#dağ çiçeği
Explore tagged Tumblr posts
photographss-world · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Ne yani, solacak korkusuyla çiçek de mi
açtırmayacağız yüreğimize?
Fethi Korkmaz...
219 notes · View notes
yolhikayelerim · 1 year ago
Text
4 notes · View notes
muhibbi · 6 months ago
Text
Her ne isen en iyisi ol. Dağ tepesinde çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Ama oradaki en iyi çalı sen ol. Bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan, gölde bir saz ol. Fakat gölün içindeki en canlı saz sen ol. Balina olamazsan, küçücük bir balık ol. Ama denizdeki en kıvrak balık sen ol. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz. Dünyadaki herkes için bir şey vardır. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol. Kazanmak ya da kaybetmek ölçüyle değil. Sen her ne isen en iyisi ol.
Tumblr media
49 notes · View notes
esvedil · 6 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Her ne isen en iyisi ol. Dağ tepesinde çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Ama oradaki en iyi çalı sen ol. Bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan, gölde bir saz ol. Fakat gölün içindeki en canlı saz sen ol. Balina olamazsan, küçücük bir balık ol. Ama denizdeki en kıvrak balık sen ol. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz. Dünyadaki herkes için bir şey vardır. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol. Kazanmak ya da kaybetmek ölçüyle değil. Sen her ne isen en iyisi ol.
Cân içrem @burabenimevimmismegersem ile nice seyyahlıklara 🤍
41 notes · View notes
kaotikmelankoli · 2 months ago
Text
Dağ tepesinde bir çam olamazsan vadide bir çalı ol. Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol.
9 notes · View notes
nefretim-kazand · 3 months ago
Text
Yılda iki kez çiçek açan garip dağ çiçeği ♥️
Tumblr media
9 notes · View notes
wehuzunngeldi · 3 months ago
Text
yolum uzundu
yanımda hiç resim yoktu
dağlara baktım: dağıldım
yollara baktım: yoruldum
gece ayışığı içtim, dudaklarım kurudu
gündüz böğürtlen yedim, dilim buğulandı
siz görmeliydiniz o kanı
bir dağ çiçeği sevdasına bin arı öldü
tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim
aman nasıl petekti öyle
nasıl baldı
böğürtlen gibi kırmızıydı
kan gibi saydam
bir garip kokuydu, onun kokusuydu
dayanamadım, eli titrekti ama
yedim yedim kalbim çatladı
sevdam o dağ çiçeğinde kaldı.
7 notes · View notes
pepuk · 2 years ago
Text
dün geldim
geç kalsam da bağışlanır
*
bir bahar bozumuydu yola çıktığımda
yüzümde suçlu bir merak
kalbim heyecandan telaşlı
gözlerimde ısırgan bir hüzün vardı
hüzün: hep bilinir
bir afyon çiçeğidir önceleri
dalayan bir ısırgan yoncası olur sonra
dalayan ve uyandıran o afyon uykusundan
*
dün geldim
acı sırtımda tabiy
*
yolum uzundu
yanımda hiç resim yoktu
dağlara baktım: dağıldım
yollara baktım: yoruldum
gece ayışığı içtim, dudaklarım kurudu
gündüz böğürtlen yedim, dilim buğulandı
siz görmeliydiniz o kanı
bir dağ çiçeği sevdasına bin arı öldü
tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim
aman nasıl petekti öyle
nasıl baldı
böğürtlen gibi kırmızıydı
kan gibi saydam
bir garip kokuydu, onun kokusuydu
dayanamadım, eli titrekti ama
yedim yedim kalbim çatladı
sevdam o dağ çiçeğinde kaldı
*
dün geldim, anca geldim
usumda vızıldayan bin arı ölüsü
heybemde onarımı gereken bin iğne
önce kendi etime
*
dün geldim
hoş mu geldim
hoş olmayan şeylerden geldim
bir kentten geçtim ki canım titredi
sıtma kabusuyla sallanıyordu uzaktan
girişte insanlar gördüm, hiç görmediğim
ama sanki biryerlerden tanıdığım, yemin
*
edebilirim
*
iğrenç suratları vardı, insandan çok
cüzzamlı bir köpeğe benziyorlardı
kuru birer ağaç dibine çömelmiş
çürümüş bir dalı kemiriyorlardı
omuzlarında soyulmuş yılan derileri
ellerinde pas tutmuş makaslar
iki ucu da kırık
tam ben yanlarından geçiyorken
elma ağaçlarının çiçeklerini kesmeye başladılar
