#birliğine
Explore tagged Tumblr posts
onderkaracay · 2 years ago
Text
Tumblr media
🗣️ Avrupa Birliğine Uyum Yasalarının Amacı Neydi?
Saklı her niyetlerine bir kılıf bularak gerçekleştirmek istediler.
Bizi Avrupa Birliğine almayacaklarını kendileri de biliyordu.
O zaman amaç veya gerçek niyet neydi?
Bunu anlayabilmek için 2001 krizinin ne amaçla yapıldığını anlamak gerekir.
11 Eylül 2011 günü Amerika da ikiz kuleler vurulduğu gün bizde de Türk ulusunun bir gecede milyar dolarları sermaye bankaları tarafından merkez bankası başkanının kurun iki katına çıkacağı haberini almaları sonucu bir gecede servetleri kadar vurgun vurmaları ile başladı.
O tarihte bir sermaye bankasında memur olarak çalışıyordum.
O banka o gün krizden en başarılı çıkan banka diye övünüyordu. Kriz fırsat demektir. Fırsatı bilderberg'in elemanı olarak merkez bankasına yerleştirilen bir işbirlikçi görevini kötüye kullanarak Türk ulusuna ihanet ederek bunlara bu fırsatı vermişti.
Sonrasında da bunların operasyonu devam etti.
Ecevit tuzağa düşürüldü.
Kemal Derviş gelsin ekonomiyi düzeltsin. Dünya bankasında çalışan sermayenin işbirlikçisi görevini yapacaktı.
O da aldığı talimatların gereğini yaptı.
✓ Bankaları satacaksınız dedi. Sattılar. Hatta 2002 tarihinde gömlek değiştirerek iktidar olanlar biz Kemal Derviş'in ekonomi programını uygulayacağız dediler. İlginç değil mi? Kemal Derviş emperyalizmin adamıydı ve milli görüş gömleğini çıkartıp onların ekonomi programını uygulayacağız diyenler iktidar olmuştu. Algı değiştirmek amacıyla Kemal Derviş Cumhuriyet Halk Partisi içinde siyasete devam ettirildi.
✓ Üretmenize gerek yok dedi. Hatta alış veriş merkezi açın dedi. Üretimden vazgeçtiler alış veriş merkezleri açıldı. Ülke ithal mal pazarı olarak tarımda bile dışa bağımlı bir ülke haline geldi.
✓ İnşaat yapacaksınız dedi. Satılan bankalara kaynak aktarmak adına bu büyük bir fırsat olacaktı. Öylede oldu.
İşte yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatları ve yurttaşlık satışı sözde Avrupa Birliğine uyum yasaları adı altında yabancıya konut kredisi yetkisi de bankalara verilerek ülkemizin topraklarının el değiştirmesi ve işgale varacak ilk adım bu yolla atıldı.
Türk ulusu medya ile uyur iken gece ve torba yasalar ile hakkımız kanun ile çalınıyordu. Kanun ile çalmak nedir o güne kadar bilmiyorduk.
Bankalar sonrasında tarla, bağ, bahçe ne varsa kredi ile ipotek karşılığında kredi vererek halkı kandırdılar. Bütün bu topraklar yabancı bankaların mülkiyetine geçti.
O gün bugündür ülkemiz talan ediliyor.
Ben bankada işimi işte bu ihanete karşı çıktığım için kaybettim. O günlerde aynı zamanda Türk askerine çeşitli kumpaslar ile zulüm uygulanıyordu.
Diretenler, karşı çıkarak direnenler işten çıkarılıyor işsiz bırakılarak sindirmek istiyorlardı.
12 Eylül 2012 tarihini seçtiler beni işten çıkarmak için.
Kendi ayaklarına kurşunu sıktılar o gün.
Sonradan anlayacaklardı.
Ve Mobbing Bank kitabımın ilk cümlesi şöyle yazıyordu;
✓ Zulüm ilk çıktığı adrese geri döner ve başlatanı bitirir.
