#bir aşk iki hayat
Explore tagged Tumblr posts
noovva · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ENGİN AKYÜREK | UMUT
Movie: Bir Aşk İki Hayat / Two Life One Love 🍃
48 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 1 month ago
Text
Tatlı Komşum! (3) (Furkan 31 Y., Manisa)
Artık hafta içi en az 3 bazen 4 kez aşk yuvamızda buluşuyor, sevişiyor, sikişiyorduk. Çalışmadığım için Cumartesiler en rahat günlerdi. Öğlen saatlerinde eve gidiyor, saat en az 15:00 - 16:00'ya kadar kalıyorduk.
Nisan sonuydu. Biraz işi olduğu için erken buluşup erken ayrıldık. O gittikten sonra ortalığı toparladım biraz, normalde o yapardı. Çöpleri topladım, çarşafları değiştirdim. Kirlileri bir poşete koydum, o yıkattırıp getiriyordu. Çöpleri alıp kapıyı kilitlerken, apartmana bir kadın girdi. Sese refleksle kafamı çevirdim. Kapalı bir kadındı, ama ince, uzun boyluydu ve bembeyaz bir yüzü vardı. Klasik manto değil pardesü giymiş, başında türbanı, gözleri delecekmiş gibi bakan bir koyu siyah.
Kafam orada bakakalmıştım. Tam geçeceği sırada kenara çekilip yol verdim. "Merhaba!" dedim. "Merhaba!" dedi sıcak samimi bir tavırla elini uzattı. Kapalı olunca çekinir selamsız sabahsız geçer derken, "Hatice ben, üst katınızda oturuyorum. Sizde bizim gibi gurbetçi misiniz?" dedi. "Anlamadım? Furkan ben bu arada!" dedim. "Her zaman olmuyorsunuz da, benim de oğlum Fen Lisesini kazandı Sarıgöl'den geldik. Hafta sonları gidiyoruz da, bu hafta sonu biz gitmedik, kocam geldi!" dedi. Kadın ayaküstü hayat hikayesini anlattı.
O arada bir adam girdi binaya. "Eşim Ahmet!" dedi. Adam gayet kibardı. Memnun oldumdan sonra ayak üstü sohbet ettik. Ona, Pazarlamacı olduğumu, haftada 4 gün geldiğim için otelden ziyade ev tuttuğumu, daha rahat ettiğimi söyledim. Adam da öğretmenmiş, aynı zamanda ailesinin arazilerinde çiftçilik yapıyormuş. Onlara, "Davet etmek isterdim, ama pazarlamacı evi, kahvem falan yok!" dedim gülerek. "Aaa, olur mu, biz bekleriz!" dedi kadın. "Bir ihtiyaç olursa kartvizitimi vereyim!" dedim, hemen sonra da, "Aaa kartvizitler arabada, ben numaramı vereyim!" diye kıvırdım. Adam aldı numaramı. O arada kadın da telefonunu çıkarıp kaydetti. Adam, "Hafta içi 4 gün burdaymışsınız, bizimkilere göz kulak olursunuz!" dedi adam. "Memnuniyetle!" dedim. Vedalaşıp ayrıldık. Ne kadar iyi niyetli samimi insanlar diye geçirdim içimden.
Ertesi hafta, fazla mesailerim çok biriktiği için yerine bir haftalık izne çıkardılar. Pazartesi eşlerimiz işe gidince Ebru bize geldi, aşk yuvasını beklemeye gerek yoktu. Öğlen çıktım, bir iki arkadaşa uğradım, hepsi esnaf, yanlarında çok durulmuyor. Canım sıkıldı. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünürken aşk yuvasına gideyim dedim. Toparlar düzenlerim. Belki Ebruyu ararım, 1 saat de olsa gelir diye düşündüm.
Tam evin önüne gelince üst kat penceresi açıldı, Hatice birşeyler silkeliyordu. Kafamı kaldırıp gülümsedim ve "Kolay gelsin!" dedim. O da gülümseyip, "Sağol!" dedi, sanki sesi duyulsun istemez gibi. İçeri girdim. Genelde benden 10 dakika sonra, ya da 10 dakika önce gelirdi Ebru.
20 dakika sonra mesaj geldi, "Kahve ikram edeyim. Pardon Hatice ben." yazıyordu. "Zahmet olacak, içerim!" yazıp, iki dakika sonra yukardaydım. Kapının arkasında bekliyormuş, zili çalmadan açtı. "Buyrun..." dedi kısık sesle. Geçtim. Kahveleri yapıp getirdi. Başörtüsü gibi birşeyi ensesinden bağlamış. Eşofmanlarıyla gayet günlük kıyafetliydi. "Kusura bakma ev hali!" dedi. "Yok, gayet şıksın!" dedim.
Hatice, "Baktım genelde 10 dakika önce ya da sonra gelirdi misafirin, bu kez gelmeyince, sanırım yalnız dedim, kahveye çağırayım diye düşündüm!" dedi. Soran gözlerle baktım. Hatice, "Ne yapayım fazla eşya getirmedik, 5 dakikada bitiyor evi toparlama işi, sonra tüm gün ya pencereden bakıyorum gelene gidene, ya da internette geziniyorum. Apartmanda karşı dairemdeki yaşlı teyze, o da torununu okutmaya gelmiş, kulakları duymuyor, sohbet edilmiyor. Üstte üniversiteli kızlar var, karşılarında da oğlanlar onlar, karşılıklı birbirlerindeler. Evde can sıkıntısı, çarşılara çıkıyorum, ama avare avare dolaşılmaz ki. Altta da sizler varsınız, karşı daire de sizin gibi kullanıyor herhalde, onlar ayda 1-2 gidip geliyor ama!" dedi gülümseyerek.