ben sanki tarihini bilmiyormuşum gibi
bakır çalığı bir kasede
elmanın kanını sundular
geldim ya, nasıl geldim
bir elimde tarih atlası
*
bir elimde güneş humması
soğutulmaya zorlanmış bir çöl kızgınlığından
bir kum fırtınasının
soylu kumcuklarından geldim
yorgundum, susamıştım, dilim kuruydu ama
gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi
bilirim ben
çölün tam ortasında sonsuz bir ışıltıydı
yedibin rengi yansıtan renksiz bir kuyuydu
duruydu, aydınlıktı, yaz gökleri gibiydi suyu
uzanıp avuçlasam benimdi
*
öyle yakın, öyle kolay, öyle dokunsam
ah o kervancıbaşı
ah o sırmalı soyguncu
ve ellerinde kesik başlar ve zebellah ordusu
birden beliriverdiler tam kuyunun başında
ellerinde kan sızıtan kesik başları
tan kuyunun ağzından sarkıtıyorlardı ki
ne olduysa o anda oldu
kızıl bir bulut ağdı kuyunun ağzından göğe
bulut değil
bir devin alev saçan soluğuydu
ardından muhteşem bir kum fırtınası
kum değil
devin çocuklarıydı saçılan
ah görmeliydiniz o savaşı
ne kanlı kervancıbaşı
ne zebellah ordusu
dayanamadılar kum fırtınasının şiddetine
çöl mü yarıldı
kuyu mu büyüttü ağzını
kızgın çöl kavuşunca dinginliğine
bir ben vardım kuyunun başında diri
ve her şeyi görebilen sağlıklı çöl tanığı
öğrendim çöl kızgınsa öfkesi nice olur
kum fırtınasında neler yapılır
nasıl yok edilir çöllerin sırmalı
soygun kervancıları
gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi
bilirim ben
bir elimde güneş humması
bir elimde tarih atlası vardı
vakit dardı
kanarak içtim de kuyunun duru suyundan
uçar gibi aştım çölü o sonsuz ışıltıdan
dün geldim
*
dün ben nerden geldim
ezberlenip unutulmuş bir sıkıntıdan geldim
adı konulmamış bir düşten geldim
terlemiş balıklar gördüm, rengi bozulmuş mavilikler
kabaran denizler gibi coşkun sürücüler
kılçığı beynine saplanmış gözsüz balıklar gördüm
trollenmiş deniz tarlası, iyot vurgunu
derya içindeydim de hani deryayı gördüm
küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık
bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan
oh balık, küçük balık, can balık
anasının kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım
kim dokundu senin pullanmamış derine
kim kıydı senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullarıyla
doymaz mı büyük balık küçük balığa
ama gördüm ya sonunda
derya içindeki deryayı
büyük balık küçük balık peşindeydi ya
birleşince küçük balık yüzlercesiyle
şaşırıp kaldı büyük balık
şaşırıp kalmadım amma
ne de keskinleşmiş dişleri ol mahilerin
unutulmaz bir deniz anası gibi büyüdü gövdeleri
kıymık kıymık oldu gövdesi büyük balığın
anladım
nice olsa da
denizde kum, büyük balıkta pul
birleşince
edemezmiş küçükleri kendine kul
*
14 Mart 1972
Arkadaş Zekai Özger
7 notes · View notes
shikasekki · 1 year ago
Text
BLEACH KARAKTER İSİM ANLAMLARI VE KARAKTER UYUMU - BÖLÜM 2
8 - 山本元柳斎 重國 (Yamamoto Genryūsai Shigekuni)
Tumblr media
Yamamoto'nun adı normalde Shigekuni ancak sonrasında Genryūsai lakabını alarak ismi yerine bunu kullanmayı tercih ediyor. "重國" yani "Shigekuni" ismini incelersek "重" "bereketli" anlamına geliyor. "國" ise "ülke". O yüzden mecaz olarak bakarsak Yamamoto'nun ilk adı için "bereketli topraklar" diyebiliriz. "元柳斎" yani "Genryūsai" lakabını incelersek kanjilerin tek başına "söğüt" ve "arıtmak" gibi anlamları var ancak bir bütün olarak bu ismi çevirmek pek mümkün değil. Ama "Kutsal Söğüt" diyebiliriz. Bu lakabı da kurduğu "Genryū" isimli okuldan sonra alıyor.
Tumblr media
Yüzündeki yara izinden ötürü aldığı diğer lakabı ise "丿字斎" yani "Eijisai". Bunu da tam olarak çevirmek mümkün değil. Bu lakabı alma sebebi yüzündeki izin "丿" şeklinde olması.
Tumblr media
Soyismine gelirsek "山" "yama" yani "dağ" demek. "本" "moto" yani "bir şeyin temeli, kaynağı" anlamına gelmektedir. Bir bütün olarak incelediğimizde ise "dağın etekleri" anlamına geliyor. Hem "Kutsal Söğüt" hem de "dağın etekleri" Yamamoto'nun bilgeliğini gösteriyor.
