#bir aşk iki hayat
Explore tagged Tumblr posts
noovva · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ENGİN AKYÜREK | UMUT
Movie: Bir Aşk İki Hayat / Two Life One Love 🍃
48 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 4 months ago
Text
Tatlı Komşum! (3) (Furkan 31 Y., Manisa)
Artık hafta içi en az 3 bazen 4 kez aşk yuvamızda buluşuyor, sevişiyor, sikişiyorduk. Çalışmadığım için Cumartesiler en rahat günlerdi. Öğlen saatlerinde eve gidiyor, saat en az 15:00 - 16:00'ya kadar kalıyorduk.
Nisan sonuydu. Biraz işi olduğu için erken buluşup erken ayrıldık. O gittikten sonra ortalığı toparladım biraz, normalde o yapardı. Çöpleri topladım, çarşafları değiştirdim. Kirlileri bir poşete koydum, o yıkattırıp getiriyordu. Çöpleri alıp kapıyı kilitlerken, apartmana bir kadın girdi. Sese refleksle kafamı çevirdim. Kapalı bir kadındı, ama ince, uzun boyluydu ve bembeyaz bir yüzü vardı. Klasik manto değil pardesü giymiş, başında türbanı, gözleri delecekmiş gibi bakan bir koyu siyah.
Kafam orada bakakalmıştım. Tam geçeceği sırada kenara çekilip yol verdim. "Merhaba!" dedim. "Merhaba!" dedi sıcak samimi bir tavırla elini uzattı. Kapalı olunca çekinir selamsız sabahsız geçer derken, "Hatice ben, üst katınızda oturuyorum. Sizde bizim gibi gurbetçi misiniz?" dedi. "Anlamadım? Furkan ben bu arada!" dedim. "Her zaman olmuyorsunuz da, benim de oğlum Fen Lisesini kazandı Sarıgöl'den geldik. Hafta sonları gidiyoruz da, bu hafta sonu biz gitmedik, kocam geldi!" dedi. Kadın ayaküstü hayat hikayesini anlattı.
O arada bir adam girdi binaya. "Eşim Ahmet!" dedi. Adam gayet kibardı. Memnun oldumdan sonra ayak üstü sohbet ettik. Ona, Pazarlamacı olduğumu, haftada 4 gün geldiğim için otelden ziyade ev tuttuğumu, daha rahat ettiğimi söyledim. Adam da öğretmenmiş, aynı zamanda ailesinin arazilerinde çiftçilik yapıyormuş. Onlara, "Davet etmek isterdim, ama pazarlamacı evi, kahvem falan yok!" dedim gülerek. "Aaa, olur mu, biz bekleriz!" dedi kadın. "Bir ihtiyaç olursa kartvizitimi vereyim!" dedim, hemen sonra da, "Aaa kartvizitler arabada, ben numaramı vereyim!" diye kıvırdım. Adam aldı numaramı. O arada kadın da telefonunu çıkarıp kaydetti. Adam, "Hafta içi 4 gün burdaymışsınız, bizimkilere göz kulak olursunuz!" dedi adam. "Memnuniyetle!" dedim. Vedalaşıp ayrıldık. Ne kadar iyi niyetli samimi insanlar diye geçirdim içimden.
Ertesi hafta, fazla mesailerim çok biriktiği için yerine bir haftalık izne çıkardılar. Pazartesi eşlerimiz işe gidince Ebru bize geldi, aşk yuvasını beklemeye gerek yoktu. Öğlen çıktım, bir iki arkadaşa uğradım, hepsi esnaf, yanlarında çok durulmuyor. Canım sıkıldı. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünürken aşk yuvasına gideyim dedim. Toparlar düzenlerim. Belki Ebruyu ararım, 1 saat de olsa gelir diye düşündüm.
Tam evin önüne gelince üst kat penceresi açıldı, Hatice birşeyler silkeliyordu. Kafamı kaldırıp gülümsedim ve "Kolay gelsin!" dedim. O da gülümseyip, "Sağol!" dedi, sanki sesi duyulsun istemez gibi. İçeri girdim. Genelde benden 10 dakika sonra, ya da 10 dakika önce gelirdi Ebru.
20 dakika sonra mesaj geldi, "Kahve ikram edeyim. Pardon Hatice ben." yazıyordu. "Zahmet olacak, içerim!" yazıp, iki dakika sonra yukardaydım. Kapının arkasında bekliyormuş, zili çalmadan açtı. "Buyrun..." dedi kısık sesle. Geçtim. Kahveleri yapıp getirdi. Başörtüsü gibi birşeyi ensesinden bağlamış. Eşofmanlarıyla gayet günlük kıyafetliydi. "Kusura bakma ev hali!" dedi. "Yok, gayet şıksın!" dedim.
Hatice, "Baktım genelde 10 dakika önce ya da sonra gelirdi misafirin, bu kez gelmeyince, sanırım yalnız dedim, kahveye çağırayım diye düşündüm!" dedi. Soran gözlerle baktım. Hatice, "Ne yapayım fazla eşya getirmedik, 5 dakikada bitiyor evi toparlama işi, sonra tüm gün ya pencereden bakıyorum gelene gidene, ya da internette geziniyorum. Apartmanda karşı dairemdeki yaşlı teyze, o da torununu okutmaya gelmiş, kulakları duymuyor, sohbet edilmiyor. Üstte üniversiteli kızlar var, karşılarında da oğlanlar onlar, karşılıklı birbirlerindeler. Evde can sıkıntısı, çarşılara çıkıyorum, ama avare avare dolaşılmaz ki. Altta da sizler varsınız, karşı daire de sizin gibi kullanıyor herhalde, onlar ayda 1-2 gidip geliyor ama!" dedi gülümseyerek.
