#beklediğim gibiyim
Explore tagged Tumblr posts
Text
Uzun zamandır başım dönüyordu, genelde hep sigara içtikten sonra olurdu o nedenle sigara çok nadir içiyorum artık ve uzun süredir gerçekleşmiyordu bu durum. Öyle bir baş dönmesiydi ki ayakta duramayıp dizlerim üzerine çökmek zorunda kalıyordum ve bazen ellerim zangır zangır titriyordu hatta umut bir kere şahit oldu, koşup tutmasa kafamı bir yerlere vurup, kenan ışık gibi olabilirdim sanırım. Ama bu seferki çok değişik oldu, yere çökmeye bile zamanım olmadı, bu sefer tutacak kimse de yoktu. Bütğn vucudumun kontrolünü yitirdim ne kadar sürdü bilmiyorum ama gözümü açıp kobra tarafından zehirlenmiş bal posuğu gibi yoluma devam ettim. Doktora gitmem lazım biliyorum ama çok tırsıyorum açıkçası. Amannn ne olacak ki en fazla ölürüm diyorum ama öldüğüme öldüğüm için üzülmeyecek birileri vardır diye yaşamam gerekiyor biraz daha sanırım.
Şarkının sonu ise günlerdir başımı döndüren ikinci şey.
‘Beklediğim gibiyim
Madem sahile vuracaktım, oltalardan niye kaçtım?’
Ve artık canım gerçekten acımıyor.
18 notes
·
View notes
Text
Üzgünüm, kırgınım biraz da yıprandım ama gülümsemeye devam ediyorum. Her şey göründüğünden daha karmaşık, göründüğü gibi değil, göründüğüm gibi güçlü değilim kolayca dağılıyorum. Bir şeyler istediğim, beklediğim kadar iyi olmuyor. Herkes, her şey bir ilerleme içerisinde ama ben sadece bir andan diğerine geçiyor gibiyim görünürde her şey yolunda fakat uzun zamandır aynı yerde kalmış gibi hissediyorum.
34 notes
·
View notes
Text
"Madem sahile vuracaktım, oltalardan niye kaçtım?"
#büyük ev ablukada#bekledim#blog#sevgi#art#şiir#fyp#kitaplar#spotify#sarilmak#aşk#tumblr postları#postlarim#postlarım
21 notes
·
View notes
Text
Üzgünüm,kırgınım biraz da yıprandım ama gülümsemeye devam ediyorum. Her şey göründüğünden daha karmaşık, göründüğü gibi daha güçlü değilim kolayca dağılıyorum. Bir şeyler istediğim, beklediğim kadar iyi olmuyor. Herkes , her şey bir ilerleme içerisinde ama ben sadece bir andan diğerine geçiyor gibiyim. Görünürde her şey yolunda fakat uzun zamandır aynı yerde kalmış gibi hissediyorum…
10 notes
·
View notes
Text
2 notes
·
View notes
Text
Madem sahile vuracaktım oltalardan niye kaçtım?
6 notes
·
View notes
Text
ekin diye yıllar öncesinden tanıdığım bir arkadaşım var. eski atölyeden tanışıyorduk, sonra orası kapandı ve belirsizlikler oluştu. o dönem ekin'le iletişimsizdik. hazel-ekin-zeynep üçü birlikte bir sanat galeri açtılar. galeri sayesinde iletişimimiz yeniden başladı şükür. huzur evrenimin bir yerlerinde ekin'i bulabileceğim bir yer olduğu bilgisi, denizlerimin seviyesinin sabit kalmasına katkı sağlıyordu.
bugün de bir serginin açılışı vardı, çok kalabalık değildi ama yine her zaman orada bulunan insanların bir kısmı olarak oradaydık. ekin birileriyle konuşurken kulak misafiri olduğum şeyi sordum, 10 gün sonra yurt dışına gidecekmiş. onun için umarım iyi olur ama ya ben ekin'in ankarada olmasından çok mutluydum. birbirimizin hayatının bazı parçalarına tanık olarak sözsüz bir iletişimimiz oluştu. temeli karman çorman fotoğraf projelerimde beni hep dinledi, zaman ayırdı, üstten bakmadı, yardımcı olmaya çalıştı. bana karanlık odada film yıkamayı ve baskı yapmayı o öğretmişti, yaz sıcağında buzdolabına önceden koymadığım suyun uygun sıcaklığa gelmesini beklediğim için bile benimle bekliyordu.
sevdiğim arkadaşlarım böyle birer birer yurt dışına gidiyorlar, ülkenin durumundan dolayı. ülke bir sürü yüksek potansiyelli güzel insanı kaybediyor. babam akp'li, babama sırf arkadaşlarımı kaybetmeme sebep olduğu için bile öfke duyuyorum. ve gitmek için gereken bütçe için de yıllarca türkiyede sıkıntılı, daracık bir hayat yaşıyorlar. sonra oraya gidiyorlar ve sıkıntılı hayat yine devam ediyor.