9 - 京楽 次郎 総蔵佐 春水 (Kyōraku Jirō Sōzōsa Shunsui)
Tumblr media
Adının tam karşılığı olarak "Kyōraku Ailesinin Her Şeye Sahip/Gizleyen Yardımcı İkinci Oğlu Shunsui" diyebiliriz. İlk adına değinmeden önce "総蔵佐" lakabına değinmek istiyorum. Serinin Wikipedia sayfasında "Sakuranosuke" olarak yazılmış ancak kanjileri bu şekilde okuduğumuzda ortaya çıkan anlam bizim için anlamsız oluyor. O yüzden kanjilerin doğru okunuşu "Sōzōsa" olmalı. Anlamı da "Her Şeye Sahip/Gizleyen Yardımcı" demek. Bu da Kyōraku'nun geçmişine bir gönderme olabilir. İsmine geri dönersek "春水" yani "Shunsui" "kaynak suyu" anlamına gelmektedir. Ancak asıl olay soyisminde yatıyor. "京" yani "Kyō" "şehir", "楽" yani "raku" "rahatlık, eğlence" demek. Buradan Kaptan Shunsui'nin zengin yani şehirli rahatına da düşkün biri olduğunu anlıyoruz. :)
10 - 浮竹 十四郎 (Ukitake Jūshirō)
Tumblr media
Shunsui'den bahsettikten sonra Kaptan Jūshirō'ya değinmemek olmazdı. "十四郎" yani "Jūshirō" aslında "14.Oğul" demek. Shunsui'de olduğu gibi burada da asıl olay aslında biraz soyisminde yatıyor. "浮竹" "yüzen bambu" demek aslında ama "浮" kanjisinin çok yaygın olmasa da "fazlalık" gibi bir anlamı da var. Ukitake'nin hikayesine baktığımızda alt sınıf bir aileden geldiğini ve 5 erkek 2 kız kardeşi olduğunu görüyoruz. Ancak isminin anlamı "14.oğul" olduğuna göre büyük kardeşleri vefat etmiş gibi görünüyor. Bunun yoksulluk gibi pek çok sebebi olabilir. Soyismindeki "bambu" göndermesine bakıldığında bambular dayanıklı ve uzun ömürlü bitkilerdir. Ama aynı zamanda işgalci bir yapıları da vardır ve bambuların diğer bitkilerin yapraklarına değmemesi gerekir. Aksi halde o bitkileri soldurur. Buradan Ukitake'nin bir bambu gibi hayatta kaldığını ancak diğer kardeşlerinin bunu başaramadığını ve tabiri caizse "solduklarını" görebiliriz. "Jūshirō" ismindeki "shiro" kısmı ise "beyaz" anlamına geldiği için muhtemelen hastalığına ve saçlarına bir gönderme. Soyismindeki "浮" kanjisinin "fazlalık" anlamına gelebiliyor olması da muhtemelen yine Ukitake'nin güçsüz bünyesine yani "işe yaramaz"lığına bir gönderme.
Tumblr media
11 - 卯ノ花 烈 - (Unohana Retsu) aka 卯ノ花 八千流 (Unohana Yachiru)
Tumblr media
"烈" yani "Retsu" "yanan, güçlü, şiddetli" gibi anlamlara gelmektedir. Unohana'nın geçmişini bilenler bu ismin ona oldukça yakıştığını bilecektir. :) "八千" yani "Yachi" "8000", "流" yani "ru" "stil" anlamına gelmektedir. Yani aslında söylenmek istenen muhtemelen "8000 tane (kılıç kullanma) stili". Unohana'nın tecrübesine ve gücüne baktığımızda, ilk Kenpachi olduğunu da göz önünde bulundurursak o zamanları için uygun bir isim. Soyismine dönersek "卯", "U" Çin astrolojisinde tavşanı temsil ettiği gibi aynı zamanda sabah 05.00 - 07.00 saatlerini de temsil ediyor. "ノ" burada aitlik bildiren bir ek. "花" yani "hana" ise "çiçek" demek. Yani soyismini "tavşan çiçeği" gibi çevirebiliriz ama ben tavşandan ziyade sabah saatlerine atıfta bulunduğunu düşünerek Türkçede "sabah sefası" olarak bilinen çiçeğe gönderme yapmayı tercih ediyorum. İngilizcesi "morning glory" olan bu çiçek sabahları açıyor ve eski zamanlarda Çin'de tıbbi alanda kullanılıyordu. Eh Unohana da Dördüncü Bölük kaptanı. :)
12 - 更木 剣八 (Zaraki Kenpachi)
Tumblr media
Zaraki'nin bir adı yok. Soyismi yaşadığı Zaraki bölgesinden geliyor. " 更" yani "Zara" "alışmamış, yepyeni" gibi anlamlara gelirken "木" yani "ki" "ağaç" demek. Unohana'nın ardından yetişen "yeni" kenpachi olduğu anlamını çıkarabiliriz. "剣八" yani "Kenpachi" ise bir isim değil, bir unvan. Kılıç kullanımında en güçlü shinigamiler için kullanılır. "剣" yani "Ken" "kılıç" demek. "八" yani "hachi" ise "sekiz" demek. Yani "sekiz kılıç" anlamı çıkıyor. Burada Yachiru ismindeki 8000 anlamıyla buradaki 8'in bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum açıkçası. Muhtemelen Unohana'nın 8000 kılıç kullanma stili olması onun ilk kenpachi olarak normalin kaç katı güce sahip olduğunun bir göstergesi.
