#cennetin gözyaşları
Explore tagged Tumblr posts
amezhu · 5 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
203. BÖLÜM - İmparator Gizemli Guoshi Hakkında Yorumlar Yapıyor.
Güçlü ruhsal ışık kederli ruhların üzerine parladığında duman ve bulut tarlalarının ardından geniş alanlar açılıp dağıldı ve beyaz zırh giyen savaş tanrısı bir elinde kılıcı ile bulutları yararak geldi.
Bu kesinlikle Jun Wu’ydu. Grup onu gördüğünde sanki ebeveynini görmüş çocuklar gibi haykırdılar, “AH!!!  Lordum!!!”gözyaşları yanaklarında süzüldü. Jun Wu’nun her adımı yere indiğinde ışıklarla boyanmış gibi görkemliydi, “Panik yapmayın, sakin olun. Herkes iyi mi?”
Kılıçtaki yan yana gelip bütün oluşturan dörtlü ayrılarak orijinal bedenine dönmüştü. Pei Ming sordu: “Lordum, cennetin başkentini korumuyor muydunuz? Nasıl oldu da kendi başınıza geldiniz?”
“Yağmur Efendisi iletişim rününden TongLu Dağı bariyerinin yok edildiğini bildirdi. Durum acil olduğundan geldim.” Dedi Jun Wu.
Herkes yukarıya baktı ve Yağmur Efendisinin hâlâ o kara öküzün üzerinde bindiğini gördü, her şey içten içe düşünülmüştü demek ki.
Bariyer yıkıldığından iletişim rünü de doğal olarak tekrar kullanılabilir hale gelmişti. Daha önce hepsi bir telaşla kederli ruhları yok etmeye çalıştıklarından iletişim rününü tekrar kullanabilecekleri kimsenin aklına gelmemişti.
Xie Lian birkaç adım öne çıktı: “Lordum, yüzü olmayan beyaz geri döndü.”
Jun Wu hafifçe başını salladı, “Onun acımasız olabileceğini tahmin ediyorum.”
“Gerçekten anlaşılması zor.” Dedi Xie Lian. “Geldiğinizden dolayı şu an nerede saklanıyor bilemiyorum.”
“Önemi yok” Jun Wu. “Gidip onu aramadan önce, önce bu kederli ruhları halledelim.”
Herkes gökyüzüne bakmıştı, gökyüzünde yuvarlanıp iç içe geçen kara bulutlar Jun Wu’nun görkemli ışığı ile arınmıştı. Pei Ming sordu: “Yani bu sefer yeni hayalet kralın doğumu engellenmiş oldu, doğru mu?”
“Sanırım” dedi Xie Lian. “Sonuçta ocağı delip geçen bundan başka kimse değildi.” Hepsinin gözü aynı anda yan tarafa doğru kaydı. Xie Lian onu kontrol etmeyi bıraktıktan sonra yüce, devasa ilahi heykel zarif ve itaatkar şekilde yerde uzanıyordu. Artık yerde durduğu için küçük bir dağa da benziyordu. Xie Lian onun yanında durdu ve yanağını kaşımak için parmağını kaldırdı başını hafif yana eğerek, Hua Cheng’e dönerek, “San Lang, ne yapsak bununla?”
Hua Cheng biraz düşünceli gibiydi, soruyu duyduğunda kendine geldi, “Gege’nin endişelenmesine gerek yok. Onarılana kadar burada bırakalım.”
“Onarılabilir mi?” Xie Lian sordu.
“Tabii ki, ocağın taşları olduğu sürece.” Dedi Hua Cheng. “Onu kesinlikle onaracağım ve bir kere daha ayakta durabilmesini sağlayacağım.”
“O zaman şimdilik bırakalım.” Dedi Xie Lian. “Ocağın yanındaki volkan hala patlıyor. Kim bilir bir daha ne zaman güvenli hale gelecek.”
Havada dönüp dolaşan kederli ruhlar aniden acıyla haykırdı ve tornadoya dönüşüp bir yere doğru yöneldiler. Bir anlık kimse ne olduğunu anlayamadı ama yakından baktıklarında kederli ruhların akın ettikleri yerin, yer altındaki ilahi WuYong tapınağı olduğunu gördüler.
Aslında bu yaratıkların güçlü, göz kamaştıran ışınların altında saklanacak hiçbir yerleri yoktu ve er ya da geç dağılacaklardı. Ama o yeraltı tapınağına bu kadar çok sayıda kederli ruh döküldükten sonra, sanki tamamen emilmiş, temizlenmiş, yok olmuş gibiydiler. Mu Qing dilini yutmuş gibiydi, “Neler oluyor?”
Xie Lian korku hissetti ve haykırdı, “Yüzü olmayan beyaz! Mesafe kısaltıcı rün çizmiş! Kederli ruhları uzak bir yere gönderiyor!”
Jun Wu hızlıca elini savurmasıyla tapınağın tavanı uçtu, yerden büyük bir toprak parçası bile soyulmuştu. Ancak devasa rün sadece iç kısımdaydı, bundan başka hiçbir şey yoktu.
