#bitki genetiği
Explore tagged Tumblr posts
Text
BAÇEM III. Bitki Doku Kültürü Kursu
BAÇEM III. Bitki Doku Kültürü Kursu
#BAÇEM, #Balıkesir, #BalıkesirBelediyesi, #BitkiBesinMaddeleri, #BitkiBiyoteknolojisi, #BitkiBüyümeHormonları, #BitkiBüyümeKoşulları, #BitkiDoku, #BitkiDokusuKültürü, #BitkiGenetiği, #BitkiHastalıkları, #BitkiHücreKültürü, #BitkiHücreleri, #BitkiIslahı, #BitkiKoruma, #BitkiLaboratuvarı, #BitkiMikroçoğaltımı, #BitkiRejenerasyonu, #BitkiÜretimi, #BitkiYetiştirme, #BitkiZararlıları, #HücreBölünmesi, #InVitroÜretim https://is.gd/CBPWJ3 https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/etkinlikler/bacem-iii-bitki-doku-kulturu-kursu/
BAÇEM III. bitki doku kültürü kursu başvuruları başladı. ”Bitki Doku Kültürü Kursu” 25-27 Ekim 2023 tarihlerinde gerçekleşecektir.
BAÇEM Resmi Açıklama: Kursumuza diğer kurslarımızda olduğu gibi, paylaştığımız link üzerinden online başvuru sistemi yöntemiyle başvurular alınacaktır. 2 Ekim Pazartesi günü değerlendirme kurulunun başvuruları değerlendirmesi neticesinde toplam 30 asil ve 10 yedek kursiyer listesi belirlenecektir. Sonuçlar 3 Ekim Salı günü balikesir.bel.tr , bacem.com.tr ve bacembalikesir Instagram hesabımız üzerinden paylaşılacaktır.
Sizde başvurmayı düşünüyorsanız, başvuru formu için tıklayınız. Biz formu doldurduk, eğer kabul edilirse, BAÇEM’de 25-27 Ekim’de görüşmek üzere. Teorik olarak çok araştırdığımız ama uygulamalı görmek için iple çektiğimiz bu kursu dört gözle bekliyoruz.
BAÇEM’in açtığı Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Kursu’na yıllar önce mezun olduğum CBÜ Tıbbi ve Aromatik Bölümü bilgilerimi tazelemek için katılmıştım. Deneyimlerimi sizle paylaştığım yazımı okuyabilirsiniz. 8. Kurs bizde ordaydık!
Kursa katılacak olanlar için kısaca Bitki Doku Kültürü nedir açıklayalım.
Doku kültürü, bitki üretiminin modern ve etkili bir yöntemi olarak önemli bir rol oynamaktadır. Bu teknik, bitkilerin hızlı bir şekilde çoğaltılması, hastalıkların kontrol altına alınması ve genetik olarak istenen bitkilerin üretilmesi için kullanılır. Bitki doku kültürü, laboratuvar koşullarında bitki hücrelerinin veya dokularının besin ortamında büyütülmesini sağlar. Bu sayede bitkilerin kökleri, gövdeleri veya yaprakları gibi farklı bitki bölümleri, yeni bitkilerin üretilmesi için kullanılabilir. Bitki doku kültürünün temel prensipleri ve bu teknolojinin tarım, bitki ıslahı ve peyzaj alanlarındaki uygulamaları hakkında daha fazla bilgi vermeye çalışacağız.
Bitki doku kültürü, bitki yetiştiricileri ve araştırmacılar için birçok avantaj sunar. İlk olarak, bu teknik, bitki hastalıkları ve zararlı organizmaların kontrolünü sağlamak için kullanılır. Bitki dokusu steril bir ortamda yetiştirildiğinden, hastalık ve zararlılardan etkilenme riski önemli ölçüde azalır. Ayrıca, bitki doku kültürü, bitkilerin çeşitli ortam koşullarına daha iyi uyum sağlaması için genetik olarak modifiye edilebileceği bir araç sunar. Bu, kuraklık, tuzluluk veya diğer olumsuz faktörler gibi zorlu büyüme koşullarına dayanıklı bitkilerin üretilmesini kolaylaştırır.
Bitki doku kültürü peyzaj tasarımında ve bitki dekorasyonunda da yaygın olarak kullanılır. Bitki dokuları, özel tasarımlı süs bitkilerinin üretiminde ve bakımında kullanılabilir, bu da bahçe ve iç mekan bitkileri için benzersiz ve çarpıcı seçenekler sunar. Bu nedenle, bitki doku kültürünün tarım, bilim ve estetik açıdan birçok alanda önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Bitki doku kültürü, bitki hücreleri veya dokularının kontrollü bir laboratuvar ortamında büyütülmesini içeren bir tekniktir. Bu teknik adımlarının özetlenmiş hali diğer içeriğimizde.
#BAÇEM#Balıkesir#Balıkesir Belediyesi#bitki besin maddeleri#bitki biyoteknolojisi#bitki büyüme hormonları#bitki büyüme koşulları#bitki doku#bitki dokusu kültürü#bitki genetiği#bitki hastalıkları#Bitki hücre kültürü#bitki hücreleri#bitki ıslahı#Bitki koruma#bitki laboratuvarı#bitki mikroçoğaltımı#bitki rejenerasyonu#bitki üretimi#bitki yetiştirme#bitki zararlıları#hücre bölünmesi#in vitro üretim
0 notes
Photo
🍅Kanserin yeni umudu: 10 kat daha fazla antioksidan içeriyor! 💡Bilim insanları, aslanağzı çiçeğinden elde ettikleri iki geni tasarlayarak 'süper domates' ismini verdikleri bir domates türü geliştirmeye başladı. Bu genler sağlığı koruyan antioksidanları içerirken, aynı zamanda domateslerin rengini kırmızı yerine mora döndürüyor. 🇬🇧İngiltere merkezli Norfolk Plant Sciences'taki araştırmacılar tarafından geliştirilen 'süper domates'ler aslanağzı çiçeklerinden elde edilen genlerle çaprazlanmıştır. Söz konusu bitkinin genlerinde, yüksek dozda antidiyabetik, antikanser, antienflamatuar ve diğer sağlığa faydalı antosiyanin (mor pigment) maddeleri bulunur. 🍅Mor domates, ABD Tarım Bakanlığı'nın (USDA) Hayvan ve Bitki Sağlığı Denetleme Servisi (APHIS) tarafından yaklaşık 15 yıldır inceleniyor. Ancak ilk defa bitki satış için onaylandı. Norfolk Plant Science ekibi, genetiği değiştirilmiş mor domates tohumlarını ilk olarak evde bitki yetiştiren kişilere satmayı planlıyor. 🍅Süper domatesin ayırt edici özelliği olan mor rengi, antosiyaninler olarak bilinen böğürtlen ve kızılcıkta da bulunan antioksidan pigmentlerden kaynaklanıyor. Antosiyaninler, vücutta potansiyel olarak zararlı oksijen moleküllerini temizleyen flavonoidler adı verilen kimyasallardır. -Prof.Dr.Erkan Topuz- #ciltgüzelliği #diyetlistesi #zayıflamakistiyorum #detoks #almanya #yemek #estetik #ciltlekeleri #zayıflamak #lezzetliyemekler #kayseri #ankara #ciltbakımı #diyetyemekleri #diyet #saçdökülmesi #zayıflama #müzik #lezzet #botoks #saçbakımı #güzelliksırları #güzellik #magazin #türkkahvesi #ciltbakımı #yemektarifleri #komikvideolar #haber #güzelsözler (Medistate Kavacık Hastanesi) https://www.instagram.com/p/ClGnn1mrq2o/?igshid=NGJjMDIxMWI=
#ciltgüzelliği#diyetlistesi#zayıflamakistiyorum#detoks#almanya#yemek#estetik#ciltlekeleri#zayıflamak#lezzetliyemekler#kayseri#ankara#ciltbakımı#diyetyemekleri#diyet#saçdökülmesi#zayıflama#müzik#lezzet#botoks#saçbakımı#güzelliksırları#güzellik#magazin#türkkahvesi#yemektarifleri#komikvideolar#haber#güzelsözler
0 notes
Photo
