#bir iki dizide değil bir çok dizide
Explore tagged Tumblr posts
Text
aydigeye de cahil demezsin yaaa
#bi de söyleyen lil zey#türkiyede rap kültürü git gide kadını aşağılama#kadın düşmanlığı#cinsiyetçi söylemler#cinsiyetçi küfürlerle dolu#ve ne kadar etkilenmiyoruz desek de#izlediğimiz dinlediğimiz okuduğumuz şeyler bilinçaltımıza yerleşiyor#bizi o şeye itiyor#ve buna karşı çıkmayı#cahillik olarak görmek#bu ülkeninin değişmeyeceğinin en büyük kanıtıdır#televizyonda bir çok dizide kadına yönelik şiddet var#bir iki dizide değil bir çok dizide#bu hoş değil#güçlü kadın rolü hep güçlü erkek üzerinden yazılıyor#niye#bunlar büyük olmasa da ki bence büyük#etkileyen şeyler#çünkü rtük bunları değil de saçma sapan şeyleri yasaklıyor#ben de bugün türkçe konuşamıyorum#cümlelerimi toparlayamadım#neyse işte anlatmaya çalıştığım şey#cinsiyetçiliği her yerde gördüğümüz için bu bize normal geliyor#bunu normalleştirdik
0 notes
Text
İÇSEL SESLER
Bu belki de başlangıç cümlesini yirminci defa yazıp silişimdir. Yazıya nasıl başlayacağımı içimden geçenleri nasıl dökeceğimi hiç beceremeyen birisiyim.
Uzun zamandır belki de hiçbir zaman kendimi dinlemediğimi, kendimle dertleşmediğimi fark ettim. İçimde hayata karşı, insanlara karşı, her şeye karşı o kadar büyük bir acı, büyük bir isyanım var ki belki de bunu dışarı vurmaktan korkmuşumdur. Belki de en korktuğum şey aslında kendi iç sesimdir. Bana karşı her zaman doğruyu söyleyen o sesi dinlemekten korkmuşumdur. Bugün dinlemeye karar verdim onu.
İnsanlar için en büyük acı her zaman kendi yaşadığı acıdır. Başkasının acıları kendi acıları karşısında önemsiz hale gelir. Ben acı hissetmiyorum galiba artık. Her şeye karşı çok fazla boş vermişliğim birikti içimde.
Hayatta ben hep saf olan taraftım. Karşımdaki insan için, sevdiğim insan için çok fazla kendimden feragat ettim. Hiçbir zaman sevdiğim kadar sevilmediğimi fark ettim. Belki de doğanın kanunu böyledir belki de benim kaderim böyledir.
Etrafımda çok insan var ama içimde de bir o kadar büyük bir yalnızlık. Geceleri kafamı yastığa koyduğumda beynimde dönen o düşünceler içimi yakan o hissizlik uykularımın kaçmasına çok defa sebep oldu.
Küçük yaştan beri aileden uzak olunca tek başına olunca insan çok çabuk olgunlaşmak zorunda kalıyor. Ayaklarının üstünde durmak zorunda kalıyor. Sorumluluk sahibi olmak zorunda kalıyor. Üstüne bir de yaşadığı şeyler eklenince çocukluğunu yaşayamamak zorunda kalıyor. En üzücü olan da bu aslında. Ben hiçbir zaman çocukluğumu yaşayamadım. Hep bir koşuşturmaca hep bir acı hep bir hüzün. Gözlerimi kapayıp düşündüğümde mutlu olduğum anlardan çok canımın yandığı anları hatırlamam normal mi? Yoksa ben mi böyleyim?
Beni dışardan gören insanlar hep diyor ne kadar enerjiksin ne kadar mutlusun hayat sana güzel… Hayat bana aslında hiç güzel değil. Duygusal olarak tükenmiş bir insanın hayatının ne kadar güzel olmasını bekleyebilirsin ki?
Geçenlerde bir dizide bir sahneye denk geldim. O kadar güzel bir sözdü ki içime işledi resmen. “Ben bir defterin iki sayfası arasında değil milyonlarca insanın arasında kurutulmuş bir çiçeğim”. Sevmeyi denedim olmadı, güvenmeyi denedim olmadı, iyi olmayı denedim olmadı. Hep bir şekilde benden faydalandılar. Kötüyken geldiler iyi oldular gittiler. Çok fazla kurutuldum. Bir süre sonra mutlu olamayacağımı düşündüm.
Düşünüyorum çok düşünüyorum ben niye yaşıyorum diye. Bu enteresan dünyada olmamdaki görev ne diye. Sırf bu yüzden yaşıyorum belki de. Hüzünlü ve yorucu bir filmin sonunu görmek için. Sonunda belki mutluluk vardır belki hüzün.
Her şeye rağmen umutlu olmak yoruyor ama bir o kadar da olmak zorundayım. Yoksa çekilir mi bu hayat?
Günün kaçıncı sigarasını içiyorum sayamadım şu anda. Kafamın içindeki sesler çok fazla. Hiç birisine odaklanamıyorum. Sürekli bir şeyler söylüyor sürekli bir şeyler istiyor. Susturma butonu olsa keşke. Bir sustursam bir süre kafamı dinlesem. Hiçbir şeyi düşünmesem. Hiçbir şeyi düşünmeden hareket etsem ama olmuyor hep konuşuyor hep bir ses hep bir çığlık hep bir gürültü.
Diyorum ki boş ver yat uyu böyle geçsin zamanların. İnsanların kötü yanlarını görme. Ne kadar yalnız olduğunu görme hissetme. Rüyandaki kabuslar bile uyanık olduğunda gördüğün kabuslardan daha hafiftir diye ama olmuyor. Uyandım artık biliyorum açıldı gözlerim ama insan en kötü kabuslarını uyanıkken görüyormuş.
Söylemek istediğim haykırmak istediğim içimde dökmek istediğim çok şey var. İçsel seslerim şimdilik bu kadar söylüyor. Belki de bu ayık olduğum içindir. Şimdilik veda vakti…#
12 notes
·
View notes
Text
MY NAME // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 7,8 Benim Puanım: 8
Drama: My Name (English title) / Undercover (early working title)
Hangul: 마이 네임
Director: Kim Jin-Min
Writer: Kim Ba-Da
Date: 2021
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Han So-Hee, Park Hee-Soon, Ahn Bo-Hyun, Lee Hak-Joo, Yoon Kyung-Ho
8 bölümlük minnacık bu dizi çok uzun süredir listemdeydi. Başroldeki hanım arkadaşımızı bir türlü sevemediğim için başlamıyordum. Sonra Nevertheless dizisini izlediğime göre artık bu diziye de bir şans vermenin zamanı geldi diye düşündüm. Bölüm sayısı ve süresi kısa olan bu dizi aynı zamanda son dönem moda olan 1. Kısım – 2. Kısım kafasına da girmemiş. 8 bölüm çekmiş anlatacağını anlatmış, bitirmiş. Bu anlamda benden bir geçer not aldı. Keza dizinin konuyu anlatma şeklini izlediğinizde bana katılacağınızı düşünüyorum, dizi zaten 8 bölümden uzun olamazmış. Hatta bir ihtimal bölümleri 1 saat yapıp 6 bölümlük bile yapılabilirmiş.
Konusu aptalca bir intikam planı olarak yazılmış. Bunu kötü yazılmış anlamında söylemiyorum. Itaewon Class ve Reborn Rich gibi zekice planlanmış intikam konulu dizilerin üzerine bunun zekice bir intikam planı olduğunu söyleyemeyiz. Zaten örnek verdiğim iki dizinin kalite olarak yanından dahi geçemeyeceğini de belirteyim. Aynı kulvarda yarışmıyorlar onu da bir netleştirelim. Senaryo gereği fevri karar verilmiş, çokta zekice olmaya bir şekilde planlanmış bir intikam hikayesi olarak özetleyebiliriz.
Yoon Ji-Woo(Han So-Hee)’nın babası Yoon Dong-Hoon(Yoon Kyung-Ho) polis tarafından aranmaktadır. Bu yüzden sürekli evi gözetlenmektedir. Babası aranan bir suçlu olduğu ve annesi olmadığı için de tek başına yaşamak zorunda kalan bir lise öğrencisidir. Okulda bu konu ile sürekli üzerine gelinmekte, zor zamanlar geçirmektedir. Doğum gününde babası dayanamayıp eve gelir ancak kapının kilidini açarken vurularak öldürülür. Ji-Woo’da buna kapı deliğinden şahit olur. Polis merkezini ne kadar aşındırsa da babasının katili ile ilgili hiçbir sonuç çıkmaz. Cahil cesareti ve gözü dönmüşlük ile babasının en yakın arkadaşı dedikleri uyuşturucu kartelinin başı olan Choi Mu-Jin(Park Hee-Soon)’a gider ve babasının katilini bulmasını ister.
Big boss Mu-Jin karizmanın yürüyen hali olarak kızımızı önce reddeder, sonra alır getirir çetenin dövüşmeyi öğrendiği mekana. Bu kızı ben getirdim, artık bizden biri der. Atar onca testosteron salgılayan yamyamın içine. Gözünü intikam bürümüş olan kızımızın planı da burada güçlenecek ve babasının katilini bulup öldürecektir. Toparlayacak olursak, Mu-Jin babasının katilinin bir polis olduğunu söyleyince, kızımız akademiye girip polisin içine sızıyor. Ve hikaye böyle böyle akıyor.
