#dilber hala
Explore tagged Tumblr posts
Video
youtube
Tavukları Pişirmişem - Murat Kurşun - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Adı... Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=IOe3DL3oZ-I Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Tavukları Pişirmişem - Murat Kurşun - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Adıyaman Düğünü) TAVUKLARI PİŞİRMİŞEM AKŞAMA GELECEĞİM - Dilberay Ferman Toprak Murat Kurşun Kahtalı Mıçı Bm Akşama geleceğim akşama geleceğim Bm Hacı baban evde mi Bm Tavukları pişirmişem Bm Am Bm Hacıyı da çarşıya göndermişem Bm Akşama geleceğim akşama geleceğim Bm Zalim anan evde mi Bm Tavukları pişirmişem Bm Am Bm Anamı da komşuya göndermişem Bm Akşama geleceğim akşama geleceğim Bm Köpeğiniz nerede Bm Köpeği de bağlamışam Bm Am Bm Önüne de ekmek doğramışam Bm Akşama geleceğim akşama geleceğim Bm Anahtarlar nerede Bm Anahtarlar pencerede Bm Am Bm Tavuk da pişer tencerede Dilber Ay Murat Kurşun kimdir, nereli, kaç yaşında? Murat Kurşun hastalığı nedir? Şarkılar Bizi Söyler konuğu Murat Kurşun kimdir? Kanal D ekranlarında yayınlanan ve Sibel Can, Hakan Altun ve Hüsnü Şenlendirici'nin sunduğu Şarkılar Bizi Söyler programının 20 Mayıs Cumartesi günü yayımlanan 76. bölümünün konuğu Murat Kurşun'un hayatı ve şarkıları merak ediliyor. İzleyiciler Murat Kurşun hakkında arama motorlarında kimdir, nereli, şarkıları neler gibi soruları araştırıyor. Peki, Murat Kurşun kimdir, nereli, kaç yaşında? Murat Kurşun şarkıları nelerdir? Şarkılar Bizi Söyler konuğu Murat Kurşun kimdir? Miss Turkey 2015 üçüncüsü Asena Toprak ile bir klip çekiminde tanışan ünlü türkücü 2016 yılında hayatını birleştirdi. Aralarında 23 yaş fark bulunan Murat Kurşun ve Asena Toprak çiftinin bu evliliklerinden Murat Can adında bir oğulları var. MURAT KURŞUN HASTALIĞI NEDİR? 2019 yılında yaptığı açıklamada MS hastalığına yakalandığını duyuran şarkıcı Murat Kurşun, hastalığının artık çocukları ile oynayamayacağı bir düzeye geldiğini söylemişti. Arabesk müziğinin sevilen isimlerinden biri olan Murat Kurşun'un hayatı, geçirdiği hastalık sonrası merak edilmeye başlandı. "TEŞHİS KONULDUĞUNDA ÇOK ÜZÜLDÜM" Murat Kurşun, hastalığı ile ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere yer vermişti: İlk başta sol göz kapağım düştü. Tabii ki beklemiyordum. Birkaç doktora gittim. Kimse bulamadı. Hep yanlış teşhisler kondu. Sonunda MS teşhisi konuldu. Yıllar süren yorgunluktan kaynaklanıyor. Yıllarca hep ayakta kalmaktan öyle bir şeyle karşılaştım. 3-4 aydır öyle bir süreçteyim. Dikkat etmem gerekiyor. Teşhis konulduğunda çok üzüldüm. Hala üzülüyorum. Düşünün 2 yaşında bir çocuğunuz var ve onunla oynayamıyorsunuz. Sarılamıyorsun, öpemiyorsun, koşamıyorsun onunla... Kötü bir şey yani. Yürümekte zorlanıyorum. Günüm günümü tutmuyor. Bir gün bakıyorsun çok iyiyim, bir gün çok kötüyüm. Bir gün kalkıyorum hiçbir şey yok, bir gün uyanıyorum kalkamıyorum. Ağrım var ama inşallah önümüzdeki ay Küba'ya gideceğim. Kaslarım için. Doktorumla konuştum 'tamam gidebilirsin' dedi. Gülüyorum, konuşuyorum ama içim ağlıyor. Ağrım çok. Sahneye çıkınca her şeyi unutuyorum. İnsanların enerjisi bana yansıyor. Ekibim 'sen hasta değilsin' diyor. Sahne bitince 'beni taşıyın, arabaya götürün' diyorum. Fazla bir şey kafaya takmaman lazım. Pozitif olmak lazım. bir şekilde ayakta durmam gerekiyor. Ailem var, çocuğum var. Stresten uzak durmak lazım. Bir şekilde bir yerde patlıyorsun... İsyan etmedim. Ben buna şükrediyorum. Duyuyorum, gözlerim görüyor. Bizden daha kötü insanlar var. Korkmuyorum. Önümüdeki aylarda hiçbir şeyim kalmayacak diye kendi kendimi teselli ediyorum belki de. Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Sanatçının ismi ile aynı sahne adını kullanan sinema oyuncusu için Dilber Ay (sinema sanatçısı) sayfasına bakınız. Dilber Ay Dilber Ay, Mart 2016'da İşte Benim Stilim'de. Genel bilgiler Doğum adı Dilber Bağbuş Doğum 1 Ocak 1956 Pazarcık, Kahramanmaraş, Türkiye Ölüm 29 Nisan 2019 (63 yaşında) Ankara, Türkiye Tarzlar Arabesk, halk müziği Meslekler Müzisyen, sunucu Etkin yıllar 1974-2019 Eş İbrahim Karakaş
0 notes
Text
Daha dün gibi aklımda veterinere bırakıp geri tekrar cumartesi günü alırız , dilber güçlü bi kedi neleri atlattı bunu da atlatır beni bırakmaz diye telkinde bulundum hep eve gelince uyumuştum çünkü dün gece asla uyumamıştık kusup duruyordun tuvalete girip ikinmaya kaka yapmaya çalışıyordun hala kaldırmadım biliyor musun kum kabini çünkü pati izlerin duruyor dilber geride bıraktığın herseyi saklıyorum annecim eve gelip uyumuştum ablam da bizdeydi saat 4bucuk 5 gibi yattım uyanır uyanmaz ağlamaya başladım hava kararmıştı ben sensiz naparım diye ağlıyordum ablamı kocası aradı hadi geldim çık diye o sırada acı acı telefonum çaldı telefonumun çalmasıyla tüm kanım çekildi numarayı görünce anladım herseyi açtım telefonu kediniz vefat etti tm ben o an gittim gözümün önünden geçti senle yaşadığımız koskocaman 9 yıl bana verdiklerin kattığın hisler biz seninle koyun koyuna uyurduk kokunu çok özledim dilber sensizlik çok zor inan ki kimsem yok televizyonu açıp salak salak programları izleyip beynimi doldurmaya çalışıyorum seni çok özledim dilber kazandığım ilk parayla senin dövmeni vücuduma kaziycam böylelikle ölene kadar beraber olucaz benim bedenim topraga girince sen de benimle geleceksin orda mutlu musun annecim mezarında çiçekler solmasın toprak seni üşütmesin her an aklımdasın seni seviyorum kuzum 18 ocak 2024
0 notes
Photo
dilber haladan inciler
#dilber hala#binnur kaya#gülse birsel#avrupa yakası#avrupa yakası gif#gif#dizi#komedi#komedi dizisi#komedi dizisi gif#dizi gif#türkçe gif#türk dizisi#dilber koçarslanlı
109 notes
·
View notes
Text
Aşk'a, Aşk'ta, Aşk'tan şiir.
Çok yazıyorum bu aralar.
Çok oluyorum belki de kim bilir.
Çok oldum da az olamıyorum derdim buna.
Tasalanıyorum arada, bakar mı bir güzel bu kadar çok olana.
😍
Az olamayışım derdim benim.
Var oluşum derdi başka kimselerin.
Hala var ise bana gelmelerin,
Bekleme ey güzel, hemen ol yârim benim.
😘
Vardır elbet bizi de sevecek bir dilber,
Uzağı yakın edecek bir güzel,
Yalnızlığı çok oluşta yakacak,
Beni bu ızdıraptan kurtaracak.
🥰
Aşkta değil elbet gözüm,
Bilakis aşktan benim sözüm,
Yakar parmaklarını dahi bu kelam,
Söz dahi bite biliyorken, bitiyor kalem.
#aşk#aşk şiiri#aşk şiirleri#aşk şiir#aşka#aşkta#aşktan#yazıyorum#çok oluyorum#tasalanıyorum#güzel#ızdırap
6 notes
·
View notes
Note
Ne tür film izliyorsun
Genelde fantastik seviyorum. Ama bu aralar Türk dram filmlerime sarmış bulunmaktayım. Geçen Dilber Ay ı izledim hala çıkamadım etkisinden.
2 notes
·
View notes
Text
Gün boyu yattım romantik filmler eşliğinde tam olarak dilber hala stayla asdfahshs
Şekil bu 👌
youtube
4 notes
·
View notes
Text
Âşık hiç yalnız kalır mı hâfız . .