Size bir senaryo yazayım mı? Devletlerin hiç bir hükmü yok aslında. Ve devlet başkanlarının da. Bütün dünya üç beş ailenin güdümünde. Şimdilik Ortadoğuyu, geri kalmış Arap ülkelerini ezebildikleri kadar ezecek ve nihai sona gelinecek. Bir de Afrika kıtası var. Dikkat edin genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) teknolojisiyle kısırlaştırılmış bitki tohumları üretiyorlar. Bununla beraber orijinal tohumları toplayarak inşa ettikleri ambarlarda depoluyorlar. Yaptıkları ilaçlarla toprağı öldürüp insanları da yavaş yavaş kanser hastası yapıyorlar. Peki, bu nereye ulaşır? . Dünya nüfusu 1800 yılında yaklaşık 1 milyar, 1900'de 1,5 milyar olarak kaydedilirken, 2000 yılında dünya nüfusu 6,1 milyara ulaşmış. Son yirmi yılda 7.6 olmuşuz. Yani fare gibi üremişiz. Sanırım porno sektöründen olmuş. O sektör de bunların elinde olmalı. Üresinler ki köle çoğalsın. . Nüfus artışındaki dengesizliği düşününce sistem bir yerde kilitlenecek. Bana öyle geliyor ki günün birinde bütün insan ırkını yok edecekler. Geriye bir milyon insan kalsa o küçük insansı şeytanları doyurmaya yeter de artar bile. Tek devlet tek millet. Şimdilik para ve güç hırsı onları oyalıyor. Ama zevkin de bir sınırı var. Bunu hastalık haline getirirsen artık bir yerde daha önce hiç tatmadığın zevklere yönelebilirsin. Bu da kendi ırkına karşı yapacağın kitlesel katliam olur ki tam da surungen beyinli yaratığa yakışır bir davranış! . Size bir film önereyim. Maymunlar Cehennemi. 1968 yapım olan film. İzlemediyseniz mutlaka izleyin. . Günay Aktürk . alıntıkitap #kitapbaz #kitaplarimizdan #kitapcümleleri #kitapyorum #kitapunya #biryudumkitap #kitaplayasamak #kitapalintisi #kitapönerileri #tavsiyekitap #kitaponerisi #kitaplik #kitaptansözler #kitaplar #kitapokumak #kitabevi #kitaplardankesitler #kitaplaryolda #kitapalıntıları #kitapsozleri https://www.instagram.com/p/B63asXepoeY/?igshid=1n1cu6e79wf2k
#kitapbaz#kitaplarimizdan#kitapcümleleri#kitapyorum#kitapunya#biryudumkitap#kitaplayasamak#kitapalintisi#kitapönerileri#tavsiyekitap#kitaponerisi#kitaplik#kitaptansözler#kitaplar#kitapokumak#kitabevi#kitaplardankesitler#kitaplaryolda#kitapalıntıları#kitapsozleri
8 notes
·
View notes
Photo
SONER YALÇIN'DAN HARİKA BİR YAZI; SKANDAL...!!!! Ne yazık ki siyasetin gündeminde bu skandal yok. Oysa bu, insan sağlığının hiçe sayıldığının net olarak ispatıdır. Kimse sesini çıkarmıyor… Oysa bu, “hep bana/hep aileme” anlayışının net olarak ispatıdır. Susuluyor… Konu, tavuk olduğu için… Konu, bıldırcın olduğu için… Konu, sebze olduğu için… Konu yemek-içmek olduğu için herhalde önemsenmiyor/küçümseniyor! Ne büyük hata..! Evet, Ak Saray'daki tavuk-bıldırcın kümeslerinden; Ak Saray bahçesinde yetiştirilen sebzelerden bahsediyorum. Böyle bir Cumhurbaşkanı olur mu? Millete yedirdiğini kendi yemiyor. Millete yedirdiğini ailesine yedirmiyor. Hiç mi kimsenin aklına gelmiyor; Cumhurbaşkanı neden bakkaldan, pazardan, marketten alışveriş etmiyor da kendi yiyeceğini kendi ürettiriyor.? 13 yıldır milletin ne yediğini/millete ne yedirdiğini kendi iyi biliyor! Evet, endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum: Sizin çocuğunuzun erken ergenliğe girmesine neden olan yiyeceklerden. Sizin çocuğunuzun alerjisini artıran, obezite olmasını sağlayan, tüm hormon bozukluklarına neden olan yiyeceklerden bahsediyorum. Sizin, kısır olmanıza, kanser olmanıza, sinir sistemi bozukluklarına sebep olan yiyeceklerden bahsediyorum. Çevreyi yok eden GDO'lu/ genetiği değiştirilmiş endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum! Gördünüz mü? Duydunuz mu? Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki; halkına yedirdiğini kendi yemiyor, ailesine yedirmiyor! Başta Hindistan olmak üzere Asya'yı… Başta Arjantin olmak üzere Güney Amerika'yı… Ve tüm Afrika'yı zehirleyen ülkelere şirketlere, ülkemizin kapısını açanlar demek yaptırdıkları Ak Saray'da doğal besleniyorlar öyle mi? Bu ahlaki midir..? Hz. Muhammed'in “komşusu açken, tok yatan bizden değildir” sözünü şöyle değiştirebilir miyiz: “Komşusu GDO'lu yiyeceklerle zehirlenirken; doğal yoldan beslenen bizden değildir!” Ey tarih bunu böyle yaz..! Peki, ya biz? Ülkeye GDO'lu ithal ürünler gelmesi için neler yapmadılar ki: Tohumumuzu kuruttular: Çıkardıkları tohum yasasıyla köylüyü yabancı şirketlere-hibrit tohumlara mecbur ettiler. Toprağın bin bir çeşit ilaçla zehirlenmesine, sularımızın kirlenmesine seslerini çıkarmadılar. Denetimleri yapacak ziraat mühendislerine, veterinerlere iş vermediler. Çıkardıkları Biyogüvenlik Yasası ile GDO'lu ürünlerin gıda imalatında ve hayvan yeminde kullanılmasını serbest bıraktırarak gıda güvenliğini tümden yok ettiler. Ve sürekli yasalarla oynayarak tarımı-hayvancılığı bitirdiler; yabancı gıda tekellerine ülkeyi bağımlı hale getirerek, gıda bağımsızlığını yok ettiler. Eti bozdular… Sütü bozdular… Temiz sağlıklı yiyecek bırakmadılar. Tarımsal tüm devlet kuruluşlarını peşkeş çektiler… İnsanımızı ithal GDO'lu ürünlere mecbur bırakarak sindirim sistemlerini yok ettiler… Ve şimdi… Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki, sağlıklı beslenmek için, Ak Saray'a kümesler kurduruyorlar; sebze-meyve diktiriyorlar… Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki, sağlıklı beslenmek için, Ak Saray'a yaptığı bitki kürleriyle tanınan gıda danışmanı alıyorlar… Peki… O, kendini kurtardı… O, ailesini kurtardı… Ya biz? Ya bizim sağlığımız? Halk sağlığının hiç mi önemi yok? GDO'lu ürünler yüzünden kızlarımız 8 yaşında regl oluyor. GDO'lu ürünler yüzünden insanlarımız 30-40 yaşında kanserden ölüyor. GDO'lu ürünler yüzünden her 7 aileden biri doğuramıyor. Kaç nesil çürütülüyor… Hiç mi sorumluluk duymuyorlar? Cumhurbaşkanlığının sorumsuzluğu bu anlama mı geliyor? Sormayalım mı? Susalım mı? Kümes'in gerçek anlamını yazmayalım mı? Fark budur. Ah benim AKP'li kardeşim ahh..! Nasıl hâlâ farkına varmazsınız.? hadi kendinizden vazgeçtiniz, çocuğunuzun sağlığını da mı düşünmüyorsunuz? Saraylarına kendi kümeslerini niye yaptırıyorlar hiç mi düşünmüyorsunuz? Hiç mi bir büyük farkın farkında değilsiniz? Biri... Recep Tayyip Erdoğan… Diğeri... Mustafa Kemal Atatürk… İkincisi… Atatürk, tarımın gelişmesi için 1925 yılından itibaren örnek çiftlikler kurdu: Ankara'da Orman Çiftliği, Yalova'da Millet ve Baltacı çiftlikleri, Silifke'de Tekir ve Şövalye çiftlikleri, Dörtyol'da Karabasmak Çiftliği, Tarsus'ta Pillioğlu Çiftliği idi. Bu yedi çiftliğin arazi varlığı 15 bin 500 hektar kadardı. Atatürk 11 Temmuz 1937'de Başbakan İsmet İnönü'ye yazdığı bir yazı ile bu çiftlikleri Hazine'ye, yani halka bağışladı. Bu çiftliklerin idaresini devralmak üzere 1 Ocak 1938 tarih ve 3308 sayılı Kanun'la bir iktisadi devlet teşekkülü olarak örgütlenen Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu oluşturuldu. Kuruluşun amacı, oluşturacağı zirai makine ve araç parkıyla köylünün ekim, nadas ve harmanına yardım ederek; tarlalarında tarımsal mücadele yaparak, onları modern tarıma alıştırmaktı. Kurum çalışmalarını daha çok tahıl türleri ve hayvan ırklarının iyileştirilmesi üzerinde yoğunlaştırdı. Vs., Diğeri… Atatürk Orman Çiftliği üzerinde Ak Saray inşa ettirdi. Ve Ak Saray'da; halk için, tavuk-bıldırcın, sebze-meyve üretimi yaptırmıyor. Ak Saray'da sadece kendi ve ailesi
63 notes
·
View notes
Text
USDA Mor Domatesi Onayladı: Genetiği Değiştirilmiş Domateslerin Satış Müsaadesi Çıktı, Kansere Şifa Olabilir mi?
USDA Mor Domatesi Onayladı: Genetiği Değiştirilmiş Domateslerin Satış Müsaadesi Çıktı, Kansere Şifa Olabilir mi?