"Madem bu kadar biliyorsun, o bayan arkadaşım, ikimiz de evliyiz, o da burayı kiralamış!" dedim. "Anladım zaten! Seslerden anlamıştım. Daha önce sessiz sakin bir üniversiteli Salih oturuyordu, yatay geçişle memleketine gitti, maddi durumlar..." dedi. O an (Salih gitmese iyiydi!) der gibi bir hüzün geçti gözlerinden. Kadın bu kadar şey anlatmış, eve kahveye çağırmış, sorun çıksa ne olur dedim kendimce. "Salih'le yakındınız sanırım?" dedim. Utandı mı ne, kafayı eğdi, "Evet, gitmesine üzüldüm!" dedi. "Salih gider Furkan gelir, dert etme!" dedim gülerek.
Kahve boşlarını alıp mutfağa gitti. Birkaç dakika gelmeyince kalkıp mutfağa baktım, yok. Yan odanın kapısı açıktı. Açılıp yatak haline gelmiş çekyatta pikeyi beline kadar çekmiş, sütyeni ve yastığa döktüğü kahverengi gür saçlarıyla yatmış, "Furkan gelsin artık!" dedi. Soyunup pikeyi kaldırdım. Güneş değmemiş bembeyaz vücudu resmen taş gibiydi. Güzelliği kıyafetlerinden bile belli olurken şimdi çırılçıplaktı. Yanına uzandığımda, dönüp kollarını boynuma doladı, "Öp beni!" dedi fısıltıyla. Dudaklarını dilini emerken karşılık veriyor, iki elimle göğüslerini okşuyor, arada yanaklarına, boynuna öpücükler kondurarak göğüslerine kadar inip, göğüs uçlarını emiyor, dilliyordum...
Ellerini sarmış, sırtımı omuzlarımı okşuyor, altımda inleyerek kıvranıyordu. Göbek deliğini dilleyip kasıklarına indiğimde kıvranışları daha da arttı. Amcığı çok hafif tüylüydü. Önce parmaklarımla amının dudaklarını açtım, sonra da dilimin ucunu değdirdim. "Offf!" dedi yine kısık sesle. Amını yaladıkça inlemeleri çoğalıp, çekyatta kafasını bir sağa bir sola atarak çırpınıyor, saçlarımı koparırcasına çekiştiriyordu. "Oyyyy, oyyy, sakın durma, sakınnn durmaaa!" diye inliyor, suları sanki o yol kenarlarındaki köy pınarları gibi akıyordu. Ağzım burnum sırılsıklamdı...
Yanına yatıp ona doğru döndüm, onu da sırtüstü yatırıp, benden taraftaki bacağını kaldırıp yarağımı amına soktum. "Offfff, çok güzel bir yarak bu, sik amcığımı, dağıt, dibini bulana kadar sokkk!" dedi. Kulağına, "Bir hafta izinliyim, hergün gelip sikeceğim seni, amını yarağa doyuracağım!" diyordum. "Gel sik, hatta hiç gitme, ohhhh, bütün gün sik istersen!" diye inliyordu. Uzun süre böyle siktikten sonra alta yatıp kucağıma aldım Hatice'yi. Şimdi o upuzun salçaları göğüslerinin üzerine düşmüş, zıplıyordu. "Ohhhh, ne güzel kazık gibi yarağa oturmak!" diye söyleniyor, giderek hızlanıyordu. Ben de alttan pompalamaya başladım. Karşılıklı hareketlerle resmen birbirimizi sikiyorduk. Titremelerinden, durup kasılıp tekrar başlamalarından orgazmlarını sayabiliyordum. Hatice üçüncü orgazmını yaşarken ben de döllerimi amının içine akıttım. Durup kasıp dışarı boşalma şansım olamazdı, çok dolmuştum.
Yanyana yatarken, "İçine boşaldım ama?" dedim. "Sorun yok!" dedi. Birer sigara yaktık. "İlk sen mi anlatırsın, ben mi anlatayım?" dedi. "Anlat!" dedim. "Ben Sarıgöl'den değilim, babam öğretmendi tayini çıkınca gittik, ortaokul ve liseyi orda okudum. Lise bitince 14 yıl önce (hesaba göre yaşıttık) aynı okulda görev yaptıklarından benden 10 yaş büyük kocamla evlendim. Babası Sarıgöl'de zengin bir çiftçi, yatılı öğretmen okulundan sonra üniversite okuyup gelmiş, hem çiftçilik hem öğretmenlik yapıyor. Kibar, görgülü, dürüst adamdır. Fakat ilk zamanlar benimle sevişirken ereksiyon sorunu yaşıyordu, benim çok güzel olduğumu, canımı yakacağından korktuğunu falan söylüyordu, eliyle boşaltıyordu..."
"Bir gece çok zorladım, yarı kalkıkken içime almaya çalışırken kalçalarından tuttum, o an farkettim ki irkildi. Ben de parmağımı arka deliğine doğru kaydırıp bastırdım, yarağı o zaman kalktı ancak, o gece hamile kaldım zaten. Sonra bir süre daha dokunmadı bana. Ben yine bir gece sırtı dönük yatarken parmağımı göt deliğine bastırıp yarağını elime aldım. Parmağım ikinci boğuma kadar girdi götüne, yine yarağı sertleşti ve sikti beni, ama parmağımı çıkarmama müsaade etmeden ve daha çok kıvıra kıvıra. Sonra ağlayarak anlattı, yatılı okurken yatakhanede normalmiş böyle şeyler, hatta üst sınıflar alt sınıflardan seçermiş. Bizimki kurtulamamış bundan, üniversitede de erkeklerle olmuş..."