13 - 藍染 惣右介 (Aizen Sōsuke)
Tumblr media
Geldik bakalım Aizen'e. Bizi bu konuda asıl ilgilendiren kısım soyadı aslında. Çünkü Sōsuke adının kanjilerini incelediğimiz ortaya çok da anlamlı bir bütün çıkmıyor. En azından ben bulamadım. Bulan olursa DM kutum açık. :') O yüzden tek tek adının kanjilerine değinmeyeceğim. Gelelim soyadına. "藍染" soyadının tam çevirisi "Indigo rengi" anlamına gelmektedir. Indigo, mor-mavi ağırlıklı bir renk olmakla birlikte seride Aizen'le özdeşleşmiştir.
Indigo renginin anlamına gelirsek. En temel iki anlamı "bilgelik" ve "önsezi". Sezgilerin kuvvetli oluşuna atıfta bulunan bu renk. Üçüncü gözün açık olması anlamına gelmektedir. Bu ne demek? Indigo, Ajna olarak da bilinen 6.çakrayı temsil etmektedir. Yani sezgilerimizle, psişik durumumuzla alakalı olan bu çakra "üçüncü gözümüzü" açmaktadır. Bakalım Aizen'in üçüncü gözü ne zaman açılmış?
Tumblr media
"愛染" bunların yanı sıra Budist bir terimdir ve Budizm'deki Ragaraja'nın Japon Budizm'indeki karşılığı olan Aizen Myō-ō'nun içinde geçmektedir. (Tam hali 愛染明王 veya 愛染妙王) Aizen Myō-ō Japon Budizm'inde aşk ve şehvetin tanrısıdır. Bunun yanında o da üç gözlü olarak bilinir. Ayrıca Aizen Myō-ō başka birkaç tanrı gibi elinde Budizm'de "Cintamani" Japon Budizm'inde ise "宝珠" "Hōju" olarak bilinen dilekleri yerine getiren bir taşla tasvir edilmiştir. Fandomda pek çok hayran bu taşı "Hōgyoku"ya benzetmektedir.
Gelecek bölümlerde görüşmek üzere.
- Shishi
3 notes · View notes
a-y-i-s-i-g-i · 2 years ago
Text
Sanki yaşarken yapıp ettiklerimizi, nereye varacağını bilmediğimiz bir cümlenin tamama ermesi için yapıyoruz. Sanki her şeyi anlamlı ve anlaşılır hale getiren bir gizem var, hissediyoruz bunu ama tam manasıyla anlayamadığımız için dışında kalıyoruz. Buna karşılık, zihinsel olarak kendimizi dışında kalmış hissettiğimiz bu gizemin tam içinde, en ortasında, onun bir parçası, bir gerçekleştiricisi, her neyse o gizem, onu belki farkında dahi olmadan inşa eden birer karınca gibi azimle ve sadakatle çalışıyoruz. Sanki her şeyi kuşatan derin bir mana var ve bizler, yani her birimiz, esaslı bir cümlenin sıralanmış kelimeleri gibi kendi taşıdığımız ve farkında olduğumuz mananın çok ötesinde bir mananın hayat bulmasına hizmet ediyoruz. Öyle değil midir kelimeler? Kendi taşıdıkları sınırlı bir mana vardır, onları bir cümle içinde başka kelimelerle o kadar büyük bir maharetle buluşturursunuz ki, tek tek bütün o kelimeler kendi manalarından çok daha kuşatıcı, çok daha büyük bir mananın yapı taşı olurlar.
“Ne işe yarıyor bütün bunlar, neden yapıyoruz bütün bunları?” diye isyan etti yorulmuş biri. “Şöyle düşün” dedi kendini daha iyi hisseden, “Belki biz ikimiz bir rengin iki ayrı tonuyuz ve harikulade renklerden oluşan bir kır tablosunun bizim tonlarımıza ihtiyacı var!”