Canım genç polis memuru Jeon Pil-Do rolünde Ahn Bo-Hyun role o kadar güzel yakışmıştı ki… Itaewon Class’ın kötü adamını bu kadar seveceğimi hiç düşünmezdim. Youth MT isimli reality show’u izlediğimde Bo-Hyun’a oldukça ısınmıştım. Tekrar söylüyorum bu diziye inanılmaz yakışmış. Kendisinin kötü adam olarak izlemediğim için de ayrıca memnun oldum.
Dizi tam bir Netflix dizisiydi. Kore dizilerine benzemeyen bir kimya ile yapılmıştı. Kötü anlamda mı iyi anlamda mı karar veremedim. Belki de çok fazla bu tarz dizi izlemiş biri olarak ilk saniyede sonunu tahmin etmiş olmak beni biraz da üzdü. İlk bölüm sonunda aha dedim böyle bitecek bu dizi, inşallah yanılıyorumdur. Yanılmış olmayı gerçekten çok isterdim. Merak uyandırıyordu ama “benim tahmin ettiğim gibi mi çıkacak” şeklinde bir meraktı. Oyunculuklar şahaneydi, onu atlamayalım. Herkes inanılmaz konunun içine girerek tam anlamı ile adapte bir şekilde oyunculuk sergilemişti. Karakterleri adeta yaşıyorlardı.
Sonuna gelirsek, evet düşündüğüm şekilde sonuçlandı ama düşünmediğim şekilde sert bir son yapıldı. Gerçekten bu kadarına gerek var mıydı diye sorguladım. Ve bir miktarda tutarsız buldum. Vallahi tadım kaçtı. Dizide hemen hemen herkes mütemadiyen yaralanıyordu. Ama öyle böyle yaralanmak değil, kan revan oluyorlardı. Sonraki sahnede ise hiçbir şey yok gibi olmaları dizinin gerçekçiliğini benim gözümde sorgulattı. Son ana kadar bunu göz ardı etmişken finalde overdose oldum.
Dizi, izleyiciyi rahatsız edici havası ile kısa bir yolculuğa çıkarıyor. Benim şahsi fikrim çıkılabilir bir yolculuk olduğu yönünde. Hala başrol hanım kızımız Han So-Hee’ya çok ısınamamış olsam da, dizi için güzel bir tercih olduğunu düşünüyorum. Abbys dizisinde sezon boyunca “anam, anam, anamda anam” diye dolaşmasından ötürü bizim lügatımızda ismi “anam anam” kaldı. Bu dizide de “babamda babam” diyordu ama uzunca bir süre daha anam anam kalacak gibi durmuyor.
OST:
Rapheal Lake, Royal Baggs - A Thought is haunting me
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#My Name#kdrama#dizi#inceleme#eleştiri#yorum#Han So-Hee#Park Hee-Soon#Ahn Bo-Hyun#Lee Hak-Joo#Yoon Kyung-Ho
2 notes
·
View notes
Text
Hayat Ağacı
Elif ödünç aldığı kitabın sayfalarını yavaşça çeviriyordu. Bu aptalca bir alışkanlıktı. Aslında ödünç kitap almaktan nefret ederdi ama arkadaşı kitabı anlatınca hemen okumak istedi. Keyifli bir şekilde son sayfaları okuyordu ki annesi mutfaktan salona gelirken salonun halısına takılıp düşmüştü tabi onunla beraber çayda. Allah’tan çay annesine gelmemişti yalnız bembeyaz halı mahvolmuştu daha geçen hafta almışlardı. Bugün eve gelen misafirin gözü olduğunu kendisine nazar değdirdiğini söyledi. Söylene söylene halıyı temizledi. Halı yıkamayı aradı yarın gelip alacaklardı. Annesi hiçbir şey olamamış gibi çayı tekrar demledi. İşte klasik Semra Hanım önce küçük bir meseleyi hayati bir şeymiş gibi davranır içini döktükten sonra o eski haline dönerdi. İnsanın hiçbir şeyi içinde yaşamaması gerektiğini söylerdi. Hem bu ömrü de uzatıyormuş. Kişi ne kadar çok şeyi içinde tutarsa o kadar çok hastalığa kapı aralıyormuş. Girdiği bir internet sitesinde öyle yazıyordu. Semra şu hayatta iki şeyden zevk alıyordu: kızının okuduğu kitaplarla dalga geçmek ve Zeki Müren dinlemek. Kızının yanına oturdu. Yine yeni bir kitap eline almış okuyordu. Daha önce görmemişti ya yeni almıştı ya da bir arkadaşı vermişti. Kapakta koca bir ağaç vardı etrafında da insanlar adı Sonsuzluk Ağacıydı. Çayından bir yudum aldı Semra Hanım. Elif birazdan annesinin ne soracağını anladığından kitabı koltuğun üstüne koydu. Semra Hanım:
“Ne okuyorsun Elif?”
“Hiç önemli bir şey değil anne.”
“Yahu merak ettim anlat hadi. Bak en sevdiğim dizi Züleyha başlayacak onu bile izlemiyorum sırf sen sevmiyorsun diye.”
“Anne onun adı Bir Zamanlar Çukurova, Züleyha değil. Öğren artık. Hem beni seni bilmiyor muyum yine alaya alacaksın beni”
“Kızım dizide bir Züleyha var onu paylaşamıyorlar tüm konu buradan ilerliyor. Yazanlar yanlış isim verdiyse ben ne yapabilirim. Bak bu sefer söz sadece dinleyeceğim.”
“Söz mü?”
“Ya söz dedik ya çatlatma anlat işte!”
“Tamam anlatıyorum. Dünyanın öbür ucunda yaşayan bir halk varmış. Orada yaşayan insanlar hep çok güzel ve gençmiş. Adı Mark olan bir gezginin yolu buraya düşmüş. Bu kasabada insanların evcil hayvanı kurt ve geyikmiş. Ataları, kurt ve geyiklerin tılsımlı olduklarına inanıyormuş. Hiç bir gücün bu hayvanları yenemeyeceğini düşünüyorlarmış. Kasabadaki her kızın bir kurdu erkeklerin ise geyiği varmış. Herkes hayvanıyla kasaba dışına çıkarmış olası bir tehlikede korunmak için. Kasabadaki herkes çok sıcakkanlıymış. Mark insanların hep mutlu ve güler yüzlü olmalarına şaşırmış. Kasabanın her yerini dolaşmış ama bir tane bile yaşlı insan bulamamış. Sonra herkesin evinin içinde aynı ağacın meyvesi olan cennet hurması vardı. Neden herkesin evinde aynı meyve ve aynı miktarda hiç anlamamıştı. Kasabadayken Alexia diye bir kızla tanışmış. Kızı çok beğenmiş işte. Ona neden kimsenin evinde ayna olmadığını sormuştu. Alexia uğursuzluk belirtisi olduğunu söylemişti. Normalde birkaç gün kalıp gidecekmiş ama kıza bağlandığı için iki hafta daha kalmaya karar vermişti. Alexia ikna edebilirse onu tıpkı kendisi gibi gezgin yapacaktı. Gördüğü muhteşem dağları, evleri, ateş yutan insanlardan bahsetmişti. Alexia sürekli olarak kasabadan çıkamayacağını söylüyordu. Zamanla onu ikna edeceğine emindi Mark.
“Kızım anlattığın hikâyede bazı mantık hataları var. Mark gelir gelmez oranın tuhaf bir yer olduğunu anladığında neden kaçmamış? Bir de o kasaba halkının dilini nasıl biliyor? Bir gezgin hemen nasıl âşık olur? Kim bilir gezdiği yerlerde ne güzel kızlar vardır. Alexia’yı onlardan ayıran neydi?”
“Anne ufak tefek şeylere takılıyorsun. Bilmez misin insan tuhaf ve gizemli olana karşı bir çekim gücü hisseder. Mark gezgin ve maceraperest biri kim bilir yolculuğu sırasında kaç kez ölümden dönmüştür. Sırf kasaba halkı tuhaf diye kaçacak biri değil. Dile gelince eski dönemler ama Mark asil bir aileden geliyor kendi de meraklı olduğu için dört beş dil öğrenmiş. Alexia gelince kim olsa böyle bir güzelliğe düşerdi. Muhteşem doğanın bir parçasıydı adeta. Kitaptaki her şeyi anlatırsam ne anlamı kalır anne? Bilerek bazı boşluklar bırakıyorum ki merak edip oku diye?”
“Sen ne akıllısın öyle! Temizlikten, yemek yapmaktan çarşıya pazara gitmekten vakit mi kalıyor Allah aşkına. Hadi devam et sen merak ettim sonunu”
“Bir sabah kasaba halkı meydanda toplanmıştı. Söylenenlere göre onların her sene yaptığı bir Hıdırellez benzer bir kutlama yapıyorlarmış. Bunun için kasabadan bir erkek bir kadın olmak üzere iki kişi seçiyorlarmış. Bu iki kişi kasabanın en güzel kızı ve en yakışıklığı erkeği olarak seçiliyormuş. Tüm bu şenlikler onlara adanıyormuş. İki kişinin ismi açıklanmış; Alexia ve Elon. Mark bu haberi vermek için Alexia aramış. Onu nehrin kıyısında ağladığını görmüş. Haberden mutlu olacağını düşünerek yanına gitmiş. Alexia’nın arkasından yaklaşmış. Suyun yüzeyinden yansıyan Alexia suratını görünce dehşete düşmüştü. Suyun yansımasında neredeyse bin yaşında gözüken bir kadın görmüştü. Bu Alexia olamazdı. Belki de bir büyücü tarafından ruhu ele geçirilmişti. Böyle hikâyeleri Merlin’de okumuştu. Kim bilir belki gerçekti? Kıza sormalıydı ama yüzüne bakamıyordu her baktığında o yaşlı kadını görüyordu”
“Hadi oğlum Mark vakit varken kaç kurtar kendini bu manyakların elinden ne olacağı belli olmaz.”
