#ders halkaları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Evliya Çelebi seyahatnamesinde, XVII. asırda Ulucami'de yetmiş ayrı ilim halkası kurulduğunu ve bu halkalarda iki bin kişiye ders verildiğinden bahsetmektedir. Bu derslerde dini ilimlerin yanında tıp, tarih gibi başka ilimlerde vardı.
Bursa Ulu Cami
32 notes
·
View notes
Text
ibni abbas (r. anhuma) dan rivayetle
"cennet, şehr ü ramazân şerefine baştan başa donatılır. onun ilk gecesinde ârş altında mesire denilen bir rüzgârla cennet ağaçlarının dal ve yaprakları ve cennetin kapı halkaları harekete başlar. bunlar öyle güzel sesler çıkarırlar ki cennet ehli o lâtif seslerden daha hoş ses duymamışlardır. şehr ü ramazan'ın hürmetine cennet dilberleri, huril'iyn'den süslenerek cennetin yüksek yerlerine çıkarlar. rıdvan'a "bu gece ne oluyor" derler. rıdvan: "ey güzellerin hayırlıları, bu gece şehr û ramazân'ın ilk gecesidir. bu gece ümmet-i muhammedin oruçları için Allahü Teâlâ cennetleri açtırdı. rahmet ve bereketlerini onlar üzerine indirmek üzere cennetlerde merasim başladı” der.
enes b. malik (r. anh)'dan rivayet edilen hadis-i şerifte de:
«şehr ü ramazân'ın ilk gecesi girince Allah û Teâlâ cennet kapısına rıdvan'ı çağırır. rıdvan : 'lebbeyk ve sa'deyk' cevabını verir. Hak Teâlâ; 'cennetimi, ümmet-i ahmed'in oruçluları için hazırla, her tarafı ziynetle ve ramazân çıkıncaya kadar cennetleri kapatma da rahmet ve bereketim onlar üzerine insin.' buyurur. sonra Hak Teâlâ cehennem bekçisine; 'ey malik' der. malik de: 'lebbeyk ve sa'deyk' cevabını verir. Allahu Teâlâ : 'cehennemin kapılarını kapa, ümmet-i ahmed'in oruç tutanları için. ve cehennem ramazân çıkıncaya kadar açılmasın.' sonra Hak Teâlâ cebrail'i çağırır. cibril aleyhisselam da 'lebbeyk ve sa'deyk' diye cevap verir. Allah û Teâlâ da:" ey cebrail, yeryüzüne in, şeytanları bağla ve hapset, ümmet-i ahmed'in oruçlularını ifsad etmesinler." buyurur.
ramazân beş harftir. bunlardan (ra) rıdvanullah, (mim) mehabetul'lah, (el-dat) Allah'ın kefaleti, (elif) ülfetul'lah, (el-nun), nurul'llah'a işarettir. ramazân ı şehr: rıdvan, mehabet, kefil olma, ülfet etme ve nurlanma anlamına gelir.
#abdülkadir geylani قُدِّسَ سِرُّهُ#bu ramazân gönlümüz mahzun heybemiz bin acıyle dolu#dualarınızda unutmayın#mübarek olsun
58 notes
·
View notes
Text
Ramazan ayının ilk gecesi olduğu zaman arşın altından Mesire denen bir yel (Tatlı bir rüzgar) eser.
Esen bu yelle cennet kapılarının halkaları vurmaya başlar.
Cennetteki ağaçların yaprakları birbirine değer.
Bu sürtünmeden öyle güzel sesler, nağmeler çıkar ki, hiç kimse bundan daha güzel bir ses ne duymuş ne de işitmiştir.
Cennetteki huri kızları da süslenip cennetin balkonlarına çıkarlar.
Cennetin bekçisi Rıdvana sorarlar.
"Bu gece ne gecedir.?
"Rıdvan der ki:
"Ey cennet Hurileri! Bu gece Ramazan ayının ilk gecesidir
Cennet kapıları Muhammed ümmetine açıldı.”
Yine Ramazan ayının ilk gecesi
Allah-u Teala, cennetin bekçisine emreder..
“Ey Rıdvan! Cennetin kapılarını aç!
"Cehennem bekçisi Malike de:
"Oruç tutanlara cehennem kapılarını kapa!”diye emreder.
Cebraile ise
“Ey Cebrail! Sende yeryüzüne in azgın şeytanları bir yere hapset.
Zincirlerle bağla ve onları engin denizlere bırak.
Ta ki Habibim Muhammed ümmetinin oruçlarını bozamasınlar.
"Bu hazırlıklar bu ümmet için.
Ehli cennet bizim için seferber oldu hazırlık yapıyorlar.
Peki bizim Ramazan ayına hazırlığımız var mı?
Ramazan ayı bu ümmetin ayıdır!.
Fazileti büyük, kazancı çoktur.
Bu aya hürmet etmeli tazim etmelidir!.
#RamazanAyımızMübarekolsun
9 notes
·
View notes
Text
7 mart 2024
Zerdüşt dininde ışık ilkesi, kendini daha önce ve ilk varoluş, yani Tanrı (mitra: bir bilinç olarak Tanrı) ile birleştirmişti. Tinsel ilke, mitra ile ışık yani fiziğin birliği Buna Hegel edimsel der, çünkü fizikle birleşmiş düşünce. eğer fizikten kopuksa sanrıdır, edimselliği yoktur der. Tinsel ilke de düşünce fizikselden ayrı değildir. Zerdüst sadece ilk vahiy dini olması açısından değil, aynı zamanda felsefe ile dini yakınlaştırması anlamında da Hegel için önemlidir. Düşünce yalın olarak düşüncedir felsfede, kendi dışında bi şey ile karışmış değildir. Bir imgelemein, tasarımın düşünceye dönüşmesi anlamında.
Felsefe, mitosun (efsane) logosa dönüşmesidir diye tanımlar. Herhangi bi zorunlu ilke yoktur. Berrak, açık, bilinçte kavranılan dildir. Salt imge ya da simge değildirler. Bilincin kavrayabilir duruma gelmesi, yani dili yükseltmek, bu düzeye taşımak felsefedir.
Tüm dinlerin imge ve düşünce arasında bir salınımı vardır. Fenikelilerin kozmogonisinde ( evren doğumu) de böyledir. Şeylerin imgeleri havada ve kaostadır. çamur oluşuyor ve kaosun birleşimleri ve ortaya çıkan mayalanma ile madde bileşenlerine ayrılmıştır, yani bitkiler, hayvanlar.... tüm mezopotamya dinlerinde buna benzer, ortak bir anlatım görüyoruz. mayalanma, birliğe getiren şey, yani çamur. Mezopotamyada din olgusu üzerine yani bi toplum oluşması bir mayalanma işidir. Antik yunanda ise böyle değil, ahlaki ilkelerle uyum, uzlaşma, rasyonel bir birliktelik. Mezopotamyada ise birlikte yoğrulma anlamında, doğadakine çamur, toplumdakine mayalanma diyoruz. Bunlar hala imge boyutunda, bilince çok açık değili sadece yol gösteriyor.
Dikkat: kaos burda karmaşa anlamında kullanılmış, grekçedeki uçurum anlamında, mutlak boşluk, uzay anlamında. kozmos ise düzendir. Bir senfoni kozmostur. Sesler fiziksel, onların uyumu ortaya çıkan düzen anlamında. Parmenides varlık vardır, yokluk yoktır derken, bir kaostan söz etmektedir, birbirine kavuşamayan bir uçurum anlamında. bu karşıtlık parmenides ve platon karşıtlığı anlamında.
Kheldanilerde de benzer mitlere rastlanır. Başlangıçta insanlar bir devlette birleşir, sanatları ve bilimleri öğrenene dek, insanlığı varoluşa getirene dek dağınık, yabanıl bir yaşam sürüyorlardır. tanrıça Omuroka (deniz), aynısına Tora da da rastlıyoruz, deniz halkı temsil ediyor. Tanrı burada birliğe getirici bir ilke. Bir yönetimin halkaları irade ile tek bir yerde toplaması ancak sanat ve bilimlerle somutlanıyor. Varoluşa gelmek diyorlar. Dağınık halklar doğal bilinç içindeleri ancak ortak bir bilim tarım sanat vs olduğunda varoluşa geliyorlar. Yabanıllıktan kurtulup tin, kültür üretiyorlar.