"Bana, istersen boşanalım, ömür boyu sana bakarım dedi. Ama 3.5 aylık hamileydim. Ne der, nasıl açıklarız diye düşündük uzun zaman. Oğlumuz oldu. Sonrasında kalmaya karar verdim. İnternetten bir sürü oyuncak aldı ikimize de, ben onu belden takmalı yaraklarla siktim, götüne vibratör sokarken o da yarı kalkmış yarağıyla beni sikti. Defalarca tatillere gittik, birilerini bulup gerçek sikişler yapmak için, ama tüm çabalarımıza rağmen yapamadık, daha doğrusu ben yapamadım..."
"Sonra oğlumuz Fen lisesini kazanınca buraya geldik. Aşağıda tek kalan Salih'i gözüme kestirdim. Ama daha çok gençti. Tam birşeyler olabilecekken korktu sanırım. Ona sana anlattığım gibi anlatamazdım da, genç dedim okulda falan anlatır başkaları da musallat olur. Anlayacağın 2 ay önce seni gördüm eve girerken, sen her gelişinde arkandan ya da önünden kadın da geliyordu, anladım ve kocama söyledim. O da gelip seni görmek istedi. Cumartesi misafirin gidince dışarıdan geliyormuş gibi aşağı inip kapı önünde çıkmanı bekledik, anlayacağın sana tuzak kurdum dedi!" dedi.
"Böyle tuzağa can kurban dedim!" vücuduna dokunup. Uzanıp dudaklarından öptüm. Aşağıyı gösterip, "Ebru duymadığı sürece ben her zaman yanındayım, haberin olsun!" dedim. "Teşekkür ederim!" dedi, sarılıp dudaklarımı öpmeye başladı. "Benim gitmem lazım!" dedim (Sabah Ebru, öğlen Hatice, biliyordum ki karımın regl bugün bitti, akşama sevişmek isteyecek).
Giyinip çıktığımda Ebru'dan mesaj vardı, "Müsaitsen gel, kahve içelim, dükkandayım!" diye. "Geliyorum!" yazıp gittim. Dükkanından girdiğimde en az 4-5 eleman vardı. İlk denk gelen satış temsilcisine, "Ebru hanım?" diye sordum, "Buyrun, üst katta büroda!" dedi. Herhalde son günlerde yaşadıklarımdan olsa gerek, herkes potansiyeldi. Kadın önümden yürürken baktım Armut popo, gözüm götünde üst kata çıktık. Jaluzilerle kapalı camekanlı bir odanın sadece kapı camındaki jaluzi açık. Kadın kapıyı tıklatıp, "Ebru hanım, misafiriniz var!" dedi. Gerçekten kaliteli döşenmiş bir bürosu vardı.
Ebru beni görünce, "Gel canım, gel!" dedi. Bir an Ebru'nun bu rahatlığı aklıma takılıp, beni getiren kadına doğru baktım. Ebru, "Hımmm, komşum komşunla tanışmadın mı? Ayşe, bu da Furkan!" dedi gülerek.
[Furkan]
84 notes · View notes
ozgur-ce · 9 months ago
Text
Geçen gün Spotify arkadaş bana arada böyle playlistler öneriyor bi tanesi çok ilgimi çekti 😁 adı "Sittirsin gitsin playlisti" 🤣🤣🤣
(hemen linçlemeyin tmm bende sevmiyorum küfür ama bunun yerine de başka isim bu kadar cuk isim olmazdı, ayrıca ben koymadımdı 😅)
Hele listeye baktım ki ne göreyim 😳😂😂 ennn sevdiğim şarkılar ama böyle tam sevgiliden ayrılınca, kırılınca dinlenecek şarkılar 😜🎶🎵 dedim ben bunu o özel günde paylaşmalıyım ki bu güne inat olsun 😂😂 ayrıca canım sıkkın kazık yedim yine arkadaşımdan 🤦🏻 atayım listedeki sevdiğim şarkıları da bütün hain kişilikler "Sittirsin gitsin" hayatımızdan 😁👋
Sesi açıp oynama garantili 💃💃💃🥳🥳🥳🎵🎶
Kalanları da siz ekleyin hadi 😉🫶
Güzel elbiseleri giyip kuşanacağım, Senin önünden geçip sana bakmayacağım, Beni kırdığın gibi, kalbini kıracağım, Yürüüü anca gidersin 👋😂😂
Bir, çok sıkıldım, İki, yerim çok dar, Oh, senden çok var, Beni mi buldun şimdi? Hayde 😁💃💃
Seni artık sevesim yok, Hiç arkadaş kalasım yok, Selamını alasım yok, Gördüğünde hatrla, Öyle unutulmaz, böyle unutulur, Bu gece İstanbul sokakları, Benden sorulur 😎🥳🥳🥳
Yürü yüreğim, gidelim buralardan, Aşk bizimle değil, Sana buralarda bi' şey olsa, Kimsenin umurunda değil, Bize de güler bu hayat nasıl olsa, Hiç umurumda değil 🚶🏼‍♀️😏😅
Sen benim var ya, tırnağıma makas bile, Sen benim var ya, ne söylesem nafile 💅😁🤣🤣
Bu gece kalbimi evde bıraktım, Ruhumu artık şeytana sattım, Seni sevmekle büyük hata yaptım, Elveda tatlım 🙋🏻😈🤣🤣🤣
Yasandı bitti saygısızca, Aldatmanın tadına varınca, Doğru söylesen kimin umurunda, Gözüme inanırım, haydi zıpla ���😁😂
Bükeceksin boynunu güller gibi sararıp, Acemi balık gibi ağlara dolanıp, Pişman da olsan, kapımda yatsan, Tarih bile yazsan, kimin umrunda? 😏🤷😂😂
Cennetin ırmakları senin olsun, ben ilgilenmiyorum, Tahammülüm yok kimselere, ben o sözü bilmiyorum... 💃💃💃
Benimle oynama, söyledim sana, şansını zorlama, uğurlar olsun 😁🙋🏻
136 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 5 months ago
Text
İyi geceler
Ne diyorum biliyor musun? Sanki ilk kez tanışmış gibi yapalım. Bana selam yaz, kim olduğunu bilmiyormuş gibi cevap vereyim. Tanışalım en başından. Arkadaş olalım önce. Sonradan yakınlaşıp dost olalım, sırlarımızı paylaşalım. Birbirimize hediyeler alalım, sürprizler yapalım. Çekinmeyelim konuşurken, ne olursa olsun küsmeyelim. Beni kıskandırmaya uğraşma , başkaları kıskansın bizi. İçten içe sevelim birbirimizi. Canım de bana, ama hiç aşkım deme. Çünkü aşk kısa. Aşk bir ömürlük değil. Sen bir ömürlük ol. Hep benim ol. İnsanlar sordu mu en yakın arkadaşım de. İçten içeyse sevgilim. Hiç sevgili olmayalım. Hayat arkadaşım ol. Birbirimizi ihmal etmeden, kırmadan sevelim. Biz olalım, ama iki sevgili değil, iki yoldaş. Her şeyime karışmana izin vereyim. Senden habersiz hiçbir yere gidemeyeyim, attığım her adımdan haberin olsun. Sıradan biriymişim ama değilmişim gibi. Her şeyin, herkesin ötesinde.....