ekin'in bu fotoğrafını 2 martta yorucu bir atölye sergisinin açıldığı günün sonunda çektim.
ekin'in gidecek olmasına çok üzüldüm. kahverengi, zayıf ve kısamsı fiziğini, hep kocaman gülümsemesini unutmamak istiyorum. bu yaz eymir'de koşalım diyorduk, kaldı galiba.
mesela murat vardı, o da gitti. yıllar önce bir kış akşamı, atölye çıkışı tunalı hilmi'de yürürken ona "kendimi hissedemiyorum, uyuşmuş ve kendime sıkışmış gibiyim. birileri suratımı şöyle güzel bir yumruklasa, birkaç dişim dökülse de kendimi hissetsem" dediğimde beni çok iyi anladığını, bol sakallı ve kıvırcık saçlı kafasının içindeki sıkışık dişlerinin arasından çıkardığı seslerden anlamıştım. ağzında küp şeker emiyormuş gibi konuşuyordu, gür sesiyle o da bazen böyle şeyler hissettiğini söylemişti. "kimsenin anlamadığı ama benim çok üzerime gelen ufak sinir bozucu durumlarım var ve bunları bir türlü çözemiyorum murat. mesela çalışma sandalyem, oturuyorum, çalışıyorum, konsantreyim, sabitim, birden düşüyor ya. sonra kaldırıyorum ve bir yüksekliğe geliyor ama önceki yüksekliği benim için harikaydı ve onu bir daha yakalayamıyorum. yani eyvallah çok siktiriboktan bir durum ama bu sürekli oluyor ya. babama söyledim, güldü ve dikkate almadı. yani yapacağı tek şey, sandalyeyi arabaya yükleyip ostimdeki firmaya tamire götürmekti. adamlarla da konuştum, getirin yaparız, dediler. ama sırf babama muhtaç kalmamak için araba hiç istemediğim halde ilk fırsatta bir araba alıcam ve sandalyemi götürücem." diye öfkemi boşaltmıştım murata.
murat almanya'da master yapıyor şimdi. kalacak ev bulmak için instadan sık sık paylaşım yapıyor. fikirlerini çok büyük bir heyecanla, sanki birini idama gitmekten kurtaran bir avukat yüksekliğiyle sunardı. çok sarma sigara içerdi, uzun boylu olduğu için hafif kamburu vardı ve bıyıkları dudağını kapatırdı. bol kesim kumaş pantolon giyerdi. onu sonbaharda tanıdığım için hep uzun palto gibi şeylerle ve kazakla görüyordum, heybetli sanıyordum ama benim kadar zayıfmış aslında. babası üzerine çalıştığı bir fotobook yapmıştı ki karman çormandı. onun da kafası benimki gibi çin keranesi gibiydi. cümlelerini tamamlamadan diğerine başlardı. aklındakileri anlattığı sıradaki konuşmasını çok hızlı konuşan bir papağana benzetirdim.
3 notes
·
View notes
Text
Sahipsiz
Boşluktayım; bu, öyle bir boşluk ki yapbozun parçaları kaderime ihanet ediyor sanki. Gidecek yerim yok, tutacak sözüm yok, bekleyenim yok, beklediğim yok. Hüsranlar ve kırgınlıklar fazlaca birikti ömrüme; düzeltilebileceğine dair inancım, tuzla buzun gönül kiracısı âdeta... Kıyıda köşede kalınmış, seslenilmemiş, ses vermemiş bir derbederliğin fonetik kaybında gibiyim. Kaybım çok, acıyan yanım çok, acım çok; inancım yok... Tanrı değil mi ki yazgıya yön veren? Elim, nasıl bir yanılgının töreninde bahtımı tutmuş ve acımış olabilir?
Yapay gülüşlerimin terörist yanındayım; partizanlık kokuyor gönlümün kireç odaları. Bir alana, bir bedava mutluluk vermiyor hayat artık... Kaç sancım var, bir bilinse. Doğumhaneler dolup taşar imdatlarımda. Hayat boyu mutlu olmayı dilerken, kaç acı doğurduğumu bilseler; ebenin sorgusundan muzdarip mutluluklar ifade verir... Yazım yanlışları gibi çözülüyorum içime; özlüyorum, her dem iç huzurumla dolu olmayı; sevmeyi, sevilmeyi, inanmayı... Memuriyeti başlıyor inançsızlığımın; sekiz saat mesaisi oluyor inanmamak, kayboluyorum, boşluktayım...