Tuğlalar bilir mi mesela, yan yana ve üst üste sağlam dururak, birbirlerine tutunarak içinde türlü hikayeler dönen bir evi ayakta tuttuklarını? Dağ deyince, yamacındaki bir kayaya tutunarak açan o minik kır çiçeği bilir mi onu da kastettiğimizi? Bilir mi mesela az sonra dalından düşerek oradan toprağa karışacak olan bir meşe palamudu aklının alamayacağı bir büyük ormanın kendisinden besleneceğini? Farkında mıdır mesela kıyıya vuran beyaz köpüklü küçük bir dalga, onu oraya uçsuz bucaksız bir denizin gönderdiğini? İki nota arasındaki o küçük es, o minik boşluk ne kadar ayırtındadır mesela, gönle sürur veren asude bir bestenin mütemmim bir parçası olduğunun.
“...eğer insanlığı birleştiren kutsal bir bağ yoksa, eğer ormanın yaprakları gibi bir nesil diğerinin ardından doğuyorsa, bir nesil ormandaki kuşların şarkıları gibi bir diğerinin yerine geçiyorsa, eğer insan soyu dünyadan, denizden geçen bir gemi ya da çöldeki bir rüzgar, düşüncesiz ve meyvesiz bir kapris olarak geçiyorsa, eğer ebedi bir unutkanlık; avı için aç bir biçimde pusuya yatmış bekliyorsa ve onun pençelerinden kurtaracak kadar güçlü bir güç yoksa -o zaman yaşam ne kadar boş ve huzurdan yoksun olacaktır!” diyor ‘Korku ve Titreme’ ismini verdiği kitabında Soren Kirkegaard.
Hayat boş, yaşadıklarımız boşuna, uğraşlarımız boşu boşuna değil... Durup nazar-ı dikkatle baktığımızda; alemde husule gelen her bir şeyin varlığın manasına (ki manası aslıdır) hizmet ettiğini, olmasa boş kalacak bir yeri doldurduğunu, hakikat dediğimiz sonsuzca büyük asli ifadenin bizim tek tek taşıdığımız manalardan zuhur ettiğini muhtemel ki hepimiz hayretle fark edebiliriz. Alemdeki her şey, bizim görüş gücümüzün ötesindeki bir büyük nakşın ilmeği, rengi, tonu, cüzü olarak anlamını kazanır ve başlayıp biten her bir hayat da kendi içinde sonsuzca ihtimal barındıran bir hikayeye, ‘Mana’yı tamamlayan manaya karşılık gelir.
“Az önce parmağının ucuyla alıp ağzına attığın şu küçük susam tanesi var ya” dedi meczup, “bil ki sabahtan beri burada senin gelip onu bulmanı bekliyor.”
Gökhan Özcan / Bir susam tanesi olarak insan
30.03.2023-Yenişafak
Tumblr media
2 notes · View notes
photographss-world · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
''Güneş, dağları mor, mavi, yeşil, lacivert, kahverengi, koyulu açıklı tüm ren kl e re boyayacak...
Tezer Özlü...
140 notes · View notes
aynodndr · 2 years ago
Text
Tumblr media
Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana - dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Bir sancı,
Bir hayın bıçak...
Ölüm bu,
Fıkara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
Ya da seher, mahmurlukta,
Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardı umutsuz,
Hasreti uykularda,
Hasreti soğuk sularda.
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Açar, derin kuyularda...
Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
Hiç akıl edip de düşünen var mı?
Gün kimin hesabına tutar akşamı,
Rahmetinden kim demlenir bulutun,
Hayırlı evlat makina
Nasıl canavar kesilir.
Kurdun, karıncanın rızkını veren
Toprak nasıl ayartılır,
Yüz vermez topal öküze,
Ve almaz koynuna kara sabanı.
Sepetçioğlu'm kömür işçisidir,
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
Mal, haraç - mezattır,
Can, pazar - pazar.
Kırmızı, ak ve esmer,
Yumuşak ve sert buğdaları
Yaratan ellerin sahibidir bu,
Kör boğaz, nafaka uğruna,
Haldan düşmüş, tebdil gezer...
Dağlarının, dağlarının ardı
Nasıl anlatsam...
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban...
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda."
Yiğitlik, sen cehennem olsan bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu'dur ol hikayet,
Ol kara sevda.
Seni sevmek,
Felsefedir kusursuz.
İmandır, korkunç sabırlı.
İp'in, kurşun'un rağmına,
Yürür pervasız ve güzel.
Sıradağları devirir,
Akan suları çevirir,
Alır yetimin hakkını,
Buyurur, kitabınca...
Gün ola, devran döne, umut yetişe,
Dağlarının, dağlarının ardında,
Değil öyle yoksulluklar, hasretler,
Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,
Bir tek zeytin dalı bile yalnız...
Sıkıysa yağmasın yağmur,
Sıkıysa uyanmasın dağ.