"Madem bu kadar biliyorsun, o bayan arkadaşım, ikimiz de evliyiz, o da burayı kiralamış!" dedim. "Anladım zaten! Seslerden anlamıştım. Daha önce sessiz sakin bir üniversiteli Salih oturuyordu, yatay geçişle memleketine gitti, maddi durumlar..." dedi. O an (Salih gitmese iyiydi!) der gibi bir hüzün geçti gözlerinden. Kadın bu kadar şey anlatmış, eve kahveye çağırmış, sorun çıksa ne olur dedim kendimce. "Salih'le yakındınız sanırım?" dedim. Utandı mı ne, kafayı eğdi, "Evet, gitmesine üzüldüm!" dedi. "Salih gider Furkan gelir, dert etme!" dedim gülerek.
Kahve boşlarını alıp mutfağa gitti. Birkaç dakika gelmeyince kalkıp mutfağa baktım, yok. Yan odanın kapısı açıktı. Açılıp yatak haline gelmiş çekyatta pikeyi beline kadar çekmiş, sütyeni ve yastığa döktüğü kahverengi gür saçlarıyla yatmış, "Furkan gelsin artık!" dedi. Soyunup pikeyi kaldırdım. Güneş değmemiş bembeyaz vücudu resmen taş gibiydi. Güzelliği kıyafetlerinden bile belli olurken şimdi çırılçıplaktı. Yanına uzandığımda, dönüp kollarını boynuma doladı, "Öp beni!" dedi fısıltıyla. Dudaklarını dilini emerken karşılık veriyor, iki elimle göğüslerini okşuyor, arada yanaklarına, boynuna öpücükler kondurarak göğüslerine kadar inip, göğüs uçlarını emiyor, dilliyordum...
Ellerini sarmış, sırtımı omuzlarımı okşuyor, altımda inleyerek kıvranıyordu. Göbek deliğini dilleyip kasıklarına indiğimde kıvranışları daha da arttı. Amcığı çok hafif tüylüydü. Önce parmaklarımla amının dudaklarını açtım, sonra da dilimin ucunu değdirdim. "Offf!" dedi yine kısık sesle. Amını yaladıkça inlemeleri çoğalıp, çekyatta kafasını bir sağa bir sola atarak çırpınıyor, saçlarımı koparırcasına çekiştiriyordu. "Oyyyy, oyyy, sakın durma, sakınnn durmaaa!" diye inliyor, suları sanki o yol kenarlarındaki köy pınarları gibi akıyordu. Ağzım burnum sırılsıklamdı...
Yanına yatıp ona doğru döndüm, onu da sırtüstü yatırıp, benden taraftaki bacağını kaldırıp yarağımı amına soktum. "Offfff, çok güzel bir yarak bu, sik amcığımı, dağıt, dibini bulana kadar sokkk!" dedi. Kulağına, "Bir hafta izinliyim, hergün gelip sikeceğim seni, amını yarağa doyuracağım!" diyordum. "Gel sik, hatta hiç gitme, ohhhh, bütün gün sik istersen!" diye inliyordu. Uzun süre böyle siktikten sonra alta yatıp kucağıma aldım Hatice'yi. Şimdi o upuzun salçaları göğüslerinin üzerine düşmüş, zıplıyordu. "Ohhhh, ne güzel kazık gibi yarağa oturmak!" diye söyleniyor, giderek hızlanıyordu. Ben de alttan pompalamaya başladım. Karşılıklı hareketlerle resmen birbirimizi sikiyorduk. Titremelerinden, durup kasılıp tekrar başlamalarından orgazmlarını sayabiliyordum. Hatice üçüncü orgazmını yaşarken ben de döllerimi amının içine akıttım. Durup kasıp dışarı boşalma şansım olamazdı, çok dolmuştum.
Yanyana yatarken, "İçine boşaldım ama?" dedim. "Sorun yok!" dedi. Birer sigara yaktık. "İlk sen mi anlatırsın, ben mi anlatayım?" dedi. "Anlat!" dedim. "Ben Sarıgöl'den değilim, babam öğretmendi tayini çıkınca gittik, ortaokul ve liseyi orda okudum. Lise bitince 14 yıl önce (hesaba göre yaşıttık) aynı okulda görev yaptıklarından benden 10 yaş büyük kocamla evlendim. Babası Sarıgöl'de zengin bir çiftçi, yatılı öğretmen okulundan sonra üniversite okuyup gelmiş, hem çiftçilik hem öğretmenlik yapıyor. Kibar, görgülü, dürüst adamdır. Fakat ilk zamanlar benimle sevişirken ereksiyon sorunu yaşıyordu, benim çok güzel olduğumu, canımı yakacağından korktuğunu falan söylüyordu, eliyle boşaltıyordu..."
