mesnevi’den
Mesneviyi Mevlânâ’dan dinle
Baharı kardelenden
Kardeleni topraktan
Toprağı Veysel’den dinle
Aşkı âşıktan
Âşığı mâşuktan
Mâşuğu yine ve hep aşktan dinle
Ve aşk deyince hele bir dur da
            O’nu O’ndan
            O’nu O’ndan dinle
Makâm-ı aşkı
Makâm-ı MUHAMMED ’den dinle. S.A.V.
Tumblr media
119 notes · View notes
velhasileyvallah · 4 years ago
Text
Derse 10 dk var bense Tuğrul Bey'in Dinle Neyden programını izliyorum MyMecrada....
12 notes · View notes
ceffelkalem · 4 years ago
Text
Tavsiye;
Ömer Tuğrul İnançer - Dinle Neyden
2 notes · View notes
kitappinarim · 4 years ago
Quote
Gönül öyle büyüktür ki; önüne ‘alçak’ kelimesi gelse bile küçülmez, alçalmaz; büyür ve yükselir.
DİNLE NEYDEN (Ömer Tuğrul İNANÇER)
9 notes · View notes
belkidebirharfimben · 4 years ago
Text
Bilimadamları da kendi cadılarını yakar
Hani, arkadaşım, müşrikler ne zaman bir mucize görseler "Bu sihirdir!" diyorlar. Ve Kur'an-ı Hakîm de musırrane bunu bize aktarıyor. Hem de bu aktarış bir-iki değil. Birçok. Yani birçok yerde/makamda aynı husus tekrarla beyan buyruluyor. Sadece Aleyhissalatuvesselamın yaşadığı hâdiselerle de kayıtlı sanma bu aktarışları. Hayır. Yok. Öyle de değil. Musa aleyhisselamın kıssasından tut daha nicelerine kadar müşriklerin dilinde hep aynı boş lakırdı geziyor: "Bu sihirdir!" Evet. Firavun yılana dönüşen asâyı görünce hangi argümana teşebbüs ediyorsa Ebu Cehil de şakk-ı kameri (ayın yarıldığını) görünce aynı yalana teşebbüs ediyor. Zamana yayılmış bu tekrara bir dikkatini isterim. Her tekrarın arkasında bir ihtar saklıdır. Her ihtarın arkasında bir kanun gizlidir. Her kanunun arkasında da bir nasihat filizlenir. Hem zaten Bediüzzaman da öğretmedi mi: "Kur'ân-ı Hakîm'de çok hâdisât-ı cüz'iye vardır ki herbirisinin arkasında bir düstur-u küllî saklanmış ve bir kanun-u umumînin ucu olarak gösteriliyor." O halde bu tekrarın ardındaki kanunu da tefekkür etmek gerek. Ve, evet, bir süredir ben etmekteydim. Cenab-ı Hakkın lütf u kereminden kalbime bir bağış beklemekteydim. Dilenmekteydim. Şükür. Bu yakınlarda şu avuca bir akçe bırakıldı. "Allahu'l-a'lem" kaydıyla diyeyim de dinle. Belki benim kirli avucuma bırakılandan fazlası senin temiz avuçlarına bırakılır: Evvelden yazılarımı okuduysan muhtemelen rastlamışsındır: Ahirzaman fitnesinin 'tek gözlülüğü'nü ben 'derinlik yitimi' ile de izah ederim. Yani kıyamete yakın insanlar varlık algılarındaki üçüncü boyutu yitireceklerdir. Hadislerde deccale bu yönüyle yapılan atıflar, işârî bir okumayla, mevzuun bu yanına da dokunuyor olabilir. Hatta mürşidim zikrettiğimiz algı bozulmasına birçok metninde temas eder: "Seni bu hataya atıp bu vartaya düşüren bir gözlü dehândır. Yani harika menhus zekândır. O kör dehân ile herşeyin hâlıkı olan Rabbini unuttun. Mevhum bir tabiata isnad ettin. Âsârını esbaba verdin. O Hâlıkın malını bâtıl mâbud olan tâğutlara taksim ettin." Yani ahirzaman insanı içinde yaşadığı kitabın derinliğini yitirmiştir. Anlamına boşvermiştir. Cümlelerin, kelimelerin, harflerin veya noktalamanın