#bazen hayatla da
Explore tagged Tumblr posts
Text
Çikolata ve kahve ile kahvaltı yaptım. Aklım 'sirkeli limonlu su içmeliydin. Bu şekilde devam edersen bir atak daha geçirebilirsin' dese de Allah'ım sen muhafaza et diyip kahvemi içmeye devam ettim.
Çünkü bazen aklımla da inatlaşasım geliyor.
...
7 notes
·
View notes
Text
Yazmak, yazar olmak, kendin olmak, başkaları olmak…
Bazen çok olmak ve bazen hiç olmak…
Çoğu kez olamamak…
Biraz olmak, çokça olmak…
Yalnız olmak, yarım olmak, bütün olmak… Tamlanmak!
İyinin düşmanı olup, en iyiye ulaşmak… Hep koşmak, arada bir yürümek ama hiç durmamak…
Sonsuzda yankılanmak hedefi ise kişinin, kısıtlı zamanlardan mükemmele ulaşmayı, ölümlü olmaya gebe olanı ölümsüzleştirmeye olan çabası, bu uğurda yürünen yolda ayağına takılan her taşa selam verip dost meclisleri kurması olağan işlerdendir…
Azim, sabır ve bitmek bilmeyen günler geceler boyu hayatla cebelleşmek gerektirir.
Çoğu kez savaş meydanını andıran bir tabloda gökyüzü olur, kimi zaman savaşın kumandanı çoğu kez savaşan kan döken yorgun savaşçı…
Zor ve çileli iştir laf sanatını kitaplaştırmak, düşünce çıkmazından romanlar, hikâyeler yapıtlaştırmak…
Sanat eserleri nazlıdır,
kırılgandır.
Sevmek gerek anlamak gerek dillerinden…
Edebi utangaçlıkla karşılaşırız çoğu zaman, yazamaz, yazmayı bilmez olarak nitelendirir kendini kişi.
“Bir türlü dökemiyorum yazıya düşüncemi anlatamıyorum der içimdekileri”…
Ben artık katılmıyorum bu söyleme. Hem sevip hem naz yapan kızlara benzetiyorum bu tavrı.
Yazmak isteği yazabilmenin tam da yarısı bence…
Her düşünceye değil ama her duyguya saygılı olmayı öğrenmelidir yazan insan.
Taraflı, yanlı, takıntılı düşünceler, yazanın mezara girdiği andır, ölümsüzleşme çabasının aksine. İnsan ve yaşam birlikteliği en önemli unsurdur yazan için…
İnsan karakterleri ve çeşitliliği, insanın yaşadığı değişik ortamlar, renkli düşünceler, farklı uslar yazarın sağlıklı besinleridir. Sadece dili iyi kullanabilmek, grameri iyi bilmek, yazma konusunda yetenekli olmak yeterli değil gibi.
Eğer bir fikri tartışmaya açacaksa; konunun temel düşüncesini alt konu başlıklarıyla sade bir dille aktarmalı yazan kişi.
Bir yazıda fikre katılımın ve ya katılmamanın bilgi ve bilgisizlikten kaynaklandığını bilmeli. Sunmak istediğini araştırmalı, okumadan, eğitim almadan kendi özelliklerini bilmeden ve toplumun yapısını dikkate almadan yazılan her yazı boşa atılmış bir kurşundur, öldürmeyi hedefleyenler için.
Mutlak fikir yelpazesinin sağladığı çeşitlilikten feiz almalı, lakin savunduğu, söylediği kendi duruşu, kendi görüşü olmalı.
Kendinden katmadan yoğrulan hamurdan yapılan ekmek ne yiyene lezzetli ne satana bereketlidir…
İç döküp kusacaksa; yazarak rahatlayacaksa ki; bu çalakalem yazılar, rahatlamanın en mükemmel ilaçlarından biridir (kendimden çokça şahidim). Önce kendileri olmalıdırlar zira başka türlü rahatlama olasılık dışı.
Teninin en mahrem yerlerine dokunmalıdır beyninle, yazan kusan kişi. Döküp saçmalıdır içinde bulananı, bulandıranı…
Dil bilgisi, cümle düşmesi gözetmeksizin… Duayenim Virginia WOOLF “ Her gün her konuda, aklınıza ne geliyorsa yazın. Kendinize ayırdığınız bir zaman aralığında kusun. Yapın bunu… “ der. Sanırım bunu deneyenler katılacaktır, kurallar olmadan yazabilmek ne de güzel bir rahatlama sanatıdır…
Duygulardan dem vuracaksa; öyle ince bir kesişme yaşanır ki çoğu zaman, ne kendini dünyanın merkezi haline getirmelidir nede bu merkezden tamamen kurtulmalıdır bu konuda yazan. Kendini de ihmal etmeden konunun dışına çıkmadan, her düşünce ve fikre odaklanmalıdır.
Bazen Taksim’in arka sokaklarında bir fahişenin sigarasından bir içim çekerken, bazen Sultan Ahmet Camisinden Ayasofya’yı seyretmeli, kimi zaman oradan yola çıkıp Diyarbakır da bir yatak odasında kıvrılıp uyumalı, kimi zaman bir üniversite kantininde tost yiyip çay içerken Aristo’yu tartışmalı üç beş öğrenciyle…
Her türden insan ve hayatı tanımalıdır yazan, en ücra köşedeki kırıntıyı bulmalı, söylenmeyeni söylemeli, söylenmişi irdelemeli…
Yaşamda her şey olmalı yazan, gözlemi iyi yapmalı, duygudaşlık kurmalı, her ağrıyı bulmalı, her duyguya dokunmalı. Kısaca yazan her kimlik, her düşünce, her durum, her haldir, her ortamdır çoğu kez…
Ve bir değil, sayısız hikâyeleri, düşleri olmalıdır yazanın cebinde, yıldızlar kadar çok ve pırıldak. Sen kendini hangisinde daha iyi hissedebiliyorsan onu seçmelisin, zira her yazanın ulaşabileceği bir yürek her daim mevcuttur…
Yeter ki yolu sevgiden geçsin…
118 notes
·
View notes
Note
İyi misin can? Hayatla olan savaşını bitirdin mi ? Ölmeyeli neler yapıyorsun ?