"Bir gece çok zorladım, yarı kalkıkken içime almaya çalışırken kalçalarından tuttum, o an farkettim ki irkildi. Ben de parmağımı arka deliğine doğru kaydırıp bastırdım, yarağı o zaman kalktı ancak, o gece hamile kaldım zaten. Sonra bir süre daha dokunmadı bana. Ben yine bir gece sırtı dönük yatarken parmağımı göt deliğine bastırıp yarağını elime aldım. Parmağım ikinci boğuma kadar girdi götüne, yine yarağı sertleşti ve sikti beni, ama parmağımı çıkarmama müsaade etmeden ve daha çok kıvıra kıvıra. Sonra ağlayarak anlattı, yatılı okurken yatakhanede normalmiş böyle şeyler, hatta üst sınıflar alt sınıflardan seçermiş. Bizimki kurtulamamış bundan, üniversitede de erkeklerle olmuş..."
"Bana, istersen boşanalım, ömür boyu sana bakarım dedi. Ama 3.5 aylık hamileydim. Ne der, nasıl açıklarız diye düşündük uzun zaman. Oğlumuz oldu. Sonrasında kalmaya karar verdim. İnternetten bir sürü oyuncak aldı ikimize de, ben onu belden takmalı yaraklarla siktim, götüne vibratör sokarken o da yarı kalkmış yarağıyla beni sikti. Defalarca tatillere gittik, birilerini bulup gerçek sikişler yapmak için, ama tüm çabalarımıza rağmen yapamadık, daha doğrusu ben yapamadım..."
"Sonra oğlumuz Fen lisesini kazanınca buraya geldik. Aşağıda tek kalan Salih'i gözüme kestirdim. Ama daha çok gençti. Tam birşeyler olabilecekken korktu sanırım. Ona sana anlattığım gibi anlatamazdım da, genç dedim okulda falan anlatır başkaları da musallat olur. Anlayacağın 2 ay önce seni gördüm eve girerken, sen her gelişinde arkandan ya da önünden kadın da geliyordu, anladım ve kocama söyledim. O da gelip seni görmek istedi. Cumartesi misafirin gidince dışarıdan geliyormuş gibi aşağı inip kapı önünde çıkmanı bekledik, anlayacağın sana tuzak kurdum dedi!" dedi.
"Böyle tuzağa can kurban dedim!" vücuduna dokunup. Uzanıp dudaklarından öptüm. Aşağıyı gösterip, "Ebru duymadığı sürece ben her zaman yanındayım, haberin olsun!" dedim. "Teşekkür ederim!" dedi, sarılıp dudaklarımı öpmeye başladı. "Benim gitmem lazım!" dedim (Sabah Ebru, öğlen Hatice, biliyordum ki karımın regl bugün bitti, akşama sevişmek isteyecek).
Giyinip çıktığımda Ebru'dan mesaj vardı, "Müsaitsen gel, kahve içelim, dükkandayım!" diye. "Geliyorum!" yazıp gittim. Dükkanından girdiğimde en az 4-5 eleman vardı. İlk denk gelen satış temsilcisine, "Ebru hanım?" diye sordum, "Buyrun, üst katta büroda!" dedi. Herhalde son günlerde yaşadıklarımdan olsa gerek, herkes potansiyeldi. Kadın önümden yürürken baktım Armut popo, gözüm götünde üst kata çıktık. Jaluzilerle kapalı camekanlı bir odanın sadece kapı camındaki jaluzi açık. Kadın kapıyı tıklatıp, "Ebru hanım, misafiriniz var!" dedi. Gerçekten kaliteli döşenmiş bir bürosu vardı.
Ebru beni görünce, "Gel canım, gel!" dedi. Bir an Ebru'nun bu rahatlığı aklıma takılıp, beni getiren kadına doğru baktım. Ebru, "Hımmm, komşum komşunla tanışmadın mı? Ayşe, bu da Furkan!" dedi gülerek.
[Furkan]
93 notes · View notes
birtekhayalimsensin · 4 months ago
Text
kaygısız hayat, sıcacık bir aşk ve iki çay
32 notes · View notes
star1881 · 7 months ago
Text
Aşk,
insanın sadece psikoloji ve kimyâsını değil;
Tarihini, müziğini, coğrafyasını, edebiyatını, fiziğini, beslenme çantasının içindekileri,
hayat bilgisini de değiştiriyor..
Bu yüzden, iki kere ikinin bir edişi Aşk'tandır.❤️
Tumblr media
46 notes · View notes
bozandeniz · 15 days ago
Text
Güzel bir gece..
Dokunaklı da bir gece..
Sözcüklere bağlı us..
Çözülüyor sözcüklerle..
Şimdi belli belirsiz bir söz hayatla aramızda..
Ve..
Her şey var'la
yok arasında..
İlk duble :
İçimde durmadan akan nehirlere..
Kalbin kendine özgü
ve
aklın asla
kavrayamayacağı nedenleri vardır..
Var mıdır..?
Vardır..
"Neden" diye sormuştu
Kayıp zaman devrinde bir bilge
Her aşk..
Her yaşantı..
Her olay bizi yaralıyor..?
Hiç bir zaman eşitlenemiyoruz..
Hep..
Ya çok erken..
Ya da çok geç..