Mor domates ya da üstün domates olarak geçen bitki bir çeşit genetiği değiştirilmiş sebzedir. Mor domatesler ve onların satılmasının uygun olup olmadığı konusu uzun zamandır ABD Tarım Bakanlığı’nın (USDA) Hayvan ve Bitki Sıhhati Denetleme Servisi (APHIS)’nin gündemindeydi. Kurumlar yaklaşık 15 yıldır mor domatesin yararlarını ve ziyanlarını inceleniyordu. USDA ve APHIS mor domatesi birinci sefer…
View On WordPress
0 notes
Text
Vali Atik ve Rektör Kutluhan BİYOM’da İncelemelerde Bulundu!
Vali Atik ve Rektör Kutluhan BİYOM’da İncelemelerde Bulundu!
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Denizli Valisi Ali Fuat Atik ile birlikte PAÜ Bitki Genetiği ve Tarımsal Biyoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (BİYOM)’u ziyaret ederek burada yapılan çalışmalar hakkında yetkililerden bilgi aldı. Gerçekleştirilen inceleme gezisine Vali Ali Fuat Atik ve Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan’ın yanı sıra Rektör Yardımcısı Prof. Dr.…
View On WordPress
0 notes
Link
2015 Mart ayında, 11 ülkeden 17 uzman, Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Enstitüsünde (IARC, Lyon, Fransa) bir takım pestisitlerin kanserojen etkilerini değerlendirmek üzere bir araya geldi. Bu değerlendirmeler, IARC Monografisi 112. Bölüm olarak yayınlanmıştır. İnsektisitler (böcek öldürücüler) sınıfına giren tetrachlorvinphos, parathion Grup 2B düzeyinde “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırıldı. Tetrachlorvinphos farelerde hepatosellüler, eril farelerde böbrek, erkek sıçanlarda ise dalak tümörlerine sebep olmakta. Bakteriyel genetik mutasyon testleri negatif olsa da, bazı testlerde, tetrachlorvinphos ’un genotoksisiteye (genetik üzerinde zararlı etkilere) yol açtığı tespit edildi. Bumadde, AB’de yasaklı iken, ABD’de de hayvanlar üzerinde kullanılmaya devam ediyor.(Pire tasmaları da dâhil olmak üzere). Parathion maddesinin, kanserle olan bağlantısı mesleki maruziyet gruplarında tespit edilmiş, ancak insan üzerindeki etkilerine ilişkin kanıtlar kısıtlı kalmaktadır. Laboratuvar ortamında, İnsan DNA’sı ve kromozomlar üzerindeki zararı üzerine, 1980’lerden itibaren kullanımı yasaklanmıştır.Malathion ve diazinon maddeleri 2A düzeyinde “insanlarda muhtemelen kanserojen” olarak sınıflandırıldı. Malathion, tarım, kamu sağlığı ve yaşam alanlarının böcekten arındırılmasında kullanılmaktadır. Dünya üzerinde, azımsanmayacak miktarlarda üretilmeye devam ediyor. İnsanlar üzerindeki kanserojen etkisi hakkında kısıtlı kanıtlar mevcut. Kanada’da yapılan çalışmalara göre, malathionun prostat kanseri riskini arttırıyor.Diazinon ise tarım sektörü ile konutların ve bahçelerin böcekten arındırılması için kullanılmakta. Hongink dışı lenfoma (HDL- Lenf sistemi kanseri)belirtileri, mesleki maruziyeti olan 2 kontrol gurubunda tespit edildi. AHS’nin araştırmalarına göre, Diazinon, diğer pestisitler, sigara veya akciğer kanserine sebebiyet veren diğer unsurlardan bağımsız olarak akciğer kanseri riskini arttırıyor. Bu madde, laboratuvar ortamında, insan, kemirgen ve memeli hücrelerinde, DNA veya kromozom değişikliklerine yol açmaktadır.Geniş spektrumlu herbisit (bitki öldürücü) olan Glifosat ise, tüm herbisitler içinde en yaygın olanıdır. 750’den fazla değişik tarım, orman, şehir ve konut uygulamalarında kullanılmaktadır. Kullanımı, genetiği değiştirilmiş Glifosat herbisitine dayanıklı ürünlerin geliştirilmesiyle arttı. Glifosat havada, suda ve yiyeceklerde tespit edildi. ABD, Kanada ve İsveç’teki vakaların incelenmesi sonucunda, diğer pestisitler için düzeltme yapılmasının ardından, HDL için riskin arttığı bildirildi. Glifosat, tarımişçilerinin kan ve idrarlarında tespit edildi. Laboratuvar ortamında, Glifosat ve formülasyonları, memelilerde, insan ve hayvan hücrelerinde yapısal zararlara yol açıyor. Çalışma grubu, Glifosat maddesini insanlar için “muhtemelen kanserojen” olarak belirledi. (Grup 2A) Uluslararası Kanser Araştırmaları Enstitüsü, Kanser Monografi Çalışma Grubu adına Kathryn Z Guyton, Dana Loomis, Yann Grosse, Fatiha El Ghissassi, Lamia, Benbrahim-Tallaa, Neela Guha, Chiara Scoccianti, Heidi Mattock, Kurt Straif Bu makalenin pdf haline aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz. https://yadi.sk/i/IozwoFsTrwO2yg
0 notes
Text
Doku Kültürü Nedir? Bitkilerin Doku Kültürü İle Üretimi
Doku Kültürü Nedir? Bitkilerin Doku Kültürü İle Üretimi
#BitkiBesinMaddeleri, #BitkiBiyoteknolojisi, #BitkiBüyümeHormonları, #BitkiBüyümeKoşulları, #BitkiDoku, #BitkiDokusuKültürü, #BitkiGenetiği, #BitkiHastalıkları, #BitkiHücreKültürü, #BitkiHücreleri, #BitkiIslahı, #BitkiKoruma, #BitkiLaboratuvarı, #BitkiMikroçoğaltımı, #BitkiRejenerasyonu, #BitkiÜretimi, #BitkiYetiştirme, #BitkiZararlıları, #HücreBölünmesi, #InVitroÜretim https://is.gd/WQ8U06 https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/doku-kulturu-nedir-bitkilerin-doku-kulturu-ile-uretimi/
Doku kültürü, bitki üretiminin modern ve etkili bir yöntemi olarak önemli bir rol oynamaktadır. Bu teknik, bitkilerin hızlı bir şekilde çoğaltılması, hastalıkların kontrol altına alınması ve genetik olarak istenen bitkilerin üretilmesi için kullanılır. Bitki doku kültürü, laboratuvar koşullarında bitki hücrelerinin veya dokularının besin ortamında büyütülmesini sağlar. Bu sayede bitkilerin kökleri, gövdeleri veya yaprakları gibi farklı bitki bölümleri, yeni bitkilerin üretilmesi için kullanılabilir. Bitki doku kültürünün temel prensipleri ve bu teknolojinin tarım, bitki ıslahı ve peyzaj alanlarındaki uygulamaları hakkında daha fazla bilgi vermeye çalışacağız.
Bitki doku kültürü, bitki yetiştiricileri ve araştırmacılar için birçok avantaj sunar. İlk olarak, bu teknik, bitki hastalıkları ve zararlı organizmaların kontrolünü sağlamak için kullanılır. Bitki dokusu steril bir ortamda yetiştirildiğinden, hastalık ve zararlılardan etkilenme riski önemli ölçüde azalır. Ayrıca, bitki doku kültürü, bitkilerin çeşitli ortam koşullarına daha iyi uyum sağlaması için genetik olarak modifiye edilebileceği bir araç sunar. Bu, kuraklık, tuzluluk veya diğer olumsuz faktörler gibi zorlu büyüme koşullarına dayanıklı bitkilerin üretilmesini kolaylaştırır.
Bitki doku kültürü ayrıca bitki ıslahçıları için de önemli bir araçtır. İstenilen özelliklere sahip bitkilerin üretilmesi için belirli bitki dokuları seçilebilir ve bunlar daha sonra yeni bitkilerin üretiminde kullanılabilir. Bu, bitki ıslahı programlarını hızlandırabilir ve bitki çeşitliliğini artırabilir. Bitki doku kültürü, nadir veya tehlikede olan bitki türlerinin korunmasında da kullanılır, bu sayede biyolojik çeşitlilik korunur.
Bitki doku kültürü peyzaj tasarımında ve bitki dekorasyonunda da yaygın olarak kullanılır. Bitki dokuları, özel tasarımlı süs bitkilerinin üretiminde ve bakımında kullanılabilir, bu da bahçe ve iç mekan bitkileri için benzersiz ve çarpıcı seçenekler sunar. Bu nedenle, bitki doku kültürünün tarım, bilim ve estetik açıdan birçok alanda önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Bitki doku kültürü, bitki hücreleri veya dokularının kontrollü bir laboratuvar ortamında büyütülmesini içeren bir tekniktir. Bu teknik adımlarının özetlenmiş hali:
Ana Materyal Seçimi: İlk adım, kültüre alınacak bitkinin seçimidir. Genellikle bitkinin yaprakları, gövdesi veya kökleri kullanılır. Bu bitkinin özgün genetik özellikleri, istenilen özelliklerin elde edilmesi için çok önemlidir.