Bu yürek, ne güne vurur...
Kaçar damarlarından karanlık,
Kaçar, bir daha dönemez,
Sunar koynunda yatandan,
Hem de mutlulukla sunar
Beynimizin ışığında yeraltı.
Her mevsim daha genç, daha verimli,
Sunar, pırıl - pırıl, sebil,
Ömrünün en güzel aşk hasadını,
Elimizin hünerinde yeryüzü.
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe
Şafakla doğan işgücü.
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
Ol kitapta böyle yazılıdır,
Ol sevda, böyledir çünkü...
VAY KURBAN -AHMED ARİF
2 notes · View notes
06chrome06 · 2 years ago
Text
Yüreğim bir karanfil
-ben bir güvercin-
Bir zeytin dalı, bir gelincik
Ve bir bahar
Memleket bir kızıl öfke
Bir kızıl umut
Ve sen küçüğüm
Bir kardelen çiçeği
Dağ yamaçlarında baharı müjdeleyen
İsmail Şimşek
Tumblr media
3 notes · View notes
zoifos · 13 days ago
Text
Tabii ki, işte sakinleştirici ve cesaret verici bir öykü:
---
"Küçük Dağ Çiçeği"
Bir zamanlar, yüksek dağların arasında küçük bir vadide, yeryüzünde pek az kişinin görebileceği kadar güzel bir çiçek yaşardı. Bu çiçek, parlak sarı yaprakları ve narin gövdesiyle rüzgâra karşı usulca dans ederdi. Ancak çiçek, diğer tüm bitkilerden farklı bir özelliğe sahipti: Henüz açmadan önce bile, kalbinde büyük bir korku taşıyordu.
"Ya rüzgâr beni koparırsa?" diye düşünürdü çiçek. "Ya yağmurlar beni boğarsa? Ya kimse beni güzel bulmazsa?"
Bu korkularla dolu olduğu için bir türlü tam olarak açmaya cesaret edemiyordu. Günler, haftalar geçti. Çiçek, yapraklarını kapalı tutuyor, etrafındaki dünyayı görmüyordu.
Bir gün, vadiden geçen yaşlı bir çoban, bu küçük çiçeği fark etti. "Neden bu kadar içine kapanıksın, küçük çiçek?" diye sordu.
Çiçek, titrek bir sesle cevap verdi: "Çünkü dışarıda çok tehlike var. Rüzgâr koparabilir, yağmur beni mahvedebilir."
Çoban gülümsedi ve şöyle dedi: "Ama sen zaten buradasın. Rüzgâr ve yağmur olmadan bu kadar büyüyemezdin. Seni korkutan şeyler, aynı zamanda seni güçlü yapan şeylerdir. Eğer açmazsan, bu güzellik dünyaya asla dokunamayacak."
Çiçek bu sözleri düşündü. O gece boyunca, yıldızların altında kendi korkularını tarttı. Sonunda, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çiçek, yapraklarını yavaşça açmaya karar verdi. Güneş ışığı ona dokunduğunda, içinde bir sıcaklık hissetti. Rüzgârın onu dans ettirdiğini, yağmurun onu beslediğini fark etti.
Ve o anda, korkularını geride bırakarak, vadinin en güzel çiçeği oldu. Artık yalnızca kendi güzelliğiyle değil, diğer çiçeklere de cesaret veren bir örnek haline gelmişti.
---
Ders: Hayatta bazen korkularımız bizi geri çeker. Ancak bu korkuları aşmak, bize gerçek gücümüzü ve potansiyelimizi gösterir. Tıpkı küçük çiçek gibi, sen de cesaretini topladığında dünyaya güzellik katabilirsin.
0 notes
soolipsistt · 2 months ago
Text
Yağmur yağıyor. Sabahın 6sı, fonda Kuan çalıyor. Keyfini çıkarmak istiyorum anın, Ney'in sesi, yağmurun sesi karışsın da dalıp gideyim dalıp gidemediğim hayatın deryasına...
Başımda baş ağrısını geçirmek istediğim, anamın baş örtüsü, damarlarım çıkana kadar sıkmışım, elimde telefon ile bunları yazıyorum. Çünkü keyif alamıyorum ne yağmurdan ne Kuandan ne de Ney'den...
Çünkü uyuyamıyorum, 1-2 saatlik paramparça bir uykunun hediyesi olan kabuslarım yüzünden, baş ağrımdan, düşünmekten, hayattan uyuyamıyorum. Maddi olarak doğru ilerleyen bir şey yok, alıştık, bir şekilde o ekmek o sofraya giriyor. Fakat manevi boşluğa alışmak imkansız, göz yaşı bitmiyor, baş ağrısı bitmiyor, o ekmek sofraya giriyor da, yüreğe bir un zerresi dahi sokamıyorum...