"Ölmeyeli neler yapıyorsun..." Sanırım duyduğum en iyi soru buydu, bu yaşıma kadar. Ağır bir soruymus. İyi miyim, değil miyim bilmiyorum. Tek bildiğim zorundaliklarim ve kaçışlarım var, Kesik izlerim ve korkak adımlarım var. Bir morg soğuğu var yüzümde. Parkta annesini kaybeden çocuk telaşı var üzerimde. Hayatla olan savaşımı bitirmedim tabiki de. Hala her şeye aykırı, hala her şeye nötr bakmaya devam ediyorum. Ne kadar terfi alsam da hayata olumlu bakamıyorum. Ama bu bozuk sistemin içerisinde olabildiğince iyiyim. Hoş... İyiyim demek de bir şeyleri açıklamaya yetmiyor bazen. Ve bazenler çoğalıyor bazen...
11 notes
·
View notes
Text
Merhaba, bugün benim doğum günüm.
En çok korktuğum yaşlara adım adım yaklaşırken zamanın ne denli acımasız olabileceğine yakından tanık oluyorum.
Bir şeylere geç kalmışlıkla, erken gelmişlik arasında sıkışıp kalmış gibiyim. Çocukken büyüdüğüm günlerin hayalini kurardım. Olmak istediğim insan, yapmak istediklerim, arkadaşlarımın, hayatımın, her şeyin. “Farklı biri olacağım, farklı bir hayat yaşayacağım, sıradan büyükler gibi olmayacağım” bunlar 6 yaşındaki Diloş’un sözleriydi. Bir nevi bu sözü tuttuğuma inanıyorum.
Kendimle yüzleşmek istiyorum sanırım bu yıl. Bazen pozitifliğimin arkasına saklanıp kendi gerçeklerimden kaçıyormuş gibi hissediyorum.
Tanrı’dan hep cesaret diliyorum. Kendimle ilgili neden korkak olduğuma dair bir hissiyata sahip olduğumu ise bilmiyorum.
İnsan 25 yaşına geldiğinde artık hayatla ilgili birçok şeyi çözmüş olacağını düşünüyor ama bugün baktığım aynadan hâlâ her şeyi çözemediğimi söyleyebilirim.
Kariyerim, arkadaşlıklarım, aşklarım hepsi karman çorman bir düğümden ibaret ve ben artık çözmek yerine sadece yaşamaya odaklanmış bir haldeyim.
Çok, çok eskiden kontrol edemediğim her şey beni sadece çıldırtırdı. Artık kontrol edemediğim her şeyi serbest bırakıyorum. Çünkü hayat kontrol ederek değil ancak hissedilerek yaşanabilirmiş.
Kendimize verdiğimiz her sözü tutamayabilirmişiz ve bunda bir sorun yokmuş. İnsan yürüdüğü yollarda çokça değişebilirmiş, tek düze bir insan olmak zorunda değilmişiz, aynı anda birçok sen doğurabilirmişsin içinden ve hepsi aynan olabilirmiş.
Yeni bir ben için her gün şans veriyorum kendime. Karşımda gördüğüm kadın beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyor.
İnsanlardan yana olan hayal kırıklıklarımı ise kendi haline bırakıyorum. Kırıklarınız olmazsa içeriye gün ışığı dolmaz. İçine sızan ışıkları ve yenilgilerimi seviyorum.
Evet toplaması güç, bazen acı dolu ama varlıklarına bile şükrediyorum.
Aşık olmakla ilgili büyük sözlerim vardı eskiden, artık yok. Belki çok uzun zamandır kalbimin yeniden attığını hissettiren bir duygum olmadığı içindir. Bilmiyorum. Ama aşkın varlığını inkar edemem çünkü kendi ruhumda en büyüğünü yaşıyorum. Belki de bu yüzden artık kapıyı kapatıp çıkan kimsenin arkasından gözyaşı dökemiyorum.
Varoluşun ışığını gördüğüm ruhlara aşık oluyorum, gittiklerinde ise gidenin sadece bedenleri olduğunu biliyorum. Sanırım ancak bunu bu kadar kelimelere dökebilirim. Aşk, Allah’tan gelir ve Allah’a döner. Geride kalanın ya da gidenin bir önemi yoktur.
Bu yıl mektubumu yeni yaşıma değil, geçmiş yaşıma adıyorum.
Yeni yaşım için büyük sözlerim ve beklentilerim yok çünkü her ne olursa en güzeli olacağını biliyorum.
O zaman ne diyoruz, gelsin hayat bildiği gibi!
Hoşça kal 24,
Hoş geldin 25,
İyi ki doğdun Diloş, seni daima seveceğim!