Bana kırılgan gelen hayatım kayıp gidiyor ellerimden..
Öyle işte..!
Hayat orada bir yerlerde..
Ve..
Çok kırılgan insanlarız biz.
........
Kar yağıyor..
Geceye yağıyor..
Sessizliğimize..
Geçmişe ve geleceğe yağıyor..
Susardın..
Ve durmadan kar yağardı..
İkinci duble :
mademki hayat biricik..
Ve sadece bir kez..
Yaşama..
Şiire..
Ve
aşk'a..
Sahi..
Geciktim mi..
Yoksa henüz erken mi..?
İki uç..
Bu iki uç arasında ne çok gidip geldim ben..
Geçmişle gelecek arasında..
Ve..
Geçmiş, hatırlanmıyor..
Her defasında yeniden kurgulanıyor..
Kendimden biliyorum
Çocukluğum..
O bahçe
ve
kırmızı güller..
Baba kokun halen koynumda
Annem..
Seni..
Özlüyorum..
Sulara fısıldıyorum adını..
An..
ne..
Koşardım..
Dizlerim kanardı..
Öpmez 'din amma ..
Kokunla can katar'dın canıma
dinerdi can sızım
Ben..
Biraz ağladım galiba..
İnsan çocukluğuna ağlıyormuş..
Gözyaşları pırıl pırılmış..
Öyleymiş...
Bu sözün altını iki kere çizdim :
Yıkmak,
bir şeyi ortadan kaldırmak değil..
Onun taşıdığı anlamı reddetmektir..
Ve
sevmek..
Çok uzun..
Çok eski bir şarkı..
Ruhun incinmesin..!
Ne güzel bir dilektir..
Ruhumuz incinmesin..!
Şimdi..
Kırmızı bir ay gibi..
Beklerim geceyi.
..
Biz çok üzülüyoruz şeyhim..
Ve çok tedirginiz..
Her şey bir kabus..
Neyse
Size net bir şey söyleyeyim mi..?
Yazdıklarımı anlayan herkesi seviyorum..
Nokta..
Kızıl-Deniz
8 notes · View notes
elbetunuturuz · 24 days ago
Text
umut
Böyle miydi hayat ? Bu kadar zormuydu büyümek ve öğrenmek ? Sanardım ki okuma yazma öğrenince her şey daha kolay olacak. Öğrenmenin onullardan ibaret olduğunu düşünmüştüm, düşündürmüşlerdi. Şimdi büyüyorum ve okuma yazmanın nasıl bir yük olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Ben o çocuk değildim. Ben çocuk değildim. Büyümek başka, farkında olarak büyümek çok başkaymış. Her şeyin en iyisini alman gerekiyor gibi… çok iyi düşünmen, doğru hissetmen gerekiyor ki hem çevrene hemde kendine zarar verme. Hatta ilerde kuracağın aileye layık bir eş bir anne olacaksın ki öyle doğrularla inşa edeceksin kişiliğini. En doğrusu olmak istiyorsun ama doğru ne bilmiyorsun. İyi biri olmak istiyorsun ama iyiliğini en kaybetmiş çağda büyümeye çalışıyorsun. Pes etmek mi ? İstemiyorsun. Çünkü içindeki potansiyelin farkındasın. Çabalamak mı ? Olduğun topluma, coğrafyaya baktığında bu iki çizgi arasında debelenip duruyorsun. Bir gün her şey iyi olacak mı ? Olacak. Çünkü başka çaremiz yok. İnsan cenneti de cehennemide kendi içinde yaşarmış. Madem yaşıyoruz, madem mecburuz buna umut etmekten başka çaremiz kalmıyor. O yüzden inanın. Bir gün kendinizin en iyi versiyonuna ulaşacaksınız. Cebinize girerin bereketi, eve girince içinizi ısıtan aile sıcaklığı ve o anne yemekleri, balkonunuzda ya da pencere kenarınızdaki çiçekler saha güzel kokacak. Aşk olacak, huzur olacak, ve siz olduğunuz kişiden gurur duymaya başlayacaksınız. Kalbinize kalbinize… bütün savaşlarınızı bitireceksiniz. Diliyorum ki bu sayede dünyada ki savaşlar da bitecek… içinde cehennemi taşıyan (yaşayan) çevresine cenneti yansıtamaz (yaşatamaz) 
Ruhunuzun güzel yanlarınızdan öpüyorum… 
10 notes · View notes
halimecan · 3 months ago
Text
Tumblr media
Kalbin Derinliklerinde Bir Bütünlük
Halil Cibran’ın sözleri, ruhumuzu saran bir derinlikte yankılanıyor: “Ölümün ruhunu gerçekten kavrayabilmek istiyorsanız, kalbinizi tam anlamıyla hayatın gövdesine açın.” Bu sözler, yaşamın özündeki muazzam gerçeği anlamak için bir kapı aralıyor; ölümün yalnızca bir son değil, yaşamın bir parçası olduğunu kavramamız gerektiğini hatırlatıyor.