Aşık hiç yalnız kalır mı hafız. Yar çıksa kapıdan hasreti girer, hayali girer içeri. Aşık tek başınayken bile, yalnız kalamayan adamdır. Yalnız kalamaz o. Ya sevgilinin hayali vardır, ya sen kendisi. Hz Mevlana gibi seslenir; iki gecem var ikisininde de uykusuzum biri sensiz olduğum gece. Hasretin bırakmaz ki gözüme uyku girsin. Diğeri senle olduğum gece. Yanımda sen varken uyumak olur mu. Aşık yalnız kalamaz hafız. Ayrılık hasretlik de kâr ediverir bazen câna. Almış aşk sevgilinin yanına gitmiş başını. Boynunu bükmüş; özledim demiş. Perişanım, derdim çok, gamım çok, kederim çok. Aşığın kederi olmaz hafız. Aşkta keder ne arar. Sevgilinin yüzünü gördün mü bitiverir bütün dertler, bütün gamlar, bütün tasalar. Belki Hz Mevlana onun için der; “kimisi yüzünü sevgiliye döner kimisinin yüzü sevgiliye dönmüştür”. Aşık yalnız kalamaz kalkar gider sevgilinin yanına. Sevgili güler, ayaklarını aşığının dizlerine koyar ve döner bakar. “Kederin var mı?” Durur bi aşık, yoklar kalbini yok deyiverir. Maşuk güler. “Var deseydin yalancısın diyecektim”. Sevgilinin yüzünü görünce, kalbinde hala dert olan adam, aşk iddasında bulunmasın. Sesini duyunca, hayali hatrına gelince, kalbini yoklayınca, kalbinde hala dert varsa, keder varsa, gam varsa sen aşık değilsin hafız. Çünkü sevgilinin derdi öyle bir derttir ki bütün dertleri siler, kaldırır atar. Ayrılık, hasretlik bazen kâr eder câna, seher yelinden haber gönderir aşk. Aşığa her şey onu söylemezse, o adama aşık denir mi. Seher yeli güzel bir koku getirse, yâr oturmuş yele karşı, alıp getirdiği koku onun kokusu diyemeyen adam aşık mıdır. Yüzüne yağan kar tanesini sevgilinin parmakları zannetmeyen. Bir bardak çayı iki tane söyleyip “iki çay söylemiştik orada; birisi açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni..” Ne güzel demiş Cemal Süreya.. İki çay söyler orada birisi açık, birini kendi yerine, diğerini sevdiğin yerine içer. Her şey onu söyler. Bir zaman demiştim ki; bana her şey seni hatırlatıyor diyen adam âşık değil, unutkandır. Hiç birşey seni unutturamıyor diyen adam, aşktan birazcık haberi vardır. Birazcık haberi oluşu, hiçbir şeyi unutturamıyorsa onu, hâla kendisi vardır. Tam haberi olsa kendisi de kalmayacak. Aşık maşuk varsa hala, orada aşk yoktur hafız. Yok etmiyorsa aşk yoktur. Aşk, ne güzel söylemiş Niyazi Mısri Sultan;
“Belâ; gökten yağmur gibi yağarsa, başını ana tutmaktır adı aşk. Elinde sükkeri âğuya sunup, âğuyu kendi yutmaktır, adı aşk..”
Âh… Ayrılık hasretlik, kâr eder cana ve bir ümit beklersin. Bir gün olur, perdeyi yâr .. Perde . . ?
Vech-i nikâbını kaldır, ey vech-i enver
Kaldır nikâbını ey vech-i enver
Zûlmette gönlümüz olsun münevver
Şarabûl âlinin lezzeti dilber
Söyletir efsane efsane beni
Sâki ya, câmında nedir bu esrâr
Kıldı bir kâtresi mestâne beni
Şarabûl âlinde ne keyfiyet var
Gezdirir meyhâne meyhâne beni
Bir gün olur perdeyi yâr kaldırır, seyr-ü cemaliyle bizi güldürür. Kadir bunun için var Ramazan bunun için gelir, insan böyle insan olur. Aşık böyle hiç olur hafız . Bir gün olur, perdeyi Yâr kaldırır . .
Serdar Tuncer
5 notes
·
View notes
Photo

Dersler ve kitaplarla işim bitti. Sonunda biraz kafamı dağıtmak için taktım kulaklığımı, içinde Duman’dan Eminem’e kadar farklı tarzların bulunduğu playlist’e tıkladım. Daha 1-2 şarkı geçmişti ki “Dilber Ay-Merik” çalmaya başlamış, artık o an nasıl bir yorgunlukla, kaptırmışım kendimi bir dakikadan daha fazlasını dinleyene kadar sorgulamadım bile. Ki onun listeme nasıl girdiği hakkında en ufak bir fikrim bile yok.
Değiştirdim ama aklım hala oradan kopamayarak “neden kendime o kadar yakın buldum” kavramıyla boğuştum. (Şu an ise “5SOS” dinliyorum)
#sound#music#art#illustration#work#life#story#blogpost#dilberay#duman#eminem#5sos#follow#shadow#time#black#design#designer
17 notes
·
View notes
Text
Şiddet / Ötekileştirme / Nefret

Yazılmış olanın, kısıtlı sahanın içinde bildirilmiş olanın ötesine geçmiyor bugünün ülkesi. Bir teyakkuz halinde mütemadiyen cerahatin hemen hiç kesintisiz pejmürde bir halin orta yerinde tamamlayıcısı yıkımın varlığı söz konusuyken hala sessizlik var ediliyor. Sorguya düşme hali öteleniyor. Hiçbir biçimde yaşamın bir düze çıkartılmadığı daha tek bir günün iyi geçmeyeceği bildirilmesine rağmen, her gün küçük kıyamet kılınırken atılan sözler bir biçimde çıkagelen ünlemeler, kesintisiz feryat figan duyulmayandır. Bir cerahat sahasında hemen herkesi gülük gülistanlık ya hu bu menzil diye kandırmaya çalışırken muktedir var edilmiş olan cehennemi fasit döngü her yeri kuşatırken hayatın devam olunduğu zikredilir iyi de her nasıl!
Düzenin güncelliği, düzenin yeniden ve yeniden var ettiği bir istikamette tek doğru kıldığı halin her ne menem bir toplam olduğu o sessizliğin sınırlarında görünür. Bugün yeni diye anılan ülkenin güncellediği bir sahada kesintisiz kıldığı yara verme hali görünürdür. İş bu satırlar, sayfalar boyunca anlatılanların kaile alınmadığı yerdeki hakikat ulu orta cereyan eden yıkımdan herkesin payına düşeni almasıdır. Bu saha bunca bariz bir insan yutan yer, menzildir. Cürümler güncellenirken hayat muktedir olanların hepsinin, topunun eliyle ve kollarıyla bir cüretle aldığı kararlar, yazdıkları talimatlarla düzenlenir görünüp kısadan derdest olunur. Bu cüretle güncellenen yerde şu sahan��n can yakıcılığı kesindir. Bu ülkede yaşam hakkı söz konusu olmayandır. Bu sahada hayatın ederi mevzu edilemeyecek kadar un ufaktır.
Bu sahada yaşatmama hali var edilirken çürümenin yeni eşikleri arşınanırken tüm bu habis döngü mutlak / kati bir sessizlik ile karşılansın istenir. Bizim yerimiz, bizim şu yurdumuz, bizlerin sahası değil muktedir olanın vahametin at başı gittiği bir yer saha, tahayyül değil hakikat olarak bir çukura alışmamız beklenendir. Bu kadar lalettayin bir cürüm sofrasında her şeyin genel geçer olduğuna kanmamız bildirilir. Muktedir havanda su dövmeye devam ederken hakikat başka / bambaşka yıkımları göstere gelirken, eksilme hali bir devamlılık, yara bir toplamın ta kendisine dönüştürülürken bütün bu hezimetin ol safhalarında olumlanabilir bir ülke / yer tahayyülüne girişilir. Balo çoktan bitmiş, yaldızın ta kendisi dökülmüş, bir asırlık mevcudiyetin üstünde hem tepinen, hem de eskinin ta kendisi ile hemhal olan bir cerahat menzili var edilir. Demokrasi sizlere ömür kılınırken o başkanlık sisteminin neyi var ettiği takdirinizedir!
Ehven olana yer ve zemin bırakmayan, bir yerin dününde olduğundan daha fazla, daha da kalıcı bir karanlık bir yer haline dönüşümüne zemin muktedirin var ettikleriyle şekillenip yapılandırılır. Muktedirin kotardığı tek bir şey vardır o da riyadır! Yazılmış, söylenmiş ve bildirilmiş olanın ötesinde bir cürümler sofrası kılınıyor bugünün ülkesi. Eski olanın tüm o şablonları, tahayyülleri ve eylemleri artık geçersiz diye buyrulurken yaratılan yeni bütün bir unutma / unutturma / göz ardı etme haline rağmen o dünün diri tutulduğu bir yeri bildiriyor. Yeni Türkiye namzet sahanın bir hal, bir devamlılık, bir istenç olarak tüm o ötelenmiş geçmişinin yolunda / rotasında olduğu muhakkaktır, hala hakikatin ta kendisi olmaktadır.