Mitlerde düz yazı olmaz, mantıksal tutarlılık yoktur, onların özelliği karşıtların bir arada olması, halbuki düz yazıda bunlar aşılmaktadır. Mitsel olanı logosa çevirme felsefenin kendisidir. Simge, düşünceden fazlasını temsil eder. Düşünce kendini ortaya koyandır. Simge ise kendini ortaya koymaz. Simge başkasını gösterir. mit düşünceyi ilerletmek bakımından doğru bir ortam oluşturmaz. Aristo metafiziğinde şöyle der: felsefesi mit formuna bürünenleri ciddiye almaya değmez. bu tür bir form yalnızca bir yan anlatıdır. Bengilik(sonsuzluk, erosa karşılık gelen-kronos değil, ritmik, döngüsel) bir çemberdir. Kendini, kendi kuyruğunu ısıran yılandır: ouroboros. Çemberi, döngüyü anlatır. Geometrik bir çemberden farklı olarak, ısırma olgusu ile bir başlangıç var. Evren: ejderha demek. Kuyruğunu ısırdığında aslında evrilme. türkçe bu anlatıya çok uygun. kozmosta düzen var, evrende ise bir döngü var, ritim var, aynı şeyler değil. Gizli şeyler, mit ile bağlantılı, insanlara kolaymış gibi, derinlik saklıyormuş gibi bi intiba verir. İnsanlar bu yüzden merak eder. her şeyin dışarıdaki ve içerideki, gizli saklı olduğu, bu felsefe için bir öğrenme söz konusu değildir. Felsefe apaçıktır, güneş gibidir, gizil yoktur, gölgeler aleminden çıkış var. Düşünce kendini dışa vurur, yalınlık, duruluk, özünde kendisidir. Hem düşünce hem de dile dökülme faaliyeti. sayılar düşünceyi anlatmak bakımından uygun değildir. Phythagoras'ın sayılara yüklediği anlamlar biraz onları gizemli ve kutsal hale getirmiştir. monas, dias, trias..yani sayılar, ayrımın birliği anlamına gelirler. Hem sayısal dizge kuruyor, hem de örtük. Buna ilk belirlenim diyor. üçgen yani. bir nokta yani monas.
Halbuki kuyruğunu ısıran yılanda iki nokta dışında üçüncü bi nokta, kendi üzerine dönen, ilk bilinç olgusu, düşünmenin varlığı, noktanın kendine dönmesi. mona bir/özdeşlik(yani bilinç yok), dias ayrım(bilinç açıpa çıkıyor ancak burada kalırsa birliği kavrayamıyor. Monas diası üçüncü aşamaya vahdet yani tevhid yani üçüncü aşamaya taşır. Şiirin de gerçek düşünceler içerdiğini söylemeliyiz, derin evrensel düşünce, özellikle hint dininde anlatılmıştır. Anka kuşu öyküsü. Yaşam-ölüm, varlıktan yokluğa geçmek için, olumlu yanın olumsuzu gerçekten de kendi içinde taşıyor . çünkü tüm yaşam süreci buna dayanır. ancak bu tür refleksiyonlar yansımalar nadiren ortaya çıkar. Dinlerin mitsel bölümleri felsefe için bizleri ilgilendirmez, bunlar felsefe tarihine alınmamalıdır.
Kavram kurgul, mit kurmaca. logos kendini mitosun içinden bulup çıkartır. yani mit logosu doğurmuyor, logosun kendisi kendini çıkarıyor. us yani yasalı düşünme, ilkeleri var düşünmenin. doğa bilince örtüktür. ne demek bu. doğanın dışa vurdukları, sebzeler, meyvelerle insan bi biçimde ilişkilenir ancak doğanın kuvvetlerini yasa olarak insan bilmediiğinde bunu dönüştürüp bi endüstri yapamaz. doğanın dili bir matematik, fizik. bunu kavradığında aslında doğanın içinde us kendini bulur. logos böylece etkin olur, doğa burada dişildir. doktora yapmak kavramsal düşünme demek, öncesinde imgeler, artık simgelerin bile üzerine düşünürken artık unu kavramsal ele alır. fREUd insan psychesini ele alabilmek için rüyalara ve bilinç dışına bakmış, buralarda us yok am abunu usa çevirmesi mitosun logosa çevrimesidir.
Hegel diyor ki bilme olgusu bilincin kendisini değiştirir.
ussal yaşam bilim. felsefe kime lazım, onu düşünene, derinliklere girmek isteyenlere lazım.
0 notes
Text
Rasulullah (sav)'in eşi Hz. Meymune validemiz bir gün: "Ya Rasulullah, Beytimakdis hakkında bilgi verir misin?" der. Allah Rasulü(sav): "Orası mahşer ve menşer yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınan bir namaz başka yerdeki bin namaza bedeldir." buyurur. Hz. Meymune validemiz: "Peki oraya gitmeye gücümüz yetmezse ne yapalım?" dediğinde Rahmet elçisi: "Kandillerini yakmak için zeytinyağı gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve namaz kılmış gibi olur." buyurur. Görüldüğü üzere Allah Rasulü önce oraya gidin demiş, bizler oraya gitmeliyiz. Mescid-i Aksa için en güzel zeytinyağımız orada bulunmaktır. Gitmeye niyet edip bunun için sevdiğimiz şeylerden verirsek, para biriktirmeye çalışıp ayrıca Mescidi Aksa için çabalarsak gidiş hiç zor değil. Bir anda hiç tahmin edilemeyecek şekilde rızıklandırılıyor Allahu Teala. Gidene kadar da zeytinyağımızı eksik etmemeliyiz. Zeytinyağı hadisini farklı şekilde yorumlayanlar var. Peygamberimiz (sav) Mescidi Aksa'ya zeytinyağı gönderin dediğinde zeytinin memleketi olan Filistin'e zeytinyağı göndermekten bahsediyor. Rasulullah bu hadisi söylediğinde Mekke'deydi ve Mekke'de zeytin yok veya çok az, az olduğu için de değerli. Bu yüzden bu hadiste 'Sizin için en değerli olan şey ne ise onu Mescidi Aksa'ya gönderin ' anlamı da olabilir. Ayrıca orası hakkında okuyup, eğitimlere katılıp bilgi sahibi olmamız da zeytinyağımızdır. Dua etmemiz zeytinyağımızdır. Kimin ne yeteneği varsa yeteneği doğrultusunda Mescidi Aksa'yı anlatması, duyurması o kişinin zeytinyağıdır. Orası için güvenilir dernekler aracılığıyla maddi destek sağlamamız zeytinyağımızdır çünkü Mescidi Aksa'yı canı pahasına koruyan, mescidin işlevsel kalmasını sağlayanlar (murabıt/a/lar) bazen işlerini, okullarını bırakıp Mescidi Aksa'da nöbet tutuyor. Hem maddi hem manevi zorluk yaşıyorlar. Bizler orada bulunarak manevi zorluklarına destek olamıyorsak maddi zorluklarına destek olmalıyız. Çünkü onlar bizim görevimizi de sırtlandılar. Kutsalımızı bizim adımıza koruyorlar. Ebu ümame el-Bahill'nin (r.a) anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ümmetinden bir topluluk, galip oldukları halde kendilerine Allah'ın emri (kıyamet) gelinceye kadar düşmanlarını kahretmeye devam edeceklerdir ve başlarına gelen hastalıklar dışında hiçbir düşman onlara zarar veremeyecektir." Orada bulunanlar, " Ya Resulallah! Peki, (o gün) bu kimseler nerede olacaklar?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.v), "Beyt'ül-Makdis'te (Kudüs) ve onun çevresinde olacaklardır" buyurdu. Müslümanlarla Yahudiler arasında gerçekleşecek savaşı da haber vermiştir Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam. Zaferin, sonunda Müslümanlara ait olacağını, öyle ki ağaç ve taşların bile Müslümanların safında durup onlara, düşmanın saklandığı yeri söyleyeceğini müjdelemiştir. Mescid-i Aksa İsra yolculuğunun bitiş, Mirac yolculuğunun başlangıç noktasıdır. Yatay yürüyüş olmadan yücelinmez, İsra yolculuğu olmadan mirac olmaz. Bizim isramız kendimizi keşfetmek, geceleri Allah'a yakarmak; miracımız ise secdelerimizdir. Ahlakını güzelleştirmeyen esfel-i safilinde kalır, ahsen-i takvime yükselemez.