12 Eylül 2012 günü direnişi başlattığım gündü.
Tüm Türklerin yürek meydanında gönül kongresi yapmaya başladığınız gündü.
Zaman bizi haklı çıkardı.
Bugün zulmün bittiği günleri yaşıyoruz.
Zalimlerin bittiklerini anladıkları zaman zulümlerini artırmaları tarihi bir gerçektir.
Güçlü olan değil her zaman haklı olan kazanır.
Ülkemiz çeşitli hileler ile elimizden alınmak isteniyor.
Atalarımız gibi kanımızın son damlasına kadar akıtır toprağımızı ve yurdumuzu kimseye vermeyiz.
Bundan sonra yaşanacak her aleyhimize gelişme bu amaca yönelik olacaktır.
Türk ulusu Atatürk çizgisine dönmek zorundadır.
Onun yolundan çıkanların peşinden gitmekten vazgeçmelidir.
Onları çaresiz bırakmanın başka bir yolu yoktur.
Kuvayi milliye güçleri olarak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmak Anayasa'ya sahip çıkarak bunun üstesinden yine geliriz.
Türk ulusu şunu asla unutmamalıdır;
✓ Komşularımız ile iyi geçinmek bizim yararımızadır.
✓ Yayılmacı ve sömürgeci batı ile ilişkilerimizi çok dikkatli bir şekilde yeniden gözden geçirmek zorundayız. Batı ile bizim artık 1950 sonrası bir dost görünümlü düşmanlığı besleme olanağımız kalmamıştır. Batının işbirlikçisi her kim varsa tarihe bu şekilde yazılacaktır.
✓ Rusya batı benzeri bir niyettir. Din bağlantılı intikamlar peşinde koşacak kinci bir yapıları vardır. Sıcak denizlere inme başarısını bu ziyniyetin sayesinde gerçekleştirmiş olmaları onları başka hevesler içine çekebilir. Yarın batı ve Rusya bir arada bize karşı birleşecek gibi görünüyor. Ukrayna bunun için yem edildi. Ülkemizi batı yanlısı bir Zelensky benzeri bir yönetim anlayışına teslim etmek gibi bir yanlışa asla düşmemek gerekir. Antalya bölgesinde Rusların mülk satın alarak ülkemize yerleşmeleri doğru değil bir tehdittir. Biz neden Rusya'da mülk satın alamıyoruz?
Atatürk bu konularda bizi şu şekilde uyarmıştır;
✓ Arapların iç işlerine karışmayın.
✓ Yayılmacı batının oyunlarına gelmeyin.
✓ Ruslar ile iyi geçinin.
Hangisine uyduk? Bu politikanın tamamını terk edenler 1950'den bu yana bu ülkeyi yönetenlerdir.
Bitecek artık bu zulüm.
Yeter söz haklının olacaktır. Bir asır öncesinde olduğu gibi.
] Önder KARAÇAY [
6 notes · View notes
fevkaladeyim · 2 years ago
Text
sizde de sey oluyo mu başıma bi şey geliyo işte olgun karşılamaya çalışıyorum, iyi karşılamaya çalışıyorum ve bence başarılı da oluyorum. oh süper ya çok iyi başa çıktım diyorum sonra akşamına ya migren ya gastrit ya da bağırsak düzensizliği kanklerim tarafından ziyaret ediliyorum sonra diyorum ki AY BEN ASLINDA ÜZÜLMÜŞÜM AMNA
3 notes · View notes
dilperisanimmmm · 1 year ago
Text
Bi bu yorumdakiler kadar olamadık
0 notes
yakazakalb · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Zalime boyun eğmeyen, zillet ile değil izzet ile yaşamayı tercih eden, tarihimize zamanın sahabesi gibi nasıl olunur gösteren mücahid ve mücahidelere selam olsun. Bi sene önce başlayan bu direniş dünyanın uyanışına vesile oldu. Ümmetin birliğine de vesile olsun inşallah.