Temizleme ve Sterilizasyon: Bitki materyali temizlenir ve steril hale getirilir. Bu, bitki materyalinin mikroorganizmalar veya kontaminasyon açısından temizlenmesini içerir. Sterilizasyon, bu materyalin özel kimyasal solüsyonlar veya buhar ile işlem görmesini içerebilir.
İnokülasyon (Aşılama): Sterilize edilmiş bitki materyali, besin ortamına veya besin içeren bir jel veya agar ortamına yerleştirilir. Bu, bitki hücrelerinin veya dokularının bu ortama girişini ifade eder.
Kültür Koşulları: Bitki materyali, belirli sıcaklık, nem, aydınlatma ve besin maddeleri gibi optimum büyüme koşullarında yetiştirilir. Bu koşullar, bitkinin hücre bölünmesini ve büyümesini teşvik eder.
Subkültür (Üreme): Bitki hücreleri veya dokuları düzenli aralıklarla yeni besin ortamlarına aktarılır. Bu, bitkinin sürekli olarak çoğaltılmasını ve yeni bitki materyali üretilmesini sağlar.
İstenilen Bitki Üretimi: Bitki doku kültürü, istenilen bitki türlerinin üretilmesi, hastalıklara veya zararlılara karşı dirençli bitkilerin geliştirilmesi veya bitki özelliklerinin genetik olarak modifiye edilmesi gibi birçok amaç için kullanılabilir.
Bitki doku kültürü, bitki yetiştirme, ıslah ve koruma alanlarında büyük öneme sahip bir tekniktir. Bu yöntem, bitki çeşitliliğini artırabilir, bitki hastalıkları ve zararlı organizmaların kontrolünü sağlayabilir ve hatta nadir veya tehlike altındaki bitki türlerinin korunmasına yardımcı olabilir.
#bitki besin maddeleri#bitki biyoteknolojisi#bitki büyüme hormonları#bitki büyüme koşulları#bitki doku#bitki dokusu kültürü#bitki genetiği#bitki hastalıkları#Bitki hücre kültürü#bitki hücreleri#bitki ıslahı#Bitki koruma#bitki laboratuvarı#bitki mikroçoğaltımı#bitki rejenerasyonu#bitki üretimi#bitki yetiştirme#bitki zararlıları#hücre bölünmesi#in vitro üretim
0 notes
Link
2015 Mart ayında, 11 ülkeden 17 uzman, Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Enstitüsünde (IARC, Lyon, Fransa) bir takım pestisitlerin kanserojen etkilerini değerlendirmek üzere bir araya geldi. Bu değerlendirmeler, IARC Monografisi 112. Bölüm olarak yayınlanmıştır. İnsektisitler (böcek öldürücüler) sınıfına giren tetrachlorvinphos, parathion Grup 2B düzeyinde “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırıldı. Tetrachlorvinphos farelerde hepatosellüler, eril farelerde böbrek, erkek sıçanlarda ise dalak tümörlerine sebep olmakta. Bakteriyel genetik mutasyon testleri negatif olsa da, bazı testlerde, tetrachlorvinphos ’un genotoksisiteye (genetik üzerinde zararlı etkilere) yol açtığı tespit edildi. Bumadde, AB’de yasaklı iken, ABD’de de hayvanlar üzerinde kullanılmaya devam ediyor.(Pire tasmaları da dâhil olmak üzere). Parathion maddesinin, kanserle olan bağlantısı mesleki maruziyet gruplarında tespit edilmiş, ancak insan üzerindeki etkilerine ilişkin kanıtlar kısıtlı kalmaktadır. Laboratuvar ortamında, İnsan DNA’sı ve kromozomlar üzerindeki zararı üzerine, 1980’lerden itibaren kullanımı yasaklanmıştır.Malathion ve diazinon maddeleri 2A düzeyinde “insanlarda muhtemelen kanserojen” olarak sınıflandırıldı. Malathion, tarım, kamu sağlığı ve yaşam alanlarının böcekten arındırılmasında kullanılmaktadır. Dünya üzerinde, azımsanmayacak miktarlarda üretilmeye devam ediyor. İnsanlar üzerindeki kanserojen etkisi hakkında kısıtlı kanıtlar mevcut. Kanada’da yapılan çalışmalara göre, malathionun prostat kanseri riskini arttırıyor.Diazinon ise tarım sektörü ile konutların ve bahçelerin böcekten arındırılması için kullanılmakta. Hongink dışı lenfoma (HDL- Lenf sistemi kanseri)belirtileri, mesleki maruziyeti olan 2 kontrol gurubunda tespit edildi. AHS’nin araştırmalarına göre, Diazinon, diğer pestisitler, sigara veya akciğer kanserine sebebiyet veren diğer unsurlardan bağımsız olarak akciğer kanseri riskini arttırıyor. Bu madde, laboratuvar ortamında, insan, kemirgen ve memeli hücrelerinde, DNA veya kromozom değişikliklerine yol açmaktadır.Geniş spektrumlu herbisit (bitki öldürücü) olan Glifosat ise, tüm herbisitler içinde en yaygın olanıdır. 750’den fazla değişik tarım, orman, şehir ve konut uygulamalarında kullanılmaktadır. Kullanımı, genetiği değiştirilmiş Glifosat herbisitine dayanıklı ürünlerin geliştirilmesiyle arttı. Glifosat havada, suda ve yiyeceklerde tespit edildi. ABD, Kanada ve İsveç’teki vakaların incelenmesi sonucunda, diğer pestisitler için düzeltme yapılmasının ardından, HDL için riskin arttığı bildirildi. Glifosat, tarımişçilerinin kan ve idrarlarında tespit edildi. Laboratuvar ortamında, Glifosat ve formülasyonları, memelilerde, insan ve hayvan hücrelerinde yapısal zararlara yol açıyor. Çalışma grubu, Glifosat maddesini insanlar için “muhtemelen kanserojen” olarak belirledi. (Grup 2A) Uluslararası Kanser Araştırmaları Enstitüsü, Kanser Monografi Çalışma Grubu adına Kathryn Z Guyton, Dana Loomis, Yann Grosse, Fatiha El Ghissassi, Lamia, Benbrahim-Tallaa, Neela Guha, Chiara Scoccianti, Heidi Mattock, Kurt Straif Bu makalenin pdf haline aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz. https://yadi.sk/i/IozwoFsTrwO2yg
0 notes
Text
Evrim Teorisini Sevimli Gösterme Taktiği
Söz konusu makalede yeni ve ilginç bir girişimde bulunulmuş ve evrim teorisine yeni bir mekanizma eklenmiştir: “canlılarda karşılıklı yardımlaşma”. Ne var ki, evrimcileri çıldırtacak bir tariftir bu. Çünkü evrim teorisi doğanın diyalektiğine yani sözde doğanın kendi içindeki çatışması temeline dayanır. Yazar ise bu sahte temeli atıp kendince dinle bağdaştırmak ve orta yolu bulmak üzere böyle bir yeni bir “evrimleştirici mekanizma” eklemiş, “seçilimde kazanmanın en temel unsuru da karşılıklı yardımlaşma/dayanışmadır” demiştir. Oysa evrimin doğal seçilim kavramı “güçlü olan hayatta kalır, zayıf olan elenir” temel görüşüne dayanır. Bu, Türlerin Kökeni kitabında savunulan ana unsur olduğu gibi, Materyalizmin Diyalektik felsefesi de evrim terorisini gerekçe göstererek “çatışma ilerlemenin temelidir” der ve toplumların ilerlemesi için karşılıklı mücadelenin ve çatışmanın var olması gerektiği gibi bir mantıksızlığı savunur. Makalede anlatılanın aksine, evrim teorisi canlılar arasındaki şefkat ve merhamet, sevgi ve yardımlaşma kavramlarını evrimleştirici değil, tam tersine evrimi geciktirici ve ilerlemeye engel davranış şekilleri olarak tanımlar.
Makalede evrim teorisini dindarlara sevimli göstermek için böyle bir göz boyama taktiği kullanıldığı ortadadır.
Darwin’i Allah İnancına Sahipmiş Gibi Gösterme Taktiği
Makalede evrim süreci için bilinçli bir plan denilmekte, hatta Darwin’in bu işleyişe “yaratıcı tarafından üflenen ruh” dediği öne sürülmüştür. Öncelikle evrim teorisi temel olarak bilinçli her kontrolü reddeder. Evrim tamamen tesadüflere dayalı rastgele bir süreçtir ve yönetici bir yaratıcı gücün varlığına ve müdahalesine kesin olarak karşıdır. Bununla birlikte Darwin’in, Allah’ı ve ruhun varlığını kabul ettiği ise tamamen bir yalandır.
Evrim Teorisi'nin kurucusu Charles Darwin döneminin en ünlü ateist felsefecilerinden biriydi.