“Ne planlıyor bu?” Feng Xin haykırdı. “Rün neresiyle bağlantılıydı? Nereye gönderdi o ruhları?”
Eskiden olsaydı şu an olaya Lin Wen dahil olurdu. Ling Wen sarayının tüm yerleri rapor etmesi yarım tütsü yanma süresi bile sürmezdi, kim bilir hangi sivil tanrı onun yerini geçici olarak almıştı ama şimdi ihtiyaçları olduğunda bir kişiyi bile bulamıyorlardı. Feng Xin öfkeyle lanet etti, “S*KİKLER! HER ZAMAN GÖSTERİŞ YAPMAK İÇİN BİRBİRLERİYLE YARIŞIYORLAR, AMA GEL GÖR Kİ EN İHTİYAÇ DUYULAN ZAMANDA HEPSİ CEHENNEMİN DİBİNE GİRMİŞ GİBİ. LANET OLSUN! BİR DAHA ASLA LİNG WEN SARAYINA İŞE YARAMAZ DEMEYECEĞİM.”
Peşinden Hua Cheng’in sesi duyuldu, “Kraliyet başkentinde.”
İki uzun ve ince parmağını şakağından kaldırdığında herkes ona döndü. “O, bu yaratıkları çok sayıda farklı kale şehrine gönderdi. Kötülüğün özü aniden ortaya çıktığı için şu ana kadar sadece kraliyet başkenti tespit edildi.”
… sivil tanrılar tamamen işe yaramazdı bu yüzden kaçan şeytani yaratıkların yerini tespit edebilmek için hayalet diyarının kralına güvenmekten başka şansları yoktu. Çoğu cennet mensubunu kendini utanmaktan alamamıştı. Ancak durum aciliyet gerektirdiğinden utanç hissi de kısa sürmüştü. Mu Qing konuştu, “Beyaz musibetin planını gayet iyi biliyorsun, tabii ki o canavarları insanların en çok olduğu yere gönderecek. İnsan yüzü hastalığı bulaştı mı çok hızlı yayılır. Kraliyet başkenti insan kaynıyor, tabi orayı es geçmez.”
Pei Ming de lafa katıldı, “Hemen şunun icabına bakalım, kaybedecek zaman yok. Gecikirsek işler çok çirkin bir hal alabilir.”
Geçici sivil tanrılar Jun Wu için de kelimelerle anlatılamayacak kadar kötü bir baş ağrısıydı, Hua Cheng’e dönerek, “Lordum diğer kale şehirlerinin de yerlerini tam olarak belirleyebildi mi?”
“Halihazırda belirleniyorlar. Çok uzun sürmez. Yin Yu, sen devral.” Emretti Hua Cheng.
“Emredersiniz Lordum” Yin Yu hızlıca tasdik etti.
Yin Yu geçmişte Jun Wu tarafında sürgün edilmişti, Jun Wu sadece işini yapsa da onu görmek elinde olmadan gerilmesine yol açıyordu.
Hayalet şehirdeki emrindekilerle bir süre iletişim kurduktan sonra sağduyulu bir şekilde raporları bildirdi. “ Üç bin kilometre güney, iki bin yetmiş kilometre kuzey…”
Jun Wu Feng Xin’e döndü: “Nan Yang, sen güneyi al.”
Feng Xin emri anında kabul etmedi ve bir anlık tereddüt etti. Xie Lian bunun nedeninin Jian Lan ve Cou Cou'yu aramak istemesi olduğunu düşündü ve tam konuşmak üzereyken Feng Xin cevap verip kenara geçerek rün çizmeye başladı. Pei Ming bilerek konuştu, “Ben de kuzeyi alacağım.”
“Doğal olarak.” Jun Wu cevapladı.
Pei Ming başını sallayarak ilerledi, birkaç adım sonra Pei Su da onu takip ediyordu, ona dönerek konuştu, “Yaraların henüz iyileşmedi ve hala zehir vücudundan çıkmadı. Lord Yağmur Efendisi ile kal.”
Pei Su’nun kafası karışmıştı: “General, ben zehirlen,medim?”
Pei Ming anlayışlı bir şekilde omzuna iki kez dokundu. “Yarım kelimelerin hala düzelmemiş, hala zehirlenmedim mi diyorsun?” başını belli belirsiz eğdi, ardından nezaket gereği Yağmur Efendisinin önünde eğilerek kendi başına oradan ayrıldı. Jun Wu devam etti, “Qi Ying, sen de neden batıya gitmiyorsun? Unutma, herhangi bir belaya…”
Ancak Quan Yi Zhen’in aklı karışmıştı, “Neden batıya gideyim ki? Şu anda tam olarak ne yapıyoruz?”