Allah Filistin'e özgürlüğü bahşederken bize de prangalarımızdan kurtulmayı nasib etsin. Maddi ve manevi zaferler göstersin.
44 notes · View notes
mine-lifestyle · 2 months ago
Text
Tumblr media
Bugün evi temizlerken böyle bir manzara ile karşılaştım...
Ve şu an yeni bir kitaba başladım okurken de şu parça karşıma çıktı:
" Bir bedeviye Allah'ın varlığını ne ile isabet edebilirsin diye sorduklarında: " Dışkı deveye, ayak izleri yürüyüşe delalet eder de burçlarla süslenmiş gökyüzü ve etraflı yeryüzü, Lâtif ve Habir olan Allah'a delalet etmez mi? " Evet yeryüzü ve onun insanı, hayvanı, bitkisi, câmidi, semâ ve onun güneşi, ayı, yıldızları ve bütün bunların ince ve ölçülü nizâmları Allah'ın varlığına, birliğine ve bütün kemâl sıfatlarını açıkça delalet ederler. "
# kitaptan alıntı #
Kim nasıl bakar ve neyi görmek isterse her şey göze ve gönle öyle görünür ve yansır bence.
40 notes · View notes
musfika-hanim · 1 month ago
Text
uzun süredir belki aylar oldu içim düğüm düğümdü. kendimi sıkmaktan beynimin damarlarının gerildiğini hissediyordum. pazar günkü telefon konuşması, dün vakfa gelen mülteci kızın hikayesi, sabah gördüğüm rüya hepsi hücum etti gözlerime. erkenden derneğe geldim, yalnızdım, tüm içimi bıraktım. sesli, haykırarak kendimi sıkmadan, çocuklar duyacak farkedecek korkusu olmadan ağladım.. kapının anahtarla açılma sesi ve arkadaşıma yakalandım.. acizliğimin zirve noktasındayım ve kalbim apağır.. ağlamak çoğu zaman iyileşmektir bazen de hasta olmaktır. ağlayarak hasta ettiğim uzuvlarım ve ağlayarak tedavi ettiğim psikolojim. ve tüm bunlara rağmen yüzüme hiç yansımayan o derin hüznüm.. Allah'ım varlığına, birliğine, merhametine, verdiğine, vermediğine, aldığına tekrar vereceğine ve senden gelecek olan her şeye.. elhamdülillahirabbilalemin.. ve eğer bu dünyada başını koyacak bir yer arıyorsan o yer senin sağ ya da sol omzundur..
21 notes · View notes
noor-kazem · 2 years ago
Text
Tumblr media
أتذكر الكتابة كما لو كنت أغرق لا تفرق العادة ، وأتذكر القراءة كما لو أنني أمتلك ثقوب الجوع السوداء العميقة ، وعواصف الاختطاف والويل الدوامة ، من الاتحاد السلس والانفصال القسري ، والتعذيب النضج للكمال فارغ اليدين.
I remember writing as if I were drowning in habit, and I remember reading as if I possessed the deep black holes of hunger, the swirling storms of rapture and woe, of seamless union and forced separation, the ripening torture of empty-handed perfection.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Alışkanlık içinde boğuluyormuş gibi yazdığımı hatırlıyorum ve açlığın derin kara deliklerine, kendinden geçme ve kederin girdaplı fırtınalarına, kesintisiz birliğin ve zorunlu ayrılığın, eli boş mükemmelliğin olgunlaşan işkencesine sahipmişim gibi okuduğumu hatırlıyorum.