Charles Darwin genç yaşlarında Hıristiyan inancına bağlı olmasına rağmen daha sonra inancını yitirmiştir. Darwin inançsızlığını pek çok mektubunda açıkça itiraf etmektedir:
” … Böylece inançsızlık yavaş yavaş beni sardı ve sonunda tamamlandı.” (Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 381)
“Ben, 'Allahsız' diye adlandırılmayı hak ediyorum. Bu sonuç, anımsayabildiğim kadarıyla, Türlerin Kökeni'ni yazdığım zaman kafamda güçlü olarak yer ediyordu.” (Francis Darwin, Charles Darwin”in Yaşamı ve Mektupları,s. 80-81)
Yapay Seçilimin Sözde Evrime Delil Olduğu Aldatmacası
İster “doğal” ister insan eliyle “suni” olsun, yeni bir türün ortaya çıktığını gösteren hiçbir mekanizma yoktur. Aynı tür içinde fenotipi yani dış görünümü farklı bireyler ortaya çıkabilir ve soy olarak da devam ettirilebilir. Bu durum genetik biliminde aynı tür içindeki “varyasyon” yani çeşitlenme olarak tanımlanır. Darwin ve Lamarck’ın çiftleştirme ve suni döllenme yoluyla yeni türler elde edilebileceğine dair iddialarını ilk çürüten kişi ise Genetik biliminin kurucusu, kalıtım kanunlarını ortaya koyan Gregor Mendel olmuştur. Pisum adlı bilimsel makalesinde, “yapay seçilim” yani çiftleştirme yöntemleri ile yeni türlerin oluşamayacağını, türler arasında bariyerler olduğunu, ortaya çıkan yeni tiplerin ise aynı türün sınırları dahilindeki varyasyonlar olduğunu detaylarıyla delillendirmiştir. O günden bugüne, ister hayvan ister bitki olsun, ne kadar çiftleştirilirse çiftleştirilsin yepyeni bir türün ortaya çıktığını gösteren tek bir örnek yoktur.
Tüm köpek cinsleri aynı Canis türüne dahil canlılardır. Aralarındaki çapraz çiftleşmelerden meydana gelen yavrular da her zaman köpek olur. Hiçbir zaman farklı bir genetik tür ortaya çıkmaz.
Makalede iddia edildiğinin aksine, köpekler kurttan evrimleşerek oluşmuş yeni türler değildir. Farklı görünüme de sahip olsalar tüm köpekler genetik olarak Gri-Kurt ile aynı türdür. Küçük ya da büyük tüm köpek cinsleri yalnızca Canis türü içindeki varyasyonlardır. Hepsi de vahşi Gri-Kurt’un evcilleştirilmesi ve daha sonra belli mutasyonlara uğramış köpeklerin kendi aralarında çiftleştirilmesi ile devam ettirilen Canis soylarıdır. Sonuçta, hepsi de aynı Canis türü içindedirler ve genetiği apayrı yepyeni bir tür ortaya çıkmamıştır. Aynı durum sığırlar, atlar ve kediler için de geçerlidir. (Bu konudaki ayrıntılı cevabımız için: www.evrimecevap.com/hayvanlarin-evrimi-yalani/milliyet-sitesindeki-kopeklerin-evrimi-iddiasi/)
Darwin'in, türlerin sözde diğer türlerin evrimleşmesinden meydana geldiği safsatasını yerle bir eden Modern Genetik biliminin kurucusu Gregor Mendel
http://www.evrimecevap.com/hayvanlarin-evrimi-yalani/milliyet-sitesindeki-kopeklerin-evrimi-iddiasi/
Çevreye Uyumun Evrim olduğu Yanılgısı
Makalede İspinozların gagalarındaki farklılık evrime örnek verilmiştir. Oysa bunlar aynı türün sınırları içinde farklı dış özelliklerin ortaya çıkmasından başka birşey değildir. Genetikte bu durum genotipi aynı ancak fenotipi farklıolarak tarif edilir, yani aynı genetik dizilime sahip türün bireyleri farklı dış görünüme (fenotipe) sahip olabilmektedir. Aynı tür içinde gözlenen bu çeşitlilik yine “varyasyon”dur. Yoksa ispinozlar, genetikleri değişip farklı bir türe dönüşmezler.
Bu insan ırkları için de geçerlidir. Örneğin bir insan topluluğu belli bir coğrafyada izole edilirse, uzun bir sürenin sonunda nesiller boyunca belli özelliklerin tekrarladığı gözlemlenir. Japonlar, Çinliler, Aborjinler ve Eskimolar gibi karakteristik özelliklere sahip ırklar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Oysa bu insan ırkları aynı genetik yapıya, aynı kromozom ve gen sayısına sahip, kendi aralarında çoğalabilen aynı İnsan türünün mensuplarıdır. Binlerce yıl boyunca kendi aralarında evlenip çoğalan bireyler arasında belli dış özelliklerin tekrarlanması sonucunda çekik gözlülük, deri rengi, kafatası şekli gibi özellikler karakteristik hale gelir. Bunlar insan türü içinde yaşanan varyasyon örnekleridir ve evrimin yeni tür iddiası ile hiçbir ilgisi yoktur.
Diğer bir husus ise Genetik biliminin bugün “Epigenetik” diye ilgi gören araştırma alanıdır. Epigenetik belli genlerin ihtiyaca ve biyolojik saate göre açılıp kapanmasını inceler. Bu harika durum metamorfoz geçiren canlılarda tamamen değişen vücut planında, ergenliğe erişen insanda belli hormonların üretilmeye başlanmasında ya da ihtiyaca göre bakterinin naylonu sindirmesi durumunda gözlenmektedir. Örnekler çoğaltılabilir. Burada önemli olan, genetik bilginin sonradan oluşmadığı gerçeğidir. İncelemelerin ortaya koyduğu gerçeğe göre, genler kapalı dururken bir anda genlerin üzerindeki bir bilincin (epi- genetik) onları harekete geçirdiği ve ne zaman üretime başlayıp ne zaman duracaklarını yönettiğidir. (Epigenetik hakkında daha detaylı makalemiz için: www.evrimecevap.com/yaratilis-delilleri/plos-one-dergisine-cevap-epigenom/) Bu üstün bilinç, tüm varlıkların yoktan yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.
SONUÇ
Evrimci felsefe Materyalizmin temelidir, maddenin mutlak varlığını savunur ve Allah'ı inkar eder. İslam dini ile evrimci pagan felsefesini bağdaştırmaya çalışanlar ise, aynı evrimciler gibi bilimsel gerçekleri çarpıtmakta, evrimi sadece bir biyolojik gelişim teorisi olarak sunmakta, teorinin Allah’ı reddeden materyalist temeline hiç değinmemektedirler. Bu kişilerin İslam ile evrimci düşünce arasında bir “uzlaşı” noktası oluşturmaya çalışırken evrimcilerin sinsi aldatmaca taktiklerine alet oldukları açıktır.
Canlıları yaratan Yüce Allah, tümünü en mükemmel özellikleri ve donanımlarıyla “OL” emriyle bir anda yoktan var etmiştir. Onlar için davranış biçimleri belirlemiş, onlara tüm yaptıklarını ilham etmiştir. Bu, Kuran ayetleriyle haber verilmiş bir gerçektir. Canlıllığın biyolojik detayları atom ve molekül seviyesinde işleyen mükemmel ve mucizevi bir düzeni ortaya koymaktadır. Bilimin ortaya koyduğu bu muhteşem gösteri her an yaratmaya devam eden Allah’ın sonsuz gücünü ve sonsuz bilgisini gözler önüne sermektedir.