Geçmiş o vaaz edilenin içerisinde iş bu şimdiye, şu anda öteye ve yarına taşına gelendir. Geçmişi sorgulatmayan, geçmişindeki cürüm halini düşündürmeyen yerde oluşturulan yeni bir bütünlük halinde o karanlığın taşıyıcılığını yapar.
Merdin, Derik’te 13 köylünün öldürülmesinden dolayı yargılanan Korgeneral Çitil beraat ettirilir. Ayça Söylemez’in Bianet’teki haberinden aktaralım: “Mardin’in Derik ilçesinde 13 köylünün öldürülmesinden yargılanan Korgeneral Musa Çitil, dava başladığından beri iki kez terfi etti, son olarak Ali Çardakçı ile birlikte Jandarma Genel Komutan Yardımcısı görevine getirildi. Çitil’in yürüttüğü operasyonlara dair haberleri paylaşan gazeteciler ise “Terörle Mücadelede Görev Almış Kişileri Hedef Göstermek” suçlamasıyla yargılanıyor. Musa Çitil mahkemedeki beyanında, “gazetecilerin en ağır şekilde cezalandırılmasını” talep etti.
KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) Haber Müdürü Ömer Çelik, DİHA muhabirleri Çağdaş Kaplan, Hamza Gündüz, Selman Çiçek ve gazeteci A. Vahap Taş ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ve gazetenin İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı ile S.G adlı bir sosyal medya kullanıcısı, yarınki duruşmada Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde hâkim karşısında olacak. Çiçek ayrıca “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla da suçlanıyor.
Press in Arrest’te yer alan bilgilere göre, Musa Çitil, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı görevinde bulunduğu dönemde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yürüttüğü operasyona dair yazılan “Kuşatmanın adı ‘Bayrak 12’, başındaki isim Musa Çitil” başlıklı haberi, sosyal medya hesaplarında paylaştıkları için yedisi gazeteci sekiz kişi hakkında suç duyurusu yaptı, “hedef gösterildiğini” iddia etti.
Savcı Tufan Çaldıran’ın soruşturma sonucunda hazırladığı iddianamede, gazetecilerin, “Sur ilçesinde PKK/KCK terör örgütüne yönelik operasyonlarda görev alan müştekiye [Musa Çitil] ait birtakım bilgileri ve resmini yayınlayarak müştekiyi hedef göstermek suretiyle üzerlerine atılı ‘Terörle Mücadelede Görev Almış Kişileri Hedef Göstermek’ suçunu işledikleri” ileri sürüldü.
Kanıt olarak ise gazetecilerin sosyal medyada paylaştığı haberler gösterildi. Oysa gazeteciler ifadelerinde, sözkonusu paylaşımların kendilerine ait olduğunu kabul etmiş ve suç unsuru içermediğini söylemişlerdi.
2 Ekim 2019’daki son duruşmada mütalaasını veren savcı, sanıkların sosyal medya paylaşımları ile Çitil’i hedef gösterdiklerini iddia etti ve cezalandırılmalarını istedi. Yarın davanın beşinci duruşması görülecek. (Görülen celsede faili meçhul cinayetlerle ilgili yargılanıp beraat eden ve terfi ettirilen Musa Çitil hakkında haber paylaştığı için yargılanan yedi gazeteci hakkında beraat kararı verildi.)
Mardin’in Derik ilçesinde 1993-94 yılları arasında faili meçhul cinayete kurban giden 13 köylüyle ilgili dönemin Derik Jandarma Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil hakkında dava açıldı.
Öldürülen köylülerin isimleri: Seydoş Çeviren, Yusuf Çeviren, Abide Çeviren, Ahmet Çeviren, Ramazan Çeviren, Mehmet Nejat Arıs, Piro Ay, Vejdin Avcıl, Mehmet Erek, Ramazan Erek, Ahmet Erek, Mustafa Aydin, Mehmet Faysal Ötün.
Çitil hakkında 13 kez ağırlaştırılmış hapis cezası istendi. İddianamede, Çitil'in öldürülen köylüler ile ilgili “terörist” diye tutanak tuttuğu belirtildi.
Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava daha sonra Adalet Bakanlığı'nın talebi ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin onayı ile “güvenlik gerekçesiyle” Çorum'a taşındı.
Davanın ilk duruşması, 11 Ekim 2012’de Mardin'de görüldü. Çitil mahkeme karşısına ilk kez üçüncü duruşmada, 1 Temmuz’da çıktı. Savunmasında, “Yasaların bize verdiği yetki çerçevesinde, insan haklarına saygılı şekilde görev yaptık. Kanun ve konuların dışındaki hiçbir eylem ve fiili çalışmanın içerisinde olmadık” dedi.
Derik Savcılığı’nın yürüttüğü faili meçhuller soruşturması kapsamında ilçede iki ayrı yerde toplu mezar kazısı yapıldı. 17 Şubat 2012’de Dargeçit Bağözü Köyü’ndeki kazıda bir kuyunun içinde yanmış insan kafası ve bazı kemikler bulundu. Adli Tıp Kurumu’un raporuna göre, bulunan kemiklerinden biri gözaltında kaybedilen 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan’a aitti.
Çitil, 21 Mayıs 2014’teki karar duruşmasında beraat etti. Ailelerin avukatları davayı Yargıtay’a taşıdı, ancak Yargıtay beraat kararını onadı.”

Bugün, geçmişi ile yüzleşme hamlesine düştüğünü bildiren, darbecilerin ama 1980 ama 1990’lı yıllar ama 15 Temmuz kalkışması biri ya da diğeri hepsiyle mücadele halinde olunduğu zikredilirken varılan eşik şu yukarıdaki metindedir. Ezberinden yol almalara iyice alışmış olan devletli için sıradanın bir hayat hakkı söz konusu değildir. Devletli için bu biyopolitik kırım faaliyetlerinin sorgulanmasına hacet yoktur. Eksiltip, azaltıp, yerle bir edip, toplumsal düzenleme hali güncelliğe kavuşturulduğu zikredilir. Ne ki haktan ve hukuktan ve adaletten bahisler bunca çok açılırken bu katliamların üstü o katillerin hesap vermediği bir ülkeye her gün uyanılır, sahiden uyanılır mı? Sorgulatılmayan şey insanın ta kendisidir, sıradanın canını göstere göstere çalanların sırtlarının sıvazlandığı bir yerdir.
Bunca açık bir biçimde katliamcıların hesap vermemesinin yolunun açık tutulmasıdır işte mesele. Yazılmış, bildirilmiş, tanıklığı yapılmış ve sonuçlarına dair ses verilmiş olan her şeyin üstü çizilirken hayattan bahis açabilmek mümkün müdür, sahiden de bu mümkün müdür? Düzenin var ettiği şablon iş bu yerde bir yıkım halini güncelleyendir. Yaşama hal ve istencini kötürüm kılmak, kötülüğü el üstünde tutarak, nefese kastederek güncel kılan bir yer yurt hakikati meseledir. Katliamcılığı bariz bir deneyim olarak var eden, sabitten öte sabık bir yönelim olarak savunan ülkenin Maraş katliamı gibi bir hazanı vardır. Geçen hafta onun da kırk birinci yıl dönümü gerçekleştirilir. Kırk bir yıldır, lanetlemek dışında pek de elini alıştırmayan, sorgulamayan, yüzleşmeyen bir ülkede acılar hala tazedir!
Hamit Kapan’ın tanıklığından bir kesiti Ahval’de Dicle Eşiyok’un haberinden aktaralım: “Bir de yine 11 yaşındaki bir çocuk katliamı var. Yine aynı bölgede evi bulunan Döne Tıraş saldırganların geldiğini görünce KaraMaraş’a doğru kaçmaya başlamış. Bir süre sonra oğlu Ali Tıraş da saklandığı yerden çıkarak annesinin arkasından gitmiştir. Afetevleri semtinde bir grup saldırgan Ali Tıraş’ı yakalayıp götürmüşlerdir. Ali Tıraş’ın cesedi olaydan 4 gün sonra Döne Tıraş’ın evinin ön tarafındaki Dilber Yılmaz’ın evinin bodrum katında bir kazan içinde yakılmış vaziyette bulunmuştur. Bu 11 yaşındaki bir çocuk, yakalamışlar, bacaklarını ve kollarını kesmiş halde yakmışlar, bir kazan içerisinde yakmışlar. Bu vaziyette çocuğun cesedi 4 gün sonra bodrum katında bulunmuştur. Bunu insanım diyen birinin yapması, insan silueti ile dolaşan birinin yapması mümkün değildir.”