12 notes
·
View notes
Text
Bu fotoğrafı çektikten on dakika sonra evde bir çığlık koptu. Eren ablasına öyle bir bağırıyor ki sesinin enn sonu, bu kısım biraz normal geliyor çünkü henüz kendini tam anlatamadığı için hakkını böyle aradığı zamanlar oluyor. Ama o da ne Ahsen de ona aynı şekilde karşılık verip çığlık çığlığa.. Bu hiç olmayan bir durum demek ciddi bir an, sessiz kalmayı tercih ederek müdahale etmeden yakın mesafe bekliyorum, beni gördükleri yerde birbirlerini yine yüksekten bir sesle şikayet ediyorlar. Yeterince bağırıp yorulduklarında, enerjilerini boşalttıklarını düşündüğüm yerde şimdi sırayla anlatın dedim dinledim. Odada bir masa var her ikisi de oraya ilk oyuncağı kendisinin koyduğunu söylüyor dolayısıyla ilk koyan masanın sahibi olmak istiyor. Peki diyelim ki ikinizde doğru söylüyorsunuz o zaman bu durumda ne yapacaksınız biraz düşünün. Eren masa benim diyor. Hopp bir dakika masa bu odada ortak ama yatağın,yastığın özel onlarda bir hak iddia edebilirsin pijamamı giydi desen çıkarttırırım. Bir duruldu, mantığına uyuyor. O sırada ahsen eline keçeli bir kalem aldı masayı ortadan ikiye böldü. Eren gelmiş tavırlı tavırlı eşit bölmemişsin diyor. Bölmüş aslında ama olsun ablasının yaptığı çözümede yanaşıyor. Masaya ikisi birden oturup oynamaya başladılar. Dedim ki bazen böyle babanızla anlaşamayıp sesimizi birbirimize yükselttigimiz oluyor, o ses tonunda konuşmasak aslında çok güzel ama beceremediğim oluyor. Tebrik ederim ne güzel ki siz şimdiden bununla nasıl baş edebileceğinizin yollarını bulmaya başladınız. Önce bağırarak sonra nasıl bağırmadan bunu çözeceğinizin farkındalığına vararak.. Aslında sadece çocuklarımı anlatıp yazıyı bitirecektim ama yazdıkça böyle kriz anları benim de sesimi yükselterek iyice berbat hale getiriyorken orada hem kendimi hem de çocukların krizini de yönetebiliyor olduğumun farkına vardım. Kendimi besledikçe ihtiyaçlarımın farkında oldukça sanırım hayatla baş etmenin yolunu da bulacağım. Bazıları için gerçekten çok kolay olan şeyler bazılarımız için inanılmaz zor. Kendi zorluğumdan kolaya çıkmayı umuyorum.
7 notes
·
View notes
Note
Hayata bakış açınız nedir?
Çok çabuk küsebiliyorum hayata bazen ama en nihayetinde yine kendim barışıyorum hayatla. Ne olursa olsun yaşamaya değer diyorum ve devam ediyorum. Şu sıralar da oldukça barışığım hayatla, her şeye rağmen. :)
3 notes
·
View notes
Text
BAŞ DÖNMESİNİN (VERTİGONUN) RUHSAL NEDENLERİ VE ŞİFA VEREN OLUMLAMALAR: Tıbbi nedeni mutlaka araştırılması gereken vertigo gerçekten de çok can sıkıcı bir rahatsızlıktır. Zaman zaman tekrar ederek gelen baş dönmesinin fizikselin ötesinde çok ilginç ruhsal nedenlerine bakalım.
1- KÖK ÇAKRADA DENGESİZLİK: Baş dönmesi yaşayanların mutlaka kök çakralarını dengelemek için çalışmalarında fayda var. En etkili kök çakra dengeleme yöntemi ağaçlık bir alanda çıplak ayakla toprağa basarak bir ağaca sarılmaktır. İçinizden şimdi vereceğim olumlamayı da tekrar edin.
KÖKLERİMLE DÜNYAYA VE YAŞAMIMA BAĞLIYIM VE DENGEDEYİM.
2- MEDİTASYON VEYA DUA SIRASINDA VERTİGO RUHSAL DERİN BİR BAĞ İŞARETİ: Bazen meditasyon veya ruhsal çalışmalarda vertigo oluşabilir. Hemen derin nefes alıp sakin kalmaya çalışın. Bu aslında olumsuz bir belirti değildir. Çoğunlukla ruhsal olarak hızlı bir titreşim yükselmesinin yan etkisi olarak ortaya çıkar. Şimdi vereceğim olumlamayı tekrarlayarak derin nefesler alın.
BEDENİM VE TİTREŞİMİM DENGELENİYOR VE RAHATLIYORUM.
3- DOĞADAN VE DOĞAL AKIŞTAN KOPUKLUK: Eğer uzun bir süredir sürekli koşturmaca içindeysen ve doğa ile bağlantı kuramadıysan vertigo sana ruhunun doğal akışa olan özlemini anlatıyor olabilir. Hemen deniz kenarı, sakin bir park, bahçe veya ağaçlık bir alana gitmeli ve konuşmadan sakin durarak doğayı izlemelisin. Sadece izle ve içinde şimdi vereceğim olumlamayı geçir.
DOĞANIN GÜZELLİĞİNE KENDİMİ BIRAKIYOR VE ŞİFA BULUYORUM.
4- ÇOCUKLUKTAN VEYA GENÇLİKTEN BERİ VAR OLAN VERTİGO RUHSAL BİR ŞİFACI VE REHBER OLDUĞUNUN İŞARETİ: Pek çok kadim öğretide çok uzun süreden beri vertigo yaşayanların özel bir ruhsal titreşimde oldukları düşünülür. Bu kişiler bedenin ağır enerjisine zaman zaman uyum gösteremezler. Şifacı veya ruhsal rehberler olarak özel bir ışıkları vardır. Şu olumlamatı tekrarlayarak hemen dengelenebilirler.
RUHUMUN IŞIĞI BEDENİMLE VE MADDİ DÜNYAYLA UYUM İÇİNDE.