“…”
Şu anda neler döndüğünü bilmemesinden dolayı kimse onu suçlayamazdı. Belki de tüm yol boyunca aklı karman çormandı. Neden dayak yemişti? Neden canlı canlı duvarın içine gömülmüştü? Neden bir daruma bebeğine dönüştürülmüştü? Ve neden bir kılıca dönüşmek zorunda kalmıştı? Ne olduğunu anlamak için elinde hiçbir ipucu yoktu. Bunu görünce Yin Yu iç çekti, “Onu yanımda götürürüm, yolda anlatırım olanları.” Muhtemelen ona bunları anlatacak sabır başka kimsede yoktu. “Tamam!” dedi Quan Yi Zhen coşkuyla.
Mu Qing bekledi, bekledi, ama sıra ona gelmedi. Daha fazla dayanamadı ve sordu, “Lordum, peki ya ben?”
Jun Wu ona bir baktı ve konuştu, “Xuan Zhen, bir şeyi unutmadın mı?”
Mu Qing’in kafası karışmıştı, “Neyi?”
“Şu anda gözlem altındasın.” Dedi Jun Wu.
“…”
Mu Qing’in yüzü düştü. Bunu tamamen unutmuştu. Sadece o da değil, neredeyse cennet mensuplarının tamamı onun kaçtığını ve değişik büyülerle cenin yaratma şüphesi altında olup hala adının aklanmadığını unutmuştu.
“Buna dahil olma. Cennet mahkemesine geri dön. Aksi halde hapis süren uzatılacak.”
“…Lordum! Gerçekten ben değildim!” haykırdı Mu Qing.
“Meselenin dibine indiğimizde ve gerçek ortaya çıktığında doğal olarak serbest kalacaksın.” Dedi Jun Wu. “Aksi takdirde başka şekilde gitmene izin verirsen rezalet olur.”
Mu Qing korkunç derecede incinse de elinden gelen tek şey başını eğip sessizce bu durumu kabullenmekti, “Tamam efendim.”
Mu Qing’e işkence edildiğini görünce Hua Cheng asla çekinmeden hiç de nazik olmayan şekilde seslice kahkaha atıverdi. Mu Qing derhal ona ve tam yanında duran ve muhtemelen aynı şeyleri düşünen Xie Lian’e da kısa bir bakış attı, yüzü daha da karardı.
Kalanlardan ise Yağmur Efendisi savaş tanrısı olmadığından güç yarışına girmedi ve ihtiyaç olduğunda her zaman yardım isteyebileceklerini bildirerek sessizce orayı terk etti. Xie Lian doğal olarak en kalabalık ve zorlu yer olan kraliyet başkentine gitmeyi seçmişti. Jun Wu’ya göre Xie Lian geride kalıp üç dağ ruhu ve hala etrafta olabilecek yüzü olmayan beyaz ile yüzleşmeliydi. Hua Cheng zarları fırlattı ve mesafe kısaltma rününü açarak Xie Lian ile birlikte oradan ayrıldılar.
Kraliyet başkentide çoktan gece yarısıydı, caddelerde çıt sesi bile yoktu, evlerin pencere ve camları da sıkıca kapalıydı. Hua Cheng ve Xie Lian daracık yollardan yürümekten sinirlenmişti, hızlı adımlarla yürüyerek insan dışı varlıkları aramaya başladılar.
Birkaç adım sonra iki parmağını kaldırarak iletişim rününe girerek fısıldadı, “Lordum?”
“Ne oldu Xian Le?” cevapladı Jun Wu. “Kraliyet başkentine ulaştın mı?”
“Ulaştık. Size söylemem gereken bir şey var.” dedi Xie Lian.
“Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur sana bir şey mi yaptı?” diye sordu Jun Wu.
“…”
Hua Cheng bir şey fark etmiş gibiydi, bir kaşını kaldırdı, Xie Lian cevapladı, “Hayır, bana bir şey yapmadı. Başka bir konu vardı. Önceki olaylar acil olduğundan bahsedemedim.” Ciddi bir ses tonuyla devam etti, “Beni eğiten Guoshi’yi hatırlıyor musunuz?”
Onun bu kişiden bahsettiğini duyan Jun Wu, biraz şaşırmış gibi görünüyordu, bir an sonra cevapladı, “XianLe’nin Guoshi’sinden mi bahsediyorsun”
“Evet.” Dedi Xie Lian. “Geçmişte biraz olsun onunla iletişiminiz olmuştur. Onunla ilgili garip ya da alışılmışın dışında bir şey fark ettiniz mi?”
XianLe Krallığı'ndaki tüm törenler ve hizmetler yalnızca Guoshi’nin kendisi tarafından gerçekleştirildi. Ve Guoshiler ölümlülerle tanrıları bağlayan bir köprüydü. Kısa bir sessizlikten sonra Jun Wu cevapladı, “Evet.”
Xie Lian nefesini tutmuştu, “… Ne gibi bir gariplik?”
“XianLe, gerçekten bunu duymak istiyor musun?”
“Evet.” Dedi Xie Lian.
“Duyduktan sonra hayal kırıklığına uğrasan bile mi?" sordu Jun Wu.
Xie Lian Hua Cheng’e bir baktıktan sonra cevapladı, “Evet.”