"Bu makale Hucurat Hareketi'nin Aksa Halkaları projesi kapsamında yazılmıştır"
1 note
·
View note
Text
Gözyaşlarınız, haykırışlarınız ve yaşadıklarınız kimsenin umrunda değil. Derdinizi paylaştığınız insanın, aniden konuya kendi dertleriyle zıplaması sizi umursamayışının kanıtıdır. Ben defalarca umursamamazlıklara şahitlik ettim. Bazı insanlar birine derdini anlatınca, uzun uzun konuşunca, rahatlarım der. Bu anlık bir şeydir, anlık olarak iyi hissedebilirsiniz. Ama karşı tarafa en zayıf halkalarınızdan birini koz olarak armağan ettiğinizin farkında olamazsınız. Zayıf halkalarınızdan biri eksilirse eğer, yerle bir olmuşsunuz demektir. Ve bu halkaları insanlara teslim etmemeniz gerek. Çünkü sizi tek göz kırpmında en yüksek kattan aşağı atarlar. Ve bu olayda asla katil belli olmaz, intihar olur bunun ismi. Siz istemsizce intihar etmiş olursunuz.
0 notes
Text
Gözyaşlarınız, haykırışlarınız ve yaşadıklarınız kimsenin umrunda değil. Derdinizi paylaştığınız insanın, aniden konuya kendi dertleriyle zıplaması sizi umursamayışının kanıtıdır. Ben defalarca umursamamazlıklara şahitlik ettim. Bazı insanlar birine derdini anlatınca, uzun uzun konuşunca, rahatlarım der. Bu anlık bir şeydir, anlık olarak iyi hissedebilirsiniz. Ama karşı tarafa en zayıf halkalarınızdan birini koz olarak armağan ettiğinizin farkında olamazsınız. Zayıf halkalarınızdan biri eksilirse eğer, yerle bir olmuşsunuz demektir. Ve bu halkaları insanlara teslim etmemeniz gerek. Çünkü sizi tek göz kırpmında en yüksek kattan aşağı atarlar. Ve bu olayda asla katil belli olmaz, intihar olur bunun ismi. Siz istemsizce intihar etmiş olursunuz.
16 notes
·
View notes
Text
"Herşeyi unutuyorum."diyebildim sesimin titremesine aldırmayarak. Dudağımı dişleyip gözlerimi yumdum. Beni anlamamıştı...o kadar emindim ki. Sadece biri beni anlasın istiyordum lan....bir kişi....
"Beraber unutalım."demesiyla birlikte şaşkınlıkla gözlerimi açıp ona baktım. Gözleri şefkatle bakıyordu. Seni anlıyorum der gibi bakıyordu ya da ben artık gördüğüm herşeyi öyle algılıyordum.
"Herşeyi unutuyorsan bilikte unutur, birlikte hatırlarız. Yanında olurum." Gözlerimin buğulanmasıyla birlikte gülümsedim.
"Bu...bu sıradan bir unutma olayı değil...ben...nasıl desem..."
"S*ktiğimin doktorları psikolojik diyor değil mi?"dedi hınçla. O an bir kez daha şaşkınlıkla bakakaldım.
"Sen...sen bunu nereden biliyorsun?" Burnunu çekti. Bu kez aya bakan oydu.
"Haklıyım öyle değil mi?" dedi üzgün bir sesle. Hasta olduğumu nasıl anlamıştı? Başımla onayladım konuşamadığım için.
Hayır, konuşamadığım için değil sesli bir şekilde hastayım diyemediğim için...
"Nasıl biliyorsun?"
"Çok sevdiğim birisini kaybetmeme sebep olan bir hastalık. Ben bilmeyeceğim de kim bilecek."dedi acı bir şekilde gülümseyerek.
"Kim?"diye sorma gafletinde bulununca hemen düzelttim. " Özür dilerim, sormadım say. Anlatınca üzüleceksin."
"Kız arkadaşım." Üzgün bir şekilde ona baktığımda artık aya da bakmıyordu.
Okyanus ona sorduğunda sevgilisi olduğunu söylemişti, kız arkadaşı ölmüş müydü....."Evet. Okyanus'a yalan söyledim. Benim sevgilim yok." Kucağında birleştirdiği ellerine bakıyordu. Hayır...oraya bakmıyordu.....parmağındaki yüzüğe bakıyordu.....
"Beni unuttu....beni unuttu ve ona zarar vereceğimi düşündü, beni tanımıyordu o an. Arkasına doğru korkuyla yürürken balkon pervazının farkında bile değildi. Ona yalvardım. Çok ağladım ve arkasına bakmasını söyledim. Düşeceksin dedim. Beni dinlemedi. Onu oradan çekmek istediğimde çığlık atıp o son adımı attı. Son adımı oldu." Nefes alamayacakmış gibi hissettim. İkimizin de gözleri dolmuştu, o hala bir şekilde gülümsemeye çalışıyordu. Elindeki yüzükle oynuyordu. Onu yüzüğü müydü...kızın..
"Koştum. Koştum ve elini tuttum. O, on sekiz kat aşağıya sallanırken elini tutup onu çekmeye çalıştığımda o hala beni hatırlamıyordu! Kendini benden kurtarmaya çalıştı. Başardı da....ellerimiz ayrıldı...o sonsuzluğa doğru süzülürken birden beni hatırlamış gibi bana bakmasını hiç unutmadım...son saniyelerinde bağırmadı bile....sona geldiğimizi biliyordu....biliyordu gözlerimiz son kez bakıyordu birbirlerine....bana bakıp gülümsedi ben ağlarken...ve...ve gökyüzünde sonsuz oldu.."
Gözyaşlarım gözlerimden firar ederken nefret ettim kendimden ona bu soruyu sorduğum için.
"Özür dilerim."diye fısıldadım titreyen sesimle.
"Özür dilemene gerek yok ki. Orada değildin. Bunun sorumlusu da değilsin.''
''Onun yüzüğü mü?''diye sordum.
'Hayır. Benim bu yüzük. Bana almıştı.''dedi küçük de olsa bir hevesle. O an anladım ki hayatta tek sorunları olan ben değildim, mücadele eden tek ben değildim, hayatı kötü geçen de tek ben değildim, sevdiklerinin yokluğuyla sınanan tek ben değildim....ne kadar da bencilmişim...
''Çok güzelmiş.''
''Onun aldığı bir şey kötü olamaz. Bak içine.''deyip heyecanla yüzüğü dikkatli bir şeklide bana uzattı. Titreyen elimle yüzüğü elime aldım. Gerçekten de çok güzel bir yüzüktü. Benzersiz duruyordu.
Alyans gibiydi.Üzerinde ay ve yıldız işlemeleri vardı. Sanki galaksiyi küçücük bir yüzüğe sığdırmaya çalışmışlardı….küçük bir güneş sistemi...dünya..mars..satürn ve halkaları…hepsi vardı.…İç kısmına baktığımda gözyaşlarımın akmasına engel olamadım. Ay ♡ Barış yazıyordu.
Ay….
''O-Onun a-''
''Ay…''diye mırıldandı.
''Onun adı Ay'dı.''dedi gülümseyerek aya baktığı sırada. Ben de aya baktım....
''Doğacağı hastanede o gün elektrikler gitmiş. Tüm şehirde gitmiş aslında, bir problem varmış. Gece vaktiymiş ve Ay'ın doğma vakti gelmişti ama koca şehirde elektrik yok, düşünsene. Jeneratörlerde de bir sorun varmış artık nasıl bir şanssa. Annesi doğumhanede ve bebek her an doğabilir! Doktorlar çaresiz bir şeklide annesini sakinleştirmeye ve bu şeklide de bebeğini dünyaya getirebileceği konusunda rahatlatmaya çalışmış
ama annesi dinlememiş. Bebeğinin karanlık bir dünyaya gelmesini istememiş.'' Konuşmayı unutmuş gibi susmuştu birden. Konuştukça acı çekiyordu. '' Sonra ne olmuş?''dedim titreyen sesimle, gözyaşlarım süzülürken gözlerimi aydan çekip karanlığa yumdum.