ahengine/düzenine o kadar dalmıştır ki bütünden çıkarılacak mesajı unutmuştur. Parmağın güzelliğine bakmaktan işaret ettiği yere dönmeyi aksatmıştır. Bunu şöyle bir misalle de zihninize yaklaştırmak istiyorum: Kendimizi Türkçe bir romanın içinde farzedelim. Yani biz de bu romanın bir parçası olalım. Mesela ne olalım? İlk yazılan paragraf olalım. Bir cümle olalım. Bir kelime olalım. Ama hangisi olursak olalım 'ben' olduğumuzun şuurunda olalım. Aklımız başımızda olsun. Göğsümüzde kalbimiz olsun. Kitabı idrak edebilelim. Hayal bu ya. Kitaba dair idrakimizde bir kısmımız şöyle bir uyanış da yaşayalım: Ooo! Neler oluyor? Kelimelerin düzenini çözüyoruz. Harflerin sıralanmasındaki şifrelemeyi anlıyoruz. Noktalamada hangi hassasiyetler gözetiliyor kavrıyoruz. Bu kavrayış bizi irademizle kitapta tahminlerde bulunmaya götürüyor. a-y-n harfleri biraraya gelince dördüncülerinin 'a' olacağını gelmeden de seziyoruz. Yazar efendi telifini sürdürdükçe biz de tahminlerimizi sürdürüyoruz. Ve, evet, tahminlerimiz tutuyor. Tabirlerimiz çıkıyor. "Ayla'nın kalbi k...' değiverdiğinde yazar abimiz biz de yapıştırıyoruz tahminimizi: 'Kırılmıştı!' Aynen dediğimiz gibi de oluyor. Sistemi çözdük çünkü. Nizamın işleyişini kavradık. Türkçe dizgide nasıl kullanılır anladık. Peki kitabı anladık mı? Ah, hayır, bu kitabı anlamak sayılmazdı. Biz kitapta işleyen dilin düzenini anladık. Matematiğini kavradık. Virgül neye göre konur, büyük harf nerelerde kullanılır, nerelerde satırbaşı yapılır, bunlar gibi şeyleri çözdük. Öncelik-sonralık ilişkileriyle yasalaştırdık. Kitabı anlamaksa bütün bunları aşmayı gerektirirdi. Bütünün ardına bakmayı iktiza ederdi. Evet. Bizim kadar kusursuz bir şekilde bu kuralları bilmeyen birisi, eğer kitabın ardındaki anlamı kavramak için okusa, o kitabı bizden iyi anlayabilirdi. Ancak biz varlığı 'kavradığımız kurallardan ibaret' bildiğimiz için ilerisine geçemedik. İşleyişe dair birçok bilgi edindik. Lakin amacını sezemedik. İşte 'varlığın derinliğini yitirmek' de biraz buna benziyor. Bilim bugün içinde şuurlu bir varlık olarak yaşadığı kitabın düzenine dair birçok okumada bulunuyor. Tıpkı misalde a-y-n harflerinden sonra 'a'nın geleceğini tahmin edebilmek gibi 'Şu, şu, şu şartlar oluşturulursa bu da oluşur!" diyebiliyor. Sözgelimi: "Suyu yüz dereceye kadar ısıtırsak kaynar!" Doğru da bu. Oluyor dediği gibi. Ancak kitabın anlamı kitabın işleyişinden çok daha aşkın birşey. Matematikselliğinden üstün bir yönüne bakıyor. "Onlar ki gayba iman ederler!" buyuran Kur'an'ımız biraz da bizi bu türden bir göze doğru çağırıyor. Biz, içinde yaşadığımız kitabın, içinden ibaret olmadığına iman edenleriz. Bu nedenle a-y-n harflerinin biraraya gelişini tesadüflere veremeyiz. Bize göre düzen 'kendi kendineliğin' değil 'failin' delilidir. Kurallarını çözmüş olmakla kitabın ortaya çıkışını açıkladığımıza inanmayız. Çünkü kitabın ortaya çıkışında Türkçenin kurallarından daha aşkın şeylere de ihtiyaç vardır. Kudret vardır. İrade vardır. İlim vardır. Türkçe yazmayı bilen birisi