Bu yıkımla yüzleşmek yerine sayılarla kim kimi, kimden kaç kişi, nereyi nerede eksiltmiş bunun çetelesinin çabasına düşülen bir aymazlık hali süreğen kılınır. Kırk bir yılda yasın kıyısına varabilen yoktur, gören hiç yoktur. Bir teyakkuz halinde iş bu menzilin kendine ait düzenli tekrarlarında var edilen şiddetin hiç bitmeyecek halidir, sonucudur Maraş’taki kırk bir yıllık katliam! Bu topraklardaki ötekisinin yaşam hakkını muğlak kılmak / yok etme halinin kıyısına demirleme halinin kalıcılığı dehşet vericidir. Ekranlardaki bol ışıltılı Türkiye anlatımlarının, başarı hikayelerinin, şöyle müreffeh, böyle güçlü ülke söylemleri ve hallerinin kıyısında kapanmayan yaralar bütün o hali ters yüz etmektedir. Bir menzilin en kestirmeden hakikati takvim yapraklarına sinmiş ağıtlardır. Her günün bir başka yıkım ve eksilmeye çıktığı, bir sınırlandırma ve yok etmeye vardığı yerde çukur menzilin asıl adıdır!
Baş Amir, Necip Fazıl Kısakürek adına düzenlenmiş bir törende şu sözleri sarf edecektir: “Tarihimiz doğrusuyla yanlışıyla, eksiğiyle fazlasıyla, sevinciyle üzüntüsüyle bizim tarihimizdir. Geçmişimizle yüzleşmek bizi küçültmez tam tersine büyütür. Hakikatlere ulaşma şansımızın oldukça yüksek bulunduğu yakın tarihimizle ilgili bu yaklaşıma daha çok ihtiyacımız var. Mesela, tek parti CHP'sine ait dönemde, objektif bir şekilde araştırılması gereken karanlık noktalar bulunuyor. Öncelikle bunu yapması gereken ana muhalefet CHP'nin bizzat kendisidir. Dikkat ederseniz bu tartışmalar gündeme geldiğinde derin bir sessizliğe bürünüyorlar.
Açıkçası CHP'nin artık bu millete kendi tarihiyle ilgili kapsamlı, samimi öz eleştiri vermesi şarttır. İskilipli Atıf Hoca'nın idamından, Dersim olaylarına, Türkçe ezan zulmünden, 27 Mayıs darbesindeki rolüne kadar pekçok üzücü hadise hadisede CHP, kendi tarihiyle yüzleşme cesareti gösterememiştir. Dersimli olan zat da bunu açıkça ortaya koyamamıştır. Bu zat, her fırsatta Dersimli olduğunu ve gurur duyduğunu söylemektedir. Dersim olaylarıyla ilgili bizim yaklaşık 10 sene önce gösterdiğimiz hassasiyet ve vicdani tavrın 10'da 1'ini sergileyemiyor. Biz CHP'nin kurumsal anlamda Dersim konusuyla ne düşündüğünü, nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu hâlen bilmiyoruz. CHP'nin bir an önce milletin karşısına çıkıp bu ülkeye yaşattıkları için ya özür dilemesi ya da üzücü olaylardaki rolleri için pişmanlık duyduğunu millete söylemesi gerekiyor.”
Bir yıkımdan bir başkasına, bir çürümeden bir diğerine, harap viran kılınmış menzilin ol yüzleşme halinin ne kadar kof kılındığı görünür bir kez daha. Muktedir, kendi dişine göre olmadığını zikrettiği dünün devletini alaşağı edebilmek için mindere davet eder. Şarkiyat, fenafillah her ne varsa bunun sorumlusu sadece Cumhuriyet Halk Partisiymiş gibi bir algı ile çıkagelir muktedir. Geçemeyelim, üstüne basa basa yineleyelim onlarınki katil de bu ülkenin şimdisinin sahiplerinin var ettiği bir biçimde Türkiye, Bakur Kürdistan’ı, Rojava ve hatta Kıbrıs’ta, elini uzattığını iddia ettiği her menzilde ayrı birer yıkımı var ederken, o yıkımı imal edenler katil değiller midir? Yüzleşmek nereden nereyi kapsar? 1915’ten işte bu şimdinin ülkesine, Sayfo’dan Pontus Rum Soykırım’ına, Büyük Ege Felaketi’nden de Dersim’e, Maraş’a, Varlık Vergisi, 20 Kilo 20 Dolar Tehcirinden, Sürgünlere, Roboski Katliamından, Bakur Kürdistan’ında abluka altına alınan kentlere hangisini sayarsanız bir diğeri eksik kalacak olanlardan hangisi ile yüzleşmeyi var edebilmiştir bu ülke!
Independent Türkçe'nin haberine göre Ağar, Suriçi Grubu isimli bir platformun Topkapı Akgün Otel’de düzenlediği etkinlikte konuştu. Ağar, “milliyetçi - muhafazakâr” iktidarı parçalamak için siyasi teşebbüslerin olduğunu ifade ederek, “Bu büyük milliyetçi muhafazakar iktidarı parçalamak için siyasi teşebbüsler var, Allah göstermesin” ifadelerini kullandı.
Son dönemde ismi 1993 - 1996 yılları arasında 19 kişinin öldürülmesi nedeniyle açılan ve beraatle sonuçlanan Ankara JİTEM Davası nedeniyle gündeme gelen Ağar, buluşmada kürsüye çıktı. AK Parti'den ayrılarak yeni parti kuran Ahmet Davutoğlu, parti kurma hazırlıklarını sürdüren Ali Babacan ile 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ağar'ın konuşmasında isimleri geçmese de önemli bir yer buldu.
Türkiye'deki darbe süreçlerini hatırlatan Ağar, 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinde Demokrat Parti'nin, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Adalet Partisi'nin, 28 Şubat 1997'deki post modern darbe öncesinde de Doğru Yol Partisi'nin zayıflatıldığını belirterek, bugün de AK Parti'nin içinden yeni partiler çıkarak zayıflatılmaya çalışıldığını savundu.
"Tıpkı geçmişte olduğu gibi, ortaya çıkan bu büyük milliyetçi muhafazakar iktidarı, paralamak ve parçalamak hususunda bir takım siyasi teşebbüslerin olduğunu görüyoruz." diyen Ağar, sözlerine şöyle devam etti:"Tabii ben geçmişte devlet hizmetinde olan kimseyi üzmek istemem. Ama onların da bizleri üzmemesini istemek hakkımız. Kişisel anlamda bir takım problemler olabilir. Kolaylıkla geldikleri makamlardan uzaklaşabilirler. Ama bütün bunları kendi kişisel davası haline getirmek suretiyle, milletimizin büyük bir çoğunluğunun kalbi safiyane ile destek verdiği bir yapıyı, karşı grupların etkisi altında kalarak ve işbirliği yaparak, burayı çökertmenin hiçbir anlamı yoktur."
Kim neresiyle, şu ülkenin hangi yarasıyla yüzleşmiştir, yüzleşecektir! Ağar efendilerin ol sahnelere yeniden buyur edildiği bir zeminde, gerektiğinde değil her daim kullanışlı olarak değerlendirilen sinsi katil sürülerinin bu devlete, şu eskisine, o yenisine verdikleri eller, destekler, gözdağı niyetine oluşturdukları tehditler bunca barizken, dahası Baş Amir bir yandan yüzleşme derken öte yandan kurmaylarının yüzsüzleşmeleri bunca açığa çıkarken nedir yani, hani nasıl bir şeydir o ülkede hayat memat meseli olması gereken nihai sorgulamalar!
Erk Acarer’in satırları da ilaveten sorgulanması gerekendir hala, hala ve hala: “Nasıl yani, yine Beyaz Toros işine mi giriyorsunuz? 7 Haziran- 1 Kasım 2015 arasındaki gibi kendi yurttaşlarınızı meydanlarda parçalamaya mı başlayacaksınız? Yol verilen darbelerle yeniden yeni bir rejim inşasına mı hazırlanacaksınız? Katil sürüleri.”