''Sonra………….sonra ay yükselmiş…o gece dolunay varmış, ay her zamankinden de parlakmış, annesi huzurla aya bakarken tüm hastanede bir bebeğin ağlama sesi duyulmuş.O karanlık gecede ay ışığı altında doğmuş benim dünyalar güzeli Ay'ım....Annesi de bu yüzden ona Ay ismini vermiş….gittiği yerlerde ışığı ona yol göstersin diye…'' Ne diyeceğimi bilemez bir halde sadece sessizce gözyaşı döküp aya bakan Barış'a bakıyordum. Dudağımı dişleyip aşağıya baktım. Daha önce dinlediğim hiçbir doğum hikayesine benzemiyor oluşu ve bu kadar naif oluşu içimi titretmişti…
Gözlerimim önüne bir kız getirdim…ruhu güzel bir kız…etrafına ışık saçan bir kız…Barış'a gülümsediğini düşündüm…hayallerimde bile çok güzelsin Ay….
''Ve şimdi….benim Ay'ım öldü….benim Ay'ım öldü ve dünyadan silindi…''Eliyle gökyüzünde muhteşem bir güzellikle parlayan ayı işaret etti. '' O gökyüzünde sonsuz oldu…Işığı karanlıkta kalmış herkese sonsuza kadar yol gösterecek…'' Bu gece ay onun için daha da parlaktı…çünkü o kız ayın ta kendisiydi….
@gunlukhatirlatma hikâye için çok teşekkür ederim çok güzel bir hikâyeydi...'')
25 notes
·
View notes
Text
بسم الله الرحمن الرحيم
RAMAZAN AYININ FAZİLETİ
⚜ Senetleriyle birlikte İbn Abbâs'tan (r.a) bize kadar ulaşan bir rivayette Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Ramazan ayının girmesiyle birlikte Cennet baştanbaşa süslenir, kokulanır.
Ramazanın ilk gecesi olduğunda, Arş'ın alt tarafından, adına Musire denen bir rüzgâr eser. Bu rüzgârın esmesiyle cennetteki ağaçların yaprakları ve kapıların halkaları hafif hafif sallanmaya başlar.
Bu rüzgardan, bu güne kadar hiç kimsenin işitmediği kadar güzel sesler işitilir.
Bunları gören Cennet hurileri, cennetin yüksek yerlerine çıkarak,
- Bizi Allah'tan isteyen yok mu ki, bizi onunla evlendirsin, derler. Sonra Cennet bekçisi Rıdvan'a seslenirler:
-Ey Ridvan! Bu gece hangi gecedir? diye sorarlar.
Ridvan, Ey hayırlı güzeller! Bu gece Ramazan ayının ilk gecesidir, der.
Sonra Allah (c.c) Ridvan'a emreder:
- Ey Ridvan! Muhammed'in ümmetinden oruçlu olanlar için cennetin kapısını aç!
Sonra Cebrâil'e emreder:
- Ey Cebrâil! Yeryüzüne in ve şeytanların azgınlarını yakala. Onları kelepçele, sonra onları denizlerin diplerine at ki, habibimin ümmetinin oruçlarını bozmasınlar!
⚜ Ramazan ayının her gecesi Allah (c.c) şöyle buyurur:
- Bir isteği olan yok mu, vereyim. Tövbe eden yok mu, onun tövbesini kabul edeyim. Bağışlanma talebinde bulunan yok mu ki, onu bağışlayayım!
~ Allah (c.c) Ramazan ayının her günü iftar vaktinde, azap çekmeyi hak etmiş tam bir milyon kişiyi azat eder.
~ Ramazan ayındaki cuma günü ve gecesinde, her saatinde, yine azaba müstahak olmuş bir milyon kişiyi cehennemden azat eder.
~ Ramazan ayının son gününde ise, Ramazanın başından sonuna kadar affedilenlerin sayısı kadar kişi cehennem azat edilir.
______________________________________
Teravih Namazı
⚜ Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor:
"Rasûlullah (s.a.v) ramazanın ilk gecesi evden çıktı, mescide gitti ve namaz kıldı. İnsanlar da Rasûlullah'a (s.a.v) tabi olarak namaz kıldılar.
Sabah olduğunda herkes bu namazdan bahsediyordu.
İkinci gece bu namaza katılanlar çoğaldı.
Rasûlullah namaz kıldı, insanlar da ona tabi oldu.
Üçüncü gece olduğunda sayı çok daha fazlalaşmış ve hatta mescide sığmaz olmuştu.
Bunun üzerine mescide gitmedi. Sabah namazı olduğunda mescide gitti. Sabah namazını kıldırdıktan sonra insanlara döndü ve şöyle dedi:
"Bu gece hakkındaki durumunuz benim için gizli bir şey değildir, fakat onun size farz olmasından korktum, zira siz buna güç yetiremezsiniz."
⚜Hz. Aişe (r.anhâ) anlatıyor:
"Rasûlullah (s.a.v), kesin (farz) olarak yapılmasını emretmemekle birlikte ashâbını Ramazan geceleri teravih namazı kılmaya teşvik ediyordu.
Rasûlullah (s.a.v) vefat ettikten sonra Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde de durum böyle devam etti.
Halifeliği döneminde Hz. Ömer herkesi topladı ve Ubey b. Ka'b'in imamlığında cemaatle bu namazı kıldırıldı."
⚜ Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir:
"Hz. Ömer bu teravih namazını benden işittiği bir hadis-i şerif üzerine bu şekilde kıldırmaya başladı.
Oradakiler, 'O hadis nedir Ey Ali* dediler.
Hz. Ali (r.a) anlattı:
Rasûlullah'tan (s.a.v) işittim; şöyle demişti:
"Allah Teâlâ'nın Arş'ın etrafında Hazîretü'l-kudüs denilen bir yer vardır, Orası nurdandır. Orada, sayılarını ancak Allah'ın bildiği kadar melek bulunur. Bu melekler hiçbir an bile bıkmadan usanmadan Rablerine ibadet ederler. Ramazan geceleri geldiği zaman Rablerinden izin isteyerek yer yüzüne inerler; insanlarla beraber namaz kılarlar. Onlar ramazan boyunca her gece yeryüzüne inerler. Kim onlara dokunur veya onlar kime dokunur ebediyen mutlu olur; bedbaht ve asi olmazlar."
Ömer (r.a) bu hadisi dinledikten sonra, 'Biz bunu yapmaya en layık olanlarız' dedi ve insanları topladı.
Übey b. Ka'b'ın imamlığında onlara teravih namazını kıldırdı."
⚜ Hz. Ali (r.a) hakkında rivayet edilir:
Ramazan ayının ilk gecesi dışarı çıkmıştı. Gezerken mescidlerden gelen Kur'an seslerini ișitti.
Mescidlerin pencerelerinden kandillerin yandığı görünüyordu. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Mescidlerimizi Kur'an'la nurlandırdığı gibi Allah da Ömer'in kabrini nurlandırsın.
⚜ Hz. Osman (r.a) da aynı sözlerle Hz. Ömer'e duada bulunmuştur.
Allah (c.c) her şeyin en iyisini bilendir.
(Kaynak: Sohbetler Gafletten Uyanış)
8 notes
·
View notes
Text
Yalnızlık
Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysa ki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi idare etmek bir devleti idare etmekten hiç de daha kolay değildir.
Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz.
Ratio et prudentia curas,
Non locus effusi late maris arbiter, aufert.
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir,
O engin denizlerin ötesindeki yerler değil
Horatius
Memleket değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz.
Et post equirem seda atra cura.
Ve keder, atımızın terkisine binip gelir
Horatius
Onlar manastırlarda, medreselerde bile peşimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize ettiğimiz işkenceler:
Haeret lateri letalis arundo.