ancak bu kitabı yazabilir. Türkçe yazmayı seçen birisi ancak bu kitabı irade edebilir. Türkçe yazmaya kudreti yeten birisi ancak böyle şekillendirebilir. Her harfin varoluşunda zarurî olan bu altyapı Türkçeden başka birşeydir. a-y-n'den sonra gelecek harfi çözmekle kitabın arkasına uzanılmış olmaz. Fakat bugün ateizm bize varlığı böyle yansıtıyor. "Uçak yaptık. Araba yaptık. Füze yaptık. Denizaltı yaptık. Elektrik yaptık. Bomba yaptık. Uydu yaptık. Yaptık oğlu yaptık..." Tamam da bunun a-y-n'den sonra gelecek harfi bilmekten ne farkı var? Uçağı yapabildin. Çünkü hangi şartlara uyulursa uçulur çözdün. Araba yapabildin. Çünkü hangi şartlara uyulursa gezilir gördün. Füze yapabildin. Çünkü hangi şartlara uyulursa atılır çözdün. Bunlar tıpkı dilin işleyişi gibi işleyişe dair şeylerdi. Zaten varlardı. İşliyorlardı. Yaratmadın. Neyden sonra ne gelir onu çözdün. İrade ettin. Cenab-ı Hak da imtihan sırrı gereği yarattı. Yoksa ne yerçekimi kanununu halkettin ne de suyun kaldırma kuvvetini seçtin. Sen sadece kitabın imlasına uygun hareket etmeyi öğrendin. Birşeyi yaratmak bütün detaylarına sahip olmaktır. Hiçbir 'ama' kalmayacak şekilde hem de. Onu yokluktan varlığa çıkarmaktır. Şeylerin zaten yapmakta oldukları işleri bilip onlarla cümleler kurmak yaratmak değildir. Bir nehirde yüzmek kulaç atmaktan fazlasıdır. Şu an varlığını yüklendiğimiz şeylerin derinlik bilgilerine ne kadar sahibiz? Çayın nasıl yapılacağını biliyoruz. Lakin çayın oluşumu sürecinde istifade ettiğimiz fiziksel yasaların kaçta kaçına ârifiz? Kaçta kaçının yükünü yükleniyoruz? Biz yüklenemiyorsak bu şeylerin ardındaki ilim-irade-kudret yükünü kim yükleniyor? Konuyu çok dağıttım galiba arkadaşım. O zaman hızla 'büyü' meselesine geri döneyim. Evet. Müşrikler kendilerine ibret olması için yaratılan sıradışılıklara 'mucize' değil 'sihir' demeyi tercih ediyorlardı. Çünkü böyle demekle o sıradışılıkları hakiki varoluş sürecinin dışına atıyorlardı. Mucize diyenlerse, kelimenin kök anlamının da öğrettiği gibi, 'insanın benzerini yapmakta aciz kalacağı' şeyi görüyorlardı. Hilkatini kabul ediyorlardı. Yani onu hakiki varoluş dairesinin dışına atmıyorlardı. Parçası sayıyorlardı. Gaybın imkanlarına da iman ettikleri için, pek maşaallah, varlık algıları şimdiye kadar dışına çıkılmamış yasalarınkinden ibaret kalmıyordu. Aşkınlaşıyordu. Bir kere mucizelerin varlığını kabul eden içinse o artık her yerde karşısına çıkabilir bir 'ümit' veya 'tefekkür' veya 'hikmet' veya 'değişkenlik' veya 'teselli' kaynağıydı. Bu eşikten şunu görebilmeliyiz: Bir mü'min, ne kadar büyük olursa olsun, varlığa bir bilimadamından daha üst bir şekilde iman eder. Bilimadamı, misalimizde olduğu gibi, kitabın işleyişini çözmüş olabilir. Dile, imlaya, noktalamaya daha hâkim sayılabilir. Fakat mü'min kitabın anlamına/aşkınlıklarına da iman etmiştir. O nedenle okuduğunu ötesiyle anlar. Ötesiyle düşünür. Nerede virgül konur, nerede küçük sesli uyumu vardır, nerede şudur-budur, bilmemesi bütüne dair marifetinden eksiltmez. Bu nedenle okuma-yazma