“Anne sözümü kesmezsen devam edeceğim.”
“Ay sen de bir şey anlatınca çekilmiyorsun. Sanatçı kaprisin mi var ne? İlla sözün kesilmeyecek. Tamam devam et kesmeyeceğim sözünü.”
“Nerde kalmıştım ha tamam hatırladım. Alexia çocuğun ondan kaçtığını görünce hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Kızın ağlaması Mark’ın kendini toparlamasını sağlamış. Alexia, Mark’a dönerek ona her şeyi anlatacağını bunun için korkmaması gerektiğini söylemiş Alexia anlatmaya başlamış. Bundan binlerce yıl önce bir cadı kafilesi bu kasabaya gelmişti. Kasabalılar candan ve neşeli insanlarmış. Cadılar burada birkaç gün kaldıktan sonra kasaba halkına bir teklifte bulundular dünya hayatında sonsuz ve gençlik dolu bir yaşam teklif etmişler. Karşılığında her sene bir kad��n ve bir erkek olmak üzere iki kurban istemişler. Başta kasaba halkı kabul etmemiş ama sonra sonsuz bir hayat yaşamanın büyüsü onları cezbetmiş. Anlaşmışlar. Büyücüler üç gün üç gece toprağın altına sonsuzluk ağacının altına altın başlı siyah pullu bir yılanın tohumunu yerleştirmişler. Ağaç olağanüstü bir gelişimle bir günde büyümüş. İşte o günden beri biz her sene iki kişiyi kurban ederken güzel elbiseler giyer, en güzel yemekleri yapar, oyun oynayıp dans ederiz. Sonra gün batarken seçilmiş erkek ve kadın ağacın kavuğunun içine girerler. Ruhları cadılar bedenleri ise ağacın altındaki yılana yem olurdu. Hayvanlarına gelince kurt serbest bırakılır geyik ise ziyafet olarak yenirdi. İşte biz de böyle insanlarız. Sen gelince her şey değişti. Eskisi gibi mutlu değilim. Sırf cadılar için ölmek istemiyorum. Sonsuz bir yaşam istemiyorum sadece seninle gelmek istiyorum ama yapamam. İstersen kaçıp gidebilirsin kimseye söylemem öğrendiğini. Hadi durma kaç. Senin gibi kaç kişi gelip geçti. Hadi sen de git!”
“Tuttum ben bu kızı. Kimseye eyvallah demiyor.”
“Anne sen de olmasan kim tutacak bu kızı. Kitaba geri dönelim biz. Mark âşık maşak ama can daha kıymetli tabi kızın anlattıkların sonra daha bir panikledi. Kıza sen sağ ben selamet diyerekten ayrılmış yanından. Koşarak kasabada eşyaları bulunan misafir eve gidip eşyalarını toplamış. Tam evden çıkarken arkadan biri sert bir taşla kafasına vurup bayıltmış. Mark uyandığında kendini bir mağaranın içinde bulmuştu. Yanı başındaki adam ona çok geç uyandığını biraz daha geç uyansaymış mezarda olacağını söylemiş. Peki, bu adam kim sence anne?”
“Elinin körü ne bileyim kim? En can alıcı yerde ne diye kesiyorsun!”
“Hep sen mi keseceksin hikâyeyi sıra bende. Hayal gücün ne kadar zayıf anne? Mark’ı bayıltıp mağaraya getiren kişi Marcel’den başkası değilmiş.”
“Marcel’ de kim kız? İlla her şeyi sordurtacaksın dimi?”
“Marcel, hikaye başladığında kasabanın en sakin insanlarından biri olarak tanıtılmıştı. Hapis edilmişti ağacı kesmeye yeltendiği için sonra pişman olduğuna inanılınca çıkarılmıştı ama hala ağacı kesmenin planlarını yapıyormuş. Kasaba kimsenin ona yardım etmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden Mark’ı kaçırmıştı. Mark’a yardım ederse kasabadan sağ kurtulacağını etmezse zaten kasaba halkı tarafından öldürüleceğini söylemiş çünkü kasaba giren biri bir daha çıkamazmış. Mark yapacak bir şey olmadığını için kabul etmiş.”
“Peki herkes hayat ağacıyla mutlu mesutken niye bir tek Marcel isyan edip ağacı yakmak istemiş?”
“Anne acaba sen felsefeci falan mı olsan bu kadar soru sormak insanı filozof yapar?”
“Ah benim saf kızım ben bu kadar sorgulayacı olmasam günde kaç kere dolandırılırım haberin var mı senin? Geçen komşunun evine satıcı gelmişti ben de tam o sırada markete gitmek için evden çıkıyordum. Satıcı eve girmek istedi hemen durdurdum. Satıcıyı sordum birkaç şey hemen merdivenlerin yolunu tuttu. Meğerse bunlar milleti evine girip altın falan çalıyorlarmış. Birkaç hafta sonra yakalanmışlar. Komşu nasıl teşekkür etti bir görsen. Geçende bir tepsi börek gönderdi. Neyse soruma cevap ver sen? Marcel’in isyanın sebebini?
“Tamam, anlatıyorum anne. Marcel, altı yaşındayken anne ve babası hayat ağacına kurban edilmiş. Çok küçük olmasına rağmen o günü hiç unutmamış. Ona ailesinin hastalıktan öldüğünü söylemişler büyüyünce Marcel hiç bir zaman inanmamış.”
“Görüyor musun millet ana babası için neler yapıyor peki sen bunca zaman ne yaptın kızım?”
“Anne farkındasın dimi bir kitap karakteri ile beni kıyaslıyorsun neyse en azından komşunun çocuğunu geçtik?”
“Hadi devam et!”
“Anne burdan sonrasını kitaptan okursun çünkü ben de okumadım. Ben okuduktan sonra okursun.”
“Ben kitap okuyunca uykum geliyor. Sen odana geç oku kitabını ben de biraz Züleyha izleyeyim. Özeti bitmiştir şimdi.”
“Sırf özetini beklememek için beni konuşturdun dimi...”
“Aşk olsun ben öyle biri miyim?”
“Ne diyebilirim ki ben sana, izlemeye devam et...”
2 notes
·
View notes
Text
Dizi Önerileri #2 : F L E A B A G
• Fleabag, Phoebe Waller Bridge'in tek kişilik tiyatro oyunundan dizeye uyarlanmış bir yapım. Aşağı yukarı 12 bölümlük, 2 sezondan oluşan bir yapım. Mini dizileri severim, beni bilen bilir. Uzun sezonluk diziler, uzun bölümler çok zaman kaybı gibi geliyor. Fleabag izlemeye başlama nedenlerimden biri de bölüm sayısı ve bölüm süresi. Bölüm süreleri aşağı yukarı 30 dk. ☺️ • Kendimizle ilişkilendirebileceğimiz sayısız zorlukla birlikte bu dizide iki kardeşin hem bozulmaz bağını hem de ikisi arasındaki çalkantılı ilişkiyi çok yakından görebiliyoruz. • Argoda adi, pislik anlamlarına gelen "Fleabag" takma adını kurduğu karakterde niçin seçtiğini şöyle anlatıyor bir röportajında: "Ona öyle seslenmek istedim çünkü kişiliğinin ve dış estetiğinin hayatının tamamen kontrolünde olduğu izlenimini vermesini istedim, aslında gerçekte o öyle birisi değil." • Salt bir komedi dizisi değil, kara mizahla dolu bir trajikomedi. Türk dizilerinden farklı olarak, her şey mükemmel ilerlemiyor. Tıpkı gerçek hayat gibi. Sadakatsizlik ve güvensizlikle birlikte insanların gerçek sorunlarını ele alıyor. Ve bunları gülünecek bir ortamda izleyiciye sunuyor. İngilizler kara mizah işinde çok iyi. Bu konuda başarılı yapımların çoğu İngilizlerin elinden çıkma, bu da bence tesadüf değil. • 4.duvarı yıkıyor! 🤩 Buna bayılmıştım. Türk televizyon programlarının hiçbirinde böyle bir şey yok, bu yüzden şaşırtıcı gelebilir. Tıpkı yine gerçek hayatta olduğu gibi, kimseyle konuşamadığımız konularda, kendi zihnimizden çıkamadığımız anlarda karakter biz izleyici ile doğrudan iletişime geçiyor. Bizi bir sırdaş olarak görüyor. Bu bence müthiş bir şey. Her yapımda, her zaman işe yaramaz ama buraya resmen cuk diye oturmuş. • Hot priest... ❤️ Seksi rahip karakteri tam olarak bizim çılgın Moriarty için yazılmış. Eğer Andrew Scott rolü kabul etmeseydi, 2. sezon çekilmeyecekti. Vay be. Fleabag de, rahip de sanki rol yapmıyorlar da kendi hayatlarını yaşıyorlar gibi. Oldukça doğal. • 71. Emmy Ödülleri'nde, En İyi Komedi Dizisi dahil 6 dalda Emmy ödülü kazandı. • Sinematografik açıdan daha estetik görünmesi için çerçeve oranı alıştığımız 16:9 oranında değil 2.35:1 oranında ayarlanmış.