5- SU ELEMENTİYLE BAĞLANTI KURMA ZAMANI: Vertigo su elementinin arındırıcı gücüyle şifa bulabilir. Su elementini hayatına daha fazla dahil etme zamanı geldiğini gösterir. Bol su içme, ayaklarını suya koyarak sakinleşip topraklanma ve negatif enerjiden arınma için düzenli yıkanma vertigoyu dindirmeye yardımcı olacaktır. Şimdi vereceğim olumlama su elementiyle bağ kurmana da yardımcı olacaktır.
SUYUN ARINDIRICI GÜCÜYLE DENGEDE VE SAKİNİM.
6- DÜNYAYA AİT HİSSEDEMEME VE KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMEME: Aniden ortaya çıkabilecek ve tüm güvenliğini tehdit edebilecek sıkıntılı durumlardan endişe duyanlarda vertigo oluşabiliyor. Hayatın akışına güvenemeyen ve dünyaya ve düzenine kendini bir türlü ait hissedemeyen insanların da yer ayaklarının altından kayıyormuş gibi hissetmeleri mümkün. Şimdi vereceğim olumlama bu durumla alakalı vertigo yaşayanlara iyi gelecektir.
TOPRAKLANMIŞ, GÜVENDE VE HAYATLA UYUM İÇİNDE HİSSEDİYORUM.
#vertigo #başdönmesi #başdönmesininruhsalnedenleri #vertigonunruhsalnedenleri #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #mistikyol #mistikyolyoutube #didemçiloğlu #cemçiloğlu
#mistikyol#kişisel gelişim#mistikyolyoutube#çekim yasası#olumlama#meditasyon#ruhsal gelişim#didem çiloğlu#cem çiloğlu#vertigo#baş dönmesi#vertigonun ruhsal nedenleri
2 notes
·
View notes
Text
merhababa sevgilim,
şimdi bu satırları çok uzaklardan yazıyorum. bir gün okuyacağını, okurken satırlarda sesimi duyacağını, bu tınının burnunu yakacağını, gözlerini dolduracağını bilerek yazıyorum.
sen bir poyrazsın. herkese kuzeyden sert serin esen ama bana hep egeden yürek dolusu şefkatle gelen poyrazsın. benim poyrazımsın. benim rüzgarımsın. bazen geceleri, sen bazen dediğime bakma; her geceleri, hep geceleri düşlüyorum seni. bir rüzgar olduğunu, kopup bana geldiğini ötelerden berilerden. kirpiklerimden tırnaklarıma bana bulaştığını. şefkatinle sardığını düşlüyorum. keşke diyorum, bir rüzgar olsan. keşke bir poyraz olsan. herkesi üşüttüğün havayla beni ısıtsan. tam da o an gelsen, tam da şu an gelsen.
o gün değil, o an değil; bugün, bu an, şu an da değil ama geleceksin biliyorum. bana düşecek yolun. dağların yamaçlarından, yüksek alçak binaların arasından, denizlerin hoyrat dalgalarının üstünden süzülüp geleceksin. bir gün egenin bağrından kopup gelen serin kuzey rüzgarım beni bulup saracak, gelip bana sarılacak. kucağında taşıdığı soluk bana nefes olacak. o rüzgar, benim rüzgarım, bana nefes olacak.
sonra yıllar geçecek. ellerimize ve şakaklarımıza yılların izleri değecek. belki çok göz yaşı dökeceğiz yıllar kıvrımlı yollar aşıp geçerken. yarışacağız, yıllar yolları bizim üstümüzden aşmasın da biz yıllara tutunup o yolları el ele geçelim diye yarışacağız. yorulacağız, belki kanayıp sızlayacağız. hayatla, insanlarla, mesafelerle, yollarla ve yıllarla savaşacağız. kaybedeni olmayan ama kazananının hep aşk olduğu bir savaştan, dudaklarımıza beyaz bayraklar misali asılıp kalmış kocaman, dupduru gülümsemelerle çıkacağız.
sen geleceksin sevgilim. gelip beni de alıp kıyılara denizini sevgiyle çarpan egeye götüreceksin.
sonra sevgilim, bir oğlumuz olacak. sana benzeyecek. gözlerini ve sesini senden, ilgilerini ve sevgilerini benden alacak.
sonra sevgilim, bir oğlumuz olacak. adını Poyraz koyacağız.
21\8\24
2 notes
·
View notes
Text
İlk başta, hayatta karşımıza çıkan zorlukları inkar ederiz.
Gerçeklerin sert yüzüyle yüzleşmekten kaçar, kendimizi sahte bir güvenlik içinde tutmaya çalışırız.
Bu, aldanışların ilk aşamasıdır.
İnkar, kısa bir süreliğine bizi rahatlatır, ama sorunlar büyüyerek geri gelir.
Zamanla, inkar yerini öfkeye bırakır.
Hayatın adaletsizliğine, başımıza gelenlerin haksızlığına karşı isyan ederiz. Öfke, enerjimizi tüketir ama aynı zamanda bizi harekete geçmeye zorlar. Gerçekleri kabul etmek için direniriz, ama bir yandan da bu süreçten kaçmanın yollarını ararız.
Ardından, pazarlık gelir.
Kendimizle, hayatla, hatta bazen Tanrı ile pazarlık yaparız.
"Eğer bu durumu atlatırsam, bir daha asla..." cümleleriyle dolu bir içsel diyalog başlar.
Pazarlık, kontrolü yeniden ele geçirme çabasıdır, fakat genellikle sonuçsuz kalır.
En sonunda, kabullenme gelir.