İstemediğim hayatı, istediğim her şeyden uzak yaşıyorum, çoğunuz öyle değil misiniz? İstemediğiniz hayatların içinde istediklerinizi ararken ölmüyor musunuz her gece? Değilseniz burada bu yazıda ne işiniz var ki zaten? İşin en çok can sıkan tarafı da, istediğim hayatı yaşayan ahlaksız varlıkların yaşadıkları hayatın değerini anlamaması, kıymetini bilmemesi...
Keza ben sahip olmak istediğim çiçeği hayatımın baş noktasına dikebilmişsem, toprağını sulamak bana kalmışsa, en güzel şekilde budarım, ona mineral, vitamin veren toprağı olurum, ona en iyi gelen suyu bulurum, fakat insanlar... İnsanlar garip... Garip insanlar...
Pekâlâ ben bu işin neresindeyim? Sahip olmak istediğim çiçeği solduran insanları izlerken, başkasının bahçesinde, arayıp umut ettiği bir bahçıvanım, yine de görevimi yerine getiriyorum, suluyorum, bakıyorum, yaşatıyorum, çünkü benim arzularımın günahını, bedelini ona ödetemem... Sabahın 4ünde yatıp, 6sında kalktığımı ona söyleyemem, içimde paramparçayken, dışım yek pare olmak zorunda. Biraz da iki farklı kafa yaşamanın getirdiği stess yoruyor tabi...
Dediğim gibi hepimiz paramparçayız, çoğunuz maddi yönden belki. Fakat ben beslenmemiş bir ruhun altın bir bedene sahip olmasını da doğru görmüyorum... Şu an şu dakika trilyonum olsa ne fayda? O çiçek farklı bir bahçenin, farklı bir toprağın çiçeği olacağı bilinci beni yine sabahın bu saatinde kaldırıp yine bunları yazdırmayacak mı?
Amaan neyse... İnsanlarla elimden geldigince konuşmuyorum, fakat uzaktan çoğunu gözlemliyorum, herkesin bir derdi var içinde, başkasına göre görece büyük, görece küçük, ama hepsi sahip olana göre dağ kadar büyük, başkaları ile konuşurken o yükü taşıyorlar, kendilerini ona göre konumlandırıyorlar hayatta, ve herkes herkesi, bu yükün ağırlığını bilmeden çok kolay bir şekilde yargılıyor... Birisi çocuk sahibi olmak istiyor, diğeri sahip olduğu çocukları uyuşturucu batağından kurtarmak, başka birisi kürtaj olmak istiyor... Birisinin derdi anası babasıyken, bir diğeri onların mezarında ağlıyor...
Anlayacağınız bir fırtına içindeyiz, hepimiz bir şeyler istiyoruz, azımız istediklerimize sahip oluyoruz, bunun da kıymetini bilmiyoruz... Bok gibi bir döngü, bir hayat....
İlacın etkisi yeni geliyor, ağrı hafifliyor, aç karna icmenin de cezasını çekiyorum... Geçer. Her şey gibi...
Şarkılar değişmiş, ben yazıya dalınca bir sürü melodi uçmuş arkada, çalanı paylaşayım;
Uğurlama- Sinem Güngör (cover)
---Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman
Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
Alıp da başını gitmek istersin
Karanlık sokaklar kör, sağır, dilsiz
Ey sevda kuşanıp yollara düşen
Bilesin bu yollar dağlar dolanır
Yare ulaşmadan düşersen eğer
Yarına sesinin yankısı kalır
Gecenin ucunda gün aralanır
Yar sevdasıyla ile yürek bilenir
Sızılı bir ırmak uğurlar seni
Su olup akarsın kır çiçeklenir---
Yare ulaşmadan düşeceğim...
Siz düşmeyin. Sağlıcakla.