149 notes · View notes
monesterium · 4 days ago
Text
Tumblr media
Seni uyarmıştım, asker. Bana kızma. Kendine de. Benim gibi görünmez değilsin. Hiç kimseye çarpmadan buradan gidebileceğini sanıyorsun. Ama mümkün değil. Birliğin çok dar. Elbet çarpışacaksın. Elbet canın yanacak. Hem nerede biriktirdin bu kadar gururu? Ne zaman? Üstelik gerçek bir gurur bile değil, seni korkak yapan. Saygınlığını mı kaybedeceksin? İnsanlığını mı? Burada dayak da yiyeceksin, küfür de. Bir orduya karşı tek başına ne kadar dayanabilirsin? Ayaktasın ama aslında sürünüyorsun. Üstelik bir emir bile yok. Korkaklığın senin yaran. Kapatacaksın onu. Saklayacaksın. Unutacaksın.
8 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Sanat ve Toplumun Değeri Üzerine Bir Sorgulama
Son yıllarda, özellikle milli bayramlar gibi toplumsal birlikteliğin ve milli bilincin pekiştirildiği özel günlerde sahneye çıkan sanatçılara belediyeler tarafından ödenen yüksek ücretler tartışma konusu olmaya başladı. Birçok kişi, bu tür etkinliklerde sanatçılara ödenen astronomik rakamların, sanatın ve toplumun değerleriyle ne kadar örtüştüğünü sorguluyor. Pek çok sanatçı, ülkesinin en özel günlerinde sahne alırken, bunun karşılığında büyük ücretler talep ediyorsa, bu soruya yanıt aramak kaçınılmaz hale geliyor.
Öncelikle, sanatçılar da birer profesyonel olarak bu dünyada emek veriyorlar ve emeklerinin karşılığını almak istemeleri, doğal bir hak. Sahneye çıkmak, bir konser vermek, özellikle büyük organizasyonlarda yer almak, ciddi bir hazırlık ve planlama gerektirir. Bir sanatçının başarılı bir performans sergileyebilmesi için yıllarca süren birikim, disiplin ve eğitim gereklidir. Ancak burada bir soru beliriyor: Milli bayramlar, bir ulusun kimliğinin, kültürünün ve değerlerinin kutlandığı, toplumsal birliğin pekiştirildiği günlerdir. Peki, bu özel günlerde, bu kutsal değerlerin bir parçası olmak için sanatçılar sadece parayla mı motive edilmelidir?
Milli bayramlar, devletin ve toplumun bir araya geldiği, herkesin ortak bir paydada buluştuğu zaman dilimleridir. Bu tür etkinliklerde sahne alacak sanatçılar, genellikle bu bağlamda topluma hizmet etmeyi, bir ulusal bilincin parçası olmayı hedefler. Bu noktada, "Bir gün olsa, sadece teşekkür etmek için sahneye çıksalar" gibi bir düşünce doğabilir. Çünkü bu etkinliklerde sanatçılar sadece kendi şöhretlerini değil, aynı zamanda halkın, dinleyicilerinin, izleyicilerinin desteğiyle var olurlar. Onların takdiri, sanatçının değerini artırır; sahneye çıkmak bir tür karşılıklı saygı ve teşekkürdür. Bu, sanatçının bu özel günlerde parayla ölçülmeyecek bir anlam taşımasını sağlamalıdır.
Ancak günümüzde sanatçıların milli bayramlarda aldıkları yüksek ücretler, çoğu zaman bu değerleri gölgelemiş gibi görünüyor. Belediyeler, çoğu zaman bir etkinlik düzenlerken, büyük bütçeler ayırır, ünlü sanatçılara büyük paralar ödeyerek bu etkinliklerin başarısını garanti altına almak isterler. Bu, organizasyonel anlamda anlaşılabilir bir durum olabilir. Ancak bu noktada sorgulanan şey, "Sanatçıya bu kadar büyük paralar ödemenin, ulusal bir bayramda ne kadar anlamlı bir karşılık bulduğu" sorusudur.