Hayat, bir nehir gibi akarken, biz bu akışta kaybolmayı, akıntının içinde savrulmayı öğreniyoruz. Her an, her anı, bir mücevher gibi değerli; her gülüş, her gözyaşı, yaşamın zenginlikleri. Ancak, ölüm düşüncesi belirdiğinde, bu akışa dair korkularımız yüzeye çıkıyor. Oysa ki, ölümle yüzleşmek, hayatın gerçek anlamını kavramamız için bir fırsattır. Cibran, bize yaşamı kucaklamamız gerektiğini öğütlüyor; ölüm, bu kucaklayışın bir parçası.
Kalbimizi hayatın gövdesine açtığımızda, o nehrin serin sularında yüzerken hissettiğimiz tüm duyguların birer hediye olduğunu anlayabiliyoruz. Sevinç, hüzün, aşk, kayıp… Hepsi bizi biz yapan unsurlar. Her bir deneyim, hayatımızın dokusunu zenginleştiriyor. Ve belki de en derin acılar, en derin anlamların kapısını aralıyor.
Cibran’ın felsefesi, ölümün bizlere sunduğu evrensel gerçeği kabullenmek üzerine kurulu. Hayatın geçici olduğunu bildiğimizde, her anın kıymetini daha fazla hissediyoruz. Sevdiklerimizle geçirdiğimiz zaman, belki de en değerli hazine. Onların gülüşleri, dokunuşları, bizim için yaşamın tadını çıkarma nedenleri. İşte bu yüzden, ölüm korkusunu aştıkça, hayatı daha dolu dolu yaşayabiliyoruz.
Nihayetinde, hayat ve ölüm birbirini tamamlayan iki gerçek. Nehir, denize ulaşırken bir dönüşüm yaşar; biz de yaşamımız boyunca benzer bir dönüşümden geçiyoruz. Ölüm, bir kapanış değil, yeni bir başlangıç. Kalbimizi açtığımızda, bu döngünün bir parçası olduğumuzu hissediyoruz.
Hayatın içinde kaybolmak yerine, her anı kucaklayarak yaşamak, bizim için en derin mutlulukları getirebilir. Kalbimizi hayatın gövdesine açtığımızda, yaşamın ve ölümün birbirini tamamlayan bir bütün olduğunu hissediyoruz. Ve belki de en büyük öğreti budur: Hayat, her anında sevgiyle, umutla ve cesaretle dolup taşar; ölüm ise, bu yolculuğun doğal bir parçasıdır
8 notes · View notes
yearsofsilence22 · 6 months ago
Text
Tumblr media
Yeşilliğin Arkasında Siyah
İki penceresi kapısı kapalı beyaz bir kutunun içindeyim. Düşünüyordum gelenleri gidenleri bir nasılsın sorusuyla iyi olmayı hazmedemeyecek kadar yorgun bakışlar sergileyen insanları, inan ki tanıyamazdın beni anlayamayacağın cümlelerle zihnim savaş alanından ibaret, ben ayakta uzun uzun beklerken hayat devam etti bekletti dilimin ucunda şarkılar besteledim mırıldandım sen yokken konuştum varken tek kelime edemedim bu bir aşk masalı değil sadece siyahlaşmış hayaller, ağlayan çocuk annesine kavuştu yalnızlar eşine güçsüzler işine etraf yeşillikten geçilmiyor bu da mutluluğun hüzmesi sonuçta bende bunlardan arda kalan yeşilliğin arkasında siyahlık.
12 notes · View notes
mirzablogg · 8 months ago
Text
Tumblr media
,,,,
DİZİLERİN VERDİĞİ MESAJLAR..
1- Hep lüks özendirilmeli herkesin hayali maddiyat olmalı. Yalılar, villalar amaç olmalı insanlar olağanüstü bir lüks yaşama yönlendirilmeli.. Hep kapitalizm hep kapitalizm..
2- Dış görünüşünde dinî objeler aksesuarlar olan kişiler yani dindar olan kişiler sahtekardır. Dinden, hassasiyeti olan insanlardan uzak durulmalı. Helal Haram gibi kavramlar demode sayılmalı
3- Sevdiğin kişi başkasıyla evlendiyse onların yuvasını bozabilirsin.
4- Kötüler daima güçlüdür iyiler ezilmeye mahkumdur.
5- Her dizide yeni elbiseler, ayakkabılar olmalı, alışveriş için hep lüks yerler tercih edilmelidir.
6- Evde ilgi görmeyen adam dışarıda karısını aldatmalı ve bütün suç kadına yüklenmeli, adamın yaptığı da masum gösterilmelidir.
7- Birbirlerinin kuyusunu kazan insanlar, hep maskeler ile dolaşmalı ve suç daima bir iki kişinin üzerine yıkılmalı
8- Kavga eden, şiddet uygulayan, hırsızlık ve gasp yapan baş rol oyuncuları güler yüzlü, yakışıklı olmalı ve hep haklı nedenlerle yapmalı.
9- Anneler hep despot olmalı, babalar ise daima sert ve anlayışsız olmalı. Çocuklar her zaman haklı olmalı.
10- Kaynanalar hep kötü rol oynamalı, sürekli olarak damadının gelininin kuyusunu kazmalı.
11- Paranın nerden ve nasıl geldiği belli olmamalı, harcama yaparken hep cömert olunmalı.
12- İş yerleri hep rezidans olmalı, işçi ve esnaf rolleri olmamalı.
13- Sıradan ortalama bir hayat yoktur. Ya diptesindir ya tepede. Bunun ortası yoktur.