Öldürücü yara bağrımızda kalır
Vergilius
Sokrates’e birisi için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Gayet tabii, çünkü kendisini de beraber götürmüştür, demiş.
Quid terras alio calentes
Sole mutamus? patria quis exul
Se quoque fugit?
Niçin başka güneş başka toprak ararsın?
Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?
Horatius
İnsan önce içindeki sıkıntıyı dağıtmazsa yer değiştirmek daha fazla bunaltır onu: Nasıl ki yerine oturmuş yükler daha az engel olur geminin gidişine. Bir hastaya iyilikten çok kötülük edersiniz yerini değiştirmekle. Hastalığı azdırırsınız kımıldatmakla, nasıl ki kazıklar daha derine gidip sağlamlaşır sarsıp sallamakla. Onun için kalabalıktan kaçmak yetmez, bir yerden başka bir yere gitmekle iş bitmez: İçimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamız gerek.
Rupi jam vincula dicas;
Nam luctata canis nodum arripit; attamen illi,
Cum fugit, a collo trahitur pars longa catenae.
Kırdım diyorsun zincirlerini;
Evet, köpek de çeker koparır zincirini,
Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak.
Persius
Zincirlerimizi götürürüz kendimizle birlikte; tam bir özgürlük değildir kavuştuğumuz; döner döner bakarız bırakıp gittiğimize; onunla dolu kalır düşlerimiz.
Nisi purgatum est pectus, quae prelia nobis
Atque pericula tunc ingratis insinuandum?
Quantae conscindunt hominem cuppedinis acres
Sollicitum curae, quantique perinde timores?
Quidve superbia spurcita, ac petulantia, quantas
Efficiunt clades? quid luxus desidiesque?
İçi arınmamışsa, neler bekler insanı,
Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna!
Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar,
Ne korkular içinde kıvranır insan!
Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet
Öfke, gevşeklik ve tembellik!
Lucretius
Kötülüğümüz içimizde bizim; içimizse kurtulamıyor kendi kendisinden.
In culpa est animus qui se non effugit unquam.
Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden.
Horatius
İnsanın, mümkünse karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama saadetini yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkânın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini kaybetmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız:
In solis sis tibi turba locis
Issız yerlerde kendin için bir alem ol
Tibullus
Erdem, der Antisthenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara başvurur, ne laflara, ne gösterişlere.
Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağmuru altında, yıkık bir kale duvarına tırmanıyor bütün hıncıyla; bir başkası, karşı tarafta, kan revan içinde, aç bîilaç savunuyor o kaleyi ölesiye: Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda ölecekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılını kıpırdatmadan keyif sürmektedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, perişan, saçı sakalı birbirine karışmış kitaplıktan çıkıyor gece yarısından sonra: Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir insan olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok canım sen de! Ya ölecek o kitaplıkta ya öğretecek yarınki kuşaklara Plautus’un dizelerini hangi düzenle kurduğunu ve falan Latince kelimenin nasıl yazılması gerektiğini. Kim seve seve feda etmiyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımızın, adamlarımızın ölümünden de korkmak zorundayız. Kendi işlerimizden çektiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşularımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi.
Vah! quemquamne hominem in animum instituere, aut
Parare, quod sit charius quam ipse est sibi?
Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi
Kendinden daha çok sevmeğe kalkar?
Terentius
Montaigne / Denemeler (Yalnızlık)
6 notes
·
View notes
Text
-Bana böyle iyi geceler diyen bir allahın kulu lazım- Koskocaman sarılırım. Masal anlatsam? Yıldızlar sana bakar sonra neden bu kadar parlak olamadık derler, sonra bir yıldız kayar gülümsemene biz de kalan yıldızlar evime, gökyüzüne ihanet etmedi diye dilek dileriz. Sonra da gökyüzünün meşhurrr lunaparkına gideriz, halkaları olan gezegene oturur ayaklarımızı sallaeız ve pamuk şekerimizi yeriz. Sonra bir kuyruklu yıldız gelir ve bizi bulutlara götürür. Bulutlar o kadar temiz ve yumuşaklardır ki onlara kıyamadığımız için yüzümüzde tebessüm ile gökyüzünü gezmeye devam ederiz. Güneş'e geliriz mesela o da seni görür ve der ki aydınlığın karanlığına ışık tutuyor sen çok güzelsin. Sonra da gökyüzü kumsalına gideriz, kumlara uzanırız. Yıldızları sayarız biterse gitmeyiz başa dönüp tekrar sayarız. Binlerce kez iyi geceler sana💖
6 notes
·
View notes
Text
“Babaannem der ki;
Varı varlık eden de sensin,
yoku yokluk eden de...
Kamburu dağ, topalı bağ
sineyi sağ selamet eden de...
Senden gayri her şey, herkes bir rüya
Ayağındaki taşa, omuzundaki başa
etrafındaki telaşa
sen ne kadar anlam yüklersen
o kadar vardır
bağıra bağıra ‘varım’ dese de güya.
Sev kızım...
Gözlerinin altındaki halkaları,
umuduna sallanan baltaları da sev...
Yüzünün solan rengini,
saçının kırılan telini de sev...
‘Bugün ben de doğdum’ diyen alnındaki çizgiyi
diline yarım yamalak mandallanan ezgiyi de sev..”
5 notes
·
View notes
Text
İSTANBUL'U ECNEBİLERE SATANLAR FETHİ KUTLUYORLAR!
Önce bir not;
Osmanlı ocakları, kendileri gibi AKP yandaşı bazı oluşumları bir çatı altında toplayarak ''Osmanlı Ülkü Ocakları Federasyonu''nu kurmuş olup, Genel Merkez binaları ise MHP Genel Merkezine yakın bir yerde bulunuyor, yâni MHP'li Milletvekillerinin her gün önünden geçtikleri bir yer!
Osmanlı Ocaklarına derim ki ülkücülük;
Milli, insâni ve İslâmi olmak üzere üç boyutludur.
Fıtri bir hadise, insani bir tercih ve imâni bir harekettir.
Tarihi, kültürel ve mânevi derinliği olan yüce bir idealin adıdır.
Duygu, kültür ve bilgiden ibaret üç temel kaide üzerinde yükselen fikri bir şahlanıştır ki bu isim size çok bol gelir. Siz kim ülkücülük kim?
Bu konuda Bahçeli'den en küçük bir sesin çıkmayışı akıllara çok şeyleri getiriyor!
Ortada bir hırsızlık var!
Ülkücü ismi öyle kurudan yavan bir isim olmayıp, 5000 şehidin şehadet kanlarıyla tarihe düşülen muhteşem bir nottur.
KONUYA GELELİM;
Fâtih Sultan Mehmed'in, ta o günlerden bu günleri görerek yapmış olduğu bir bedduası var!
Fatih Sultan Mehmet Han'ın yıllar önceden yaptığı bu bedduaya âmin diyorum.
Bu ağır bedduanın günümüzdeki muhatabının kim olduğunu tahmin ediyor ve bu bedduanın kısa bir zaman sonra kendisini haki yeksan edeceğinden de eminim.
Çağlar açan İstanbul fatihi Sultan Mehmet Han Bizans’ı fethettikten sonra imparatorluk sarayını gezerken mahzenden iniltiler yükselir. Yanındakilere ''İnin şu mahzene bakın'' der.
Mahzene inenler, zindanda her tarafı yara bere içinde vücüdünun muhtelif yerlerinden kanlar akan yaşlı bir Keşise rastlarlar ve bu durumu Fâtih'e anlatınca, Fâtih, ''Derhal yanıma getirin'' der.
Fâtih, yaşlı Keşişe ”Bu perişan halin nedir, niye buraya hapsedildin?” diye sorunca, Keşiş halini arz eder;
”Kuşatma başladığında İmparator beni huzura çağırdı ve İstanbul’un düşüp düşmeyeceğini sordu. Ben de ilmime dayanarak bunun son muhasara olduğunu, şehrin elimizden çıkacağını söyledim. Çok kızdı, bana eziyet edip buraya attırdı”
Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet Han bir an düşünür ve o papaza şu soruyu sorar:
”Peki bu şehir bir gün olur bizim de elimizden çıkar mı? ”
PAPAZIN CEVABI DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR;
“Ne zaman ki içinizde fesat artar, halkınız kendi menfaatlerine teslim olur, mülklerini yabancılara satanlar çoğalır, idârecileriniz yabancılardan medet umarlar ve onlarla işbirliği yaparlar, işte o zaman bugün aldığınız şehir o gün elinizden çıkar.”