Evet, sanatçıların emekleri değerli ve onları motive etmek için maddi ödüller verilebilir. Ancak milli bayramlar gibi özel günlerde, toplumun birliğini pekiştiren, halkı bir araya getiren bu etkinliklerin maddi kaygılardan daha çok manevi bir anlam taşıması gerektiği de unutulmamalıdır. Bir sanatçının, sahneye çıktığında sadece kendisi için değil, tüm toplumu için söylediği şarkılar, seslendirdiği eserler, birleştirici bir güce sahiptir. Her bir notada, her bir sözde, bir ulusun ortak duygusu ve kimliği yankı bulur. Bu duygunun değerini bir gün için değil, sürekli olarak hissetmek ve yaşatmak, sanatı ve sanatçıyı, sadece ticaretin bir aracı olarak görmekten daha önemli olmalıdır.
Sonuç olarak, belediyelerin milli bayramlarda sanatçılara ödediği büyük paralar, aslında sanatın gerçek değerini tartışmaya açan bir konu olmalıdır. Sanatçıların sahnede olmasını, halkla buluşmasını takdir etmek ve bunun maddiyatla ölçülmeyen bir değer taşıdığını hatırlamak gerekir. Toplumun her bireyi, bu etkinliklerde sahneye çıkan sanatçılara minnettarlıkla bakmalı, aynı zamanda sanatın ve kültürün sadece parayla değil, gönül birliğiyle büyüyeceğini unutmamalıdır.
11 notes · View notes
veganlogicdinamo · 2 months ago
Text
KARANLIK YOL
Pazar günkü yazımda şu tespitte bulunmuştum: Etnikçilerin ve liboşların en hayati dönüm noktalarında siyasal İslamcı AKP’ye can suyu vermelerinin ana nedeni, 1923’te kurulan Cumhuriyete karşı ortak düşmanlıkları ve emperyalizm ile olan göbek bağlarıdır.
Gazeteci-yazar Orhan Gökdemir’in tarikatlar tarihine ışık tutan “Karanlık Yol - Nakşi-Halidi Tarikatı Tarihi” adlı yeni kitabını okurken bu ortaklığa giden karanlık yolu ortaya koyan bölümlerle de karşılaştım.
📌 Türkiye’deki Kürt siyasal hareketinin ‘İslam açılımı’ ne zaman başladı?
📌 Şeyh Sait ne zaman keşfedildi?
📌 2014’te Diyarbakır’da Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla toplanan “Demokratik İslam Kongresi”nde ne oldu?
📌 Öcalan'ın ümmet birliğine övgü düzmesinden sonra Selahattin Demirtaş 'Şeyh Sait torunlarındanım' çıkışıyla nasıl 'yeni bir Kürt-İslam sentezi çağrısı' yaptı?
Ayrıntılar yazımda ve elbette çok daha fazlası Yazilama Yayınevi’nden çıkan kitapta.
7 notes · View notes
1worldiklim · 1 year ago
Text
Tumblr media
BİR FOTOGRAFIN HİKAYESİ
Büyük Taarruz'da düşman yenilmişti fakat hala tam olarak kaybetmiş değildi. Yunan ordu komutanı Trikupis ordusunun başındaydı ve geriye çekilip yeni bir savunma hattı kurmanın peşindeydi. Başarması halinde düşmanı Anadolu'dan atma fırsatı kaçacaktı.
Atatürk bu nedenle Yunan ordusunun kalanını imha etmek istiyordu. Böylece düşman tamamen dağılacak ve denize dökülecekti.
29/30 Ağustos gecesi saat 2 sularında Atatürk'ün kapısı çaldı.
3* Kapıyı çalan Tevfik Bey'in elinde bazı raporlar vardı. Atatürk uyanır uyanmaz Tevfik Bey'i içeri aldı. Raporlara göz attı. Rapordaki haritayı görür görmez yataktan fırladı.
Derhal üniformasını giydi ve İsmet Paşa ile Fevzi Paşa'yı çağırdı. Karargah karışmıştı.