6 notes
·
View notes
Video
youtube
Bahçede Miş Miş (Arabım Fellahi) - Sevcan Orhan ✩ Ritim Karaoke (Saba Mi... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/S29hfXmA5kc ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Bahçada Miş Miş (Arabım Fellahi) - Sevcan Orhan ✩ Ritim Karaoke (Saba Minör 4/4 Çiftetelli Antep Düğünü) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI : BAHÇADA MİŞMİŞ (ARABIM FELLAHİ) SÖZ GÜFTE : ANONİM BESTE - MÜZİK: ANONİM USÜL : 4/4 ÇİFTETELLİİ MAKAM - DİZİ : SABA - MİNÖR YÖRESİ : GAZİ ANTEP Bahçede mişmiş,sararıp yere düşmüş Sevdiğim komşu kızı aklıma düşmüş Öyledir öyle,derdini söyle Arayıp da bulamazsan,gönlünü eyle Bahçede iğde,dalları hep yerde Sevdiğim hattuç bacı eviniz nerde Öyledir öyle,derdini söyle Arayıp da bulamazsan,gönlünü eyle Arabi fellahi,severim billahi Çekerim silahı,vururum vallahi Öyledir öyle,derdini söyle Arayıp da bulamazsan,gönlünü eyle Bahçede havuz, etrafı yavuz Elimizde billur şişe, mezemiz karpuz Öyledir öyle, derdini söyle Arayıp da bulamazsan, gönlünü eyle SABÂ صبا Türk mûsikisinde bir birleşik makam. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Seydî’nin el-Matla‘ında terkipler arasında zikrettiği sabâ makamı dügâh perdesinde karar eden makamlardan olup seyir özelliği çıkıcı veya çıkıcı-inicidir. Sabâ makamının dizisi, çârgâh perdesindeki zirgüleli hicaz dizisine yerinde yani dügâh perdesindeki sabâ dörtlüsünün eklenmesinden meydana gelmiştir. Sabâ dörtlüsü kendi yeri olan dügâh perdesinde KSS aralıklarıyla sıralanan dügâh, segâh, çârgâh ve hicaz perdelerinden meydana gelen 18 komalık bir “eksik dörtlü” olup sabâ makamı dügâh perdesinde bu dörtlü (çeşni) ile karar eder. Bu eksik dörtlünün tam dörtlü olma ihtiyacından dolayı bu dörtlünün dördüncü sesi olan hicaz perdesi (bakiye bemollü re) seyir sırasında 2-2,5 koma kadar daha dik (ince) basılır. Rauf Yektâ Bey bu konuya dikkat çekerek çârgâh ile bu dikleşmiş hicaz perdesinin arasının 12/11 oranında olması gerektiğini belirtmiştir. Bu oran da söz konusu re bemolün 4 değil 2,5 komalık bir pestlikle basılması gerektiğini göstermektedir. Ancak buna benzer bazı makamlardaki ses ihtiyacını pek de karşılayamayan Arel-Ezgi nazariyatında bu perdeyi gösterecek bir değiştirme işareti (bemol) olmadığı için notada bakiye bemolü ile yazılmasına rağmen icrada bu perde ifade edilen oranda daha dikçe basılır. Sabâ makamında benzer bir özellik, çârgâhtaki zirgüleli hicaz dizisinin altıncı sesi olan şehnaz perdesi (bakiye bemollü la) için de söz konusudur. Fakat bu perde seyir sırasında bazan şehnaz (bakiye bemollü) değil dik-şehnaz (koma bemollü) olarak basılır. Bunun sonucunda çârgâhtaki zirgüleli hicaz dizisi de değişmiş olur. Bu perdenin bazan bu şekilde dik-şehnaz olarak basılmasının üç sebebi olabilir. 1. Çârgâh perdesi üzerinde bulunan zirgüleli hicaz dizisi değişip uzzâl dizisi haline gelmiş ve bu dizinin bir kısmı, yani dik-şehnaz perdesine kadar olan kısmı kullanılmıştır. “Çârgâh perdesinde uzzâl dizisinin bir kısmı” diye belirtilmesinin sebebi ise şudur: Böyle bir dizide dik-şehnaz perdesinin arkasından sünbüle (küçük mücennep bemollü si) perdesinin gelmesi gerekir, fakat hiçbir sabâ eserin tiz tarafında bu perde yer almaz. Ancak “uzzâl dizisinin bir kısmı” ibaresiyle gerdâniye perdesindeki uşşak dörtlüsünün iki sesini içine alan bir bölge kastedilmiş olur ki bu da çok kuvvetli olmayan bir ihtimaldir. Çünkü gerdâniyede uşşak dörtlüsü daha çok bestenigâr, şevkutarab ve şevkefzâ makamlarında kullanılır. "Gaziantep türküleri" kategorisindeki sayfalar Bu kategoride yer alan toplam 26 sayfanın 26 adedi aşağıdadır. A Allı da Yemenim Anama Söyleyin Damda Yatmasın Atına Binmiş Elinde Dizgin B Bahçalarda Mor Meni Bahçalarda Zerdali D Dama Çıkma İz Olur Derik Saçın Örmezler E Evlerinde Bir İpekten Halı Var Ezo Gelin Benim Olsaydın da F Fes Başına Fes Başına G Gine Kısmet Çekti Gurbet Ellere Gönül Gurbet Ele Varma H Hışhışı Hançer K Kalk Gidelim Haco Gelin Bu El Bize Yaramaz Kara Yılan Der ki Harbe Tutuşak Koyun Gelir Yata Yata L Lamba da Şişesiz Yanmaz mı P Pınara Vurdum Kazmayı (Gaziantep) T Tokat Ellerinden Y Yester Ölmüş Kalkın Gidek Mezara Yoğurt Koydum Dolaba (Gaziantep) Yüce Dağ Başında Uçan Turnalar Z Zaten Benim Bahtım Kara Ç Çadır Altı Minare Çadır Kurdum Düzlere (Gaziantep) Ş Şirin Nar Dane Dane Sevcan Orhan Doğum 16 Ağustos 1982 (41 yaşında) İstanbul, Türkiye Tarzlar Türk halk müziği Meslekler Müzisyen Çalgılar Bağlama Etkin yıllar 2000-günümüz Resmî site sevcanorhan.com.tr Önemli çalgılar Bağlama
0 notes
Text
Jujutsu Kaisen x PUBG Mobile etkinliği: Çıkış tarihi, modlar, karakterler
Jujutsu Kaisen x PUBG Mobile etkinliği: Çıkış tarihi, modlar, karakterler ••• ••• Kaynakça: https://level999.com.tr/blog/2023/12/19/jujutsu-kaisen-x-pubg-mobile-etkinligi-cikis-tarihi-modlar-karakterler/ ••• Tokyo'dan Erangel'e çok hızlı.PUBG Mobile'ın popüler anime Jujutsu Kaisen ile uzun zamandır beklenen işbirliğini yayınlamasıyla savaş alanları şu anda büyük miktarda lanetli enerjiyle dolup taşıyor.Jujutsu Kaisen, Jujutsu Büyücülerinin lanetli ruhlarla savaşmasını konu alan karanlık fantastik, doğaüstü bir anime dizisidir. Bunu, lanetli enerjiyi manipüle etmek için gizli teknikler kullanarak yapıyorlar. En ünlüsü, dizide tüm zamanların en güçlü anime karakterlerinden biri olan Gojo Satoru yer alıyor.Animenin popülaritesi Sonbahar 2020 anime sezonunda zirveye ulaştı. Muazzam başarısı nedeniyle bunu, 91 milyon ABD doları ile Japonya'da 2021'in en yüksek hasılat yapan filmi olarak rekorlar kıran ön film Jujutsu Kaisen 0'ın vizyona girmesi izledi.JJK hayranları, çıkış tarihi, modları ve karakterleri de dahil olmak üzere en yeni PUBG Mobile etkinliği hakkında bilmeniz gereken her şeyi burada bulabilirsiniz.Jujutsu Kaisen ve PUBG Mobile işbirliğinin çıkış tarihiKredi bilgileri: PUBG MobilBu PUBG Mobile işbirliği 15 Şubat'ta başlayacak ve Japonya ve Çin Anakarası dışındaki tüm bölgelerde mevcut olacak. Etkinlik 14 Mart'a kadar bir ay boyunca oynanabilecek.Jujutsu Kaisen ve PUBG Mobile karakterleriKredi bilgileri: PUBG MobilAşağıdaki anime karakterleri PUBG Mobile'ın IP temalı oyun modlarının bir parçası olacak:Bu dörtlü, öğretmenleri ve özel sınıf jujutsu büyücüsü Gojo Satoru tarafından yönetilen serinin ana kahramanlarıdır.PUBG Mobile'da Alan Adı GenişletmeKredi bilgileri: PUBG MobilEtkinlik boyunca Lanetli Nesne Sandığı modu ve Lanetli Ceset Bombası olmak üzere iki temalı oyun modu mevcut olacak. Oyuncuların, dereceli oyunlarında temalı modu değiştirmek için Erangel veya Livik'in sağ alt köşesindeki simgeye dokunmaları gerekir.Lanetli Nesne Sandığı — PUBG Mobile'daki Sukuna Finger konumlarıMühürlü Sukuna Parmakları Erangel ve Livik haritalarına dağılacak ve oyunculara ödüller ve özel başarılar kazanmak için tüm parmakları bulma görevi verilecek.Animede