FATİH ORADA HEMEN ELLERİNİ ALLAH'A AÇAR VE ŞÖYLE BEDDUA EDER.
Ya Rabbi!
Böylelerini kahrına ve gazabına uğratmanı dilerim, Allah’ın bütün gazabı bu toprakları yabancılara satanların üzerilerine olsun, iki cihanda da yüzleri üzere sürünüp, yarın mahşer meydanına boyunlarında lânet halkaları takılı bir vaziyette sürüklenerek getirilsinler ve ebedi makamları cehennem olsun… ”
Dikkat edilecek olursa, Fatih Sultan Han, bedduasında sadece isim vermemiştir ama; o bedduanın bugünkü muhatabının ismi, kim olduğu ve adresi 17 seneden beriye açık ve net olarak bilinmektedir de kimse doğruyu konuşmuyor.
Makam, çıkar, menfaat, makarna ve kömür çuvalları gözleri perdeleyip basiretleri bağlamış vaziyette.
Muhalefet ise, kör, sersem, aptal ve aksak. Topunu toplasan bir fındık kabuğunu doldurmazlar!
Ben bu yazıyı yazarken eminim ki;
Fâtih'in beddusının günümüzdeki muhatapları şimdi ellerine aldıkları mikrofonlardan ''Cennet Mekân Fâtih Mehmet Sultan'' diye söze başlayıp nutuklar sallamaktalar!
Orhan KILIÇOĞLU
2 notes
·
View notes
Text
Filistin'in bizim için önemi (1)
Filistin meselesi bölgesel bir mesele değildir. Bu mesele tüm İslam ümmetinin ortak meselesidir. Çünkü Mescidi Aksa ayettir, hadistir. İsra suresi 1. ayette Mescidi Aksa ve çevresinin bereketli kılındığından bahseder. Dolayısıyla Filistin davası Müslümanların akidelerine taalluk eden ortak bir davadır; doğusu batısı yoktur, hepsi bir bütün olarak etrafı mübarek kılınmış İslam topraklarıdır. İsra Sûresi birinci ayette: "...çevresini mübarek kıldığımız..." şeklinde tanımlamasını alimler şu şekilde yorumlar: Mescidi Aksa bereketin merkezi ve bu bereket o kadar fazla ki etrafına da taşmış, etrafını da bereketli kılmış. Bizler de şuanda bedenen gidemesek bile manen onun etrafındayız ve onun bereketinden bereketleneceğiz biiznillah. Mescid-i Aksa için neyimizi verirsek o şey bereketlenir; vaktinizi, sağlığımızı, ömrümüzü... Ribat nöbet tutmak anlamına gelir. Peygamber Efendimiz (sav) Mescidi Aksa'nın kıyamete kadar ribat ve cihad yurdu olduğunu söyler. Mescid-i Aksa için yaptığımız şeylerde ribata niyet edebiliriz, böylece onun sevabını da alırız. Ayetin سُبْحَانَ الَّـذٖٓي şeklinde başlaması da çok manidar. Çünkü bu ibare ayetin başında geliyorsa bu ayetin devamında bir mucizeden bahsedeceğinden haber verir. Sahabi efendilerimiz de bu kelime ile başladığında tabiri caizse "dikkat dikkat ayeti" der, daha çok dikkat kesilirler. Ayrıca Mescidi Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürülmesi bize de şu şekilde mesaj verebilir "Nerede olursan ol -Mescidi Haram'da da olsan- Mescidi Aksa'ya gitmelisin. Miraca Kudüs durağı eklenmesiyle bizler Kudüs zincirinin en önemli halkasına bağlanmış olduk. Allahu Teala Kur'an'ı Kerim'de sadece iki mescidimizi anmış. Bunlar Mescidi Haram ve Mescidi Aksa. Sayılı ayetler olduğu halde bu ayetlerin arasında Mescid-i Aksa'dan bahsetmiş, bahsetmeye layık görmüş, yer ayırmış. Yeryüzünde ona özgü özellikler vermiş, onu övmüş. Mesela bereket kavramı ve ilk kıblemiz olması. Bizler de "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmalıyız" diyoruz değil mi? Mesela "Allah merhametli, biz de merhametli olalım. Allah adaletli, biz de adaletli olalım..." O zaman Allahu Teala Mescidi Aksa'yı farklı tuttuysa, onu övdü ve ona yer ayırdıysa bizler de hayatımızda ona yer ayırmalı, onu övmeli yapacağımız şeyleri onun için yapmalıyız. Bir ayet varsa ona iman da olmalı. Mescid-i Aksa'nın ayet olduğuna inanan müslüman bunu hayatında göstermeli. Kuranı Kerim'i hayatımızın merkezine koymamız gerektiği gibi Mescidi Aksa'yı da merkeze koymalıyız. Ayete iman etmek demek, hayatında bir şeyleri güncellemek demektir. Mescid-i Aksa diyince aklımıza ilk önce işgal geliyorsa biz doğru yolda değiliz. Mescid-i Aksa'yı bir ayet, iman meselesi olarak görmezsek bunlar bilgiden ibadet kalır. Fakat hayatımıza yerleştirmeliyiz.
"Bu makale Hucurat Hareketi'nin Aksa Halkaları projesi kapsamında yazılmıştır."
1 note
·
View note
Text
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021
New Post has been published on https://eserozetleri.com/paragraf-konu-anlatimi-ve-ornekleri-2021/
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021
Paragraf Konu Anlatımı TYT Sınavı için çok önemli bir yere sahiptir. Bu yazımızda Paragraf Örnekleri ve Soru Çözümleri ni sizlerle paylaşıyoruz. Öncelikle Paragraf Nedir ve nasıl okunmalıdır? sorularıyla başlayalım. Bir olayı, düşünceyi, durumu veya kavramı anlatan cümleler topluluğuna paragraf adı verilir. Paragrafta cümleleri bir zincirin halkaları olarak düşünebilirsiniz. Bu cümleler birleşerek zincirin tamamını oluştururlar. Bu makalede Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri ve Paragraf Soruları bulabilirsiniz.
Paragrafta Anlatım Teknikleri Konu Anlatımı
Yazarın anlatacaklarını ortaya koyma biçimi paragrafta anlatım tekniklerini oluşturur. Anlatılacak konuya göre bu yöntemlerden biri seçilir ve paragraf oluşur. Bu anlatım teknikleri 4’e ayrılır;
Betimlemeyici Anlatım:
Betimleme, varlıkları gözle görülebilecekmiş gibi niteleyerek anlatma şeklidir. Bütün duyulardan yararlanılan bu anlatım tekniğinde özellikle görme duyusu kullanılır. Betimleyici anlatım biçiminde amaç varlığı belirgin nitelikleriyle birlikte tanıtmaktır. Betimleyici anlatımlarda paragrafımı okuduğumuz zaman gözümüzde bir görüntü oluşur, bu şekilde kolaylıkla diğer anlatım türlerinden ayrımı yapılabilecektir.
Örneğin; Açık mavi gökyüzünde sapsarı bir güneş beliriyor. Kahverengi dağların arasında kırmızı çatılı bir ev var. Bunun çevresinde yemyeşil ağaçlar ahenkle dans ediyor. Ağaçların arasında küçük büyük kuşlar uçuyor.
Öyküleyici Anlatım:
Yazarın yaşanmış veya tasarlanmış bir olayı anlattığı anlatım biçimine öyküleme denir. Paragraf okunduğunda olay bir hikâye gibi hayalimizde canlanır. Olay, kişi, yer ve zamana ağırlık verilir.
Örneğin; Soğuk bir günde papatya almak için bir dükkâna girdim ve girdiğim anda etraftaki sıcaklığı yüzümde hissettim. Mutlu, mutsuz bir sürü insan koşuşturmaca içindeydi. Anneme aldığım bu papatyaların onu ne kadar çok sevindireceğini düşünüyordum.