#adnan oktar#harun yahya#evrim teorisi#darwinizm#ispinoz#ispinoz gagaları#epigenetik#biyoloji#japonlar#eskimolar#çinliler#aborjinler#evrimci kafa#darwin#fenotipe#varyasyon#genotipi#gene tierney
0 notes
Photo
REISHI PLUS Reishi,Uzak Doğu geleneğinin yüzyıllardır var olan bir parçasıdır ve YAŞAM MANTARI / UZUN YAŞAYAN BİTKİ olarak tanınır. 📍Reishi Plus'ın içindeki mantar gövdesinin tamamından elde edilen tozla kombine edilmiş yüksek değerli Reishi Özütünden oluşan karışımında ; ➖Beta-glukan ➖Polisakkaritler ➖Eser elementler ➖Steroidler ➖Alkaloidler ➖Vitaminler ve Mineraller yer alır... 📍Günlük C Vitamini ihtiyacının % 75'ini karşılar...C vitamini kolojen ,kıkırdak ve sinir sistemi gelişiminin normal fonksiyonuna katkı sağlarken hücrelerin oksidatif stresten korunmasını da destekler ... 📍Veganlar için uygun,laktoz ,gluten ve GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) içermez... 📍LR Reishi Plus'ta kullanılan mantar türleri doğal ortamında yetişenlerdir. ➖Her kapsülde bulunan içerik: Reishi Mantarı Ekstresi :240 mg Reishi Mantar Tozu :100 mg C Vitamini : 60 mg 📍EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) TARAFINDAN BİLİMSEL OLARAK ONAYLANMIŞTIR... TÜKETİM ÖNERİSİ: Yemekten önce olacak şekilde günde 1 kez ,1 kapsül bir bardak su ile tüketilir.Belirtilen miktar aşılmamalıdır. 📍Kırmızı Reishi Mantarı özellikle kansere karşı yüksek koruma sağlama özelliği ile bilinir. 📍Anti-aging özelliği ile hücreleri yeniler. 📍Kandaki oksijen miktarının artmasına yardımcı olur ve böylece cilt üzerinde de iyileştirici etki gösterir. 📍Düzenli kullanımda stresi ortadan kaldırır, uyku düzeninde düzelmeler görülür. 📍Serbest radikallerle savaşır ve vücudu toksinlerden arındırır. 📍Meme,prostat,akciğer kanseri başta olmak üzere kanser türlerine karşı koruyucu ve iyileştirici etki gösterir. 📍Yüksek tansiyon ,kolesterol ,diyabet gibi hastalıklara karşı olumlu etkileri vardır.Bağışıklık sistemini güçlendirir. 📍Hücrenin çekirdeğinden DNA Sentezini arttırarak hücre bölünmesini teşvik eder ve bu yolla da yaşlanmayı yavaşlatmış olur...Daha genç ve diri kalmanızı sağlar. 📍Çok güçlü bir antioksidandır ,beyine giden oksijen miktarını arttırır. @lrsibel01 #lrsibel01 #lr #lrtürkiye #lrturkey #türkiye #lrsağlık #lraloevera #reishimantarı #keşfet #keşfetteyiz #blogger #lradana #lrkayseri #lristanbul #lrankara #lrizmir #lrbursa #lreskişehir #lraydın #lrmuğla #lrsamsun #lrsinop #lrçanakkale #lrordu (Turkey) https://www.instagram.com/p/CDiYkeQp7lB/?igshid=yvitgp12ioma
#lrsibel01#lr#lrtürkiye#lrturkey#türkiye#lrsağlık#lraloevera#reishimantarı#keşfet#keşfetteyiz#blogger#lradana#lrkayseri#lristanbul#lrankara#lrizmir#lrbursa#lreskişehir#lraydın#lrmuğla#lrsamsun#lrsinop#lrçanakkale#lrordu
0 notes
Photo
PAÜ, BİYOM arazisinde hiçbir bitkiye zarar vermeden alt yapı çalışmasını tamamladı Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) tarafından hayata geçilen ve açıldığında 500'e yakın bitki türünün sergileneceği Bitki Genetiği ve Tarımsal Biyoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde (BİYOM) alt yapı çalışmaları tamamlanırken, havadan görüntülenen alt yapı çalışmalarında ise bitkilere zarar verilmediği gözlendi. BİYOM uygulama merkezinin kullanılmayan alanlarında yapılması planlanan fakülte binalarının kanalizasyon ve alt yapı çalışmaları sona erdi. Geçtiğimiz günlerde bazı medya organlarında iş makinesi ile müdahale yapıldığı iddia edilen yerli tohum ve bitki üretim projelerin yürütüldüğü üretim tarlasının alt yapı çalışmaları da proje kapsamında bitirildi. 10 bin 600 metrekarelik alana sahip BİYOM'da çok sayıda yerli tohum projesi yürütülerek tarımsal alanda ülke ekonomisine katma değer sağlanması hedefleniyor. Seyrek ve az sayıda bulunan aranyo (çalı türü bitki sınıfı) bitkilerinin ise alt yapı çalışmaları kapsamında bulundukları yerden profesyonel bahçıvanlar tarafından sökülerek saksılara yerleştirildiği ve periyodik bakımlarına devam edildiği öğrenildi. Birçok bitki türü koruma altında BİYOM, Denizli ve Türkiye için ekonomik ve kültürel öneme sahip bitki türlerinin modern teknolojilerle toplanması, karakterize edilmesi, korunması, çoğaltılması ve ıslah edilmesine imkan sağlayacak. Merkezde klasik ve modern bitkisel yetiştiricilik, hızlı çoğaltma, genetik ve moleküler karakterizasyon, ıslah, hastalık testleri, gen kaynağı, bitki embriyolojisi, fitoremediyasyon gibi yöntemler uygulanacak. Merkezde Türkiye'de kaybolmakta olan bitkisel gen kaynaklarının in vitro ve in vivo koşullarda korunabilmesi için gerekli teknolojilerin geliştirilmesine ev sahipliği yapacak. Talep edildiği durumlarda BİYOM'da bitkisel materyallerin pilot üretimleri sera ve açık arazi koşullarında yapılacak. Çalışmalarda hiçbir bitkiye zarar verilmedi İhlas Haber Ajansı (İHA) kameramanları tarafından BİYOM arazisinde alt yapı çalışmalarının yapıldığı alan ve bitki tohumlarının dikili olduğu bölgeler havadan görüntülendi. Yerlerinden titizce sökülen aranyo bitkilerinin bulunduğu alana iş makinesi yardımıyla 80 santimetrelik kanallar kazılarak pis su giderlerinin olduğu borular döşendi. Merkeze yapılması planlanan Mimarlık Fakültesi, Çocuk Bilim Merkezi ve Anaokulunun alt yapı çalışmalarının sağlıklı olması için yapılan alt yapı çalışmasında hiçbir bitkiye zarar verilmediği belirtildi. “Soğanlara proje bitkilerine zarar verilmesin diye bu çalışmayı yaptık” PAÜ Yapı İşleri Teknik Daire Başkanı Ahmet Barbak yapılan alt yapı çalışmalar esnasında her hangi bir bitkiye zarar verilmediğinin altını çizdi. Merkezdeki alt yapı çalışmasının ana kanalizasyon hattını bağlanacak şekilde yapıldığını ve bu çalışmalar esnasında bitkilerin zarar görmediğini yenileyen Bardak, “Bu alt yapı çalışmamızı yapmamız gerekiyordu çünkü mimarlık fakültesi ihalemize çıkacağız, anaokulu binalarımızı yapacağız. Tabii ki bunların kanalizasyonlarını da bağlayacağımız bir ana hat olması gerekiyor sağlık yönünden. Biz özellikle burada çalışmalarımıza bariyerlerle güvenlik önlemlerini alarak ve küçük bir kepçe sokarak burada bir kazı çalışması yaptık. 80 santimetre derinliğinde kanallara boru döşeyerek hattımızı tamamladık. Üzerini örterek eski haline getirdik. Kazı çalışmalarına başlarken açmış olduğumuz buraya koruma altına alan yabani hayvanların girmemesi için yapılmış olan tel örgüyü tekrar 2 kat yaparak eski haline getirildi. Buradaki soğanlara proje bitkilerine zarar verilmesin diye bu çalışmayı yaptık. Kazı çalışmasına başladığımızda yerde aralıklı duran aronya bitkilerini üniversitemizin yetkili bahçıvanları tarafından alınarak saksılara oturtulmuştur ve sulamaları da düzenli bir şekilde yapılmaktadır” diye konuştu. Fadıl Pişkin - Köksal Kılınç #urfahaber #urfayazar #urfa #sanliurfa #urfagündemi #urfasondakika #haber #sondakikahaber #haberler
0 notes
Text
Rektör yerli tohum üretim tarlasına dozerle girdi, iki profesörü tartakladı!
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Bitki Genetiği ve Ziraî Biyoteknoloji Pratik ve Araştırma Merkezi’nin (BİYOM) ‘Yerli Tohum ve Bitki Üretim Merkezi’nde Tarım Bakanlığı ve AB destekli üretim yapılıyordu. Üniversite idaresi meydanın bir kısmına talebeler için çevre faaliyet meydanı yapma kararı aldı. Karara reaksiyon gösteren kimi tedrisat üyeleri, bir müddettir laf konusu yerde nöbet tutuyordu.
Sözc…
View On WordPress
0 notes
Text
Medicago, Corona Virüsünün Aşısını Bulmuş Olabilir
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından fon desteği sağlanan Medicago, corona virüsünün aşısını bulduğunu açıkladı. Şirketin CEO’su Bruce Clark, corona virüsün genetik kodunun çözdükten sonra 20 gün içinde aşıyı geliştirdiklerini açıkladı. Clark, virüsün genetik kodunun özel bir yöntem kullanılarak geliştirildiğini söyledi. Şirket, kullanılan bu özel yöntemin Amerikan İlaç ve Gıda İdaresi(FDA) tarafından onaylanması gerektiğini açıkladı. Genel olarak aşı proteinleri geliştirmek için biyolojik reaktör olarak tavuk yumurtaları kullanılıyor. Ancak bu yöntemin uygulanması için çok fazla sayıda yumurta gerekiyor. Aşı geliştiricileri tavuk yumurtalarına enjekte edilerek deneme yanılma yöntemi ile ilerleniyor. Ancak bu süreç uzun bir zaman alıyor ve oldukça pahalı. Aynı zamanda süreç her zaman olması gereken gibi ilerlemiyor. Mutasyonların gelişmesi, aşının etkisiz olmasını sağlıyor. Medicago’nun araştırmacıları, corona virüsüne karşı aşı geliştirme sürecin bu yöntemi kullanmadılar. Araştırmacılar, corona virüsünün aşısının geliştirilmesinde tavuk yumurtası yerine bitkileri kullandılar.