Sukuna Parmakları, Ryomen Sukuna'nın parçalanmış gücünü içeren kalıntılarıdır.Sukuna Fingers'ın haritadaki yerleri şunlardır:Erangel'deki SUKUNA PARMAK KONUMLARILIVIK'TE SUKUNA PARMAK YERLERİHapishaneOkulAskeri üsPoçinkiKalıntılarHastaneYasnaya PolyanaMylta GücüTaş ocağıPoligonKereste deposuHoldhusGül ÇiftliğiEnerji santraliMidsteinÇiçekBuzborgDoğu LimanıGronhusTersaneTüm bu konumları oyun içinde görüntülemek için Döngü sistemindeki ipuçlarını kullanın.Jujutsu Kaisen ve PUBG Mobile Lanetli Ceset BombasıOyuncular Erangel ve Livik haritalarında Lanetli Ceset Bombasını alma şansına sahip olacaklar. Bu el bombasını fırlatmak, oyuncuların ödül olarak harika malzemeler elde etmek için yenmesi gereken Boss Cursed Corpse'u çağıracaktır.Diğer PUBG Mobile işbirlikleriKredi bilgileri: Efsanevi EğlenceBu, PUBG Mobile'ın bir anime serisiyle birlikte çalıştığı ilk sefer değil. Japonya sunucusu geçen yıl Code Geass ile işbirliği yaparak Sunrise mecha animesinden ilham alan setler ve görünümler piyasaya sürdü.Tencent'in mobil battle royale oyunu, geçmişte Godzilla vs Kong filmi ve K-pop sansasyonu Blackpink gibi diğer fikri mülkiyetlerle de işbirliği yaptı.Bu arada JJK anime hayranları resmi Jujutsu Kaisen mobil oyunu “Phantom Parade”i sabırsızlıkla bekleyebilirler. Bu, bir video oyununa uyarlanan başka bir anime serisi olan KonoSuba oyununun arkasındaki geliştiriciler olan Sumzap tarafından geliştirilen, oynaması ücretsiz bir RPG oyunu olacak. Kaynak: oneesports
0 notes
Text
Tamam, anlıyorum. Tiyatron var.Ve bu diziye bu yüzden girdin. 5 dakkalık sahnelerinin olması için. Ama biz de insaniz. Sırf seni 5 dakka görücez diye,konulu porno izleyemeyiz. Tam Kiralık Aşk kafasi aq... Birbirinden değerli tiyatroculari kadronda bulundur, ama fragmana sadece iki insanı koy!!! 😀 Sanki iki kişilik oyun aqqq... Kesitlerin thumbnaillarında onlar. Her yerde onlar. Her şeyde onlar. Yani suç sadece sende veya o dizide de değil. Eğlenceyi sırf bir kadın ve bir erkek ikilisine indirgeyen düştüğümüz son durumda. Bütün dünyada, başka iki insanin sevişmesi üstünden dönen bi piyasa var ve bunun adı softcore porn, ama bu bu ülkede özellikle bir fetiş haline dönmüş durumda.. Neyse çok dolmuşum gibi de uzattım. Zaten bildiğimiz teranenin bi mini özetiydi..
0 notes
Text
2 kitap 1 dizi; övenlerinin az, gömenlerinin çok olduğu bir dizi. mekanımız new orleans. sürekli geçmiş ve günümüz arasında gel git yapan dizimiz vampirler, kurtadamlar, kurtkadınlar, cadılar... zombi ve frankenştayn dışında ne ararsanız var. büyü yapmalı, boyun kırmalı, kazık çakmalı dizide aşk var, entrika var, ihanet var... ve yine ihanet var. klaus; karizma onda, iyilik onda, kötülük onda, öfke onda, güç onda, yarı tanrı modunda olan arkadaşımız kıvanç tatlıtuğ'un çakması. elijah; asil bir vampir. iyi bir abi, iyi bir sevgili, iyi bir takım elbise ve palet gibi bir duruş. camille; ürkek ceylanım benim. iyilik, karamsarlık, saflık ve andavallıkların vucut bulmuş hali. davina; ergenlikleriyle beni kanser eden cadı. finn; tek kelime- hainsin olum! freya; cadı mısın vampir misin ne idüğün belli değil, bi' de üstüne üstlük lezbiyensin. josh; şaka gibi! elin kızıyla flört et, öpüş-koklaş sonra da sen git gey ol. püü senin sıfatına! rebekah; asaletin kadını. ailenin çilekeşi, kimseden çekmemiştir abisi klaus'tan çektiğini. marcel'le de şöyle bi' ağız tadıyla doya doya sevişemeden öldü gitti kadıncağız. marcel; vampirlerin en bahtsızı. niye ki? bi' kere safkan değil. bu şehrin (new orleans'ın) tanrısı benim diye ortalıklarda geziyor ama olamaz. çünkü ondan daha güçlü olanlar var ve tanrı olabilmek salt güç ile ilintilidir. nihayetinde tanrı'nın, %99.99'u kudretten oluşur ve geriye kalan %0.01'i ise diğer her şeyden. halley; hope'un annesi. bataklık gülü ve kurtadamların lideri kurtkadın. ayrıyetten dizinin en sevişgen kadınıdır. ;) hope; vampirden olma kurtkadından doğma ve büyük annesinden dolayı kanında bir miktar da cadılık var. yani ortaya karışık nevaledir kendileri. mikael; vampir olmuşsun ama adam olamamışsın. adam ol laaan! dizi- müzikli spoiler; 🎵🎧
kitaplara gelecek olursak 100'er sayfa dönüşümlü olarak okumayı düşünüyorum. her iki kitapta aşağı yukarı 400'er sayfa. kitapların birini öneri üzerine aldım bir diğerini de ilgimize haiz olduğu için aldım. okuduktan sonra belki bir kaç satır da onlar için karalarız. ne diyelim, hayata katkısı olsun.
1 note
·
View note
Text
MY FIRST FIRST LOVE // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 7,5 Benim puanım: 7
Drama: My First First Love (English title) / Because It's My First Love (literal title)
Hangul: 첫사랑은 처음이라서
Director: Oh Jin-Seok
Writer: Kim Ran
Date: 2019
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Ji Soo, Jung Chae-Yeon, Jin Young, Choi Ri, Kang Tae-Oh
8 + 8 olmak üzere 2 sezondan oluşan bir platform dizisi. Birbirinden bambaşka karakterde dört kişinin aynı evi paylaşmak zorunda kalmasıyla, onların hayata dair yaşadıkları zorluklara dostluklarına ve aşk hayatlarına şahit olduğumuz bir diziydi. Güzel bir dizi miydi? Yeaaaniğ! Kötü bir dizi miydi? Yeaaniğ! Var ile yok arasında bir diziydi. Çekimleri, oyunculuklar kötü değildi o yüzden rahatsız edici bir şey yoktu. Bayıldığım bir detay var mıydı? İlgi çekici bir şey gördüm mü derseniz o da yoktu o yüzden güzel dizide diyemeyeceğim.
Konusu gerçekten tam anlamı ile 4 kişinin “ Slice of life “ından oluşuyor. O yüzden karakterleri anlatayım;
Tae-O(Ji Soo); Zengin bir ailenin oğludur. 20 yaşında kendi başına eve çıkar. Arkadaş canlısı bir insandır. 3 yaşından beri Song-Yi (Jung Chae-Yeon) ile arkadaştır.
Song-Yi(Jung Chae-Yeon) babası ölünce annesi evi terk etmiş tek başına yaşamaya çalışan bir üniversite öğrencisidir. Oturduğu ev satılıp onu kapının önüne koydukları için evsiz kalır. Bir şekilde arkadaşı Tae-O’nun yanında kalmaya başlar.
Ga-Rin(Choi Ri); Ailesi çok zengin olan bu kızımız büyük bir şirketin varisidir. Ama şimdiye kadar bir fanusta yaşadığından hayatı deneyimlemek kendi ayakları üzerinde durabildiğini görmek için evden kaçar. Bir şekilde tek tanıdığı arkadaşı olan Tae-O’nun evine gelir.
Hoon (Kang Tae-Oh); En hayalperest olan karakter Hoon’dur. Müzikal bir tiyatroda rol almak isteyen amatör bir oyuncudur. Ama ailesi bu duruma şiddetle karşı çıkmaktadır. Babasının şiddete başvurması bardağı taşıran son damla olur ve evi terk eder. Geldiği yer ise Tae-O’nun evidir.
Böylece ev ahalisi olan dörtlü tamamlanmış olur. Karakterlerimizin dışında iki kişi daha vardır. Biri Do-Hyun(Jin Young); Tae-O’nun yakın arkadaşı. Ailesini durumu kötü olduğu için birden fazla işte çalışarak geçimini sağlayan realistik ve yalnız biri. Diğeri ise ; Ryu Se-Hyun(Hong Ji-Yoon) ‘dur. Film kulübü öğrencisi olan bu kızımız Song-Yi’nin evini satın alan ailenin şımarık kızıdır. Aynı zamanda Tae-O’nun hoşlandığı kızıdır.