Jun Wu yavaşça cevap vermeden önce iyiydi, “Senin hocan, XianLe’nin Guoshi’si olmak onun yetenekleri için berbat bir boyunduruktu. Onun gücü ve yeteneği senin hayal gücünden bile öteye geçer.”
Xie Lian sessizce dinledi. Ancak sonraki kelimeleri onun kalbinin adeta alabora olmasına neden oldu.
Jun Wu devam etti, “İnanıyorum ki Guoshi’nin bu dünyada geçirdiği yılların sayısı benimkinden az değildir. belki benimkinden de fazla.”
“…”
Böylece Xie Lian’in bir kısım tahminleri doğru çıkmıştı.
Eğer Guoshi gerçekten bu dünyada Jun Wu'dan daha uzun süredir varsa o zaman Guoshi’nin WuYong Veliaht prensinin Dört Koruyucusundan biri olması olasılığı çok daha fazla mümkündü.
Xie Lian kendini sormaktan alamadı, “Nasıl oldu da bunu daha önce bana söylemediniz?”
“Çünkü çok uzun bir süre bundan emin olamadım.” Dedi Jun Wu.
“Peki nasıl bunun doğru olduğunu anladınız?”
“XianLe düştükten sonra onu buldum ve etkisiz hale getirdim. Ama şimdi öyle görünüyor ki sonunda yine de kaçabildi.”
“…”
Yüzü olmayandan başka Jun Wu’nun ellerinden kaçabilen başka biri daha. Xie Lian her zaman Guoshi'nin savaşın kaosu sırasında kaçtığını düşünmüştü, gelip Jun Wu’nun kendisi onu yakalamış olabileceğini değil.
“Peki… o zaman neden onu etkisiz hale getirmek zorundaydın?” Xie Lian sordu. “Ve bunu doğruladıktan sonra neden bana söylemedin?”
“Aslında bu iki sorunun tek bir cevabı var.” dedi Jun Wu.
“Nedir?” dedi Xie Lian.
“Eğer sana söyleseydim, belki bunu duyduğunda hayal kırıklığına uğrayacaktın. Fakat belki siz artık başkalarının hayal kırıklığına uğramasına dayanabilirsiniz.” Diye devam etti Jun Wu.
Xie Lian'ın kalbi giderek daha hızlı atıyordu, bilinçsizce Hua Cheng’in elini sıkıca kavradı.
Jun Wu cevapladı, “Çünkü onun senin içindeki bir şeyi uyandırmak istiyormuş gibi göründüğünü keşfettim.”
20 notes · View notes
ertan2618 · 1 day ago
Text
Amsterdamda bir cami imamı, her Cuma 13 yaşındaki oğluyla dolaşır. Kendi hazırladığı dergiyle insanları İslam’a davet edermiş.*
☀️Bir gün çocuk tek başına çıkar.
Çocuk sırayla kapları çalar o dergiyi takdim eder ve;
- *‘ALLAH, SENİ CENNETİNE DAVET EDİYOR!’* der.
Bir kapı açılmaz. Normalde asla ikinci kez zile basmamayı ilke edindikleri halde çocuk aralıklar ile üç defa zile basar.
Nihayet yaşlı bir kadın açar kapıyı. Kadın, karşısında bir çocuk görünce;
- ‘Niçin çaldın kapıyı, kimsin sen?!’ diye sorar.
- *‘ALLAH SENİ CENNETİ’NE DAVET EDİYOR GELİRMİSİN!’.* Kur’an’a iman etmeye, sonra da ondaki buyrukları yaşamaya davet ediyor, gelir misin?’ der.
Kadın ilk kelimenin ardından şok olur, neye uğradığının şaşkınlığı ile dona kalır.
Çocuk dergiyi eline tutuşturur ve gider.
Ertesi gün, İmam namazdan sonra adet haline gelen halk sohbetlerinde vaazını bitirir ve ardından soru-cevap faslı başlar.
Salonun arka taraflarında oturan yaşlı kadın söz ister ve şunları söyler;
- ‘Ben düne kadar Hristiyan’dım, eşimi kaybettim, çocuklarım da dağıldı, hayatta arayan soran pek kimsem kalmadı, aylardır kimse kapımı çalmadı...
Yapayalnızdım. Yalnızlıktan tarifi imkansız bir krize girmiştim. Herkesin benden nefret ettiğini, topluma yük olduğumu düşünmeye başladım.
Çünkü buralarda emekli bir vatandaş topluma yük kabul edilir. ‘Ölse de devletin yükü hafiflese’ diye dua edenler bile vardır.
Lakin dün öğrendim ki; Siz Müslümanlar, yaşlı ve hastalara hizmet etmeyi ibadet kabul ediyormuşsunuz!’