Açıklayıcı Anlatım:
Açıklayıcı anlatım, yazarın bilgi vermek ve bir şeyler öğretmek istediğinde kullandığı yöntemdir. Ders anlatımları, örnekler açıklayıcı anlatım türüne girer. Makale, deneme, fıkra gibi yazılarda da açıklayıcı anlatım türü kullanılır. Nesnel bir anlatım biçimidir.
Örneğin; Konferans, belirli bir konuda belirli bir topluluğa yapılan konuşmadır. Konferansı veren kişi konusunu iyi seçmelidir ve hitap ettiği topluma uygun bir biçimde konferansı yürütmelidir.
Tartışmacı Anlatım:
Bu anlatım biçiminde yazar kendi doğrularını okuyucuya inandırmak ister. Tartışmacı anlatımda genellikle bir eleştirilecek bir düşünce olur ve bu eleştirinin doğru olduğuna inandırmak için yazar adeta okuyucuyla tartışıyormuş gibi anlatır.
Örneğin; Sanatçı eserini sanat için oluşturmalıdır derler. Sanatçı, toplumu veya insanları yansıtmıyorsa öyle eserler beni ilgilendirmez. İnsana yakın olmayan bir eser benden uzak dursun.
Paragrafta Konu ve Ana Düşünce
Paragrafta Konu Örnekleri
Konu, paragrafta üzerinde durulan duygu ve düşüncelerdir. Her şey bir paragrafın konusu olabilmekle birlikte, Ne anlatıyor? Sorusunun cevabı paragrafta konuyu belirler. Parçada en çok anlatılan şey paragrafın konusunu belirleyecektir.
Örneğin; Sonbahar geldi, ağaçlar yapraklarını dökmeye başladı kuşların da göç vakti yaklaştı. Yazlıklar sessizleşti sahiller tenhalaştı …. Sonbahar doğayı değiştirdiğini göstermeye başladı.
Konu: Sonbaharın doğada meydana getirdiği değişiklikler
Paragrafta Başlık
Paragrafın konusunun bir ya da birkaç sözle ifade edilmesidir. Paragrafın bir başlığının olması için öncelikle paragrafın konusunun belirlenmesi gerekir. Paragrafta konu örneğinde verdiğimiz gibi Sonbaharda doğadaki değişim gibi bir başlık belirleyebiliriz.
Ana Düşünce
Adından da anlaşılabileceği gibi paragrafta anlatılmak istenene ana düşünce adı verilir. Yazar niçin yazıyor, bu paragraf niçin yazıldı? Sorularının cevabıdır. Ana düşünce paragrafın içinde bir cümle olarak da belirtilebildiği gibi paragrafın genelinden de çıkarılabilir. Ana düşünce genellikle ilk veya son cümlede yer alır. Ama emin olmak için metinin tamamını okumak gerekmektedir.
Buna yönelik yukarıda vermiş olduğumuz sonbahar örneğinde, ana düşünce sonbahar doğada birtakım değişikliklere sebep olur şeklinde belirtebiliriz.
Paragraf Yapısı
Bir paragrafın yapısı giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmaktadır. Paragrafta Yapı Konu Anlatımı bu bölümde detaylı bir şekilde işlenecektir. Paragrafta yapı soruları çözerken neler yapmanız gerektiğini anlattığımız bu bölümü pekiştirmek için mutlaka bol bol soru çözümüne ağırlık vermelisiniz. Böylece okumalarınız hızlanacak dolayısıyla da çözüm süreniz azalacak.
Giriş Bölümü
Paragrafta yer alan ilk cümledir. Giriş cümlesinde örnek ve ayrıntılar yer almaz. Giriş cümlesinde bağlayıcı kelimeler kullanılmaz. Genellikle tek cümledir, dil ve düşünce bakımından bağımsızdır. Bu cümlelerden önce hiçbir açıklamaya gerek yoktur.
Örneğin; Özgün eserler dünyada yaşam devam ettiği sürece varlığını sürdürür.
Gelişme Bölümü
Paragrafta konunun artık açıklandığı ve örneklerin gösterildiği bölümdür. Gelişme bölümünde örnekler verilir, benzetmeler veya karşılaştırmalar yapılır. Bu bölümdeki cümleler hem kendinden önceki hem de kendinden sonraki cümlelerle ilgilidir. Yapılan açıklamaların yeterli olduğu varsayıldığında gelişme bölümü sonlanır ve sonuç bölümüne geçilir. Düşüncenin akışını bozan cümle soruları bu bölümle alakalı sorulardır.
Örneğin; Öyle ki yediğimiz yemeklerden bile vücudumuza çokça miktarda zehirli kimyasal maddeler giriyor.
Sonuç Bölümü
Paragrafta konuyu özetleyen bölümdür. Bir iki cümleden oluşur. Ana düşünce giriş veya gelişme kısmında belirtilmemişse sonuç bölümünde ifade edilir. Sonuç cümleleri bundan dolayı, bu yüzden, çünkü, oysa gibi bağlaçlarla başlayabilir.
Örneğin; oysa bütün yazarlar genellikle hayatlarını kaleme almıştır.
Paragraf Tamamlama Konu Anlatımı ve Paragraf Çıkmış Sorular
Bu tür sorularda paragrafın başına sonuna veya ortasına gelebilecek cümlelerin bulunması istenir. Paragraf çıkmış sorular ile kolayca bu konuyu pekiştireceksiniz. Paragrafın başına gelecek cümlelerde giriş cümlesi özellikleri, ortaya gelebilecek cümlelerde gelişme cümlesinin özellikleri, sonuna gelebilecek cümlelerde ise sonuç cümlesinin özellikleri dikkate alınmalıdır.
Örnek:
…..Ozanlar da yazarlar da yaşantı işçisidir bir bakıma. Gerçek yaşamdan, nesnel dünyadan kazandıkları yaşantıyı yeniden üretirler. Bu yeniden üretme ya da yaratma süreci içinde estetik bir tat katarlar ona; coşku ve düşünceyle beslenen bir özle yoğururlar onu. Yoğurdukları özü, okura ulaştıracak uygun yollar, uygun biçimler ararlar. Şiir, öykü, roman, oyun gibi türlere özgü yasaların içinde yeni konumlar kazandırırlar yaşantıya.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yazınsal yaratının gücü, okurda düşünsel bir değişme yaratmasına bağlıdır
B) Okur, romanda, şiirde ya da öyk��de karşılaştığı yaşamı, düş dünyasında değiştirerek geliştirir.
C) Kimi sanatçılara göre yazınsal yapıtlar, okurun yaşamı algılama gücünü artırmalıdır
D) Gerçekte türü ne olursa olsun, her yazınsal yaratının malzemesi yaşantıdır.
E) Şiirler, romanlar, öyküler okurun yüreğinde yeni duygular uyandırmayı amaçlar.
Çözüm: Parçada ozanların ve yazarların gerçek yaşamdan aldıklarını birtakım aşamalardan geçirdikten sonra değişik yazın türlerine dönüştürdükleri anlatılıyor. Dolayısıyla türü ne olursa olsun her yazınsal yapıtın temelinde yaşam vardır. Zaten parçanın ilk cümlesinde ozan ve yazarların “yaşantı işçisi” olarak tanımlanması D seçeneğindeki “her yazınsal yaratının malzemesi yaşantıdır” düşüncesiyle bire bir örtüşmektedir. Cevap D seçeneğidir. (ÖSS-2003)
Paragrafı İkiye Bölme:
Yazar anlatmak istediği konuyu anlatırken bir konudan farklı bir yere geçiş yaparsa yeni bir paragrafa başlaması gerekir. Paragrafı iki parçaya bölen cümle genellikle gelişme bölümünde aranmalıdır. Bazen aynı konunun başka bir yönüne değinilirken bazen de tamamen farklı bir konuya geçiş yapılabilir.