Tumblr media
96 notes · View notes
birtekhayalimsensin · 1 month ago
Text
kaygısız hayat, sıcacık bir aşk ve iki çay
32 notes · View notes
tr-ataturk · 4 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"Beni iki kadın çok sevdi, biri yalnız ben olduğum için o Fikriye'dir, öteki de mevkiim için o da Latife Hanım'dır." - Mustafa Kemal Atatürk Hepimiz Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ı tanır ve biliriz. Bilindiği üzere Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'ı sevmiş ve onunla evlenmiştir.
Ancak Atatürk'ün, Latife Hanım ile olan birlikteliğinden önce Fikriye Hanım ile yaşadığı derin ve trajik bir aşk öyküsü vardır. Paşamızın hayatını anlatan kitaplarda Fikriye Hanım'dan sadece 'Atatürk'ün çocukluk arkadaşı' olarak kısaca yer verilmesine rağmen asıl gerçek zamanla ortaya çıktı.
Bunu ilk öğrendiğimde gözlerim yaşlara boğulmuştu şimdi siz de okumadan önce mendillerinizi hazırlayın, ayaktaysanız da oturun. Bu hikaye kalbimize biraz ağır gelebilir.
Fikriye Hanım, Yunanistan topraklarında Larisa'da 1987 yılında dünyaya geldi. Ailesi, Türk halka karşı gerçekleştirilen saldırılar nedeniyle önce Selanik'e, ardından da İstanbul'a taşındı. İstanbul'a geldiklerinde sırayla annesini, babasını ve son olarak da genç kız kardeşini kaybetti. Bir başına kalan Fikriye Hanım'ın amcası, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ikinci eşiydi. Bu üvey akrabalık bağı nedeniyle Mustafa Kemal Paşa ve Fikriye Hanım birbirlerini sürekli görüyorlardı. Karşılıklı duygular dile getirilmese de ikisi de olan bitenin farkındaydı.
Zübeyde Hanım ise kimsesiz bir kız olan Fikriye Hanım'ı çok sevmesine rağmen, asla oğluna layık görmüyordu. Bu sebepten dolayı evlenmelerine katiyen karşıydı. 1920 yılının ortalarında gazetede Mustafa Kemal Paşa'nın padişah tarafından verilmiş idam fermanının okuyunca Fikriye Hanım onun yanına gitmeye karar verdi. Derhal yola çıktı ve tehlikeli güzergahlar üzerinden geçerek Ankara'ya ulaştı. Mustafa Kemal, Fikriye Hanım'a "Nasıl geçti yolculuğunuz? Çok sıkıntı çektiğiniz muhakkaktır ama gönül ferman dinlemiyor, değil mi çocuk?" diyerek karşıladı. Çankaya'nın ilk gelini, Mustafa Kemal'in imam nikahlı eşi, ülkemizin ilk First Lady'siydi artık. Çankaya Köşkünü çekip çevirdi, çevresindeki herkesin yardımına koşarak çok saygı duyulan biri haline geldi.
1922 yılının Eylül ayında Mustafa Kemal İzmir'e vardı. Atatürk ve silah arkadaşlarının çalışmak için seçtikleri köşk Latife Hanım'ın ailesine aitti. Bu vesileyle Latife Hanım ile tanıştı. Latife Hanım genç, yüksek tahsilli, entelektüel ve zeki bir kadındı. Köklü bir aileden geliyordu. Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'dan çok etkilenmişti. Zübeyde Hanım ise onun mükemmel bir gelin adayı olduğunu düşünüyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara'ya geri döndüğünde Fikriye Hanım'ın çok hasta olduğunu öğrendi. Fikriye Hanım'ı derhal tedavi görmesi için Almanya'ya gönderdi. Bu sırada Zübeyde Hanım, Latife Hanım'ın ailesinin İzmir'deki evinde vefat etti. Mustafa Kemal annesinin son isteğini gerçekleştirmek istedi ve Latife Hanım ile evlendi.