Yaşlı kadın biraz yutkundu ve gözyaşları içinde devam etti; Dün evin yatak odasına çıktığını, tavana ip bağladığını, ipin halkasını boynuna geçirdiğini, tam ayağını sehpaya vurup, intihar edecekken zil çaldığını duygulu bir şekilde uzunca anlatır ve devam eder:
- ‘Zil çalınca kulaklarıma inanamadım önce. Benim kapımı kim, niye çalar ki?’ deyip biraz beklediğini, sonra tekrar intihara teşebbüs etmek istediğini; ama yine zil tekrar çalınca korkmaya başladığını sonra yanılmış olduğunu düşünüp üçüncü kez tam sehpayı devirecekken yine zil çalınca tanrıdan bir işaret olmalı diyerek ipi boynundan çıkarıp kapıya yöneldiğini, karşısında duran çocuğun ona;
*-'ALLAH SENİ CENNETİ’NE DAVET EDİYOR GELİRMİSİN!’* deyince sarsıldığını, çocuğun kendisine verdiği kitapçığı alıp okuduğunu ve Müslüman olduğunu anlatır.
Ayrıca Kitapçığın arkasında: “Eğer beli bükülmüş yaşlılarınız, hastalarınız, takva sahibi gençleriniz, süt emen çocuklarınız ve yayılan hayvanlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti.” Hadisi Şerifini okuduğunda kapıda çöküp uzun uzun ağladığını da ekledi.
Camideki bütün cemaat ağlaşmaktadır. Kadın sözlerini şu ifadelerle tamamlar!
- ‘Bana şu anda dünyada en mutlu insan kimdir, diye sorsalar tereddüt etmeden, kendimi gösteririm. Ben de bundan sonraki ömrümü benim gibi zavallıların kurtuluşuna adıyorum. Ben de o çocuk gibi hayatımın geri kalan bölümünde Hz. Muhammedin(s.a.v) bir öğrencisi olarak Amsterdam sokaklarında dolaşacak ve insanlara,
- *‘ALLAH SİZİ CENNETİNE DAVET EDİYOR, GELİRMİSİNİZ?* diyeceğim!’ der...
Alıntı
Not: Yaşanmış olan bu olayı okuduğumda aklıma direk Fussilet 33 ayeti geldi: “Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü, daha hayırlı kim vardır?"
İNSANLARIN EVİNE GİDEMESEK DE SOSYAL MEDYA İLE ULAŞABİLİRİZ.
HIKMETLE VE GÜZEL PAYLAŞIMLARLA..
Rabbim bizleri o güzel sözlü ve hayırlı müslümanlardan kılması duası ile... Allah’a emanet olunuz.
Alıntıdır.
Paylaşabilirsiniz
16 notes · View notes
dilperisanimmmm · 1 year ago
Text
Mitoloji ve Çiçek
Manisa Lalesi
Ölümlü Adonis ile aşk tanrıçası Afrodit birbirlerine aşıktır. Adonis bir gün avlanırken, Afrodit’in eski sevgilisi olan ve bir ölümlüye olan aşkından dolayı Afrodit’i kıskanan, savaş tanrısı Ares tarafından ormanda vurulur. Afrodit yetişine kadar Adonis ölür. Afrodit bir törenle sevgilisinin vücudunu kokular ile ovar ve onu ölüler diyarına götürmek üzere kucaklar, bu sırada Adonis’in kan damlaları ile kokular birbirine karışır ve yeryüzüne dökülerek birer çiçeğe dönüşürler. Bu çiçeğe Adonis ile Afroditin aşkı anısına Anemon denir.
İris -Mezarlık Zambağı-
Zeus ve Hera’nın habercisi olan gökkuşağı tanrıçası İris cennetten aldığı haberleri gökkuşağından geçerek dünyaya taşımaktadır ve latincede adı “cennetin gözü” anlamındadır. İris çiçeği taşıdığı renkler ve çizgiler nedeni ile adını bu tanrıçadan alır. Göz bebeğimize de iris denir ve bu nedenle eski yunanda her insanın cennetten bir parça taşıdığına inanılırmış
Narcissus
Narcissus inanılmaz güzellikte bir delikanlıdır. Annesi ona eğer kendi güzelliğine bakmaz ise uzun bir ömür yaşayabileceğini söyler. Ama Narcissus annesini sözünü dinlemez ve nehirdeki aksine bakar, bu akse aşık olur ve onu yakalamak için suya eğilir, dengesini kaybederek düşer ve boğulur. Öldüğü yerde bir çiçek biter. Bu çiçeğin adı boynu bükük, yere bakan Nergis dir.
Sümbül
Hyacinthus Spartalı yakışıklı bir gençtir. Bu gence hem Güneş tanrısı Apolla hemde batı rüzgarının tanrısı Zefirus aşık olurlar. Onun dikkatini çekmeye çalışırlarken bir disk atma yarışı düzenlerler. Yarış sırasında bir rivayete göre Apollo yanlışlıkla genci vurur ve genç ölür bir rivayete göre de Zefirus kıskançlık nedeni ile hafif bir rüzgar çıkararak Apollon’un diskinin yolunu kaydırarak genci öldürür. İşte Sümbül adını bu gençten alır.