Ne soran ne eden vardır... Mehmet Ağar, koca bir doksanlı yıllar boyunca Kürd illerinde vahameti, yıkımı ve katliamcılığı var etti. Tek satır hesap vermesi bir yana bugün şu sığ ülkede hala söz sahibi. hala tehdit hala yıkım vazediyor. Bu mudur hukuk devleti denilen, bu kadar kolay mıdır bir yıkımın mimarından medet umulan yer, böyle midir bu coğrafya dahilinde şu hayat işleri! Bu kadar bağnazca bir yıkımın, tahakküm ve nicesinin ortasında bir yüzleşme şansı geriye kalacak mıdır? Böyle bir yerde, bu kadar kesintisiz kılınmış olan şiddet / ötekileştirme / nefret kalıcı bir kırım hali ülke dediğinizi çukur kılmaya kafidir. O çukur ki hepimizi her gün biraz daha dibine çekmeye devam ediyor muktedir! Umursuyor musunuz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller: Marta KISIEL – Pierwsze Słowo – Book Cover - Tomasz MAJEWSKI – Behancé
#şiddet#ötekileştirme#nefret#söz hakkı#yıkım#arzihal#başka türkiye var#olan biten#gerçeklik#kör#kötülük#şiddet sarmalı#hayat hakkı#çitil#jitem#yaralar#fail belli#ağar#doksanlar#kürd sorunu#düşmanlık#haklar#insan hakları#maraş katliamı#aleviler#devlet terörü#yıldırı#karanlık#hayat akarken#mesel
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Çiçeğim Burçin Birben Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantazi Arabesk) Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın Aboneler İstek Şarkı İsteyebilirler. Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=kiGwG6RylOg Lise Üniversite Koroları Müzisyenler Solistler Vokalistler Yorumlara isteklerini Yazabilirler. Çiçeğim Burçin Birben Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantazi Arabesk) ÇİÇEĞİM SÖZ MÜZİK BURÇİN BİRBEN Bm C D C Bm Uzun oldu sen gideli anladım ki hala gitmemişsin Bm C D C Bm Gözlerimde bitmişsin de yüreğim de hala bitmemişsin G C Sen giderken sessiz kaldım son sözümü söylemedim D Haykırırca hep içimden Em D C Bm Defalarca defalarca defalarca bak ne dedim Em C Gitmeden şunu kalbine yaz çiçeğim çiçeğim D Bm Kimseyi sevemem artık Em C İstemem ne bahar nede yaz çiçeğim çiçeğim D Bm Kalmadı sebebim artık Rober Hatemo Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Rober Hatemo Doğum adı Rober Hatemo Doğum 25 Aralık 1974 (49 yaşında) Çanakkale, Türkiye Tarzlar Pop, Fantezi Meslekler Şarkıcı Etkin yıllar 1997-günümüz Müzik şirketi BMG (1997-2001) Erol Köse Production (2003, 2010-2014) Avrupa Müzik (2006) Sony Music (2014-2017) DMC (2017-2022) Karma Music (2022-günümüz) Eva Records (2023) Rober Hatemo (d. 25 Aralık 1974, Çanakkale), Türkiye Ermenisi şarkıcıdır. Hayatı Rober Hatemo, 25 Aralık 1974 tarihinde Araksi ve Şahin Hatemo çiftin çocuğu olarak Çanakkale'de dünyaya gelmiştir. Doğduğu sene dedesi Kıbrıs Harekâtına katılmıştır. Bir erkek kardeşi vardır. Taksim'de üç katlı bir Rum evinde büyümüştür. Dedesi orkestra şefliği yapmıştır ve şarkı söylemesini beğenmiştir. Babası kuyumculuk yaptığı için kendisi de kuyumculuk yapmasını istedi ancak dedesi ile 14 yaşından beri çeşitli mekanlarda sahneye çıkmıştır.[1][2][3] Kariyeri 1997-2001: Esmer, Sen Farklısın ve Azılı Bela Askerden döndükten sonra kendisine "Bir yıl içerisinde albüm yapmasam baba mesleği kuyumculuğa döneceğim" sözü vermiştir. 1 yılın sonunda Alpay Aydın ile tanıştı ve Esmer adlı ilk albümünü 31 Mart 1997'de piyasaya sürdü. Albüm adını taşıyan ve Atilla Taş ile yazdığı Esmer parçası ile çıkış yapmıştır. Tanju Babacan tarafından tasarlanan kırmızı takım elbise ile kamera karşısına geçip dans etmesi dikkat çekmiştir ve yılın en popüler parçalardan biri haline gelmiştir. İkinci klip Goran Bregovic Ya Ya (Ringe Ringe Raja) şarkısının coverı olan Dilber adlı şarkıya çekilmiştir. 1998 yılında Aşkın Kanunu remixleri içeren Esmer (Remix "Aşkın Kanunu") adlı derleme albümünü piyasaya sürmüştür. "Aşkın Kanunu (Video Mix)" adlı parçaya klip çekilmiştir. İlk albümün başarısı ardından Nisan 1998 yılında yeni albümü için hazırlıklara başlamıştır. 12 Ekim 1998 yılında yine BMG Müzik ile Sen Farklısın adlı ikinci albümünü piyasaya sürmüştür. Albümün prodüktör Alpay Aydın üstlenmiştir. Bu albümde Fantezi altyapısını kullanılmasını dikkat çekmiştir. Hücum Marşının altyapısı kullanılması dolayısıyla tepkiler almıştır. Albümün çıkış şarkısı ve ilk klibi "Doludizgin" adlı şarkısına klip çekmiştir. Sözü Seda Akay ve Alpay Aydın tarafından yazılmış olan şarkının aranjörü Erol Temizel yapmıştır. İkinci klip Selami Şahin tarafından yazılmış olan "Tanrım" adlı şarkıya klip çekilmiştir ve dikkat çekmiştir. 1999 yılın Mart ayında Vay Aney adlı şarkıya klip çekmiştir. Dördüncü klip Gurur adlı şarkıya çekilmiştir ve albümün en dikkat çeken parçalardan biri hâline gelmiştir. Son olarak Aralık 1999 yılında Bensiz Ölmek Yoktu adlı slow parçaya klip çekmiştir. Söz müzik Yıldız Tilbe olan Sen Farklısın şarkısı da dikkat çekmiştir. 8 Aylık bir çalışma sonrası ve 5 ayrı stüdyoda kayıt edilen Azılı Bela adlı üçüncü albümünü 2001 yılında piyasaya sürmüştür. İddialı fotoğraflar ve pozlar ile dikkat çekmiştir. İlk ve tek klibi albüm ile aynı adı taşıyan ve söz - müziği Yıldız Tilbe'ye ait olan Azılı Bela adlı şarkıya klip çekilmiştir. Klip yönetmeliği İran asılı Yasef adında bir yönetmen koltuğunda oturmuştur 80% bilgisayar animasyon ile yapılmıştır. Söz müziği Burçin Birben'e ait olan Çiçeğim adlı şarkı da popüler olmuştur. BMG Müzik Türkiye'den çekilmesi ardından müziğe iki yıl ara verdi. Yıl sonuna kadar 135.000 adet satmıştır 2003-2014: Aşksız Prens, Sihirli Değnek ve Mahrum 2003 yılının Mart ayında Aşksız Prens isimli dördüncü stüdyo albümünü piyasaya sürdü. Yine söz müziği Yıldız Tilbe'ye ait olan ve albümün çıkış parçası Aşksız prens klip çekmiştir. Klipte yaptığı dans dikkat çekmiştir. Söz müziği Alper Narman ve Fettah Can ait olan Saf Sevgilim şarkısı da oldukça popüler olmuştur. Son klip İtiriazım Var adlı cover parçaya çekilmiştir
0 notes
Text
-sahne 36-
Taşlarla döşenmiş dar bir sokakta yürüyünce ve tahta kapısı olan bir evin içine girince kendimi iyi hissediyorum. Eskiden ne kadar da basite indirgemiş sayardım iyi hissetmeyi ama sonra eğer isteseydim diye düşündüm plastik pencereleri de sevebilirdim, düz kumlu yolları, demir kapıları ve pek tabii umutsuz havlayan köpekleri. O zaman ne kadar da kolay olurdu hayatım. Eğer isteseydim hayal kurmazdım mesela, yüzdürmeye çalışmazdım yazları kurumaya yüz tutan denizlere atıp düşüncelerimi. Hiç marş söylemeseydim mesela ölmekten korkmazdım. Yollara düşmeseydim yirmilerimde gidecek yollarım birikmezdi ve sonunda sanki sevmeseydim de seveceklerim azalmazdı. Kendime sevmeyi yakıştıramıyorum. Kendime beni güçsüzleten şeyleri uyarlamayı beceremiyorum. Oyunlar oynamayı seviyorum ben, sonuçsuz olmalı tüm oyunlarım bunu bütün aptallığımla yirmidördümde anlıyorum. Kendimi kandıran bir ben daha var hep o kazanıyor o oyunları bense kazandığımı zannetmekle yetiniyorum. Herkesin kendine has oyunları vardır hayatta, kendi dünyasında oynadığı bazen başkalarını da dahil ettiği çoğu zaman ise kendi başına oynayıp bitirdiği. Benim bu kadar çok oyunum olmasaydı keşke, bu kadar oynamasaydım. Ya da en başından kaybetseydim tüm oyunlarımı ve hiç önemsemeseydim. İnançlarım beni çok yormasaydı keşke bu kadar. Kara toprak senfonisinde, hayatımın en heyecanlı senfonisinde ayaklarıma bir numara küçük gelen o kundurayı giymeseydim ve üstelik bir iki davete daha onunla gideceğimin de farkında olmasaydım. Bana inananlar da çok yoruyor beni ve tanrıya çıkışıyorum ne büyük bir sonsuzluk yaratmışsın diyorum bazen, ne güçlü omuzlar vermişsin ki yüklenesim geliyor her şeyi. Tanrım benden ne kadar çok şey bekliyorsun ne kadar çok gözünde büyütmüşsün beni. Bugün bir ilki yapacağım ve anlatmayacağım kendimi, yazılarımdan başka kimse ne düşündüğümü belli bir süre bilmesin istiyorum. Ancak böyle dönebilirim kendimle olan kavgama. Ancak böyle tekrar kendimi yenmeye çabalayabilirim. Bir adamın çölde ayak izleri bırakması basite indirgenmemeli. Bir adamın başkaları tarafından bir türlü hayal kırıklığına uğratılamaması, bir adamın Cordoba soğuğunda tek seferde üç şiir ezberlemesi ve en sonunda bir adamın kendine mahcup olması onu zora sokmamalı. Eğer isteseydim kendimle de konuşabilirdim üstelik.