Latife Hanım gibi zeki, tahsilli bir kadının Türk kadınına çok iyi örnek olacağını düşünmekteydi. Bu sırada Almanya'da tedavi gören Fikriye Hanım ise Mustafa Kemal'in evlendiği haberini gazetelerden öğrendi. Bunun üzerine yola çıktı ve Türkiye'ye döndü.
Fikriye Hanım, Çankaya Köşkü'nün kapısına dayandı. Bir zamanlar hanımı olduğu köşkte elbette ki hoş karşılanmadı. Sonrasında yaşanan olaylar için kesin bir gerçeklikle bilinmiyor fakat söylentiler çok...
Bazı söyletinlere göre Fikriye Hanım yaşananları gururuna yediremeyerek, kahrından Mustafa Kemal Paşa'nın hediyesi olan gümüş tabancayla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Bazı söylentilere göre de köşkü terk etmek üzereyken vurulmuştu. Sır dolu ölümünden sonra isimsiz bir mezarlığa gömüldü.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Fikriye Hanım için yazdığı şiir: "İçsem de bir kadeh hayat iksirinden, Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye'den. Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden, Ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden."
31 notes · View notes
star1881 · 4 months ago
Text
Aşk,
insanın sadece psikoloji ve kimyâsını değil;
Tarihini, müziğini, coğrafyasını, edebiyatını, fiziğini, beslenme çantasının içindekileri,
hayat bilgisini de değiştiriyor..
Bu yüzden, iki kere ikinin bir edişi Aşk'tandır.❤️
Tumblr media
46 notes · View notes
olafkardanadam · 4 months ago
Text
Aşk bir ilâhi hikayeydi ve bizim için yazılmamıştı, hangi vakitte hangi Tanrı anlatmıştı bilmem ama, hikaye çok önceden başlamıştı... Biz farklı cümlelere hapsedilmiş iki yanlızdık ve bize sadece hüzünde birleştirecek kadar insafsızdı kâder, sevgilim; hunharca öğrendik ki zamanın insafına bırakılmamalıydı kelimeler, sen tariflere sığmayan sıfatlardan oluşuyordun, ben tanrıları kıskandıracak bir sabırdan, ısrarla ve insanca sınanıyordum umudumdan... Yeni bir hayat sunulunca sana, geri dönülmez tufanlarda kayboluyordum ben, yada koskoca kızıl deniz ikiye ayrılıyordu, ben tam elimi uzatmışken, kor ateşde demir gibi eğiliyordu soğuk sularda çeliğe dönüşmüş iradem ve binlerce kez çivileniyordu kalbim, binlerce kez yaralandığı yerden. Bize hitap edilmiş tüm şiirler ayrılığı anlatıyordu ve tüm destanlar edebiyetde dâhi kavuşmamış iki aşığı, zaman bize bunu bir kez daha zehirli gürzüyle anlatmıştı, aşk bir ilâhi hikayeydi ve bizim için yazılmamıştı.
Aşk bir ilâhi hikayeydi ve bizim için yazılmamıştı, hangi vakitte hangi Tanrı anlatmıştı bilmem ama, hikaye çok önceden başlamıştı...
32 notes · View notes
halimecan · 10 days ago
Text
Tumblr media
Kalbin Derinliklerinde Bir Bütünlük
Halil Cibran’ın sözleri, ruhumuzu saran bir derinlikte yankılanıyor: “Ölümün ruhunu gerçekten kavrayabilmek istiyorsanız, kalbinizi tam anlamıyla hayatın gövdesine açın.” Bu sözler, yaşamın özündeki muazzam gerçeği anlamak için bir kapı aralıyor; ölümün yalnızca bir son değil, yaşamın bir parçası olduğunu kavramamız gerektiğini hatırlatıyor.
Hayat, bir nehir gibi akarken, biz bu akışta kaybolmayı, akıntının içinde savrulmayı öğreniyoruz. Her an, her anı, bir mücevher gibi değerli; her gülüş, her gözyaşı, yaşamın zenginlikleri. Ancak, ölüm düşüncesi belirdiğinde, bu akışa dair korkularımız yüzeye çıkıyor. Oysa ki, ölümle yüzleşmek, hayatın gerçek anlamını kavramamız için bir fırsattır. Cibran, bize yaşamı kucaklamamız gerektiğini öğütlüyor; ölüm, bu kucaklayışın bir parçası.
Kalbimizi hayatın gövdesine açtığımızda, o nehrin serin sularında yüzerken hissettiğimiz tüm duyguların birer hediye olduğunu anlayabiliyoruz. Sevinç, hüzün, aşk, kayıp�� Hepsi bizi biz yapan unsurlar. Her bir deneyim, hayatımızın dokusunu zenginleştiriyor. Ve belki de en derin acılar, en derin anlamların kapısını aralıyor.
Cibran’ın felsefesi, ölümün bizlere sunduğu evrensel gerçeği kabullenmek üzerine kurulu. Hayatın geçici olduğunu bildiğimizde, her anın kıymetini daha fazla hissediyoruz. Sevdiklerimizle geçirdiğimiz zaman, belki de en değerli hazine. Onların gülüşleri, dokunuşları, bizim için yaşamın tadını çıkarma nedenleri. İşte bu yüzden, ölüm korkusunu aştıkça, hayatı daha dolu dolu yaşayabiliyoruz.
Nihayetinde, hayat ve ölüm birbirini tamamlayan iki gerçek. Nehir, denize ulaşırken bir dönüşüm yaşar; biz de yaşamımız boyunca benzer bir dönüşümden geçiyoruz. Ölüm, bir kapanış değil, yeni bir başlangıç. Kalbimizi açtığımızda, bu döngünün bir parçası olduğumuzu hissediyoruz.