Dizide ikinci erkek, ikinci kadın kavramları biraz birbirlerine giriyor. En başta çocukluk arkadaşları olan ikili çift olacak gibi dursa da kızımızın aklı Do-Hyun’a kayıyor. Zaten Tae-O’nun hoşlandığı kız da Se-Hyun. Ama böyle olunca da izleyici ha şimdi ha sonra diye karakterlerin ayrılıklarını beklerken buluyor kendini. Çünkü biliyoruz ki onlar başrol değiller… Aslında bir yere kadar izleyiciyi ikna etmeyi de başardılar diyebilirim. Gerçekten yakın arkadaş olunabileceğine inanmanın eşiğine geldik.
Dizi çok durağan, olağan ve aksiyonsuz bir yapım olduğu için bütün mevzuyu son bölüme bırakmaları beni biraz darladı. Kötü karakter olsaydı biraz duygu geçişi yaşasaydık bile dedim. Zira yoktu. Dizide entrika, baş ağrısı, sinir krizi yoktu. Ama öte yandan şeker şerbet bir aşk, kıskanılacak bir arkadaş ortamı falanda yoktu. Dizinin eksiği, dizide bir şey olmamasıydı.
Dizideki tek güzel şey, o da güzel bir şey bulmak için çabalarsanız, Hoon ile Ga-Rin çiftiydi. Birbirlerinden inanılmaz zıt iki karakterin yakınlaşmaları dizinin durağanlığını bir tık sarstığı için izlemeye değerdi. Keza oyuncu Kang Tae-Oh’u severiz.
Sonuç olarak, izlediğimi bile hatırlamayacağım çok ortalama bir diziydi. Boşsanız izleyip geçebilirsiniz. Pek bir şey beklemeyin.
OST:
Oliver – My All
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#My First First Love#kdrama#dizi#inceleme#yorum#eleştiri#Ji Soo#Jung Chae-Yeon#Jin Young#Choi Ri#Kang Tae-Oh
2 notes
·
View notes
Text
bi tane dizi izliyorum burada seksen kere de postunu attım her neyse dizide bir anne bir onun 20 yaşındaki oğlu bir de taa üniversite yıllarından kadının en yakın arkadaşı olan adam var. kadının eski kocası ve çocuğumuzun da babası olan kişi de yıllar önce bir trafik kazasında ölmüş. her neyse mesele şu ki, diziyi izleyen hemen hemen herkes anneden nefret ediyor çünkü kadın baya böyle annoying dediğimiz cinsten bi can sıkıcı, birçok konuda sığ görüşlü ve bana kalırsa gayet tipik bir anne modeli, hem de single mom olmasını göz önünde bulundurmak da gerekiyor diye düşünüyorum bu kolay bir şey değil kesinlikle. ve kadının eski kocası en yakın arkadaşına aşıkmış dizide bunu öğreniyoruz. ama işin en vurucu yanı, kadının oğlu da kadının en yakın arkadaşına aşık oldu. düşünebiliyor musunuz hayatta iki adamı çok seviyorsunuz ikisi de en yakın arkadaşınıza aşık oluyor biri kocanız biri oğlunuz. zavallı kadın dünyanın en annoying annesine bile çok bu trajedi
3 notes
·
View notes
Text
DÜNYAYLA BENİM ARAMDA
Romantik komedi mi arıyorsunuz? Bu dizi tam size göre. Biliyorum geç kaldım ama yayınlandığı platformda üyeliğim yoktu. Gerçi hala yok. Arkadaşım sağ olsun. Sanırım bu dizi haftalık yayınlanıyordu ana medyada olduğu gibi. 8 bölümü iki günde bitirdim.
İlkin ve Tolga yıllardır sevgilidir. Fakat çoğu uzun ilişkide olduğu gibi çiftimizin arasında da soğuk rüzgarla esmeye başlamıştır. Tolga, süregelen oyunculuk tipinden sıkılmış, kendisini daha yüksekte görmek istemektedir. Yaşadığı bunalımı İlkin'e anlatamaz. Sevgilisinin onu anlamayacağını düşünür. Çünkü İlkin'i ulaşılmaz görür. Burada birazcık Tolga'nın aşağılık kompleksini görüyoruz izleyici olarak. Sevgilisine 'yetememek' düşüncesi onu iyiden iyiye delirtir.
Sevgilisinin bu kadar yetenekli ve güçlü olması Tolga'yı rahatsız ededursun biz başrolümüze yani bir derginin (sanırım) genel yayın yönetmeni olan İlkin'e dönelim. Bağımlı ve aşık bir kadını canlandıran Demet Özdemir'i bu dizide sevdim. Genelde dizilerini pek izlemem. Güzel oyunculuk sergilemiş. İlkin, sevgilisinin artık kendisine hayatında olup bitenlerle alakalı bir şey anlatmamasına içerir. Tolga'yı ne kadar iyi tanıdığını söylese de derdini asla anlayamaz.
Ve bir gün iş arkadaşı ve dostu Burçin'in küçücük bir fikir vermesiyle kafası karışır. Derdini bana anlatmıyorsa başkasına anlatabilir, der. Berlin adlı sahte bir hesapla Tolga ile konuşmaya başlar. Beraber yaşayan çift evde birbirleriyle mesajlaşırlar. Fakat bir gün Tolga, Berlin ile yüz yüze tanışmak ister. İlkin, her şey bu kadar güzel giderken bu büyünün bozulmasını istemez, dergisinde stajyer olan Sinem'i bu oyun için ikna eder.
Sinem ile Tolga bir gece buluşurlar ve Tolga, Sinem'e yani Berlin'e aşık olur. İlk dört bölüm Tolga'nın Berlin ve İlkin arasında gidip gelmesini izliyoruz aslında. Pinpon topu misali bir o yana bir bu yana hareket eden Tolga, 4. bölümün sonunda Berlin'i yani Sinem'i seçer. Bu arada İlkin ise bunu kaldıramaz, arabayla kendini yollara atar, kaza yapar.
5. bölümün başlarında herkes yeni hayatını kurmuş gibidir. Tolga ile Berlin yeni eve taşınırlar. İlkin ise depresyondadır. Depresyonda olduğu yetmiyormuş gibi ayağı da alçıdadır. Burçin'in ısrarıyla yaşam koçu dediğimiz (ne iş yaptığını tam anlayamadım) Kenan, İlkin'e destek olmak üzere gelir- Kenan'ın hikayesi dizide en etkilendiğim hikaye oldu- Önce mırın kırın eden İlkin, gün geçtikçe Kenan'a alışır ve yanında kalmasını söyler. Kenan da asla ikiletmez.
Zaman zaman eski aşıklar karşılaşır ve duygu dolu anlar yaşanır. Bu arada Tolga, aslında Berlin'in Sinem değil de İlkin olduğunu anlar. Şimdi burada bir parantez açmak istiyorum. Madem bu kadar zeki bir arkadaşımızdı Tolga, neden daha önce fark etmedi. Biraz kafa karıştırıcıydı. Bir de beni Sinem'in bu kadar iyi olması sinir etti. Kendisi seni kullanıp attı ama sen hala İlkin de İlkin.
Son bölümdeyse yüzleşmeler oldu. İlkinle Tolga, Tolgayla Sinem, Kenanla İlkin. Aşk üçgeni değil de dörtgeni vardı. Finalde ise İlkin, kimseyle olmuyor ve 'özgür' bir kadın olarak Paris'e taşınacağını söylüyordu, yazarlık kabiliyetinin son bölümde ortaya çıkan Sinem'e.
Tipik bir romantik komedi olarak elbette son bölümlerde hareketin daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Ama şu bir gerçek ki ilk bölümler asla sıkmıyor. Ve müzikleri efsane. Hayatımda çok nadir dizilerin müziklerini beğendiğim. Seçimler efsane. Gerçekten tebrikler. Işık, kamera olayı da iyiydi. Bence teknik olarak gayet başarılı.
Oyunculuklardan bahsedecek olursam da Buğra Gülsoy'a ikinci kez 'Tolga' adı verilmiş. İlki eski bir dizi olan 'Unutulmaz' idi. Kendisini ilk orada görmüştüm. Şimdi de bu. Oyunculuğunu beğenirim. Kenan rolünde Metin Akdülger vardı. Bence birazcık daha rol verilebilirdi. Burçin'i ise usta oyuncu Zerrin Tekindor canlandırmış. Matmazel olarak kalacak hep bende. Ama Burçin karakterini de sevdim. Nedense bu dizide kimsenin oyunculuğu batmadı gözüme Sinem'i canlandıran Hafsa Sancaktutan da dahil.
Tatlı ve güzel diziydi. Sezon finali mi yoksa normal final mi anlayamadım. En son İlkin'e bir mesaj geldi ama bakalım. Devamı gelirse sıkar mı bilemiyorum. Bakacağız. Şimdiden iyi seyirler...