Gerçeklerin ağırlığı altında ezilmek yerine, onlarla yaşamayı öğreniriz. Kabullenmek, teslim olmak değildir; aksine, yeni bir güç kazanmak demektir.
Aldanışlar sona erer, yerini dingin bir bilgelik alır.
Hayatın getirdiklerini kabul eder, onlarla barışırız.
Kabullenmenin evrimi, bizi daha güçlü, daha dirençli kılar.
Aldanışlardan arınmış bir zihinle, hayatın gerçekleriyle yüzleşiriz..
2 notes
·
View notes
Text
Birbirine küflenmeye yüz tutmuşcasına kenetlenmiş iki kalbin, aslında çokta birbirlerine ait olmadıklarını er ya da geç anlıyoruz. Belki de anlamak zorunda kalıyoruz. Nasıl mı? Acıyla, yaralarla, görünmez kanlarla...
Ne acı ama öyle değil mi?
Hadi ama sizce de hata bizde değil mi? Kimse bizi zorla kandırmadı. Biz kör değildik, elimize verilen bastonun malzemesine bakmamamız bizim aptallığımızdı. Hazmedebilene!
Peki ya Kalplerin kenetlendiğine inanmakta mı aptallıktı? It's very crazy! Tabi ki, hayır. Bu varoluşumuzun temeli, gerçek olduğunu biliyoruz çünkü inanıyoruz. Eğer onunla kenetlendiğinize inandıysanız, gerçektir. Ya daa...Belki de değildir. Kainat aldatmacalarla dolu. Üzerine düşünülecek kocaa bir evren dolusu ihtimal varken, ne diye kalplerin kenetlenmesi üzerine düşünüyoruz ki? Ha illa diyorsan,bu kenetlenme -yani namı diğer aşk denilenin- olayı, ne ki bu kadar dillere. destan, anlatıla anlatıla bitmiyor.. Çok basit.
Sabahattin Ali'nin bir sözü var, belki onunla açıklayabilirim:
"Bu akşam anladım ki bir insan, diğer bir insana bazen hayata bağlandığından, çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş."
Tabii günün nihayetinde bir insanın hayatla bağları kopabildiği gibi, diğer bi insanla da bağları kopabiliyor. Demem o ki, bir rüyaydı.Uyandık, lakin bir beşeri cennete...
4 notes
·
View notes
Text
youtube
Gerçekten olacak gibi.
Son zamanlarda, eskilerde olsam dalgasını geçeceğim bir eylemin gerçekliği tenime dokunuyor. Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Bir zamanlar, sadece güçsüzlerin hayatına son verdiğini savunurdum. Şimdilerde ise gerçekten güçsüz mü olduğumu, umutsuz mu kaldığımı, inançlarımı yitirmemden dolayı mı olduğunu bilmeden, hayatla olan bağımı koparma fikri kafama zerk ediyor.
Bazı günler sanki güneşi hissediyor gibiyim. Bazı günler mutlu gibiyim. Ve bazı günler, bazı bu günler gibi, bazı geceler, dalgınlığım herkeslerce görülüyor.
Bu büyük umutsuzluğun içimde bıraktığı boşluğu doldurma çabamı bir kenara bıraktım gibi. Gücüm kalmadı. Zaten artık canlı canlı yiyip bitirdiğini beni kabullendim.
Bir kere daha yazdım bu konuda. Sonrasında ne saçmalıyorsun Ahmet diyip sildim bir gün sonra. Bunu yapalı herhalde 1 ay olmuştur. Ben ki ayda bir zor yazı yazarken, artık hayattan vazgeçme dürtüsünü ayda bir kaleme almaya başlıyorsam bir şeyler gerçekten problemli bir hale gelmiştir diye düşünmüyor da değilim.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aklıma, dayanamadığı için kendi canını alan Barış geliyor delibaldaki. Bazen ara ara bu işi en güzel nasıl hallederim diye de bakınmaya başladım. Deniz kenarı bir uçurumda içilen son sigaranın tadı ne kadar güzeldir diye düşünüyorum. Yıllar boyu arayıp da bulamadığım zihnin süküneti, tam o anda, artık bütün çabanı bir uçurumdan aşağı attığını bilerek, hiçbir şeye tutunmadan, hiçbir sorumluluğa bağlı kalmadan, yarını düşünmeden, son birka�� dakikanı huzurla geçirmek. Bunun için değer gibi geliyor.
Kendimi hep derin dehlizlere, denizlere bırakacağım derdim. Artık bir yazıdan ibaret kalmayacağı düşüncesi beni germiyor. Eskiden gerebilirdi. Yaşamın kıymeti, içinde bulundurduğu gelecek umudunda saklı olduğu için, yaşam değerliydi. Şimdi ise önümde duran bu karanlığa daha fazla göğüs gerebileceğime inanmıyorum.
Bir gelecek çizmek için kendime son kurşun belirlediğim bir mayıs sonu.
Sonrası artık bir muamma değil.
Gidiyoruz. Neyliyorsa eylesin insanoğlu.