Başkalarına teslim ettim. Terk-i diyar ettim kavşakta bıraktığım dileklerimi; gidecek yerim yok, gideceğim biri yok, kanacağım sözüm yok. Yazmak... Başkasına ait olan harfleri çalıp yazarlık taslamak gibi geliyor onu yazarken, artık bana. Bütün hücreleriyle, yirmi dokuz harfiyle; her nefesiyle başkasına aitken... Unutmak zorunda olduğum kaderden gecelere asıyorum kendimi. Hatırında gönül kuşu, hatıralarında gurbet yolcusu bile değilim.
Boşluktayım. Çok zordayım. İnanmak, mührü basmış kaşesiyle; dört başı mamur günahlar devşirme gönlün gayrimüslim sancısı olmuş. Herkes, hep başkalarının zaten. Boşluktayım, aklımdasın. Tutunuyorum aklımın merdivenlerine, düşüyorum; yuvarlanan sonsuzluk bir gıdım mesafede hep 'sen' bulvarı...
Bunalıyorum, boşluktayım, tokluktayım, doyuyorum cehennem pizzama; zeytini bol bir güzellikte peyniri küflü kalıyor mutlu olmaya. Saçımı düzelttiğim kadar, hayatımı düzeltemiyorum. Piyonu, şah ile mat'ından zorlamış insafı; güneş, sorgu sual cetvellerinde dövülen bir öğrenci, gönlümde... Boşluktayım, kınamaktayım; zarardayım. Kanmak sultanlığında saraydan kovulan cariye harflerimin cesurca "Seviyorum" diyemediği zindanlardayım. Tövbeliyim bir de; gülemeyen otuz iki dişimin kırk katırlı inadında somurtuk özneyim. Nesneden ayrı, öznede bir mutluluk bulamayanım; koltuğumuz yok, evimiz yok, yatağımız yok, iki gönülde pişen yemeğimiz yok. Şimdi, neyleyim bu aşkı? Pedallarını çevirip son yaşamının, müziğimin sol anahtarıyla bana gelsen; bize bir şarkı yazacağım yok. Boşluktayım, korkudayım, iskambil kağıtlarının kral ile valesini kendi döngüsünde yaktığı bir umarsızlığım...
İyileşmiyor; ilkbahar, başucumda. Yatağını sahipleniyor özürlü şanslı şahıs. Dirayeti, bir onu sevmek... Bana kaldırmamak, her hücresini; bahtıma ateş edip onu kalbime gömmek... O da bir kadın sonuçta; bir de ana üstelik, analık hakkıyla fark atıyor, ezip çiğniyor mutsuzluğum gibi beni...
Kapıdayım. Gönül taziyesi helali hoş olsundan başlayıp helvalar dağıtıyor imdadıma. Arap saçıyım; Elhamdülillah aşklarında fala inanan gavurbazım. Gavurluğumu konuşturuyorum, beni görsün diye zalimin zal'i. Firdevsinin Şehnamesindeki Pers savaşçı zannediyor kendini. Halbuki, düpedüz zalim işte; zalimin kendisi...
Arştayım; gök kubbenin keman arşesine diklendi soytarım; Firavun'dan cesaret alıp soytarı; soykasını hasretin bağrına giydirdi. Yemin ederim; ben, Müslümanım.
Yeminle, dişi bir sadakatle sevmiştim zalimin zal'ini. Savaş açıp dikte nöbetlerde, didaktik ve sofistike haramlarda meclise aday göstermiş beni; boşluktayım, kovalamak, hep ölüm gibi aşkı şimdi... Marmelatı serpilip bu haram pastaya; başkasına afiyet olmuş, üstelik. İyi yemiş, iyi sevmiş, iyi kusmuş zal'i.
Barbar onsuzluktayım; elimi tutan ölüsü, dirimi tutan hayaletini kemiriyor. Sahi, sahipsizim şimdi...
Dilara AKSOY
36 notes
·
View notes
Text
Ne kadar çabuk alışıyorum insanlara, ne kadar çabuk inanıyorum sözlere, kalıyorum geride, kalıyorum anılarda.
Bir yerlerde bir şeyler bekliyorum belki, belki de beklediğim yok aslında. İnsanların yalanlarında, sahte gülüşlerinde kayboluyorum.
Her adımda biraz daha uzaklaşıyor, her kelimede biraz daha yıpranıyorum.
Anılar biriktiğinde ağırlaşıyor yüküm, hatırladıkça acıyor içim.
Her gün yeni bir umutla başlıyor ama her gece aynı hayal kırıklığıyla bitiyor.
Alışmak, inanmak ve sonunda yalnız kalmak.
Bu kısır döngüde hapsolmuşum, çıkış yolunu bulamıyorum.
Anılarla yaşıyorum, anılarla ölüyor gibiyim.