4 notes
·
View notes
Text
Bu haftanın dizisi benim için yeri çok başka olan, en en en favori dizim 🖤
Crash Landing On You 🪂💂
Dizi Yoon Se-Ri isminde Güney Koreli bir kadın ile Kuzey Kore’li Lee Jung-Hyeok arasında yaşanan aşkı konu ediyor.Yoon Se-Ri, ülkedeki en zengin ailelerden birinin kızıdır. Bir gün yamaç paraşütü yaptığı sırada işler ters gider ve sınırın ötesine yani Kuzey Kore’de bir yere iniş yapmak zorunda kalır.Lee Jung-Hyeok ise bir askerdir ve Kuzey Kore topraklarında paraşüt kazası yapmış olan Yoon Se-Ri’yi bulur ve ona sahip çıkar onun güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapar. Yapmak zorunda kalır da diyebiliriz 🤭 Dizide Güney Kore ve Kuzey Kore arasında olan siyasi ve askeri olaylar, bu olayların insanların hayatlarına olan etkileri, ne büyük sıkıntılar çektikleri o kadar güzel ele alınmışki etkilenmemek elde değil. Bir milletin nasıl iki ayrı devlet olmak zorunda olduğunu ve yaşanılanları sadece siyasi tarafından değil birde bu olayları yaşamak zorunda kalan halkın gözünden yansıtarak ne zorluklar çektiklerini harika şekilde ele almış bir hikaye. Sadece çift arasındaki yaşananların yanı sıra diğer karakterler arasındaki dostluk, arkadaşlık bağıda harika işlenmiş. Çok sıcak, içten bazende çok güldüren, her anlamda çok şey katan bir dizi kısacası. İzlediğim diziler arasında benim için kalbimde yeri çok çok başka olan bir dizi kendileri, hatta listemde 1. sırada bile diyebilirim 🌸 Umarım sizde en az benim kadar beğenerek izlersiniz 🌿 İzlemek isteyenler için şimdiden iyi seyirleer 🌺
27 notes
·
View notes
Video
youtube
Sokağın Ardındayım - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Uşşa... Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/U5MZYPN2MM0 Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Sokağın Ardındayım - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Uşşak Şarkı TSM KORO) MAKAMI: UŞŞAK Eser Adı:Sokağın Ardındayım Bestekarı:Suat Sayın Söz Yazarı:Suat Sayın USÜL: NİM SOFYAN 2/4 UŞŞAK عشّاق Türk mûsikisinde bir makam. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Dügâh perdesinde karar eden, çıkıcı seyir özelliğine sahip basit makamlardan biridir. Tarih içerisinde çok kullanılmış temel makamlardan biri olan uşşak makamının dizisi, dügâh perdesindeki bir uşşak dörtlüsüne nevâ perdesinde bir bûselik beşlisinin eklenmesiyle meydana gelmiştir: Güçlüsü nevâ perdesi olan makamın yarım kararı bu perdede bûselik çeşnisiyle yapılır. Diziyi oluşturan seslerin pestten tize doğru isimleri dügâh, segâh, çârgâh, nevâ, hüseynî, acem, gerdâniye ve muhayyerdir. Donanımında sadece si için koma bemolü yer alır, makamın yedeni rast perdesidir. Uşşak makamı asma kararlar bakımından zengindir, bu asma kararlar arasında en önemli perde ise segâh perdesidir. Bu perdede segâh ve ferahnâk çeşnileriyle asma kararlar yapılır: Ancak segâhta segâh çeşnisiyle asma karar yapabilmek için hüseynî perdesine bir koma bemolü getirmek gerekir. Uşşak makamında segâh perdesinin ayrı bir özelliği vardır; bu da asma karar sırasında değil inici seyirde bu perdenin 1-2 koma daha pest basılması gerekliliğidir. Ancak Türk mûsikisinde böyle bir değiştirme işareti (bemol) bulunmadığından nota yazımında bu perde yine koma bemolü ile gösterilir, fakat inici seyirlerde daha pest basılır. Bu özellik, uşşak çeşnisi veya makamının hangi perdede olursa olsun yer aldığı bütün makamlarda kendini belli eder. Segâh perdesinin böylece pest basılması ile dügâh ve segâh arasında 6-7 komalık bir aralık kalır ki buna “eksik büyük mücennep aralığı” denir. Makamın diğer asma kararlarına gelince, uşşak ve rast çeşnileri arasında bir “tanînî” aralığının mevcudiyeti bilinmektedir. Uşşak makamı seyri sırasında rast perdesine düşülürse burada da zaman zaman rast çeşnili asma kararlar yapılır: Asıl olarak pest taraftan yegâh perdesinde bir rast beşlisi alıp genişleyen makamda yegâh perdesine düşülürse bu perdede de rastlı bir asma karar yapılır: Uşşak dinî ve coşkulu duygular uyandıran ağır başlı bir makamdır. Bu sebeple temelde pest taraftan, durak perdesi altından yegâh perdesinde bir rast beşlisi alarak genişler: Her zaman pest taraftan genişleyen ve tiz durak üzerinde hemen hiç dolaşmayan uşşak makamında bazan nağmeler tiz durak muhayyer perdesini aşabilir; ancak böyle bir durumda dahi muhayyer perdesinde kalınmaz. Bu takdirde hangi seslerin kullanılabileceğini teorik de olsa tesbit etmek gerekir. Tiz taraftaki bu genişleme iki şekilde olabilir: 1. Yerindeki uşşak dörtlüsü tiz durak muhayyer perdesi üzerine simetrik biçimde göçürülebilir: 2. Güçlü nevâ perdesi üzerindeki bûselik beşlisine muhayyer perdesi üzerine bir kürdî dörtlüsü eklenebilir. Bu genişleme ile nevâ perdesinde bir bûselik dizisi meydana gelir: Tiz taraftan yapılan bu genişlemeler de tamamen teoriktir ve uşşak ile çok yakın olan bayâtî makamının genişlemeleridir. Uşşak makamında çârgâh perdesinde çârgâh çeşnisiyle sıkça asma kararlar yapıldığında uşşak hûzî makamı meydana gelir. Uşşak makamının seyrine durak perdesinden, durağın civarındaki seslerden veya pest taraftaki genişlemiş bölgenin seslerinden başlanır. Önce durak üzerindeki uşşak dörtlüsünün seslerinde dolaşıldıktan sonra dizinin iki tarafında yani güçlü üzerinde karışık gezinilip nevâ perdesinde yarım karar yapılır. Bu arada gerekli asma kararlar ve diğer özellikler gösterilir. Nihayet bütün dizide ve genişlemiş bölgede gezinildikten sonra dügâh perdesinde uşşak çeşnili tam karar yapılır. Nâyî Osman Dede’nin devr-i kebîr usulündeki peşrevi, Neyzen Aziz Dede’nin aksak semâi usulündeki saz semâisi, Kemânî Tatyos Efendi’nin devr-i kebîr usulündeki peşrevi ve saz semâisi, Haydar Tatlıyay’ın düyek usulündeki peşrevi ve saz semâisi, Şerif Muhittin Targan’ın saz semâisi; Zekâi Dede’nin sakīl usulünde, “Peymân-ı dilberâna inanmam kefîl ile” mısraıyla başlayan bestesiyle, “Severim gerçi seni bana vefakâr olasın” mısraıyla başlayan ağır semâisi; Çömlekçizâde Receb Çelebi’nin, “Rûh-i nâb-ı mey-i nâb ile kaçan gül gül olur” mısraıyla başlayan yürük semâisi; Hacı Ârif Bey’in düyek usulünde, “Nazar kıl hâlime ey mâh-melek”, Şevki Bey’in aksak usulünde, “Gülzâra nazar kıldım vîrâne-misâl olmuş” ve, “Dağlar dayanmaz enînine dil-i mahzûnumun”, Lemi Atlı’nın müsemmen usulünde, “Neler çekti neler cânân elinden”, Giriftzen Âsım Bey’in curcuna usulünde, “Cânâ rakîbi handân edersin”, Tatyos Efendi’nin sofyan usulünde, “Gamzedeyim devâ bulmam”, Şerif İçli’nin devr-i hindî usulünde, “Gözlerin hayran bakarmış
0 notes
Text
İki farkli sosyal medya platforumunda iki tane türk dizisine baktım. Konular, hikayeler farklı ama içindeki bazı öğeler aynı. Bunları götünce sosyal medya platform dizileri bizi nereye çağırıyor diye düşündüm. Birincisi her iki dizide de aile yük, ayak bağı, eziyet veren olarak gösteriliyor. Aile bize acı veren ve bir an önce o bağdan kurtulmamız gereken yer olarak sunuluyor. Peki aileden boşalan yeri ne ile doldurmuşlar? Karışık erkek kadın ilişkileri, alkol ve sürekli birbirine kazık atan dostluklarla.
Karakterlerin hepsi bohem , dibe vurmuş tipler. Adeta bitmiş bir psikolojide olmak bu devirde özendirilen bir şey.
Diğer altı oyulan kavram ise evlilik. Evliliğin sıkıcı bağlayıcı bir yapı oldugu ve aşkı öldürdüğü o yüzden evlenilmeyen ilişkiler yaşanması gerektiği özendiriliyor. Kural tanımazlık, sadakatsızlık aşk masalları ile tatlı gösterilmeye çalışılıyor . Birde şöyle düşünün eşiniz karşınıza geçse ve ben aşık oldum gidiyırum dese o filmlerde masum buldugunuz gibi bu cümleyide masum bulacak mısınız?
Önce komçuluk bitirildi. Sonra akraba bağı bitirildi şimdi ise sırada aile bağları var. Bu bağların üçüde dinimizcr bize emredilen, sınırları Allah tarafından inşa edilmiş ve hukuklarını Allahın korudu yarında hesabını soracagım dediği bağlar. Biz bugun bu bagları koparınca yerine ne koyacağız?