(I) Bir zamanlar geceleri oturur, anılarımı, izlenimlerimi küçük defterlere yazardım. (II) Sonra nasıl oldu bilmem ne o küçük defterler kaldı ne de bende o sayfalara bir şeyler karalama isteği. (III) Belki de yaşamın bin bir türlü zorluğu bana bu gündelik eğlenceyi unutturdu. (IV) Yıllardan beri çeşitli günlükler okuyorum: Gide’in, Green’in … (V) Alfred de Vigny’nin “Bir Şairin Günlüğü”nü de dilimize çevirdim. (VI) Günlük türüne karşı duyduğum yakınlık, Salah Birsel’in “Günlük”ünü okuduktan sonra daha da arttı.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A)II.
B)III.
C)IV.
D)V.
E)VI.
Çözüm: Parçanın ilk üç cümlesinde yazar, yazdığı günlüklerden ve daha sonra bu gündelik eğlenceyi unuttuğundan söz etmektedir. IV. cümleden itibaren ise çeşitli yazarlardan okuduğu ve çevirdiği günlüklerden söz ettiği için ikinci paragrafın IV. cümleyle başlaması uygun olur. Cevap C seçeneğidir. (2010 YGS)
Paragrafın Akışını Bozan Cümle
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021 dersimizin son kısmında paragrafın akışını bozan cümle soruları için örneklere yer vermek istiyoruz. Burada öğrendiklerinizi pekiştirmek için bol bol soru çözümü yapmayı unutmayın. Paragraf çıkmış sorular ile sınav soru sistemine aşina olabilirsiniz.
Paragrafta birbiriyle uyumlu olan cümlelerin arasına alakasız bir cümle girdiğinde paragrafın anlam bütünlüğü bozulacaktır. Bu cümle paragraftan çıkarıldığında kendinden önceki ve sonraki cümle bir anlam bütünlüğü içerisinde olacaktır. Böylece akışı bozan cümlenin sağlaması da yapılabilir.
Örnek:
(I) Komik kavramıyla ilişkili olan mizah ve hiciv, yöntemleri, amaçları, konuları bakımından birbirinden ayrılmaktadır. (II) Toplumdaki veya insandaki sıra dışı olduğu için gülünç bulunan şeyleri güzelleştirerek komik göstermek sanat yoluyla olur. (III) Düzeltilebilir kusurları ele alan mizahın amacı, bunları abartarak sergilemektir. (IV) Komik olan şeye karşı hoşgörülüdür, eğlendirirken toplumsal aksaklıkları fark ettirmeye çalışır. (V) Oysa hiciv yermeye yönelik bir saldırı biçimidir, komik olan kusuru ortadan kaldırmayı amaçlar, bağışlayıcı değildir. (VI) Hedef aldığı kişiyi toplum içinde küçük düşürmek için, dilin sağladığı bütün olanaklardan yararlanır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
Çözüm: II. cümle farklı bir konudan söz ettiği için düşüncenin akışını bozmaktadır. Cevap A seçeneğidir. (2010 YGS)
Paragrafta Cümlelerin Yerini Değiştirme
Bir paragraftaki iki cümle yer değiştirilerek belirtilebilir. Ve sınavda bu değişikliğin düzeltilmesi istenilebilir. Bu tür sorularda da giriş ve sonuç cümlelerine odaklanmakta fayda vardır.
Örnek:
(I) Kırmızı ve sarı iki renk, bu mavi fonlu sulu boya tablonun üzerinde o kadar fazlaydı ki insana ürperti veriyordu. (II) Yıllardır görmeye alışık olmadığımız küçük bir sayfiye arabasıydı bu. (III) Aracın dört bir yanı değişik müzik aletleri çalan kişilerin resimleriyle donatılmıştı. (IV) Resimler, bütün müzisyenler toplu halde bir ezgiyi çalıyorlar gibi bir duygu uyandırıyordu görende. (V) Bir çıngırak sesi beni yarı uyanık halde bulunduğum öğle sıcağında kendime getirdi.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangileri yer değiştirirse parça anlamlı bir bütün oluşturur?
A) I. ve II. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) III. ve IV. E) I. ve V.
Cevap: E şıkkı
Paragrafta Yardımcı Düşünce
Paragrafların hepsi bir ana düşünce üzerine yazılır. Bu ana düşünceleri destekleyen ve geliştiren cümleler ise yardımcı düşünceyi oluşturur. Sınavlarda bu tip sorular olumsuz ifadeler kullanılarak sorulmaktadır. Bu tarz sorularda içinde değinilmeyen, söylenmeyen bir düşünce sorulmaktadır.
Örnek:
Karagöz oyunu Osmanlı – Türk toplumunun yüzyıllarca yaşamış sanat dallarından biridir. Tanzimat’tan bu yana özellikle Cumhuriyet döneminde yerini Batı’dan gelen sinema ve tiyatroya bırakmıştır. Bu sanat dalı, bugün bize çok uzak ve yabancı gelen islam uygarlığı döneminde, halkın dilini, inançlarını yansıtan zengin bir kaynaktır. Geçmişi tanımak ve öğrenmek isteyenler bu kaynağı değişik açılardan değerlendirebilir.
Bu parçada, Karagöz ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Toplumsal yaşamı yansıtan bir geçmişi olduğuna
B) Günümüzde yerini başka sanat dallarının aldığına
C) Güldürü öğelerinden yararlanarak oluşturulduğuna
D) Farklı yönlerden incelenmeye uygun bir kapsamı bulunduğuna
E) Eski dönemler hakkında bilgi verdiğine
Cevap: C Şıkkı (ÖSS-1994)
#paragraf#paragraf konu anlatımları#paragraf örnekleri#tyt paragraf#tyt paragraf çıkmış sorular#tyt paragraf konu anlatımları#tyt paragraf örnekleri#tyt paragraf soruları
0 notes
Text
Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir. Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz. Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, O engin denizlerin ötesindeki yerler değil. Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz. Ve keder, atımızın terkisine binip gelir. Onlar manastırlarda, medreselerde bile peşimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize ettiğimiz işkenceler ... Öldürücü yara bağrımızda kalır. Sokrates'e birisi için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür, demiş. Niçin başka güneş başka toprak ararsın? Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın? İnsan önce içindeki sıkıntıyı dağıtmazsa yer değiştirmek daha fazla bunaltır onu: Nasıl ki yerine oturmuş yükler daha az engel olur geminin gidişine. Bir hastaya iyilikten çok kötülük edersiniz yerini değiştirmekle. Hastalığı azdırırsınız kımıldatmakla, nasıl ki kazıklar daha derine gidip sağlamlaşır sarsıp sallamakla. Onun için kalabalıktan kaçmak yetmez, bir yerden başka bir yere gitmekle iş bitmez: İçimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamız gerek . Kırdım diyorsun zincirlerini; Evet, köpek de çeker koparır zincirini, Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak Zincirlerimizi götürürüz kendimizle birlikte; tam bir özgürlük değildir kavuştuğumuz; döner döner bakarız bırakıp gittiğimize; onunla dolu kalır düşlerimiz. İçi arınmamışsa, neler bekler insanı, Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna! Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar. Ne korkular içinde kıvranır insan! Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet, Öfke, gevşeklik ve tembellik! Kötülüğümüz içimizde bizim; içimizse kurtulamıyor kendi kendisinden. Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden. İnsanın, olanak varsa karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün başbaşa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini yitirmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız. Issız yerlerde kendin için bir evren ol Erdem, der Antishenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara baş vurur, ne laflara, ne gösterişlere. Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağmuru altında, yıkık bir kale duvarına tırmanıyor bütün hıncıyla; bir başkası, karşı tarafta, kan revan içinde, aç susuz savunuyor o kaleyi ölesiye: Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda ölecekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılım kıpırdatmadan keyif sürmektedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, perişan, saçı sakalı birbirine karışmış kitaplıktan çıkıyor gece yansından sonra: Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir insan olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok canım sen de! Ya ölecek o kitaplıkta ya öğretecek yarınki kuşaklara Platus'un dizelerini hangi düzenle kurduğunu ve falan Latince sözcüğün nasıl yazılması gerektiğini. Kim seve seve feda etmiyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımızın, adamlarımızın ölümünden de korkmak zorundayız. Kendi işlerimizden çektiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşularımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi. Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi Kendinden daha çok sevmeye kalkar?
Yalnızlık / Montaigne
2 notes
·
View notes