Tuhaf bir döngü..
5 notes
·
View notes
Text
yıllar sonra düşündüğümden daha küçük bir odanın içinde yitip giden her şeyi duvarıma asmışım. hayaller ve gerçekler gibi duruyor. gözlerini kapatınca gerçekliğe kattığın hayalleri gözlerini açtığın an yerinde bulamamak gibi. lakin bu defa gözlerimi kapatsam veya açsam dahi kırıkların olduğu duvarı ve çerçevelediğim her şeyi görüyorum. başkası için sadece duvar, başkası için orada sadece bir resim var. gerçekliğin ve hayalin arasında ki ince duvarı kaldırmışım ve ikisine de sarılmış gibiyim. çatlakların arasından süzülen gün ışığı gibi bir takım şarkılar ve düşünceler zihnime durmadan sürükleniyor. günışığı dolmuş bir odanın içinde gülüşümü mum ışığı ile ararcasına yitirmişim benliğimi. konuşulmayan, bahsi geçmeyen cümleleri her yaranın kabuk tutmasını beklediğim bankta eskitmişim. artık cümle taşıyacak halim yok. artık resmin yanında bıraktığım boşluğa benliğimi asmak için güzel bir vakit.
31 notes
·
View notes
Text
Deliler gibi fink atıyorum ortalıklarda. Yalanlar söylüyorum ve alay ediyorum kuşlarla. Sen gerçek misin? diyor, maskelerin arkasından. Sırları var. Koşuyorum sağır sağır. Kalp kırmak bu kadar kolay mı? diyor bana, vicdanımı kuşlar kemirirken. Koştukça koşuyorum, koştukça koşuyorum. Gökyüzü en çok bana dargın. Deli cesareti mi bu kendimi sevdirdiğim? Yoksa en çok sen mi yabancısın bana geceleri? En çok gerçekken ben. Bir ceset gibisin diyor öldürmeye kıyamadığım. Kaçıncı kaçamak bu? Kaç gün oldu yok edeli ve neredeyse hiçbir şey uğruna. Yeter. Dikişlerim patlıyor. İyiyi öldürdüklerinde diyorum ben kötüydüm. Ve şimdi neyi değiştirebilirim? Alaycı tavırlara büründürüyorum kendimi. İnsan kötülüğün gölgesine tutsak olduğu zaman gizleyemiyor acizliğini geceleri. Kurumaya yüz tutmuş çiçeklerin utancı gibiyim en çok, biri gelir anlar diye beklediğim ve hiç yorulmadığım. Öper sanki bulutları? Uzun mu uzun alçakken... Bir gece vakti bir çağrışım gelir kulaklara... Hadi! Gidelim buralardan... Fısıltılar... Arada gülüşmeler... Çocuk aniden haykırır acıyla. Söküp aldılar! Ya sen? Yalan söylüyorum gibi mi geliyor sana? Kendini kandırdığın taburelerin üzerinde göremediysen geçmişlerin izlerini... Gelecekte utanacağın şeyler uğruna mı yok ediyorsun kendini? En çok ben yalancıyım ve en çok ben her neyse oyum ve en çok ben bilmem neyim. Ben biraz şeyim... Şey. Koşuyorum it gibi. Bu senin anlamsızlığın değil. Koşma! diyor bana. Sırtını dönmüş. Koşma! diyor. Koşma diyor yoksa kendimi yok edeceğim. Koşma! Vuracağım kendimi! Koşma! Bir tüfek patlıyor kayalıkların arkasından. Ben o sırada gölgem ile alay ediyorum. Bir tüfek daha patlıyor. Koşuyorum it gibi, beynim sağır. Bana hala koşma! diyor. Beni tanımaya başladın, diyorum. O, ölürken.
2 notes
·
View notes
Text
VAZGECMEDİM KABUSLAR GÖRMEKTEN YERLE BİRİM YERLE BİR BEKLEDİĞİM GİBİYİM
4 notes
·
View notes
Text
insanlardan beklediğim şeyi beklemeye devam ettikçe, beklentilerimin daha da gerisine düşüyorlar. resmen beklentiye girmenin cezasını deneyimliyor gibiyim.
9 notes
·
View notes
Text
Üzgünüm, kırgınım birazda yıprandım ama hala gülmeye devam ediyorum her şey göründüğünden daha da karmaşık gördüğü gibi değil göründüğüm gibi güçlü değilim ve kolayca dağılıyorum bir şeyler istediğim yada beklediğim kadar iyi olmuyo herkes her şey bi ilerleme içerisinde ama ben sadece bir andan diğerine geçiyor gibiyim görünürde her şey yolunda felan ama, uzun zamandır aynı yerde kalmış gibi hissediyorum..
9 notes
·
View notes