Öte yandan seviniyorum, insanın alacağı dersler asla bitmiyor. Ders almak bu oyunun bir parçası olduğumu ve hala oynadığımı hissettiriyor. İçten içe önemli bir de rol oynadığımı düşündürüyor, taşlı yollarda yürümek kunduramın topuğunu kırıyor, topallayarak yürüyorum yolun geri kalanını. Oysa yolumu uzatmak için kendimle uzlaşmıştım. Kavga etmemek için kendime tamam diyerek geçiştiriyorum, ne istersen öyle olsun hem senin koca dinler kadar etkili inançların var, beyaz sarıklı bir papa kadar barışçıl söylemlerin var diyorum ne istersen öyle olsun. Aklıma Georgia geliyor, Navid geliyor, Petar’ın salakça dertleri geliyor, Petar’a benim dokuzda randevum var derdini dinleyecek on beş dakikam var demem geliyor aklıma, Petar akıl almaz dertlerini bir bir sıralarken dakikada bir kontrol edişim geliyor saatimi ikiye kadar… sonra kendimle uzlaşıyorum bir kez daha, önce köprüye gidiyorum sonra aklıma özgürlük türkülerinden birinin gelmesi için o an bir daha sangria’yı abartmayacağım ve dua ederken ceketimi ilikleyeceğim vaadiyle mavi gözlü dilbere bakarak tanrıya yalvarıyorum. Eğer isteseydim diğer ayakkabımı da çıkartıp topallamazdım. Ama düşüncelerime çok yakıştırıyorum topallamayı o an. Koşalım diyor Petar, benim buluşmam var diyorum derdin varsa anlat nasıl olsa birazdan mesaj gelir bana giderim. Petar İsrail’i anlatıyor, annesini, Novi Sad’daki tren istasyonunu, gecelerin nasıl soğuk olduğunu vurguluyor, bit pazarında bulduğu ucuz kitaplardan bahsediyor, ben gecenin ikisi gelecek mesaja verecek cevaplar tasarlıyorum. O mesaj hiç gelmiyor, Petar altı saat boyunca onu dinleyen bir dost edindiği için çok mutlu, ben ise yolu uzatma fikrinden vazgeçtim, hem sanki ne kadar erken uyursam o kadar çabuk unuturum.
1 note
·
View note
Text
04.01.2024
Bu tarih benim bebeğimin ölüm tarihi ne yazsam ne etsem içimdeki duyguları kelimelere dökemem, zaten bi boşluk vardı içimde senin de gidişinle daha da boşluğa düştüm. Tam 9 yıl bana dost oldum en kötü hissettiğim anlar seninle mutlu olduğum seninle güldüğüm beraber oyun oynardık mavi balinanla sen yakalardin miyavlardin ama ben yanında durmazsam az miyavlayip bırakırdın, ne zaman tavuk döner yesem yanımda biterdin zararlı diye fazla vermezdim sonra seninle her sabah bahçeye çıkardık ot yerdin bazen yaramazlık yapardın evden kaçardın tam 9 yıl ben seninle büyüdüm dilber içimde hala bir yerlerdesin ne kadar ölmüş olsan da çok üzülüyorum çok ağlıyorum ama ne çare hiç bi gözyaşı seni bana getirmez biliyorum ,bugün en kötü günümdü seninle vedalaşamadım bile kokunu içine çekemedim elimde eridin bittin seni elimden geldiğince kurtarmaya çalıştım sana karşı bi yanlış yaptıysam çok özür dilerim seni çok seviyorum seninle güzel anılarımız var sen benim hayatımdın tek dostum tek sırdaşım tek arkadaşım tek aşkımdın sen gidince çok yalnız kaldım bu boşluk daha da arttı. Bu akşam seni veterinere bıraktıktan sonra eve geldik içimde huzursuz bi his vardı ve o telefon geldi ablam borayı da alıp giderken o acı telefon geldi kediniz vefat etti. En çaresiz anım ne yapacagimi bilemedim sonrasında duygu boşalmqsı gözlerim patlayana kadar ağladım ama care yok çok acı verici bi durum sen benim ilk ve son kedimsin yerin ayrı seni çok seviyorum dilberim bebeğim minik kuzum kokunu bidaha içime çekmemek sana hasret duymak acı veriyor kalbimin her zaman bi köşesindesin ve içimde yaşayacağın sürece asla ölmeyeceksin seni seviyorum huzur içinde uyu güzel bebeğim toprak seni üşütmesin
0 notes
Text
Karacaoğlan Şiirleri
New Post has been published on https://eserozetleri.com/karacaoglan-siirleri/
Karacaoğlan Şiirleri
Karacaoğlan şiirleri halk şiiri olarak geçer ve pek müzisyenin son derece büyük ölçüde ilgisini çekmiştir. Karacaoğlan şiirleri türü nedir diye soracak olursanız daha çok türkü, koşma, semai ve varsağı türündedir.
Karacoğlan şiir dili bakımından incelendiği zaman halkın her tabakasına hitap eden açık ve anlaşılır sözler içerir diyebiliriz. Divan edebiyatındaki yüksek z��mreye hitap eden dile karşın Karacaoğlan çok daha sade ve öz bir anlatım kullanmıştır.
youtube
Karacaoğlan Şiirlerinin Teması
Karacaoğlan şiirlerinin teması genel olarak âşık geleneğine bağlı bir şekilde aşk ve sevgidir. Aynı zamanda da doğa konusu da bu şiirlerde son derece büyük ölçüde göze çarpar.
Karacoğlan şiirlerinde dağ imgesi oldukça fazla işlenmiştir. Karacaoğlan kendisini bu dağın bir parçası olarak görmüş ve kendi anlatımına uygun olarak dağ temasını tamamen varoluşunun bir parçası olarak benimsemiş ve o şekilde yansıtmıştır.
Karacaoğlan denildiği zaman âşık geleneği konusunu da iyice açıklamak gerekir. Şiirlerini kafiyeli bir biçimde yazıya değil söze döken ve saz eşliğinde söyleyen bir gelenek olan âşık geleneği, Türk edebiyatında halk şairleri arasında son derece önemli bir nokta olarak hala günümüzde araştırılmaya devam etmektedir.
Karacaoğlan ve âşık geleneği ile ilgili olarak hem edebiyat hem de müzik alanında bilimsel pek çok araştırma ve tez hazırlanmaktadır. Genel olarak bu geleneğe bağlı bir şekilde eserler veren şairlerin kendine özgü ve ortak imgeleri vardır. Bu şairleri anlamak için âşık geleneğine dair bir takım imgeler hakkında da yeteri kadar bilgiye sahip olmak son derece büyük bir önem taşıyor.
Karacaoğlan Kimdir?
Karacaoğlan kimdir sorusuna cevap vermek gerekirse Karacaoğlan’ın tam olarak nerede ve hangi tarihte doğduğuna ilişkin sağlam bir kaynak bulunmamaktadır. Sadece yapılmış olan araştırmalara göre 17. Yüzyıl dolaylarında yaşamış olduğu bilinmektedir. Genel olarak Kozan Dağı eteklerinde yaşadığı düşünülen bu şairimizle ilgili farklı coğrafyalarda da yaşadığı rivayetler arasında yer almaktadır. Ancak tam olarak nerede yaşadığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte Anadolu’nun pek çok yerinde sahiplenilmiş ve bu sebepten dolayı da farklı coğrafyalarda yaşadığı iddia edilmiştir.
Karacaoğlan Şiirleri
Karacaoğlan En Çok Bilinen Şiirleri
Karacaoğlan en çok bilinen şiirleri şu şekilde sıralanabilir;
Elif
Evvel Allah Ahir Allah
Bir Ayrılık Bir Yoksulluk
Bir Kız Bana Emmi Dedi
Bir Sofra İsterim
Bana Kara Diyen Dilber
Akça Kızlar Göç Eyledi Yurdundan
Var Git Ölüm
Çukurova Bayramlığın Geyerken
Ala Gözlüm Ben Bu İlden Gidersem
Altın Kafes İdi Benim Durağım
Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi Karacaoğlan’a ait çok fazla eserden söz etmek mümkün. Şu an bile günümüzde pek çok müzisyen farklı müzik türlerinde Karacaoğlan’ın eserlerini şarkı ve türkülerinde icra etmeye devam etmektedir. Herkes tarafından Karcaoğlan’ın pek çok şiiri bilinmektedir.
