Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
İÇSEL SESLER
Bu belki de başlangıç cümlesini yirminci defa yazıp silişimdir. Yazıya nasıl başlayacağımı içimden geçenleri nasıl dökeceğimi hiç beceremeyen birisiyim.
Uzun zamandır belki de hiçbir zaman kendimi dinlemediğimi, kendimle dertleşmediğimi fark ettim. İçimde hayata karşı, insanlara karşı, her şeye karşı o kadar büyük bir acı, büyük bir isyanım var ki belki de bunu dışarı vurmaktan korkmuşumdur. Belki de en korktuğum şey aslında kendi iç sesimdir. Bana karşı her zaman doğruyu söyleyen o sesi dinlemekten korkmuşumdur. Bugün dinlemeye karar verdim onu.
İnsanlar için en büyük acı her zaman kendi yaşadığı acıdır. Başkasının acıları kendi acıları karşısında önemsiz hale gelir. Ben acı hissetmiyorum galiba artık. Her şeye karşı çok fazla boş vermişliğim birikti içimde.
Hayatta ben hep saf olan taraftım. Karşımdaki insan için, sevdiğim insan için çok fazla kendimden feragat ettim. Hiçbir zaman sevdiğim kadar sevilmediğimi fark ettim. Belki de doğanın kanunu böyledir belki de benim kaderim böyledir.
Etrafımda çok insan var ama içimde de bir o kadar büyük bir yalnızlık. Geceleri kafamı yastığa koyduğumda beynimde dönen o düşünceler içimi yakan o hissizlik uykularımın kaçmasına çok defa sebep oldu.
Küçük yaştan beri aileden uzak olunca tek başına olunca insan çok çabuk olgunlaşmak zorunda kalıyor. Ayaklarının üstünde durmak zorunda kalıyor. Sorumluluk sahibi olmak zorunda kalıyor. Üstüne bir de yaşadığı şeyler eklenince çocukluğunu yaşayamamak zorunda kalıyor. En üzücü olan da bu aslında. Ben hiçbir zaman çocukluğumu yaşayamadım. Hep bir koşuşturmaca hep bir acı hep bir hüzün. Gözlerimi kapayıp düşündüğümde mutlu olduğum anlardan çok canımın yandığı anları hatırlamam normal mi? Yoksa ben mi böyleyim?
Beni dışardan gören insanlar hep diyor ne kadar enerjiksin ne kadar mutlusun hayat sana güzel… Hayat bana aslında hiç güzel değil. Duygusal olarak tükenmiş bir insanın hayatının ne kadar güzel olmasını bekleyebilirsin ki?
Geçenlerde bir dizide bir sahneye denk geldim. O kadar güzel bir sözdü ki içime işledi resmen. “Ben bir defterin iki sayfası arasında değil milyonlarca insanın arasında kurutulmuş bir çiçeğim”. Sevmeyi denedim olmadı, güvenmeyi denedim olmadı, iyi olmayı denedim olmadı. Hep bir şekilde benden faydalandılar. Kötüyken geldiler iyi oldular gittiler. Çok fazla kurutuldum. Bir süre sonra mutlu olamayacağımı düşündüm.
Düşünüyorum çok düşünüyorum ben niye yaşıyorum diye. Bu enteresan dünyada olmamdaki görev ne diye. Sırf bu yüzden yaşıyorum belki de. Hüzünlü ve yorucu bir filmin sonunu görmek için. Sonunda belki mutluluk vardır belki hüzün.
Her şeye rağmen umutlu olmak yoruyor ama bir o kadar da olmak zorundayım. Yoksa çekilir mi bu hayat?
Günün kaçıncı sigarasını içiyorum sayamadım şu anda. Kafamın içindeki sesler çok fazla. Hiç birisine odaklanamıyorum. Sürekli bir şeyler söylüyor sürekli bir şeyler istiyor. Susturma butonu olsa keşke. Bir sustursam bir süre kafamı dinlesem. Hiçbir şeyi düşünmesem. Hiçbir şeyi düşünmeden hareket etsem ama olmuyor hep konuşuyor hep bir ses hep bir çığlık hep bir gürültü.
Diyorum ki boş ver yat uyu böyle geçsin zamanların. İnsanların kötü yanlarını görme. Ne kadar yalnız olduğunu görme hissetme. Rüyandaki kabuslar bile uyanık olduğunda gördüğün kabuslardan daha hafiftir diye ama olmuyor. Uyandım artık biliyorum açıldı gözlerim ama insan en kötü kabuslarını uyanıkken görüyormuş.
Söylemek istediğim haykırmak istediğim içimde dökmek istediğim çok şey var. İçsel seslerim şimdilik bu kadar söylüyor. Belki de bu ayık olduğum içindir. Şimdilik veda vakti…#
12 notes
·
View notes