Hayatın içinde kaybolmak yerine, her anı kucaklayarak yaşamak, bizim için en derin mutlulukları getirebilir. Kalbimizi hayatın gövdesine açtığımızda, yaşamın ve ölümün birbirini tamamlayan bir bütün olduğunu hissediyoruz. Ve belki de en büyük öğreti budur: Hayat, her anında sevgiyle, umutla ve cesaretle dolup taşar; ölüm ise, bu yolculuğun doğal bir parçasıdır
7 notes · View notes
noovva · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir Aşk İki Hayat | Umut&Deniz ✨
8 notes · View notes
yearsofsilence22 · 3 months ago
Text
Tumblr media
Yeşilliğin Arkasında Siyah
İki penceresi kapısı kapalı beyaz bir kutunun içindeyim. Düşünüyordum gelenleri gidenleri bir nasılsın sorusuyla iyi olmayı hazmedemeyecek kadar yorgun bakışlar sergileyen insanları, inan ki tanıyamazdın beni anlayamayacağın cümlelerle zihnim savaş alanından ibaret, ben ayakta uzun uzun beklerken hayat devam etti bekletti dilimin ucunda şarkılar besteledim mırıldandım sen yokken konuştum varken tek kelime edemedim bu bir aşk masalı değil sadece siyahlaşmış hayaller, ağlayan çocuk annesine kavuştu yalnızlar eşine güçsüzler işine etraf yeşillikten geçilmiyor bu da mutluluğun hüzmesi sonuçta bende bunlardan arda kalan yeşilliğin arkasında siyahlık.
10 notes · View notes
layezalll · 2 years ago
Text
Bir hikâye söyle bana hiç dile düşmemiş
Unutulmus misralarinda gizli bir şiirin.
Bir varoluş göster,
Titrek tebessümünde gizli güzel yüzlerin.
Kalpleri kim döndürür, söyle!
Kimdedir mülkiyet, ferman kimde?
“Birini sevmek isteyip de sevemiyorsan,
onun için dua et ve onun için güzel isler yap,
Yüreginin yumusadigini göreceksin.”diyen
"Fuat"
Söyle,
Kimdedir o gönlün ipleri?
Hûdanin huzuruna çıkana değin,
Kime kenetlenmistir iki gözüm, tek gönlüm?
Ey ziyalarda kalan göynüm
Yıldızları indirsem gökten senin için,
Nice nakkaslar getirip, işleten ismini
harfi harfine bir nehrin üzerine…
Nasıl bir ilhamdir o, Nasıl bir letafet?
Nefes almak Nasıl da zordur o anda bilir misin ?
Sana bir sır versem, beraberinde
götürebilir misin?
Büyükçe bir kapı açılsa önümde,
Sonra her birini toplayıp sana sunsam ben,
Gene de “Yetmez!” diyebilir misin?
Tüm sözlerin ortasinda susuvermek,
“Bilmem ki!” deyip kaçıp gitmek varken,
Nedendir bu amaçsız memnuniyet?
Hem buradaymış, hem değilmiş gibi,
Hem duyuyormus, hem duymuyormus gibi…
Hem duyuyormus, hem duymuyormus gibi…
Hem her şeyi biliyormus, hem…
Aynı anda burada ve orada ve…
Bu ne sancidir Ya Rab?
Kondu da göçtü mü aşk kervanı?
Aşk kapısı mı?
Kapı açıldı ve kapandı, kervan göçtü.
Kalakaldım
Sen ki…
Şahtın!
Nakış nakış nakış  arz eyledim halimi,
O derinliği, yüksekliği ve genişliği akla
zarar göklerin ortasında …
Kan gibi damlıyor iken renklerim senin için,
Kim gelip kuruldu gönül tahtına?
Ben mi olmalıydım, bakmadan giden ardına?
Sensizligi isliyordum, nakkas değil miydim?
Şiirler yazıyordum, şair değil miydim?
Divane olmuştum uğrunda, aşık degil miydim ?
Sonsuzluk dilerken, onsuzluk düşmüştü bana da
Umut dilerken, cılız bir kurtuluş çaresi bile yok !
Titrek bir kandil ışığı misali,
Bir görünüp bir kaybolan sönük bir veda,
Ateşi yakan bir ateş vardır elbet,
İlk defa başlarmış gibi devam eder hayat bazen
Bir damla gözyaşında boğulmak,
Sevda deneni en geç yaşamak,
Umutsuzca çırpınıp, karanlıkta kaybolmak…
Tüm bunları neden yaşar ki bir insan?
Aşk, he mi, aşk için… Ask hû!
Nasıl denir,
Nasil anlatılır bir kementler boğazı
sıkıyormuş gibi bu boğum boğum acayip his?
Sanki yarım kaldım
Aşk nedir ki sanki?
Söz biter, arılar ayrı bir zarif konar
çiçeklerin üstüne.
Yüreğe ne olur ki, dil tutulur,
Şiirler söylenir, türküler okunur,
Kalp Nasıl çarpar çaresizce!
Olsa olsa sana atar bu kalp su saatten sonra
Gün bir başka doğar. Gece gündüz dua etmek
Ama gece gündüz…
Korkunun sesini duymak, kısacık bir an için ümitlenmek.
Aşktı neticede, aşk bu!..
Birimizden biri ölecek ya, kim belli değil!
Zindan sen söyle kimi beklersin,
mezar sen kimi?
Kimi seçersen gelecek lakin ben zaten ölüyüm!
Yasamak nedir ki yardan başka?
O olmadan,
Ne zaman zamandır canım, ne mekân mekân…
Olmazı bilmez bu illet, olacak!
Baş isterse vurulacak.
Yürek nereye döner peki ya, dönse dönse nereye?
Dedim ya, bir sana atar kalp denen şu saatten sonra
Her şeyi yapar da sevme diyebilir mi sana?