14- Gençler hep haklı olmalı, haklı çıkmalı başına buyruk hareket etmeli ve kız erkek meseleleri dışında başka da dertleri olmamalı.
15 - İstemediğin biriyle evlendiysen ona ihanet edebilir, başkasıyla aşk yaşayabilirsin.
16- Kötü bir olaydan sonra içki içip etrafı dağıtabilirsin.
İşte dizilerin rolü kısaca budur.
Bireyselleştir...
Yalnızlığa it...
Kimseye güvenmesin...
Bilinçsizleştir...
12 notes · View notes
mcanylm34 · 2 years ago
Text
Yeniden doğmak
Ey sevgili, seni düşünürken bir huşu indi tepeden, elim ayağım kesildi yaşamdan.
Güçlü bir el beni derinlere çekiyordu,
''dur'' diyemiyordum.
İçim geçmiş olduğum yerde; kapı çalıyordu, uykuyla uyanıklık arası duyuyordum.
Açınca, biranda kokun odaya doluyordu.
Rüyamda sen bana geliyordun, ne güzel gülüyordun.
Atlatmıştın celladı ve tahtında oturuyordun
Ben kahve yapıyordum! sen, ''şekeri yok, serçe parmağını bandır ''diyordun.
Radyoda eski bir şarkı çalıyordu, sen eşlik ediyordun! Sevda sözlerini usulundan bana yolluyordun, elinle ritim tutup beni coşturuyordun.
Canım siğara çekiyordu sen bakışlarınla yakıyordun.
Ben yazdığım son şiiri okuyordum, sen saz çalıyordu! ''Bugün ben bir güzel gördüm'' ezgileri dünyayı sarıyordu.
Söz istemiyorduk çünkü aşk makamındaydık ve bütün yalnızlıklar mahremini yitiriyordu.
Saate baktım saat durmuştu,
Zamana baktım devran dönmüştü.
Yanmıştı elemin kemikleri, külü uçmuştu.
Camdan dışarı baktık; hem bahar, hem sabahtı.
İki kuş dalda öpüşüyordu.
Hafif bir yağmur başlıyor ve birden bir toprak kokusu rüyamı sarıyordu.
Bütün çiçekler aynı anda toprağın göğüsünü catlatiyordu
Ilık bir rüzgar kapıyı aralıyor, savrulan saçlarım gülüşünde dalgalandırıyordu...
''Artık gitmeliyim,'' dedin.
Ben duymuyordum.''Kalayım mı,'' diye sordun?
Ben lal oluyordum.
Güzel başlayan bir rüya yerini kabusa bırakmamalıydı bunu sende biliyordun.
Herkes bizi unutuyordu biz rüyada kalıyorduk.
Eğilip kulağıma bir şeyler fısıldıyordun, ben anlamıyordum.
Acemiydim, prova yapmamıştım, ne diyeceğimi bilmiyordum.
Ama sen ustaca mutluluğun oyununu oynuyordun...
Çıkarıp yüreğimin duvarında asılı duran resmini sana gösteriyordum, "Benim mutluluğum bundan ibaret başka mutluluk tanımıyorum diyordum"
Sözler dökülüyordu dilimden, kalem aramıyordum,kağıt istemiyordum.
Tüm sevda sözlerini dört duvara haykırıyordum.
Gözlerim çakılmıştı gözlerine, şerbet içiyordum.
Ellerim terliyordu ellerinde, umursamıyordum.
Sahi ahtını mı bozmuştu hayat hanım, yoksa aldıklarını geri mi veriyordu bilmiyordum?
İlk defa dünyayı bu kadar güzel görüp şaşırıyordum.
Kitaplarım saçılmıştı ortalığa, toplamıyordum.
Yüreğim coşkun bir deniz gibi dev dalgalar yoluyordu, durdurmuyordum.
Gülüyordu yüzümün her karesi, bedenimin her zerresi, duygularımın silsilesi, gizlemiyordum.
Sen sessizce beni izliyordun.
Konuşmanı istiyordum çünkü sen konusunca dünya susuyordu ve hiçbir söz susuşun kadar yaralamıyordu beni.
Eğilip muhabbet çeşmesinden bir tas su veriyordun, Ben kana kana içiyordum...
Nisan sonu Mayıs başı yer erguvan gök maviyi ağırlıyordu.
Gözlerindeki sabahta çok kalmışım, farketmemişiz birden akşam oluyordu.
Dışarıda grup demi kızıl bir ufuk çizgisinde gün batıyordu, İnanmak akla zarar akşamdı ve sen gitmiyordun...
Anlatacak çok şey vardı, Akıl tutulmasına uğramıştım, konuşamıyordum.
Bu rüya ile hayalin el birliğiyle gerçeğe çelme takmasıydı.
Olmazı oldurmuştu ve ben yeniden doğmuştum.
Birden üç güvercin yükseldi rüyamın semalarına.
Biri hayale, biri mutluluğa, biri umuda.....