bilmeyen bir köylü Mehmed amcanın gözleri Einstein'inkinden kıymetlidir. Bilgisi bilimadamını müellifin gözünde mü'minden daha hayırlı yapmaz. Çünkü iyi okur, harfleri sayan değil, mesajı anlayandır. Hem şuna da artık hakverirsin ki: Böylesine özenle yazılmış kitabı bir ömür anlamayıp ardındaki emeği kendisi hakkında boşa çıkaran cahile, o yazar sonsuza kadar bir daha kitap vermese, hiç de adaletsizlik etmiş olmaz. (Belki cehennemin ademîliği/yokluksallığı budur.) Anlayıp takdir edene de ondan daha güzelini hep okuması için bağışlasa yersiz görülmez. (Belki cennetin vücudîliği/varlıksallığı da budur.) Hülasa: Müşrikler elbette şahit oldukları mucizelere 'büyü' derler. Çünkü kitabı şahitlikleri ile açıklamaya şartlandıkları için, bir yerinde Türkçe yerine Arapçaya rastlasalar, yahut imlanın değiştiğini görseler, kuralların bağlayıcılığından vazgeçemezler. Ya ne yaparlar? Şahitliklerini inkâr ederler. Şahitliğin inkârında üst boyutun/olabilirliğin inkârı da vardır. Yani Kur'an'daki bu türden ifadeler bize öğretir ki: Varlığı 'Yalnız bu kadardır' diye tanımlamaya alışanlara aşkın misaller ağır gelir. Ve onlar böylesi sıradışılıkları, varlığın uyumlu bir parçası değil, tutarsızlıkları olarak teşhis ederler. Evet. En nihayet: Katolikliğin bilimi 'cadı cadı' kovalaması neyse bilimin mucizeleri 'yasa yasa' kovalaması da odur. Aynı bağnazlığın tekrarıdır. Vesselam.
5 notes · View notes
mavinursan · 7 months ago
Text
Beni anla nursan
Neyden kaçtığımı bilemezsin
Beni anla
İçimdeki çaresizliği dinle
Bir râyiha nursan
Bir râyiha
Neden kaçtığımı bilemezsin
0 notes
saireyn · 5 years ago
Quote
Dinle neyden kim hikâyet etmede... Ayrılıklardan şikâyet etmede...
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî
49 notes · View notes
hececiler · 2 years ago
Link
0 notes
etaali · 5 years ago
Text
Tumblr media
Doğum günün kutlu olsun , Fatime-i Masume!
Ey Kum’un ismeti, kevirin hayat kaynağı, hüsn-i anının peşinde savrulup gittiğimiz nur-i dide!
Bütün suya susamışlar senin deryandan sirab olmak için koştular, Hızır’lar senin ab-ı hayatınla ölümsüzleştiler. Öyleyse ben nasıl saygı duymam sana; cümle güzellikler hayranken ve bütün ferahlığa adanmışken varlığın, nasıl hürmet etmem sana.
Sen ey, bütün şairlerin mısralarındaki en güzel teşbih, Mahbuba!
Nasıl özlemeyiz seni görmediğimiz için, bütün melekler etrafında pervane olup kanatlarına senin gölgeni dokurken nasıl hayran olunmaz sana…
Sen nuruyla âlemi aydınlatan Dilara!
Âh keşke bir sarılsaydım zerehine kucak kucak aşkımla, öpseydim doya doya!
Ama senden ayrıyım ve bu ayrılık bir kor gibi düşer yüreğe, yüreğim cam kırıklarıyla dolu olur. Seni hatırlatacak en ufak bir şeyde hemen saplanmaya başlar yüreğime. Kim bilir belki de Mevlana bu şiiri senin ayrılığın için söyledi:
Dinle neyden, duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıktan yana,
Kestiler sazlık içinden der, beni
Dinler, ağlar; hem kadın, hem er beni
Göğsü, göz göz ayrılık delsinde bir
Sen o gün benden işit özlem nedir.
8 notes · View notes