Rapordaki haritaya göre bir Yunan birliği farkında olmadan Türk ordusuna doğru yaklaşıyordu. Atatürk bu birliğin çevrilip imha edilmesi için bazı emirler yazdırdı. Fakat aklını kurcalayan bir durum vardı.
Emirleri yazdırdıktan sonra fikrini değiştirip bizzat cepheye gitmeye karar verdi. Kafasını kurcalayan konuyu bizzat çözecekti. Fevzi Paşa kuzeydeki birliklerin başına geçecek, İsmet Paşa da merkezde kalıp genel durumu yönetecekti.
Gece vakti yola çıkan Atatürk, sabahın ilk ışıklarıyla birinci ordu merkezine vardı. Ordu komutanına yaklaşan Yunan birliği hakkında bilgi verdi. Daha sonra esir Yunan askerlerinin getirilmesini istedi.
Başkomutan sabahın köründe cephede esir askerleri sorguluyordu.
Atatürk esirlere bazı sorular soruyor ve kafasını kurcalayan konuyla ilgili cevap arıyordu. Bir kaç esir sorgulandıktan sonra sıra bir kurmay subaya geldi. Onun verdiği bir cevap sayesinde Atatürk'ün kafasındaki taşlar yerine oturdu. Şüpheleri boşuna değildi.
Haritada tespit edilen Yunan birliğinin başında Yunan ordu komutanı Trikupis ve İkinci Kolordu Komutanı Digenis vardı. Atatürk, aklını kurcalayan sorunun cevabını almış, Yunan subay istemeyerek de olsa büyük bir sırrı ifşa etmişti.
Atatürk istediği bilgiyi alır almaz emirler vermeye başladı. Yunan ordusu çevrilecek, imha edilecek ve Trikupis ile Digenis esir alınacaktı. Böylece Yunan ordusu tamamen çökertilecek, düşman denize dökülecekti.
Yunan subay olan biteni anladığında oracıkta bayıldı.
Atatürk, bu kritik muharebeyi uzaktan takip edemezdi. Derhal savaşın yaşanacağı bölgeye doğru hareket etti. Hakim bir tepeye yerleşerek takip etmeye başladı. Yunan ordusu çembere alınıyor, imha taarruzu için şartlar oluşuyordu.
Fakat Atatürk, bulunduğu tepeden savaşı tam olarak gözlemleyemeyeceğini anladı. Ateş hattına girmeye karar verdi. Nurettin Paşa bunun riskli olacağını söyledi. Fakat Atatürk kabul etmedi. İsterse kendisinin burada kalabileceğini söyleyerek yola koyuldu.
Nurettin Paşa haksız sayılmazdı. Bir başkomutanın bu şekilde ateş hattına girmesi kolay görülecek iş değildi. Oldukça riskliydi. Öyle ki, Atatürk ateş hattında ilerlerken düşman mermileri sağa sola düşüyordu.
Atatürk o kadar ilerlemişti ki düşmanla çarpışan avcı hattının bölgesine girmişti. 11. Tümen Komutanı Derviş Bey durumu öğrenince bir askerle haber gönderdi ve geri dönmelerini istedi. Atatürk "Sen bu atı ona götür, binsin de o buraya gelsin" diye emir verdi.
Derviş Bey kısa süre sonra bölgeye geldi. Atatürk "Biz buradayken topçuların geride kalması olmaz, onları bizim önümüze geçirmek lazım" dedi.
Fakat bu durumda avcı hattı ile topçu hattı bir araya gelecekti ki bu askeri açıdan riskli bir durumdu.
Derviş Bey "Paşam, şimdi de avcı hattı ile topçu hattı bir araya geldi. Bu oldu mu?" diye sordu. Atatürk'ün yapmaya çalıştığı şeyi anladı. Emri vermesini beklemeden kendisi söyledi:
"Paşam, emrederseniz, avcı hattını da ileri sürelim".