2 notes
·
View notes
Text
yok olmak
bu 8 harfi düşünürsek önümüze farklı yollar çıkar. bunlardan en dikkat çekici ise ölümdür. bence yok olmak ölüm değildir. aksine ölüm yeni hayat, yeni adımlardır. yok olmak sonsuz bir kuyudan farklı değil. çünkü o kuyuda bildiğimiz tek şey bütün yolların bittiğidir. yok olmak da böyledir. ruhunuzun bedeninizden ayrılması değil, ruhunuzun bedeninizin tam tersine hareket etmesidir. iki yol arasında kalıyoruz bazen. hiç hiç bir yolun olmadığını ve ya iki yolunda kapalı olduğunu hissettin mi? geçmişte yaptığın her hansı bir şeyin saatlerle ya farklı olsaydı ihtimallerini sıraladın mı? hiç kimseye söyleyemedikleri yok ediyor insanı. senin nefes almana fırsat vermeyecek kadar büyüyor. çıkış yolu yok. yeni bir hayat yok. başka bir yaşam yok. kaçmak yok. ne yapılabilir? bütün gece uyumamayı, korkulara karşı kazanmamayı, hayatımızın merkezinde çıkan kasırgayı durduramamayı nasıl yok etmek olur? ben hala umut ede biliyorum. çünkü umutlar insanı yarı yolda bırakmıyor. karanlıkta bir el uzanıyor ve seni çekip ışığa çıkarıyor. 1000 kere düşüp kalkmaktan yoruluyoruz. bu sefer umutlar da yardım etmiyor bize. ve zamana muhtaç kalıyoruz. hayatla savaşıyoruz ve tek çıkış yolu olan zamanda büyük adımlarla ilerliyoruz. ben de çok isterdim. zamanın ve hayatın hepimizi beklemesini. ama durmuyor. bu yüzden zaman bize değil, biz zamana ayak uydurmalıyız.
7 notes
·
View notes
Text
Yat, kalk, işe git, siyaset konuş, işten gel, markete uğra, ihtiyaçları al, eve gel, yemek ye, sosyal medyaya bak, haberleri izle, yat, kalk... Rutine bağlanmış hayatlar. Robotlaşmış, ideal yoksunluğu olan, hedefi olmayan, nefes alıp verilen ama yaşanılmayan hayatlar...
Kurallar bütünü halinde yaşanan, metroya bile hep aynı kapıdan binilen, çıkarılan eşofmanların aynı şekilde katlanıp hep aynı yere konulan, yemekte hep aynı yere oturulan, camide hep aynı yerde safa durulan rutine bağlanmış yaşam ritmi... Rutin iyidir ama rutin bazen boğar.
Değişmeyen, değiştirilmesi dahi düşünülmeyen, değiştirilmesi teklif edildiğinde tepki verilen yaşam modelleri. Amaçsız, gayesiz, hedefsiz, donuk, ruhtan yoksun bir hayat. Ne için yaşıyorsun sorusunun cevabı “ölmediğimiz için yaşıyoruz” olan hayatlar. Rutin iyidir ama bazen boğar.
Nefes alıp vermekten, yemek içmekten, konuşuyor olmaktan daha fazla yaşam belirtisi göstermek zorundayız. Kendi ölümümüzü yaşamak istiyorsak başkalarının bize biçtiği hayatını yaşamaktan vazgeçmeliyiz. Bu bir isyan çağrısı değildir ama değişimi yönetme çağrısıdır.
Uçurtmayı yükselten rüzgara karşı durmasıdır. Hayatın bize dayattığı bu rutini doğru yönetenler hem madden hem manen yükselirler. Rutinini bozma ama rutinini seni boğmayacak şekle getir. Yoksa moralsiz olacaksın, hayat anlamını yitirecek ve sen yine yat, kalk moduna bağlayacaksın.
1. Yeni insanlarla tanışmaktan korkma, tanımaya çalış, muhabbet et, anla, dinle, yorumla. Ara ara tanımadığın kişilere tanışmak için laf at ama mümkünse karşı cins olmasın. Yaşlılarla otur kalk. Tecrübeden faydalan. Burun kıvırma, üniversite diplomana güvenme. Rutin boğmasın.
2. Doğayla barışık ol. Bağırabileceğin bir yerin her zaman olsun. Yolculuk yaparken dur ve bağır. Ama mümkünse “Seni yeneceğim hayat” şeklinde olmasın. Çünkü hayat hasmımız değil, hısımımız. Hayatla barışık olalım ama ara arada rutini bozalım ve bağıralım.
3. Telefon rehberimizde bulunan ama uzun süredir aramadığımız kişileri arayalım. Bu da rutini bozmak için önemlidir. Nefes alıp vermekten daha fazlasını hatırlatır bize. Akraba ziyareti yapalım. Rutini bozup bayram haricinde de ziyaret edelim. Buluşunca halı saha maçı iyi gider.
Ailece görüştüğümüz insan sayısını artıralım. Sabah namazında camiye gidelim. Dinlediğimiz hocayı belli süre değiştirelim. Başka hocayı dinleyince onu aldatmış olmayız. Hiç gitmediğimiz camilere gidip telefonu kapatıp iki namaz arası bekleyelim. Beklerken Kuran okumayı unutmayalım.
Saydırtmayın işte her şeyi :) arada böyle atar yaparak da rutini bozabilirsiniz. Allah bir ideal uğruna yaşamayı, O’nun seveceği rutini yakalamayı nasip etsin. O’nun sevmediği ne kadar rutin varsa onlardan kurtulmayı ihsan etsin. Rutin çoğu zaman iyidir ama çoğu zaman da boğar.