Tumblr media
78 notes · View notes
noovva · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir Aşk İki Hayat | Umut&Deniz ✨
8 notes · View notes
etaali · 5 days ago
Text
Tumblr media
Güçlük; kimya gibidir, bir maddeyi başka maddeye dönüştürme etkisi olduğu söylenen madde gibidir; insanın özünü, benliğini değiştirme ve dönüştürme özelliği vardır. Hayat iksiri iki şeydedir: Birisi aşk, diğeri belâdır. Bu ikisi insanlara büyük güç ve yetenek sağlar, pörsümüş ve feri gitmiş nesneleri, parlak cevhere dönüştürürler.
Murtaza Mutahhari🌷
3 notes · View notes
otadam · 19 days ago
Text
Hayat, tekmeyi savurmuş tam göğsüme; ben mi eğildim, yoksa o mu hedefi şaşırdı, bilmiyorum. Şimdi burada, bu duman altı kafede, kül tablasına gömülen sigaranın külü kadar anlamlı hissediyorum kendimi.
Yan masadan gelen kahkaha mı yoksa beynimde patlayan nükleer bomba mı daha sinir bozucu, karar veremedim ki verecek mecalim de yok isteğim de.
Ne saçma değil mi?
Tuhaf hislerle yazılan saçma sapan varolma sancıları ve çabaları.
Varoluş dediğin şey, bir çıkmaz sokak aslında.
Hep bir şeyler arıyorsun: huzur, mutluluk, aşk... Ama hepsi kaçak göçek dönüp bak ilişkilerine hep bir şey eksik çıkar.
Bazen de eksik sensin.
Çaldığın kapılar, yüzüne kapanmıyor belki ama ardında bir şey de bulamıyorsun.
Tıpkı hayatın kendisi gibi: koskoca bir apartman, ama anahtarı olmayan bir kiracı gibisin.
Üstelik elektrik kesik, koridorda duruyorsun öylece.
Arzular?
Ah, onlar mı?
Alt metni pornografik fantezilerle dolu bir romanın satır arası boşluklarında saklanıyor.
İki kadeh sonrası göz göze geldiğin yabancının sana dünyanın en doğru cümlesini fısıldayacağına inandırıyorsun kendini.
Ama hayır, fısıldamıyor.
O da kendi kaybolmuşluğunda debeleniyor çünkü sırt üstü düşmüş bir böcek gibi.
Hazlar ise hızlı bir tren; öyle bir geçiyor ki yanından, vagon numaralarını saymaya çalışırken dilin tutuluyor.
Bir an yakaladım sanıyorsun, ama elinde kalan sadece boşluk
"Bu muydu yani?" diye soruyorsun kendine.
Evet, buydu.
Ve bu kadar.
Ama işte, yaşam dediğin bu absürd senaryoda, bazen senaryo yazarı olmaya kalkıyorsun.
Bazen figüran bile değilsin.
Yırtıcı, sivri, asi.
Çünkü bu dünyayı anlamak mümkün değil.
İnsanları ise hiç.
Bak sonuna iki nokta koyacağın yaşamın içindesin.
Sahi bugün ne getirdi sana?
Hangi duygunun pençesi geçiyor boğazına?
5 notes · View notes
cirkinkral34 · 20 days ago
Text
Dinle güzel kadın,
azıcık cesaretlenmişken,
hazır konuşabiliyorken,
sesimi soluğumu kesmeden.
Allasen iki dakika sabret,
dinle sen benim
yaşayamadığım çocukluğum,
sen karganın bokunu yemediği saatlerde,
aç parantez,
yani senin dilinde sabahın köründe,
herkesin gözü önünde kapıları kitli,
gizlice girdiğim rengarenk
çocukluk parkıydın.
sen benim yaşayamadığım çocukluğumdun.
Dinle güzel kız,
azıcık cesaretlenmişken,
hazır konuşabiliyorken,
sesimi soluğumu kesmeden.
Allasen iki dakika sabret,
dinle sen benim
yaşayamadığım çocukluğum,
sen karganın bokunu yemediği saatlerde,
aç parantez,
yani senin dilinde sabahın köründe,
herkesin gözü önünde kapıları kitli,
gizlice girdiğim rengarenk
çocukluk parkıydın.
sen benim yaşayamadığım çocukluğumdun.
sen o çok sevdiğin mavi salıncaktan,
ilk düştüğümde anne diye
avaz avaz ağladığım,
dizlerimde bıraktığın ilk yaraydın be.
sen düşerim, kolumu bacağımı kırarım
korkusu yaşamadan
ellerimi, ceplerimi, koynumu,
ulan ağzımın içine kadar doldurduğum,
ara sıra yüzümü ekşitip,
dudaklarımı büzüştürsem bile,
lezzetinden çivitlerini bile yuttuğum
o çok sevdiğim Can erikleriydin be...
Sen o çok sevdiğim
öğretmenime götürmek için,
komşunun bahçesinden çaldığım,
dikenleri ellerinin heryerini yırtmış,
bir çocuğun kanıyla renk bulmuş
kırmızı gül
geceleri güllerin yerini
ispiyonlayan sarı gül,
bir çocuğun saflığıyla temizliğiyle,
hayat bulmuş beyaz gül,
buram buram aşk kokan, sevda kokan,
hasret kokan,
ulan sen kokan pembe gül.
Biliyor musun güzelim güller,
en güzel gece kokarmış.
ben gecenin kör karanlığında,
senin kokuna tutulmuşum.
Diyorlar ki kafan güzel mi?
hayır değil.
ulan ben senin sevdandan sarhoşken,
alkol alıp ayılmanın manası yoktu
benim için be.