Ağlayan gelin
Hakkari'nin Cilo Dağları'nda yetişen "Ters Lale", dünyanın en nadide çiçeklerinden biridir. Ağlayan gelin diye de anılan bu çiçeğin ismi temelde dinsel bir temaya dayanır. Hıristiyan aleminde var olan bir inanışa göre; İsa çarmıha gerilmeye giderken geçtiği yoldaki tüm çiçekler saygı ile eğilmişler, bir tek Ters Lale dik durmuş, ama İsa’nın ona bakışları ve onun çarmıha gerilişi bu çiçeği o kadar utandırmış ki başını eğip, o gün bu gündür ağlarmış. O nedenle bunu çiçeği Hıristiyanlar kutsal sayıyorlar. Ayrıca geçmişte Hakkari Bölgesi'nde yaşayan Asuri'ler inde her sabah göbeğinden su yaydığı için 'Ağlayan lale' adını verdiği ve bu yüzden kutsal saydığı "Ters Lale", günümüzde de çok değerli ve koruma altına alınmış durumda.(Fritillaria İmperialis , ‘Kejan lalesi’ halk arasında ise Ağlayan Gelin, Kerbela ve Kral lalesi olarak da bilinmektedir.)
Lale
Şirin’in aşkından çöllere düşen Ferhat kırılan kalbi ile dolaşırken gözyaşları çöle dökülür ve her damla kum tanelerinde kırmızı bir çiçeğe dönüşür. Bu çiçeğe lale denir. Lale Anadolu’dan köken alan yüzyıllar boyu bahçelerin baş tacı olmuş bir çiçektir. Osmanlıda bir döneme ismini vermiş, daha sonra Osmanlının çöküşü ile Anadolu’da unutulup, Hollanda da yeniden doğmuştur. İlginç olansa bugün Hollanda’nın sahiplendiği bu Anadolu çiçeği o yıllardaki kıymeti nedeni ile oralara padişahların hediyesi olarak gitmiştir.
Rose
Gül çiçeklerin kraliçesidir.Yunan mitolojisine göre Chloris adlı çiçek tanrıçası tarafından yaratılmıştır. Chloris birgün ormanda ölü bir orman perisi bulur ve onu bir çiçeğe çevirir. Aşk tanrııçası Afroditi, şarap tanrısı Dionysus’u bu çiçeğe birer hediye vermek üzere davet eder. Hediye olarak Afrodit çiçeğe güzellik, Dionysus ise güzel ve hoş kokması için bir nektar verir. Batı rüzgarı tanrısı Zephirus bulutları uzaklaştırır, güneş tanrısı Apollo parlayarak çiçeğin açmasını sağlar. Ve böylece “çiçeklerin kraliçesi” gül doğmuş olur.
1 note · View note
lorircreates · 3 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Happy 30th birthday, Berk Atan!
26 notes · View notes
televizyondizisi · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Cennetin Gözyaşları 10. Bölüm Tekrarı Ne Zaman? http://dlvr.it/Q3CGkm
1 note · View note
vintagekralicesi · 8 years ago
Photo
Tumblr media
8 notes · View notes
mavera90 · 8 years ago
Link
Tumblr media
1 note · View note
etaali · 4 years ago
Text
Tumblr media
Eyyam-ı Fatime başladı... Hz.Fatıma'nın şehadeti (Bir rivayete göre) münasebetiyle başta sahibimiz, mevlamız Hz. Mehdi'ye (a.f), seyyidlerimize ve bütün Ehl-i Beyt dostlarına tesliyet arz ederim.. . Allah şefaatine nail etsin...
YARATILŞ İNCİSİ
Kevser indi Nebi’ye Yüceler Yücesi’nden
İsmini indirdi Hak, Varlık dibacesinden
Meleklerin muştusu, Nebi’nin sevinciydi
Cennetten gönderilen eşi yok bir inciydi
İnsan şeklinde Huri, Cennetin seyyidesi
Bu varlık âleminin oldu nur-u didesi
Eti kanı Resul’ün etinden ve kanından
Yayıldı yüce nuru nübüvvet mekanından
Ümm-ü Ebiha’dır o, merhametin siması
Hasan’ın, Hüseyin’in, Ali’nin Fatıma’sı
Resul’den öğrenmişiz makamını Zehra’nın
“Sırr-ı İlahi’dir O, şerikidir Kur’an’ın
Kim O’nu incitirse, incitmiştir Allah’ı
Lanet etmiştir Kur’an, yoktur artık felahı
Onun meveddeti ki, ölçüsüdür imanın
İlahidir rızası, gazabı Fatıma’nın”
Kim incitse Allah’ı ve O’nun Resul'ünü
Ve O'nun can parçası, o nazenin gülünü
Rahmetten uzak olup Cehenneme yönelir
Alçaltıcı bir azap her yönden ona gelir
“Ahzab Elli yedi”nin hedefi olmuştur O,
Dünyada, ahirette laneti bulmuştur O
İşte budur Zehra’nın yüce nurlu makamı
Meveddet, mübahale o onurlu makamı
“Hel Eta” suresinin ta kendisi Fatıma
Cennet kadınlarının efendisi Fatıma
Merhamet abidesi, velayetin annesi
Hidayet meşalesi kurtuluş sefinesi
Zikr-i Fatıma ile her namaz sonrasında
Kabul olur dualar, Fatıma sofrasında
Benzersizdir Fatıma, yoktur onun bir eşi
Yekta yaratmış Allah, o sönmeyen güneşi
Karanlık sahraların kutup yıldızıdır O
Nebevi yansımanın parlak yaldızıdır o
O Sırat’ul Mustakim, o tefsir-i Kur’an’dır
Cahili karanlığı varlığıyla yarandır
O’dur Ali’nin eşi, Muhammed emaneti
O’nun muhabbetidir, dostlarının cenneti
O canıyla korudu Velayet nimetini
Sabırla karşıladı “hicran” eziyetini
Dökülen gözyaşları, eza dolu günleri
Dağladı yürekleri yasa boğdu her yeri
“Kabrimi gizle” diye Zehra etti vasiyet
“Nedir acep sebebi?” neden sormaz bu ümmet?