10 notes
·
View notes
Text
Islak parmaklarım, avuç içim ve soğuk ayaklarım... Ritimsiz ve gür bir sesle atan kalbim... Yolları uzatmaya, yeni yollar bulmaya çalışsam da düşünceleri hızla tüketip kapalı devreye ulaşan zihnim... Derinlerden aldığım her nefeste yükselen, zaman zaman, sıklıkla, kalbimi zorlayan göğüs kafesim... Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmediğim, bu yaşıma kadar hala bir sonraki adımda ne yapmam gerektiğini çözemememden kaynaklanan kendimi rahatlatmayı beceremeyişim ve sıklıkla bir sıfır geride kalmama sebep olan stresim... İşleri benim için hiç de kolaylaştırmayan ülkem ve gündemi... Ne akılla ne de kalple ulaşabildiğim o saf idealar dünyam... Beni bir an olsun yalnız bırakmayan migren ağrılarım... Karşıma çıkınca durup düşündüren, cevabını veremediğim sorular... Ya da tamamını yanlış yorumladığım dostluklarım, arkadaşlarım... Sayılarını ve niteliğini, derinliğini artırmaya çalışsam da asla yetmeyeceğine ikna olduğum kelimelere sıkışmış duygularım... Cahilliğim ve sınırlarını bilmediğim aptallığım... Korkak hissetmeme sebep olan yersiz merhametim... Cesur olup yoluma devam etmek varken içimden söküp atamadığım şefkatim... Tüm bunları üstün duygularmış gibi düşündüren kendimi beğenmişliğim ve kibrim... Yaşanan, yaşadığım ve yaşattığım bunca acıya rağmen hayatıma devam etme yüzsüzlüğüm... Kimi zaman denesem de kendimi affetme girişimlerimin sonuçsuzluğu... Başardığımı ve güzel şeyleri hak ettiğimi düşündüğüm zamanlarda hayatımın bir süreliğine güzelleşmesi riyakarlığı... Düşüncede ikna olsam da hayatla savaşmanın anlamsızlığı... Her şeyi yanlış yorumlamış olabileceğim ve bildiğimi, doğru olduğunu sandığım, inandığım şeyleri silip yeniden keşfetme adımlarım... Ama bunu yaparken yine gözlemi değil, zihnime yerleşen kalıplaşmış verileri kullanmam... Kalbimden kopanlar, boşlukta olmamın kimi zaman özgürlüğü, çoğu zaman keyifsizliği ve bağ kurma, inanma ihtiyacım... Kurduğum bağların saf olmadığını, belki de olmayacağını kabullenememem... Belki olursa diye de içimde umut büyütüp, sırf kaçmasın, utanmasın bana gelsin diye o yöne bakmayışlarım... Israr etmekle vazgeçmek arasında kalıp aşk konusunda hep yanlış tercihleri yapışlarım... İstediğim ya da istediğimi sandığım, bazen kasıtlı olarak engellediğimi, tam tersi yönde hareket ettiğimi farkedişlerim... Belki de gerçekten henüz o insana denk gelmemişimdir diye kendimi telkin edişlerim... Tüm bunları yazarken, düşünürken dahi dalga olup yükselen ve tekrar okyanusa karışan duygularım... Halime şükredişlerim, umutlarım, vazgeçişlerim... Benden geriye kalacak ve kalmayacak olan her şeyim... Öyle ya da böyle, doğayla, evrenle bir olacak zerrelerim... Merak edişlerim, bilmeyişlerim, bekleyişlerim, ölüşlerim ve şimdilik sürdürdüğüm yaşamım... Ve şu an içimde, geriye kalanın hüzün olduğu inancı, yerini tek gerçeğin belki de kavuşmak olabileceği düşüncesine bırakmış durumda.
Şu an buna daha çok sarılmam gerektiğini, bunu denemem gerektiğini, güçlü kelimelerdense daha sade kelimeler seçmem gerektiğini söyleyen iç sesim... Evet böylesi daha iyi olurdu kapanış için. Ya da sonraki sayfaya kavuşmak için... Öyleyse seninle kavuşmayı da bekliyorum her kim ya da ne isen. İnsan formundaki Ramazan'dan bunları duymak kulağa ilginç geliyor öyle değil mi. Belki de zaten biliyordun. Olsun. Bugünlük son sözlerim bunlar...
Kavuşacağımız için son derece kaygılı ve bir miktar da heyecanlıyım.
Buruk, kızgın ve de içimi kaplayan boşluk duygusuyla geliyorum sana.
Teşekkür ederim.
#15Mart2023 #16Mart2023
3 notes
·
View notes
Text
Merhaba, bugün benim doğum günüm.
En çok korktuğum yaşlara adım adım yaklaşırken zamanın ne denli acımasız olabileceğine yakından tanık oluyorum.
Bir şeylere geç kalmışlıkla, erken gelmişlik arasında sıkışıp kalmış gibiyim. Çocukken büyüdüğüm günlerin hayalini kurardım. Olmak istediğim insan, yapmak istediklerim, arkadaşlarımın, hayatımın, her şeyin. “Farklı biri olacağım, farklı bir hayat yaşayacağım, sıradan büyükler gibi olmayacağım” bunlar 6 yaşındaki Diloş’un sözleriydi. Bir nevi bu sözü tuttuğuma inanıyorum.
Kendimle yüzleşmek istiyorum sanırım bu yıl. Bazen pozitifliğimin arkasına saklanıp kendi gerçeklerimden kaçıyormuş gibi hissediyorum.
Tanrı’dan hep cesaret diliyorum. Kendimle ilgili neden korkak olduğuma dair bir hissiyata sahip olduğumu ise bilmiyorum.
İnsan 23 yaşına geldiğinde artık hayatla ilgili birçok şeyi çözmüş olacağını düşünüyor ama bugün baktığım aynadan hâlâ her şeyi çözemediğimi söyleyebilirim.
Kariyerim, arkadaşlıklarım, aşklarım hepsi karman çorman bir düğümden ibaret ve ben artık çözmek yerine sadece yaşamaya odaklanmış bir haldeyim.
Çok, çok eskiden kontrol edemediğim her şey beni sadece çıldırtırdı. Artık kontrol edemediğim her şeyi serbest bırakıyorum. Çünkü hayat kontrol ederek değil ancak hissedilerek yaşanabilirmiş.