1 note · View note
aykutiltertr · 6 months ago
Video
youtube
El Vurup Yaremi İncitme Tabip (Oy Dünya Dünya) - Özgür Can Çoban ✩ Ritim...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/bHphRSwDTmk ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ El Vurup Yaremi İncitme Sakın (Oy Dünya Dünya) - Özgür Can Çoban ✩ Ritim Karaoke (Tokat Hüseyni 4/4 Sebare Sadık Doğanay) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           : EL VURUP YAREMİ İNCİTME TABİP - OY DÜNYA DÜNYA SÖZ GÜFTE       : ANONİM BESTE - MÜZİK : ANONİM USÜL                  : 4/4 C SEBARE MAKAM - DİZİ  :  HÜSEYNİ - MİNÖR YÖRESİ İL İLÇE:  TOKAT KAYNAK KİŞİ   : SADIK DOĞANAY Gitar: Caner Güneysu Bağlama: Ali Yılmaz Ney: Eyüp Hamiş SANA DAİR (2019 / DOKUZ SEKİZ MÜZİK) EL VURUP YAREMİ İNCİTME TABİP Yöresi- İli TOKAT   İlçesi- Köyü Zile   Kaynak Kişi SADIK DOĞANAY Derleyen ALİ EKBER ÇİÇEK Notaya Alan NİDA TÜFEKÇİ İcra Eden KAYNAK KİŞİ TOPLU Makamsal Dizi HÜSEYNİ Konusu - Türü Deyiş Karar Sesi La Bitiş Sesi La Usül 4/4 En Pes Ses La En Tiz Ses Si Ses Genişliği 9 Ses E               B              E         B El Vurup Yaremi İncitme Tabip, İncitme Tabip, E                    A Bilmem Sıhhat Bulmaz Hicraneler Var E                  Bm Dert Vuran  Yareme Eylersin Derman Em                  G              A              G Her Can Kabül Etmez Viraneler Var, Viraneler Var, Viraneler Var Bm              Em Vay Dünya Dünya Yalansın Dünya Bm              Bm Vay Dünya Dünya Yalansın Dünya                                               G               A          Bm  G       Bm Yalan ile Yalan Olansın Dünya, Olansın Dünya E                 B              E       B Dert Ehli Olanlar Dergaha Gelir, Dergaha Gelir E              A Elbette Arayan Dermanın Bulur E                   Bm Sadık Der Ki Kim De Ne Var Kim Bilir Em                G               A              G Geşt-ü Güzar Ettim Elde Neler Var, Elde Neler Var, Elde Neler Var Bm              Em Vay Dünya Dünya Yalansın Dünya Bm              Bm Vay Dünya Dünya Yalansın Dünya                                               G               A          Bm  G       Bm Yalan ile Yalan Olansın Dünya, Olansın Dünya FANİ : Ölümlü, geçici, sonu olan HİCRAN : Keder, acı TAHMÜL : Tahammül GEŞT-Ü GÜZAR : GEŞTİ GÜZAR : Gezmek, dolaşmak PERVANE : Fırıldak, çark, ışık çevresinde dönen kelebek DERT EHLİ OLMAK : Sıkıntı ve üzüntülerin asıl kaynağı olmak DEST : El VİRAN : VİRANE : Yıkık, terkedilmiş yer, harabe, ören TABİP : TABİB : TEBİB : Hekim, doktor "Tokat türküleri" kategorisindeki sayfalar Bu kategoride yer alan toplam 27 sayfanın 27 adedi aşağıdadır. A Abdal Olsam Sallar Giysem Aşıp Aşıp Karlı Dağlar Gelirsin B Bahçenizde Gül Var mı Başındaki Yazmayı da Sarıya mı Boyadın Bir Güzelin Hasretinden Ahından Bu Kadar Cevretme Aziz Sultanım Bugün Ben Bir Güzel Gördüm Burçak Tarlasında Yâr Yâr Gelin Olması Bülbül Ne Ötersin Virandır Bağım C Caminin Ezanı Yok D Damdan Attım Kendimi Deymen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme E El Vurup Yaremi İncitme Tabip El Çek Tabip Sinem Üstünden G Gönül Gel Varalım H Hatırına Düşmez Sormaz Halimden Hey On Beşli K Kalenin Bedenleri O Oy Tombulum Tombulum S Sabahın Seherinde Ötüyor Kuşlar Suya Düştü Gülümüz T Tokat'a Gidemiyom Y Yandım Tokat Yandım Yayla Çiçeği misin Balam Yüce Dağ Başında Bir Ulu Pınar Ç Çamlar Altına İ İzzetli Hürmetli Bilirim Seni Özgür Can Çoban kimdir? Özgür Can Çoban kimdir? Özgür Can Çoban, 14 Kasım 1994 yılında Kırşehir'de dünyaya gelmiştir. Ünlü şarkıcı, lisedeyken TRT Müzik programlarında vokal olarak çalışmaya başlamıştır. Özgür Can, TRT tarafından düzenlenen ses yarışmalarında birincilikler kazanarak aynı sene içerisinde TRT'de Türk Halk Müziği “Sözleşmeli Ses Sanatçısı" olarak görev almaya başlamıştır. Genç yaşına rağmen TRT Türk Halk Müziği repertuarına derleme çalışmaları yapmıştır. ODTÜ üniversitesinin düzenlemiş olduğu çok sayıda usta sanatçının katıldığı ‘’Ustalar Arasında’’ etkinliğinde yer alan en genç sanatçı olarak ödüllendirilmiştir. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümünü Yüksek Onur Derecesi ile bitirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Performans Anasanat Dalı Çalgı - Ses Yüksek Lisans Programını Birincilik ile kazanmıştır.
0 notes