Yaralı bir sineyle, bükülmüş bir bel ile
Kırılmış bir Zülfikar, bağlanmış bir el ile
Gitti kara toprağa Resul’ün reyhanesi
Karalara büründü Velayetin hanesi
Hazin vasiyetine, o gizli makberine
Canlar feda ya Zehra, o Sırr-ul Ekber’ine
Bu yanan kalpler ile ağlar gözlerimizle
Matem musibet dolu hazin sözlerimizle
Oğlunu bekliyoruz, hasretiz Mehdi’mize
“Lebbeyk” diyoruz sana, şahit ol ahdimize
Ali Kıran
4 notes · View notes
postmodernhekimdervish · 5 years ago
Text
Tumblr media
Cemil Hocayı sosyal medyadan takip ediyordum. Evet, sanırım başarılı bir doktor diyordum. Ama bu kadarını bilmiyordum. Rabbim cennetin en güzel köşesini sana yurt eylesin.
Tumblr media
Bu bana tarihi bir olayı hatırlattı: İdama mahkum edilen Lavoisier, Lagrange'i çağırır ve şöyle der; "Kellem giyotinden sepete düştüğünde gözlerime bak; eğer iki kere kırpıyorsam, insan kafası kesildikten sonra bir süre daha beyninin düşünmekte olduğunu anlarsınız." Ve kafası kesildikten sonra iki kere göz kırpar.
Tumblr media
Hoşçakal güzel insan. Biz doktorlar sana minnettarız.
Tumblr media
Vee kalbimin gözyaşları...
29 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 5 years ago
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Camilerimizi özledik!
Ezanı beklemeyi, okununca hızlı adımlarla cemaate yetişmeyi, saf saf durmayı, hep birlikte secde etmeyi özledik.
Bugün Cuma.
Şimdi içimiz biraz daha buruk.
Bir zamanlar diye anlatılan ve duyduğumuzda bizi şaşırtan günler yaşıyoruz.
Yaşa ki göresin demişler ya...
Bu imtihanın şahitleriyiz. Bu da geçecek Allah'ın izniyle. Hiçbir dert, sıkıntı kalıcı değil çünkü. Içinde bulunduğumuz süreçte bizlerin yapacağı çok da bir şey yok. Sadece uzmanların önerilerini ciddiye alıp, dua ile desteklemek...
Özlemlerimiz çok.
Biz yaşamımızdaki her şeyi hayra yormayı öğrendik.
Bunda da vardır bir hayır diyoruz.
Şunu da daha çok anladık sanki:
Elinizi yıkayın, şunu yapın bunu yapın diyenleri izleyip dinledikçe bunları zaten yaptığımızı görüyor ve elhamdülillah diyoruz.
Günde beş vakit namaz kılan biri en çok kirlenen uzuvlarını defalarca yıkıyor.
Her yemek öncesi ve sonrası elini yıkıyor.
Tuvalet adabına harfiyyen uyuyor
Ama gelgelelim dünyanın diğer ucundan bir mikrop geliyor ve bizi rahatsız ediyor.
Yalnızca kendi temizliğimiz bir yerde yetmiyor ve etrafımızın güzelleşmesi için de çaba göstermemiz gerektiğini birkez daha anlıyoruz.
Mübarek cuma günü biz yine ellerimizi açalım ve Rabbimize yalvaralım.
Ne garip bir cuma.
Sanki cezalı müslümanlar
Kapılar kapanmış dargın gibi sanki..
Belkide ilk defa bir cuma müslümansız
Müslümanlar cumasız kaldı
Ne acı değil mi ?
Cennetin kapılarıda böyle kapanır mı yüzümüze
Ordada böyle hüzünlü yürekler olacak mı
Evet doğru pişmanlık gözlerimizden akıyor yüreğimize..
El açmış Allah’a dua eder kalplerimiz.
Biliyoruz bu ümmet sahipsiz değil ya Resulullah !
Kullarını çaresiz bırakma Allah'ım.. Kabenin ibadete kapatılması camilerimizin ibadete kapatılması sizlere de birşeyi hatırlatıyor mu?