Atatürk güldü ve "Derhal" dedi.
Avcı hattına ileri emrini verecek telefon bağlantısı yoktu. Bu nedenle Derviş Bey atına atlayıp yola koyulmak istedi. Atatürk'ün yanında bulunan yaveri Salih Bey, bunun bir komutan için tehlikeli olacağını söyledi. Derviş Bey "Baksana emri kim veriyor" diyerek yola koyuldu.
Gün boyu yapılan taarruzla düşman iyiden iyiye köşeye sıkışmıştı. Atatürk de hemen bölgede harekatı izliyordu. Öğleden sonra düşman bir tepenin önünde sıkıştı.
Yunan ordusu bulunduğu yerden neyi var neyi yoksa Türk ordusunun üzerine yağdırıyordu.
Atatürk artık yapılacak şeyin göğüs göğüse çarpışma olduğunu anlamıştı. Bunun için Türk askerinin süngü hücumuna kalkması gerekiyordu. Fakat Yunan ordusunda makineli tüfekler vardı.
Yani mehmetçik makineli tüfeklere doğru süngüyle koşmak zorundaydı.
Atatürk doğru anın gün batımı olduğunu saptadı. Gökyüzünün karardığı bir dakikada taarruz emrini verdi ve Türk süngüleri düşman dolu sırtlara saldırmaya başladı. Batan güneşin son ışıklarının yansıdığı süngüler adeta bir alev gibi Yunan mevzilerine yağmaya başladı.
Kısa süre sonra Türk ordusu Yunan birliklerinin arasına daldı. Kanlı bir çarpışmadan sonra Yunan ordusu dağıldı. Artık bir ordu kalmamıştı. Bozgun halinde kaçışan bir sürüyü andırıyorlardı.
Artık sıra Fevzi Paşa'nın süvarilerindeydi. Kaçanlar süvarilere yem oluyordu.
Atatürk sabah olduğunda Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile savaşın yaşandığı yerin yakınında bir araya gelip konuştu. Yapılacak iş belliydi. Dağılan Yunan ordusu İzmir'e kadar aralıksız takip edilecekti.
"Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" emri verildi.
Yunan ordusu tüm gücüyle kaçıyor, Türk askeri kovalıyordu. Kısa süre sonra Trikupis ve Digenis esir düştü. Yunan Başkomutan Hacıanesti, olaydan habersiz şekilde Trikupis'i başkomutan vekili tayin etmişti.
Tayin haberini Trikupis'e esir çadırında bizzat Atatürk verdi.
Atatürk'ün emri doğrultusunda düşmanı kovalayan Türk askeri, Yunan ordusuna toparlanma imkanı tanımadı. Kovalamaca 9 Eylül'e kadar sürdü. O gün, dağılan Yunan ordusu İzmir'de denize döküldü.
İşgal bitmişti. Türkler kazanmıştı.
Bu büyük zaferden iki yıl sonra, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Dumlupınar'a gitti. Savaş alanını gezdi. Bu esnada Esat Nedim Tengizman deklanşöre basıp o anı ölümsüzleştirdi.
Atatürk'ün gözlerine, süngü taarruzuna kalkıp şehit düşen askerlerin hüznü çökmüştü.
"Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum."
43 notes · View notes
bilmece · 6 months ago
Text
Sanıyorum birçok ilişkide insanı en çok yıpratan şeylerden biri anlaşılmak istemek. Sevdiğin, karşılıklı ilişki sürdürmek istediğin durumlarda tabiki anlaşılmak ister insan. Benim bahsettiğim bir bakımdan bozulmuş, aynı sayfada olmadığın, fikir birliğine zaten varamadığın ilişkilerde peyda olan anlaşılma isteği.
Herkes kendince bir şeyleri anlamlandırmaya, mantıklı bir düzleme oturtmaya çalışır. Kendini iyi hissettirecek veya o anda işine yarayacak bir hikaye yazar ve ona inanır.