“Dur, alma nefes!” demekten ne farkı varki?
Bir fidan gibi yüklenmistim seni oysa
Sesim ayyuka çıkardı kötü bir şey olmasın diye!
Eyvah ki aşk!
Ne aşk
Acı ki aşktır,
Hem var hem yok ya, tadı acıdır.
Kurumuş dudaklara değen tek damla su kadar,
Yürege düşen bir damla alev…
Nefesin tıkanıp da yığılıp kalmak,
Ümit kırıntılarını avucunda toplamak kadar nazenin
O kadar güzidedir aşk dediğimiz.
Aşk he mi?!.
Aşk hû!
Ben bilmem öyle süslü gazeller,
Bilemem ki sonu mutlu biten hikâyeler…
Ama tek bir şey dileyebilirim,
Adı aşk olunca bir hikâyenin,
Ben orada biterim.
Nurdan doğar
Canda biterim
Ki Adı Aşktı bu hikâyenin,
O bitti ya, ben de bittim.
Aşk için he mi, aşk?!.
Aşk hû!
160 notes · View notes
yakazakalb · 1 year ago
Text
Tumblr media
Böyle sosyal medyanın olmadığı zamanlar herkesin uzaktan tanıdığı, sevdiği muhabbet beslediği zamanlar... Hani bir radyo programı dinliyorsunuz, yapımcı çok hoşunuza gidiyor, dinledikçe seviyorsunuz. Sonra bir gün onu görünce büyü bozuluyor. Ya da okuduğunuz bir kitabın yazarı...
Hayattaki bazı şeylerin de büyüsünü bozmamak lazım. Sırlamış senin için Mevla'm. Daha çok haz alasın, daha çok bağlanasın peşine düşesin, hayretin, gayretin artsın diye hayat esrarlı bazen. Bazı şeyleri o kadar çok istiyoruz ki sonra oluyor büyüsünü bozuyoruz. Eski tat ve lezzetimiz kalmıyor.
Gayp bu yüzden gayb aslında. Hikmet gizlenmiş hadiseye. Bu yüzden... Teslimiyet ve huzur için... Şüphe ve isyan için değil. Ve zaman en büyük müfessir. Huzurun kaçmadan o tılsım bozulmadan hikmet/i sana görünür bir gün, bir zaman.
Ne diyordu Bediuzzaman.
"Pencerelerden seyret, içlerine girme" ...
🌿🌿 Bir genç varmış. Karşı köyden bir kızı severmiş. İki köy arasında bir göl varmış ve aşık maşuğunu görmek için her gece o gölü geçermiş yüzerek. Bir gün yine geçmiş bir de bakmış ki sevdiğinin gözü şaşı. Demiş, senin gözlerin şaşıymış ben nasıl fark etmedim ? Sevdiği demiş geçme bu gece karşıya, burda kal. Gönle şüphe düştü kalır mı aşık, kalmamış. Geçememiş o gece gölü boğulmuş yok olmuş suda. Demesi o ki aşk şüphe götürmez. Kalpte Rabbin rızasından ötesi varsa boğulur gidersin .
27 notes · View notes
mirzablogg · 5 months ago
Text
Tumblr media
,,,,
DİZİLERİN VERDİĞİ MESAJLAR..
1- Hep lüks özendirilmeli herkesin hayali maddiyat olmalı. Yalılar, villalar amaç olmalı insanlar olağanüstü bir lüks yaşama yönlendirilmeli.. Hep kapitalizm hep kapitalizm..
2- Dış görünüşünde dinî objeler aksesuarlar olan kişiler yani dindar olan kişiler sahtekardır. Dinden, hassasiyeti olan insanlardan uzak durulmalı. Helal Haram gibi kavramlar demode sayılmalı
3- Sevdiğin kişi başkasıyla evlendiyse onların yuvasını bozabilirsin.
4- Kötüler daima güçlüdür iyiler ezilmeye mahkumdur.
5- Her dizide yeni elbiseler, ayakkabılar olmalı, alışveriş için hep lüks yerler tercih edilmelidir.
6- Evde ilgi görmeyen adam dışarıda karısını aldatmalı ve bütün suç kadına yüklenmeli, adamın yaptığı da masum gösterilmelidir.
7- Birbirlerinin kuyusunu kazan insanlar, hep maskeler ile dolaşmalı ve suç daima bir iki kişinin üzerine yıkılmalı
8- Kavga eden, şiddet uygulayan, hırsızlık ve gasp yapan baş rol oyuncuları güler yüzlü, yakışıklı olmalı ve hep haklı nedenlerle yapmalı.
9- Anneler hep despot olmalı, babalar ise daima sert ve anlayışsız olmalı. Çocuklar her zaman haklı olmalı.
10- Kaynanalar hep kötü rol oynamalı, sürekli olarak damadının gelininin kuyusunu kazmalı.
11- Paranın nerden ve nasıl geldiği belli olmamalı, harcama yaparken hep cömert olunmalı.
12- İş yerleri hep rezidans olmalı, işçi ve esnaf rolleri olmamalı.
13- Sıradan ortalama bir hayat yoktur. Ya diptesindir ya tepede. Bunun ortası yoktur.
14- Gençler hep haklı olmalı, haklı çıkmalı başına buyruk hareket etmeli ve kız erkek meseleleri dışında başka da dertleri olmamalı.
15 - İstemediğin biriyle evlendiysen ona ihanet edebilir, başkasıyla aşk yaşayabilirsin.
16- Kötü bir olaydan sonra içki içip etrafı dağıtabilirsin.
İşte dizilerin rolü kısaca budur.
Bireyselleştir...
Yalnızlığa it...
Kimseye güvenmesin...