Bana şunu hatırlatıyor,
Biz Rabbime layık kullar olamadık ve Rabbim de bizleri huzuruna almıyor sanki... tâ ki günahlarımızın ve Dünyaya dalmalarımızın farkına varana kadar....
Evlerimizi mescitlere çevirelim. Evlerimizin her köşesinde samimi bir kalple tövbe edip gözyaşları dökelim..
Virüs değil Rabbimin lanetinden korkalım.. Bana bir adım gelene ben koşarak gelirim diye buyuran Rabbimizden özrümüzü dileyelim. .😔💕😢
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
13 notes · View notes
esmacan · 4 years ago
Text
Kendimle sohpet
Cennetin kapılarını araladım. Mucize gülücüklerle.
Bir tebesüm bukadar değerli olabilirmi? Dedim kendime.
İçimdeki can ses verdi. Cennet doğanın her renginde.
Sevginin her şeklinde,cennetin görünen halidir gülücük.
Peki gözyaşları? Dedim. Baktığın her yerde, gökkuşağı oluşsun diye, eşlik ediyorlar sana.
Duymadıklarını görmediklerini gör diye. Sesiz bir masal anlatır,
Yolculukda iki güzel rehperdir, gözyaşıyla gülücük. İçindeki sevgiliye yolculuktur. Şehriban kaynak
4 notes · View notes
kamuoyuhaber-blog · 7 years ago
Text
Cennet’in Gözyaşları 31. yeni bölüm fragmanı! Cennet ile Melisa ölümle burun buruna
Cennet’in Gözyaşları 31. yeni bölüm fragmanı! Cennet ile Melisa ölümle burun buruna
Cennet’in Gözyaşları yeni bölüm fragmanı yayınlandı. Cennet’in Gözyaşları’nda heyecan dorukta. Dizinin yeni bölüm fragmanında Cennet ile Melisa’nın kaza yaptıkları araçta sıkıştıkları görülüyor. İşte Cennet’in Gözyaşları son bölüm özeti ve yeni bölüm fragmanı
Cennet’in Gözyaşları 31. yeni bölüm fragmanı yayınlandı. Cennet’in Gözyaşları’nda yürekler ağızlarda. Cennet ile…
View On WordPress
0 notes
tvhaberlerim-blog · 7 years ago
Text
Cennetin Gözyaşları 29. yeni bölüm fragmanı! Cennetin Gözyaşları 28. son bölüm özeti...
Cennetin Gözyaşları 29. yeni bölüm fragmanı! Cennetin Gözyaşları 28. son bölüm özeti…
Cennetin Gözyaşları 28. bölümüyle ekrana geldi. Dizinin bu bölümünde sırlar teker teker ortaya çıktı. Arzu sonunda Cennet’in annesi olduğunu söylüyor ve Cennet’in şaşkınlığı gözlerden kaçmıyor. İşte Cennet’in Gözyaşları 29. yeni bölüm fragmanı ve 28. son bölüm özeti… Cennetin Gözyaşları 28. bölümüyle Atv’de seyircisiyle buluştu. Takipçisiyle 28. randevusuna çıkan Cennetin Gözyaşları’nın bu…
View On WordPress
0 notes
lorircreates · 5 years ago
Text
What I told myself I would do today:
Tumblr media Tumblr media
What I really am doing:
Tumblr media
Can I pretend it's research for a fic? 😀
162 notes · View notes
maghaberleri · 7 years ago
Text
Final Mi Yapıyor?
Son dönemlerde gençlerin başrol oynayıp da başarılı olduğu nadir dizilerden birisi Atv ekranlarında pazar akşamları yayınlanan Cennetin Gözyaşları Dizisi. Son haftalara kadar ciddi manada reyting alarak gelen dizide 12 Kasım bölümünden sonra düşüş başladı. Reytingleri Giderek Düşüyor Türkiye’de maalesef kötü bir olay var. Reytingleri düşmeye başlayan diziler kısa sürede erken final yaptırılıp sona eriyor. İşte […]
Final Mi Yapıyor? yazısı ilk önce Magazin Haberleri üzerinde ortaya çıktı.
from WordPress https://www.magazinhaberleri.com/final-mi-yapiyor/ http://ifttt.com/images/no_image_card.png
0 notes
yeniyeniseyler · 7 years ago
Text
atv - Kim Milyoner Olmak İster? - Yılbaşı Özel (Tanıtım)
atv – Kim Milyoner Olmak İster? – Yılbaşı Özel (Tanıtım)
atv bu sene yeni yıla “Kim Milyoner Olmak İster?”’le giriyor. Murat Yıldırım’ın sunduğu “Kim Milyoner Olmak İster? – Yılbaşı Özel” bölümünde atv’nin sevilen dizi oyuncuları yarışacak. Kazandıkları ödüller ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağışlanacak.  Özdemir Erdoğan, Yavuz Bingöl, Kibariye, Mahmut Tuncer ve Ece Seçkin ise şarkılarıyla…
View On WordPress
0 notes