0 notes
Photo
#dilber hala#aslı sütçüoğlu#Avrupa yakası#avrupa yakası gif#gif#gülse birsel#binnur kaya#komik#dizi#türk dizisi#türk dizisi gif#komedi dizisi#dilber koçarslanlı#türkçe gif
23 notes
·
View notes
Text
Nabizade Nazım – Zehra - Alıntılar
Nedendir bilmem, şu aralar eski Türk Edebiyatı okuyasım geliyor. İşe Nabizade Nazım ile başladık. Aslında adını en ünlü roman�� Karabibik’ten duymuştum. Zehra’yı ise, Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Türk Edebiyatı Vakfı’nın yerinde buldum, aldım. İşin aslı, Mehmet Rauf’un Bir Zambak Hikâyesi kitabıyla karıştırarak bir tesadüf eseri kitabı aldım.
Romanın özetini internette kolayca bulabilirsiniz. Diline gelince, biraz ağır, ancak düşündüğümden çok daha hafif. Kitap eleştirilerinin çoğu kitabın psikolojik değerlendirmelerinden bahsetmiş. Ancak ben kitapta anlatılan İstanbul’dan ve Nabızade Nazım’ın İstanbul’unu anlatışından etkilendim. 19 yüzyıldaki yemyeşil, bir o kadar da sefahat sürülen bir şehir görüyorsunuz. Kitaptan birçok yeni yer ve birçok yeni kelime öğrendim.
Kitap romantizm akımı kokuyor. Bahsedilen İstanbul, entrikalı aşk ilişkiler ve lüksü düşününce, pek yakında Zehra’nın da “Aşk-ı Memnu” tarzında bir televizyon dizi olarak karşımıza çıkacağını düşünüyorum. Şiddetle tavsiye ederim, dizileştirilmesindense okunmasınıJ - 10.05.2018 Hazal Başarık
Bu arada kitapta okuduğum, sonradan Kemani Rıza Efendi’ye ait olduğunu öğrendiğim “Hüsnünde varken bu âb ü tâbın” adlı eseri notalarına ulaştım, ama dinleyebileceğim hiçbir kayıt bulamadım. Yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.
Boğaziçi “doğal bir dilber” kadar sevimlidir desek, güzelliğini kısaca tasvir etmiş olamayız. Uzun uzadıya anlatmaya çalışmanın da, vaktin yetersizliğinden dolayı bir faydası yoktur. Bunun için, böyle sonuçsuz bir çabayı başka bir zamana bırakacağız. -7
İçimizdeki mutluluğun resmini çekmek nasıl mümkün değilse Boğaziçi’nin şu güzelliği de kalemle anlatılmaktan üstündür. -9
Kalben şu kıza acırdı. Suphi’nin felsefesine göre sevimli bir kardeş olamayan kız, mutlu bir eş de olamazdı. Bu sıralarda Suphi hayatın bekârlık döneminden şehvet dönemine, bir başka deyişle meleklikten insanlığa geçmişti. -11
Düşünmek sevdanın öncüsüdür. Düşünmek, ihtimallerin harekât sahasının köşesini bucağını gözleye gözleye ilerleyerek arkasından gelen sevdaya emin bir yol açar. Bu yürüyüşün sonu ya bir meydan savaşı ya bir istirahattir. Sevda savaşı çok müthiş, çok fecidir. İstirahatinde de emniyet aranmamalıdır, emniyet hizmetleri ne kadar dikkatli ve tedbirli şekilde yapılsa bile. -12
Bir cinayet üzerinde baskına uğramış gibi dili tutulmuş, damarlarından kanı çekilmiş, sanki kalbi durmuştu. Karşısında duran efendisini, fırıl fırıl döne döne sonsuza doğru küçülerek gidiyor gibi görmekteydi: Bir dürbünün ters tarafından bakıyormuş gibi… -14
Her nedense sebebini hala bilmediği bir eğilim ve arzunun etkisiyle şu kızı bir dakika olsun mutlu görmek istiyordu. Belki de kendi mutluluğunu sağlamak için. (…) Kızın mutluluğunu da istemesi herhalde onu sevdiği içindi. Peki, o zaman Zehra’yı sevmiş mi oluyordu?-15
Hamisi kadar vicdanlı, namuslu bir adamın karşısında sırlarını gizlemeye hiç de gerek olmadığını anlamıştı. Böyle namuslu ve çalışkan kişiler karşısında masumiyet ve kalp temizliğinin güçlü etkilerinden habersiz değildi. -18
Yukarıda anlattığım gibi, yaratılıştan kıskanç ve hırçın olmakla birlikte, bazen davranışlarında o derece yumuşaklık görülmekteydi ki bu haline bakanlar kendisini tamamen uysal biri zannederlerdi. Herhalde bu sinirlerinin gevşediği bir zamana rastlamaktaydı. Bu zamanlarda kızcağız herkese güler yüz gösterir ve işte bu hali, duygularının taşkınlığı zamanında herkesi kendisine acındırırdı. -19
Ah ümit, ümit! Sen insanlara ne büyük hizmetler edersin! – 20
Aşkın doğal sadeliğinden ve hele genel sonuçlarından habersiz olan böyle bir gönül, birkaç saatten beri içinde bulunduğu halin sırf bir “muhabbet”ten ibaret olduğunu elbette hissedemez ve anlayamazdı. -21
Beklemediği bir saadete kavuşanlar için memnuniyetin o kadarıyla yetinmeyip, gözlerini emellerin ötesine kadar çevirmek, hemen hemen genel bir kuraldır. -22
Nikâhlıların birbirlerine görünmesi İstanbul’da adet olmadığından, düğüne kadar yine birbirlerinden uzak kaldılar. Bu ise, aşk ve muhabbetlerini arttırıyordu. (…)
Şevket kadar ileri görüşlü, Şevket kadar görmüş geçirmiş bir adam, bir kızı bir erkeğe nikâh edip bırakmakla onları mutlu edemeyeceğini mümkün değil hatırdan çıkaramazdı. İki vücudu birbirine, sonsuza kadar bağlamak için ne gibi ufak tefek vesilelere başvurmak gerekirse hepsini zihninde düşünmekteydi. Bu düşünce üzerinedir ki, musikiden ve kanundan pek hoşlanan damadını memnun etmek için kızına kanun ve fazla olarak piyona dersleri aldırtmakta; kızının huyunu düzeltir umuduyla damadına da işten el çektirip kimseye muhtaç olmadan onurlarıyla tenhaca yaşayacak tahsisattan başka, Bulgurlu’da güzel bir köşk hazırlamaktaydı. -23
Ona göre kıskanç bir kadın için hayatın zevklerinden gerçek anlamda faydalanmak, imkânsız gibiydi ki gerçek de bundan pek uzak değildir. -28
Fakat ne de olsa kadınların duyguları böyle aşk ve rekabet konularında yanılmaz: İşte Zehra da hasedi, kıskançlığıyla beraber bu işte Sırrıcemal’in masum ve mazlum olduğunu kabul etmekteydi. Gerçi kendisini ıstırabında haklı göstermek için vicdani hükmünü gizlemeye çalışmaktaydı. (…) Sırrıcemal gözlerini sildikten sonra ayağa kalktı. Titrek bir sesle dedi ki:
- Hanımcığıma ıstırap veriyorum. Ben bu evden gidersem, hanımcığım rahat olacaksa razıyım, beni çıkarın.