Herkesin hikayesinde iyi olamayız. Nasıl bizde herkes iyi değilse. Bunu kabul edip devam etmek gerek yoluna.
15 notes · View notes
smaumutelcisi · 2 days ago
Text
Allahım! Dilerim ki ebedi bir lisanım olsun iki dünyada da seni bitmek tükenmek bilmeyen zenginliğini ve sözlerini hamd ve tesbih etsin. Dilerim ki her nefesim ve kalbimin atışları seni zikretsin. Dilerimki her saatin tik tak sesi senin razı olduğun ve olacağın işler için geçsin. Sözlerin ve ayetlerin varlığımın her zerresine ilmik ilmik işlensin. Bedenim ise nurlarının kaynağında nurlanıp senin ebedi birliğine tek ilah olduğuna şahitlik ve şehadet etsin.
Allahım! Bizlere İslâm bayraklarını tüm yeryüzüne dikmeyi tevhid ve kardeşlik bağlarımızı güçlendiren kuvveler ile nefs-i firavunları 12 parçaya bölüp bertaraf edecek İslâmın bayraktarlığına vazife görecek asalar nasip et. Ülkemize kıyamete kadar yıkılamayacak, içine girenlerin birdaha geri dönmek istemeyeceği fethedilemeyecek kaleler nasip et.
Allahım! Musa’ya (aleyhisselam), Harun-u Kalib-i ihsan edip yardımlaşmanın önemini gösterdiğin gibi, Yuşa’yı (aleyhisselam) ihsan edip ahiret yolculuğunun önemini öğrettiğin gibi, Hızır’ı (aleyhisselam) gönderip hakikat ve hikmet ilim derslerinden öğütler verdiğin gibi, Hızkıl’a (aleyhisselam) hicret nasip ettiğin gibi, çıktığımız yollarda bizlere sağ salim varmayı, yaşlılığımızda bizlerle ilgilenen hayırlı evlât ve varisler nasip et.
Allahım! Biz kullarına da yardımlaşmayı, ahiret yolculuğumuzda metanetli ve sabırlı kardeşlerimizle istişare halinde olmayı, darda ve zorda kaldığımızda çözüm yolları bulmayı nasip et.
4 notes · View notes
ay-misali · 2 years ago
Text
Tumblr media
Acının rengi yoktur, şekli vardır!
Acın nerende, nasıl bir şey diye sorsan anlatamaz! İşte tam şurası acıyor, şuram demek ister...
Elini sinesine basar, gözlerinden yağmur misali gözyaşları akar, içinde ki acıyla feryadı figanla fırtınaları koparır. Bakarsın fakat acıyan yerini göremezsin!
İnsan en büyük depremi kendi içinde yaşar. Acıyı yaşayan kadar hissedebilende insandır.
Zamanın durduğu, acının, feryadın arşa yükseldiği kadar birliğin, beraberliğin, birleştiği gün. Gün kardeşlik günü!
Güzel ülkemin güzel insanları acınızı yüreğimin derinlerinde hissediyor, paylaşıyorum.
Rabbim'den vefat edenlere rahmet yaralılara acil şifalar diliyorum. Rabbim sabırlar versin.
{ Geçmiş olsun canım Türkiye'm }
...ay-misali... 😔💔🥀
78 notes · View notes
hasannkaratas02 · 3 months ago
Text
Hedef 2023 guzellemeleriyle
Avrupa birliğine değil
Ortadoğu ülkemize girdi
Erken seçime gidelim mi #türkiye
3 notes · View notes
kudusdavam-00 · 9 months ago
Text
Aksa'mda Bayram Namazı 💞🍬.
Rabbim bu bayramı hayırlara, fetihlere ve ümmeti Muhammed'in birliğine vesile kılsın inşallah🍬🍂
7 notes · View notes