Zira ben sarhoşken senin adını
dilime dolamayacak kadar
adamdım ulan adam....
Deseler ki aşkını neyle anlatırsın?
O çok sevdiğim rakı var ya,
rakıyla anlatırım.
Sek içtin mi cayır cayır yakan
su misali,
azcık karıştın mı içtikçe
muhabbeti artan.
Yani güzelim su misali
azcık karışmış olsaydın
hani doyulmazdık.
Peşine de orta şekerli
kırk yıl hatırlısından
bir türk kahvesi.
Bak o zaman görürdü kara sevdanın
yedi ceddi yedi sülalesi...
Şimdi gençlerin dilinde ya hani,
söylüyorlar sürekli.
Vurur yüze ifadesi bendeki aşkın
buydu be bitanesi.
Bendeki aşkın bir çocuk kadar saf temiz,
şarkılar kadar içten,
türküler kadar masum.
Anne sütü ulan anne sütü kadar da
helal di be bitanesi.
Ne edelim ben Karadenizliyim.
daha doğrusu biz.
Bizimde yüreğimizdeki ifadesi
yüzümüze böyle vurdu birtanesi.
Sen varya sen,
bir gülüşünle adamlığımı bile
unutturabilen,
tek kadındın birtanesi...
2 notes · View notes
aynodndr · 25 days ago
Text
Tumblr media
DİZİLERİN VERDİĞİ MESAJLAR
1- İstemediğin biriyle evlendiysen ona ihanet edebilir, başkasıyla aşk yaşayabilirsin.
2- Kötü bir olaydan sonra içki içip etrafı dağıtabilirsin.
3- Sevdiğin kişi başkasıyla evlendiyse onların yuvasını bozabilirsin.
4- Kötüler daima güçlüdür iyiler ezilmeye mahkumdur.
5- Her dizide yeni elbiseler, ayakkabılar olmalı, alışveriş için hep lüks yerler tercih edilmelidir.
6- Evde ilgi görmeyen adam dışarıda karısını aldatmalı ve bütün suç kadına yüklenmeli, adamın yaptığı da masum gösterilmelidir.
7- Birbirlerinin kuyusunu kazan insanlar, hep maskeler ile dolaşmalı ve suç daima bir iki kişinin üzerine yıkılmalı
8- Kavga eden, şiddet uygulayan, hırsızlık ve gasp yapan baş rol oyuncuları güler yüzlü, yakışıklı olmalı ve hep haklı nedenlerle yapmalı.
9- Anneler hep despot olmalı, babalar ise daima sert ve anlayışsız olmalı. Çocuklar her zaman haklı olmalı.
10- Kaynanalar hep kötü rol oynamalı, sürekli olarak damadının gelininin kuyusunu kazmalı.
11- Paranın nerden ve nasıl geldiği belli olmamalı, harcama yaparken hep cömert olunmalı.
12- İş yerleri hep rezidans olmalı, işçi ve esnaf rolleri olmamalı.
13- Sıradan ortalama bir hayat yoktur. Ya diptesindir ya tepede. Bunun ortası yoktur.
14- Gençler hep haklı olmalı, haklı çıkmalı başına buyruk hareket etmeli ve kız erkek meseleleri dışında başka da dertleri olmamalı.
15 - Hep lüks özendirilmeli herkesin hayali maddiyat olmalı. Yalılar, villalar amaç olmalı insanlar olağanüstü bir lüks yaşama yönlendirilmeli.. Hep kapitalizm hep kapitalizm..
16-Ülkede herşey yolunda gidiyor, verilmesi gereken bir mesaj ve anlatılacak birşey de yok.
İşte dizilerin rolü kısaca budur.
Bireyselleştir...
Yalnızlığa it...
Kimseye güvenmesin...
Bilinçsizleştir...
Not : Girişimciliğin Konuşulmadığı Toplum Dizi ve Birçok Boş Şeyle Zihninizi Doldurur
Alıntı
2 notes · View notes
izahtanvareste · 10 months ago
Text
Bir gün “benim için şiir yazdın mı hiç” demiştin. Göstermiştim, “şu heves sensin, şu incinmiş gurur sen, şu utangaç aşk, şu Posta Caddesi’ndeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen.” Kuşkuyla bakmıştın yüzüme. Kirpiklerim içime dökülüvermişti. Susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. Yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. Kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. Sonra harfler girdi yoksulluğumuza. Sonra dünyanın bütün mazlumları. Elimde başkalarının rüyası, bir var oluş acısıydım önünde. Yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de zamanlarındı. “Tenha gezen evliyam” dedim. “Ben gittim harf harf dağıldım / Sen tamamladın cümlemi.”
Yüzüm bir gelecek atlası. Başım önde dönüyorum bütün yürüyüşlerden. Mavilik yitirdi hükmünü. İpi kopmuş bir boncuğum senden sonra. Bedeni olmayan bir zaman, odalarda. Canım ne kadar acıyorsa sözüm o kadar üşüyor. Ömür Hanım, Şahgülüm, Köroğlu’m... sana bir nefes olamayan şiirden de geçtim.
~Şükrü Erbaş, Yaşıyoruz sessizce, s.24
13 notes · View notes