10 yıldır üzerinde çalışılan bitkilerin kullanıldığı aşı geliştirme sürecinde virüsün genetik kodu amaca uygun şekilde genetiği değiştirilmiş agrobakteriye enjekte ediliyor. Süreçte kullanılan bu agrobakteriler, bitkilede tümöre neden olan bir cins Gram- negatif bakterisidir. Bu bakteri enjeksiyon işleminden sonra tütün benzeri bir bitkinin bünyesine giriyor. Bünyesine bakteri giren bitki aşıda kullanılacak proteinleri kendi üretmeye başlıyor. Eğer protein üreten bitki mutasyona uğrarsa bir başka bitki kullanılabiliyor. Bitkilerle bu şekilde aşı üretilmesi, tavuk yumurtası kullanılarak aşı üretilmesi sürecinden, direkt bitkiden gerekli proteinin alınması nedeniyle ayrılıyor. Bu, süreci hem daha hızlı hem de daha ucuz hale getiriyor. Medicago’nun CEO’su Bruce Clark, corona virüsü aşısının 20 günde geliştirildiğini, şu noktada ihtiyaç duydukları tek şeyin FDA’nın onayı olduğunu açıkladı. Şirket, FDA’dan onay alarak klinik deney aşamasına geçmek istiyor. Klinik deney aşaması başarılı olduktan sonra aşının üretimine başlanabilecek. Eğer hayvan deneyleri yapılmadan direk insan testlerine geçilebilirse de, aşı insanlık tarihinin ilk vegan aşısı olacak.
ABD Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Dr.Anthony Fauci, dün yaptığı açıklama ile isim vermeden bir şirketin corona virüsü aşısını geliştirdiğini ve insan testleri için hazır olabileceklerini duyurdu. Medicago, FDA tarafından hemen onay alsa ve insan testlerinde hızla başarı elde etse dahi aşının üretilmesi 12 ile 18 ay arasında sürebilir. Medicago’nun CEO’su bu nedenle aşının üretilmesinin Kasım ayını bulabileceğini açıkladı. Medicago dışında İsrailli bir firma ve Belçika’da bulunan Leuven Üniversitesi’den araştırmacılar da corona virüsünün aşısını geliştirdiklerini açıkladılar. Leuven Üniversitesi’nden araştırmacılar, fareler üzerindeki test aşamasının başarılı olduğunu ve insan testlerine geçtiklerini açıkladılar. Bu çalışmanın sonucunda da aşının üretilmesi yine aylar alacağı açıklandı. Read the full article
0 notes
Text
GDO’lu ve pestisitli ürünler soframıza doğal yollardan geliyor! https://ift.tt/2NUX4FO
GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sütünden elde edilen yoğurt paketlerinin üzerine “doğal” yazmanın serbest olduğunu ya da üretiminde Dünya Sağlık Örgütü tarafından ”muhtemel kanserojen” olarak rapor edilen glifosat kullanılmış sebze ve meyvelerin “doğal” kabul edildiğini biliyor musunuz?
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği çerçevesinde hazırlanmış olan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un içeriğindeki “doğal” ve aynı anlama gelen “tabii”, “natürel” ve “natural” terimlerinin izin verilen kullanım esasları, tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün algısı yaratarak tüketiciyi yanıltabilecek ve organik tarım açısından haksız rekabete yol açabilecek koşullar içeriyor.
Yönetmelikteki “doğal” tanımı ile Türk Dil Kurumu’nun tanımı çelişiyor
“Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”un “Belirli Terim ve İfadelerin Gıda Etiketlerinde Kullanımına İlişkin Özel Uygulama Esasları” bölümüne göre “doğal” terimi; tek bileşenden oluşan (katkı, aroma vb. dahil hiçbir ilave bileşen içermeyen) fiziksel, enzimatik veya mikrobiyolojik işlemler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmamış, bitki, algler, mantar, hayvan, mikroorganizma veya mineral kaynaklı olan ve doğal yapısında önemli bir değişikliğe sebep olacak herhangi bir işlem uygulanmamış gıdaları tanımlamak için kullanılabilir. Kılavuz, pastörize süt, UHT süt, siyah çay, bitki çayları, yumurta, bal, kahve, taze ve kurutulmuş, dondurulmuş meyve-sebze, yoğurt gibi ürünlerde “doğal” ifadesinin kullanımına izin veriyor.
Türk Dil Kurumu’na göre “doğal”; doğada olan, doğada bulunan, doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel, kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı anlamlarına geliyor. Tüketici algısına daha yakın olan bu tanıma göre endüstriyel koşullarda üretilmiş hiçbir gıdanın “doğal” olması mümkün değil ve bu şekilde etiketlenmiş gıdalar tüketicide sağlıklı, müdahale edilmemiş ürün, hatta organik ürün algısı yaratabiliyor.
“Doğal” teriminin mevcut teknik tanımı ile halk arasındaki “doğal” algısı ve TDK’daki “doğal” tanımı arasındaki fark, tüketici hakları ve rekabet açısından sıkıntıya yol açıyor ve bu durum ilgili yönetmelik ve kılavuzun amaç ve ilkeleriyle de örtüşmüyor.
Tüketiciler yanıltılıyor
Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği’nin ilk maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı, algı farklılıkları ve bilgi gereksinimleri dâhil gıda hakkında bilgilendirme açısından tüketicilerin üst düzeyde korunmasına ilişkin kuralları belirlemektir” deniliyor.
Buna karşın, “doğal” kelimesinin tanımı üzerinde üretici firmalar ve tüketiciler arasında ortak bir algıdan söz edilemediği için, etiket üzerinde kullanımı tüketicinin korunması açısından sakıncalar doğuruyor. Tanımlardaki farkların neden olduğu algı farklılıkları, tüketiciler için yanıltıcı oluyor.
Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya dahil, piyasadaki taze sebze ve meyvelerin çoğunluğu insan tarafından ıslah gibi yöntemlerle müdahale edilmiş ve yetiştirilen kültür bitkileridir. Diğer yandan doğadan toplanan, insanlarca müdahale edilmeyen ve yetiştirilmeyen mantar, kuşburnu, kekik gibi gıdalar da insan beslenmesinde kullanılıyor. “Doğal” teriminin, insan tarafından müdahale edilen ürünler için kullanılması algıda çelişki yaratıyor ve tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor.
Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre gıdaların, ”tüketiciyi yanıltmayacak şekilde ve satın alacak kişinin bilinçli bir seçim yapabilmesini sağlayacak biçimde etiketlenmesi ve tanıtılması” gerekiyor (Madde 2). Oysa “doğal” teriminin Kılavuz’daki teknik tanımı halk arasındaki algıdan farklı ve bu terimin etiket üzerinde kullanımı tüketicide farklı beklenti yaratıyor. Dolayısıyla tüketiciyi yanıltma potansiyeli taşıyor.
GDO’lu ve zehirli ürünler de “doğal” tanımı içinde!
Yönetmelikte yer alan Gıda Hakkında Bilgilendirmenin Genel İlkeleri’ne göre Bakanlık, gıda hakkında bilgilendirme mevzuatının gerektirdiği zorunlu bilgilendirme kurallarını düzenlerken ”Özellikle belli tüketici gruplarının sağlığına zararlı olabilecek içerik, güvenli kullanım, muhafaza, dayanıklılık ve gıdanın zararlı veya tehlikeli içeriğine ilişkin sonuçları ve riskleri içeren sağlık etkisine dair bilgileri içerecek şekilde tüketici sağlığının korunmasını ve gıdanın güvenilir kullanımını” (Madde 5/b) dikkate alıyor. Oysa, örneğin GDO içerikli ve/veya muhtemel kanserojen olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nce rapor edilmiş glifosat içerikli ot ilacı kullanılarak üretilmiş yem ile beslenen hayvanlardan elde edilen sütün ve yoğurdun etiketinde “doğal” ibaresinin kullanımına Kılavuz’da izin veriliyor. Bu durum hem ilgili maddeyle çelişkili hem de yukarıda sözü geçen sakıncalı tarımsal girdilerin kullanılmadığı organik ürünler için haksız rekabet ortamı oluşturuyor.
Benzer durum, taze sebze ve meyveler için de geçerli. Her yıl birçok zirai ilaç etken maddesi, insan sağlığı açısından tehlikeli bulunduğu için yasaklanıyor veya ilgili kodekste kalıntı limitleri düşürülüyor. Oysa ilgili Kılavuz tüm sebze ve meyveyi “doğal” kabul ediyor.