Zehra sanki gönlündeki sesin yankısını duymuş kadar memnun oldu. Fakat bir cariye önünde işin burasını itiraf etmeyi kibrine yediremeyip dedi ki:
- Deli sen de! Sen bana ne yaptın ki… Aklıma annem gelmişti de… Hadi hadi, işine git. Hem bir daha ben çağırmayınca gelme… -34
Yaşayışı intikam hırsındandı. -46
Mücadeleden vazgeçmek, üstünlüğü düşmanlarına bırakmak demek olduğu halde, mücadeleye devam etmek de hiçbir şey yapmamak demekti. Bir çok kere gönlünü yokladı; Suphi’ye duyduğu sevginin hala sürdüğünü hissediyordu; hâlbuki o Suphi’yi de düşmanları arasında saymaktaydı. Bunca zahmete, bunca üzüntüye gayriihtiyari katlanabilmesini sağlayan şey, bu muhabbetin gizli tesirleriydi. Bu etkiler, buz altından suyun akışı gibi varlığını dıştan belli etmediği halde yine Zehra’yı tahammüle zorluyordu. Yoksa Zehra’ya kalsa… Ne yazık… (…) Nasıl olsa tahammül edecek, ne olsa bekleyecek, bu sabır ve bekleyişle bir gün yine kocasının gönlünü kendisine çevirebileceğini umuyordu; nasıl olsa Suphi’de kendisi için birazcık sevgi kalmıştır diye düşünüyordu. -48-49
“Kim bilir? Kim bilir? Bugün onu benim için feda eden yarın da beni onun için feda edemez mi? Ah ya o zaman?”-52
Suphi’ye karşı kendisini nefret içindeymiş gibi göstermeye çalışıyor; adeta kendi kendisini aldatmaya uğraşıyor gibiydi. Hâlbuki kalbi içten içe bu düşmanının tarafındaydı. Bu gizli teveccühe de düşmanlık beslemekten geri kalmıyordu. Fakat mümkün mü? Zehra Suphi’yi hala seviyordu. Hala seviyordu. İşte gerçek bundan ibaret! Nefret ve intikam arzuları, hep bu sevginin gereğiydi. -60
Sanki Suphi artık Sırrıcemal’i de, Zehra’yı da unutmuş gitmişti. Ürani’nin şüphelerine karşı yeminlerle sevgisini ispata çalışıyordu. Fakat kendisine sevgisi varsa, bugün ve bu gece de burada kalması teklifi gelince aklı başına geldi. Seyahat muhabbetleri tarzında bir gecelik tanışıklığın kalp üzerindeki etkisini hiç derecesinde bularak ettiği ateşli yeminlere içinden gülüyordu. Üstelik şu karşısındaki kadının yalnız aptalları kandırabilecek bir dille kendisini baştan çıkarmaya uğraşmasını pek tuhaf buluyordu… Artık bunda da gönül, muhabbet olduktan sonra… Öyle gönlü, öyle muhabbeti doğrayıp köpeklere atmalı… - 68
Bir alkoliğin içkiye düşkünlüğü neyse, Suphi’nin de Ürani’ye düşkünlüğü oydu. Suphi de alkolikler gibi ara sıra şu sefalete son vermeyi istemekte, ama tıpkı onlar gibi şu sefahat hayatından bir türlü vazgeçememekteydi. -86
Zehra işin sonuna kadar gitmek, intikamını tam almak için yemin etmişti. Yeminini bozmayı aklına bile getirmiyordu. Bu azim ve niyetinin Suphi’ye muhabbetinden ileri geldiğini de biliyordu. Fakat intikam zevki, âşıkane duygularının tadını unutturuyordu. -96
Suphi’den bıkmış, nefret etmeye başlamışken şimdi onu seviyordu. Hayatı, gençliği gelişiyordu. Moda değiştiriyor gibi ayda bir “sevgili” değiştirmekten kendisine bıkkınlık gelmişti. Aşığı olmasa bile artık Suphi’de karar kılmıştı. -99
Kendisi gibi yaratılıştan kıskanç olan kadınlar aşklarına karşı yapılan aşağılamaya, mümkün değil sabırla tahammül edemezlermiş. “Kadın gönlüyle şaka olmaz.” “Kadınların gönlü oyuncak değildir.” -119
#nabizade nazım#zehra#alıntılar#kıskançlık#sırrıcemal#suphi#ürani#romantizm#kitap#edebiyat#serveti fünun#19uncu yüzyıl#türk edebiyatı#türk edebiyatı vakfı#istanbul#hoçoplu han#kemani rıza efendi#Hüsnünde varken bu âb ü tâbın#hüseyni#makam#muhsin#munire#alticizilen#tavsiye
11 notes
·
View notes
Text
ALYA’YA
Gülüşün o kadar güzeldi ki
Öpmeye kıyamadım dudaklarını. (17.09.2021)
Gel benim boynumda gurbet yüküm ol
Diyardan diyara gezdirem seni
Karış sularıma büküm büküm ol
İnce tülbentlerden süzdürem seni. (20.09.2021)
Ben bir düş olaydım
Beyaz gömlek üstüne
Simsiyah bir kuş olaydım
Olaydım olaydım
Senin olaydım
Elindeki çantaya pervaz olaydım (10.08.2021)
Düşünsene sevgilim
Bluzunun güzelliği
Bardağa yansımış da
Yüzünün güzelliği
Hala yasak bana
Hala gözlerin
İki rehin gibi tutuluyor
Bu resmin dış noktasında. (11.05.2021)
Öleceğimi biliyorum zaten
Bana başka şeylerden söz et Alya (29.07.2021)
Meni yaktın, yaktın, yaktın
Kalbimin pınarından
Issık bir seher gibi aktın
Ben bilmedim senden özge bir canan
Ateşi su, suyu ateş kıldın içimde
Beni sensiz kayner kazalarda bıraktın. (21.07.2021)
Kolların sarıldığında
Ne söyler bedenime
Ellerin tenimi okşarken
Parmakların hangi melodiyi çalar
Dünyayı bomboş hissediyorum ben
İkimizden başka kimsenin olmadığı
İlk cennet (19.07.2021)
Sen nasıl bir şeysin ya, bana bir dokunuyorsun bütün bentlerim yıkılıyor, her yanımdan şiir akıyor. (19.07.2021)
Uyudun mu Alya
Uyumak unutturuyor
İnsan uyuyamazsa
Kalbinin etrafına
Duvarlar Örüyor
Sabaha kadar.
Bir inşaat alanı gibi için
Küfürleşmeler
Bağrışmalar (18.07.2021)
Seni üşüdüğün yerden
Sardım da sevdim
Beyaz bir bulut gibi
Ufuktan ufuğa gerdim de sevdim
Bir tutam Siirt tütünü gibi
Telem Telem oldun da
Seni beyaz kâğıda sardım da sevdim (17.07.2021)
Yine benim canıma karıştın
Yine benim canım can/ter içinde (21.07.2021)
“Canımın içindeki saklı kentim...” (16.07.2021)
Dilinin ucundan öptüğüm dilber
Senin için fıstık ezdireceğim
Dilimi ağzında gezdireceğim (17.07.2021)
Bir bardak Portakal suyu gibi
Sabah sıkıp bıraktın beni
Akşam oldu hala bekliyorum
Bırakıp gidemiyorum
Dudağının değdiği yeri (15.07.2021)
Bir serinlik şırıltısı
Dudağının kenarında
Şu sıcak günlerinde yazın
Nasıl serinletiyor içimi bir bilsen
Nasıl karpuz kokuyor ağzın. (14.07.2021)
Gecenin saat üç buçuğunda telaşla uyandırdın beni. Rüyamda, beni ara, beni telefondan ara dedin. Kalktım telefona baktım bir şey yok.
Seni beklemek ne zor bir aşk mektubu gibi uzaklardan. (12.07.2021)
Gül diye değil
Gülüm diye kokladım seni
Dudağın
Nar çiçeği gibi aklımda (12.07.2021)
Aaahhh Alyam
Seni içimin ormanlarında saklasam
Derin sularında yüzdürsem bedenini
İçimin akşamına mum gibi yaksam (07.07.2021)
Görmek ne güzel senden bir şeyleri...
Elindeki bardak değil
Bardağın gölgesi olmak bile güzeldi. (07.07.2021)
Bu eller tanrıçamın elleri
Gecenin kenarında
Işıklı bir oyundular
Bu eller su üstü nilüferi
Aşkın alevinde yundular. (06.07.2021)
Ben de seni paylaştım dün gece
Gözlerini gözlerime verdim
Dudaklarını dudaklarıma
Ayaklarını ayaklarıma verdim, ellerini ellerime.
Kalbini kalbime verdim, bedenini bedenime... (06.07.2021)
Kanımın kırmızı aktığı yerdesin
Sen sevmeye devam et beni
Kuşlar hikâyemi söylesin (06.07.2021)
Her ayrılık
Bir gölge bırakır yüzümüzde
Buluttan değil
Kalbimizdeki burukluktan
Dilimizdeki tutukluktan
Bir gölge. (06.07.2021)
Beni ısıtıp ısıtıp dövsünler örste demir gibi
Sonra da senin yüreğinde soğutsunlar (05.07.2021)
"Alıp getirseler
Senin pazarında satsalar beni
Sen paraya kıyıp alsan
Malına katsan bendeni...." (05.07.2021)
Aaaah canımın içi
Dağ olsam da asırlarca
Beklesem karşında sabırla
Ama değilim
Ben de senin gibi
Bir aklı evvelim
En özel yerine değmezse tenim
Güneş görmüş karlar gibi eririm. (05.07.2021)
Korku aşkı öldürür Elsa
Aşk, gözü kapalı atlamaktır denize
Gidenin ardından el sallamak değil
Gidenle gitmektir
Çıkarıp pabuçlarını
Yalın ayak koşmaktır arkasından
Yetişemiyeceğini bile bile... (05.07.2021)
Kulağın kirişte beklediğin olmak isterdim
Her zil sesinde
Kapıyı gözlediğin
Perdenin kenarından
Bakıp bakıp
Özlediğin olmak isterdim. (05.07.2021)
İsmini söylemek bana şiir okumak gibi geliyor Alya. (05.07.2021)
Kırmızı aşk için öldüğüm yerdir
Narçiçeği bir kızın
En güzel renktir
Sevişme öncesinde
Üstüne giyebileceği... (04.07.2021)
0 notes