Kendimize verdiğimiz her sözü tutamayabilirmişiz ve bunda bir sorun yokmuş. İnsan yürüdüğü yollarda çokça değişebilirmiş, tek düze bir insan olmak zorunda değilmişiz, aynı anda birçok sen doğurabilirmişsin içinden ve hepsi aynan olabilirmiş.
Yeni bir ben için her gün şans veriyorum kendime. Karşımda gördüğüm kadın beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyor.
İnsanlardan yana olan hayal kırıklıklarımı ise kendi haline bırakıyorum. Kırıklarınız olmazsa içeriye gün ışığı dolmaz. İçine sızan ışıkları ve yenilgilerimi seviyorum.
Evet toplaması güç, bazen acı dolu ama varlıklarına bile şükrediyorum.
Aşık olmakla ilgili büyük sözlerim vardı eskiden, artık yok. Belki çok uzun zamandır kalbimin yeniden attığını hissettiren bir duygum olmadığı içindir. Bilmiyorum. Ama aşkın varlığını inkar edemem çünkü kendi ruhumda en büyüğünü yaşıyorum. Belki de bu yüzden artık kapıyı kapatıp çıkan kimsenin arkasından gözyaşı dökemiyorum.
Varoluşun ışığını gördüğüm ruhlara aşık oluyorum, gittiklerinde ise gidenin sadece bedenleri olduğunu biliyorum. Sanırım ancak bunu bu kadar kelimelere dökebilirim. Aşk, Allah’tan gelir ve Allah’a döner. Geride kalanın ya da gidenin bir önemi yoktur.
Bu yıl mektubumu yeni yaşıma değil, geçmiş yaşıma adıyorum.
Yeni yaşım için büyük sözlerim ve beklentilerim yok çünkü her ne olursa en güzeli olacağını biliyorum.
O zaman ne diyoruz, gelsin hayat bildiği gibi!
Hoşça kal 22,
Hoş geldin 23,
İyi ki doğdun Diloş, seni daima seveceğim!
2 Ekim ���️
1 note
·
View note
Text
The Fallout
Yaşadığı travmaların etkilerini Vada'nın günlük hayatı içinde etkilerini izlerken keyi aldım. Sırf Jenna Ortega için bile izlenir 🫠 Bol konuşmalı durağan ilerleyen sade bir film. Okulda silahlı saldırı sonucu travma yaşayan 16 yaşındaki kızın psikolojisi ele alınmış. Saldırının kimin ve niçin yaptığına dair hiçbir bilgi olmadığı gibi akla da gelmiyor bu soru. Tamamen Vada üzerinden gidilmiş senaryo. Bence gayet güzel film olmuş. Net şekilde tanık oluyoruz karakterin başa çıkmasına, travmasına. Sadece onla da kalmamış, eğitim, politika, kayıtsızlığada yer vermeleri açısındanda izlenilir. Oyunculuklar baya iyiydi. Özellikle Vada'yı canlandıran Jenna Ortega oscar'lık sergilemiş. Amerikanın kayıtsızlığını vurguladılar, son karede çok vurucuydu.
Filmin mottosu “hissedebildiğini hissetmek”. Bir tür fichteci öznel idealizm örneği. Ve biz bu hissi ne yazık ki hissedememiz üzerinden hissebiliyoruz. On altı yaşındaki bir kızın travmatik bir olay sonrası hayatla kurduğu ilişki bizde olduğu gibi ne retorik, ne teorik ne de ütopik. Özgürlüğü bedeller ödeyerek elde etmiş toplumların geleceğe bıraktıkları en büyük miras bu olsa gerek, özgürlüğü hissettiğini hissetmek ve bunu deneyimlemek. Hayat, yaşanabildiği ölçüsünde öznel, bize ait bir hayattır, yaşadığımızı varsaydığımız haliyle değil.
Film aşırı dramatikleşmeden karakterlerin saldırıya nasıl farklı tepki verdiklerini ele almış. bana göre filmdeki en etkileyici sahne saldırı anından ziyade final sahnesiydi; yaşanan travmanın nasıl kendini hatırlattığını ve tam düzeldi derken insana tokadı patlatışını yalın bir şekilde anlatmışlar.Julie Bowen modern family'den sonra klasik heyecanlı amerikan annesi rolüne çok uymuş, durup dururken ekrana dönüp bir espri patlatmasını bekledim. Mia karakterinin yüzü izlerken çok tanıdıktı meğerse Maddie Zieglermış.Vada ve terapisti arasındaki diyaloglar daha uzun tutulsa belki daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum ; aşırı beklentiyle izlenmediği sürece empati uyandırabilecek ortalama bir filmdi bence.
Gerçekten filmlerde bir beklentide olmadığımda çok daha seviyorum 🫠🫠🫠
Vada'nın ailesiyle arkadaşlarıyla olan ilişkileri öyle çok hoştu ki. En çok kardeşiyle olan ilişkisi, ona olan sevgisi 💗🤌 kardeşiyle ilişkisi sımsıcak öyle ki insanın da içi sıcacık tatlı bi hoş oluyor izlerken. Sevdiklerine olan bağlılığını sevdim. Kafası karışık ama akıllı bir genç.
Çok beğendiğim bir film oldu. Dantel gibi işlenmiş.
Ayrıca müzikleri de aşırı harikaydı 🧚♀️🎶🧚✨️🧚♀️
"Dram sevmesem de bazen izlemek gerekiyor. Hayatın gerçekleri..." diye bu filme yorum yapan birini gördüm, sevdim :)
0 notes