Organik ürünler açısından haksız rekabete neden oluyor
Kılavuz’daki Genel Uygulama Esasları’na göre, gıdanın etiketlenmesi, gıdanın nitelikleri açısından yanıltıcı olmamalı. Buna göre, etiketinde yer alan marka, isim, ifade, terim ve görsellerin, gıdanın özellikle doğası, kimliği, özellikleri, bileşimi, miktarı, dayanıklılığı, menşei ve üretim metodu açısından başka bir ürün grubunu çağrıştırmaması gerekiyor.”Margarin üzerinde tereyağını çağrıştıracak yayık gibi görsellerin kullanılamayacağı”nın belirtildiği Kılavuz’un bu titiz tavrı, “doğal” kelimesinin kullanımıyla değersizleşebilir. Çünkü “doğal” teriminin kullanımı ve “doğal” kavramını çağrıştıran görsel unsurların kullanımı başka bir ürün grubu olan organik ürünleri çağrıştırabiliyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı mevzuatına göre hal kayıt sisteminde üreticiler bildirim yaparken taze sebze ve meyve için “organik”, “iyi tarım” veya “geleneksel/konvansiyonel” ibarelerinden birini seçebiliyor. Başka bir kategori söz konusu değil ve yasal zemini olmadığı için de olmamalı. Oysa Kılavuz’a göre, piyasaya sunulan tüm taze sebze ve meyveler ”doğal” kabul ediliyor. “Organik”, “iyi tarım” veya “konvansiyonel”, yasal dayanağı olan ve ürünleri ayrıştıran/kategorize eden birer nitelikken, Kılavuz’daki “doğal” kelimesi, bunları aynı potaya koyan ve bu nedenle algı karmaşasına ve haksız rekabete yol açabilecek bir terim.
Son derece detaylı biçimde halk sağlığı, doğal varlıkların korunması, hayvan refahı gözetilerek kanunlaştırılmış; konvansiyonel tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan birçok zirai mücadele ilacı, hormon, suni gübreler, işlemler ve gıda katkı maddelerinin yasaklandığı organik tarım ürünlerinin bile henüz ne anlama geldiği doğru biçimde algılanmamışken, halk arasında organik ürünlerden “daha sağlıklı” algısının yanı sıra, “insan eli ile yapılmamış”, “tabii”, “doğada rastlandığı gibi” anlamı çıkarılabilecek “doğal” kavramının gıdalar üzerinde kullanılması bu yönetmelik ve kılavuzun ilke, esas ve amaçları ile ters düştüğü gibi, haksız rekabet oluşturuyor.
Çiğ süt de doğal, UHT süt de!
Tüketiciyi yanıltabilecek bir diğer konu; çıkarılan çiğ süt tebliği de dikkate alındığında, herhangi bir pastörizasyon veya UHT işlemine tabi tutulmayan çiğ süte, UHT süte ve pastörize süte “doğal” denebilecek olması. Oysa çiğ süt, tüketici tarafından satın alındığı ana kadar herhangi bir işlemden geçmiyor. UHT sütlerin ise, üretimi sırasında yapılan ısıl işlemler sonucu doğal bileşenleri değişime uğruyor. Ayrıca çiğ süt işletmelerinin hastalıktan ari işletme olması zorunlu iken diğerleri için bu bir zorunluluk değil. Bu nedenle UHT sütlerde, çiğ süt ile birlikte doğal ifadesinin kullanılması tüketici açısından yanıltıcı oluyor.
“Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın
Yönetmeliğin amacına hizmet etmesi, haksız rekabetin önüne geçilmesi ve tüketici haklarının korunması açısından ilgili Kılavuz’da ve gerekiyorsa yönetmelikte bir an önce değişiklik yapılması gerekiyor. Yapılmasını önerdiğimiz değişiklikler;
– Yukarıda sıralanan gerekçelerden dolayı “doğal” kelimesinin kullanımına hiçbir şekilde izin verilmemesi; Bölüm 1 Madde 5 ve Bölüm 2 Madde 1’in bu bağlamda yeniden düzenlenmesi.
-Genel Uygulama Esasları Madde 3’e göre bir etiketin veya tanımlamanın yanıltıcı olarak kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilirken gıdanın etiketlenmesi, tanıtımı, sunumu ve reklamı bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden, “doğal” çağrışımı yapacak görsel malzeme kullanımına izin verilmemesi (örneğin, konvansiyonel süt ve süt ürünleri ambalaj ve reklamlarında, kapalı sistemde yetiştirilen inek yerine merada otlayan inek görseli kullanılarak yanıltıcı biçimde doğal algısı yaratılmasının önüne geçilmesi).
Gıda güvenliğimiz için imza topluyoruz.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne yukarıdaki taleplerimiz ile ilgili yazdığımız dilekçeye Müdürlük tarafından yapılan geri dönüşte, “Yönetmelik ve Kılavuzun esas amacı, dilekçenizde belirtildiği gibi tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi olup, Kılavuzun revizyon çalışmalarında ”doğal” ifadesinin kullanımına ilişkin görüşleriniz değerlendirmeye alınacaktır” cevabını aldık. Bu konuya, gerekli hassasiyetin gösterilip, gerekli değişikliklerin yapılacağına inanıyoruz.
Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak, görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak için ve “doğal” teriminin tüketiciyi yanıltıcı bir pazarlama malzemesi olarak kullanılmasını durdurmak, sağlıklı gıda hakkı ve gıda güvenliği için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ve ona bağlı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne iletmek üzere imza kampanyası başlattık. Kampanyamıza şu ana kadar 50 bini aşkın kişi imzasıyla destek verdi.
“Doğal” teriminin pazarlama malzemesi olarak kullanılması yasaklansın İmza Kampanyası: http://Change.org/Dogal
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2D9acmD via IFTTT
0 notes
Link
2015 Mart ayında, 11 ülkeden 17 uzman, Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Enstitüsünde (IARC, Lyon, Fransa) bir takım pestisitlerin kanserojen etkilerini değerlendirmek üzere bir araya geldi. Bu değerlendirmeler, IARC Monografisi 112. Bölüm olarak yayınlanmıştır. İnsektisitler (böcek öldürücüler) sınıfına giren tetrachlorvinphos, parathion Grup 2B düzeyinde “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırıldı. Tetrachlorvinphos farelerde hepatosellüler, eril farelerde böbrek, erkek sıçanlarda ise dalak tümörlerine sebep olmakta. Bakteriyel genetik mutasyon testleri negatif olsa da, bazı testlerde, tetrachlorvinphos ’un genotoksisiteye (genetik üzerinde zararlı etkilere) yol açtığı tespit edildi. Bumadde, AB’de yasaklı iken, ABD’de de hayvanlar üzerinde kullanılmaya devam ediyor.(Pire tasmaları da dâhil olmak üzere). Parathion maddesinin, kanserle olan bağlantısı mesleki maruziyet gruplarında tespit edilmiş, ancak insan üzerindeki etkilerine ilişkin kanıtlar kısıtlı kalmaktadır. Laboratuvar ortamında, İnsan DNA’sı ve kromozomlar üzerindeki zararı üzerine, 1980’lerden itibaren kullanımı yasaklanmıştır.Malathion ve diazinon maddeleri 2A düzeyinde “insanlarda muhtemelen kanserojen” olarak sınıflandırıldı. Malathion, tarım, kamu sağlığı ve yaşam alanlarının böcekten arındırılmasında kullanılmaktadır. Dünya üzerinde, azımsanmayacak miktarlarda üretilmeye devam ediyor. İnsanlar üzerindeki kanserojen etkisi hakkında kısıtlı kanıtlar mevcut. Kanada’da yapılan çalışmalara göre, malathionun prostat kanseri riskini arttırıyor.Diazinon ise tarım sektörü ile konutların ve bahçelerin böcekten arındırılması için kullanılmakta. Hongink dışı lenfoma (HDL- Lenf sistemi kanseri)belirtileri, mesleki maruziyeti olan 2 kontrol gurubunda tespit edildi. AHS’nin araştırmalarına göre, Diazinon, diğer pestisitler, sigara veya akciğer kanserine sebebiyet veren diğer unsurlardan bağımsız olarak akciğer kanseri riskini arttırıyor. Bu madde, laboratuvar ortamında, insan, kemirgen ve memeli hücrelerinde, DNA veya kromozom değişikliklerine yol açmaktadır.Geniş spektrumlu herbisit (bitki öldürücü) olan Glifosat ise, tüm herbisitler içinde en yaygın olanıdır. 750’den fazla değişik tarım, orman, şehir ve konut uygulamalarında kullanılmaktadır. Kullanımı, genetiği değiştirilmiş Glifosat herbisitine dayanıklı ürünlerin geliştirilmesiyle arttı. Glifosat havada, suda ve yiyeceklerde tespit edildi. ABD, Kanada ve İsveç’teki vakaların incelenmesi sonucunda, diğer pestisitler için düzeltme yapılmasının ardından, HDL için riskin arttığı bildirildi. Glifosat, tarımişçilerinin kan ve idrarlarında tespit edildi. Laboratuvar ortamında, Glifosat ve formülasyonları, memelilerde, insan ve hayvan hücrelerinde yapısal zararlara yol açıyor. Çalışma grubu, Glifosat maddesini insanlar için “muhtemelen kanserojen” olarak belirledi. (Grup 2A) Uluslararası Kanser Araştırmaları Enstitüsü, Kanser Monografi Çalışma Grubu adına Kathryn Z Guyton, Dana Loomis, Yann Grosse, Fatiha El Ghissassi, Lamia, Benbrahim-Tallaa, Neela Guha, Chiara Scoccianti, Heidi Mattock, Kurt Straif Bu makalenin pdf haline aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz. https://yadi.sk/i/IozwoFsTrwO2yg
0 notes