Bilinçsizleştir...
12 notes · View notes
mcanylm34 · 2 years ago
Text
Yeniden doğmak
Ey sevgili, seni düşünürken bir huşu indi tepeden, elim ayağım kesildi yaşamdan.
Güçlü bir el beni derinlere çekiyordu,
''dur'' diyemiyordum.
İçim geçmiş olduğum yerde; kapı çalıyordu, uykuyla uyanıklık arası duyuyordum.
Açınca, biranda kokun odaya doluyordu.
Rüyamda sen bana geliyordun, ne güzel gülüyordun.
Atlatmıştın celladı ve tahtında oturuyordun
Ben kahve yapıyordum! sen, ''şekeri yok, serçe parmağını bandır ''diyordun.
Radyoda eski bir şarkı çalıyordu, sen eşlik ediyordun! Sevda sözlerini usulundan bana yolluyordun, elinle ritim tutup beni coşturuyordun.
Canım siğara çekiyordu sen bakışlarınla yakıyordun.
Ben yazdığım son şiiri okuyordum, sen saz çalıyordu! ''Bugün ben bir güzel gördüm'' ezgileri dünyayı sarıyordu.
Söz istemiyorduk çünkü aşk makamındaydık ve bütün yalnızlıklar mahremini yitiriyordu.
Saate baktım saat durmuştu,
Zamana baktım devran dönmüştü.
Yanmıştı elemin kemikleri, külü uçmuştu.
Camdan dışarı baktık; hem bahar, hem sabahtı.
İki kuş dalda öpüşüyordu.
Hafif bir yağmur başlıyor ve birden bir toprak kokusu rüyamı sarıyordu.
Bütün çiçekler aynı anda toprağın göğüsünü catlatiyordu
Ilık bir rüzgar kapıyı aralıyor, savrulan saçlarım gülüşünde dalgalandırıyordu...
''Artık gitmeliyim,'' dedin.
Ben duymuyordum.''Kalayım mı,'' diye sordun?
Ben lal oluyordum.
Güzel başlayan bir rüya yerini kabusa bırakmamalıydı bunu sende biliyordun.
Herkes bizi unutuyordu biz rüyada kalıyorduk.
Eğilip kulağıma bir şeyler fısıldıyordun, ben anlamıyordum.
Acemiydim, prova yapmamıştım, ne diyeceğimi bilmiyordum.
Ama sen ustaca mutluluğun oyununu oynuyordun...
Çıkarıp yüreğimin duvarında asılı duran resmini sana gösteriyordum, "Benim mutluluğum bundan ibaret başka mutluluk tanımıyorum diyordum"
Sözler dökülüyordu dilimden, kalem aramıyordum,kağıt istemiyordum.
Tüm sevda sözlerini dört duvara haykırıyordum.
Gözlerim çakılmıştı gözlerine, şerbet içiyordum.
Ellerim terliyordu ellerinde, umursamıyordum.
Sahi ahtını mı bozmuştu hayat hanım, yoksa aldıklarını geri mi veriyordu bilmiyordum?
İlk defa dünyayı bu kadar güzel görüp şaşırıyordum.
Kitaplarım saçılmıştı ortalığa, toplamıyordum.
Yüreğim coşkun bir deniz gibi dev dalgalar yoluyordu, durdurmuyordum.
Gülüyordu yüzümün her karesi, bedenimin her zerresi, duygularımın silsilesi, gizlemiyordum.
Sen sessizce beni izliyordun.
Konuşmanı istiyordum çünkü sen konusunca dünya susuyordu ve hiçbir söz susuşun kadar yaralamıyordu beni.
Eğilip muhabbet çeşmesinden bir tas su veriyordun, Ben kana kana içiyordum...
Nisan sonu Mayıs başı yer erguvan gök maviyi ağırlıyordu.
Gözlerindeki sabahta çok kalmışım, farketmemişiz birden akşam oluyordu.
Dışarıda grup demi kızıl bir ufuk çizgisinde gün batıyordu, İnanmak akla zarar akşamdı ve sen gitmiyordun...
Anlatacak çok şey vardı, Akıl tutulmasına uğramıştım, konuşamıyordum.
Bu rüya ile hayalin el birliğiyle gerçeğe çelme takmasıydı.
Olmazı oldurmuştu ve ben yeniden doğmuştum.
Birden üç güvercin yükseldi rüyamın semalarına.
Biri hayale, biri mutluluğa, biri umuda.....
Tumblr media
78 notes · View notes
izahtanvareste · 7 months ago
Text
Bir gün “benim için şiir yazdın mı hiç” demiştin. Göstermiştim, “şu heves sensin, şu incinmiş gurur sen, şu utangaç aşk, şu Posta Caddesi’ndeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen.” Kuşkuyla bakmıştın yüzüme. Kirpiklerim içime dökülüvermişti. Susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. Yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. Kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. Sonra harfler girdi yoksulluğumuza. Sonra dünyanın bütün mazlumları. Elimde başkalarının rüyası, bir var oluş acısıydım önünde. Yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de zamanlarındı. “Tenha gezen evliyam” dedim. “Ben gittim harf harf dağıldım / Sen tamamladın cümlemi.”
Yüzüm bir gelecek atlası. Başım önde dönüyorum bütün yürüyüşlerden. Mavilik yitirdi hükmünü. İpi kopmuş bir boncuğum senden sonra. Bedeni olmayan bir zaman, odalarda. Canım ne kadar acıyorsa sözüm o kadar üşüyor. Ömür Hanım, Şahgülüm, Köroğlu’m... sana bir nefes olamayan şiirden de geçtim.
~Şükrü Erbaş, Yaşıyoruz sessizce, s.24
13 notes · View notes