İnsanlar büyük şehirlerde bol eşyalı az insanlı ev ve mahallelerde yanlızlıkla cebelleşiyorlar. Her geçen gün toplumda ruhsalmsorun yaşayan insan sayısı artıyor. Bağımlı sayısı ve sebepsiz cinayetler artıyor bunda acaba bu kopan üç bağın hiç mi rolu yok?
İnsan yanlız yaşaya bilen bir fıtrata sahip olsaydı Allah üç bağın üzerinde bu kadar durur muydu?
Bugün yıkılacak son kale kald oda aile. Aile gidersen iffetde gider, nesilde gider, psikllojik sağlıgımız da gider.
Bugün izlediğimiz diziler, okudugumuz kitaplar bize sürekli çocuklugumuza bakmamızı ve anne babamızın hatalarını didiklememizi söylüyor.
Aynı anda psikolojik kitap ve dizilerin hızlıca boşa edilmesi sizce tesadüf mü?
Bugün herkes özgürlükden dem vuruyor. Özgürlükler ülkesi avrupanın hali ortada. Biraz okuyan kişi bilir ki sefil durumdalar. İnsan oğlu bilim, ilim diye ortaya koydupu sanayileşme, atomu parçalama, elektiriği bulma gibi devrimler ile neyi başardı? Dünya da her yıl önceki yüzyıllara gmre daha çok insan ölüyor. Atom bombası ile insanların sadece dünü ve bugünü değil yarını da çalındı. Hangi savaş da daha evel bu olmuştu?
İşte insanın eline verilen sınıraız imkanlar ve gelinen nokta. Geldiğimiz nokta da sistem ne din istiyor, ne ahlak istiyor, ne etik istiyor. Tek istediği şeytanın içimize verdiği vesveselere tabi olmamız ve işleye bildiğimiz kadar günah işleyip dünyayı biraz daha kötü bir hale getirmemiz.
4 notes
·
View notes
Text
Mad For Each Other Dizi Yorumu
Herkese tekrardan merhaba, bugün sizlere tatlı mı tatlı, çerezlik kategorisine giren Mad For Each Other dizisinin yorumu ile karşınızdayım. Kakao Tv’de yayınlanmış ve şu anda Netflix’ten ulaşabileceğiniz bu dizi 13 bölümlük bir kafa dağıtma eseri diyebilirim. Öncelikle diziyi daha izlememiş ve izlemeyi düşünenler için olabildiğince az spoiler ile başlayacağım. Sonrasında ise bütün yönleri ile düşüncelerimi paylaşacağım. Mutlu/Mutsuz son olduğunu bilmeden dizilere başlamaya teredd��t edenlerdenseniz -biraz benim gibi- en en sonda başka spoiler almadan nasıl bir sonunun olduğunu öğrenebilirsiniz.
Hadi başlayalım...
Daha İzlememiş Olanlara:
Belki bu diziyi de sosyal medyadan az çok biliyorsunuzdur ama ben yine de konusundan biraz bahsedeyim.
Dizi, kısacası hayatları farklı sebeplerle altüst olmuş iki insanın birbirini bulmasını konu alıyor. No Whi- Oh adlı dedektifin başa çıkmaya çalıştığı öfke sorunları var. Yakın zamanda işinden ayrılmış olan Lee Min-Kyung’un ise hem kendisine hem de çevresindeki insanlara karşı şiddetli güven sorunları var. Bu ikili tesadüfler sonucu karşılaşır ve ne kadar isteseler de birbirlerinden kopamazlar.
İzlerken oldukça keyif aldığım ve yer yer de oldukça güldüğüm bir yapım oldu. Canınız sıkkın veya moraliniz bozuksa aradığınız dizi olabilir. Oyuncuları da gayet başarılıydı ve karakterlerin altından kalkmışlardı fikrimce. Mental problemlere de dikkat çeken bir yapısı vardı ve verdiği mesajlar hoşuma gitti. Ancak süre olarak her bölümün yarım saat olması ve 13 bölüm gibi normalden az bölüm sayısına sahip olduğunun da altını çizeyim. Belki daha uzun bir şeyler isteyenler şimdilik bu diziyi es geçebilirler.
Dikkat! Buradan itibaren yapacağım yorum spoiler içermektedir. Uyarmadı demeyin.
Çok fazla karaktere sahip bir dizi olmadığından birçok karakterle ilgili fikrimi özel olarak belirteceğim. İlki, ana karakterlerimizden çılgın hanımefendi Lee Min-Kyung. Oh Yeon-Seo’nun hayat verdiği karakter toplumun olayları doğru düzgün dinlemeden yargılamasının kurbanlarından biri ve onun hikayesi beni oldukça kızdırttı ve insanlar nasıl bunu yapabilirler dedirtti. Erkek arkadaşı evli çıkıyor ve bu yüzden birçok kişi tarafından linçleniyor kendisi. Bir de üstüne yüzleştiği o adam da kendisine şiddet uygulayınca bunun onda bıraktığı etkiler oldukça ağır oluyor.
Bu genç kadın birçok kişi tarafından deli gibi görünse de dürüst olmak gerekirse neden kendisinin uzun bir süre kimseciklere güvenemediğini hatta onları kafasında suçlu ilan ettiğini anlayabiliyorum. İzlerken en çok sinirlendiğim kısım diğerlerinin onu yuva yıkan ilan etmesi. Halbuki o kimseye ihanet etmemişti hatta sevgilisinin ona ettiği ihanetten bile habersizdi. Ailesine asıl sadakatsiz olan çıktığı pisliğin kendisiyken nasıl böyle itham edildi anlamıyorum ve bunun gerçekte de olduğunu bilmek beni üzüyor. Böyle olaylarda şuçun kadına yüklenmesi kadar anlamsız bir şey yok.
Gelelim diğer başrolümüz olan Öfkeli Dedektif No Whi-Oh’a. Öncelikle bu karakteri oynayan Jung Woo’yu daha önce hiç duymamıştım. Halbuki yıllardan beri birçok filmde ve dizide oynayan. Hatta kendi yazdığı bir film de olan bir sanatçıymış. Dizideki oyunculuğunu da sevdim, çok tatlıydı.
Whi-Oh, bir madde satıcısını yakalamaya çalışırken bazı aksi gidiyor ve ekibindeki bir genç sakatlanıyor. Bunun sonucunda çok öfkeli biri olmasının cezası olarak görevinden uzaklaştırılıyor ve doktorundan “çalışabilir” raporu alana kadar geri dönemeyeceği söyleniyor kendisine. Aslında bu karakterin öfkesi düşüncesiz bir öfke değil. Yan, önüne gelene kabalıkla kızıp öyle davranmıyor. Aslında oldukça anlayışlı ve açık görüşlü biri. Sadece sabrı biraz yetersiz ve bunu aşmak için de psikiyatrist ile görüşüyor ve Min-Kyung ile orada da karşılaşıp duruyor.
Ona aşık olduktan sonraki hallerini izlemek oldukça keyifliydi ve bana öfke sorunları olan herkesi kaba ve kötü kimseler olarak etiketlememek gerektiğini, bunun da aşılabilecek bir sorun olduğunu gösterdi.
Sıra geldi yan karakterlerimize, her türlü yarı zamanlı işte çalışan Su-Hyun başta, acaba ikinci kızımız mı diye düşündürtse de öyle değilmiş meğerse. Ama diziye güzel etki eden bir karakterdi. Kimsenin ne yaptığını umursamadığını anlattığı sahne güzeldi cidden.
İşte favori karakterlerimden olan Samantha. Asıl adı Sang- Yeob olsa da geceleri “kadın” kıyafetleri giyerek kendini öyle ifade etmeyi seçen bir kişiydi. Oldukça kıpır kıpır bir karakteri vardı ve özellikle de Whi-Oh ile olan sahneleri çok çok hoşuma gitmişti. Böyle dostluklar görmeyi gerçekten seviyorum.
Son olarak da apartman kompleksinin kadın kolu başkanlarından da bahsedeyim. Bu tarz her şeye burnunu sokan insanları gerçek hayatta da sevdiğim söylenemez. Özellikle de Min-Kyung’a buradan taşın dediklerinde çok kızmıştım. Ama en azından hatalarının farkına varıp bunu düzeltmek uğruna bir şeyler yaptılar. O yüzden sonlara doğru onlar da gözüme girdi diyebilirim.
Sonu da sevilecek cinstendi ancak tahmin etmedim de diyemem. Yani herkesin sorunlarını çözecek olması çok belliydi. Tabi bu tarz dizilerde öyle çok ters köşe amaçlanmıyor onun da farkındayım. Kızımız illa bir yerle gitti bunlar bir süre ayrı kaldılar. Bunu senaristler diziye eklemek zorunda gibi hissediyorlar galiba. Çünkü bir sürü bir sürü dizide var bu bildiğiniz üzere.
Evett, bu dizi yorumumuzun da sonuna geldik. Benim düşüncelerim böyleydi. Ve bu mutlu sonlu, tatlı diziyi izleyip yorumlamak da hoşuma gitti. Umarım bunu okumak da sizin hoşunuza gitmiştir.
Bir sonraki dizi yorumumda görüşmek üzere...
#kdrama#kdramayorum#kdrama review#mad for each other#oh yeon seo#jungwoo#koredizileri#kore dizi replikleri#kpop#korean series#koredizisiyorumu#diziyorumu#kakao tv#netflix series#netflix
2 notes
·
View notes